• Sonuç bulunamadı

ÂĢık Dâimî‟nin Ozanlık Yönü

3. ÂġIK DÂĠMÎ‟NĠN SANATI

3.1. ÂĢık Dâimî‟nin Sanatına Etki Eden KiĢilik Özellikleri

3.1.1. ÂĢık Dâimî‟nin Ozanlık Yönü

Türk Dil Kurumu‟na ait Büyük Türkçe Sözlük'te, “ozan” kelimesinin karĢılığı olarak “halk Ģairi” verilmektedir (TDK, 2005: 1713).

Ozan yaratıcı, doğaçtan söyleyen, yetenekli, kıvrak zekâlı kiĢidir. Elindeki sazını yüreğinden kopan özgün söyleyiĢlerle bütünleĢtirip binlerce yıl içinden yineleyip -geliĢen- yayılıp sürekli temsilciler yetiĢtirerek günümüze kadar ulaĢmıĢ ve hala varlığını bilinçle sürdürme erdemi içindedir. Bu süreç içerisinde çeĢitli sanat kolları oluĢmuĢ, Türk halk Ģiiri gerek gelenek, gerekse çeĢitli etkiler altında birtakım kollara ayrılmıĢtır. ĠĢte bu kollardan bir de ozanlık geleneği de denilen âĢıklık geleneğidir (Yardımcı, 2012: 2).

Türklerde ozanlık kurumuyla ilgili yapılan çalıĢmalarda, genel olarak ifade edilen manâ, farklı Türk topluluklarında farklı isimler alan bu sanatkâr zümrenin, Türklerin ilk müzisyen ve Ģair zümresi olduğudur. Türklerde ilk çağlarda topluluğun temsilcisi durumunda bulunan ve hekimlik, büyücülük, müzisyenlik gibi iĢler yapan halk sanatçılarına Altay Türkleri kam, Kırgızlar baksı, Yakutlar oyun, Oğuzlar ozan demiĢlerdir (Budak, 2006: 16). Eldeki kayıtlar ozan kelimesinin Doğu Oğuzları sahasında XIV-XV. yüzyıllarda kopuzlu halk musikicisi anlamında kullanıldığını göstermektedir (Gazimihal, 1975: 46). BaĢta Fuad Köprülü‟nün çalıĢmaları olmak üzere ozanların görev ve iĢlevleri ile ilgili bugüne kadar yapılan çalıĢmaların çoğunda görülebileceği gibi ozanlar müzisyen ve Ģair olmanın yanında, halk hekimi, din uygulayıcı ve savaĢ dönemi ordu mensubu kiĢiler olarak karĢımıza çıkar (Bkz. Köprülü, 2004). Ancak ozanlarla ilgili asıl algı Ģair müzisyen oldukları yönündedir. Varlıkları, Türklere ait ilk yazılı kaynaklara kadar indirilen ozanlar, Türk tarihinin her döneminde, bilhassa sanatsal faaliyetleriyle anılmaktadırlar. ÂĢık ifadesinin 13. yüzyılda görülmeye baĢlaması ve ancak 16. yüzyıl itibarı ile yaygınlık kazanmasına rağmen, ozan kelimesi hem Selçuklular hem de Osmanlılar dönemindeki kaynaklarda görülmektedir. Köprülü‟nün, “Ozan” baĢlıklı çalıĢmasında yaptığı bir

alıntı ve yaptığı yorum Ģu Ģekildedir: Yazıcıoğlu Ali Murâd II. devrinde yazdığı Selçukname‟de, Anadolu Selçuk ordularında ozanlar ve kopuzcular bulunduğunu zikrediyor. Selçuklu devri an‟anesinin henüz Anadolu‟da çok canlı bulunduğu bir sırada eserini yazan müellifin bu açık ifadesi, ozanların ve kopuzcuların yalnız kendi zamanındaki Osmanlı ordusunda değil, hatta Selçuk ordusunda da bulunduğunu göstermeye açık bir delildir (Köprülü, 2004: 132). Ancak ozan kelimesinin bu dönemden itibaren anlam değiĢikliğine uğradığını yine Köprülü‟nün çalıĢmalarından anlamaktayız (Özdemir, 2013: 3-4).

Ġslamiyetin kabulünden 16. yüzyıla kadar olan devre, geniĢ halk kitleleri açısından bir geçiĢ devresi olmuĢtur. Bu devrede, eski kültürün devamcısı olan “ozan”, gerek Azerbaycan‟da gerekse Anadolu‟da aynı çizgiyi takip ederek yavaĢ yavaĢ yerini “âĢık”a bırakmıĢtır. Bu geçiĢ döneminde bu halk Ģairleri için, “Ozan”, “Dede”, “Ağsakkal”, “Varsag”, “YanĢag”, “Varsağı-gu” gibi çeĢitli adlar kullanılmıĢ, ayrıca 13. yüzyıldan itibaren dini ve tasavvufi Ģiirler yazan aydın Ģairler arasında tamamen farklı bir anlamda “âĢık” kelimesi de kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Dinî ve tasavvufi Ģiirler söyleyen bu Ģairlerin ve günden güne bu sahada kökleĢen Ġslami kültürün tesirinde kalan halk Ģairleri, “âĢık” terimini kendilerine de yakıĢtırır olmuĢlardır (Oğuz, 1995: 424).

Ozan bir toplumun yaĢama biçimini yansıtan önemli bir iĢlevin sahibidir. Ozan yaĢadığı toplumun aynasıdır. O toplumun izdüĢümünü hem çağına hem de geleceğe yansıtan bir projeksiyondur. Ozan toplumun tüm dinsel ve dirimsel değerlerini yansıtır. Bu anlamda ozan bir kültür insanıdır. Ozanın en büyük gıdası, zaman ve mekân içinde var olan olgu ve olayların yansıttığı koĢulların ürettiği değerler bütünüdür. Ozan kendi birikimi (Tanrı‟ya, evrene, topluma insana bakıĢ açısıdır.) doğrultusunda kendi dünya görüĢünü yansıtan değerlerle eserlerini oluĢturur. Ozanlar, toplumsal aklın dıĢavurumunu gerçekleĢtiren bilge insanlardır. Toplumsal olgu ve olayları konu edinen Ģiirleriyle, halkın özlemlerini, yaĢamıĢlıklarını, geleceğe dönük beklentilerini, halkın kurtuluĢ ütopyalarını… vb. değerleri dile getiren önemli bir iĢlevi yerine getirirler (Zaman, 2008: 19).

Ozanlar, bir toplumun kültürel mirasının sözsel olarak geleceğe aktarımını sağlayan ortak toplumsal aklın halk diliyle taĢıyıcılığını yapan kiĢilerdir. Bu anlamda ozanlar hem geçmiĢi bugüne taĢır hem de bugünü geçmiĢe ekleyerek, geleceğe

aktarır. Ozanlar, Anadolu insanının kurtuluĢ ütopyasını, halkın yaĢam karĢısındaki davranıĢını dıĢa vururlar. Ozan, halkın ortak aklını simgeler. Dolayısıyla ozanlara “halk bilgisi” demek yanlıĢ bir tanım olmasa gerek. Ozanlar, toplumun ve toplumsal olayların yansıtılmasında bir ayna gibidirler. Bu yanlarıyla halkın yaĢadıklarını belleğe ve tarihe taĢır. Diğer bir yandan ise toplum gelecek projesini oluĢtururken ozanlar, ürettikleriyle onlara öncülük eder ve halka söylem ve duruĢlarıyla önder olma kimliğini yüklenirler (Zaman, 2008: 19).

Bu anlamda ÂĢık Dâimî de Ģiirlerinin çoğunluğunda Alevi-BektaĢi bir ozan olarak Alevilik felsefesini yansıtan ve Alevi BektaĢi erkânı ile ilgili tasavvufi Ģiirlerini önde tutan bir Ģiir anlayıĢı sergilemiĢtir. Dâimî Alevi-BektaĢi öğretisini, Alevi BektaĢi tasavvufunu konu edinen Ģiirlere daha yoğun bir Ģekilde yer vermiĢtir.

ÂĢık Dâimî geçmiĢten geleceğe kültürel bir değer olarak bilincimizde yer edinmiĢ “ozanlık” geleneğini yaĢamıĢ, özümsemiĢ ve devrindeki genç zihinlere bu mirası aktarmıĢtır. Kültürel bir hafıza olarak yetiĢtiği muhitteki bu geleneği en iyi Ģekilde temsil etmiĢ, bünyesinde taĢıdığı bu kimlikle emek-tarım sorununa, toplumsal yapıya felsefik, derin bir söylemle temas etmiĢtir.

ÂĢık Dâimî Alevi cemlerinde zâkirlik ile baĢladığı misyonu Alevi dedeliğine kadar götürmüĢ, dedelik ve ozanlık sıfatlarını bünyesinde toplamıĢtır. ÂĢık Dâimî uzun kıĢ gecelerinde âĢık kahvehanelerinde türküler söyleyip insanları eğlendirip hüzünlendiren bir âĢık olmaktan ziyade elinde bağlamasıyla köyleri, kasabaları gezip türküler, deyiĢler okuyan geleneğin müzisyeni konumunda olan biridir. Bu anlamda mensubu bulunduğu dini inancın müzisyeni konumundaki zâkirlik ile kültürel inancın icracısı ozanlık misyonunu temsil etmiĢtir. Halk nazârında da ÂĢık Dâimî‟nin sözlü kültürde ozan olarak algılanmasının sebebi de budur.ġiirlerinde de ÂĢık Dâimî ozan kelimesini ve ozanlık geleneğiyle ilgili terimleri yoğun bir Ģekilde kullanmaktadır.

“Halk ozanı sanatkârım Halkım ile bahtiyârım Tüm servetim bütün varım

“Dâimî‟dir ozanımız Dosta fedâdır cânımız Kîndir bizim düĢmanımız

Gel seninle dost olalım (5)”, (Orhan, 1999: 127)

“Dâimî‟yim küllüklerde tozanlar Kötü örnek olur edep bozanlar Çağın kültürünü alan ozanlar

Bilim ıĢığını saçanı söyler (5)”, (Orhan, 1999: 441)

“Bir gün biri beni çekti sigaya Dedi ozan mısın dedim eyvallah Dedi sen mi kıydın Hamza Ağa‟ya

Biz câna kıymayız estağfurullah (1)”, (Orhan, 1999: 302)

“ÂĢık Dâimî‟nin sevgisi candan Kıskanırım seni cümle cihândân Erzincan MaraĢ‟tan bütün her yandan

Ne mutlu ey halkım ozan sendedir (5)”, (Orhan, 1999: 338)

ÂĢık Dâimî 20. yüzyıl ozanlarındandır. O Alevi-BektaĢi geleneğinin 20. yüzyıldaki en büyük temsilcilerinden biridir. YetiĢtiği kültürel muhitin, yöresinin halk edebiyatı zenginliğini eserlerinde anlatmıĢ; telli enstrünmanıyla diyâr diyâr dolaĢmıĢ ve nihayetinde piĢmiĢ, toplumsal duyarlılıkla geleneğini, insanının yaĢam felsefesini ve yer yer sevincini, dramını aktarmıĢtır.