• Sonuç bulunamadı

Lozan Konferansı'nda Türk-Rum nüfus mübadelesi ve sonrasında Türkiye'deki gayri mübadillerin durumu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Lozan Konferansı'nda Türk-Rum nüfus mübadelesi ve sonrasında Türkiye'deki gayri mübadillerin durumu"

Copied!
178
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

LOZAN KONFERANSI’NDA TÜRK-RUM NÜFUS MÜBADELESİ VE SONRASINDA TÜRKİYE’DEKİ GAYRİ

MÜBADİLLERİN DURUMU

Yüksek Lisans Tezi

Gülhan BARIŞ ÇAKMAK 074202051003

Tez Danışmanı Doç. Dr. H. BayramSOY

KIRIKALE-2015

(2)

T.C.

KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

LOZAN KONFERANSI’NDA TÜRK-RUM NÜFUS MÜBADELESİ VE SONRASINDA TÜRKİYE’DEKİ GAYRİ

MÜBADİLLERİN DURUMU

Yüksek Lisans Tezi

Gülhan BARIŞ ÇAKMAK 074202051003

Tez Danışmanı Doç. Dr. H. Bayram SOY

KIRIKKALE-2015

(3)

KİŞİSEL KABUL

Yüksek Lisans tezi olarak hazırladığım “Lozan Konferansı’nda Türk- Rum Nüfus Mübadelesi ve Sonrasında Türkiye’deki Gayri Mübadillerin Durumu”

adlıçalışmamı, ilmi ahlak ve geleneklere aykırıdüşecek bir yardıma başvurmaksızın yazdığımıve faydalandığım eserlerin bibliyografyada gösterdiklerimden ibaret olduğunu, bunlara atıf yaparak yararlanmışolduğumu belirtir ve bunu şeref ve haysiyetimle doğrularım.

11/07/2015 Gülhan BARIŞ ÇAKMAK

(4)

i ÖN SÖZ

Lozan Barış Konferansı esnasında 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan “Türk ve Rum Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol” ile Türkiye’deki Ortodoks Rumlar ile Yunanistan’daki Müslümanların mübadele edilecekleri ve İstanbul Rum halkı ile Batı Trakya Müslüman halkının bu mübadele dışında tutularak “yerleşik” sayılacağı kararlaştırılmıştır.

Mübadele Sözleşmesinin uygulanması kolay olmamış, her iki ülkede de ekonomik ve sosyal sorunlar doğurmuştur. Ayrıca mübadelenin uygulanması esnasında iki ülke arasında meydana gelen gerilimler günümüzde dahi hala devam eden ciddi siyasal sorunlara sebep olmuştur. Buna rağmen, Türk-Yunan zorunlu mübadelesi hem siyasetçiler arasında hem de akademik çevrelerde azınlık sorununun barışçıl ve başarılı çözümü olarak değerlendirilmiş ve birçok azınlık sorununun çözümü için de emsal olarak alınmıştır.

Mübadele ile ilgili çalışmalar açısından baktığımızda, Yunanistan tarafında birçok araştırmalar yapılmış ve yayınlanmıştır. Bu amaçla 1930’lu yıllarda Küçük Asya Araştırma Merkezi (KAAM) adıyla bir araştırma birimi kurulmuştur.

Ülkemizde ise, mübadele meselesi 1990’lı yıllara kadar adeta unutulmuştur. Türk tarafıyla ilgili kaynak eksikliği konunun çok boyutlu olarak görülmesine engel teşkil etmektedir. Günümüzde hâlâ etkileri hissedilen mübadele, akademik çalışmalarda özellikle son yıllarda giderek artan bir ilgiyle ele alınmaktadır. Ancak mübadele ile ilgili çok sayıda araştırma ve tez yazılmış olsa da hâlâ ele alınmamış pek çok yönü bulunmaktadır. Çalışmamızın bu konu ile ilgilenenlere yararlı olmasını dilerim.

Çalışmamızın ilk bölümünde mübadele konusunun diplomatik süreci derinlemesine ele alınmıştır. Mübadele sorununun nedenleri, tarihsel arka planları, sürecin geçirdiği evreler ve sonuçları enine boyuna incelenmeye çalışılmıştır.

İkinci bölümde, etablis sorunu, özellikle, nüfus mübadelesinin gerçekleştirilmeye çalışıldığı süreçte sözleşme gereği mübadeleye tabi olup

(5)

ii Yunanistan’a gönderilmesi gereken kişilerden bir kısmı çeşitli gerekçelere ve mazeretlere bağlı olarak Bakanlar Kurulu tarafından mübadeleden istisna edilmişlerdir. Bu özel uygulamalarla mübadeleden istisna edilenlerin durumu ve alınan kararlar üzerinde durulacaktır.

Üçüncü bölümde, Türkiye’nin imzaladığı Lozan Antlaşması sonrasında, azınlıklara ilişkin ne gibi uygulamaların söz konusu olduğu incelenmeye çalışılmış ve sonuç kısmında da genel bir değerlendirme yapılmıştır.

Bu çalışmada bana yol gösteren tez danışmanım Sayın Doç. Dr. H. Bayram SOY’a ve çalışmalarım esnasında, manevi desteğini eksik etmeyen eşim Şuayip ÇAKMAK’a, daima yanımda yer alan değerli arkadaşlarım Eda ÖZ ve Habibe ULU’ya çok teşekkür ederim.

Gülhan BARIŞ ÇAKMAK

(6)

iii ÖZET

BARIŞ ÇAKMAK, Gülhan, “Lozan Konferansı’nda Türk-Rum Nüfus Mübadelesi ve Sonrasında Türkiye’deki Gayri Mübadillerin Durumu”, Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale, 2015

Türk-Yunan “nüfus mübadelesi”, Lozan Konferansı’nda Türkiye ve Yunanistan arasındaki öncelikli sorunlardan birisi olmuş ve 30 Ocak 1923 tarihinde, Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan ‘Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol’ün imzalanmasıyla çözüme kavuşturulmuştur.

Mübadele işlemi süresince (1923- 1925) 1.200.000 Rum’a karşılık 400.000 Müslüman Türk zorunlu göçe tâbi tutulmuştur. Türk ve Yunan makamlarının karşılıklı isteği doğrultusunda ve Konferansa katılan diğer ülkelerin desteğiyle çok kısa bir zamanda imzalanan sözleşmenin uygulanması, ne yazık ki, o kadar kolay olmamıştır. Bu sözleşmenin 11. maddesi uyarınca yapılacak mübadelenin uygulanmasında karşılaşılabilecek sorunları çözümlemesi amacıyla da Muhtelit Mübadele Komisyonu kurulmuştur. Komisyon çalışmalarına Ekim 1923’de başlamış ve önemli bir sorunla karşılaşmadan 1925 yılının Nisan ayına kadar bir kısım Rum ve Türk halklarının mübadelesini sağlamıştır. Ancak sözleşme metnindeki bazı eksiklikler ve belirsiz ifadeler iki tarafın da gündemini uzun süre meşgul etmiştir.

Sözleşmenin ikinci maddesinde yer alan etablis (yerleşmiş) kelimesinin Türk ve Yunan komisyon üyelerince farklı yorumlanması iki ülke arasındaki ilişkileri kopma noktasına getiren “etablis sorunu” da denilen anlaşmazlığa yol açmıştır.

24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın 37-44. Maddeleri mübadele dışında bırakılan Batı Trakya Müslüman Türk toplumunu ve İstanbul Ortodoks Rum toplumunu etablis kabul ederek, azınlık statüsü vermiştir.

Cumhuriyet döneminde, homojen bir ulus- devlet inşası sürecinde çıkarılan kanunların ve bir takım uygulamaların mübadele dışında kalan Rumlar üzerinde

(7)

iv olumsuz etkileri olmuştur. Özellikle mübadeleden hemen sonra başlayan problemler iki ülke ilişkilerinin normalleşmesini engellemiştir. Varlık Vergisi Uygulaması ve 6- 7 Eylül 1955 Olaylarının etkilerinin azınlıkların hukuki statüsünde doğrudan bir değişime neden olmasa bile fiilî olarak kalıcı sonuçlar doğurmuştur. Daha sonraki dönemde Kıbrıs meselesinin gündeme gelmesiyle iki ülkede kalan gayri mübadillerin durumlarını ciddi şekilde etkilemiştir.

Anahtar Kelimeler: Türkiye, Yunanistan, Lozan Konferansı, Nüfus Mübadelesi, Etablis Sorunu, Azınlıklar.

(8)

v ABSTRACT

Barış Çakmak, Gülhan, “Lausanne Conference Turkish-Greek Population Exchange and The Conditions of Non-Exchanged” Master Thesis, Kırıkkale 2015

Turkish-Greek “Population Exchange” has been one of the main issues between Turkey and Greece in the Lausanne Conference and has been resolved with the signing of the contract and the protocol on the exchange of the Greek and Turkish population respectively signed between Turkey and Greece in January 30, 1923.

During the exchange process, 400.000 Muslim Turks were subjected to forced migration against 1.200.000 Greeks. Unfortunately, implementation of the agreement that signed in a very short time with the support of other countries participating in the conference, was not very easy. According to the 11th substance of the agreement, “A mixed exchange commission” was established in order to solve problems which will be encountered during the implementation of exchange. The commission began its work in October 1923 and the exchange of some Greek and Turkish people have been provided without any important problem until April 1925.

But some shortcoming and uncertain expressions in the text of the convention occupied both sides for a long time. Turkish and Greek Commission members have commented the word Etablis in different ways. This has caused “the question of etablis” and the relationship of the two countries has come to the breaking point.

37th and 44th Substance of Lausanne Peace Treaty of July 24, 1923 regarded them as etablis and gave minority status to Western Thrace Turkish Community and Istanbul Greek Orthodox Community.

Duringthe Republican Period the laws and a number of applicationsthat have been created for the construction of a homogenous nation-state have had negative effects on Greek people who were exempted the population exchange. Especially problems which began immediately after the exchange, has prevented the

(9)

vi normalization of the two countries relationships. Conscription of wealth and effects of 6-7 September 1955 incidents have not caused a direct change in the legal status of minorities, but have produced the actual lasting result in later years, it severely affected the status of the remaining non-emigrants in the two countries along with the agenda of the Cyprus problem.

Keywords: Turkey, Greece, Population Exchange, The Lausanne Conference, The Etablis Question, Minorities.

(10)

vii

Kısaltmalar

AAMD : Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.m. : Adı geçen makale a.g.t. : Adı geçen tez A.Ü. : Ankara Üniversitesi

C : Cilt

Çev. : Çeviren

S : Sayı

s : sayfa

SBF : Siyasal Bilgiler Fakültesi

TMTF : (Türkiye Milli Talebe Federasyonu) KTC : Kıbrıs Türktür Cemiyeti

TBMMZC : Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi

(11)

viii İÇİNDEKİLER

KABUL VE ONAY SAYFASI

ÖNSÖZ ... I TÜRKÇE ÖZET ... III ABSTRACT ... V KISALTMALAR ... VII İÇİNDEKİLER ... VIII

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM LOZAN KONFERANSINDA MÜBADELE MESELESİ 1.1.Lozan Konferansının Toplanması ... 8

1.1.1. Mübadele Önerisinin Gündeme Gelmesi ve Tarafların Yaklaşımı ... 9

1.1.2.Türk Tarafının Yaklaşımı ... 13

1.1.3. Yunan Tarafının Yaklaşımı ... 17

1.2. Mübadeleye Esas Alınan Kıstas: Din Faktörü ... 20

1.3. Muhtelit Mübadele Komisyonunun Kurulması ... 24

1.4. Mübadelenin Uygulanma Süreci ve Karşılaşılan zorluklar ... 26

İKİNCİ BÖLÜM MÜBADELE ANTLAŞMASI’NA GÖRE GAYRİ MÜBADİLLER 2.1. Etablis Sorunu ... 32

2.1.1 Etablis Meselesinin La Haye Daimi Adalet Divanına Sevk Edilmesi .. 34

(12)

ix

2.1.2. Yunan Tarafının Görüşü ... 35

2.1.3. Türk Tarafının Görüşü ... 36

2.1.4. Görüş Ayrılıkları Sebepleri ... 40

2.1.5. La Haye Adalet Divanının Kararı ... 42

2.2. Türk-Yunan Etablis Antlaşması (Atina İtilafnamesi) ... 42

2.3. Ankara Sözleşmesi (10 Haziran 1930) ... 47

2.3.1.Ankara Sözleşmesi’nin İçeriği ... 51

2.3.2.İstanbul’da Bulunan Rum Nüfus ... 53

2.3.3.Sözleşmenin TBMM’de Görüşülmesi ve Kabulü ... 56

2.3.4.Ankara Sözleşmesi Sonrasındaki Gelişmeler ... 61

2.4.Gayri Mübadil Olmak İçin Yapılan Çalışmalar ve Gerekçeleri ... 62

2.4.1.Evlilik Yoluyla Gayri Mübadil Olma Çalışmaları ... 63

2.4.2. Ortodoks Araplar ve Diğer Unsurların Durumu ... 67

2.4.3.Hizmetleri ve Şahsi Durumları Sebebiyle Gayri Mübadil Olanlar ... 68

2.4.4.Fener Rum Patrikhanesi Ve Statüsü ... 70

2.4.5.İstanbul Fener Rum Patriği Konstantin Araboğlu’nun Mübadelesi ... 76

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM NÜFUS MÜBADELESİ SONRASINDA GAYRİMÜBADİLLERİN DURUMU 3.1. Cumhuriyet Dönemi’nde Rum Azınlığın Durumu ... 80

3.2. Cumhuriyet Dönemi Kanunları ve Rumlara Etkileri ... 82

3.2.1. Medeni Kanunun Kabulü ve Rumların 42. Maddeden Feragatı ... 86

3.2.2. Eğitim ve Dilin Ulusallaştırılması Sürecinde Rumlar ... 90

3.2.3. Varlık Vergisi ve Rumlara Etkileri. ... 93 3.3. Kıbrıs Meselesi ve Türk-Yunan İlişkilerinin Bozulmasının Rumlara Etkileri105

(13)

x

3.3.1. 6-7 Eylül Olayları ve Sonuçları ... 111

3.3.2. 1964 Yunan Uyruklu Rumların Sınır dışı Edilmesi ... 127

3.4. Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın Durumu ... 133

SONUÇ ... 144

KAYNAKÇA ... 150

EK ... 158

ÖZGEÇMİŞ ... 166

(14)

1 GİRİŞ

Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan Hıristiyan tebaadan biri olan Rumlar, 19. yüzyılda başlayan bağımsızlık hareketlerinden etkilenerek, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklanmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Yunanistan 1830’da bağımsızlığını kazandıktan sonra sürekli olarak Osmanlı aleyhine genişlemeye başlamıştır. Bu genişleme, Yunan ordusunun 1919’da Anadolu’yu işgali ile doruk noktasına ulaşmış ancak 1922 yılında, Büyük Taarruz ile sonlandırılmıştır.

Büyük Taarruz sonucu yaklaşık 1.000.000 Rum Yunanistan’a göç etmiş, kalanların durumu ise Lozan Konferansı sırasında Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan bir sözleşme ile çözülmeye çalışılmıştır.1

Mübadele genellikle Lozan Konferansı sırasında Türk ve Yunan Hükümetlerinin imzaladıkları nüfus değişimi sözleşmesiyle özdeşleşmiş olsa da, geçmişi 1877-78 Osmanlı-Rus savaşına kadar gitmektedir. Bu savaş sonrasında özellikle Balkanlar’dan gelenler ve daha sonra Balkan savaşlarının ortaya çıkması, bölgede nüfus hareketliliğine yol açmıştır.2

Balkan Sorununun, Türkler için ne büyük bir kanayan yara olduğu, yakın tarihteki olaylarla ortaya çıkmıştı. Uluslaşma sürecine paralel olarak, bu coğrafyada halklar, kendi ulusal devletlerini kurmak amacıyla, yüceltilen ulusçuluk ideolojisi ile eyleme geçmişlerdi. Bunun sonucunda, Balkanlar’da birçok ulusal devlet kurulmuştu. Bu yeni ulusal devletler, Türk ve Müslüman kitleleri, kendi toplumsal yapıları için tehlike olarak görüyorlardı. Kurulan bu devletlerin yarattığı baskılar, Türk ve Müslüman unsurların, Balkanlar’dan koparak, Anadolu’ya yönelik göçlerinde en belirleyici etken olarak ortaya çıkmıştı. İlhan Tekeli’nin yerinde bir saptamasıyla, bu baskı ve göçe zorlama olgusunun başında, bir kısmı Balkanlar’daki etnik ve din ayırımlarıyla temellendirilmiş ulusçuluk kavramı gelmekteydi.3 Bu

1Yücel Bozdağlıoğlu, “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Sonuçları”,Türkiye Sosyal Araştırmaları Dergisi, Yıl 18, Özel Sayı 3, s. 9.

2Bozdağlıoğlu, a.g.m., s. 11.

3 İlhan Tekeli, “Osmanlı İmparatorluğundan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer Değiştirmesi ve İskân Sorunu”,Toplum ve Bilim, S.50, Yaz 1990, s. 54.

(15)

2 nedenle onlar, imparatorluk gibi, farklı etnik ve dini gruplara hoşgörü ile bakmamışlardı. Ulus olarak gelişimleri, Türk-Müslüman kitlelere düşmanlıkla temellendirilmişti. Her yeni kurulan ulusal devlet, toprak egemenliğini sağlamak çabasıyla, toprak sahipliğini genellikle ellerinde bulunduran Türklerin, yöredeki gücünü kırmak için, onları göçe zorlamayı gerekli görmüşlerdi. Yeni bağımsızlığını elde eden bu uluslar, ulusal egemenliklerini pekiştirmenin yolunu, ülke nüfusunun homojenleşmesinde buluyorlardı. Böylece, imparatorluğun eski topraklarından, bir Türk-Müslüman nüfus göçü başlamıştı.4

Balkan Savaşları dönemindeki göç olayları da bir “Nüfus Mübadelesi”ni gündeme getirmiştir. Bu savaş sonunda ilk yapılan mübadele Bulgaristan’la olmuştur. Mehmed Said Halim Paşa başkanlığındaki İttihat ve Terakki Hükümeti ile Bulgaristan arasında imzalanan İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913) ile mübadele, resmi bir çerçeveye bağlanmıştır. Göç olaylarını düzenleyen ilk antlaşma olan İstanbul Antlaşması’yla gerçekleştirilecek olan ahali değişimi sınırın her iki yanında 15 km mesafede oturanları kapsayacaktı.5

Diğer bir mübadele olayı da Yunanistan ve Osmanlı Devleti arasında Birinci Dünya Savaşı öncesinde planlanmış ama gerçekleşememiştir. Nüfus mübadelesi konusunun ilk gündeme gelmesinde Yunanistan’ın yayılmacı ve hayalci politikalarının rol oynadığını görülmektedir. Daha Balkan Savaşları sırasında Megali İdea’yı* gerçekleştirebilmek, Ege'yi Yunan gölü haline getirebilmek için Türk topraklarına göz diken Venizelos, bir yandan bu ülküsünü gerçekleştirmeye çalışırken, bir yandan da Yunanistan’ı yalnız Yunanlara özgü bir devlet haline

4Kemal Arı, “1923 Türk- Rum Zorunlu Mübadelesi ve Türkiye’ye Etkileri” www.

lozanmubadilleri.org.tr/ arastirma_kemalari.htm(Erişim Tarihi: 12.03.2014).

5 Baskın Oran, Türk-Yunan ilişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara, 1986, s. 66.

*Megali İdea, büyük fikir, büyük ülkü anlamlarına gelmektedir. Bir Yunan ülküsü olan Megali İdea Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethedip Bizans İmparatorluğu’na son verdiği günden beri yürürlüktedir. Yunan milliyetçileri bu ülküyle eskiden Bizans’a ait olan tüm toprakları yeniden alarak büyük Helen İmparatorluğu'nu yeniden kurmayı hayal etmektedirler.

(16)

3 getirmeyi amaçlıyordu. Bu düşüncesinin gerçekleşmesi halinde Yunanistan'ı Türk nüfustan arındırmış olacaktı.6

İki Balkan savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’daki topraklarının % 80’ine yakını ve toplam nüfusun da yaklaşık %16’sını (4,2 milyon) kaybetmiştir. Savaşlar sonucu yaklaşık 800.000 insan yaşadıkları yerden göç etmek zorunda kalmıştır. Bu toplam rakam içindeki Müslüman nüfus yaklaşık olarak 400.000 civarındadır ve Yunan, Sırp ve Bulgar katliamından kaçmak için göç etmişlerdir.7. Bu göçler organize olmadığı için de göç eden Türk ve Müslümanların her türlü hakları çiğnenmiştir.8

Balkan Savaşları sırasında Bulgar işgali altına giren Trakya’nın yeniden Osmanlı idaresine girmesinden sonra Edirne Vilayeti ve Çatalca Sancağı çevresinde yaşayan Rumların önemli bir kısmı Yunanistan’a göç etmişti. Göç hareketi bu çevreyle sınırlı kalmamış çok kısa bir zaman sonra da Batı Anadolu sahillerinde yaşayan Rumlardan önemli miktarda bir nüfus kitlesi Yunanistan’a veya savaş sırasında Yunanistan’ın ele geçirdiği Ege adalarına göç etmişti.9 Buna karşılık hükümet, Makedonya’dan gelen göçmenleri Trakya ve Batı Anadolu kıyılarında Rumların yerine yerleştirme politikası gütmüştür. İzmir ve çevresindeki Rum halkın Batı Anadolu’yu terk etmeleri üzerine Venizelos Osmanlı Hükümeti nezdinde protestoda bulunmuştur.10

Bunun üzerine milletlerarası mahiyetteki bir araştırma, Rumların kendi istekleri ile Yunanistan’a gittiklerini ortaya koymuştur. İngiltere’nin arabuluculuğuyla görüşmeler başlamıştı. Atina Sefiri Galip Kemali Bey, Yunan

6Seçil Akgün, “Birkaç Amerikan Kaynağından Türk-Yunan Mübadelesi Sorunu” Üçüncü AskeriTarih Semineri, Türk-Yunan İlişkileri, Gen. Kur. Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 1986, s. 242.

7E.J. Zürcher “Greekand Turkish Refugeesand Deportees, 1924”, www.transanatolie.com/

english/turkey/turks/ottomans/ejz18.pdf. (Erişim tarihi:15.10.2014).

8 Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, C. I, TTK Yayınları, Ankara, 1992, s. 92

9Ahmet Efelioğlu, “Osmanlı Meclisinde Rum Göçü ve Rum Tehciri Tartışmaları”, http://www.historystudies.net/Makaleler/2076581798_9Ahmet%20Efilo%c4%9flu.pdf (Erişim Tarihi:

10.07.2015).

10 Selahattin Önder, Balkan Devletleriyle Türkiye Arasındaki Nüfus Mübadeleleri (1912-1930), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1990, s. 39.

(17)

4 Hükümeti’ne“Makedonya’daki Müslümanlarla Aydın vilayetindeki Rumların mübadele edilmesini, bunların bırakacağı taşınmaz malların da takas yoluyla onlara verilmesini aradaki fiyat farkının hükümetlerce ödenmesini” önermiştir. Venizelos ise önerinin Osmanlı hükümetinin onayıyla resmi olarak yapılmasını istemiştir.

Yunanlılar iki tarafın özel olarak komiser atamasını istemişlerdir. Atanan bu komiserlerin görevi mübadillerin sayısını ve bırakacakları mallarının değerini belirlemek ve yolcuların ulaşım işlerini düzenlemek olacaktır.11

Balkan Savaşları’nın yaratmış olduğu şok, devlet yöneticilerini bir taraftan savaş sonunda yapılan antlaşmalarda sınır ötesinde kalmış Türk ve Müslüman unsurların haklarını güvence altına almaya yöneltirken, diğer taraftan daha radikal bir çözüm olarak görülen nüfus mübadelesi konusunu düşünmeye sevk ediyordu. İşte bu çerçevede 1914 yılında Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında bir nüfus mübadelesi tasarlanmış, ancak hemen ardından patlak veren Birinci Dünya Savaşı bunu sekteye uğratmıştır.12 Bu teklif Yunanistan ile Bulgaristan arasında mübadele yapılmasının kararlaştırıldığı Bükreş Antlaşması’ndan (29 Eylül 1913) esinlenerek yapılmıştır.

Demografik gücün önemine vakıf bir ülke olan Yunanistan mütareke ile birlikte gayet planlı-programlı bir şekilde Türkiye’ye doğru Rum göçmenleri teşvik etmekte idi. Milli Mücadele yıllarında Türk topraklarında Rum nüfus ekseriyetini sağlamak için gayet organize olan Yunanistan; baskı, şiddet ve yıldırma yoluyla Doğu Trakya ve Batı Anadolu’dan toplam 1.200.000 Türk’ü işgal bölgelerinden Anadolu içlerine sürgün etmiştir. Sürgün edilen Türklerin yerine Doğu Trakya’da 50.000, Batı Anadolu’da 126.000 Rum Kafkasya’dan veya Yunanistan’dan getirtilerek göçmen adı altında işgal bölgelerindeki topraklarda iskân edilmişlerdir.

Yunanistan’ın Türkiye’de demografik yapıyı lehine bozma gayreti Büyük Taarruza kadar devam etmiştir.13

11 Önder, a.g.e., s. 43.

12Mesut Çapa, “Anadolu’da Yunan İşgalinin Sebep Olduğu İç Göçler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. X, Temmuz 1994, S. 29, s. 379.

13Cengiz Mutlu,“Balkan Savaşları’ndan Lozan Konferansı'na Osmanlı Devleti'nde Rumların İç ve Dış Göçleri”,www.historystudies.net/DergiPdfDetay.aspx?ID=548 ( Erişim Tarihi:17.11.2015).

(18)

5 Türk Kurtuluş Savaşı, bir anlamda göç sürecini tersine çevirmiştir. O tarihe kadar, genellikle Balkanlardan nüfus boşalmasına neden olurken, bu kez, Balkanlar’a yönelik büyük bir göç dalgası kendini gösterdi. Anadolu’daki Yunan yenilgisinden sonra, Türkler’ in kendilerinden intikam alacaklarından korkan Rumlar, kitleler halinde Yunanistan’a göç ettiler. Yunanistan’a perişan biçimde yığılan Rumların sayısı, bir iki ay sonra 850.000’e kadar ulaşmıştı. Bu kez, Yunanistan’da yaşayan Türk-Müslüman unsurlara baskılar başladı. Böylece, Yunanistan’a Rum nüfus yığılırken, Yunanistan’da yaşayan Türk-Müslüman unsurlar da, Resmo, Kandiye, Hanya, Selanik gibi kentlerden kalkarak, Türkiye’ye gelme telaşına düştüler.

Karşılıklı nüfus boşalması, özelde göç eden kitleler için büyük bir yıkım anlamına gelmekle birlikte, genelde de her iki devlet için, önemli bir sorun boyutuna çoktan ulaşmıştı. Bu soruna, kalıcı bir çözüm bulmak, gerçekten barış isteniyorsa, kaçınılmaz görünüyordu.14

Daha Kurtuluş Savaşı sona ermeden, Türkiye’nin mübadele fikrini dile getirmeye ve bu fikri çeşitli vesilelerle Avrupa başkentlerinde tartışmaya başladığı görülmektedir. Zamanın Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşek, yaklaşık bir ay süren Avrupa gezisinden dönüşte, 4 Nisan 1922 tarihinde TBMM’nin gizli oturumunda yaptığı konuşmada konuyu şöyle özetlemektedir:

Avrupa’da bizim aleyhimize düşmanların kullanabileceği en büyük silah bu ekalliyetler silahıdır. Binaenaleyh ben ikinci gün kendisine (Lord Curzon’a) gittim ve ilk evvel kendisine ekalliyetlerden bahsettim ve bunu ikiye ayırdık. Rum ekalliyetleri için mübadele esasını teklif ettim ve dedim ki “Biz, devamlı bir sulh istiyoruz ve bunun için bu suretle bizi onlardan, onları bizden emin kılmaktır.

Bundan sonra bizde kalacak Rumlarda harici bir fikir vardır. Bir gün Türkiye’yi parçalayacağız, burayı oraya (Yunanistan’a) raptedeceğiz. Buraların Türkiye’de kaldığı sabit olmalıdır ki, birbirimizin elini tutalım. Birbirimizle iyi geçinelim.

Bundan iyisi ise onları rahat yaşayabilecekleri yerlere göndermek ve Müslümanları da rahat yaşayabilecekleri bir yere celbetmek lazımdır.15

14Kemal Arı, “1923 Türk-Rum Zorunlu Mübadelesi ve Türkiye’ye Etkileri”www.lozanmubadilleri.

org.tr/arastirma_kemalari.htm( Erişim Tarihi: 12.03.2014).

15 Bozdağlıoğlu, a.g.m., s. 14.

(19)

6 Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan ibret verici olaylara bağlı olarak toplumlar arasında oluşan zıtlık, bozulan güven ortamı ve Türk Devleti’nin Misak-ı Millî sınırları içerisinde homojen bir nüfus yapısına sahip olma isteği mübadeleyi zorunlu hale getirmekteydi. Zaten Lozan Konferansı’na gönderilen Türk Heyeti’ne Bakanlar Kurulu tarafından verilen 14 maddelik talimatnamenin 9. maddesinde azınlıklar konusundaki esas, mübadele olarak belirlenmişti.16

Birinci Dünya Savaşı da dâhil olmak üzere Osmanlı Devleti’ni dağılmaya götüren dış müdahalelerin önemli bir bölümünde azınlıklar sorunu bir gerekçe olarak yerini almaktadır. Özellikle Mütareke ve Millî Mücadele yıllarında yaşananlar Cumhuriyeti kuran kadrolar üzerinde derin izler bırakmış ve sonraki dönemde azınlıklar meselesi, kesin çözüme bağlanması gereken bir husus olarak görülmüştür.

Bu çerçeveden bakıldığında kurulan devletin varlık ve bekası azınlıkların statüsüyle doğrudan ilgili görülmüştür. Bunun yansımalarını Lozan müzakerelerinde görmek mümkündür. Örneğin Türk heyetinin, Rumların istisnasız olarak mübadelesi ve Fener Rum Patrikhanesi’nin de ülke dışına çıkarılması noktasındaki ısrarının asıl nedeni budur.17

Türk Devletinin uluslararası hukuk açısından tescilinin de ifadesi olan Lozan Barış Antlaşması, Türkiye’de kalacak olan gayrimüslim toplulukların statüsünü de

“azınlık” olarak belirlemiştir. Antlaşmanın, “Azınlıkların Korunması” başlığını taşıyan 37–45. maddeleri ile azınlık cemaatlerinin devlet içinde devlet olma konumları sona ermiş, gerek hukuki gerekse fiili imtiyazlar bir kenara bırakılarak diğer Türk vatandaşlarıyla aynı hukuki statüye getirilmişlerdir. Bilindiği gibi Lozan’da belirlenen azınlık tanımlaması Sevr’den farklı olarak “din, dil ve soy”

bakımından olmayıp, sadece “din” bakımındandır. Dolayısıyla Türkiye’de azınlık denildiğinde anlaşılması gereken gayrimüslimlerdir. Müslüman olup başka dil kullanan ve başka soydan gelenler azınlık olarak nitelendirilmezler. Bu ölçüt Lozan’a

16Hikmet Öksüz, “Türk- Rum Nüfus Mübadelesinin Sebep ve Bazı İstisnaları” http://

www.atam.gov.tr/dergi /sayi-48/ turk-rum-nufus-mubadelesinin -sebep-ve-bazi-istisnaları(Erişim Tarihi:17.11.2014).

17 Halil Şimşek, Lozan’ın Getirdiği Statü ve Azınlıkların Durumu, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2006, s. 408.

(20)

7 bağlı olarak imzalanan Türk Yunan Nüfus Mübadelesi antlaşmasında da korunmuş ve mübadeleye esas kriter olarak “din” kabul edilmiştir.18

Birinci Dünya Savaşı’na son veren Barış Antlaşmalarında, azınlıkların himayesine ait hükümler mevcuttur. Lozan Barış Antlaşmasının bu hususla ilgili hükümleri incelendiğinde, azınlıklara hususî bir ayrıcalık verilmemiştir. Türk uyruğundan sayılan gayrimüslimlerin kanun ve nizam önünde eşitliği söz konusu olmuştur.19

Mübadele Sözleşmesine başka bir açıdan bakılacak olursa, mübadelenin Türk ve Yunan toplumlarında yarattığı dönüşümlerin dışında, devletler hukukuna bir yenilik de getirmiş olduğu söylenebilir. Türk ve Yunan heyetleri arasında imzalanan bu belge ile ulus-devletlerin kendi aralarında anlaşarak azınlıklarından “değiş-tokuş yöntemi” ile kurtulmaları olgusu devletler hukukuna “emsal” olarak yerleşmiştir.20

18Seha L. Meray (haz.), Lozan Barış Konferansı- Tutanaklar Belgeler, Takım II, C. 2.Ankara, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları,1973, s. 89-95.

19Hamza Eroğlu, “Şerefli Bir Tarih: Lozan”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 1, S. 3, s. 806.

20Ayhan Aktar, Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları, İletişim Yay., İstanbul 2000 , s.18. Yunan ve Türk Haklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol’ün tam metni için bkz. Meray, a.g.e., s. 89-95.

(21)

8

BİRİNCİ BÖLÜM

LOZAN KONFERANSI’NDA MÜBADELE MESELESİ

1. Lozan Konferansının Toplanması

Lozan Barış Konferansı, Fransa, Büyük Britanya ve İtalya hükümetlerinin çağrısı üzerine 20 Kasım 1922’de toplandı. “Yakın Doğu Sorunları” üzerine toplanan Konferans, I. Dünya Savaşı’nı kazanan Müttefikler ile 1919-1922 Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Türkiye arasındaki ilişkileri eşit koşullar altında düzenlemeyi amaçlıyordu21.

Konferansta Türkiye’yi, Hariciye Vekili İsmet Paşa, Maliye eski Vekili Hasan Bey ve Sıhhiye Vekili Rıza Nur Beyler temsil edecekti22. Türk Hükümeti Temsilci Heyetinin yola çıkmasından önce bir bakanlar kurulu toplantısı düzenlemiş ve 14 maddelik bir talimatname hazırlamıştır. Talimatnamenin 9. maddesinde bulunan azınlıklar konusunun mübadele esasında çözümlenmesi istenmiştir23.

Konferansın açılışı oturumunda Lord Curzon’un ardından bir konuşma yapan İsmet Paşa, Konferans masasında Türkiye’nin egemen ve bağımsız bir devlet olarak kabul edilmesi ve eşit hak ve yetkilere sahip olması gerektiğini belirtmiştir24.

Konferansı düzenleyen delegelerin başkanlığında üç komisyon kurulmuştur:

1. İngiltere Başkanlığında Arazi ve Askerlik Komisyonu, 2. İtalya Başkanlığında Yabancılar ve Azınlıklar Komisyonu,

21Meray,a.g.e.,s. 115.

22Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, Temel Yayınları, İstanbul, 2007 s. 222.

23Bıyıklıoğlu, a.g.e.,s.469-470.Lozan’da ele alınması gereken konular üzerinde, TBMM Hükümeti’nin temel görüşlerini bildiren Türk tezini savunma ilkeleri, 14 maddelik bir direktif halinde özetlenerek hazırlanmıştır. Türk Temsil Heyeti’ne Lozan’a hareketinden önce verilen bu direktifler, Başbakan Rauf Orbay, Genelkurmay Başkanı ve altı bakanın imzasını taşıyordu. Bkz. İlker Alp, “Misak-ı Milli Hedeflerinin Lozan Antlaşması’na Yansıması”, Türkler, C. 16, s. 299.

24Ali Naci Karacan, Lozan, Haz. Hulusi Turgut, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2010, s. 78.

(22)

9 3. Fransa Başkanlığında Maliye ve Ekonomi Komisyonu.

Ayrıca bu komisyonların içinde çeşitli konular üzerinden çalışmalar yapacak alt Komisyonlar oluşturulmuştur.25 Konferansın ilk oturumları yeni Türkiye devletinin sınırlarının çizilmesine yönelik oturumlardır. Konu “Ülke ve Askerlik Sorunları Komisyonu’nca ele alınmıştır. Komisyon aynı zamanda azınlıklar ve Türk- Yunan Nüfus mübadelesi sorunu ile de ilgilenmiştir. Çalışmamıza konu olan mübadele konusunun da dahil olduğu azınlıklar meselesi, Lozan Konferansı iç tüzüğünün 5. maddesi gereğince kurulan 3 komisyondan İtalya Başkanlığındaki Yabancılar ve Azınlıklar Komisyonunda görüşülecekti. Ancak bu konu Lord Curzon’un ele alması ile ilk olarak 1 Aralık 1922’de toplanan Arazi ve Askerlik Komisyonu’nda görüşüldü26.

Müttefiklerin geçmişte elde ettikleri kapitülasyonları devam etmesi yönündeki ısrarları Konferansı çıkmaza soktu27. İsmet Paşa’nın bu istekleri reddetmesi üzerine 4 Şubat 1923 tarihinden itibaren iki buçuk aya yakın bir süre kesintiye uğramıştır28. Bu ilk dönem görüşmeleri sırasında Yunanistan ile esirlerin mübadelesi, iki ülke arasındaki sınırların tespiti, iki ülke arasında gerçekleştirilecek ahali mübadelesi gibi konularda ya nihai bir çözüm sağlanmış, ya da nasıl ve ne zaman çözüleceği konusunda anlaşmaya varılmıştı29.

1.1. Mübadele Önerisinin Gündeme Gelmesi ve Tarafların Yaklaşımı Yunan Ordularının Anadolu’da işgal macerası ağır bir yenilgi ve hüsranla sona ermişti. Aynı durum, Anadolu’daki Rumlar içinde geçerliydi. Lozan Konferansı’ndan önce fiili olarak göç süreci başlamıştı30. Yunan askerlerinin ve Batı Anadolu’da Rumların yapmış oldukları mezalim, iki toplumun artık bir arada

25Meray, a.g.e., s. 13., Bkz. Cemil Bilsel, Lozan, C.II, Sosyal Yayınları, İstanbul, s. 19.

26A.g.e., s. 118.

27Bilsel, Lozan, a.g.e., s. 102.

28Mehmet Gönlübol, Olaylarla Türk Dış Politikası, (1919-1973), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1982, s. 54.

29Faruk Sönmezoğlu, Kurtuluş Savaşı Dönemi Diplomasisi, (Türk Dış Politikasının Analizi), Der Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2004, s. 97.

30 Mehmet Ali Gökaçtı, “ Mübadillerin Protesto Mitingi ”, Tarih ve Toplum, C. 39, S. 229, s. 5.

(23)

10 yaşayamayacağını ortaya çıkarmıştı31. Yunan askerlerinin Anadolu’dan ve Trakya’dan çekilmeleri sırasında yaklaşık 1.000.000 Rum Yunanistan’a göç etmiş olmakla birlikte Müttefiklerin denetimindeki İstanbul’da önemli miktarda Rum nüfus bulunmaktaydı. 1.000.000’a yakın göç almış olan Yunanistan ağır ekonomik ve toplumsal sorunlarla karşı karşıyaydı32.

Yunanistan’a giden bu çok sayıda Rum’un geleceklerine ilişkin bir önlem alınması gerekiyordu. Yunanistan’ın bu sorunun acil olarak çözümlenmesi gerektiği düşüncesiyle mesele Milletler Cemiyeti’nde Eylül ayında ele alındı. Cemiyetin 22 Eylül toplantısında göçmenlere yardım işlerinden sorumlu Norveçli Dr. Fridtjof Nansen, Türk-Yunan göçmenleri sorununu çözümlemek işlemi ile görevlendirildi.

Dr. Nansen göreve atandıktan sonra ilk iş olarak, 27 Eylül’de Atatürk’le yazışmış ve 12 Ekim’de de İstanbul’a gelerek Ankara Hükümeti temsilcisi Hamit Bey ile görüşmüştür. Anadolu’dan Makedonya’ya göçen Rumlar oradaki Türklerin yaşamını olumsuz yönde etkilerken, Türkiye’de kalan Rumlar da sürekli Türklerin kendilerine baskı yaptığından yakınmaktaydılar33.

Dr. Nansen’in İstanbul’u ziyareti basının da gündeminde yer almıştır. Günün gazeteleri, Dr. Nansen’in, Türk ve Rumların mübadelesi hakkında araştırma yapmak ve hükümet ile temas ve müzakerelerde bulunmak üzere İstanbul’dan Anadolu’ya geçeceği, mübadelenin ne şekilde yapılacağına dair raporlar hazırladığı, bu işin yapılabilmesinin mümkün olduğu kanaatine sahip olduğu ve Türk hükümetinin de mübadeleye taraftar olduğunu duyurmaktaydı34.

Bu görüşmeler çerçevesinde Dr. Nansen’in Türkiye’ye üç önerisi oldu:

31 H. Mahmut Şakiroğlu, “Lozan Konferansı Sırasında Kabul Edilen Türk-Yunan Ahali Değişimine Ait Tarihi Notlar”, Belleten, Yusuf, Hikmet Bayur’a Armağan, TTK Basımevi, Ankara, 1985, s. 229.

32 Melek Fırat, “Yunanistan’la İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne, Olaylar, Olgular, Belgeler, C.I, Ed. Baskın Oran, İletişim Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2002, s. 337.

33Akgün, a.g.m., s. 248.

34 Cahide Zengin Aghatabay, Mübadelenin Mazlum Misafirleri (Mübadele ve Kamuoyu 1923-1930), Bengi Yayınları, İstanbul, 2007, s. 49.

(24)

11 1. Yunanistan’daki Müslümanlarla Anadolu’daki Rumların35değiştirilmesi

(Mübadelesi),

2. İstanbul’daki Rumların değişim dışı tutulmaları,

3. Değişimin isteğe göre olması ve barış koşullarının saptanmasını beklemeden hemen başlaması.

Bu önerilere karşılık Türk görüşü farklıydı. Türkler, mübadelenin lehindeydiler, ama İstanbul’daki Rumları anlaşma dışı tutmak istemiyorlardı. Ayrıca, Batı Trakya’daki Türkleri de azınlık olmadıkları için bu çerçeve dışında bırakmak istiyorlardı. İsmet Paşa’nın tüm Rumların gitmesi gerektiği yolundaki düşüncesinin gerisinde yatan nedenler çeşitliydi: Bir kere, Hıristiyan azınlıklar Osmanlıların iç işlerine karışmak için Büyük Devletler tarafından kullanılan daima bir numaralı neden olmuşlardı. İkinci olarak, yapılacak barış anlaşmasında “Azınlıkların Korunması” Başlıklı bir bölüm de bulunacaktı ve bu açıdan, Rumlardan mümkün olduğunca kurtulmak bu olası müdahale etkisini en aza indirecekti, üçüncüsü olarak, Rum azınlığın ve Patrikhane’nin işgalci Yunan ordusuyla işbirliğine ilişkin anılar henüz çok taze idi ve şimdi ortam uygunken, Yunan İrredantizminin hâlâ sürdürülebileceği umutlarını kesin bir biçimde yok etmeye kararlıydı.36

Bu sıralar Londra’da Yunanistan temsilcisi bulunan daha sonra da Lozan’da ülkesini temsil edecek olan Venizelos da, 13 Ekim’de Nansen’le bağlantı kurarak Ankara Hükümeti Dâhiliye Vekilinin Türk topraklarında Rumların kalmasına rıza göstermeyeceğinin açıklandığını ve zorunlu mübadele istediğinde bulunduğunu bildirdi. Ancak Venizelos, Nansen’e Yunanistan’da karşılaşılan yer sorununu işaret ederek, önlem olarak oradaki 350.000 Türk’ün derhal Anadolu’da Rumlardan boşalan yerlere nakledilmesinin sağlanmasını istiyordu37.

35 Lozan Sözleşmesindeki mantık, diğer ülkenin dinine mensup olan herkesin naklini olanaklı kıldığı için belirsizdir. Bu yüzden de sözleşmeye imza atan devletlerin, mübadeleye yalnızca karşı ülkeye ilişkin milliyetçi duygular beslediği varsayılan kimselerin dahil edilmesini sağlamıştır. Bkz. Michael Barutciski, “Lozan’a Yeniden Bir Bakış: Uluslararası Hukuk ve Siyasette Nüfus Mübadeleleri”, Ege’yi Geçerken, der. Renee Hirschon, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay.,İstanbul,2005, s.43.

36 Oran, a.g.e., s. 165.

37 Akgün, a.g.m., s. 249.

(25)

12 Nansen 23 Ekim’de ikinci kez İstanbul’a geldi. Muhacir işlerinden sorumlu Hamid Bey’le buluştu ve Mustafa Kemal ile daha önceki gelişinde isteyip de reddedilen görüşme ricasını yineledi. Mustafa Kemal, Nansen’e bir telgraf göndererek mübadele konusuna ilk olarak kabul edilebilir bulduğunu belirtti. Hamid Bey daha sonra Nansen’e “aldığı direktiflerin, İstanbul nüfusunun da dâhil olduğu, koşulsuz ve zorunlu bir nüfus mübadelesi çerçevesinde görüşmesine izin verildiğini”

bildirdi. 4 Kasım tarihinde Nansen başka bir girişimde bulunarak, Hamid Bey’e önceki Rum-Bulgar nüfus mübadele örneğine dayanan bir antlaşma taslağı sundu.

Ancak bir yanıt alamadan Türkiye’den ayrıldı.

Nansen’in teklifi konferansta sunulan ve Lord Curzon’un “Cemiyetle ilgili birimlerin azınlıklar konusunu çözmekte kullanılmasını” vurgulamasına kadar, Türk tarafı mübadeleye ilişkin tavrını bildiren resmi bir açıklamada bulunmamıştır38.

Lozan Konferansında mübadele konusu, 1 Aralık 1922 tarihli oturumda gündeme gelmiştir. Lord Curzon, iki halkın çıkarlarını yakından ilgilendiren ve geciktirilmeye gelmez bir sorun olan mübadele konusunun görüşüleceğini belirtmiştir. Dr. Nansen Lord Curzon’un çağrısıyla bu oturuma katılarak yaptığı çalışmaları içeren raporunu komisyona açıklamıştır.

Dr. Nansen raporunda, savaş sonrası yurtlarından ayrılan göçmenlerin durumunun aciliyeti üzerine İstanbul’daki dört büyük devletin temsilcilerinden konu ile ilgili bir çağrı aldığını belirtmiştir. Bunun üzerine ilgili devletlerin temsilcileriyle görüşmeler yaptığını, Yunan Hükümetinin mübadeleyi istediğini, Türk Hükümeti ile de az olsa da ilerleme sağladığını belirtmiştir. Ayrıca, eğer bir mübadeleye karar verilirse, kesin bir barış antlaşması yapılmasını beklemeksizin hemen uygulanmasının zorunluluğuna dikkat çekmiştir39. Nansen, Yakındoğu’da halkların içice geçmişlikten kurtarılması ile barışın sağlanacağını ve mübadelenin büyük ölçüde etnik yer değiştirmelerin yarattığı ağır ekonomik sorunlara da çözüm

38 Onur Yıldırım, Diplomasi ve Göç (Türk-Yunan Mübadelesinin Öteki Yüzü), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2006, s. 80.

39 Meray, a.g.e., s. 119.

(26)

13 olacağına inanmaktadır. Ona göre, mübadele edileceklerin sınıflandırılması, geride bıraktıkları mal ve mülklerin kaydedilip değerlendirilmesi, tasfiyesi ile ödenecek tazminatlar gibi büyük sorunlara karşılık, sağlayacağı faydalar daha fazladır.40

Nansen, bir mübadele yapılacaksa geciktirilmeden bir an önce yapılması gerektiğini ısrarla savunmuştur. Çünkü şimdiki büyük bunalımdan hemen sonra yapılacak bir mübadelenin, işlerin doğal akışına girdiği zaman yapılacak mübadeleden daha kolay ve kabul edilebilir olduğunu belirtmiştir. Savaş dolayısıyla zaten çok sayıda insan yer değiştirmiştir. Bu durum her iki ülkeye de büyük ekonomik kayıplar vermektedir. Hem Türkiye’de hem de Yunanistan’da verimli toprakların bir an evvel üretime geçilmesi hayati önem taşımaktadır. Bu sebeple, nüfus mübadelesi işinin, hiç olmazsa bir kısmının üç ay içinde gerçekleştirilmesi zorunludur41.

Dr. Nansen, Türk-Yunan mübadele antlaşması için daha önce uygulanan Bulgar-Yunan antlaşmasının örnek alınmasını önermiştir. Bu antlaşmada bir takım değişiklikler yapılmasıyla iki ülke arasındaki mübadele de başarıyla yürütülebilir. Dr.

Nansen’e göre, mübadele antlaşması genel hükümler kapsamalıdır, ayrıntılarla ilgili özel yönetmeliklerin hazırlanması, oluşturulacak Karma Komisyon’a bırakılabilir.

Bu Karma Komisyon’da her iki ülkenin birer temsilcileriyle, Milletler Cemiyeti Meclisi’nce atanmış iki temsilciden oluşmalıdır. Bulgar-Yunan mübadelesinde uygulanan bu yöntemle mübadele, başarıyla yürütülmüştür42

1,1.2. Türk Tarafının Yaklaşımı

Türk Heyeti, konferansta mübadele konusunun sınırlar ve kapitülasyonlarla ilgili meselelerin çözülmesinden sonra ele alınacağını düşünüyordu43. Bu yüzden İsmet Paşa, “konunun beklenmedik bir oturumda gündeme alınmış olmasına hayret

40A.g.e., C.I., s. 119.

41A.g.e., C.I., s. 120.

42 Cevahir Kayam,“Lozan Barış Antlaşmasına Göre Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Konunun TBMM’de Görüşülmesi,’’ Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.IX, S. 27,Temmuz-Kasım 1993, s.

587.

43 Yıldırım, a.g.e., s. 105.

(27)

14 ettiğini” söyleyecektir44. Aslında Türk tarafı Konferansta koşulsuz bir nüfus değişiminden yana tavır alacaklarının sinyallerini vermişlerdir45. İsmet Paşa, 4 Kasım 1922’de Lozan’a gitmek üzere Ankara’dan İstanbul’a hareket etmiştir. Yolculuk sırasında verdiği ilk demecinde, mübadele konusuna şöyle değinmiştir: “Yunanların yaptıkları tahribat çok büyüktür. Memleketin Yunan istilasına uğrayan her yeri harabeden başka bir şey değildir. Bunlar Yunanlarca tamir ettirilecektir. Azınlıkların mübadelesi esas itibariyle en uygun tedbirdir.’’46 Ayrıca Lozan’a gönderilen heyete verilen Bakanlar Kurulu talimatında da mübadele konusu koşulsuz olarak tanımlanıyordu47.

İsmet Paşa, Dr. Nansen’in raporunun resmi bir niteliği olmayıp kişisel bir rapor olduğunu belirtmiştir. Türk tarafıyla yaptığı görüşmelerde ilerleme sağlayamamasını da, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti üyesi olmamasına bağlamıştır.

Dolayısıyla Nansen’in açıklamalarının Türk Heyeti açısından bir bağlayıcılığı yoktur.

İsmet Paşa, nüfus mübadelesi sorununun, Türk Heyeti için azınlıklar sorununa bağlı olduğunu söyledi. Eğer Komisyon nüfus mübadelesi ve azınlıklar sorununu birbirine bağlılığını kabul ederse bir sonraki oturumda görüşlerini açıklayacağını belirtti.

Türk Heyeti, alt komisyonda konunun incelenmesini kabul etmekle birlikte, nüfus mübadele işinin bir sonuca bağlanmadan evvel Yunan Ordusunca zorla alınıp götürülmüş olan sivil ve asker Türk rehinelerin gecikmeden serbest bırakılmasını istiyordu. İsmet Paşa mübadele ile ilgili bu ve diğer oturumlarda Türk tarafının görüşünü ana hatlarıyla açıklamak durumunda kalmıştır. Ona göre; Doğu Trakya henüz 30 Kasım’da teslim edildiği için, Rumların bıraktıkları köylerden kaç kişi barındırılabileceği konusunda yeterli veri yoktur. Anadolu’da binlerce kişi yurtlarından olmuş evsiz-barksız durumdadırlar. En azından Yunanistan’daki

44 Meray, a.g.e., s. 122.

45 Yıldırım, a.g.e., s. 106.

46 Aghatabay, a.g.e., s. 32.

47 Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 470.

(28)

15 Müslümanlar şimdilik evlerinde oturmaktadırlar. Zira yeni gelecek kitleler mevcut durumu daha da zorlaştıracaktır.48

İsmet Paşa’nın bu açıklamalarına karşılık Venizelos İzmir’de ağır tahribattan dolayı konut sıkıntısı olmakla birlikte Anadolu’da 800 bin kişi barındırabilecek konut olduğunu belirtmiştir.

İsmet Paşa, bir nüfus mübadelesi yapılırsa, bunun İstanbul ve İzmir dahil olmak üzere tüm Türkiye’deki Rumları kapsamasını istiyordu. Ayrıca Batı Trakyalı Müslümanların da mübadele dışı bırakılmalarını istiyordu. Bunun gerekçesi “Batı Trakya’daki Türklerin azınlık değil, çoğunluk olduğu, dolayısıyla çoğunluk olan bir kitlenin, bulunduğu yerden göçe zorlanmasının kabul edilemeyeceği şeklinde açıklanmıştır.”49 Ankara’dan gelen talimatlar ışığında İsmet Paşa İstanbul Rumlarının da mübadeleye dahil edilmesi konusunda herhangi bir taviz vermemiş, bulunduğu konumdan uzun süre geri adım atmamıştır. Aslında Konferans öncesi ve sırasında gerek Kamuoyu gerekse Meclis Milletvekilleri -özellikle muhacir kökenliler- azınlık sorununun mübadele yoluyla kısa zamanda çözülmesini istiyordu.

Bunda, gayrimüslimlerin Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında oynadıkları rol ile son on yılın siyasi gelişmeleri etkiliydi.

İsmet Paşa’nın bu konudaki tavrı, Lord Curzon’un Ermeni yurdu ve azınlık hakları konularında daha zorlayıcı olmasına neden olmuştur. Öyle ki, Konferansın ilk günlerinden itibaren, müttefik temsilcileri mübadelenin İstanbul Rumlarını da içerecek olmasına tepki gösteriyorlardı. İngiltere ve Birleşik Devletler de önde gelen gazeteler, Türk tarafının İstanbul Rumlarına ilişkin tavrını kınayan editör yazıları ve haberler basıyor; bu da iki ülkede de Türk tarafının sunacağı karşı görüşleri bertaraf edecek güçlü bir kamuoyu baskısı yaratıyordu. Lord Curzon, mübadelenin zorunlu olmasını savunuyordu. Çünkü isteğe bağlı mübadele, uygulamada çok zorluklara ve gecikmelere neden olacaktır. Aralık ayının ilk haftasındaki görüşmelerde,

48Meray, a.g.e., s. 127.

49 Akgün, a.g.m., s. 248-249.

(29)

16 İstanbul’daki Rumlara karşı, Batı Trakya’daki Müslümanların yerlerinde kalması fikri ortaya çıktı.

13 Aralık 1922 tarihli Ülke ve Askeri Sorunlar Komisyonu oturumunda İsmet Paşa İstanbul doğumlu Rumların mübadeleden istisna tutulmalarını kabul edecektir50. Bilindiği gibi İsmet Paşa, bu tarihe gelene kadar Batı Trakya’da bir plebisit yapılmasını ısrarla savunmuştur. Çünkü Misak-ı Milli’nin Üçüncü Maddesi, Türklerin çoğunlukta olduğu bu bölgede plebisit yapılmasını öngörür. Lord Curzon’un İstanbul Rumlarına karşılık, Batı Trakya Müslümanlarının yerlerinde kalması önerisi gelince İsmet Paşa’nın tavrı biraz olsun yumuşamıştır. Çünkü İstanbul Rumlarının İstanbul’da kalmalarına mukabil Batı Trakya’daki Müslüman unsur bir simetri oluşturacaktı51.

İsmet Paşa, Lord Curzon ve Venizelos’un İstanbul ve Anadolu’daki Rum nüfus ile ilgili verdikleri bilgilere itiraz etmiştir. 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nda hiçbir zaman 1.600.000 Rum’un yaşamadığını belirtmekle yetinmiştir. Ayrıca İsmet Paşa’ya göre Yunanistan’daki Türk nüfusla ilgili rakam da gerçeğin çok altındadır52.

Konferansta, ittifak devletleri ve Venizelos gayrimüslimlerin özellikle de İstanbul Rumlarının ekonomik önemini vurgulamışlardır. İsmet Paşa, cevabında;

“Herkes bilir ki bu Rumlar, bakkal ve benzer işler yapan bir küçük esnaf sınıfı meydana getirmektedir ki ve onların yerini başkalarının alması güç değildir”53. Bir başka konuşmasında ise; “Rum nüfusun mübadelesi sorunu incelerken bundan memleket için doğabilecek ekonomik güçlükleri önemli tek etken olarak görmemekteyim. Bir halkın herhangi bir unsurunun yer değiştirmesinin bir duraklamaya yol açması ve ekonomik alanda etkiler yapması doğal olmakla birlikte

50 A.g.e., s. 183.

51 Baskın Oran, “Kalanların Öyküsü 1923 Mübadele Sözleşmesi’nin Birinci ve İkinci Maddelerinin Uygulanmasından Alınacak Dersler,’’ Ege’yi Geçerken, der. Renee Hirschon, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay.,İstanbul,2005, s. 166.

52 Meray, a.g.e., s. 126.

53 A.g.e, s. 331.

(30)

17 bunu belirli bir alanda, herhangi bir unsura üstünlük tanımak için bir temel yapmaya kalkışmak da doğru olmaz” diyecektir54.

İsmet Paşa, 10 Ocak 1923 Çarşamba günü yapılan oturumda gayri mübadil olarak bırakılması gerekenler ile ilgili olarak Türk tarafının taleplerini şöyle sıralamıştır:

1- İstanbul’a 30 Ekim 1918’den sonra gelmiş olan Rumlar,

2- İstanbul şehremanetinin 1912 yılında çizilmiş olan sınırının dışında oturan Rumlar,

3- Türk düşmanlığı politikasına katılmış olan Yunanlı kimseler ya da dernekler, mübadele kapsamına alınmalıdır55.

30 Ocak 1923 gününe kadar İstanbul Sınırı, Batı Trakya, Patrikhane, Sivil ve Askeri rehinelerin iadesi sorunlarında anlaşılarak anlaşma metni hazırlandı56.

1.1.3. Yunan Tarafının Yaklaşımı

Yunan Heyeti, Nansen’in raporu Konferansta okunana kadar mübadele konusunu görüşme masasına getirmekten kaçındı57.Yunan Heyeti Başkanı olarak Venizelos 1 Aralık 1922 tarihindeki oturumda, Türk-Yunan nüfus mübadelesi ile ilgili görüşlerini açıklamıştır. Venizelos, İsmet Paşa’nın Nansen’in konumu ve raporu ile ilgili çekincelerine karşılık mübadele fikrini hemen kabul etmiştir. Öyle ki, Türk Hükümeti bunu reddetmekteyse kendisi, başka şartlarla uzlaşma yoluyla Türk Hükümeti görüşmeye hazır olduğunu belirtmiştir.

Venizelos, İsmet Paşa’nın Anadolu ve Trakya’da evsiz-barksız kalacaklar konusundaki görüşünü reddetmiştir. Ona göre; Yunanistan’a sığınmış 1.000.000 göçmen vardır. Bunların 200.000’ni İzmir’den gelmiştir. İzmir yangınından dolayı evler kullanılamaz halde olsa bile, Anadolu ve Trakya’da 800.000 kişinin barınabileceği konut bulunmaktadır. Bunun içindir ki, Yunanistan’dan gelecek

54 Yıldırım, a.g.e., s. 116.

55 Meray, a.g.e., s. 332.

56 Aghatabay, a.g.e., s. 74.

57 Yıldırım, a.g.e, s. 81.

(31)

18 mübadillerin evsiz-barksız kalmaları söz konusu değildir. Oysa Yunanistan’a gelen göçmenlerin büyük bir kısmı evsiz-barksız olduğundan öyle ki, bu insanlar kiliseler, okullar, ya da çadırlarda kalmaktadır58.

Venizelos, görüşmelerde baş rakibi İsmet Paşa’nın mübadelenin zorunlu olmasındaki net tavrına karşı, zorunlu mu yoksa gönüllü bir mübadele konusunda sık sık gelgitler yaşamıştır. Venizelos’un zorunlu mübadeleyi kabulü, Yunanistan’ın toplumsal, iktisadi ve siyasi heyetinden kendini iyice göstermeye başlamış olan bazı etkenlerden kaynaklanmıştır. Öncelikle, son birkaç ayda Anadolu’dan gelen mülteci akınının yarattığı sorunların çözülmesine yönelik gittikçe artan bir kamuoyu baskısı vardı. Bu baskı, “Mübadele”yi, çözülmesi gereken ilk sorun olarak görmesinde etkiliydi. İkincisi ve belki daha önemlisi, İzmir faciasının sonucunun gösterdiği gibi, Yunan Hükümetinin, Anadolu’daki Rumları tahliyesini, bu insanların geri dönüşüne olanak bırakmayacak şekilde yürütmesidir59. Ayrıca 1920’lerin ortalarından savaş sonrası döneme gelindiğinde Yunan ekonomisi büyük ölçüde dış borçlar ve Birleşik Devletler ’deki Yunan göçmenlerin yardımıyla ayakta durabiliyordu60. Yunanistan’ın bu sorunlarla başa çıkmasında, mübadele biraz olsun rahatlamasını sağlayacaktı.

Lord Curzon ise, Amerikan istatistiklerine dayanarak verdiği rakamlarla Anadolu’da 1914’de 1.600.000 Rum bulunduğunu, bunların Birinci Dünya Savaşı ve bunu izleyen Türk – Yunan Savaşı ile Kasım 1922 tarihinde 500.000’e düştüğünü öne sürmektedir. Curzon’a göre 1914’de 1.600.000 olan Anadolu’daki Rum nüfusunun 1.000.000 ile 1.100.000 arası, Kasım 1922’ye uzanan süreçte sürülmüş, kaçmış ya da öldürülmüştür. Ona göre mübadele meselesinde kendileriyle ilgilenilmesi gereken kitle Anadolu’da kalan bu 500.000 civarındaki Rum’dur.

İngiltere, mübadelenin kapsamı konusunda Anadolu’da meskûn Rumlarla İstanbul Rumlarını birbirinden ayrı mütalaa etmektedir. Curzon, İstanbul Rumlarının buna karşılık olarak da Batı Trakya’daki Türklerin mübadeleden istisna tutulmasını öngörmektedir. Mübadele ile ilgili olarak kurulacak komisyonun bu durumu gözden

58 Meray, a.g.e., s. 125.

59 Yıldırım, a.g.e, s. 88.

60Misha Glenny, Balkanlar 1804-1999, Milliyetçilik, Savaş ve Büyük Göçler, Çev. Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, İstanbul, 2001, s. 326.

(32)

19 uzak tutmaması gerekeceğini ifade etmektedir. Lord Curzon’a göre İstanbul’daki Rumların sınır dışı edilmesi ya da mübadeleye tabi tutulması bu kent için büyük bir kayıp olacaktır. Ona göre bu Rum nüfus kent ekonomisi ve sanayisi için hayati bir rol oynamaktadır. Büyük bir ticaret ve sanayi şehri olan İstanbul, Rumların olmaması durumunda “etkisini, varlığını ve ticaretini yitirecektir”.61

Venizelos, konuşmalarında İstanbul Rumlarının mübadele kapsamına alınmasını kabul etmeyecektir. İstanbul Rumlarının sınır dışı edilmesinin, benzeri görülmemiş siyasal, ekonomik ve sosyal yıkım olur diyecektir. Böyle bir durumda Venizelos, Amerika’dan kabul edeceği göçmen oranını artırmasını istemek zorunda kalacaklarını belirtecektir. Bu çekince dışında, Venizelos ister gönüllü ister zorunlu olsun bir nüfus mübadelesine taraftardır62.

Venizelos’un İstanbul Rumları ile ilgili daha önemli bir nedeni vardı: Yunan İrredantizmi’nin (Megali İdea, büyük ülkü) şampiyonu olarak, uzun zamandan beri Yunan kamuoyunu “İyonya” (Batı Anadolu) Yunan olacak ülküsüyle besliyordu.

Şimdi İstanbul Rumlarının mübadelesini Yunan halkına hazmettirmek çok zor olacaktı. Çünkü bunun anlamı açıkça Megali İdea’den ve hatta İstanbul’dan (“İkinci Roma”, Kutsal Fener Rum Ortodoks Patrikliğinin bulunduğu yer), vazgeçilmesiydi.

Dahası Patriklik Kurumu büyük olasılıkla Yunanistan’daki Aynaroz’a taşınacaktı ve bu da kaçınılmaz olarak, iki rakip kurum (bağımsız Yunanistan Kilisesi ve Ekümenik ve primusinterpares olarak Patriklik) arasındaki sürtüşmeyi artıracaktır.

Yunanistan’ın tam Türk sınırında bulunan, önemli sayıdaki Türk’ün mübadele dışı tutulmasını kabul etmesi de, Patrikhane’nin ve İstanbul Rumlarının çok önemli olan yerlerinde kalması için ödediği bir bedeldi63.

61 Meray, a.g.e., s. 126-127.

62 a.g.e., s. 126.

63 Oran, a.g.m., s. 164-165.

(33)

20 1.2. Mübadeleye Esas Alınan Kıstas: Din Faktörü

Mübadele ile ilgili görüşmelerden ve protokolün incelenmesinden anlaşılacağı üzere, “milliyetçiliği”, homojen yapıya sahip “Milli Devlet” oluşturmayı esas almış olan iki ülke, Türkiye ve Yunanistan, mübadele konusunda din faktörünü temel almışlardır. Buna göre değişim, “Hıristiyan Türkler”, yani Anadolu’daki Rumlar ve “Müslüman Yunanlar” yani Yunanistan’daki Türkler arasında uygulanacaktı64.

Lozan’daki Türk heyeti, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde azınlıkları kabul etmeyi şiddetle reddetmişti. Bu yüzden Lozan Antlaşması, azınlıkları din üzerinden tanımlamıştır65.

Lozan’a giden Türk Delegasyonuna, TBMM Hükümeti tarafından verilen 14 maddelik talimatın 9. maddesi doğrudan azınlıklar konusuyla ilgiliydi ve bu hususta mübadelenin esas olduğu belirtiliyordu66.

Lozan Barış Konferansı görüşmelerinde azınlıklar sorunu ile mübadele sorunu çoğu zaman birlikte tartışılmıştır. Bu durum özellikle Türk tarafının sorunu ortaya koyuş biçiminden kaynaklanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde gayrimüslimlere tanınan ayrıcalıklar, Türk temsilcilerini bu konuda kesin bir tavır olmaya zorlamış ve mübadele ile azınlık diye nitelenen Hıristiyan unsurlardan kurtulmak, sorunun çözüm yolu olarak görüşülmüştür67.

Özellikle Azınlıklar Alt Komisyonu’nun 15 Aralık 1922 tarihli oturumunda İtilaf Devletleri Türkiye’de bulunan soy, dil, din azınlıklarının korunması ile ilgili tasarı sunmuşlardır. Türk delegesi Dr. Rıza Nur, buna itiraz ederek Türkiye’de soy azınlığının bulunmadığını şiddetle savunmuştur. Türk tarafının ısrarlı ve kararlı

64 Akgün, a.g.m., s. 256.

65 Alexis Alexandris, “Din ve Etnisite: Yunanistan ve Türkiye’deki Azınlıkların Kimlik Meselesi”, Ege’yi Geçerken, Der. Renee Hırschon, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005, s. 185.

66 Bıyıklıoğlu, a.g.e, s. 473.

67 Hikmet Öksüz, “Lozan’da Azınlıklar Meselesi”, Türk Yurdu, C. 17, S. 121, (Eylül 1997), s. 88.

(34)

21 tutumları karşısında Alt Komisyon’da “Gayrimüslim Azınlıklar” tabiri kabul edilmiştir68.

Nüfus Mübadelesi sözleşmesinin kuralı koyan 1. Maddesinde, Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Müslüman dininden Yunan uyruklarının mübadele edilecekleri belirlemekte ve din ölçütü temel alınmaktaydı. Böylece Ortodoks olanlar dışındaki Katolik ve Protestan Rumlar mübadele dışı bırakılıyordu.69 Mübadele dışı kalan Rumlardan bir kısmı da, sayıları az olmakla birlikte, Yunanistan haricinde İngiltere, Fransa ve İtalya gibi devletlerin uyruğunda bulunan kimselerdi. Diğer taraftan, 2. Maddeye göre, yerleşik niteliği tanınan İstanbul Rumları için herhangi bir mezhep belirtilmemişti; yani başka uyruklarda dahil bütün İstanbul Rumlarının kalması Müttefiklerin baskısıyla kabul edilmişti. Böylece İstanbul’da mümkün olduğunca çok Rum kalması sağlandı70. Nitekim Osmanlı Ülkesinde yaşayan Yunanlılar da dini bir tanımla, Rum Ortodoks kaydında idiler. Oysa Rum Ortodoks Hıristiyan Mezhebi’ne mensup olup ta Yunanlı olmayan ahali de Osmanlı Ülkesinde bulunuyordu. Ancak Lozan’da yeni belirlenen Türkiye sınırları içinde yasayan tüm Rum Ortodoksları Yunanlı kabul ediliyordu.71

Mübadele edilecekleri belirlemede din ölçütünün temel alınması Türkçe konuşan Orta Anadolu Ortodoks halkının yani Karamanlılarında mübadeleye tabi tutulmalarına neden olmuştur. Nüfus Mübadelesine kadar Karamanlılar, Konya Niğde, Nevşehir, Kayseri, Trabzon, İzmir, İstanbul, Antalya ve Isparta’yı içine alan oldukça geniş bir alanda yaşıyorlardı.72 Türkleşmiş olan, evlerinde ve günlük

68 Öksüz, a.g.m., s. 88.

69 Mübadele Katolik ve Protestan Rumları kapsamıyordu, Türk Heyeti “Türk Vatandaşları Rumlar”

ifadesini önermişti, çünkü Türkiye’de Yunan İrredantizmini ortadan kaldırmak istiyordu. Bkz. Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, C. I, Kitap 2, Tutanak No 4, s. 312.

70 Fırat, a.g.m., s. 333.

71 Yasin Sinan, 1930-1933 Yılları Arasında “Etabli” (Yerleşikler) Meselesinin Çözümünün Türk Basınında Yansımaları, Beykent Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2008, s. 19.

72 Erdal Çetintaş, Anadolu Türk Ortodoks Kilisesi, Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale, 1996, s. 1.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayrıca bir kıyı devleti, öteki kıyıdaş devlete ait deniz alanlarına halel getirecek biçimde karasularını 12 mile çıkarırsa bu karar BMDHS’nin “taraf

Batı Trakya Türk toplumunu temsilen Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF), Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği (BTAYTD) ve Dostluk Eşitlik Barış

Yunanistan uluslararası etmenler sonucu bazı olumlu adımlar atmıştır. AB, Avrupa Konseyi, BM ve uluslararası insan hakları örgütleri gibi birimlerin baskıları,

Bu çalışma Edirne il merkezinde yapılan rekreasyon hizmetlerini tespit etmek, insanların serbest zamanlarını belirlemek, serbest zamanlarını günün ve haftanın

Bu güne kadar karşılaştıkları sosyal dışlanmaya örnek olabilecek durumlar, sahip oldukları sosyal, kültürel niteliklere bağlı olarak değil mahallenin fiziksel

SUNTEST GÖZLEM renkte çok hafif sararma gözlendi,normal değerler arasında hafif farklılıklar oluştu,kabul edilebilir değişim gözlenmedi 04.02.2109 SONUÇLARI

A) Bebeği uyutabilseydim, daha sonra arka bahçedeki çocuklardan çok fazla gürültü yapmadan oynamalarını rica ederdim. B) Bebek uyuduğu için, çocuklardan çok

Bundan sonra vali ve bele - diye reisi Muhiddin Üstündağ, Reisicüm- hurluğa Malatya meb’usu İsmet İnönü - nün seçildiğini söylemiş, Atatürkün bü­