• Sonuç bulunamadı

Marksist Teori. 8 Kasım/Aralık [2012]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Marksist Teori. 8 Kasım/Aralık [2012]"

Copied!
121
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

8

Kasım/Aralık [2012]

Marksist Teori

(3)

Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Alper Kaba

Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt. No: 8/10 Aksaray/İstanbul Tel: (0212) 529 15 94 Faks: (0212)529 06 75

e-posta: marksistteori@gmail.com Web sitesi: www.marksistteori.com

Baskı: Ceylan Matbaacılık Tel: (0212) 613 10 79

Abonelik: Yıllık 40 TL (Posta çekini yatırdıktan sonra bilgilerinizi e-posta veya faksla iletiniz.) Posta Çeki: Songül Akbay 1600206

(4)

İçindekiler

MARKSİST TEORİ’DEN [4]

AKP İMHAYI UMARKEN DEVRİMCİ HALK SAVAŞINI BULDU ÇÖZÜMSÜZLÜĞE VE ZOR DURUMA DÜŞEN AKP

[14]

[6]

YENİ BİR AYAKLANMANIN KOŞULU VAR [33]

[22]

[46]

[54]

[63]

[100]

[110]

[72]

[79]

[86]

[69]

[75]

[83]

[89]

ULUSAL UCUZ, GÜVENCESİZ VE ESNEK İSTİHDAM STRATEJİSİ

Ziya Ulusoy Yücel Yıldırım

Bayram Namaz

Mesut Çeki

Seyfi Polat

Dr.İbrahim Okçuoğlu

SEÇMELİ DEĞİL ANADİLİNDE EĞİTİM

ERKEKLİĞİ DİLE DOLAMAK

SÖZ VERİYORUZ, FAŞİZMİ VE SÖMÜRGECİLİĞİ YENECEĞİZ

TUNUS’TA SOL GÜÇLER HALK DESTEĞİNİ ARTIRIYOR BÜYÜK BİR DİRENİŞ İÇİNDEYİZ

HDK: AŞAĞIDAN BİRLİĞİ GELİŞTİRMEK İÇİN İRADİ MÜDAHALE

Ali Haydar Saygılı

Hasan Çoşar Aydın Akyüz İsa Haso

Hamma Hammami Lhoussain Lahnnaoui Massoud Djalili Bahıga Hussein Ali Selman

BÖLGENİN VE İRAN’IN KURTULUŞU SOSYALİZMDE BU DEVRİM İŞÇİLERİN ÇOCUĞU

LÜBNAN’DA KENDİ HATTIMIZDA İLERLİYORUZ

PROTON SAVAŞLARINDAN HIGGS PARÇACIĞINA

CERN DENEYLERI VE “TANRI PARÇACIĞI”

EKİM DEVRİMİNE GİDEN YOLDA SOVYETLER

(5)

Merhaba,

Marksist Teori’nin 8. sayısında yine sizlerle buluştuk.

Düzenli olarak çıkaracağımızı duyurduğumuz Mark- sist Teorinin 8. sayısını Eylül-Ekim aylarında çıkarmamız gerekiyordu. Ancak 8. sayıyı gecikmeyle Kasım-Aralık sayısı olarak çıkardık bundan dolayı öncelikle okurları- mızdan özür dileriz.

Bu sayımızda ilk yazımız “Çözümsüzlüğe ve zor duru- ma düşen AKP” Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da son aylar içinde gelişen olayları ele alan bir siyasi durum değerlen- dirmesi.

AKP iktidarı Kürt halkına yönelik olarak KCK siyasi kırımıyla başlattığı ve hayata geçirdiği kirli savaş kon- septinde PKK’yi imha etmeyi hedefliyordu. Ancak PKK uygulamaya koyduğu 4. dönem halk savaşı stratejisiyle AKP’yi siyasi çözümsüzlüğe ordusunu da zafersizliğe iterek, alan hakimiyetini sağladı. “AKP imhayı umarken halk savaşını buldu” yazısı bu durumu irdeleyen bir yazı.

Üçüncü yazımızın konusuysa, Halkın Demokratik Kongresine kuruluş aşamasında gelen eleştiriler. Bu eleş- tirileri geç de olsa görmek ve bunun üzerinden beraber

(6)

Marksist Teori 8 mücadeleyi örgütlemek için bu sayı-

mızda eleştirilere yanıt verdik. Yazı- mızın adı, “HDK: Aşağıdan birliği geliştirmek için iradi müdahale”

12 Eylül’de Türkiye ve Kuzey Kürdistan hapishanelerinde süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlayan PKK ve PAJK tutsaklarının 3 talebin- den biri de anadilde eğitimdi. Bizde

“Seçmeli değil anadilinde eğitim” ya- zısıyla anadilde eğitim konusunu ele almak istedik.

AKP iktidarı tarafından Türk eko- nomisini 2023 yılında ilk 10 ekonomi arasına sokma amacıyla hazırlandığı belirtilen ulusal istihdam stratejisi bu yılın sonunda resmileşecek. İbrahim Okçuoğlu “Ulusal ucuz, güvencesiz ve esnek istihdam stratejisi” yazısıyla 4+4+4 yasası ve toplu iş kanunu gibi saldırılara kaynaklık eden bu taslağı inceliyor.

Kadın devriminin başladığı gün- den bu yana kendi erkliği ve erkek- liğini tartışan Mesut Çeki, “Erkekliği dile dolamak” yazısıyla bu tartışmayı sayfalarımıza da taşıdı.

MLKP Dava Tutsağı Seyfi Polat 6 Eylül’de 10. Ağır Ceza Mahkeme- sinde görülen davasında, 6-7 Eylül olaylarını ve nedenlerini anlatıp, ırkçı ve faşist saldırıların bugün Kürtlere yönelik olarak yaşandığını belirtiyor.

Kürt halkının sömürgeci Türk devle- tine karşı yürüttüğü mücadeleye de değinen Seyfi Polat, aynı zamanda

MLKP’nin 10 Eylül’de 18 yılına gi- ren kuruluşunu da kutluyor.

Halkın Demokratik Kongresi, 20-21 Ekim tarihinde İstanbul’da Ortadoğu Konferansı düzenledi. Çe- şitli ülkelerden bu konferansa ge- len davetlilerin bazılarıyla Marksist Teori olarak söyleşiler gerçekleştir- dik. Batı Kürdistan’dan Kürt Ulusal Konseyi’nde diplomatik alanda gö- revli İsa Haso, Tunus Emekçileri Par- tisinden Hamma Hammami, Lübnan Komünist Partisi Politbüro üyesi Ali Selman, Mısır Komünist Partisi Mer- kez Yönetim Kurulu üyesi Bahıga Hussein, Fas Demokratik Yol Partisi temsilcisi Lhoussain Lahnnaoui, İran Emek Partisi’nden Massoud Djalili ile Arap baharı ve sonrası hakkın- da yapılan söyleşileri de dergimizde okuyabilirsiniz.

Cern ve “tanrı parçacığı” hakkın- da iki yazımız var bu sayıda. “Cern deneyleri ve ‘tanrı parçacığı’” ve

“Proton savaşlarından Higgs parçacı- ğına” farklı açılardan Cern deneyleri ve sonuçlarını inceleyen iki yazı…

Ekim devriminin yıl dönümü olan ve Batı Kürdistan’da gelişen demok- ratik yanı gelişkin ulusal devrim ve iktidar örgütlenmesinin yaşandığı bu günlerde Sovyet örgütlenmesinin do- ğuşu ve gelişimi hakkında bir yazı da dergimizde yer alıyor.

Gelecek sayımızda görüşmek üze- re hoşçakalın.

(7)

Siyasi gelişmeler içinde öne çıkanlar Suriye’yle sa- vaş ile Bölgede savaşın şiddetlenmesi oldu.

Yanı sıra AKP iktidarı, oldukça kapsamlı ekonomik ve siyasal saldırı silahını hazırlayarak uygulamaya geçir- di, geçiriyor. Milyonlarca işçi ve emekçinin ekonomik yoksulluk ve demokratik hak yoksunluğu içindeki ya- şamını doğrudan hedef alan bu saldırılardan başlıcaları;

zaten dibe vurmuş durumda olan sendikal örgütlenmeyi tamamen kontrol altına alma yasası zamlar ve vergi soy- gunu; kentsel yıkımın yasalaştırılıp uygulanmaya başlan- masıdır. Bu arada kıdem tazminatının sermaye için yük olmaktan çıkarılması hazırlığı, bölgesel asgari ücret gibi saldırılar var olan tepkiler dikkate alınarak yeniden gün- demleştirilinceye kadar hazır halde tutuluyor.

Ayrıca çoğunluğu metal sektöründe olmak üzere ser- maye ile sendikalı işçiler arasında sürmekte olan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden doğacak direnişler de sürece eklenecek.

Suriye’ye Savaş

İki Ucu Tehlikeli Durum

AKP iktidarı Suriye’deki gerici iç savaşı doğrudan himayesine alıp örgütlediği gibi, başlangıçtan itibaren

DURUMA DÜŞEN AKP

(8)

Marksist Teori 8

“tampon, güvenli askeri bölge kur- ma”, isteği ve önerisiyle işgale de ni- yetlendi.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu “mül- teciler 100 bini geçerse askeri müda- hale yaparız” tehditleriyle ve sonra da Erdoğan’la birlikte yaptıkları “NATO müdahale kararı alarak NATO üyesi Türkiye’yi desteklesin”, “BM ortak müdahale kararı çıkarsın” çağrılarıyla Ankara’nın Suriye’ye savaş planına elverişli emperyalist işgal ortamı ya- ratmaya çalıştılar.

ABD emperyalizminin dış sa- vaş bakanı Clinton başlangıçta ‘Su- riye bunalımında Türkiye’nin öncü güç olmasını destekliyoruz’ diyerek Ankara’nın savaş planına yeşil ışık yakmıştı.

Arap gerici devletleri –Katar, Suu- di ve Ürdün despotik diktatörlükleri- Hür Suriye Ordusu(HSO)’na askeri eğitim ve silah-para desteği yanı sıra, Ankara’nın savaş planına da destek verdiler, teşvik ettiler. Arap Birliği ve BM nezdinde Libya benzeri bir savaş kararı çıkarmaya çalıştılar.

AKP iktidarı, savaş için engeller- le karşılaştıkça plan doğrultusunda provokasyonlara da girişti. Suriye’de düşürülen uçak olayı, Antep’te si- vil halkın canını alan bomba bunun örnekleriydi. Ayrıca ana karargâhı Türkiye’de olan HSO’nun sınır kara- kollarında çatışma çıkararak savaşa sebebiyet verecek provokasyonları da -Akçakale’ye düşen top mermisiy- le sivil halkın ölmesi, karşılık olarak Ankara’nın Suriye askeri alanlarını hedef alan saldırısı ve Genelkurmay

Başkanı’nın sınırda savaş şovu yap- ması, Suriye’ye giden yolcu uçağının Esenboğa’ya indirilip aranması- sava- şa doğru tırmanmayı hedefliyordu.

Ankara savaş doğrultusunda planla- masını sınıra silah ve asker yığınağı ya- parak da sürdürdü. Yanı sıra Suriye’de yaşayan Kürt halkının özerklik ilanını, öncü güç olarak PYD’yi göstererek sa- vaş nedeni sayacağını ilan etti. Esasen Suriye’yle savaş nedenin ilk sırasında Kürtlerin olası statü elde etmesini ez- mekti. Önleyici savaş politikasını uy- gulamayı hesaplarken Kürt halkının özerkliğini karşısında buldu.

Evdeki hesap çarşıya uymadı. An- kara bütün çabasına rağmen savaş planını değişik nedenlerin toplam so- nucu olarak uygulama imkânını şim- dilik bulamadı.

Suriye Baas rejiminin Libya Kad- dafi rejiminden farklı olarak daha güçlü ordusu ve silahlanma kapa- sitesi bulunması, Rusya ve Çin’in BM’de savaş kararını engellemeleri, gerici silahlı muhalefet cephesinin kitle desteğinin giderek azalması ve Rojava Kürt halkının bağımsız çizgide gerici muhalefet cephesiy- le arasına sınır çekmesi, Ankara’nın erken savaş ve kolay askeri galibiyet hesabını bozdu. Elbette aynı neden- lerle ABD ve Avrupa emperyalistle- rinin erken savaş planını değiştirerek yıpratıcı gerici içsavaşı örgütlemeye yönelmeleri, onlardan daha savaş heveslisi Ankara’nın planını uy- gulamasını gemledi. Hatta öyle ki, Ankara HSO’nun ana karargâhını Türkiye’den çıkarmak zorunda kaldı.

(9)

Şimdi Erdoğan, Suriye’de gerici içsavaşı tırmandırmaya hamilik yap- mayı sürdürürken, işgal/savaş planını bir başka zamana bırakmak zorunda kalmış görünüyor. Yıpratıcı iç savaş- la Esad rejimini güçten düşürdükten sonra ABD ve Avrupalı emperyalist- ler ve gerici Arap devletleriyle birlik- te ortak savaş ilan etmeyi bekliyor.

Ancak gerici içsavaşı tırmandır- manın kendisi mayınlı alan gibidir.

Planlanandan farklı biçimde erken savaşa yol açabilir.

Vurgulamak gerekir ki, Erdo- ğan’nın Suriye’yle savaş politikası, içte beklediğinin tersine, iktidarı, halklarımız nezdinde yıpratan rol oynamaya devam ediyor. Halk kit- leleri savaşa pek taraftar olmadı- ğı gibi, Erdoğan’ın savaş ortamı ve gündemiyle büyük devlet şovenizmi zehrini halka içirme politikası diğer bakımdan da boşa çıktı. Erken savaş- kolay zafer afra tafrası boşa düştükçe AKP’nin güçsüzlüğü ortaya çıkıyor,

olası savaşı Kürt hareketini ve politik özgürlükler ve demokratik hak talep- leri etrafında gelişen politik kitle mü- cadelelerini daha katı faşist yasaklarla tahkim edilmiş bir rejimin aracı yap- ma politikası bozulmuş oluyor.

Erdoğan’ın, bir yandan Suriye’de gerici yıpratıcı savaşı tırmandırırken diğer yandan da Filistin halkının cel- ladı Lübnan falanjistleriyle yaptığı işbirliği ve İsrail Siyonizmiyle Esad rejimini düşürmek uğruna geliştirdi- ği kirli politik birliği, iktidarın teşhir olmasına yol açıyor. İçte ve bölgede toplumsal desteğini yitirmesini hız- landırıyor.

Başta HDK’dekiler olmak üzere antifaşist, antiemperyalist güçlerin sa- vaşa karşı mücadelesi AKP iktidarının bu zayıf noktasını değerlendirerek, onun toplumsal desteğini zayıflatıyor.

AKP doğrudan savaşa başvurursa bu zayıflık içinde savaş karşıtı kitle mü- cadelesinin tırmanmasına yol açacak, antifaşist hareket daha yoğun biçimde güç toplayacaktır. Ki iktidar için bu, savaşla ve buradan yaratılacak büyük devlet şovenizmiyle başta Kürt ulusal demokratik hareketi olmak üzere top- lumsal muhalefeti ezecek bir gerici faşizan hamlesi olarak öngörülmüş- tü. Eğer doğrudan savaşa girerse, bu plan, Erdoğan için bumeranga dönü- şecektir.

Savaşa doğrudan başvurmazsa, iki yönden kitle desteğini zayıflatacaktır.

İddialı olarak savaş ajitasyonu yap- mış ve bunun için tezkere çıkarmış bir iktidarın savaşı göze alamadığı görüldükçe ve savaş karşıtı ajitasyon Kürt devrimi,

devrimci olandan, antifaşist olandan,

demokrat olandan tek bir şey istiyor ve soruyor; karar ver...

Birlikte direnip savaşacak mıyız,

savaşmayacak mıyız?

(10)

Marksist Teori 8 kitleler içinde geliştikçe güçsüzlüğü

açığa çıkacak, zayıflayacaktır. İkin- cisi, desteklediği gerici cephenin ni- teliğinin burjuva siyasal İslamcı, em- peryalist-siyonist işbirlikçisi olduğu halklarımız tarafından kavrandıkça, AKP iktidarının kitle desteği ciddi erozyona uğrayacaktır. Bu süreç bo- yunca savaş karşıtı devrimci ajitasyon sürdürülmeli, savaşa doğru tırmanma gerçekleştikçe kitle eylemleri yüksel- tilmelidir.

Yenmeyi Umdu Halk Savaşını Karşısında Buldu

Erdoğan, KUDH’ne karşı kirli savaşı yoğunlaştırarak ağır darbeler indirme, kitlesel tutuklama kırımıyla Kürt halkımız içindeki örgütlülüğünü yok etme yoluyla umut kırma ve en az hakla teslim alma stratejisi yürü- tüyordu. Kısmi Srilanka “çözümü”

de denebilecek bu saldırı stratejisi, arkasına ABD’den bölge gerici dev- letlerine uzanan yelpazede geniş çaplı uluslararası ve bölgesel karşıdevri- min desteğini de alarak yürütülen bu stratejiyle, KUDH’ni yenmeyi umu- yordu. Ancak KUDH’nin çetin askeri direnişi karşıdevrimin umudunu ye- nilgiye uğrattı.

KUDH, dağdaki direnişi yükselt- menin öncülüğünde devrimci halk savaşı (DHS) stratejisini yükselterek, Erdoğan liderliğindeki saldırı strateji- sine cevap verdi. Dağdaki çetin askeri direnişini alan tutmayla, kent ve kır- da yaygınlaştırılmış gerilla mücade- leleri ve serhildanlarla birleştirilmiş

topyekûn mücadele biçimindeki DHS stratejisi, politik amaç bakımından demokratik özerklik statüsünü sömür- geci diktatörlüğe dayatıyor, ayrıca fi- ili olarak demokratik özerkliği inşaya çalışıyor.

KUDH, sömürgeciliğin saldırısını yenilgiye uğratırken, onun önemli ba- zı silahlarını da işlemez hale getiriyor, işlevsiz kılıyor. Bir bölümünü de ken- di avantajına dönüştürerek ilerliyor.

Erdoğan’ın Suriye’yi işgal ve önle- yici savaşıyla Rojava Kürt hareketini ezerek KUDH’nin moralini ve önemli bir güç kaynağını yok etme planı- nı, KUDH Rojava ulusal devrimini başlatıp zafere ulaştırarak bozguna uğratmış oldu. Süreç şimdi KUDH bakımından daha başka avantajlar elde edilmesi yönünde gelişiyor esas olarak. Örneğin, karşıdevrimci destek güçlerinden Suriye ve İran rejimleri, sömürgeciliğin emperyalizm işbirlik- çisi ve yayılmacı hareketi nedeniyle destekten vazgeçerek KUDH lehine belirli bir durum yaratıyorlar.

Bu avantajları yanına alarak DHS’nı yürütmeye devam eden KUDH, kentlerdeki kitlesel tutukla- ma kırımına, polis terörüne, doğacak olan boşluğu cemaat güçleri, ilişkile- ri ve sadaka dağıtma kampanyaları, imam ordusu seferberliğiyle doldur- ma saldırısına karşı da, direnişlerle yanıt veriyor. 14 Temmuz direnişi ve süresiz dönüşümsüz açlık grevleriy- le Kürt halkımızın kitlesel hareketini yükselme mücadelesi, mahkemele- ri haklı taleplerin kürsüsü ve direniş

(11)

mevzisine dönüştürme çabası, bu di- renişin başarılı adımlarıdır.

AG’lerin, DHS stratejisinin şimdi- ki koşullar altında mücadeleyi sonuç alıcı bir savaşım düzeyine taşımanın taktik hamlesi olarak örgütlendiğini söyleyebiliriz. Bu taktiğin kritik öne- minin -görüldüğü üzere de- Kürt halk yığınlarının düzenden kopuşunun hem en derin ideolojik/siyasal gücünü örgütleme yeteneğini taşıyor oluşu ve hem de bunun AKP’ye şu yada bu ne- denle yedeklenmiş Kürt halk yığınla- rının konumlarını da sarsan, sorgula- tan ve AKP’den uzaklaştıran güçlü bir ulusal-manevi etki yaratıyor ve yara- tacak oluşudur. Başka bir deyişle Kürt kitleleri arasında ‘iç’ politik saflaşma KUDH lehine daha da derinleşecek ve AKP’nin Kürdistan’daki toplum- sal dayanakları hızlı biçimde erozyo- na uğrayacaktır... Sömürgeciliğin ve AKP’nin KUDH karşısındaki yenilgi süreci AG direnişi ve geliştirilen ser- hildan dalgasıyla yeni bir boyut daha kazanmış, AKP iktidarının siyasi ge- leceğinin kaderi üzerinde kaçınılmaz ağır etkilerde bulunacak ve sonuçlar doğuracak bir dönemi açmıştır.

Ayrıca AG ve serhildan süreci, po- litik saflaşma bakımından genel siyasi savaşım düzeyinde de esaslı etkiler yapacaktır ve yapmaktadır. Türk ve Kürt halklarının ‘kader birliği ‘deni- len politik perspektifin ya da inancın, eğer her hangi bir devrimci ya da ile- rici yapı bakımından somut, gerçek ve tarihsel bir anlamı varsa, bu uğur- da “elinden gelenin fazlasını” şim- di/bu süreçte yapmayan için “yarın”

diye “somut” bir gelecek de yoktur ve olmayacaktır. Politik yaşamda ve savaşımda “saf dışı” kalıp kalmama bakımından “kader an”ları diyebile- ceğimiz yeni ve yeniden bir takvimsel zamanlardan geçtiğimiz açıktır. Kürt devrimi, devrimci olandan, antifaşist olandan, demokrat olandan tek bir şey istiyor ve soruyor; karar ver... Birlikte direnip savaşacak mıyız, savaşmaya- cak mıyız? Halkların birliği, kardeşli- ğinde “saflaşma”nın başka bir gerçek karşılığı var mı bugün?

KUDH, bölgesel planda Kürt ulu- sal özgürlük mücadelesinin birliğe gidişini güçlendirerek, göreceli daha zayıf olduğu parça olan Güney’de halk kitleleri üzerinde etkisini yaygın- laştırmaya başlayarak gelişme göste- riyor. Bu yolla da sömürgeciliğin ve emperyalizmin planlarına çomak so- kuyor, beklentilerini boşa çıkarıyor.

Erdoğan, kirli savaş stratejisindeki yenilgiden sonra, İmralı’yla görüşüle- bilir şeklindeki oyalayıcı manevrasıyla durumu kurtarmaya, beklentiyle müca- dele seviyesini düşürmeye, ama askeri saldırıları sürdürerek durumu yeniden lehine dönüştürmeye çalışıyor.

Erdoğan, Suriye’de yıpratıcı sa- vaş stratejisinin bir süre sonra işgal savaşına dönüştürüleceğini umar ve beklerken, gerçekleşirse bunu Rojava Kürt devrimini ezmenin aracı yapma- ya çalışıyor. Eğer bu adımı atarsa bu kez de savaşa karşı Türk halkının ve demokratik kesimlerin tepkisini kar- şısında bulacak, birleşik kitle hareke- tinin büyümesini kışkırtmış olacak.

(12)

Marksist Teori 8 İşçi ve Ezilenlerin

gelişen Mücadelesi

İşçilerin sendikalaşma çabasına karşı kapitalist patronların işçi kıyımı- na başvurması tekil işyeri direnişleri- ni yaygınlaştırıyor. Son olarak Rose ve Teksim tekstil, Antep’teki tekstil fabrikalarında ve Bedaş’ta yaşanan direnişlerle ilişkilenmek, dayanışma- yı büyütmek, günün görevlerindendir.

Yine AKP’nin THY işçilerinin di- renişini öncü işçilerin kıyımıyla karşı işçi direnişi ve dayanışmasını güçlen- dirmek sınıfın hareketini geliştirmek açısından önemlidir.

Bursa Bosch işçilerinin burjuva- zinin saldırgan ajanı Türk-Metal’den kopma çabası, işçi hareketinin mü- cadele isteğinin göstergelerinden bir diğeridir.

İşçi hareketinin tekil direnişlerini yaygınlaştırmak, küçük başarılarla sı- nıf hareketinin özgüven kazanmasını sağlamak, direnişlerde öncü işçi kıyı- mını engellemek bu yolla işsizlik kor- kusunu yenilgiye uğratmak, hareketin gelişmesi ve devrimci özelliklerinin artmasına katkıda bulunduğu gibi, ekonomik krizin derinleşmesi koşul- larında sıçramalı büyümesine hazırlık açısından da önemlidir.

Daha önemlisi de, işçi hareketini yükseltilmesi, burjuva sendikacılığın sermayenin ajanlığı ve işbirlikçiliği eliyle ördüğü çürütücü-engelleyici barikatının yenilgiye uğratılması, ser- maye ve hükümetinin amansız saldı- rıları karşısında ayağa kaldırılması için perspektifler geliştirip çalışmayı

yönlendirmek ve pratik gelişmesini hızlandırmak mücadeleye güç ve ka- rarlılık kazandıracaktır.

Elbette bu direnişler, sermaye ve AKP hükümetinin, Toplu İş İlişkile- ri Yasası’yla örgütsüzleştirme saldı- rısı döneminde yaşanıyor. DİSK ve SGB’nin zayıf kalan eylemleri dışın- da, sendikaların ve devrimci parti ve güçlerin bu saldırıya karşı mücadele örgütlemeye girişmemeleri ciddi bir zaaf ve zayıflıktır.

Daha geniş işçi kitlelerinin duyar- lılık içinde olacağı kıdem tazminatını tasfiye girişimine karşı mücadele gün- demde duruyor.

Demokratik Alevi Hareketi Ekim ayında Ankara mitingiyle yeniden mücadele canlılığı gösterdi. AKP hü- kümetinin alevi inancına karşı dayat- tığı çözümsüzlüğe ve asimilasyona, dindar gençlik yetiştirme saldırgan- lığına karşı önümüzdeki süreçte bu hareketin daha da gelişeceğini bekle- mek gerekiyor. Ancak alevi hareketini bekleyen bir tehlike olarak daima göz önünde bulundurulması gereken şey- lerden biri de, AKP muhalifliği üze- rinden sahte ‘ilerici siyasi pozisyon’

alan gerici-şovenist Ergenekoncu kli- ğin alevi kitleleri kuyruğuna takmak için çok özel bir gayret içinde oldu- ğu ve olacağıdır. Devrimci siyaset, bu oyunun boşa çıkarılması ve alevi hareketinin emekçi-demokratik temel karakterinin bağımsızca geliştirilmesi için çabasını yoğunlaştırmalıdır

AKP iktidarı ve sermayenin 4+4+4 yasasıyla ucuz işçi-çocuk ge- lin-dindar gençlik yetiştirme saldı-

(13)

rısına karşı, zayıf kalsa da mücadele yaşandı. Zayıflık, AKP ve sermayeyi cesaretlendirse de, belirtiler bu alanda değerlendirilmesi gereken mücadele potansiyelinin varlığını gösteriyor.

Yaşam Alanlarını Yağmaya Karşı Mücadele

Son yıllarda yaygınlaşan bu müca- delenin tekil direnişleri devam eder- ken, hareketin koordinasyon ve da- yanışmayı örmüş olması da geleceğe doğru bu hareketin gelişeceğinin da- yanağı olmaktadır. Ayrıca sermayenin doğayı - yaşam alanlarını - araçlarını yağmasına karşı gelişen bu mücadele aynı zamanda antifaşist hareketin kit- lesel zeminini güçlendiriyor.

AKP iktidarı ve sermaye yeni artı değer alanları yaratma amacıyla “afet yasası” adıyla hukuki çerçevesini oluşturarak hazırladığı kentsel yıkım saldırısı önümüzdeki dönemde hızla- nacak. AKP bu saldırısında, kentlerde bazı alanlara küçük mülk sahiplerini ikna edeceği “yararlanma” imkanı verse de, bunu saldırısını örtmenin aracı yapacak. Küçük mülk sahipleri ve kent yoksullarının çoğunluğunu ağır mağduriyete sürükleyerek elle- rindeki mülkleri kent rantının aracı yaparak sermayeye peşkeş çekecek.

Başlangıçta hemen yansımayacak ama semtler halkı tarafından saldırı- nın somut sonuçları kavrandığı oran- da, bu saldırının en yıkıcı - talancı özelliğinin yansıyacağı yerleşim yer- lerinde halk direnişleri yükselecektir.

Ayrıca bu saldırıda, AKP iktidarı- nın diğer bir amacı da, antifaşist mü- cadele deneyimi bulunan semt/mahal- le halklarının devrimci potansiyelini dağıtmaktır.

Gerek bu mücadele potansiyelini değerlendirmek, gerekse AKP iktida- rının antifaşist mücadele geleneğine ve birikimine sahip semtlerin/mahal- lelerin devrimci potansiyelini dağıt- mak amacıyla gerçekleştirmek iste- diği bu saldırıya karşı semt yoksulları ve küçük mülk sahiplerinin direnişini geliştirmek güncel mücadele görevi- dir.Sonuç olarak; AKP iktidarı, işçi sınıfını örgütsüzleştirme ve işçi kı- yımını serbestleştirme, asgari ücreti düşük tutma, emekçi memurları söz- leşmeli statüsüne düşürme; zam-vergi yağdırma; sağlığı paralı hale getirme, paralı orta öğretimi baskın hale getir- me; kentleri sermayeye yağmalatma saldırısıyla yerli sermaye ve ulusla- rarası tekellere dikensiz gül bahçesi yaratmak istemektedir.

Buna karşı işçi sınıfını ve yoksul- ları aldatma aracı olarak sunabildiği, sınırlı ve birçok yolla engellenen iş- sizlik sigortası -işsizlik fonunu da, sermayeye işçi primi yatırmaya kat- kı yoluyla yağmalatmakta-, bakıma muhtaç yoksullara ve eşlerini kay- betmiş kadınlara maaş ve sadaka yar- dımıdır. Sermayeye sunulan denizin yanında işçi sınıfına ve yoksullara su- nulan bir damladır. Bu damlanın işçi sınıfının mücadelesini gevşetmesine izin verilmemelidir.

(14)

Marksist Teori 8 Mücadele bu saldırılara karşı baş-

latılsa da, işçi sınıfının daha ileri poli- tik ve ekonomik hak talepleri doğrul- tusunda geliştirilmelidir.

AKP iktidarı, Kürtlere karşı kir- li savaşı yoğunlaştırarak, Suriye’yle savaş tamtamlarını çalarak general- lerden yönetimini devraldığı faşizmi sürdürmeye çalıştı, çalışıyor. Yanı sıra politik İslami gençlik ve milliyetçiliği geliştirerek, iktidarının kitle dayana- ğını güçlendirmek istiyor. Sermaye- nin işçi sınıfı ve emekçilere karşı sal- dırılarını gözü dönükçe sürdürüyor.

Bütün bunları ekonomik krize doğru gidilirken yapıyor.

Ancak, AKP iktidarı, Kürt halkı- mıza saldırısında umduğunun tersine muazzam bir direniş bulduysa, aynı düzeyde olmasa da işçi sınıfından ve emekçilerimizden beklemediği direniş ve mücadeleleri karşısında bulmalıdır, bulacaktır. Öncünün görevi, bu direniş- leri örmek, İspanya’dan Yunanistan’a, Kuzey Afrika’dan Rojava’ya uzanan fırtınaya, Kuzey Kürdistan’da yüksel- meye devam eden rüzgâra, emekçi hal- kımızın mücadelesini eklemektir.

(15)

AKP, İmralı ve Oslo görüşmelerini PKK’yi tasfiye etme, oyalama ve kitle desteğini zayıflatma stratejisinin aracı yaptı. Özellikle 2011 seçimleri sırasında bu du- rumu daha net olarak anladıktan sonra, PKK, devrimci halk savaşıyla hedeflerine varma stratejisini geliştiriyor.

Bilindiği gibi Öcalan’la hükümet temsilcilerinin gö- rüşmesi döneminde de, daha önce de defalarca PKK tek taraflı ateşkes ilan etmiş, ama karşılık bulamamış, hatta Oslo ve İmralı görüşmeleri sırasında bile kirli savaş saldırılarını yoğun olarak sürdürmüştü.

Seçim sonrasında ve özellikle kış aylarında AKP ik- tidarı kimyasal silah kullanarak gerillaları toplu olarak katletmiş, Güney’deki tüm PKK kamplarına yoğun ha- va saldırıları düzenlemiş, tonlarca bomba yağdırmıştı.

Bu saldırılarda yüzleri bulan gerillanın yanı sıra Rüstem Cudi ve Yücel Halis gibi önemli üst düzey yöneticiler yaşamını yitirmişti.

Kara savaşıyla Güney’e inmeyi planlayan Erdoğan, bundan Güney itirazı ya da ABD’nin izin vermemesi

DEVRİMCİ HALK SAVAŞINI BULDU

Yücel Yıldırım

(16)

Marksist Teori 8 nedeniyle değil, kara savaşının 2008

kışında hüsrana uğramış olması nede- niyle vazgeçmişti, şimdi de yine aynı nedenle göze alamıyor.

AKP yönetimindeki sömürgeci diktatörlük, Kürt ulusal demokra- tik hareketini (KUDH) tasfiye etme amacıyla diğer başlıca saldırı biçimi olarak 2009’dan bu yana 10 bine yak- laşan BDP’li kadro ve sempatizanı F tipleri zindanına attı, atmaya devam ediyor. Bu siyasi kırımla, KUDH’nin kitle çalışmasını bitirmeyi veya mar- jinal duruma düşürmeyi, boşluğu politik İslamcı örgütlenmelerle, dev- letin imam ordusunu seferber ettiği çalışmalarla, açlığa mahkum edip sadaka yardımlarının etkisiyle dol- durarak KUDH’ni en az hakla teslim almayı amaçlıyor. Kentlerde polis terörünü kullanarak KUDH’nin kitle eylemlerini en aza indirerek zayıf bı- rakmayı hedefliyor.

Ulusal özgürlük mücadelesine kitlesel desteğini artırdığı Hakkari ve Şırnak gibi yerlerde, Roboski katlia- mıyla Kürt halkımızı dehşetle korkut- maya, sindirerek teslim almaya çalı- şıyor.

Bu saldırılarla amacına varmak için bazı taktikleri de kullanıyor. Baş- langıçta “PKK içinde güvercinler/şa- hinler” bölünmesi yaratmaya çalıştı.

Bu taktik, Peru, Kolombiya ve en son Sri Lanka karşıdevriminin deneyle- rinden edinilmiş ve özellikle Sri Lan- ka diktatörlüğünün Tamilleri yenilgi- ye uğratmasında etkili olmuştu.

KUDH ve destekleyen kitle hare- ketini bölmek için Güney Kürt lider-

lerinin, etki potansiyelini hesapladığı politik şahsiyetlerin uzlaşma arayışını kullanıyor. Barzani’yi ABD’yle bu amaçla buluşturuyor ve Ankara’ya davet ederek görüşme yapıyor. Bur- kay ve Leyla Zana’yla bu hedefle gö- rüşüyor.

Kürdistan “STK”larının KUDH’- den “bağımsız” hareketini yine bu taktiğin başarısı için teşvik ediyor.

Yine aynı amaçla Kürdistan burju- valarını rüşvetle yanına çekiyor.

KUDH’ni ezmek için ABD’den askeri ve politik, AB’li emperyalist- lerden politik destek sağlıyor. Hatta öyle ki KUDH’ne karşı NATO’ya sa- vaşa katılması çağrısı bile yapıyor

Ayrıca geçen yıl gerici iç savaşı örgütlemeye karar verinceye kadar on yıl oğul Esad’la, füze kalkanını Türkiye’ye yerleştirinceye kadar İran molla rejimiyle, KUDH’ne karşı as- keri ve politik işbirliği yaptı. Öyle ki 2011 güzünde ateşkesle sona erince- ye kadar sürdürülen İran’ın top-tank- uçak ve füzelerle PJAK ve Kandil’e düzenlediği büyük çaplı savaşını An- kara ve Tahran birlikte planladılar.

AKP sömürgeci diktatörlüğünün bu stratejisi Sri Lanka diktatörlüğü- nün Tamillere uyguladığı stratejinin bir benzeri, kısmi Sri Lanka strate- jisiydi. Sri Lanka diktatörlüğünün soykırımcı zaferini ilk önce Ankara başarı mesajıyla kutladı. Sri Lanka yönetimi, soykırım öncesi son gö- rüşmesini Ankara’yla yapmıştı. AKP diktatörlüğünün kalemleri bu kanlı zaferi kutlarlarken ‘Sri Lanka gibi yapalım’ önerisi yaptılar, tehdit ettiler.

(17)

Erdoğan, emperyalistlerden da- ha çok heveslenerek, Suriye gerici iç savaşını örgütlüyor. Suriye’deki olayların başlangıcında Kürt bölge- sinde tampon işgal alanı yaratarak, diğer bir ifadeyle “önleyici savaş”la, Kürtlerin özerklik kurmasını engel- lemeye ve savaş koşullarında kirli savaşı daha yüksek düzeye çıkarma- yı hesaplayarak KUDH’ni ezmeyi planlamıştı. Ayrıca Arap baharını gerici parlamentarizmle restorasyona uğratmaya öncülük ederek kazandığı politik nüfuzu, içte büyük devlet şo- venizmine dönüştürerek büyüteceği kitle desteğini KUDH’ne karşı kirli savaşta kullanmayı da hedeflemişti.

Hatta öyle ki Erdoğan’da büyük dev- letin diktatörü tavrı KUDH’ne karşı yansıdı. Ortadoğu çapında nüfuz ka- zanan lider KUDH’yle uzlaşma yapar mı tavrına girdi.

AKP liderliğinde sömürgeciliğin bütün bu planlarının politik hedefi Kürtçe seçmeli dersi azami sınırıyla KUDH’ni silahsızlanmaya razı etmek ve umut kırarak boyun eğdirmektir.

Sömürgeciliğin Erdoğan liderli- ğindeki bu hedefler doğrultusundaki stratejisini KUDH’nin lider kadrosu daha net kavradı. Seçimler sonrasın- da yaptığı açıklamalarda devrimci halk savaşını yükselteceğini daha sık vurgulamaya başladı. 2011 sonundaki Çele’deki(Çukurca) eylemiyle başla- dığı bu yükseltmeyi bugün Şemzinan- Çukurca bölgesinde aylardır süren alan hakimiyetiyle ve yaygın gerilla eylemleriyle sürdürüyor.

Devrimci Halk Savaşı….

KUDH’nin liderleri AKP hükü- metleri döneminde samimi olarak sorunu masada çözmek için hareket ettiklerini ama AKP diktatörlüğünün tasfiyeci saldırısı ve hileleri nedeniyle siyasi çözüme varılmadığını belirtip, bunun 3. dönemdeki mücadelelerini kararsızlığa düşürdüğünü tespit edi- yorlar. Geçen dönemin derslerinden yararlanarak 4. dönem olarak adlan- dırdıkları bu dönemde devrimci halk savaşı(DHS) stratejisini oluşturduk- larını, kararlılıkla uygulayacaklarını vurguluyorlar.

Büyük çaplı askeri eylemlerden, Şemzinan-Çukurca hattının aylarca hakimiyet altına alınmasına, yoğun ve yaygın kır ve kent gerilla eylemliğine varan yükseliş bu stratejiyi uygulama kararlılığının pratiğidir.

DHS stratejisiyle, KUDH, de- mokratik özerklik statüsünü AKP liderliğindeki sömürgeci diktatörlüğe dayatmayı amaçlıyor. Bununla Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin kitle- sel gücünü koruma ve büyütmeyi he- defliyor. Böylece sömürgeci diktatör- lüğü yenilgiye uğratmayı öngörüyor.

DHS stratejisi, kırda gerilla sava- şını yükselterek ve yayarak, sömürge- ci imha savaşına karşı direnişi koru- ma ve büyütmeyi, kentlerdeki kitlesel tutuklama kırımıyla tasfiye saldırısına karşı KUDH kitlesinin moral zayıf- lamasını önleyip gelişmesine etki yapmayı, böylece sömürgeci diktatör- lüğün umut kırma hesabını bozguna uğratmayı öngörüyor. Bu yaz boyun-

(18)

Marksist Teori 8

ca yaşanan pratik bu işlevi oynamakta olduğunu gösteriyor.

Özellikle başta ABD olmak üzere emperyalist güçleri ve İsrail siyoniz- mi dahil bölge gerici devletlerinin askeri-politik desteğini alarak yoğun- laştırdığı kirli tasfiye savaşına karşı KUDH’nin DHS stratejisiyle gücünü koruyabilmesi, yenilgiye uğratılama- ması AKP liderliğinde karşıdevrimin şovenist kibri doruğa çıkaracak po-

litik istikrar kazanmasını engelleyen tayin edici bir başarıdır.

KUDH’nin kitlesine, Kürt halkı- mıza, moral ve mücadele gücü ka- zandırdığı gibi, Türkiye devimci ve antifaşist hareketini, karşıdevrimin şovenist kibiriyle zehirlenmiş olası zaferinin gericilik dönemine girilme- sinden kurtarıyor.

DHS stratejisi tek yanlı kır geril- la savaşını kent-kır dengesine doğru geliştirmeyi öngörüyor, kentte serhil- danlarla birleştirmeyi hedefliyor.

Kentte kitle eylemlerini sürdürme ve serhildanlara vardırma bu strateji- nin diğer temel bileşenidir.

DHS stratejisi, AKP iktidarının tasfiyeci kirli savaşını yenilgiye uğ- ratarak demokratik özerklik statüsünü kazanmayı hedeflediği gibi, demok- ratik özerkliğin kitlesel seferberliğini kapsıyor ve örgütlenmesini fiilen kur- maya çalışıyor.

DHS’nın Bölgesel İşlevi Bu strateji gücünü yalnızca Kuzey halkından almadığı gibi mücadelesi- nin hedefleri Kuzey’de AKP iktida- rını yenilgiye uğratmakla sınırlı de- ğil. Rojava’da devrimi başarmaya ve sürdürmeye destek olduğu ve olacağı gibi, Rojava’daki ulusal devrimi ez- meye yönelecek –önceden işgali plan- layan- Ankara’nın işgalini Kuzey’den de bozguna uğratma işlevini görüyor.

Kuzey ve Güneybatı ulusal özgürlük mücadelesinin birliğini yeni ve üst düzeydeki mücadelenin ateşi içinde gerçekleştiriyor.

KUDH’nin ancak mevcut programatik talepleri

üzerine anlaşmaya yanaşacağı DHS stratejisi kararlılığından anlaşılıyor. Bu durumda

AKP iktidarı ya bu talepler üzerine bir anlaşmaya yönelerek

demokratik bir gelişmenin kapağını açmak zorunda kalarak

zayıflayacak ya da aleyhindeki etkenlerin büyüyerek ilerleyeceği

bir savaş ortamını sürdürerek birleşik mücadeleyi kışkırtan ve

sonunu yaklaştıran bir rol oynayacaktır.

(19)

Bu durum yankısını Doğu’da ve ABD taraftarlığının son 20 yıldır et- kili olduğu Güney’de de bulacaktır.

Güney’de Araplarla komşu bir kentte merkezi iktidarın saldırılarına karşı peşmergelerin kendilerini korumama- ları üzerine kent yönetiminin PKK’ye talepte bulunması bu etkinin bir biçi- midir. Kandil köylerinin savaş uçak- larıyla bombalanmasına karşı Güney kentlerinde yaygın gösterilerin yapıl- ması diğer bir kanıtıdır. Daha özgül olarak en son olarak açlık grevlerini destekleyen onbinlerin Xaneqin’de başlayıp diğer kentlerde süreceği anlaşılan kitle eylemleri bu etkinin Güney’de de büyümeye başladığını gösteriyor.

Bu etkiler Kürdistan halkının mü- cadelesinin birliğini geliştiriyor.

Fakat asla bununla sınırlı kalmı- yor. Bölgede KUDH’nin haklılığının etkisini diğer halklar arasında da ya- yıyor. Ona desteği artırıyor. Geçen yıl Amed’de gerçekleştirilen Mezo- potamya Sosyal Forumu’nda özel- likle Arap halklarının devrimci ve ilerici örgütlerinin geniş çaplı olarak yer alması, Arap aydınları arasında –Güney’in olumsuz etkisine karşılık- Kürtlerin ulusal haklarının kabulüne ilişkin düşüncenin yaygınlaşması, Kuzey’in yenilmeyen uzun süreli mü- cadelesinin DHS kararlığı döneminde büyüyen etkisidir.

Suriye’deki gerici içsavaşta ba- ğımsız duruşunu koruyan PYD’nin Suriye halklarının devrimci demok- ratik güçleri üzerinde sempati, daya- nışma ve destek yaratması bu etkinin

yükselerek devam edeceğine işaret ediyor.

İran molla diktatörlüğüne karşı zaman zaman gençlik kitle hareket- leriyle kendini gösteren mücadele li- beral etkileri de önemli ölçüde taşır- ken, PJAK’ın mücadelesi kesintisiz sürebilmekte. Yanı sıra Beluci ulusal mücadelesi İslami idelojik egemenlik altında ve bölge gericiliği-emperya- lizmin yedeğine düşerken PJAK bu ve benzeri gerici etkiden bağımsız- lığını koruyarak olası halklar devri- minin başlıca güçlerinden biri olarak hazırlanmaktadır.

KUDH Kürdistan çapında müca- delenin birliğini geliştirirken birlik- te yaşadığı halklarla ortak mücadele stratejisiyle de -ezen ulus halkların- daki şovenizme rağmen- demokratik, devrimci parti ve güçlerle birleşik mü- cadeleyi örgütlemekte, birleşik dev- rimlerin hazırlanmasına doğrudan kat- kıda bulunmaktadır. Bu durum ezen -sömürgeci ulus halkları üzerinde demokratik devrimci etkinin sürme- sinin önemli bir aracıdır, hızlanacak devrimci halk ve emekçi hareketleri koşullarında birleşik devrimlerin ge- lişmesinin başlıca etkenlerinden biri olacaktır.

KUDH’nin devrimci halk savaşı stratejisini bu koşullarda uygulama- ya koyuyor. Kuzey Kürdistan ulusal özgürlük mücadelesinin düzeyini ko- ruyup geliştirmeye, Kürdistan ulusal mücadele birliğini inşa etmeye ça- lışırken Kürt halkımızda devrimci özellikler üretiyor ve bölge halklarını etkiliyor. Arap halk ayaklanmalarında

(20)

Marksist Teori 8 siyasal İslamcı-emperyalizm ekse-

ninin, gerici restorasyonu şimdilik hakim kılmasına karşılık, devrimi bu eksene karşı yeni koşullarda sürdür- meye çalışan devrimci güçlerin yanı sıra, Filistin’de FHKC’nin direngen mücadelesi El Fetih önderliğinin çü- rümüşlüğüne ve Hamas’ın baskıcı rejimine alternatif olarak ortaya çık- makta, KUDH’nin egemen olduğu 3 parçadaki mücadele bağımsızlığını ve gücünü sürekli koruyabilmekte, böy- lece bölge devrimci hareketinin geliş- mesine dayanak olan güçleri oluştur- maktadırlar.

Olasılıklar

KUDH, DHS stratejisiyle şimdi- den kanıtları ortaya çıkmaya başladığı gibi tasfiye saldırısını yenilgiye uğra- tan bir gelişme gösterdi. Bu gelişme- nin öncülüğünü dağ ağırlıklı askeri mücadelesi çekiyor. Askeri bakımdan KUDH son 1 yıl içindeki, özellikle yaz ayları boyunca atılımı ve hücu- muyla sömürgeci diktatörlüğün askeri imhayla umut kırarak en az hak çizgi- sine boyun eğdirme ve bu yolla galip gelme saldırısını yenilgiye uğrattı.

Şimdi askeri açıdan sıkışan sö- mürgeci diktatörlüktür. Bu nedenle Erdoğan yeniden İmralı’yla görüş- meyi dillendiriyor. Fakat KUDH’nin taleplerini kabul etmeyeceğini önşart olarak belirtiyor ve Kürt halkımızı KUDH’ne karşı kışkırtarak yapıyor.

Erdoğan kirli savaşın askeri imha saldırısındaki yenilgi durumunu bek- lentiyle oyalama manevrasına dönüş- türmeye çalışıyor. Bu taktiğe zorunlu

kaldığı için başvuruyor ve kış mevsi- minde askeri darbeler vurma ve gö- rüşme/beklentiyle umut kırma/halk kitlelerini yorma taktiği izleyecek.

Uzayan ulusal kurtuluş mücade- lesinde zaferi etkileyen etkenler güç ilişkisinin yönünü tayin edecektir.

Birincisi KUDH’nin doğrudan ye- deği olan ve birleşik devrimin temel güçlerinden Türk halkımızın sınıf mücadelesinin geriliğine ve şoveni- min hegemonyası altında olmasına sömürgeci diktatörlük güvenmekte, uzayan savaşta bu destek sayesinde zafer kazanacağını ummaktadır.

Fakat hesap etmediği şey, işçi ve emekçi hareketinin mücadelesinin yeni etkenlerle ivmeleneceği olasılı- ğıdır. Bugün bu hız henüz yavaşsa da birçok belirti hızlanacağını gösteriyor.

Kapitalist saldırganlığa karşı tekil işçi direnişlerinin artması, kentsel toplu yıkıma karşı semt halkının direnişle- rinin artma olasılığı, yaşam alanlarını sermayenin yağmasına karşı koruma mücadelesinin geçen süreçte geliş- mesi ve bunun önümüzdeki süreçte gelişmeye devam edeceği gerçeği, demokratik alevi hareketinin yeniden canlanması ve AKP’den beklentisinin ya da Ergenekoncuların kuyruğuna takılma olasılığının en geri noktaya inerek yığınsal demokratik kitle ha- reketi olarak gelişme imkanı, bütün bunların olası ekonomik sert krizle birleşme ihtimali Erdoğan’ın hesapla- rını bozacaktır.

İkincisi, bu durumu göz önüne alan Erdoğan, Suriye’ye erken bir as- keri saldırı ve erken zaferle kabartıl-

(21)

mış şovenizm ve işgal altına alınmış Güney Batı Kürdistan (Suriye Kürdis- tanı bölgesi/Rojava) durumuyla kitle desteğini korumaya, Kürt hareketi- nin umudunu kırmaya çalıştı. Ancak KUDH ve koşullar bu planı bozduğu gibi, Kürtler Güney Batı Kürdistan’ın ağırlıklı bölümünde özerklik ilan ede- rek ve olası bir işgale karşı güç hazır- lamaya başladı. Böylece sömürgecili- ği güçlendirecek bir etken KUDH’ni güçlendirdi. AKP’nin işgal planını provakatif olaylar ve NATO’ya iş- gal kararı çağrısı çıkarmayla yeniden uygulama yoluna sokmaya çalışması yakın vadede tutmayacak gibi görü- nüyor.

Üçüncüsü, KUDH’ni kentlerdeki kitlesel mücadelelerini tutuklama kı- rımıyla çökertme ve etkisizlik sınır- larına hapsetme saldırısıdır. Tutuklu binlerce BDP kadrosu mahkemeleri ulusal talepler için mücadele mevzi- sine dönüştürerek moral bozma pla- nını tersine çevirdi. Roboski katliamı da kitle desteğini kırma ve halkı ce- zalandırma amacını taşıyordu. Ro- boski katiamı bumerang etkisine dö- nüştü. Fakat kabul etmek gerekir ki, kitlesel tutuklama kırımı hergünkü kitle çalışmasında boşluk yaratmak- tadır. Bu boşluğu, AKP, cemaatler- siyasal İslamcı hareket çalışmaları ve sadakayla değerlendirmeye ça- lışmaktadır. Buna karşı KUDH’nin yeni kadrolarla hergünkü kitle çalış- masını yeniden yeniden geliştirmeye önem vermesi elbette gerekir. Ama Erdoğan siyasi kırımla umduğunun tersine yüzlerle başlayıp onbinleri

bulan tutsağın açlık grevleri, bunun yol açtığı serhildanları kışkırtmış ol- du. Açlık grevleri serhildalarını yük- selten kaldıraç rolü oynamakta.

Dördüncüsü, başta ABD olmak üzere emperyalistlerin ve bölge ge- ricilerinin desteğini aktif biçimde harekete geçirme olanağı yakalayan AKP’nin, mevcut koşullar altında bu desteği etkili tarzda elde edip ede- meyeceği meselesidir. AKP geçen 10 yıllık sürede bu desteği etkili tarzda sürdürebilmişti.

Doğrudan yedek güç olarak rol oynayan ABD’nin askeri-politik des- teğinin aktifçe süreceği açık. Yine doğrudan yedek güç olarak Suriye rejiminin desteği Erdoğan’ın Esad re- jimine karşı savaş politikası nedeniyle ortadan kalktı.

Yine yaklaşık on yıldır KUDH’nin kadrolarını idam ederek, PJAK’a ve Kandil’e savaş açarak AKP hükümet- lerini askeri-siyasi bakımdan aktif olarak destekleyen molla rejiminin bu desteğini geri çekmesine neden olan yine AKP’nin Suriye’ye yönelik sa- vaş politikası ve İran’a yönelik ABD füze-radar üssünü küreck’e kurma ka- rarı oldu.

AKP’nin bölgede artan deste- ği daha çok birçok Arap ülkesinde İhvan’nın iktidar ortaklığına gelme- sidir. Doğrudan yedek güç konumun- daki bu desteği İhvan hükümetlerine karşı gelişecek halk hareketleri zayıf- latacaktır.

Arap halklarında Erdoğan’nın an- ti-siyonist ajitasyonun yarattığı etki de, AKP’nin Suriye’ye işgal politika-

(22)

Marksist Teori 8 sını Siyonist rejimin desteklediği ger-

çeği tarafından erimeye başlamıştır.

Bu desteği Sunni-Şii ve Alevi çeliş- kisine dayanarak güçlendirme çabası- nın ne kadar etkili olacağı ise ortada ve belirsizdir.

Böylece 10 yılı aşkın süredir KUDH’ne karşı ABD’den bölge gerici devletlerine uzanan yelpazedeki dünya gericiliğinin Erdoğan’nın arkasında birleşen desteği çatırdamaya başlamış, bazı devletler şahsında yıkılmıştır.

BU durum, KUDH’nin imha sal- dırısına karşı çetin askeri direnişinin lehine bir durum yaratmakta, uzayan savaşta beklediğinin tersine Erdoğan liderliğindeki sömürgeci diktatörlü- ğü yıpratmaktadır. KUDH’nin ancak mevcut programatik talepleri üzerine anlaşmaya yanaşacağı DHS stratejisi kararlılığından anlaşılıyor. Bu durum-

da AKP iktidarı ya bu talepler üzerine bir anlaşmaya yönelerek demokratik bir gelişmenin kapağını açmak zorun- da kalarak zayıflayacak ya da aley- hindeki etkenlerin büyüyerek ilerle- yeceği bir savaş ortamını sürdürerek birleşik mücadeleyi kışkırtan ve so- nunu yaklaştıran bir rol oynayacaktır.

Bu denklemde temel rol oynaya- cak Türk emekçilerinin mücadelesi- nin yükseltilmesi yalnızca KUDH’ne yönelik kirli imha savaşını bozguna uğratmakla kalmayacak birleşik dev- rimi mayalayacak , diktatörlüğü onul- maz bir sona doğru yaklaştıracaktır.

Komünistlerin ve antifaşist hare- ketin görevi Türk emekçilerinin mü- cadelesini yükselterek ve KUDH’yle ittifakını geliştirerek AKP iktidarının sonunu yaklaştıracak süreci hızlandır- mak olmalıdır.

(23)

Batı’da ve tabandan hareketi geliştirme gerekliliği birliğe engel değil

HDK’ye yönelik başlıca eleştirilerden ve katılma- ma gerekçelerinden biri Batı’da devrimci bir merkez yaratmaya öncelik vermek ise diğeri de tabandan kitle hareketi “yaratma”ya öncelik vermek fikrine dayanıyor.

Birinci fikri HDK’ya katılmayıp başarı dileyen ÖDP or- taya attı. İkinci fikri benimseyen Halkevleri birinci fikri de savunuyor ama alttan kitle hareketi geliştirmenin ön- celiğine vurgu yaparak Batı’da yukarıdan bir cepheleş- menin yararlılığına karşı çıkıyor. Bu görüşe dayanarak HDK’dan uzak duran başkaları da var. TKP ise Türk ulusalcısı “yurtsever cephe” stratejisini temel aldığı uzunca bir dönemden sonra, bundan vazgeçmeye baş- layınca, önce anayasa referandumunda “hayır” üzerine bloklaşmaya dahil oldu, sonra antifaşist birlik sorununu tartışırken bu iki görüş arasında bir yerde duruyor.

GELİŞTİRMEK İÇİN İRADİ MÜDAHALE

Ziya Ulusoy

(24)

Marksist Teori 8 Antifaşist hareketin Batı’da kitle-

selleşme ve güçlenme ihtiyacı açık.

Bu ihtiyacı karşılamak temel tayin edici görev olduğu gibi, devrim ve sosyalizm iddiasındaki her güç için kendi çizgisinde bu görevin çözümü- ne yoğunlaşmak ve pratik gelişme yolu açmak varlık nedeni. Ancak ay- nı zamanda bu gelişmeyi engelleyen temel faktörlerden biri şovenizmin Türk emekçi kitleleri üzerindeki etki- si olduğu için, Kürt ulusal demokratik hareketiyle (KUDH) yanyana durma- nın gelişmeyi engelleyeceği kanaa- ti dillendirilmeyen bir görüş olarak emekçi sol hareket içinde yaygın. Bu sosyalşoven etki bugün HDK’de bir- liği reddetmenin, HDK’ye uzak dur- manın birinci gerçek nedeni.

ÖDP ve TKP ‘90’lı yıllarda KUDH’yle seçim bloklarına katıl- dılar. Seçim bloku deneyleri, geliş- meyi sıçratan bir rol oynamadıysa da, kitlelere parlamenter mücadele alanında antifaşist alternatif sundu.

Faşizmin seçimlere katılımı baskı altına alan koşulları daha hafiflemiş olsaydı, verimli bazı sonuçlarını o za- man yaşardık ve mücadeleye katkısı olurdu. Aynı karakterde ama yalnız- ca seçimler alanıyla sınırlanmayan cephesel ittifak politikası daha fazla katkı sunar, antifaşist güçleri büyütür, özel olarak şovenist kuşatmaya darbe indirir. Peki bugün KUDH, bu güçler- le ilişkisi bakımından değişmediğine, hatta değiştiği noktalarda bu güçlerin programatik görüşlerine daha uygun hale geldiğine göre, demek ki ittifak politikası açısından tavır değiştiren,

ittifaktan vazgeçen bu güçlerin kendi- leridir. Bu duruma yol açan da şove- nist atmosferin bu güçleri KUDH’yle ittifaka mesafeli kılan etkisidir.

CHP’yle İttifakın Neresi Hak Temelli Kitle Mücadelesi?

Halkevleri’nin temel ittifak po- litikası yalnızca KUDH ile değil an- tifaşist diğer partilerle de ‘tabandan ittfak’tır. Bunu aynı zamanda hak mücadelelerine ağırlık vermek ve te- kil eylemlerde ittifakla sınırlı kalmak olarak da formüle ediyor.

Bugün devrimci ve antifaşist ha- reket sınırlı bir kitleselliğe sahip ve kitlesel gelişme hızı yavaş. Bu durum kitleselleşme ihtiyacını en yakıcı so- run haline getiriyor. Kendiliğinden işçi ve emekçi hareketini geliştir- meyle devrimci hareketi geliştirme iç içe geçmiş başlıca iki görevdir. Bu durum emekçi solun bileşeni her par- tiyi ekonomik politik taleplerle, kitle hareketini geliştiren kitle eylem ve di- renişlerini örgütlemeye yoğunlaşma- ya haklı ve doğru olarak yöneltirken, ittifaklarda ikileme zorlamaktadır. Ya ittifaklarla gelişmeye umut bağlayan ve kitle içinde parti çalışmasını önem- semeyen sağ ya da grupsal gelişme uğruna ittifakları bir yana bırakan sekterliğe itiyor. Halkevleri özgülün- de grupsal sekterlikle CHP/sosyalde- mokrasiyle ittifak bir arada yer alıyor, liberal sağ ittifakla grupsal gelişme isteği birleşiyor. Halkevleri buna ta- bandan ittifak veya hak mücadelele- ri temelinde gelişme adını verse de

(25)

gerçek öyle değil. Örneğin ÖDP’nin devrimci demokratik bir merkez kur- ma önerisini, hak talepli mücadele temelinde gelişmeye ağırlık verdiğini söyleyerek reddeden Halkevleri, pe- kala Çankaya ve bazı diğer belediye seçimlerinde CHP adaylarını des- teklemekte tereddüt etmedi. Politik pragmatizm olarak yansıyan bu tutum bugüne gelen süreçte Halkevleri’nin seçim politikası olduğu gibi gelecek- te de devam edecek. Ya da Halkevleri yönetiminde CHP milletvekillerine yer vermesi, CHP’yle tepeden ittifak- tır ve aynı pragmatist politikanın bir diğer biçimidir.

Bu örneklerde yansıyan CHP’yle ittifak açık ki devrimci olmadığı gibi sosyaldemokrasi kuyrukçuluğudur.

Yanı sıra tekil taleplerle kitleleleri mücadele alanlarına çekmeye çalışan halkevleri daha bütünlüklü bir politik yönlendirme olarak sosyaldemokrasi- nin kuyruğuna takılan seçim politika-

sı izliyor. O zaman nerede kaldı hak temelli mücadelelerden ve tabandan birlik politikasından başka bir yola sapmamak! Demek ki bu söylemler CHP’yle yukardan birliği örten dema- goji rolü oynuyor o kadar.

Ulusalcılıktan

Hayalkırıklığına ve TKP Türkiye emperyalist işgal koşul- larında olmadığı halde uzun yıllar

‘Yurtsever Cephe’ stratejisini izleyen TKP, ulusalcılığın özelikle KUDH’ne ama aynı zamanda emekçi sola düş- man çizgisiyle paralel politikalar iz- ledi. Burjuva diktatörlüğünün temel baskı aracı orduyu savundu. Yetin- medi sayfalarında BDP milletveki- line saldıran faşistin ‘emekçiliği’ni keşfeden yazılara yer vermekten ka- çınmadı. Ulusalcı çizgiyi, üstelik ge- nerallerin baskın iktidar ortağı olduk- ları koşullarda iktidarın diğer ortağı AKP hükümetine ve sözümona ABD emperyalizmine karşı izledi. TKP bu çizgisini emperyalizme karşı mücade- le emekçi sınıfların kapitalizme karşı mücadelesinden ayrılamaz lafızlarıy- la örtmeye çalıştıysa da, bu, gerçekte ABD’ye ve AKP’ye karşı Ergenekon- cu generaller kliğine kuyrukçu cephe politikasıydı.

TKP’nin ulusalcı çizgisi, zeminini Türk emekçi kitleleri üzerindeki sos- yalşoven etkide bulan ve KUDH’ne uzak durarak ve işçi-emekçi kitle hareketi geliştirmek yerine karşıdev- rimin iktidar dalaşında bir tarafa gü- venerek konumlanan kuyrukçu politi- kaydı.

Fakat biz programın tek başına devrimcilik

üretmeye yetmediği, HDK’yi devrimci kılmayacağı bilinciyle ve HDK’nin benimsediği

ve geliştirmeye çalıştığı fiili/meşru mücadele

çizgisini esas alarak hareket ediyoruz,

etmeliyiz.

(26)

Marksist Teori 8 Ordu kuyrukçusu politikadan bek-

lediği güçlenme yerine gerileme ya- şayınca 2011 seçimlerinden hemen sonra TKP, politika değiştirme kararı aldı.

TKP bu karar sonrasında ‘Kürt hareketiyle açılan mesafeyi kapat- ma’ eğilimini içeren görüşler ortaya koymaya başladı. Ancak ÖDP’nin önerisine olumlu yanıt vermediği gibi, HDK’ye de başarı dilemekten, gözlemcilikten öteye gitmedi, katıl- madı. TKP’nin grupsal gelişmesini önplanda tuttuğu ve KUDH’yle yan- yana durmaktan kaçınan sosyalşo- ven tutumdan çıkamadığı görülüyor.

TKP KUDH’yle yan yana durmaktan kaçınan tavrını -antifaşist hareketin pek çok ögesinin dile getirerek veya ifade etmeden yaptığı gibi- şu ge- rekçeye dayandırmaktadır: “Türkiye solu ile Kürt ulusal hareketi arasın- da bir asimetri var. Kürt ulusal ha- reketi, büyük bir toplumsal, siyasal ve bölgesel bir güç. Türkiye’de sos- yalist hareket ise henüz güç birik- tirme evresinde. Bu evresinde ortak örgütlenme alanı içine giren Türkiye solu, Kürt hareketinin oluşturdu- ğu, kaçınılmaz olarak damga vur- duğu, baskın olduğu bir atmosferde kendi kendisini önemsizleştirmeye mahkûmdur. Önemsizleşmeye, Kürt ulusal taleplerinin içinde asimile ol- maya, onun tarafından özümsenmeye başlıyor. Bizim kaygımız budur.”1

“Kendi kendini önemsizleştirme”

ve “Kürt ulusal taleplerinin içinde asimile olma” kaygıları…

Birinci kaygı, kitlelerin sosyalşo- ven şartlanmasına teslim olma eğili- mini de içeren ama özellikle emekçi sol hareketin güçsüzlüğünü kullanan grupçu tutuculuk tavrıdır. Çünkü emekçi solun her bir partisi özgücüy- le ve ittifaklarla yürüttüğü mücade- lelerde başarılı siyasal mücadelelerle gelişmediği müddetçe zaten kendi kendisini önemsizleşmeye mahkum eder. Bu durumu değiştirerek ge- lişmesini hızlandırma her partinin önündeki yakıcı görevdir. İttifaklarla da mücadeleyi geliştirme bunu bal- talamaz, tamamlar. Bu ittifaklar için- de KUDH’nin varlığını öngörmesi emekçi sol harekete ve onun aracılı- ğıyla Türk emekçi hareketine enter- nasyonalist nitelik kazandırır. Bundan kaçınan emekçi sol partiler kitleleri sosyalşovenizme teslim ederler ya da Sri Lanka sol hareketi gibi kitlesel- leşseler bile saldırgan bir şovenizmin içinde kendilerini bulurlar.

İkinci kaygıya gelince, HDK’nın pratik çalışması diğer yönlerden eleş- tirilerek geliştirilmeli. Fakat açık ki HDK “Kürt ulusal talepleri içinde”

asimile olmayan ve ağırlıklı olarak da Türk emekçilerini mücadeleye sefer- ber edecek konu ve gündemleri önüne çeken birliktir. Mesele TKP ve benze- ri eleştirilere sahip olanların grupçu gelişme kaygısı ve sosyalşovenizme boyun eğmeleri meselesidir.

TKP, ‘Türk yurtseverliği’nden umduğu ‘500 bin oy’luk gelişmeyi el- de edemeyince, parlamenter çıkarmak gibi grupçu kaygısı nedeniyle Kürt

1 (A.Güler, TKP Kürt Hareketi ile Açılan Arayı Kapatacak,ANF ile röportaj)

(27)

hareketiyle seçim ittifakına yine de yanaşabilir, o taktirde bu ittifakı ‘Kürt ulusal talepleri içinde asimile olmak’

olarak görmez. Bu faydacı taktiği AKP iktidarına karşı mücadele olarak göstermeye çalışmaktan geri durmaz.

Fakat kitlelerin antifaşist ve devrimci hareketini büyütmek isteyenler seçim ittifakı gibi grupçu parlamentarist kaygıya teslim olmayı bir yana itmeli HDK gibi antifaşist mücadele birlik- leri aracılığıyla kitlelerin mücadele- sini büyütme kaygısını öne çıkarmalı ve ısrar etmelidirler.

Devrimci Hareket Sekterizmle Malül

Devrimci hareketin, ittifaklar so- rununda sekterizmi daha çok kitlesel zayıflığına dayanıyor. Bu durum dev- rimci partilerin antifaşist hareketle ar- larındaki farkı vurgulama ve pratikte onlardan ayrı durma yoluyla kendile- rini koruma tavrına, sekterizme itiyor.

Ayrıca devrimci çalışma yaptıkları kitleler içindeki sosyalşoven atmos- fer ise bu devrimci partilerde Kürt hareketinden uzak durarak gelişebi- lecekleri yanılgısını besliyor. Kürt hareketine karşı sekterizmle antifaşist göreve ilişkin sekterizm birleşiyor.

Kürt hareketi dışında ezilenlerin ve işçi sınıfı hareketinin kitlesel ge- riliği ve olduğu kadarıyla devrimci harekete mesafeli duruşu ne yapmayı gerektirir? Devrimci partilerin kitle hareketini geliştirme mücadelesine her şeyden daha çok önem vermele- rini elbette gerektirir. Bunun teorik, siyasi, taktik, pratik sorunları üzerine

yoğunlaşarak, başarılı gelişme yolunu özgücüne güvenerek açmak en yakıcı görevidir.

Bu yolda yürürken, özgüven ek- sikliği taşımayan bir devrimci parti diğer devrimci ve antifaşist partilerle ve kitle örgütleriyle eylemsel ve cep- hesel birliği neden reddetsin? Red et- menin kendisi özgüven zayıflığıdır.

Pratiğiyle değil ama lafzıyla sosya- lizm ve devrimcilik iddiasını kimse- ye bırakmayan Kızılbayrak, “sınıftan ve sosyal mücadele dinamiklerinden kopuk güçlerin üstten oluşturacakla- rı bir birlik üzerinden etkili bir odak haline gelmek mümkün değil” pers- pektifinden hareketle HDK’nin ka- çınılmaz başarısızlığını ilan ediyor.

HDK’nin hemen ileri başarılar ka- zanmadığı gerçeğini onu red etmenin devrimci tavır olduğuna kanıt olarak gösterip seviniyor, demokratik ni- telikli HDK’yi neden ‘programında sosyalizm için mücadele yok’, ‘işçi sınıfı hareketiyle demokratik hareket- lere niye aynı değer ve yeri veriyor’

eleştirileriyle HDK’nin gereksizliğini devrimci harekete benimsetmeye ça- lışıyor.

Bu tavrın temel pratik ve düşünsel esası, devrimci partilerin önünde işçi sınıfının, ezilenlerin kitle hareketini ve partilerini büyütmek görevi bütün yakıcılığıyla dururken antifaşist bir- likler kurmakla uğraşmanın önemsiz olduğu fikridir. Bu perspektif yanlıştır ve temel iki görevi bağdaşmaz kılma bakış açısıdır. Oysa birinci göreve yoğunlaşan devrimci hareket bunun- la içiçe ikinci görevi yürütürse kitle

(28)

Marksist Teori 8 hareketini ve partilerini daha çok ge-

liştirir. Her iki çalışma da sınıf ve ezi- lenlerin hareketini geliştirmenin siya- si, örgütsel görevlerini başarmak için uzun soluklu çalışmayı gerektiriyor.

Ama birinci görevi gerçekleştirirken antifaşist birliğin varlığı kitle hareke- tinin gelişmesini –hangi hızla olacağı bir yana- ivmelendirir.

HDK’nin neden sosyalizme prog- ramında yer vermediği, işçi hareke- tine demokratik hareketlerle eşit yer verdiği eleştirisi yalnızca elmayla armutları karıştıran bakış açısı karı- şıklığıdır. HDK sosyalistlerin içinde yer aldığı ama demokratik/antifaşist nitelikli birliktir. Sosyalist değildir ama sermayeye karşı mücadele sorun- larını gündemine alır ve programında yer verir. Sosyalist değil demokratik bir programının olması niteliği ve iş- levinden gelir. Kızılbayrak’ın istedi- ği gibi sosyalizmi program edinirse sosyalizmi program edinen partileri gereksiz hale getirerek tasfiyeci rol oynar. İşin ABC’si olan bu perspek- tifi Kızılbayrak da biliyor ama ama- cı üzüm yemek değil bağcı döverek HDK’nın devrimci partileri ikna olasılığını engellemek amacı taşıyor.

Ancak biz biliyoruz ki devrimci parti- lerin antifaşist birliğe iknasının temel yolu teorik tartışmalar değil pratikte kitle hareketini geliştirebilmektir ve HDK bu yolda başarılı olmak için ça- lışmalıdır.

Kızılbayrak’ın HDK’ye parlamen- tarist eleştirisi ile burjuva demokratik çerçevede bir birlik eleştirisine gelin- ce. Parlamenter alanda burjuva kamp-

lara halkçı demokratik bir alternatif sunmak kesinlikle gereklidir. Çünkü on milyonlar hala parlamenter alana politik ilgisini sürdürüyor. Fakat bu çabanın parlamentarizme değil dev- rimci ve antifaşist harekete hizmet etmesi için HDK kitle hareketini bü- yütmeye yoğunlaşmakla kalmamalı, bunu başarmanın siyasi, örgütsel, ey- lemsel sorunlarını ele almayı sürekli- leştirmelidir. Örneğin 1. Kongresinin gösterdiği, kuruluş delegelerinin ya- rısı pasif kalırken onlardan çok daha fazla yeni ögenin HDK çalışmasında sürekli olarak yeralıp konreye katıl- ması, HDK’nin antifaşist mücadelede ısrar ve kararlılığı ile gelişme azmiy- di. Kızılbayrak bunu HDK’nin zayıf- lığı olarak göstererek bağcı dövmekle boşuna uğraşıyor.

“Burjuva demokrasisi çerçevesin- de kalacak birlik” eleştirisi iki bakım- dan yanlıştır. Birincisi HDK meşru ve fiili bir mücadele çizgisi izlemektedir.

Bu çizgide olabildiğince devrimci kit- le eylemi ve örgütlülüğü geliştirmeyi amaçlıyor. Eleştirenlerin savlarına kanıt gösterdikleri büyük kitleselliğe sahip bileşeni olan KUDH’nin De- mokratik Özerklik programı program olarak elbette büyük çaplı da olsa reformlarla sınırlıdır. Ama eleştiren- lerin de vurguladıkları gibi, KUDH, sömürgeci burjuvazinin değişik klik- lerinden müzakereyle bu programı elde edemeyince haklı savaşını sür- dürme ve Türkiye’de antifaşist hare- ketle ittifaka yöneldi. KUDH’nin bu gerçeğini HDK’yle değerlendirmeye çalışmak devrimci hareket açısından

(29)

doğrudur. KUDH’nin güncel müca- delesi, saflarında ve kitlesinde -prog- ramına rağmen- devrimcilik ürettiği gibi HDK’nin etkinliğinde geliştiri- lecek Batı’daki kitle hareketinde de devrimcilik üretir. HDK saflarındaki kitle örgütleri ve antifaşist partilerde de devrimcilik üretir. Kaldı ki HDK programı reformcu değildir. Kızıl- bayrak HDK programını eleştirirken bir maddesindeki “bir arada ve bir- likte yaşama”yı ele alıp eleştiriyor, fakat diğer maddesinde yer verilen

“halkın kendi yönetimini kurmasını sağlamak” amacının üzerini Bekta- şi gibi kapatarak programı reformcu ilan ediyor. “Halkın kendi yönetimini kurmasını sağlamak üzere, birlikte mücadele etme”k devrimci bir hedef- tir reformcu değil.

Fakat biz programın tek başı- na devrimcilik üretmeye yetmediği, HDK’yi devrimci kılmayacağı bi- linciyle ve HDK’nin benimsediği ve geliştirmeye çalıştığı fiili/meşru mü- cadele çizgisini esas alarak hareket ediyoruz, etmeliyiz. Kaldı ki HDK

antifaşist cephesel bir birliktir, güncel somut siyasi durumda devrimi yapma değil devrime yarayacak kitle hareke- tini geliştirme iddiasındaki birliktir.

Peki, bu eleştiriyi yapan Kızıl- bayrak pratikte kitle eylemlerine mü- dahale çabasından başka bir şey mi yapıyor. Kendi mücadelesinin, tekil reform talepleriyle kitle eylemi geliş- tirme çabasının “burjuva demokrasisi sınırları” içindeki bir sonuçla kalma- masının garantisi kendi programının devrim iddiası mı? Bunun tek başına kitle hareketini devrimcileştirmeye yetmeyeceği açık değil mi? Yetseydi işçi hareketine devrimci müdahale çabasına rağmen neden işçi hareketi sendikalist egemenlik altında kaldı ve devinimini yitirerek gerileyip güçsüz- leşti? Kaldı ki devrimci partiler eğer işçi sınıfı ve ezilenlerin kitle hareke- tini devrimci çizgide büyütmeyi ba- şaramazlarsa, kitleler gerici, liberal, şovenist burjuva partilerin arkasında aldanmaya devam eder ve kitle ha- reketini büyütmenin yollarından biri olan antifaşist birliklere yanaşmayan dar görüşlü devrimci partilerin bunda günahı çok olmaz mı? Son 20 yılı aş- kın süreçte olan da bir yanıyla budur.

O halde HDK’nin kitle hareketini büyütme ve devrimcileştirmede yeter- sizliklerini eleştirerek, öneriler getire- rek antifaşist birlik geliştirmeye çalış- mak saygıyı hak eder ama HDK’nin yetersizliklerini kullanarak burjuva demokratikle suçlamak, yalnızca dev- rimcilik üretmemekle kalmaz, saygıyı da hak etmez. Kızılbayrak’ın yaptığı ikincisidir.

KUDH’nin güncel mücadelesi saflarında

ve kitlesinde -programına rağmen- devrimcilik ürettiği gibi

HDK’nin etkinliğinde geliştirilecek Batı’daki

kitle hareketinde de devrimcilik üretir.

Referanslar

Benzer Belgeler

İthalatını gerçekleştirmek istediğimiz yüksek yoğunluklu tatlandırıcıya ilişkin olarak “Yüksek Yoğunluklu Tatlandırıcı İthalatı İçin Elektronik Ortamda

Gençlik kitleleri için de durum bu şekilde ortaya konabilir. Özellikle üniversite ve liseli gençlik kitleleri içerisinde güçlü bir AKP-Erdoğan karşıtlığı

köşesinden aldığı destekle, TC tari- hinde emekçi solun hiç erişemediği bir oy yüzdesine erişti. Kazanılan başarı yalnızca faşist sömürgeci dik- tatörlüğe

4. Römork takılmış bir araçta uygulanacak hız ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur?.. Ticari amaçla yük ve yolcu taşıyan motorlu araç sürücüsülerinin 9 saatlik

Oluşturulan kaotik haberleşme devresinin gerçeleştirilen PSPICE benzetim sonucunda elde edilen ortamdaki kaotik işaret ve kaotik senkronizasyon eğrisi Şekil 11’de

Marksist eleştirinin estetik teori ve eleştiriye diğer önemli bir katkısı, Mehring’in edebiyat ve drama üzerine yazıları (1893) ile Plekhanov’un (11 Aralık 1856-30

[r]

TİCARET İTHALAT İHRACAT SANAYİ LİMİTED ŞİRKETİ 2 46.90.04 Belirli bir mala tahsis edilmemiş mağazalardaki bir başka ülkeyle yapı. ADNAN KAHVECİ