• Sonuç bulunamadı

B. Yasal Tehlike Sorumluluğun Şartları

V. Anglo-Sakson Hukukunda Tehlike Sorumluluğunun Uygulama Alanı

6. ÇEVRE HUKUKUNA İLİŞKİN ÖZEL SORUMLULUK

Hukukumuzda Çevreyi kirletenin sorumluluğu kapsamında 6098 sayılı TBK

‘da düzenlenmiş kusursuz sorumluluklar ve TBK m.71’de düzenlenmiş olan genel tehlike sorumluluğu dışında, faaliyetlerin niteliği dikkate alınarak tehlike sorumluluğu kapsamında değerlendirebileceğimiz özel sorumluluk düzenlemeleri mevcuttur. Bu kanunlardan çevre kirliliği yaratabilecek olanlardan ilk olarak 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu ele aldığımızda kanundaki tanımlamalar kısmında tehlikeli maddenin, “petrol işleminin yapılmasında, bunların yapıldığı mahalde veya yakınında bulunan bir kimsenin ölümüne, sakatlanmasına veya sağlığının bozulmasına, çevrenin kirlenmesine, 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki varlıkların veya yerlerin tahribine veya yok olmasına sebep olan veya olabilecek nitelikte bulunan bir fiil veya ihmali bir fiil” olarak tanımlandığını görüyoruz. Boru hattıyla taşınan petrolün hat dışına çıkması halinde petrolün kontrolsüz bir şekilde yayılımıyla o çevrede bulunan varlıklar üzerinde tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilecektir. Petrol hakkı sahibi işleten kendi hakimiyet alanındaki tehlikeli maddenin nakliyatı sırasında ortaya çıkabilecek zararlardan sorumlu olacaktır. Bu zararlar, çevre kirliliği yaratan ya da ekolojik dengenin bozulmasına neden olabilecek çevre zararı şeklinde gerçekleşebilecektir.329 2872 sayılı ÇK m.8/II kapsamında genel bir kirletme yasağı getirilmiş olduğundan

329 Güneyli, s.140-141.

kanunun bu maddesine aykırılık hukuka aykırılığı oluşturacak olup, kirlilik sonucunun doğması hukuka aykırılığın oluşması için yeterli sayılacaktır.330

İkinci olarak 5312 sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Maddelerle Kirlenmesi Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun kapsamında sorumluluğu ele aldığımızda, kirlenmenin kanunun tanımlar kısmında,

“olay sonucunda, petrol ve diğer zararlı maddelerin; canlı kaynaklara ve deniz yaşamına zarar verecek, insan sağlığı için tehlike oluşturacak, balıkçılık ve denizlerin diğer yasal amaçlarla kullanımı da dahil olmak üzere, denizcilik faaliyetlerini engelleme, deniz suyunun niteliğini değiştirme ve ekolojik dengeyi bozma gibi zararlı etkiler yaratacak şekilde deniz çevresine karışması” şeklinde ifade edildiğini görmekteyiz. Kirlenmenin tanımında belirtilen ekolojik dengeyi bozma 2872 saylı ÇK m. 2 maddede kapsamında kirlilik kabul edilerek ÇK m.8 kapsamında hukuka aykırılık meydana gelmektedir. 5312 sayılı Kanunun 6. maddesinde kirlenme nedeniyle meydana gelen zarardan sorumluluk bu kanun kapsamında “bu kanun kapsamına giren gemi ve kıyı tesislerinin sorumlu tarafları, uygulama alanlarında gemi ve kıyı tesislerinden kaynaklanan olay sonucu ortaya çıkan kirlenmenin veya kirlenme tehlikesinin neden olduğu; temizleme masraflarını, koruyucu önlemlere ilişkin masrafları, canlı kaynaklar ve deniz yaşamına verilen zararları, bozulan çevrenin yeniden oluşturulması, toplanan atıkların taşınması ve bertarafı için yapılacak masrafları, geçim için kullanılan doğal ve canlı kaynaklarda meydana gelen zararları, özel mallardaki zararları, şahısların yaralanması ve ölümünden kaynaklanan zararları, gelir kayıplarını, gelir ve kazanç kapasitelerine verilen

330 Tandoğan, 1986, s.44; Erişgin Nuri: Gaz ve Akaryakıt Taşıyan Boru Hattı İşletenin Hukuki Sorumluluğu, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1996, s.232; Karahasan, M.Reşit : Sorumluluk Hukuku, İstanbul 2003, s.828.

zararları ve diğer kamu zararlarını tazmin etmekle müteselsilen sorumludur.”

şeklinde ayrıca düzenlenmiş olduğundan öncelikle bu Kanun hükümlerti uygulanacaktır.

Üçüncü olarak, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ele aldığımızda kanunun 14. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında bu Kanun kapsamında sorumluluğun

GDO ve ürünleri ile ilgili faaliyetlerde bulunanlar, bu Kanun kapsamında izin almış olsalar dahi, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanmasına karşı oluşan zararlardan sorumludur.

Bu sorumluluk, GDO ve ürünlerinin, başvuru ve kararda yer alan koşulları sağlamadığının anlaşılması durumunda zarar oluşmasa dahi geçerlidir. GDO’ların kapalı alanda kullanımı ve gıda, yem, işleme ve tüketim amacıyla piyasaya sürülmesi, ithalatı ve transit geçişi için izin alma zorunluluğu olduğu halde, bu faaliyetleri izinsiz olarak gerçekleştirenler ile GDO’ları çevreye serbest bırakanlar ve üretenler bu faaliyetler sonucunda meydana gelen her türlü zarardan sorumludur”. şeklinde düzenlendiğini görmekteyiz. Bu Kanunda, biyoteknoloji kullanılmak suretiyle elde edilen genetik yapısı değiştirilen organizmalar ve ürünlerden kaynaklanabilecek riskleri, engelleyerek insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliğin korunması, sürdürülebilirliklerinin sağlanması amacı kapsamında biyogüvenlik sisteminin kurulması ve uygulanmasına ilişkin usül ve esaslar düzenlenmiştir. Bu Kanun da çevreyi kirletenin sorumluluğu kapsamında özel bir kanun olduğu için öncelikle kanundaki sorumluluk hükmü uygulanacaktır. 5977 sayılı Kanun m.14/II’de GDOlara ilişkin izin alınması gereken faaliyetleri izinsiz gerçekleştirenler ve GDO’ları çevreye serbest bırakanlar ve üretenler, faaliyetleri

sonucunda zarar meydana gelmesi halinde, giderilmesi gereken zarar kapsamına ilişkin bir kısıtlama getirilmeksizin her türlü zarardan sorumlu tutulmuştur.

Dördüncü olarak kirletenin tehlikeli ve kimyasal atıklardan sorumluluğunu ele aldığımızda tehlikeli kimyasallara ilişkin ÇKm.13’de düzenleneme yapılarak bunlarla ilgili ayrıntılı düzenleme ve sorumluluğun Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine bırakıldığı görülmektedir. Anılan Yönetmeliğin 5. maddesinde 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 28. maddesine paralel olarak atıkların yarattığı çevresel kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı atık üreticileri, taşıyıcıları, bertaraf edicilerin kusur şartı aranmaksızın sorumlu olduğu, meydana gelen zararlardan ötürü genel hükümlere göre de tazminat sorumluluklarının da saklı olduğu hükme bağlanmıştır. 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 28. maddesi genel olarak çevreyi kirletenin sorumluluğunu düzenlemiş ilgili Yönetmelik ise benzer düzenlemeyi tehlikeli atıklar açısından getirmiştir.

Beşinci olarak da Nükleer Santral İşleten ve Nükleer Madde Taşıyanın faaliyetleri sırasında çevre zararı meydana gelmesi halinde, bu sorumluluk için uygulanacak yasa 5710 sayılı Nükleer Güç Santralarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanundur. Bu kanuna göre, nükleer yakıt, radyoaktif madde veya radyoaktif atık taşınırken veya santralde bir kaza olması halinde öncelikle 29/07/1960 tarihli Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Kanuni Sorumluluk Hakkındaki Paris Sözleşmesi ve ek değişiklikleri; burada hüküm bulunmaması halinde 6098 sayılı TBK hükümleri veuluslaraarası mevzuat hükümleri

uygulanacaktır.331 Anılan kanun kapsamında sorumluluğun doğumu için nükleer bir kaza ya da zararın varlığı aranır. Buradaki sorumluluğun kapsamındaki zarar, her türlü nükleer zarar değil nükleer tesiste meydana gelen nükleer kazalar sonucu meydana gelen zarardır.332 Araştırma amaçlı tesislerde kullanılan radyoaktif ürün ya da atık nükleer enerji kapsamında değerlendirilmemiştir.333 Paris sözleşmesi kapsamında şahsa ve mala verilen bütün zararlar tazmin edilmektedir.334 Uzun süre radyasyona maruz kalma insanın hücre yapısını değiştirdiğinden kişiye verilen zarar kapsamındadır. Havanın, suyun radyasyon, nükleer atık ve maddelerle kirlenmesi çevre zararını oluşturmaktadır.335

7. ÇEVREYİ KİRLETENİN HUKUKÎ SORUMLULUĞU AÇISINDAN