• Sonuç bulunamadı

ilkeler ve 6098 sayılı TBK'ya göre çevreyi kirletenin hukuki sorumluluğunu doğuran sebep sorumluluğu halleri, genel tehlike ilkesine(TBK m. 71) göre sorumluluk, Çevre Hukukuna ilişkin özel sorumluluk düzenlemeleri, çevreyi kirletenin TBK m.71 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu açısından sorumluluğu, tehlikeyi önleme yükümlülüğü ve Anglosakson hukukunda tehlike sorumluluğunun uygulama alanı,

İkinci bölümünde, hukuk aykırılık kavramı, objektif ve subjektif hukuka aykırılık, hukuka özel ve genel aykırılık, normun koruma amacı teorisi, normun koruma amacı teorisi ile hukuka aykırılığın ilişkisi, hukuka aykırılık unsurunun haksız fiilin diğer unsurlarından ayrılan yönleri, Common Law'da hukuka aykırılık,

Üçüncü bölümünde, 2872 sayılı ÇK ve ilgili yönetmeliklerde hukuka aykırılığı belirleyen normlar, çevreyi kirleten taşınmaz maliki açısından hukuka aykırılığı doğuran haller,

Dördüncü bölümde, genel hukuka uygunluk nedenleri, hukuka uygunluk nedenlerinin çevreyi kirleten taşınmaz malikinin sorumluluğu ve Çevre Kanunu kapsamında değelendirilmesi yapılarak, Çevre Kanunu kapsamında fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi incelenmiştir.

BİRİNCİ BÖLÜM

ÇEVRE KORUMA HUKUKU VE ÇEVREYİ KİRLETENİN HUKUKî SORUMLULUĞU

1. ÇEVRE HUKUKUNUN GELİŞİMİNE GENEL BİR BAKIŞ

Günümüzde çevre mevzuatını oluşturan yasaların, uluslararası bildirgelerin, uluslararası sözleşmelerin, Stockholm konferansının esas amacı insan çevresinin şimdiki ve gelecek kuşaklara yönelik olarak korunup geliştirilmesidir. OECED, çevrenin korunmasında “kirleten öder” ilkesini ilk defa benimseyerek pratik hayata geçiren uluslararası kuruluşlardan biridir. Global ve uluslararası düzeyde çevre korumaya ve Çevre Hukukuna yön veren 1982 “Dünya Doğa Anlaşması” , 1992 “Rio Bildirgesi” insanlığın geleceği ve ekonomik gelişmenin devamlılığının sağlanması amacı ile düzenlenmiştir.1 Günümüzde Çevre Hukukunun sahip olduğu sürdürülebilir kalkınma, ekonomik gelişmeyle uyumlu çevre koruma ve insan ve çevresinin uyumlaştırılması gibi temel ilkelerin çevre felsefelerinin katkılarıyla ortaya çıktığını belirtmek gerekir.2 Dolayısıyla, çevrenin korunmasına hizmet eden temel ilkelerin çevre felsefeleri dikkate alınarak geliştirildiği söylenebilecektir. Çevre felsefeleri, ülkelerin çevre ile ilgili hukuki düzenlemelerinin de yönünü ve tarzını belirlemiştir.

ABD çevre mevzuatı incelendiğinde yapılan düzenlemelerin bir kanunda toplanmayarak birçok kanuna yayıldığı görülmektedir. Bunun amacının da hantal kanun yapısından kurtularak pratiklik sağlanmasına yönelik olduğu söylenebilir.

1 Güneş Yusuf: “Amerika Birleşik Devletleri Çevre Hukukunun Gelişimi ve Türk Çevre Hukuku İle Karşılaştırılması”, İÜHFM, C.LXII, S.1-2, 2004, s. 81-122, s.95.

2 Güneş Yusuf: Karşılaştırma, s.96.

Ancak, dağınık çevre mevzuatında kanun boşluklarının ve düzenlemeler arasında çelişkiler bulunmasının önüne geçilemediği de bir gerçektir. ABD çevre mevzuatının gelişimine paralel olarak ülkemizde de bütün hükümleri içine toplayan genel bir Çevre Kanununun yerine ilgili konularda dağınık düzenlemeler getiren bir çevre mevzuatı kabul edilmiştir.3 Amerikan Çevre Hukukunun gelişiminde mahkemeler etkili olarak Amerikan Anayasasının 5. maddesine yeni bir yorum getirmiştir. Beşinci maddede, bir özel mülkün, tam ekonomik değeri ödenmeden kamu kullanımına tahsis edilemeyeceği, kamulaştırılamayacağı veya özel mülk olarak kullanımının sınırlanamayacağı ifade edilmiştir. 1980’li yıllara kadar Federal Yüksek Mahkeme, özel mülklerin serbest kullanımlarının kamu hizmeti veya çevre koruma amacıyla sınırlanabileceğini öngörmüş; ancak son yıllarda mahkeme bu yorumlarından dönerek özel mülklerin çevre koruma veya sair kamu hizmetleri amacıyla kullanılmalarının sınırlanmasını “taking” olarak nitelendirmiş ve bunun Anayasaya aykırı olduğuna karar vererek ilgili kamu kuruluşlarının arazinin serbest piyasa değerini ödemesi gerektiğine karar vermiştir. Tazminat ödemek çok pahalı olduğundan zamanla çevre politikasında değişim süreci başlamış ve koruma irtifakı (conservation easement) yoluyla gönüllü kuruluşların çevre korumaya katkılarının sağlanması tercih edilmiştir.4 Koruma irtifakı olarak ifade edilen bu yöntemde çevre koruma değeri olan özel mülkler üzerinde malikin mülkiyet hakkından doğan kullanım hakkı satın alınmakta ve malikin arazisini çevre koruma amacına aykırı olarak kullanmasına engel olunmaktadır.5 Söz konusu gelişmeler neticesinde Amerika Birleşik Devletlerinde yeni bir çevre politikası ve buna bağlı olarak Çevre

3 Güneş Yusuf, Karşılaştırma, s. 96 vd.

4 Güneş Yusuf: “Koruma İrtifakı Kavramı ve Çevre Korumada Uygulanması”, İÜHFM, 2004, S.62, s.123.

5 Güneş Yusuf, Koruma İrtifakı, s.61.

Hukuku ortaya çıkmış mevzuatta yasal değişiklikler yapılarak eksik olan konularda yeni yasalar çıkarılmıştır. Sonuç olarak, 1970’li yıllarda çok sayıda Çevre Kanunu çıkarılarak Çevre Hukuku oluşturulmaya başlanmıştır. Çıkarılan Çevre kanunlarının en önemlileri Ulusal Çevre Koruma Yasası (National Environmental Protection Act), Temiz Su Yasası (Clear Water Act), Temiz Hava Yasası (Clean Air Act), Tehlikeli Türlerin Korunması Yasası (Endangered Species Act) dır.6

Ülkemizde ise Çevre Hukuku'nun gelişiminde Avrupa devletleri başta olmak üzere gelişmiş ülkelerden esinlenen bir gelişim süreci yaşanmıştır. Bu nedenle ülkemizde, Çevre Hukuku gelişmiş ülkeleri arkadan takip etmiştir. Gelişmiş ülkeleri arkadan takip onların yaptığı uygulama hataları ve eksiklikleri görerek onların düştüğü hataya düşmemek açısından olumlu değerlendirilebilir. Ancak, birçok çevre mevzuatı hükmü tamamen diğer ülkelerden kopya edilmiş olduğundan, aynı eksiklikler ve hatalar bizim mevzuatımıza da aktarılmıştır. Ülkemizde Çevre Hukukunun gelişiminin başlangıcı, çevre hakkının ilk defa Anayasada yer aldığı ve Çevre Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 1980’li yılların başları olarak kabul edilmektedir. 1982 Anayasası'nın 56. maddesinde “Herkes dengeli ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” hükmü yer almıştır. Bu hükümle çevrenin geliştirilmesi, çevre sağlığının korunması ve çevre kirliliğinin giderilmesi devlete ve vatandaşa bir ödev olarak yüklenmiş bulunmaktadır. 9 Ağustos 1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu ile doğal kaynakların kullanılması ve korunması ile su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi, bitki ve hayvan varlığı ve doğal zenginliklerin korunması hedeflenmiştir. 2872 sayılı Çevre Kanunu çevrenin korunması ilgili birçok düzenlemeyi yönetmeliklere bırakmak suretiyle çerçeve yasa niteliğini

6 Güneş Yusuf, Karşılaştırma, s.10.

almıştır.7 Çevre Kanununun eleştirilecek yönü, çevreye zarar verici eylemleri önleyici ve çevreyi geliştirici eylemlere değil de bozulmuş, zarar görmüş bir çevreyi eski hale getirmeye yönelik düzenlemelere ağırlık verilmiş olmasıdır. Çevre Kanunumuzda önleyici eylemlerin etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayacak denetim mekanizması bulunmamaktadır. 8

İş güvenliği ve işyeri sağlığı, çalışma koşulları, Amerika Birleşik Devletleri çevre mevzuatının önemli bir parçası sayılmasına ve bu kapsamda gerekli düzenlemeler yapılmasına rağmen ülkemizde İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunun bir parçası sayılarak mevzuatta yer alan düzenlemeler de buna göre yapılmıştır.9 Ancak, işyeri havası ve kimyasal maddelerin kullanımı bakımından Çevre Hukuku ve politikası ile uyumlu olması önem arz eder.10 Dolayısıyla ülkemizdeki çevre mevzuatında bu konuda eksiklik olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizde çevreyi kirletenin sorumluluğunun hukuki niteliği konusunda 2872 sayılı Çevre Kanununda bir açılık olmamakla birlikte Amerikan hukukunda bu sorumluluk tehlike sorumluluğu olarak düzenlenmiştir.11

7 Keleş Ruşen/ Ertan Birol : Çevre ve Hukuk, Ankara 2002, s.36.

8 Pazarcı Hüseyin: “Çevre Sorunları Konusunda Uluslararası Antlaşmalar ve Türkiye, Çevre Kanunun Uygulanması”, TÇSV Yayını, Ankara 1987, s.18.

9 Güneş, Karşılaştırma, s.118.

10 Güneş, Karşılaştırma, s.118.

11 Kaboğlu İbrahim: Çevre Hakkı, Ankara 1996, s.79-80.

2. ÇEVRE HAKKI VE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER

I. Çevre Hakkı

Toplumsal değişim meydana getiren ve bunu hızlandıran unsurlar içinde tekrarlanan değişim toplumsal değeri meydana getirir12. Bu bağlamda çevre hakkının öznesi bireysel olarak insan, toplu olarak herkes ve gelecek kuşaklardır. Bireylerin ve toplumun haklarını korumada Çevre Hukukunun yetersiz kalışı çevre hakkını ortaya çıkarmıştır. Bir başka ifade ile Çevre Hukukundan çevre hakkına geçiş çevre sorunlarının gelişen teknoloji ile bağlantılı olarak insan yaşamı üzerinde yarattığı ağır tehlikelerin sonucunda olmuştur.13 Çevre hakkı, aynı zamanda yüksek düzeyde sürdürülen ekonomik büyümenin de bir karşılığıdır.14