• Sonuç bulunamadı

Ülkemiz Giyim Endüstrisi İçin Yapılması Gerekenler

Ülkemiz giyim endüstrisinin mevcut konumundan daha iyi bir duruma yükselebilmesi ve karşı karşıya kaldığı sorunlarını aşabilmesi için yapılması gerekenleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

- İşletmelerde profesyonel yönetim anlayışı geliştirilmeli, özendirilmeli ve uygulamaya konulmalıdır. Öncelikli olarak her işletmenin bir organizasyon şemasına sahip olması gerekmektedir. Bu şema ile her kademenin sahip olduğu yetki ve sorumlukları çok net şekilde belirlenmelidir. Bölümler arasındaki anlaşmazlıkların en aza indirilmesi ve işin daha verimli biçimde devam ettirilmesi sağlanmalıdır (Arı ve Ark., 2004:258).

- “Para ve Bankacılık ile ilgili olarak “Kredi dağılımı”nın bir düzene sokulması gereklidir” (Özelmas, 1975:18).

- İhracata dönük işletmelerin tesadüfi ihracatlarını dinamik bir yapıya kavuşturmak, ihracatın bilinçli olarak devamlılığını temin etmek ve işletmelerin ekonomik dalgalanmalardan en az seviyede etkilenmelerini gerçekleştirmek için işletmelerin pazarlama faaliyetlerini her dış pazar için, o pazarın niteliklerini dikkate alarak bir

pazarlama karması oluşturması yönünde geliştirmesi gerekmektedir. Bu sayede hem pazardaki değişmelere karşı zamanında tedbir alınabilecek hem de uzun dönemde dış pazarlarda Türk malı imajı oluşturularak Türk tekstil ve hazır giyim ürünleri Avrupalı tüketici tarafından aranılır duruma gelebilecektir. Fakat bunun için Devletin pazarlama politikasının etkin bir biçimde uygulamaya geçirilerek tekstil ve hazır giyim imalatçı ve ihracatçılarının pazarlama faaliyetlerinin makro seviyede desteklenmesi zorunludur (Tadlıdil, 1987:162).

- Getirilecek çözümlerin, küçük büyük bütün işletmelerin uluslararası pazarlama yapmak için, içinde toplanacağı büyük pazarlama örgütlenmelerinin oluşturulmasını teşvik etmesi gerekecektir (Aysan, 1999:113).

- Türkiye’nin moda marka oluşturma ve yeni ürün geliştirme bakımından da İtalya’nın düzeyine ulaşabilmesi için Türk sanayicilerinin üniversitelerle işbirliğine gitmesi, Ar-Ge çalışmalarına ağırlık vermesi, yurtdışı pazarlama hususunda bu konuda uzman yerli ya da yabancı işletmelerle işbirliği yapması gerekmektedir (Kanoğlu ve Öngüt, 2003:45).

- Son yıllarda Türkiye’de daha çok mal ve hizmetlerden alınmakta olan vergilerin artış göstermiş olması, iç talebin canlanmasına da engel oluşturmaktadır. Bu sebeple, kurulu kapasite bakımından hayli büyük bir hacmi bulunan Türk hazır giyim sektörünün, mal ve hizmet alımını neredeyse cezalandıran ve gelir, kar ve sermaye kazançlarından vergi alınmamasını ise adeta özendiren böylesi bir vergi politikası karşısında, Çin gibi rakip ülke işletmelerine nazaran rekabet güçlerini artırmalarını beklemek bir umuttur. Dolayısıyla, Türkiye’de izlenen vergi politikalarının reel sektörün rekabetçi yapısına olumlu katkıda bulunacak biçimde yeniden yapılandırılması, bu yönden büyük öneme sahiptir (Arı ve Ark., 2004:219).

- Bankaların işletmelere verilen kredi faiz oranlarını tek taraflı olarak yükseltememesi ve kredileri vadesi dolmadan geri isteyememeleri için gerekli düzenlemelere gidilmelidir (Kanoğlu ve Öngüt, 2003:47).

- İşletmelerin dış pazar şartlarına adapte olabilmeleri için kendi bünyelerinde oluşturacakları ihracat departmanı ile dış pazar ilişkilerini düzenlemeleri gerekmektedir. İhracat departmanında pazarlama eğitimi almış, yabancı dili olan, araştırma ve geliştirme çalışmalarını gerçekleştirebilecek genel bilgi ve kültüre sahip elemanların dinamik ve

girişimci bir görüşle dış pazarlama çalışmalarını gerçekleştirebilmelerini, işletmenin dış pazarlarda tutunabilmesini temin edecektir (Tadlıdil, 1987:166).

- Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün finansman probleminin çözüme kavuşturulmasında kaynak araştırması yapmak gerekir. Uzun vadeli güvenilir nitelikte kredi müşterileri bulunmalı, riskli yatırımlarda sermaye artırımı yoluna gidilmeli, marjinal kârlar hedeflenmeli, büyük yatırımlarda devlet desteği sağlanmalı, teşvik kredileri rekabete engel teşkil edecek oranda olmamalıdır (Arslan ve Çoruh, 1999:102).

- Türkiye’de güçlü bir hazır giyim sektörü için, ithalat işlemleri esnasında tarife dışı engeller başta olmak üzere diğer dış ticaret politikası tedbirlerinin de etkin biçimde uygulanmasının çok önemli olduğu açıktır (Arı ve Ark., 2004:231).

- Uluslararası rekabet şartlarındaki mevcut değişimler dikkate alındığında, yani bazı eski sosyalist ülkelere uygulanmakta olan kotaların kaldırılması gibi, Türk tekstil ve konfeksiyon sanayinin Almanya ve Orta Avrupa pazarlarında kendisini belirli bir biçimde konumlandırması gerekmektedir. Burada gerekli olan aktiviteler içerisine şunlar girmektedir (Schwarz, 1996:640-641):

1. Belli başlı uluslararası fuarlara iştirak etmek (örneğin CPD) ve fuarlarda gösteri için titiz bir hazırlık.

2. Alıcılara ve kararlarda etkili olabilecek mercilere etkide bulunabilecek belli başlı tekstil sanayi ticaret yayınları ile ortak aktiviteler.

3. İşletmelerin profesyonelce ve başarılı şekilde çalışmalarına imkan sağlayacak etkin bir satış ve dağıtım ağının kurulması.

4. Tedarikçi/üretimcileri piyasada açık bir biçimde konumlandıran ve marka tanıtımı ortaya koyan adların ve seçkin koleksiyonların üretilmesi ve yaratılması.

5. Türk Tekstil ve Konfeksiyon Sanayinin sahip olduğu gücü ve varlıkları ön plana çıkarmak, yani;

a. Güvenilirlik b. Yaratıcılık c. Esneklik

d. Her daim zamanında, tamamen ve örneğine uygun şekilde sevk edilen mallar e. Modern moda yaklaşımı

f. İyi bir fiyat/performans oranı vb.

- Türk hazır giyim sektörünün rekabetçi yapısında ve bu sektörün yaptığı ihracatta artış sağlanmasında, etkin bir lojistik politikasının belirlenmesinin ve nakliye hizmetlerinde gerçekleştirilecek iyileştirmelerin önemli bir rol oynayacağı söylenebilir. Bu kapsamda, deniz taşımacılığının yaygınlaştırılması ve kombine taşımacılığın gerçekleştirilebilmesi için, bilhassa demiryolu-liman ve komşu ülkelere olan demiryolu bağlantılarının artırılması büyük öneme sahiptir. Diğer taraftan, Türk bayraklı, plakalı deniz, hava ve karayolu nakliye şirketleriyle gerçekleştirilen ihracatta navlun giderlerine makul bir destekte bulunulmasının da önemi ortadadır (Arı ve Ark., 2004:233-234).

- Türk Hazır Giyim Sektöründe “yeniden yapılanmanın” başlangıç noktası bir zihniyet/düşünce değişiminden geçmekte olup, geleceğin “Dünya Tekstil Düzenin’de” aktif rol almamız için, modern reformları, teşvik uygulamalarını, üretim ve pazarlama sistemlerini hızlı bir şekilde kabul eden, onları uygulayan bir “zihniyet değişikliği” kaçınılmazdır (Akdogan, 2004:151).

- Sektörün uluslararası seviyede meydana gelen yapısal değişime adapte olması bakımından, teknolojiye yapılan yatırım ölçeğinde olmasa dahi insan kaynaklarına yönelik yatırımların devletçe bir politika dahilinde özendirilmesi gerekmektedir (Safel ve Dedeoğlu, 1998:65).

- Sosyo-ekonomik kalkınma sürecinde, sektörler itibariyle, önceliklerin tespit edilmesi ve seçici yaklaşımlar sergilenmesi gerekmektedir. İleriye dönük bakıldığında dünya pazarlarına entegre olabilecek kaliteli ürünlerin geliştirilmesini hızlandırmak ve sosyo-ekonomik gelişmeyi temin edebilmek için Türkiye, sahip olduğu kaynakları rekabet gücü sağlayacak şekilde ilgili alanlarda yoğunlaştırmak ve teşvik sistemini bu alanlara yönlendirecek yeni stratejiler ve politikalar tespit etmek mecburiyetindedir (Gürdal, 2000:37).

- Şu ana dek, Türk hazır giyim sektörü ile ilgili sağlıklı bir politika tayin edilememesinin bir sebebi de sektörle ilgili ciddi bir envanter çalışmasının olmamasıdır. Sektörün envanterinin tam olarak bilinmemesi nedeniyle ülke kaynakları boşa harcanmakta, gerçekleştirilen yatırımlar atıl durumda kalmaktadır. Bunun önüne geçilmesi için Devlet İstatistik Enstitüsü ve Ticaret Sanayi Odaları ile işbirliği yapılarak sektörün ciddi bir envanteri çıkarılmalı ve hazır giyim politikası, yatırımlar, teşvikler buna göre planlanmalıdır (Arı ve Ark., 2004:249-250).

- Farklı anlamda tekstil ve hazır giyim uygulaması gerekmektedir. Anadolu’nun çok iyi kullanılması gerekmektedir. Çünkü hala kullanılmamaktadır. Anadolu’nun bir üretim merkezine, bir fabrikaya dönüşmesi gerekmektedir (Oran, 2006:85). Ayrıca, “İstanbul, ‘Moda Kenti’ olmalı”dır. (Bektaş, 2006:94).

- Artık Türkiye Avrupa’nın veya gelişmiş ülkelerin yalnızca fasonculuğu görevini sürdürmemelidir. Çin ile Uzakdoğu ile ucuz işçilik ve herkesin yapabileceği alanda kilo ile mal satışında bir yarış bizim kulvarımız olmamalı, aksine bizim kulvarımız, modaya, markaya, tasarıma dayanan bir kulvar olmalıdır. Burada katma değer ve farklılık bizim tarafımızdan ortaya konmalıdır (Boğa, 2006:100).

- Ürün çeşitliliği manasında süratle, bakir bir alan olan teknik tekstil ve akıllı tekstillere yönelinmeli, gerek üretim, gerekse satış manasında bu yeni dalda organize olunmalıdır (Çınar, 2006:169).

- Türk hazır giyim işletmelerinin, uluslararası ticaret ve rekabet kurulları ile ülkelerin dış ticaret mevzuatları, pazar ve ürün gelişmeleri hususunda devamlı bilgilendirilmesine özel bir önem verilmelidir (Arı ve Ark., 2004:250).

- Dünya piyasaları mal ve malzemede çok iyi biçimde izlenmelidir (Safel ve Dedeoğlu, 1998:67).

- Yatırımlarımızın katma değeri yüksek olan, nihai mamule dönük konfeksiyon bazında ağırlık kazanması gerekir. Gene konfeksiyon sanayiinde de işçi hatalarına yer vermeyecek yeni teknolojilerin getirilerek katma değeri yüksek mamulleri dış piyasalara ve zevki yükselen iç piyasaya satış olanağı sağlanması gerekmektedir (Akan, 1987:83).

- “Kalkınmak için girdiğimiz büyük hamlelerde başarılı olmamız ancak yaratılacak çağı uygun enformasyon toplamı ile mümkün olacağı görülmektedir. Bunun için gerekiyorsa elektronik bakanlığının Türkiye’de kurulması şarttır” (Yücel, 1987:87).

- Orta düzey yönetici yetiştirmek maksadıyla açılacak çok sayıda tekstil meslek okullarının yanı sıra, kısa dönemli kalifiye eleman yetiştirme kursları, branşın gelişmesine ve piyasalara adaptasyonuna yeni bir hız kazandıracaktır. Bu kursların ve meslek okullarının pratiğe yönelik eğitim vermeleri ve çıraklık kurumunun işletilmesi zorunludur (Aksu, 1993:153).

- Türkiye’de krediler yolu ile ihracatın desteklenmesi ve bu yolla dış piyasalarda rekabet gücünün artırılmasında, Türk Eximbank’ın, kritik bir rolü bulunmaktadır. Bu

sebeple, ihracatın finansmanında “ticari bankacılığın tamamlayıcısı” fonksiyonunu ifa eden Türk Eximbank, yeniden yapılandırılmalı ve piyasa yapıcı niteliğe kavuşturulmalıdır. Finansman maliyetleri ihracat yönünden değerlendirildiğinde, bilhassa Eximbank kaynaklı finansman kaynaklarının artırılmasının önemi bariz şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu tip bir politika, ihracat merkezli bir büyüme planının da temel öğelerinden biri olmalıdır (Arı ve Ark., 2004:251).

- Dampingli malların genelde Uzak Doğu menşeli olduğu gözlendiğinden bu ülkelerden gerçekleştirilen ithalat daha sıkı kontrol altına alınmalı ve bu tip bir durum gözlendiğinde vakit geçirmeksizin karşı önlem alınmalıdır (Kanoğlu ve Öngüt, 2003:48).

- Devletin, plan ve desteği ile bilhassa GAP kapsamındaki bölgede yeni yatırımlar gerçekleştirilmelidir. Bu sayede, hem artan hammadde değerlendirilmiş, katma değeri artırılarak ihraç edilmiş, hem de çok geniş istihdam alanları oluşturulmuş olur (Boyacıoğlu, 1993:212).

- Bu denli istikrara kavuşmuş bir sektör, hiçbir siyasi yönetim ve hiçbir bürokratik kademece ihmal edilmemeli, hatta ekonomik ve mali planlamalar yapılırken, çalışma yaşamı yeniden düzenlenirken, kaynak tahsisi görüşmeleri gerçekleştirilirken mutlaka ve mutlaka bu sektör göz önünde bulundurulmalı, bu sektörün üyeleri, yöneticileri dinlenmelidir (Keşci, 1993:244).

- Moda oluşturabilecek, markalı özgün tasarımların üretilerek piyasaya arz edilebilmesi için, gerekli koşulların tümü ülkemizde mevcuttur. Bu ürünlerin üretilmelerinde görev alabilecek ve kolaylıkla çok kısa bir zaman içerisinde çok başarılı tasarımlara imza atabilecek genç tasarımcılar, hâlihazırda tekstil ve giyim alanında eğitim veren yükseköğretim kurumlarında yetiştirilmektedir. Önemli olan yükseköğretim kurumlarından mezun olan bu gençlere fırsat verilerek, bu gençlerin özgün tasarımlarını ortaya koyabilmelerine olanak sağlanmasıdır. Bu yola başvurulduğunda, ülkemizin çok yakın bir gelecekte bir moda merkezi haline gelmemesi için hiçbir sebep bulunmamaktadır (Yazıcıoğlu ve Ark., 1993:264).

- Teşvik sisteminde, öncelikli olarak yatırım teşvikleri alanında belge sayısının azaltılması gerekir. Kurumlar arası eşgüdüm etkin hale getirilmelidir. Bu etkin hale getirme, hazır giyim işletmelerinin daha az “muhatap” ile işlemlerini sonuçlandırabilmesi neticesini getirmelidir. Türkiye’de vergi ve devlet yardımları sistemi, yerli ve yabancı

yatırımcıyı cezbedecek ve onu uluslararası pazara dönük üretimde bulunmaya yönlendirecek bir yapıya kavuşturulmalıdır (Arı ve Ark., 2004:253).

- “Pazarlama boyutunda klasik pazarlama anlayışından, müşteri odaklı modern pazarlama anlayışı benimsenmelidir. Pazarlama faaliyetini etkileyen unsurlar doğru analiz edilip çözümlenmelidir” (Arslan ve Çoruh, 1999:103).

- Ülkemiz hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün ihracatında hız kazanması ve mevcut görüntüsünü muhafaza etmek için teknoloji çıkışlı önlemleri gündeme getirmesi gereklidir (Akdemir, 1993:184).

- Dışarıdan ithal edilen giyim eşyasının önemli bir kısmının Türkiye’de yapılmış olduğu hususunda Türk halkı bilinçlendirilmelidir (Safel ve Dedeoğlu, 1998:67).

- Genel ihracatımız içinde önemli bir payı bulunan bu sektörün kaliteli ve katma değeri yüksek malları yurt dışına ihraç edebilmesi için “Türk malı kalitelidir” imajını kuvvetlendiren çalışmaların özendirilmesi gerekir (Kanoğlu ve Öngüt, 2003:53-54).

- Belli düzeyde ve yetkili kuruluşlarca gerçekleştirilmesi kaydı ile ihracata ilişkin dış pazar etüdleri giderlerinin %50’si ihracatı teşvikle görevli idarece karşılanmalı, yeni pazarlarda ihracatın başarısı durumunda birçok ülkede olduğu gibi teşvik edici ödül verilmelidir. Diğer taraftan, olağan ihracat risklerine karşı ihracat sigortası kurumunun oluşturulması da gereklidir (Arı ve Ark., 2004:253).

- Hızlı bir üretim ve değişim için üretimde esnekliği temin edecek teknolojik yatırımlar, en kısa süre içinde yapılmalıdır. Sektörün her alanında ISO 9000 ve topyekun kalite standardı, uygulamaya konmalıdır (Yazıcıoğlu ve Ark., 1993:265).

- Üreticilerimizce artık ithalat tercih ediliyorsa, ihraç edilen rakamların %70’ine kadar varan kısmı ithalatla karşılanıyorsa, içeride üretilmiyorsa, pamuk Yunanistan’a ürettiriliyor ve oradan alınıyor durumuna geliniyorsa ve kendi üreticimiz yerine, hep dışarıyı destekler politikalar ortaya konuluyorsa, işte istihdamda da %11.8’e varan işsizliğe, sorunların büyümesine sebep olacak (Altınok, 2006:145).

- Ekonomide geniş bir paya sahip olan KOBİ’lerin kredi imkanları artırılmalıdır. KOBİ’lerin uluslararası piyasalarda yoğun rekabet şartlarına adapte olmaları için, uluslararası pazarlama, tanıtım ve ticari bilgiyle ilgili eksikliklerini gidermeleri maksadıyla bu kuruluşlara sağlanan desteğin artırılarak devam ettirilmesi hedeflenmelidir (Arı ve Ark., 2004:254).

- Türkiye ihracatta ve dolayısıyla ülkeye döviz girişinde tekstil ve hazır giyim ürünlerine çok bağımlı olması neniyle kısa ve orta vadede söz konusu bu sektörlerden vazgeçilmesi imkan dahilinde değildir. Bu sebeple, bu sektörlerde ihracatta devamlılık sağlanabilmesi için ürün ve pazar çeşitlendirilmesine gidilmeli, rekabet şansımızın daha yüksek olduğu mal ve mal grupları tespit edilmelidir (Kanoğlu ve Öngüt, 2003:50).

- Bilhassa Uzakdoğu kökenli ucuz işgücünün piyasalarda meydana getirdiği dengesizlik karşısında, işletmelerimizin rekabet edebilme potansiyellerinin zorlandığı bilinmektedir (Başesgioğlu, 2006:118).

- “Küresel pazarda başarılı bir hazır giyim performansı için fiziksel ve teknolojik altyapı ile insan sermayesi ve bu sermayenin geliştirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmelidir” (Arı ve Ark., 2004:256).

- Üretim süreçlerinin ve ürünlerin belirli ortak standartlara sahip olması büyük miktarlarda alımda bulunan işletmelere satışta önemlidir. Bu sebeple sektör içi işletmeler arasında, ürünlerin kalite niteliklerinin belirlenmesinde ve üretim süreçlerinde bilgi alışverişi ve işbirlikleri önem taşımaktadır (Kanoğlu ve Öngüt, 2003:53).

- Son yıllarda ülkemizde de, önemi iyice kavranan çevre öğesinin yatırımlarda ön palana çıkarılmasının, bilhassa Avrupa Topluluğu’nca, olumlu bir puan getireceği de hatırdan çıkarılmamalıdır (Yazıcıoğlu ve Ark., 1993:265-266).

- Mevcut okulların nitelik, ekipman, akademisyen kalitesinin dünya standartlarına ulaştırılması, eğitimin araştırmacılık üzerine yoğunlaştırılması ve eğitimin mutlaka yabancı dil (İngilizce) ile gerçekleştirilmesi, başarılı elemanların TOBB, TİM, İTKİB, TUTSİS, TGSD vb. kurumlarca yurtdışında eğitim ve stajlarının yapılmasına devamlı şekilde imkan verilmesi, tekstil ve hazır giyim moda tasarım yarışmalarına (iplik, kumaş, hazır giyim) uluslararası moda trendleri doğrultusunda çeşitlilik ve devamlılık kazandırılması doğru olacaktır (Arı ve Ark., 2004:256-257).

- “DİR kapsamında KDV’siz olarak ülkeye giren malların ihraç ürünlerinde kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi gerekmektedir” (Kanoğlu ve Öngüt, 2003:48).

- Pazar hedefinde; geliri ortanın üzerinde olan, kaliteli mal alabilecek kişiler, hedef müşteri grubu olarak alınmalıdır. Çin ve Hindistan gibi az gelişmiş ancak yüksek nüfusu olan ülkelerde kaliteli ürüne talebi olan zengin bir müşteri kitlesinin bulunduğu, burada unutulmaması gereken noktadır. Bu sebeple bu ülkeler de tekstil ve hazır giyim sektörlerinin ihracatta bulunulabileceği ülkeler olarak değerlendirilmelidir (Kanoğlu ve

Öngüt, 2003:50-51). Zaten, uluslararası iş dünyası Çin’i artan bir şekilde geleceğin önemli pazarı olarak gördükleri için, git gide çok uluslu şirketler mallarını oraya pazarlamaya başlamışlardır (Li, 2005:7). Bütün bu gelişmeler dikkate alınmalıdır.

- Yeni pazarlara yönelik tanıtım etkinlikleri geliştirilmelidir. Bu maksatla, sektörel kuruluşların önderliğinde ve gerekirse kamu işbirliği ile tanıtım kampanyaları gerçekleştirilmelidir. İhracatçı Birliklerinin fuar organizasyonları ve ürün tanıtım etkinlikleri etkin hale getirilmelidir. İGEME ve TİM arasında organik bağ kurulmalı, pazar araştırmaları, sektör ve ülke raporları gibi müşterek hususlar, özel sektörün pazarlama gereksinimleri yönünde hazırlanmalıdır (Arı ve Ark., 2004:257).

İKİNCİ BÖLÜM

ÖRGÜT İÇİ İLETİŞİM: KAVRAM VE AÇIKLAMALAR 2.1. Kavramsal Çerçeve

Örgüt içi iletişim adından da anlaşılacağı üzere iki kavramın birleşiminden meydana gelmektedir: örgüt ve iletişim kavramları. Örgü içi iletişim kavramının açıklanabilmesi için öncelikle bu iki kavramın ne olduğundan bahsetmek ve daha sonra örgüt içi iletişim kavramına geçmek konunun anlaşılabilmesi açısından yararlı olacaktır.

Toplumsal gereksinimlerin karşılanması ya da toplumsal problemleri çözme mecburiyeti bir toplumdaki ya da gruptaki insanları diğer toplumlardaki insanlarla işbirliği içerisine girmeye ve beraber çalışmaya zorlamıştır. Bu zorlamanın tabi bir neticesi olarak da toplumsal örgütler meydana gelmiştir. Örgütlenme toplumsal bir olgudur ve toplumların mevcut olduğu zamandan bugüne dek devam edip gelmiştir. Bu sebeple toplumsal birimlerin hepsi örgüt özelliği taşımaktadır (Güney, 2000:186) ve insanoğlu için modern sosyal tecrübenin kaçınılmaz bir geleceği (Martin, 2001:4) olan örgütler tek bir sebeple ortaya çıkmaktadır: Kişisel olarak başaramadığımız şeyleri gerçekleştirmek. Bu sebeplerden ötürü, kar etmek, eğitim ve öğretim sağlamak, dinsel gerekleri yerine getirmek, sağlığı geliştirmek, aya insan göndermek, bir adayın seçilmesini temin etmek ya da yeni bir gökdelen inşa etmek isteğimizde örgütlere müracaat ederiz (Can, 1999:3). Bu müracaattaki amacımız, yapılacak olan işleri daha iyi, daha çabuk ve daha koordineli bir şekilde yerine getirmektir.

Bu doğrultuda literatürde farklı yazarların örgüt kavramına ilişkin değişik tanımlarını şu şekilde sıralamak mümkündür:

Onaran’a göre, örgütler, yaşamlarını bir çeşit dinamik denge içerisinde devam ettiren toplumsal sistemlerdir (1975:140). Güney’e göre ise, örgüt, iş ve görev bölümü yapılarak, bir otorite ve sorumluluk hiyerarşisi içerisinde, müşterek ve açık bir amaç ya da amaca ulaşılması için bir grup insanın faaliyetlerinin ussal koordinasyonudur (2000:187).

Ayrıca, Aşkun, örgütün yalın olarak, bir grup insanın, belli bir amaç doğrultusunda, güç birliği yapıp, bu birliğe gerekli olduğunda fiziksel araçları katarak, ilişkilerini yine belli bir yönetim esasına göre düzenleyip, meydana getirdikleri sistem ya da modeldir biçiminde tanımlanabileceğini (1979:248) söylerken, Can, Örgütlerin, çevreden çeşitli girdileri alarak işleyen, enerjiye dönüştüren ve neticede bunları çıktılar halinde yine çevreye veren açık sistemler şeklinde tanımlanabileceğini (1999:4) ifade etmektedir.

Örgüt kavramı bu şekilde açıklandıktan sonra sıra iletişim kavramına gelmektedir. “İletişim sözcüğü, Latince kökenli communication sözcüğünün karşılığıdır” (Oskay, 1997:15) Tüm canlı varlıkların yaşam gereği olan iletişim olmaksızın ne insanın kendisiyle ve dış çevresiyle ilişkisi ne de etkinlikleri olabilir. Nerede insan faaliyeti varsa, orada iletişim söz konusudur. İletişim insan yaşamının ve ilişkisinin temel şartıdır; insan ilişkisinin süre giden sürecidir; insanla birlikte gerçek zaman ve gerçek yerde gerçekleşir; sosyal bir olgudur (Erdoğan, 1997:20) ve “iletişim eylemi, en yüksek teknoloji kullanımından söze kadar değişik araçlarla gerçekleştirilmektedir” (Lazar, 2001:73). Söz konusu bu durum da İletişimin tanımı üzerinde tam bir fikir birliği bulunmamasını (Vural, 2003:139) beraberinde getirmiş, iletişimin farklı şekillerde tanımlanmasına ve yorumlanmasına neden olmuştur. Bu tanımlardan bazıları şu şekildedir:

İletişim herkes tarafından bilinen fakat çok az kişi tarafından doyurucu şekilde tanımlanabilen bir insan etkinliğidir. İletişim yüzyüze konuşmadır, televizyondur, enformasyon yaymadır, saç biçimimizdir, edebi eleştiridir: listeye sonsuz sayıda ilavede bulunmak mümkündür (Fiske, 1996:15).

İletişim, birbirlerine ortamlarındaki nesnelere, olaylara, olgulara ilişkin değişmeleri haber veren, bunlarla ilgili bilgilerini birbirine aktaran, aynı olgular, nesneler, sorunlar karşısında benzer yaşam tecrübelerinden kaynaklanan, benzer duygular taşıyıp bunları birbirine ifade eden insanların meydana getirdiği topluluk ya da toplum yaşamı içerisinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce, duygu bildirişimleridir (Oskay, 1997:15).

İletişim, bir kişi, grup ya da organizasyon tarafından bazı enformasyon çeşitlerinin başka bir kişi, grup ya da organizasyona taşınması işlemidir (Greenberg ve Baron, 2000:292).

Örgütsel iletişim ise; toplumsal bir sistem olarak örgütün biçimsel ve doğal yapıları ile söz konusu bu yapılar ve belli bir örgütün yakın, uzak çevresinde ilişki içerisinde bulunduğu diğer örgütlerle kendi arasında; doğal veya düzenlenmiş yaşayış amaçları