• Sonuç bulunamadı

2.4. Gayri Mübadil Olmak İçin Yapılan Çalışmalar ve Gerekçeleri

2.4.4. Fener Rum Patrikhanesi Ve Statüsü

Patrikhane Lozan Konferansı’nda ayrı bir mesele olarak değil, Nüfus Mübadelesi Alt Komisyonu’nun ek üçüncü maddesi görüşülürken gündeme gelmiştir210 Lozan’da Türk tarafının asıl amaçlarından biri de Patrikhane’nin İstanbul’dan taşınmasıydı. Mübadeleye İstanbul Rumlarını dâhil etmeyi başaramayan Türk heyeti, Rum nüfusunun şehirde kalmasına rıza göstermeleri için, Rum Patrikhanesi’nin ve bütün kurumlarının İstanbul’dan taşınmasını ilk şart olarak koştu.

Bu durum, Ankara Hükümetinin Patrikhane’yle ilgili bir süredir izlediği politika ile uyumluydu.211

206 Erdal, a.g.m., s. 36

207 Yonca Anzerlioğlu, Karamanlı Ortodoks Türkler, Phoenix Yay., Ankara,2009,s. 337.

208 Çetintaş, a.g.e., s. 46.

209Anzerlioğlu,a.g.e.,s.353. Türk Hıristiyan Ortodoksların önderi Baba (Papa) Eftim'e Kurtuluş Savaşı’na verdiği destekten ötürü bizzat M. Kemal Atatürk tarafından İstiklal Madalyası verilir.

Bkz.Ercan Yavuz. “Sürgündeki Ortodoks Türkler”, Aksiyon Dergisi, S.163, 17 Ocak 1998.

210 Meray, a.g.e., s. 334.

211 Yıldırım, a.g.e., s. 128.

71 Millî Mücadele yıllarında Patrikhanenin durumunu yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa’nın bakış açısı gayet açıktır:

“Bir fesat ve hıyanet ocağı olan, memlekette ayrılık ve uyuşmazlık tohumları saçan, Hristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket simgesi olan Rum Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız...

Türkiye'nin Rum Patrikhanesi için arazisi üzerinde bir sığınak göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan’da değil midir? Merkezi Hükümetimiz bütün bu noktalar hakkında delege heyetimize Misak- Milli hükümleriyle uygun düşer surette kati talimat vermiştir…” diyerek Patrikhane’nin yurt dışına çıkarılmasını istemiştir.212

PatrikhaneninOsmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışında, gerek dış devletlerle yaptığı işbirliği, gerekse yurt içinde çıkardığı isyanlarla, pay sahibi olduğu görülmektedir. Niyazi Berkes’e göre;

“…Patrikhane, Bizans geleneğine dayanarak güttüğü Megali İdea ve sonradan da Yunan milliyetçiliğinin tohumlarını, 18. yüzyıl Osmanlı topraklarına ekmiştir. Kilise, Yunan milliyetçiliğinin asıl temsilcisi olmuştur… Yunan milliyetçiliğine gıda veren kaynak ne Eflatun ve Aristo’nun Hellas’ı, ne de Batı Avrupa’nın liberal ve sosyalist fikirleridir. Yunan milliyeti en başarılı bir şeklinde papaz teokrasisinin yaratığıdır.”213

Mondros Mütarekesi’ni Anadolu’nun paylaşılması için çok önemli bir fırsat olarak gören Patrikhane ve ona bağlı metropolitler her zamanki gibi şimdi de Yunanistan ile işbirliği içine girmişlerdir. Bu arada Patrikhane bağımsız bir devlet gibi davranmaya başlamıştır. Bu şekilde İstanbul, Anadolu ve Trakya’da ortaya çıkan çete faaliyetlerinde, adalar ve Yunanistan’dan getirilen Rumların Anadolu’ya sokulmalarında, Pontus Cumhuriyeti oluşturulma girişimlerinde ve yine İstanbul’un beynelmilel hale getirilmesi hedeflerinin gerçekleştirilmesinde Patrikhane ve ona bağlı Metropolitler her şekilde ve her yönde öncülük etmişler yönlendirici olmuşlardır.214Hatta şunu da söylemek mümkündür; Yunanların Anadolu’da işgallerini genişletebilmelerinde ve geçici de olsa bazı başarılar elde etmelerinde,

212 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C III (1918–1937), Atatürk Kültür, Dil ve TarihYüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1997, s. 57.

213 Niyazi Berkes, Patrikhane ve Ekumeniklik, Kaynak Yay., İstanbul, 2002, s. 23–25.

214 Emrehan Yalçın,“Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Ekümenikliği Tartışmaları ve Gerçekler”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Atatürk Yolu Dergisi, S.50, Güz 2012, s. 490.

72 diğer amillerin yanı sıra Mütareke dönemi boyunca bu yönde faaliyet gösteren Patrikhane ve ona bağlı metropolitler ile onların yönlendirdiği yerli Rumların rolü büyük olmuştur.215

Ankara Hükümeti bizzat kendisi Patrikhane sorununun uluslararası bir mesele haline dönüşmesi ve diplomatik yoldan bu çetrefilli hususun çözülmesi amacıyla bir girişimde bulundu ve konuyu Lozan’a taşıdı.216 Lozan Konferansı’na Patrikhane konusunun kendisi bağımsız olarak hiç gelmemiştir. Yapılması öngörülen Türk-Rum nüfus mübadelesi görüşmeleri sırasında bir pazarlık unsuru biçiminde gelmiştir.217

Patrikhane Lozan Konferansı’nda, Nüfus Mübadelesi Alt komisyonunun ek üçüncü maddesi görüşülürken gündeme gelmiştir.218 Lozan’a giden Türk heyetine verilen temel meseleler ile ilgili görüşleri içeren 14 maddelik talimatnamenin içinde bulunmayan Patrikhanenin Türkiye dışına çıkarılma meselesi, komisyonda Dr. Rıza Nur tarafından dile getirilmiştir. İsmet Paşa Patrikhane’yi Türkler ile Rumların kaynaşıp devlet içinde birlikte yaşamalarına engel olacak bir unsur olarak görmüştür.

İsmet Paşa’nın bu görüşü doğrultusunda Türk heyeti; Fener Rum Patrikhanesi’nin zararlı faaliyetlerinden dolayı, bütün organları ve kurallarıyla beraber İstanbul’dan çıkarılmasında ısrar etmiş, İstanbul’da Rum faaliyetlerinin merkezi olan Patrikhane’ye dokunulmayacaksa bazı Rumların gönderilmesinin bir manasının olmayacağını ifade etmiştir.219

Patriklik sorunuyla ilgili olarak Müttefik Temsilci Heyetleri adına konuşan Curzon, Patrikliğin İstanbul’dan çıkarılmasını “uygarlık dünyasının vicdanını yaralayan” bir olay olarak nitelemiştir. Müttefik devletler Patrikliğin İstanbul’dan

215 Adnan Sofuoğlu, “Anadolu Üzerindeki Yunan Hedefleri ve Mütareke Dönemi Fener Rum Patrikhanesi’nin Faaliyetleri”http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-28/anadolu-uzerindeki-yunan-hedefleri-ve-mutareke-donemi-fener-rum-patrikhanesinin-faaliyetleri (Erişim Tarihi: 11.07.2014).

215 Alexandris, a.g.m., s. 78.

216 Alexandris, a.g.m., s. 78.

217Baskın Oran, “Yargıtay’ın Bir Kararı Üzerine İstanbul Ekümenik Patrikhanesi ve Ekümeniklik”,Tarihi, Siyasi, Dinî ve Hukuki Açıdan Ekümenik Patrikhane, Der. Cengiz Akar, İletişim Yay., İstanbul 2011, s. 129.

218 Meray, a.g.e., s. 334.

219 Erdal, a.g.e. , s. 88.

73 çıkarılmasına şiddetle karşıdırlar. Curzon bu sorunun çözümü için, Türkiye’nin egemenlik haklarına müdahale olarak gördüğü Patrikliğin, siyasal alanlarla yönetim alanlarındaki bütün yetkilerinin elinden alınarak sadece, ruhani konularla ve kilise işleriyle ilgili olarak sorumluluğunun devam etmesi şartıyla, İstanbul’da kalmasını önermiştir. IV. yüzyıldan beri İstanbul’da bulunan Patrikhane’nin kaldırılmasına bütün İngiliz, Yugoslav, Roma, Fransız ve Yunan delegeler karşı koymaktaydılar.220

TBMM de ise 3 Ocak 1923 tarihinde yapılan gizli oturumda; “Patrikhanenin kayıtsız, şartsız milli sınırlar dışına çıkarılması” kararı alınmıştı. Ama buna rağmen belirtilen husus gerçekleştirilemedi. İsmet Paşa, konferans ile ilgili olarak Ankara’ya çektiği 10 Ocak 1923 tarihli telgrafta: Patrikhanenin İstanbul’dan çıkarılması hususunda çok fazla çaba harcadıklarını ancak bütün temsilcilerin sert muhalefetiyle karşılaşarak yalnızlığa mahkûm edildikleri için bundan vazgeçmek mecburiyetinde kaldıklarını bildirdi. Patrikhane konusunda Türk Delegasyonu Heyeti gerçekten çok çaba sarf etmiştir. Özellikle Curzon ile İsmet Paşa arasında diplomasi sınırını aşan sözlü sataşmalar olmuştur. Bunu Lord Curzon, Londra’ya çektiği bir telgrafta: “İsmet Paşa, Nuh diyor, peygamber demiyor. Sanki bir duvarla konuşuyorum. Kendisi firavunun piramidi gibi” sözleriyle ifade etmiş ve görüşmelerin çok zorlu geçtiğine dikkat çekmiştir.221

Lozan’da Türk heyeti karşısında gösterilen şiddetli tepki ve tüm ülke temsilcilerinin ortak direnci kırılamadı. TBMM ve Türk kamuoyunun Patrikhanenin yurt dışına çıkarılması konusundaki beklentisi bu nedenle gerçekleşemedi.

Konferansın 10 Ocak 1923 günlü tutanağına göre:

“İsmetPaşa, Patrikliğin siyasal ya da yönetime ilişkin işlerle bundan böyle hiç uğraşmayacağı, yalnız din alanına giren işlerle yetineceği konusunda, konferansönünde müttefik temsilci heyetinin yapmış olduğu resmi konuşmalarıve verdikleri garantileri senet saydığını belirtmiştir.”222

220 Akgün, a.g.e., s. 253.

221Bülent Atalay, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesinin Siyasi Faaliyetleri, Tatav Yayınları, İstanbul 2001,s. 206-207.

222 Meray, a.g.e., s. 332.

74 Venizelos konferansın başlarında Patrikhanenin bir Türk kurumu olduğuna ilişkin beyanının Türk hukukuna, yani ulusal iç hukuka tabi olması anlamını doğuracağını fark ederek Lord Curzon’dan yaptığı hatanın düzeltilmesine yardımcı olmasını istemiştir. ABD ve İngiltere baştan beri, Ortodoksluğun sembolü olmasının yanında Batı dünyası için de vazgeçilmezliği nedeniyle Patrikhane’nin İstanbul dışına çıkarılmasının tüm Hristiyan âlemini yaralayacağını öne sürmektedirler.

Patrikhane’nin hukuksal konumuna uluslararası bir nitelik kazandırarak Türk ulusal hukukunun dışına çıkarmak amaçlanmaktadır. Buna yönelik olarak Türk heyetinden ısrarla, Patrikhane’nin ekümenik niteliğini de vurgulayacak biçimde kayda geçirilecek bir belge istenmiştir. Türk heyetinin bu istemi reddiyle Lozan Antlaşması’nın ne nihai metninde, ne de eklerinde Patrikhane ismen bile zikredilmemiştir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıkan Genç Türkiye, geçmişin acılarından ders almış, Patrikhane’nin her an büyük devletlerin müdahalesine neden olabilecek, iç hukukun etki alanının dışında bir hukuki yapı kazanmasına kesin tavır almış ve bu kararlılığını sonuna kadar sürdürmüştür. Osmanlının millet sisteminin imtiyazlı kurumu Patrikhane, Lozan sonrasında bir iç hukuk kurumu olarak yasal çerçeve içinde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan Rum cemaatinin dinsel kurumu işlevini sürdürmekle sınırlanmıştır.223

Lozan Antlaşması’nda Patrikhane’nin statüsü açık bir şekilde belirtilmediği gibi, kendisini doğrudan ilgilendiren bir madde de mevcut değildir. Sadece müzakereler sırasında “Patrikhane” adı, sözde eski imtiyazlarının artık son bulduğu ve tamamen Yeni Türk Devleti’ne tabi bir kurum olduğu hususunda doğrudan ve antlaşma metninde sadece I. kısmın III. bölümünde “Ekalliyetlerin Himayesi” başlığı altında yer alan maddelerde ise dolaylı olarak geçmiştir. Böylece Türk Devleti’nin bir kurumu statüsünde, Türkiye topraklarında kalmasına izin verdiği patrikhanenin, Türkiye’de bulunan diğer gayrimüslim azınlıklara ait her hangi bir kilise ve sinagogdan farklı bir ayrıcalığı yoktur. Patrik de Türk Vatandaşı herhangi bir gayrimüslim memurdan farksız, diğer Türk Vatandaşı memurlarla birlikte, Türk

223Hüseyin Özbek, “Lozan Öncesi ve Sonrasında Patrikhane’nin Hukuksal Konumu”,www.istanbulbarosu.org.tr/yayinlar/BaroDergileri/ibd/20081/ibd2008117 (Erişim Tarihi:

11.07.2014).

75 kanunlarına tabi olup, bütün Türk vatandaşları gibi aynı hak ve sorumluluklara sahiptir. Başta Patrik olmak üzere, Patrikhanenin bütün görevlileri Lozan’dan sonra, Türkiye’de yaşayan diğer Türk vatandaşları gibi Türk anayasası’nın ve kanunlarının himayesi ve teminatı altına alınmıştır. Lozan Antlaşması ile patrikhanenin, siyasi ve idari sözde hak ve imtiyazlarının hepsi kaldırıldığı için patrik, artık sadece dini yetki ve sorumluluğa sahip olup, Ortodoks Rumların temsilcisi değildir. Buna bağlı olarak, Türk resmi makamları ile cemaat arasında aracılık yapmak gibi bir görevi de kalmamıştır. Artık patrik, Türkiye’de yaşayan bir ruhani olarak, dini hüviyetini istismar etmeye teşebbüs etmediği sürece, Türk hoşgörüsüne bağlı olarak sağduyu sahibi bütün din adamları gibi kendisine saygı duyulacak ve itibar gösterilecektir.224

Günümüzde Fener Rum Ortodoks Patriği, “1862 Rum Nizamnamesi” ve 6 Aralık 1923 tarihli İstanbul Valiliği tezkeresine dayanılarak hukuka uygun bir şekilde Sen Sinod tarafından seçilmektedir. Sen Sinod, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaları şartı olan, Patrik adaylarının adlarından oluşan bir listeyi, İstanbul Valiliği’ne gönderir. Valilik, adaylığını sakıncalı bulduklarını hiçbir gerekçe gösterme mecburiyeti olmadan çıkarabilir. Valilikten gelen listedeki adaylardan en fazla oyu alan aday, Sen Sinod tarafından patrik seçilir.225

Cumhuriyet döneminde Türk Devleti ile Fener Patrikhanesi arasındaki münasebetler için Türk-Yunan ilişkilerinin dış politikadaki durumuna göreşekillendiğini söylemek mümkündür. Türkiye Cumhuriyetinin ilk dönemlerinde devletin kararlı tutumu sayesinde Patrikhane İstanbul’daki Rum Ortodoks azınlığın dinîişlerini idare eden bir kurum olarak görevini sürdürmüştür. Bu dönemde Fener Patriği devlet nezdinde “başpapaz” sıfatı ile muhatap alınmıştır. Türk devleti 1923’ten itibaren Fener Patrikhanesine yönelik resmi yazışmalarında “başpapazlık”, patriğe de “başpapaz” şeklinde hitap etmiştir. Türk-Yunan ilişkilerinin yeni bir boyut kazanarak gerginlikten uzak bir seyir takip etmesi Fener patriği için “patrik” sıfatının kullanılmaya başlamasına sebep olmuştur. Fener patriği II. Photius’a devlet tarafından verilen ikamet belgesinde “Fener’de ikamet eden Rum Patriği” tabiri yer

224 Yalçın, a.g.m., s. 491.

225 Atalay, a.g.e, s. 223-224.

76 almıştır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de II.

Photius ile yazışmalarında “patrik” hitabını kullanmıştır. Kısacası bu dönemde Patrikhane, İstanbul’daki Rum Ortodoks azınlığın dinî işleri ile ilgilenen, siyasi olaylarla ilgisi olmayan bir kurum görüntüsü içerisinde olmuştur.226

2.4.5. İstanbul Fener Rum Patriği Konstantin Araboğlu’nun Mübadelesi