• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Eğitim, Öğretim ve Öğrenme

2.1.3.3. Öğrenme Kuramları

Her zaman cevabı aranan soru; öğrenmenin nasıl gerçekleştiğidir. Aslında öğrenme kuramlarının her biri, bu soruyu farklı açılardan cevaplandırmaya çalışmaktadır. İnsanın doğası, bilginin mahiyeti, kaynağı ve işlevi gibi konulardaki felsefi yaklaşımlar, öğrenme kuramlarının şekillenmelerinde etkili olan en önemli unsurlardır (Sağlam, 2009). Öğrenmenin nasıl oluştuğunu açıklamak üzere yapılan araştırma sonuçları öğrenme kuramları altında toplanmıştır (Aldağ, 2005).

Bu bölümde, Öğretim ve öğrenme kuramları; Davranışçı, Bilişsel, Sosyal, Yapılandırmacı ve Nörofizyolojik öğrenme kuramları olarak ele alınmaktadır.

Davranışçı öğrenme kuramı, öğrenmenin uyarıcı ile davranış arasında kurulan bağ sonucu geliştiğini ve pekiştirme ile davranış değişiminin meydana geldiğini savunmakta ve öğrenmenin edimsel sonuçlarıyla ilgilenmektedir (Özden, 2003; Soylu, 2004).

Davranışçı kuram öğrenmeyi açıklarken bireylerin zihinsel etkinliklerine pek yer vermemekte, buna gerekçe olarak da zihinsel etkinliklerin dışarıdan yeterince gözlemlenemiyor olmasını göstermektedir. Bu kurama göre, bireyler davranışlarını kendilerine verilen amaçlara ve bu doğrultuda gösterdikleri eylemlerin sonuçlarına göre ayarlamaktadırlar. Öğretim, genellikle öğrenci davranışlarını dışarıdan koşullama ya da biçimlendirme üzerinde odaklanmaktadır (Şimşek ve Kılıç, 2004).

Davranışçı öğrenme kuramına göre öğrenci öğrenme sürecinde etkin olmalı, yaparak öğrenmeli, gelişmeye yönelik bol tekrarlar yapmalıdır. Doğru davranışlar pekiştirilmeli ve

32

motivasyonel koşulların (Güdülenmenin) öğrenme sürecinde çok önemli rolü olduğu unutulmamalıdır (Demirhan, 2006).

İvan Pavlov, Klasik- Tepkisel Koşullanma, Thorndike, Bağ Kuramı, Watson ve Guthrie, Bitişiklik Kuramları, Skinner, Edimsel-Operant Koşullanma çalışmaları ile davranışçı kuramın tanınmış temsilcilerindendir (Senemoğlu, 2005).

Ivan Pavlov, laboratuvarda köpeğin salgı sistemi üzerine çalışmakta iken köpeğin sadece yiyecek getirildiğinde değil; yiyeceği kendisine getiren kişiyi gördüğünde de salya akıttığını fark etmesi üzerine geliştirdiği klasik koşullanma, davranışçı kuramın en çok bilinen öğrenme kuramıdır (Cüceloğlu 2002). Klasik koşullanmada, öğrenme süreci, etki (uyarıcı) ve tepki arasında çağrışımlar kurmaya dayanır. Bu uyarıcı–tepki ilişkisi ile birlikte öğrenme gerçekleşir ve istenilen davranışlar kazandırılabilir (Küçükahmet, 2009). Thondrike, öğrenme sürecinde mükâfatın cezadan (Etki ilkesi), tekrarlama ve yapmanın ezberlemekten (Alıştırma ilkesi) daha etkili ve önemli olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca bu süreçte hazırlık safhası ve motivasyonun da üzerinde durarak, öğretmenlerin, öğrencilerin anlamaları ile ilgili sorumlu davranmaları gerekliliği üzerinde durmuştur (Anlama ilkesi) (Küçükahmet, 2009). Guthrie, öğrenmedeki tüm zihinsel öğeleri reddetmektedir. Ona göre öğrenme, uyaran ve tepki arasındaki ilişkiden ibarettir ve öğrenmenin oluşabilmesi için ödül veya pekiştirmeye de gerek yoktur, tekrar önemli değildir (tek deneme ilkesi). Koşullu uyarıcı ve koşullu tepkinin birlikte ortaya çıkması öğrenme için yeterlidir (Oktaylar, 2012).

Skinner, organizmanın davranışlarını, uyarıcılara karşı gösterilen otomatik bir tepki olmaktan çok, kasıtlı olarak yapılan hareketler olarak tanımlamaktadır. Skinner’e göre iki türlü davranış vardır. Bunlar tepkisel ve edimsel (operant). Skinner, tepkisel ve edimsel davranış ayrımını yaparak geleneksel uyarıcı-tepki anlayışlarından büyük ölçüde ayrılmaktadır. Edimsel koşullanmada pekiştirici uyarıcıyla izlenen tepkiler tekrarlanma eğilimdedir ve edimsel davranışların meydana gelme oranını ya da olasılığını arttırır (Senemoğlu, 1997).

Bilişsel öğrenme kuramında öğrenmenin, bireyin zihninde meydana gelen ve doğrudan gözlenemeyen bir süreç olduğu belirtilmekte, daha çok anlama, algılama, düşünme gibi olaylara odaklanılmakta ve öğrenmenin zihinsel sonuçları ile ilgilenilmektedir (Özden, 2003; Soylu, 2004). Bu kuram, davranışçı öğrenme kuramının tersine öğrenmenin zihinsel ya da bilişsel yönleri ile ilgilenmektedir. Bilginin yapısı, nasıl elde edildiği, nasıl

33

kavrandığı, nasıl hatırlandığı, sorun çözmede nasıl kullanıldığı gibi konular, bilişselci öğrenme kuramının kapsamındadır (Açıkgöz 2003, s. 81).

Bilişsel öğrenme kuramına göre öğrenme süreci dikkat ile başlar, anlamlandırma ile devam eder. Anlamlandırma bireyin önceki yaşantılarına dayalıdır. Sürecin devamında öğrenmelerin özünü kavramak için etkinliklerde bulunulmalıdır. Bilgi zihinde yapılandırılırken anlamsız tekrarlar önemsizdir ve zihinsel yapılanma sürecinde, bilgi üzerinde işlemler yapılmalı, eski bilgilerle yenilerinin bütünleşmesini sağlayacak etkinliklerle uygulama yapılmalı ve sonuçta öğrenilenler kullanılmalıdır (Şişman, 2006). Sosyal öğrenme kuramında, bireylerin pek çok davranışını, başka insanların yaptıklarına bakarak öğrendikleri savunulur. Bundan dolayı bu kurama gözlemsel öğrenme (Observational learning) de denilmektedir. Sosyal öğrenme iki yolla oluşmaktadır. Birincisi, dolaylı koşullanma, ikincisi ise örnek almadır (Bacanlı, 2005).

Bandura’ya (1977) göre gözlemlenen davranışın doğru algılanması ve tüm yönleriyle incelenmesi gerekmektedir. Pekiştirme önemlidir ancak davranışın biçimlenmesinde tek başına ele almak yanıltıcı olabilir. Bilişsel gücümüz pekiştirme olmaksızın öğrenmemizi sağlayabilir. Gözlenen davranışın sonuçlarının görülmesi, pekiştireç işlevi yaparak davranışları öğretebilir ve yerleştirebilir (Bacanlı, 2005).

Yapılandırmacı öğrenme kuramı bilgiyi temelden kurmaya dayanır (Demirel, 2009) ve özünde öğrenenin bilgiyi yapılandırması ve uygulamaya koyması vardır. Dolayısıyla bilginin tekrarı değil; bilginin transferi ve yeniden yapılandırılması söz konusudur (Perkins, 1999). Geçmişten gelen deneyim ve bilgilerin, karşılıklı konuşma ve yansıtma yöntemleriyle yeni bilgiler, düşünceler ve deneyimlerle ilişkilendirilerek öğrenmenin oluşması sağlanır (Jonnasen, 1999).

Yapılandırmacı kuramda, önemli olan bilginin öğrenen tarafından alınıp kabul görmesi değil, bilgiden nasıl bir anlam çıkardığıdır. Öğrenmelerin kalıcılığının sağlaması ve üst düzey bilişsel becerilerin oluşturulması, bilginin bireyler tarafından temelden kurulması yapılandırmacı öğrenme kuramının en temel hedeflerinden birisidir. Öğrenciler etkin katılımla bilgiyi zihinsel olarak yapılandırır, kendi düşünce ve yorumlarını geliştirirler (Alkan, Deryakulu ve Şimşek, 1995). Önemli olan öğrencilerin önceden belli bir hiyerarşiye göre belirlenmiş hedeflere ulaşmalarına yardımcı olmak değil, onlara, etkili düşünme, usa vurma, sorun çözme ve öğrenme becerilerini kazandırmak, bilgiyi zihinsel olarak anlamlandırmaları için öğrenme fırsatları sağlamaktır (Wilson,1995).

34

Bilgi ve gerçeğin insanın aklının dışında olmadığı ve bilginin birey tarafından yapılandırıldığı, bu kuramın savunduğu en temel ilkedir (Duman ve İkiel, 2002). Bu yönleriyle alternatif bir paradigma olarak ortaya çıkan yapılandırmacılık, genel olarak, bireylerin öğrenme sürecindeki temel rolünü açıklayan bir öğrenme kuramıdır (Brooks ve Brooks, 1999).

Nörofizyolojik ya da diğer adıyla beyin temelli kuramda, öğrenme biyokimyasal bir değişim olarak açıklanmaktadır (Keleş ve Çepni, 2006). Çünkü beyin kendi nöral devrelerini değiştirebilmektedir (Thomas, 2001). Beyinde öğrenme ile birlikte iki şekilde değişim meydana gelmektedir. Bunlar, nöronların içyapısında özellikle sinapslarda görülen değişiklik ve nöronların arasındaki sinapsların sayısındaki artıştır (Drubach, 2000). Demirel de (2003) nörofizyolojik kuram temelinde, öğrenmeyi; “hücreler arasında sinaptik değişimlerin bir sonucu olarak ele almaktadır.