• Sonuç bulunamadı

Yunan Heyeti, Nansen’in raporu Konferansta okunana kadar mübadele konusunu görüşme masasına getirmekten kaçındı57.Yunan Heyeti Başkanı olarak Venizelos 1 Aralık 1922 tarihindeki oturumda, Türk-Yunan nüfus mübadelesi ile ilgili görüşlerini açıklamıştır. Venizelos, İsmet Paşa’nın Nansen’in konumu ve raporu ile ilgili çekincelerine karşılık mübadele fikrini hemen kabul etmiştir. Öyle ki, Türk Hükümeti bunu reddetmekteyse kendisi, başka şartlarla uzlaşma yoluyla Türk Hükümeti görüşmeye hazır olduğunu belirtmiştir.

Venizelos, İsmet Paşa’nın Anadolu ve Trakya’da evsiz-barksız kalacaklar konusundaki görüşünü reddetmiştir. Ona göre; Yunanistan’a sığınmış 1.000.000 göçmen vardır. Bunların 200.000’ni İzmir’den gelmiştir. İzmir yangınından dolayı evler kullanılamaz halde olsa bile, Anadolu ve Trakya’da 800.000 kişinin barınabileceği konut bulunmaktadır. Bunun içindir ki, Yunanistan’dan gelecek

54 Yıldırım, a.g.e., s. 116.

55 Meray, a.g.e., s. 332.

56 Aghatabay, a.g.e., s. 74.

57 Yıldırım, a.g.e, s. 81.

18 mübadillerin evsiz-barksız kalmaları söz konusu değildir. Oysa Yunanistan’a gelen göçmenlerin büyük bir kısmı evsiz-barksız olduğundan öyle ki, bu insanlar kiliseler, okullar, ya da çadırlarda kalmaktadır58.

Venizelos, görüşmelerde baş rakibi İsmet Paşa’nın mübadelenin zorunlu olmasındaki net tavrına karşı, zorunlu mu yoksa gönüllü bir mübadele konusunda sık sık gelgitler yaşamıştır. Venizelos’un zorunlu mübadeleyi kabulü, Yunanistan’ın toplumsal, iktisadi ve siyasi heyetinden kendini iyice göstermeye başlamış olan bazı etkenlerden kaynaklanmıştır. Öncelikle, son birkaç ayda Anadolu’dan gelen mülteci akınının yarattığı sorunların çözülmesine yönelik gittikçe artan bir kamuoyu baskısı vardı. Bu baskı, “Mübadele”yi, çözülmesi gereken ilk sorun olarak görmesinde etkiliydi. İkincisi ve belki daha önemlisi, İzmir faciasının sonucunun gösterdiği gibi, Yunan Hükümetinin, Anadolu’daki Rumları tahliyesini, bu insanların geri dönüşüne olanak bırakmayacak şekilde yürütmesidir59. Ayrıca 1920’lerin ortalarından savaş sonrası döneme gelindiğinde Yunan ekonomisi büyük ölçüde dış borçlar ve Birleşik Devletler ’deki Yunan göçmenlerin yardımıyla ayakta durabiliyordu60. Yunanistan’ın bu sorunlarla başa çıkmasında, mübadele biraz olsun rahatlamasını sağlayacaktı.

Lord Curzon ise, Amerikan istatistiklerine dayanarak verdiği rakamlarla Anadolu’da 1914’de 1.600.000 Rum bulunduğunu, bunların Birinci Dünya Savaşı ve bunu izleyen Türk – Yunan Savaşı ile Kasım 1922 tarihinde 500.000’e düştüğünü öne sürmektedir. Curzon’a göre 1914’de 1.600.000 olan Anadolu’daki Rum nüfusunun 1.000.000 ile 1.100.000 arası, Kasım 1922’ye uzanan süreçte sürülmüş, kaçmış ya da öldürülmüştür. Ona göre mübadele meselesinde kendileriyle ilgilenilmesi gereken kitle Anadolu’da kalan bu 500.000 civarındaki Rum’dur.

İngiltere, mübadelenin kapsamı konusunda Anadolu’da meskûn Rumlarla İstanbul Rumlarını birbirinden ayrı mütalaa etmektedir. Curzon, İstanbul Rumlarının buna karşılık olarak da Batı Trakya’daki Türklerin mübadeleden istisna tutulmasını öngörmektedir. Mübadele ile ilgili olarak kurulacak komisyonun bu durumu gözden

58 Meray, a.g.e., s. 125.

59 Yıldırım, a.g.e, s. 88.

60Misha Glenny, Balkanlar 1804-1999, Milliyetçilik, Savaş ve Büyük Göçler, Çev. Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, İstanbul, 2001, s. 326.

19 uzak tutmaması gerekeceğini ifade etmektedir. Lord Curzon’a göre İstanbul’daki Rumların sınır dışı edilmesi ya da mübadeleye tabi tutulması bu kent için büyük bir kayıp olacaktır. Ona göre bu Rum nüfus kent ekonomisi ve sanayisi için hayati bir rol oynamaktadır. Büyük bir ticaret ve sanayi şehri olan İstanbul, Rumların olmaması durumunda “etkisini, varlığını ve ticaretini yitirecektir”.61

Venizelos, konuşmalarında İstanbul Rumlarının mübadele kapsamına alınmasını kabul etmeyecektir. İstanbul Rumlarının sınır dışı edilmesinin, benzeri görülmemiş siyasal, ekonomik ve sosyal yıkım olur diyecektir. Böyle bir durumda Venizelos, Amerika’dan kabul edeceği göçmen oranını artırmasını istemek zorunda kalacaklarını belirtecektir. Bu çekince dışında, Venizelos ister gönüllü ister zorunlu olsun bir nüfus mübadelesine taraftardır62.

Venizelos’un İstanbul Rumları ile ilgili daha önemli bir nedeni vardı: Yunan İrredantizmi’nin (Megali İdea, büyük ülkü) şampiyonu olarak, uzun zamandan beri Yunan kamuoyunu “İyonya” (Batı Anadolu) Yunan olacak ülküsüyle besliyordu.

Şimdi İstanbul Rumlarının mübadelesini Yunan halkına hazmettirmek çok zor olacaktı. Çünkü bunun anlamı açıkça Megali İdea’den ve hatta İstanbul’dan (“İkinci Roma”, Kutsal Fener Rum Ortodoks Patrikliğinin bulunduğu yer), vazgeçilmesiydi.

Dahası Patriklik Kurumu büyük olasılıkla Yunanistan’daki Aynaroz’a taşınacaktı ve bu da kaçınılmaz olarak, iki rakip kurum (bağımsız Yunanistan Kilisesi ve Ekümenik ve primusinterpares olarak Patriklik) arasındaki sürtüşmeyi artıracaktır.

Yunanistan’ın tam Türk sınırında bulunan, önemli sayıdaki Türk’ün mübadele dışı tutulmasını kabul etmesi de, Patrikhane’nin ve İstanbul Rumlarının çok önemli olan yerlerinde kalması için ödediği bir bedeldi63.

61 Meray, a.g.e., s. 126-127.

62 a.g.e., s. 126.

63 Oran, a.g.m., s. 164-165.

20 1.2. Mübadeleye Esas Alınan Kıstas: Din Faktörü

Mübadele ile ilgili görüşmelerden ve protokolün incelenmesinden anlaşılacağı üzere, “milliyetçiliği”, homojen yapıya sahip “Milli Devlet” oluşturmayı esas almış olan iki ülke, Türkiye ve Yunanistan, mübadele konusunda din faktörünü temel almışlardır. Buna göre değişim, “Hıristiyan Türkler”, yani Anadolu’daki Rumlar ve “Müslüman Yunanlar” yani Yunanistan’daki Türkler arasında uygulanacaktı64.

Lozan’daki Türk heyeti, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde azınlıkları kabul etmeyi şiddetle reddetmişti. Bu yüzden Lozan Antlaşması, azınlıkları din üzerinden tanımlamıştır65.

Lozan’a giden Türk Delegasyonuna, TBMM Hükümeti tarafından verilen 14 maddelik talimatın 9. maddesi doğrudan azınlıklar konusuyla ilgiliydi ve bu hususta mübadelenin esas olduğu belirtiliyordu66.

Lozan Barış Konferansı görüşmelerinde azınlıklar sorunu ile mübadele sorunu çoğu zaman birlikte tartışılmıştır. Bu durum özellikle Türk tarafının sorunu ortaya koyuş biçiminden kaynaklanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde gayrimüslimlere tanınan ayrıcalıklar, Türk temsilcilerini bu konuda kesin bir tavır olmaya zorlamış ve mübadele ile azınlık diye nitelenen Hıristiyan unsurlardan kurtulmak, sorunun çözüm yolu olarak görüşülmüştür67.

Özellikle Azınlıklar Alt Komisyonu’nun 15 Aralık 1922 tarihli oturumunda İtilaf Devletleri Türkiye’de bulunan soy, dil, din azınlıklarının korunması ile ilgili tasarı sunmuşlardır. Türk delegesi Dr. Rıza Nur, buna itiraz ederek Türkiye’de soy azınlığının bulunmadığını şiddetle savunmuştur. Türk tarafının ısrarlı ve kararlı

64 Akgün, a.g.m., s. 256.

65 Alexis Alexandris, “Din ve Etnisite: Yunanistan ve Türkiye’deki Azınlıkların Kimlik Meselesi”, Ege’yi Geçerken, Der. Renee Hırschon, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005, s. 185.

66 Bıyıklıoğlu, a.g.e, s. 473.

67 Hikmet Öksüz, “Lozan’da Azınlıklar Meselesi”, Türk Yurdu, C. 17, S. 121, (Eylül 1997), s. 88.

21 tutumları karşısında Alt Komisyon’da “Gayrimüslim Azınlıklar” tabiri kabul edilmiştir68.

Nüfus Mübadelesi sözleşmesinin kuralı koyan 1. Maddesinde, Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Müslüman dininden Yunan uyruklarının mübadele edilecekleri belirlemekte ve din ölçütü temel alınmaktaydı. Böylece Ortodoks olanlar dışındaki Katolik ve Protestan Rumlar mübadele dışı bırakılıyordu.69 Mübadele dışı kalan Rumlardan bir kısmı da, sayıları az olmakla birlikte, Yunanistan haricinde İngiltere, Fransa ve İtalya gibi devletlerin uyruğunda bulunan kimselerdi. Diğer taraftan, 2. Maddeye göre, yerleşik niteliği tanınan İstanbul Rumları için herhangi bir mezhep belirtilmemişti; yani başka uyruklarda dahil bütün İstanbul Rumlarının kalması Müttefiklerin baskısıyla kabul edilmişti. Böylece İstanbul’da mümkün olduğunca çok Rum kalması sağlandı70. Nitekim Osmanlı Ülkesinde yaşayan Yunanlılar da dini bir tanımla, Rum Ortodoks kaydında idiler. Oysa Rum Ortodoks Hıristiyan Mezhebi’ne mensup olup ta Yunanlı olmayan ahali de Osmanlı Ülkesinde bulunuyordu. Ancak Lozan’da yeni belirlenen Türkiye sınırları içinde yasayan tüm Rum Ortodoksları Yunanlı kabul ediliyordu.71

Mübadele edilecekleri belirlemede din ölçütünün temel alınması Türkçe konuşan Orta Anadolu Ortodoks halkının yani Karamanlılarında mübadeleye tabi tutulmalarına neden olmuştur. Nüfus Mübadelesine kadar Karamanlılar, Konya Niğde, Nevşehir, Kayseri, Trabzon, İzmir, İstanbul, Antalya ve Isparta’yı içine alan oldukça geniş bir alanda yaşıyorlardı.72 Türkleşmiş olan, evlerinde ve günlük

68 Öksüz, a.g.m., s. 88.

69 Mübadele Katolik ve Protestan Rumları kapsamıyordu, Türk Heyeti “Türk Vatandaşları Rumlar”

ifadesini önermişti, çünkü Türkiye’de Yunan İrredantizmini ortadan kaldırmak istiyordu. Bkz. Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, C. I, Kitap 2, Tutanak No 4, s. 312.

70 Fırat, a.g.m., s. 333.

71 Yasin Sinan, 1930-1933 Yılları Arasında “Etabli” (Yerleşikler) Meselesinin Çözümünün Türk Basınında Yansımaları, Beykent Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2008, s. 19.

72 Erdal Çetintaş, Anadolu Türk Ortodoks Kilisesi, Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale, 1996, s. 1.

22 hayatlarında Türkçe konuşan, Grek harfleriyle mezar taşlarına bile Türkçe yazan Karamanlılar, Ortodoks oldukları için zorunlu değişime tabi tutulmuşlardır.73.

Mübadele ile ilgili müzakereler devam ettiği sırada İsmet Paşa azınlıklar ile ilgili görüşlerini bildirirken “Türk Ortodokslara gelince bunlar Müslüman vatandaşlarımızdan herhangi bir surette olsun farklı muamele görmek talebinde bulunmamışlardır. Ve böyle bir talepte bulunmalarına ihtimal yoktur, diyerek bunların Müslüman unsurlardan farklı bir muameleye tutulmalarının mümkün olmadığını, bu tür isteklerin Türk Ortodoksları tarafından istenilmediğini belirterek mübadele dışında tutulmasının altını çizer.

Yunan temsilci heyeti ise, “Türkçe konuşan 50.000 Ortodoks’u içine almak üzere 250.000’i aşmayan Anadolu Rum nüfusu” ifadesini kullanarak Karamanlıların Türklüklerini kabul etmemiştir.

Anadolu’daki Türk Ortodokslar, diğer Yunanlı Rumlardan görüş ve amaç bakımından farklıydılar.74 Papa Eftim Keskin bölgesinde Mustafa Kemal’den aldığı direktiflerle Türk Ortodokslarını Milli Mücadele fikri etrafında birleştirmiştir.

Kayseri’de bir Türk Ortodoks Kilisesi kurarak75, Fener Rum Patrikhanesi’nin propagandalarına karşı koymuşlardır. İstanbul Rumlarının Türkiye sınırları içinde kalmaları üzerine Ankara Hükümeti’ne başvurmuşlar ve mübadele dışında tutulma sözü almışlardı. Ancak bu söz yalnızca Papa Eftim ve çevresi için tutulabildi.

Lozan Konferansı’nın yarıda kesilmesinden sonra, görüşmelerin değerlendirilmesi için gizli olarak toplanan TBMM oturumunda Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey, ister resmi olsun ya da olmasın Anadolu’da Türk Ortodoks adı altında bir halk olduğunu bunların mübadeleye tabi olup olmadıklarını sorar. Rıza Nur Bey ise

“İsterseniz mübadele edersiniz, istemezseniz size tabidir. Çünkü böyle mübadele ahkâmında bir Türk Ortodoksları hariçtir, diye bir kayıt yoktur”. Sözleriyle Türk

73 Sinan, a.g.e., s. 20.

74Özgür Mert, Türk Ortodoksları, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2005, s. 30.

75Çetintaş, a.g.e., s. 41.

23 Ortodokslarının anayurtta kalma ümitlerini zayıflatmıştır. Bütün bu belirsizliklerin sonunda mübadele döneminde sayıları 50.000 olan anadili Türkçe olup ırken Türk olduklarını iddia eden bu halk mübadeleye tabi tutuldular76.

Bunların yanı sıra Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olmadıklarını savunan bir kısım güneyli vatandaşlarımız Antakya ve Kudüs Patriklerine bağlı olduklarını ileri sürmüşler ve mübadeleden ayrı tutulmalarını istemişlerdir. Yaygın söylenceye göre kendilerinin Türk asıllı olduklarını ve Türk ordusunda işgalcilere karşı çarpıştıklarını iddia eden Ortodoksların Yunanistan’a gitmek istemeyip devrin yöneticilerine başvuru yapmışlardır. Fakat bu istekleri yerine getirilmemiştir77.

Mübadele de, Batı Trakya Türklerinden Müslüman diye söz edilmiş olması sonradan bunun üzerinde bir takım spekülasyonlar yapılmasını gerektirmemelidir.

Sözleşmede bu biçimde yer almasının özel bir nedeni vardır. Bilindiği gibi Osmanlı Nüfus Kayıtlarında milliyet kaydı bulunmaz, din kaydı yer alırdı. Bu nedenle Batı Trakya’da mübadele kapsamı dışındaki Türkler ile Yunanistan’ın diğer yerlerindeki mübadele edilecek Türkleri tespit etmenin en kolay hukuki yolu, onları Müslüman tanımı içinde toplamaktı.

Mübadele ile ilgili antlaşmalarda, “Müslüman” teriminin kullanılmasının bir nedeni de, gerek mübadil olacak ve gerekse gayri mübadil olacak Türkleri belirlerken, Yunan Hükümetinin iyi niyete aykırı uygulamalara sapmasına meydan vermemekti. Zira bu Türklerden “Türk” diye söz edilseydi, Türkçe konuşmadıkları ya da Türk ırkından olmadıkları gerekçesiyle, Yunanlılar, bunları “Türk kabul etmemeye kalkışabilirlerdi. Oysa Batı Trakya’da Türkçe konuşmayan Pomaklar ve yaşama biçimleriyle Çingene sayılan Müslümanlarda vardı ki bunlar kendilerini tam olarak Türk sayarlar, “Türküm” derler. Yeni Türkiye kendisini Türk kabul edenlerin yurdudur. İnsanlar kendilerini belirli bir milliyetin mensubu sayıyorlarsa o insanların hepsi din, mezhep ve dil farkına bakılmaksızın o devletin dayandığı milliyetin mensubu sayılırlar.

76 Mert, a.g.e., s. 30.

77 Şakiroğlu, a.g.e, s. 232.

24 Kaldı ki aynı antlaşmalarda, bu Müslümanlardan Türklerin kastedildiğine dair açık belgeler de vardır. Özellikle nüfus mübadelesi ile ilgili sözleşmenin resmi adı,

“Türk ve Yunan Ahalinin Mübadelesine Dair Sözleşme”dir. Ayrıca bu sözleşmeye ek olup Lozan Barış Antlaşması’nın Nihai Senedi’nde adı geçen protokolde de “Rum ve Türk Halklarının Mübadelesi”nden söz edilmiştir. Bu ifadelerden anlaşılan, sözleşmedeki “Müslüman” teriminin “Türk” anlamında kullanıldığıdır78.

1.3. Muhtelit Mübadele Komisyonunun Kurulması

Lozan Antlaşması’nın onaylanmasından sonra, Mübadele Antlaşması’nın hükümlerini uygulamak ve bütün uygulama sürecini denetlemek için ulusal ve uluslararası düzeyde birçok kurum oluşturuldu. Antlaşmanın 11. Maddesi’ne göre oluşturulan Karma Komisyon (Muhtelit Mübadele Komisyonu), Lozan Antlaşması’nın ilgili devletlerin ulusal meclisleri tarafından onaylanmasından yaklaşık bir ay sonra çalışmaya başladı. Toplam 19 maddeden oluşan Mübadele Antlaşması’nın 11’den 17’ye kadar olan maddeleri, özel olarak Karma Komisyon’un kuruluşu ve görevleri ile ilgiliydi79. 1. Madde’ye göre; Mübadele Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlamak üzere bir ay içerisinde Türk ve Yunan Hükümetleri’nden dörder ve I. Dünya Savaşı’na iştirak etmemiş devletlerin vatandaşları arasından MilletlerCemiyeti Meclisi’nce seçilecek üç üyeden oluşan bir Karma Komisyon kurulacak ve komisyonun başkanlığını tarafsız üyeden her biri dönüşümlü olarak idare edecek, komisyon gerekli gördüğü durumlarda tali komisyonlar kurmaya da yetkili olacaktı.

Karma Komisyon’un ayrıca göçü denetlemek, mübadillere ait taşınır ve taşınmaz malların tasfiyesini gerçekleştirmek, taşınır mallara değer biçmek, bulunduğu ülkenin hükümetine bıraktığı mallara karşılık, borç tutarını gösteren bir belgeyi mübadile vermek gibi görevleri de vardı. Ayrıca sözleşme ile taraflarca

78 Sinan, a.g.e., s. 20.

79 Yıldırım, a.g.e., s. 261.

25 komisyona avanslar suretiyle ödemelerde bulunulması, Karma Komisyon giderlerinin her iki hükümet (Türk-Yunan) tarafından karşılanması kabul edilmişti80.

Komisyonun iki ayrı merkezi İstanbul ve Selanik idi. Türk tarafı, Komisyon’un yeri olarak Selanik’in seçilmesinde ısrar etmesine rağmen, Milletler Cemiyeti Konseyi, Komisyon’un ana merkezi olarak Atina’yı seçmişti81. Karma Komisyon 7 Ekim 1923’te görevine başlamıştır. Komisyon bu tarihten sonraki ilk yıl önemli bir engel ve sorunla karşılaşmadan sözleşmede söz konusu olan Rum ve Türk halklarının büyük bir kısmının mübadelesini sağlamıştır82.

Mübadele işleri ile ilgilenmek üzere bir ulusal ve resmi bir kurumun gerekliliği görülerek 13 Ekim 1923 tarihinde “Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kurulmuştur. İzmir Mebusu Mustafa Necati’de ilk Mübadele, İmar ve İskân Vekili olarak seçilmiştir83.

8 Ağustos 1923 tarihinde Karma Komisyon’un Türk Heyeti’ne Dr. Tevfik Rüştü Aras Başkanlığında, Dâhiliye Vekaleti’nden Haydar Bey, Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekaleti’nden Sabık ve Mülga Muhacirin Müdüriyet-i Umumisi Hamdi Bey, Maliye Vekaleti’nden Müfettiş İhsan Bey, Evkaf Vekaleti’nden Senüyiddin Bey ve Hariciye Vekaleti’nden Haydar Bey, İktisat Vekaleti’nden Harun Beyler seçilmiştir84.

Eylül 1923 sonlarına doğru Karma Komisyon’un tarafsız üyeleri belirlenmiştir. Bunlar, bir İsveçli, bir İspanyol ve bir Danimarkalı üyeden oluşmaktaydı. Birincisi İsveçli Eric Einer Ekstrand, İkincisi Danimarka’nın önemli iş adamlarından Karl Marius Widding ve Üçüncüsü İspanya Silah Endaz Komutanı

80 Ercan Çelebi, “Türk ve Rum Ahali’nin Mübadelesine Dair Oluşturulan Komisyonlardan Muhtelif Mübadele Komisyonu ve Faaliyetleri”, On Dokuz Mayıs Üniversitesi, Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 8, S. 1, 2006, s. 108-109.

81 Yıldırım, a.g.e, s. 263.

82 Gönlübol, Sar, a.g.e, s. 63.

83 Aslı Nur Sencer, Tevfik Rüştü Aras Dönemi Olaylarla Türk Dış Politikası, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006, s. 48.

84 Çelebi, a.g.m., s. 110.

26 Don Manuel Marique De Lara’dır. Karma Komisyon’un Yunan üyeleri ise, Jean Papas, Alexander Pallis, Ankonius Calvocorossi ve P. Canaginis’ten oluşmaktaydı85.

Mübadelenin uygulanış sürecinde Karma Komisyon üzerine düşen görevi olduğunca yerine getirmeye çalışmıştır. Bununla birlikte zaman zaman komisyonun çalışmalarını çeşitli nedenlerle yerine getiremediği de görülmektedir. Bunun nedenleri arasında komisyon üyeleri arasındaki uyuşmazlıklar, özellikle Yunan delegelerin Lozan’da konu ile ilgili alınan kararları ihlale yönelik çabaları ve uzlaşmaz tutumları dikkat çekmektedir. Mesela İstanbul Rumlarından anlaşılması gerekenlerin kimler olduğu sözleşmenin İkinci Maddesi’nde açıkçabelirtilmesine rağmen, Yunan Hükümeti’nin bunu kendi menfaatlerine uygun olarak yorumlamasından dolayı, Komisyonun meseleyi çözümleyememesi, devletler düzeyinde halledilemeyen bu problem (etablis) Adalet Divanı’na kadar götürülmesi ve son olarak 1930 tarihinde Türk ve Yunan Hükümetleri arasında imzalanan antlaşma ile neticelendirilmesi buna örnek olarak gösterilebilir.

Muhtelit Mübadele Komisyonu son olarak 1934 yılına kadar görevini sürdürmüş, 9 Aralık 1933 tarihli “Türk-Rum Ahali Mübadelesi Muhtelit Komisyonu’nun İlgasına Dair Ankara Mukavelenamesi” ile kaldırılmıştır86.

1.4. Mübadelenin Uygulanma Süreci ve Karşılaşılan zorluklar

30 Ocak 1923'te Lozan'da imzalanan Türk-Rum ahali mübadelesine ilişkin sözleşmenin 25 Ağustos'ta her iki ülke tarafından onaylanarak yürürlüğe girmesinden sonra, 19. madde gereğince, göçmenlerin mübadelesine başlandı. Ne var ki savaştan henüz kurtulmuş olan Türkiye, Türk mübadillerin iskânında olağanüstü çaba sarf etmek durumunda kaldı.87

Çok geçmeden, 13 Ekim 1923 tarihli bir kanunla Mübâdele, İmâr ve İskân Vekâleti teşkil olunarak, 8 Kasım 1923'te Mübâdele, İmâr ve İskân Kanunu kabul

85 Çelebi, a.g.m., s.111.

86 Çelebi, a.g.m., s.120.

87Mesut Çapa, “Yunanistan’dan Gelen Göçmenlerin İskânı”, Atatürk Yolu, C.2, S.5, Mayıs, 1990, s.49.

27 edildi. TBMM ‘since bu vekâlete ilk defa İzmir mebusu Necati Bey (daha sonra Adliye ve Maarif vekili) getirildi. Necati Beyden sonra, kısa bir süre İzmir mebusu Celal (Bayar) Bey ve ardından Bursa mebusu Refet Bey Mübâdele, İmar ve İskân Vekâleti görevlerinde bulundular.88Mübadele, İmar ve İskân Kanunu’nu sayesinde, 1912 yılından beri iskân muamelesi görmemiş olan muhacir, mülteciyi ve ayrıca hükümetçe kabul edilecek olan muhacirinin iskân mıntıkalarına tayini ve terfihleri ile ilgilenilmesi tasarlanmıştır. Kurulan Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti’ne 1923 senesinde, genel hizmetlerini yapabilmesi için 6 milyon 95 bin 83 lira para tahsis edilmiştir.89

Türkiye, göçmenlerin sevk, nakil ve iskânı konularında, Milletler Cemiyeti ve Batılı devletlerden hiçbir yardım görmeden olağanüstü bir gayret göstermiştir. Yeni kurulan Türkiye, savaştan sonra Rumların Anadolu’da harap ederek terk ettiği yerleri iskân bölgesi ilan etmişti. Buraların yaşanılabilir hale gelmesi için imar öncelikli mesele olarak görülmüştü.. Bu da büyük bir paragerektiriyordu. Türkiye, kendiimkânlarıyla ve dışarıdan borç almadan bu sorunları çözmeye çalışmıştır. Bu işle görevlendirilen Mübadele İmar ve İskân Vekâleti, gerektiğinde Hilal-i Ahmer ve halkın yardımlarına başvurarak hazırlıklarını yapmış ve sorunların üstesinden gelmeye çalışmıştır.90

Mübadele sürecinde Hilal-ı Ahmer Cemiyeti mübadiller için 1923 ile 1925 arasındaki üç yıllık zaman diliminde toplam 616.767 lira harcamıştır. Ayrıca halktan gelen giyecek, eşya, erzak, tıbbi malzeme, ulaşım aracı, çadır gibi bağışların parasal değeri ile Hilal-ı Ahmer’in yardımları yalnızca 1924 yılı için hesaplandığında toplam 1.020.726 lirayı bulmuştur. Bunun yanı sıra, uluslararası bir yardım kuruluşu olan Salib-i Ahmer’den (Kızılhaç), Muharicin-i İslamiye İskân ve Teavün Cemiyeti gibi İslam topluluklarından da destek alınmış, bu şekilde din birliği öne sürülerek

88Arı, a.g.e., s.160.

89 Eda Özcan, “Ahali Mübadelesi ve Yardımların İstanbul Örneği”, ÇTTAD, IX/20-21, (2010/Bahar-Güz), s.63.

90 Çapa, a.g.m., s.49-50. Gazi Mustafa Kemal, işin maddi boyutunun gayet önemli ve acilen çözülmesi gereken bir mesele olduğunu bildiğinden mübadeleye tabi Müslümanlara yardım edilmesi için, 27 Eylül 1923 tarihinde, İslam âlemine bir beyanname sunmuştur. Bkz. Erdal, a.g.e., s.119.

28 Hindistan ve Mısır gibi Müslüman toplumlardan yardım istenmiştir. Ancak elde edilen yardım, beklenenden oldukça düşük olmuştur.91

Türkiye Seyrü Sefain şirketleri ile Vekâlet arasında yapılan anlaşmadan sonra, göçmenlerin Türkiye'ye nakillerine başlandı. Tahsis olunan vapurların istiap haddi İstanbul Liman idaresince tespit ediliyordu. Yunanistan'da Selanik, Kavala limanları ile Girit adasındaki Hanya, Kandiye ve Resmo limanları bindirme (irkâb);

Türkiye'de ise İstanbul, Samsun, İzmir, Antalya ve Mersin limanları çıkarma (ihraç) iskelesi olarak tayin edildi.92Göçmenler taşınırken, ülkenin parası dışarıya gitmesinin

Türkiye'de ise İstanbul, Samsun, İzmir, Antalya ve Mersin limanları çıkarma (ihraç) iskelesi olarak tayin edildi.92Göçmenler taşınırken, ülkenin parası dışarıya gitmesinin