• Sonuç bulunamadı

Öldürücü Tahrip Edici Şeylerden Etkilenmeme

BOLU VE DÜZCE TÜRBELERİ/YATIRLARI ETRAFINDA OLUŞAN ANLATMALARDAKİ KERAMET MOTİFLERİ

2.1. Velinin Kendi Bedeninde Cereyan Eden Keramet Motifleri

2.1.3. Öldürücü Tahrip Edici Şeylerden Etkilenmeme

Ateş ile ilgili motifleri iki başlık altında toplayabiliriz. İlki burada ele aldığımız “ateşte yanmama” motifi, diğeri ise tabiat kuvvetlerini ve olaylarını istediği gibi yönetme başlığı altında ele alınan ve Şamanizm kaynaklı inanç motifleri arasında gösterilen “ateşe hükmetme” motifidir. Ancak tespit ettiğimiz menkıbelerde “ateşe hükmetme” motifine rastlanmamıştır.

Bu başlık altında ele aldığımız menkıbelerde, çoğunlukla ateşte yanmama motifine rastladık. Daha çok gayrı Sünni menâkıbnamelerde görülen bu motif mitolojik kökenli motifler arasındadır. Öldürücü ve tahrip edici şeylerden etkilenmeme motifi başlığı altında bulunan ateşte yanmama motifindeki örneklerde, ateşin veliye hiçbir şekilde öldürücü ya da tahrip edici tesiri bulunmaz.

2.1.3.1. Ateşte Yanmama

Velinin kendi vücudunda cereyan eden keramet motifleri arasında yer alan ateşte yanmama motifinde, esas olay velinin ateşten hiçbir şekilde etkilenmemesidir. Bu başlık altında verdiğimiz örneklerde genellikle veliden kendisine inanmayanlar tarafından velilik derecesini ispatlaması istenir. Bunun durum üzerine veli ateşten etkilenmediğini göstermek için fırına girer ya da elini harlı ateşe sokar; ancak ateş hiçbir suretle veliye tesir etmez.

İlk örneklerine İslamiyet’ten önceki şamanlarda rastladığımız bu motif İslamiyet’in kabulüyle birlikte esas özelliklerini koruyarak süregelmiştir. Şamanlar, bir kısım sihri tecrübeler sonunda ateşin yakıcı etkisini yok etme gücünü kazanmakta ve bu sayede ateşe karşı rahat tavırlar içinde olabilmektedirler. Ateşten korkmayan ve ateşe hükmeden bir ruhun şamanın vücuduna girdiğine inanılmaktadır. Bu sebeple şaman, ateşi avuçlar veya kor üzerinde yürüyebilir. Ateşten etkilenmeme Türk ve Moğol şamanlar arasında kullanılan, halk üzerinde etkili bir yöntemdir (Ocak, 2015: 169).

Bu motifi ele alırken akla ilk gelen Hz. İbrahim’in ateşe atılma hadisesidir. Bu hadise, Kur’an’da şu şekilde ifade edilir:

Onlar [kavmi]: “Eğer yapanlarsanız, şunu tahrik edin [yandırın] ve tanrılarınıza yardım edin.”dediler. Biz: “Ey ateş! İbrahim’e karşı soğuk ve güvenli ol” dedik. Ve ona bir düzen kurmak istediler Biz de kendilerini daha fazla hüsrana uğramış kıldık. (Enbiya/68-70)

93

Onlar: “Şunun için bir duvar yapın da bunu cahimin [çılgınca yanan ateşin] içine atın!” dediler. Onlar, ona [İbrahim’e] tuzak kurmak istediler Biz de onları aşağılıklar kılıverdik. (Saffat/97,98)

Sonra onun [İbrahim’in] toplumunun cevabı, yalnızca: “Onu öldürün veya tahrik edin [yandırın]” demeleri oldu. Sonra da Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman edecek bir toplum için ibretler vardır. (Ankebut/24)

Buna benzer anlatılan peygamber mucizeleri şu şekildedir:

Hz. Âdem bir gün ateşe tapanlarla karşılaşır. Onlarla konuşup, onları imana davet eder. Onlar da bir mucize göstermesini şart koşarlar. Hz. Âdem “Sizin korkup taptığınız ateş, bana bir şey yapmaz.” der. Ellerini ve kollarını ateşe sokar. Uzun bir süre geçmesine rağmen dediği gibi hiçbir şey olmaz (Dalkılıç Gültekin, 2010: 73).

Bir rivayete göre, Hz. Musa doğduktan sonra Firavunun askerleri kapıya dayanır. Annesi bebeği telaşla cayır cayır yanan tandırın içine atar. Askerler bebeği sorar. Anne, bebeğin öldüğünü söyler. Askerler etrafı arar ve bebeği bulamayınca ona inanır. Allah’ın mucizesi sonucu Hz. Musa tandırdan yanmadan çıkarılır (Onay, 1993: 300).

Şamanların da tıpkı velîler gibi ateşten etkilenmedikleri görülür. Örneğin, Şaman Tostogoş, hanın tâlimatı üzerine kamıştan yapılan bir çadır içinde ateşe verilmiş. Fakat o mucizevî bir şekilde ateşler içindeki çadırın üstündeki delikten uçup gitmiş ve sağ salim kurtulmuştur (Anohin, 2006: 28).

Tarih boyunca Türklerde ateşin önemi büyüktür. Yakutlarda od ata olarak bilinen ateş ilahesi, insanlara dirlik ve düzenlik verir. Türk düşüncesinde ateşi kirletmek, içine çöp atmak, sivri metal aletler koymak, ocağın üzerinden geçmek, külleri ayakla çiğnemek veya karıştırmak kesinlikle yasaktır (Peker, 2015: 219-220). Şamanistlere göre ateş her şeyi temizler ve kötü ruhları kovardı. Batı Göktürk Devleti'ne elçi olarak gönderilen ünlü Bizans elçisi Zemahros 569’da Orta Asya'da Batı Göktürk ülkesinin sınırlarına vardığında, Türklerin kendisini ve arkadaşlarını alevler üzerinden atlatarak kötü ruhlardan arındırdıklarından söz etmiştir (DTA, 1999: 31).

Tüm bunlardan hareketle ateşin önemi İslamiyet’i kabul eden Türklerde yaşamaya devam etmiştir. Nitekim bunun sonucunda veliler tıpkı şamanlar gibi ateşi olağanüstü özelliklerini göstermek amacıyla kullanmışlardır. Örneğin; Hacı Bektaş’ın halifesi Can Baba’nın Tatarları Müslüman ederken ateşi kullanması (Aday, 2013: 270), Hallacı Mansur’un Kudüs’te elini şıklatmasıyla kandilleri yakması (Bursalı, 2010: 297), Erzincan’da halkın iyiliği için çalışan Çağırgan Baba’nın ateşe atılması ve yanmaması (Demir, 2013: 236), Diyarbakırlı Hasan Dede’nin dönemin padişahı tarafından ateşe atılıp yanmaması (Helimoğlu

94

Yavuz, 1993: 79), Abdal Musa’nın veliliğine inanmayan Teke Beyi’ne ateşin içine girerek veliliğini kanıtlaması (Ocak, 2015: 167) gibi örnekler ateşte yanmama motifinin Anadolu velilerinde de oldukça sık görüldüğünün bir göstergesidir.

Velilerin menkıbelerinde ateşin bu denli çok kullanılmasını korku unsuruyla açıklamak doğru olacaktır. Zira insanoğlu tarih boyunca ateşin yakıcı etkisinden korkmuştur. Ateşten korkmayıp ateşin içine giren, onu eline alan şahsa insanlar hayran olmuş ve onu tanrısal olarak düşünmüşlerdir. Ateş bazen de velilerin birbirine üstünlük göstergesi olarak da kullanılmıştır. Çalışma bölgemizde ateşte yanmama motifi ile ilgili derlediğimiz menkıbe bahsettiğimiz bu durumu işaret etmektedir. Göynük velilerinden olan Ömer Sıkkîn ile Akşemseddin arasında geçen menkıbe şu şekildedir:

Bir gün Akşemseddin zikir halkasına katılmadığı takdirde hilâfe tacının başından alınacağını Ömer Sıkkîn’e hatırlatır. Ömer Sıkkîn ise bu söz karşısında Akşemseddin’e cuma namazından sonra müritleriyle birlikte evine gelmesini, yüce Allah murat etmişse taç ve hırkayı orada kendisine teslim edeceğini söyler. O gün Ömer Sıkkîn bahçede büyük bir ateş yakar. Cuma namazından sonra Akşemseddin ve müritleri oraya gelir. Ömer Sıkkîn başında taç ve sırtında hırkası olduğu hâlde yanan ateşin içine girer. Ateşten çıktığı zaman taç ve hırka yanar fakat kendisine bir şey olmamıştır (Ömer Sıkkın/Göynük).

Bir gün Akşemseddin ile Ömer Sükeynî Dede sohbet hâlindeydi. Ömer Sükeynî Dede: -Ey Hacı Bayram’ın gönüldaşları! Çabuk birer kucak odun getirip aramıza yığın! Koşup birer kucak odun getirdiler ve ortaya yığdılar. Odun yığınları bir adam boyunu geçmişti bile. Derhal ateşe verdiler. Ömer Sükeynî Dede elinde asa, başında kavuk, sırtında hırka olduğu hâlde göklere boy veren alevlerin içine daldı ve ateşin öbür tarafından çıktı. Bir de gördüler ki ateşe giren Sükeynî’nin asası ve hırkası, kavuğu yanmış ama kendisine zerre zarar gelmemiştir (Ömer Sıkkın/Göynük).

2.1.3.2. Silahtan Zehirden vs. Etkilenmeme

Çalışmamızı gerçekleştirdiğimiz türbelerde bu keramet motifine çok fazla rastlayamadık. İki velide rastladığımız bu motif menkıbelerde şu şekilde geçmektedir:

Mudurnu Hisar Kalesi’nde çok eski dönemlerde Rumlar varmış. Karaaslan bu Rumlar ile savaşa tutuşmuş. Kalabalık Rum askerleri Karaaslan’ın etrafını çepeçevre kuşatmışlar. Ancak Karaaslan düşmana yine teslim olmamış. Düşmanın birçok kılıç darbesine ve oklarına maruz kalsa da ölmeyip kaleyi savunmuş. Rumlar kelle koltukta savaşa devam eden Karaaslan’ı görünce çil yavrusu gibi dağılıp kaçmışlar (Karaaslan Veli Hz. /Mudurnu). Çalışma bölgemizde derlediğimiz bu menkıbeye benzer bir anlatı Hacım Sultan hakkında

95

anlatılmaktadır. Menkıbede Hacım Sultan’ı öldürmek isteyenler ona kılıç ve okla saldırmalarına rağmen onu öldüremez (http://www.hacımsultan.com.tr/).

Aslahaddin Bolu fethedilene kadar savaşmış, kırk düşman oku yemiş ancak fetih gerçekleşinceye kadar ölmemiştir (Şeyh Aslahaddin Türbesi/Bolu-Merkez).

2.1.3.3. Suda Kaynayıp Ölmeme

Anadolu coğrafyasında keramet ehli olduğuna inanılan velinin mucizelerini kanıtlaması istenir. Dolayısıyla kimi zaman halk tarafından kimi zamanda yörenin beyi, padişahı tarafından kaynar kazana konup kaynatılır. Netice olarak veli bu durumdan sağ kurtulursa keramet sahibi olduğuna inanılır.

Hacı Bektaş’ın halifelerinden olan Can Baba Tatarları Müslüman etmek için gönderildiğinde Tatar hanı tarafından kerametini kanıtlaması için üç gün üç gece kazanda kaynatılır (Gölpınarlı, 1995, 40-41).

Çalışma bölgemizde bu motife sadece bir velinin menkıbesinde rastladık.

“Öldürücü Tahrip Edici Şeylerden Etkilenmeme” başlığı altında değerlendirdiğimiz bu motif, Bolu’nun Mudurnu ilçesinde türbesi bulunan Karaaslan Veli’nin menkıbesinde yer almaktadır. Yöre halkından derlediğimiz menkıbe şu şekildedir:

Karaaslan Veli bir savaş sırasında Rum kâfirlerine esir düşer. Rumlar, onu işkence için kaynar kazana atıp saatlerce haşlarlar. Fakat kapağı açtıkları zaman Karaaslan Veli’yi dipdiri kendilerine baktığını görüp korkudan kaçışmaya başlarlar (Karaaslan Veli Hz./ Mudurnu).