• Sonuç bulunamadı

GELİŞTİRMEK İÇİN İRADİ MÜDAHALE

Ziya Ulusoy

Marksist Teori 8 Antifaşist hareketin Batı’da

kitle-selleşme ve güçlenme ihtiyacı açık.

Bu ihtiyacı karşılamak temel tayin edici görev olduğu gibi, devrim ve sosyalizm iddiasındaki her güç için kendi çizgisinde bu görevin çözümü-ne yoğunlaşmak ve pratik gelişme yolu açmak varlık nedeni. Ancak ay-nı zamanda bu gelişmeyi engelleyen temel faktörlerden biri şovenizmin Türk emekçi kitleleri üzerindeki etki-si olduğu için, Kürt ulusal demokratik hareketiyle (KUDH) yanyana durma-nın gelişmeyi engelleyeceği kanaa-ti dillendirilmeyen bir görüş olarak emekçi sol hareket içinde yaygın. Bu sosyalşoven etki bugün HDK’de bir-liği reddetmenin, HDK’ye uzak dur-manın birinci gerçek nedeni.

ÖDP ve TKP ‘90’lı yıllarda KUDH’yle seçim bloklarına katıl-dılar. Seçim bloku deneyleri, geliş-meyi sıçratan bir rol oynamadıysa da, kitlelere parlamenter mücadele alanında antifaşist alternatif sundu.

Faşizmin seçimlere katılımı baskı altına alan koşulları daha hafiflemiş olsaydı, verimli bazı sonuçlarını o za-man yaşardık ve mücadeleye katkısı olurdu. Aynı karakterde ama yalnız-ca seçimler alanıyla sınırlanmayan cephesel ittifak politikası daha fazla katkı sunar, antifaşist güçleri büyütür, özel olarak şovenist kuşatmaya darbe indirir. Peki bugün KUDH, bu güçler-le ilişkisi bakımından değişmediğine, hatta değiştiği noktalarda bu güçlerin programatik görüşlerine daha uygun hale geldiğine göre, demek ki ittifak politikası açısından tavır değiştiren,

ittifaktan vazgeçen bu güçlerin kendi-leridir. Bu duruma yol açan da şove-nist atmosferin bu güçleri KUDH’yle ittifaka mesafeli kılan etkisidir.

CHP’yle İttifakın Neresi Hak Temelli Kitle Mücadelesi?

Halkevleri’nin temel ittifak po-litikası yalnızca KUDH ile değil an-tifaşist diğer partilerle de ‘tabandan ittfak’tır. Bunu aynı zamanda hak mücadelelerine ağırlık vermek ve te-kil eylemlerde ittifakla sınırlı kalmak olarak da formüle ediyor.

Bugün devrimci ve antifaşist ha-reket sınırlı bir kitleselliğe sahip ve kitlesel gelişme hızı yavaş. Bu durum kitleselleşme ihtiyacını en yakıcı so-run haline getiriyor. Kendiliğinden işçi ve emekçi hareketini geliştir-meyle devrimci hareketi geliştirme iç içe geçmiş başlıca iki görevdir. Bu durum emekçi solun bileşeni her par-tiyi ekonomik politik taleplerle, kitle hareketini geliştiren kitle eylem ve di-renişlerini örgütlemeye yoğunlaşma-ya haklı ve doğru olarak yöneltirken, ittifaklarda ikileme zorlamaktadır. Ya ittifaklarla gelişmeye umut bağlayan ve kitle içinde parti çalışmasını önem-semeyen sağ ya da grupsal gelişme uğruna ittifakları bir yana bırakan sekterliğe itiyor. Halkevleri özgülün-de grupsal sekterlikle CHP/sosyalözgülün-de- CHP/sosyalde-mokrasiyle ittifak bir arada yer alıyor, liberal sağ ittifakla grupsal gelişme isteği birleşiyor. Halkevleri buna ta-bandan ittifak veya hak mücadelele-ri temelinde gelişme adını verse de

gerçek öyle değil. Örneğin ÖDP’nin devrimci demokratik bir merkez kur-ma önerisini, hak talepli mücadele temelinde gelişmeye ağırlık verdiğini söyleyerek reddeden Halkevleri, pe-kala Çankaya ve bazı diğer belediye seçimlerinde CHP adaylarını des-teklemekte tereddüt etmedi. Politik pragmatizm olarak yansıyan bu tutum bugüne gelen süreçte Halkevleri’nin seçim politikası olduğu gibi gelecek-te de devam edecek. Ya da Halkevleri yönetiminde CHP milletvekillerine yer vermesi, CHP’yle tepeden ittifak-tır ve aynı pragmatist politikanın bir diğer biçimidir.

Bu örneklerde yansıyan CHP’yle ittifak açık ki devrimci olmadığı gibi sosyaldemokrasi kuyrukçuluğudur.

Yanı sıra tekil taleplerle kitleleleri mücadele alanlarına çekmeye çalışan halkevleri daha bütünlüklü bir politik yönlendirme olarak sosyaldemokrasi-nin kuyruğuna takılan seçim

politika-sı izliyor. O zaman nerede kaldı hak temelli mücadelelerden ve tabandan birlik politikasından başka bir yola sapmamak! Demek ki bu söylemler CHP’yle yukardan birliği örten dema-goji rolü oynuyor o kadar.

Ulusalcılıktan

Hayalkırıklığına ve TKP Türkiye emperyalist işgal koşul-larında olmadığı halde uzun yıllar

‘Yurtsever Cephe’ stratejisini izleyen TKP, ulusalcılığın özelikle KUDH’ne ama aynı zamanda emekçi sola düş-man çizgisiyle paralel politikalar iz-ledi. Burjuva diktatörlüğünün temel baskı aracı orduyu savundu. Yetin-medi sayfalarında BDP milletveki-line saldıran faşistin ‘emekçiliği’ni keşfeden yazılara yer vermekten ka-çınmadı. Ulusalcı çizgiyi, üstelik ge-nerallerin baskın iktidar ortağı olduk-ları koşullarda iktidarın diğer ortağı AKP hükümetine ve sözümona ABD emperyalizmine karşı izledi. TKP bu çizgisini emperyalizme karşı mücade-le emekçi sınıfların kapitalizme karşı mücadelesinden ayrılamaz lafızlarıy-la örtmeye çalıştıysa da, bu, gerçekte ABD’ye ve AKP’ye karşı Ergenekon-cu generaller kliğine kuyrukçu cephe politikasıydı.

TKP’nin ulusalcı çizgisi, zeminini Türk emekçi kitleleri üzerindeki sos-yalşoven etkide bulan ve KUDH’ne uzak durarak ve işçi-emekçi kitle hareketi geliştirmek yerine karşıdev-rimin iktidar dalaşında bir tarafa gü-venerek konumlanan kuyrukçu politi-kaydı.

Fakat biz programın tek başına devrimcilik

üretmeye yetmediği, HDK’yi devrimci kılmayacağı bilinciyle ve HDK’nin benimsediği

ve geliştirmeye çalıştığı fiili/meşru mücadele

çizgisini esas alarak hareket ediyoruz,

etmeliyiz.

Marksist Teori 8 Ordu kuyrukçusu politikadan

bek-lediği güçlenme yerine gerileme ya-şayınca 2011 seçimlerinden hemen sonra TKP, politika değiştirme kararı aldı.

TKP bu karar sonrasında ‘Kürt hareketiyle açılan mesafeyi kapat-ma’ eğilimini içeren görüşler ortaya koymaya başladı. Ancak ÖDP’nin önerisine olumlu yanıt vermediği gibi, HDK’ye de başarı dilemekten, gözlemcilikten öteye gitmedi, katıl-madı. TKP’nin grupsal gelişmesini önplanda tuttuğu ve KUDH’yle yan-yana durmaktan kaçınan sosyalşo-ven tutumdan çıkamadığı görülüyor.

TKP KUDH’yle yan yana durmaktan kaçınan tavrını -antifaşist hareketin pek çok ögesinin dile getirerek veya ifade etmeden yaptığı gibi- şu ge-rekçeye dayandırmaktadır: “Türkiye solu ile Kürt ulusal hareketi arasın-da bir asimetri var. Kürt ulusal ha-reketi, büyük bir toplumsal, siyasal ve bölgesel bir güç. Türkiye’de sos-yalist hareket ise henüz güç birik-tirme evresinde. Bu evresinde ortak örgütlenme alanı içine giren Türkiye solu, Kürt hareketinin oluşturdu-ğu, kaçınılmaz olarak damga vur-duğu, baskın olduğu bir atmosferde kendi kendisini önemsizleştirmeye mahkûmdur. Önemsizleşmeye, Kürt ulusal taleplerinin içinde asimile ol-maya, onun tarafından özümsenmeye başlıyor. Bizim kaygımız budur.”1

“Kendi kendini önemsizleştirme”

ve “Kürt ulusal taleplerinin içinde asimile olma” kaygıları…

Birinci kaygı, kitlelerin sosyalşo-ven şartlanmasına teslim olma eğili-mini de içeren ama özellikle emekçi sol hareketin güçsüzlüğünü kullanan grupçu tutuculuk tavrıdır. Çünkü emekçi solun her bir partisi özgücüy-le ve ittifaklarla yürüttüğü mücade-lelerde başarılı siyasal mücadelelerle gelişmediği müddetçe zaten kendi kendisini önemsizleşmeye mahkum eder. Bu durumu değiştirerek ge-lişmesini hızlandırma her partinin önündeki yakıcı görevdir. İttifaklarla da mücadeleyi geliştirme bunu bal-talamaz, tamamlar. Bu ittifaklar için-de KUDH’nin varlığını öngörmesi emekçi sol harekete ve onun aracılı-ğıyla Türk emekçi hareketine enter-nasyonalist nitelik kazandırır. Bundan kaçınan emekçi sol partiler kitleleri sosyalşovenizme teslim ederler ya da Sri Lanka sol hareketi gibi kitlesel-leşseler bile saldırgan bir şovenizmin içinde kendilerini bulurlar.

İkinci kaygıya gelince, HDK’nın pratik çalışması diğer yönlerden eleş-tirilerek geliştirilmeli. Fakat açık ki HDK “Kürt ulusal talepleri içinde”

asimile olmayan ve ağırlıklı olarak da Türk emekçilerini mücadeleye sefer-ber edecek konu ve gündemleri önüne çeken birliktir. Mesele TKP ve benze-ri eleştibenze-rilere sahip olanların grupçu gelişme kaygısı ve sosyalşovenizme boyun eğmeleri meselesidir.

TKP, ‘Türk yurtseverliği’nden umduğu ‘500 bin oy’luk gelişmeyi el-de eel-demeyince, parlamenter çıkarmak gibi grupçu kaygısı nedeniyle Kürt

1 (A.Güler, TKP Kürt Hareketi ile Açılan Arayı Kapatacak,ANF ile röportaj)

hareketiyle seçim ittifakına yine de yanaşabilir, o taktirde bu ittifakı ‘Kürt ulusal talepleri içinde asimile olmak’

olarak görmez. Bu faydacı taktiği AKP iktidarına karşı mücadele olarak göstermeye çalışmaktan geri durmaz.

Fakat kitlelerin antifaşist ve devrimci hareketini büyütmek isteyenler seçim ittifakı gibi grupçu parlamentarist kaygıya teslim olmayı bir yana itmeli HDK gibi antifaşist mücadele birlik-leri aracılığıyla kitlebirlik-lerin mücadele-sini büyütme kaygısını öne çıkarmalı ve ısrar etmelidirler.

Devrimci Hareket Sekterizmle Malül

Devrimci hareketin, ittifaklar so-rununda sekterizmi daha çok kitlesel zayıflığına dayanıyor. Bu durum dev-rimci partilerin antifaşist hareketle ar-larındaki farkı vurgulama ve pratikte onlardan ayrı durma yoluyla kendile-rini koruma tavrına, sekterizme itiyor.

Ayrıca devrimci çalışma yaptıkları kitleler içindeki sosyalşoven atmos-fer ise bu devrimci partilerde Kürt hareketinden uzak durarak gelişebi-lecekleri yanılgısını besliyor. Kürt hareketine karşı sekterizmle antifaşist göreve ilişkin sekterizm birleşiyor.

Kürt hareketi dışında ezilenlerin ve işçi sınıfı hareketinin kitlesel ge-riliği ve olduğu kadarıyla devrimci harekete mesafeli duruşu ne yapmayı gerektirir? Devrimci partilerin kitle hareketini geliştirme mücadelesine her şeyden daha çok önem vermele-rini elbette gerektirir. Bunun teorik, siyasi, taktik, pratik sorunları üzerine

yoğunlaşarak, başarılı gelişme yolunu özgücüne güvenerek açmak en yakıcı görevidir.

Bu yolda yürürken, özgüven ek-sikliği taşımayan bir devrimci parti diğer devrimci ve antifaşist partilerle ve kitle örgütleriyle eylemsel ve cep-hesel birliği neden reddetsin? Red et-menin kendisi özgüven zayıflığıdır.

Pratiğiyle değil ama lafzıyla sosya-lizm ve devrimcilik iddiasını kimse-ye bırakmayan Kızılbayrak, “sınıftan ve sosyal mücadele dinamiklerinden kopuk güçlerin üstten oluşturacakla-rı bir birlik üzerinden etkili bir odak haline gelmek mümkün değil” pers-pektifinden hareketle HDK’nin ka-çınılmaz başarısızlığını ilan ediyor.

HDK’nin hemen ileri başarılar ka-zanmadığı gerçeğini onu red etmenin devrimci tavır olduğuna kanıt olarak gösterip seviniyor, demokratik ni-telikli HDK’yi neden ‘programında sosyalizm için mücadele yok’, ‘işçi sınıfı hareketiyle demokratik hareket-lere niye aynı değer ve yeri veriyor’

eleştirileriyle HDK’nin gereksizliğini devrimci harekete benimsetmeye ça-lışıyor.

Bu tavrın temel pratik ve düşünsel esası, devrimci partilerin önünde işçi sınıfının, ezilenlerin kitle hareketini ve partilerini büyütmek görevi bütün yakıcılığıyla dururken antifaşist bir-likler kurmakla uğraşmanın önemsiz olduğu fikridir. Bu perspektif yanlıştır ve temel iki görevi bağdaşmaz kılma bakış açısıdır. Oysa birinci göreve yoğunlaşan devrimci hareket bunun-la içiçe ikinci görevi yürütürse kitle

Marksist Teori 8 hareketini ve partilerini daha çok

ge-liştirir. Her iki çalışma da sınıf ve ezi-lenlerin hareketini geliştirmenin siya-si, örgütsel görevlerini başarmak için uzun soluklu çalışmayı gerektiriyor.

Ama birinci görevi gerçekleştirirken antifaşist birliğin varlığı kitle hareke-tinin gelişmesini –hangi hızla olacağı bir yana- ivmelendirir.

HDK’nin neden sosyalizme prog-ramında yer vermediği, işçi hareke-tine demokratik hareketlerle eşit yer verdiği eleştirisi yalnızca elmayla armutları karıştıran bakış açısı karı-şıklığıdır. HDK sosyalistlerin içinde yer aldığı ama demokratik/antifaşist nitelikli birliktir. Sosyalist değildir ama sermayeye karşı mücadele sorun-larını gündemine alır ve programında yer verir. Sosyalist değil demokratik bir programının olması niteliği ve iş-levinden gelir. Kızılbayrak’ın istedi-ği gibi sosyalizmi program edinirse sosyalizmi program edinen partileri gereksiz hale getirerek tasfiyeci rol oynar. İşin ABC’si olan bu perspek-tifi Kızılbayrak da biliyor ama ama-cı üzüm yemek değil bağama-cı döverek HDK’nın devrimci partileri ikna olasılığını engellemek amacı taşıyor.

Ancak biz biliyoruz ki devrimci parti-lerin antifaşist birliğe iknasının temel yolu teorik tartışmalar değil pratikte kitle hareketini geliştirebilmektir ve HDK bu yolda başarılı olmak için ça-lışmalıdır.

Kızılbayrak’ın HDK’ye parlamen-tarist eleştirisi ile burjuva demokratik çerçevede bir birlik eleştirisine gelin-ce. Parlamenter alanda burjuva

kamp-lara halkçı demokratik bir alternatif sunmak kesinlikle gereklidir. Çünkü on milyonlar hala parlamenter alana politik ilgisini sürdürüyor. Fakat bu çabanın parlamentarizme değil dev-rimci ve antifaşist harekete hizmet etmesi için HDK kitle hareketini bü-yütmeye yoğunlaşmakla kalmamalı, bunu başarmanın siyasi, örgütsel, ey-lemsel sorunlarını ele almayı sürekli-leştirmelidir. Örneğin 1. Kongresinin gösterdiği, kuruluş delegelerinin ya-rısı pasif kalırken onlardan çok daha fazla yeni ögenin HDK çalışmasında sürekli olarak yeralıp konreye katıl-ması, HDK’nin antifaşist mücadelede ısrar ve kararlılığı ile gelişme azmiy-di. Kızılbayrak bunu HDK’nin zayıf-lığı olarak göstererek bağcı dövmekle boşuna uğraşıyor.

“Burjuva demokrasisi çerçevesin-de kalacak birlik” eleştirisi iki bakım-dan yanlıştır. Birincisi HDK meşru ve fiili bir mücadele çizgisi izlemektedir.

Bu çizgide olabildiğince devrimci kit-le eykit-lemi ve örgütlülüğü geliştirmeyi amaçlıyor. Eleştirenlerin savlarına kanıt gösterdikleri büyük kitleselliğe sahip bileşeni olan KUDH’nin De-mokratik Özerklik programı program olarak elbette büyük çaplı da olsa reformlarla sınırlıdır. Ama eleştiren-lerin de vurguladıkları gibi, KUDH, sömürgeci burjuvazinin değişik klik-lerinden müzakereyle bu programı elde edemeyince haklı savaşını sür-dürme ve Türkiye’de antifaşist hare-ketle ittifaka yöneldi. KUDH’nin bu gerçeğini HDK’yle değerlendirmeye çalışmak devrimci hareket açısından

doğrudur. KUDH’nin güncel müca-delesi, saflarında ve kitlesinde -prog-ramına rağmen- devrimcilik ürettiği gibi HDK’nin etkinliğinde geliştiri-lecek Batı’daki kitle hareketinde de devrimcilik üretir. HDK saflarındaki kitle örgütleri ve antifaşist partilerde de devrimcilik üretir. Kaldı ki HDK programı reformcu değildir. Kızıl-bayrak HDK programını eleştirirken bir maddesindeki “bir arada ve bir-likte yaşama”yı ele alıp eleştiriyor, fakat diğer maddesinde yer verilen

“halkın kendi yönetimini kurmasını sağlamak” amacının üzerini Bekta-şi gibi kapatarak programı reformcu ilan ediyor. “Halkın kendi yönetimini kurmasını sağlamak üzere, birlikte mücadele etme”k devrimci bir hedef-tir reformcu değil.

Fakat biz programın tek başı-na devrimcilik üretmeye yetmediği, HDK’yi devrimci kılmayacağı bi-linciyle ve HDK’nin benimsediği ve geliştirmeye çalıştığı fiili/meşru mü-cadele çizgisini esas alarak hareket ediyoruz, etmeliyiz. Kaldı ki HDK

antifaşist cephesel bir birliktir, güncel somut siyasi durumda devrimi yapma değil devrime yarayacak kitle hareke-tini geliştirme iddiasındaki birliktir.

Peki, bu eleştiriyi yapan Kızıl-bayrak pratikte kitle eylemlerine mü-dahale çabasından başka bir şey mi yapıyor. Kendi mücadelesinin, tekil reform talepleriyle kitle eylemi geliş-tirme çabasının “burjuva demokrasisi sınırları” içindeki bir sonuçla kalma-masının garantisi kendi programının devrim iddiası mı? Bunun tek başına kitle hareketini devrimcileştirmeye yetmeyeceği açık değil mi? Yetseydi işçi hareketine devrimci müdahale çabasına rağmen neden işçi hareketi sendikalist egemenlik altında kaldı ve devinimini yitirerek gerileyip güçsüz-leşti? Kaldı ki devrimci partiler eğer işçi sınıfı ve ezilenlerin kitle hareke-tini devrimci çizgide büyütmeyi ba-şaramazlarsa, kitleler gerici, liberal, şovenist burjuva partilerin arkasında aldanmaya devam eder ve kitle ha-reketini büyütmenin yollarından biri olan antifaşist birliklere yanaşmayan dar görüşlü devrimci partilerin bunda günahı çok olmaz mı? Son 20 yılı aş-kın süreçte olan da bir yanıyla budur.

O halde HDK’nin kitle hareketini büyütme ve devrimcileştirmede yeter-sizliklerini eleştirerek, öneriler getire-rek antifaşist birlik geliştirmeye çalış-mak saygıyı hak eder ama HDK’nin yetersizliklerini kullanarak burjuva demokratikle suçlamak, yalnızca dev-rimcilik üretmemekle kalmaz, saygıyı da hak etmez. Kızılbayrak’ın yaptığı ikincisidir.

KUDH’nin güncel mücadelesi saflarında

ve kitlesinde -programına rağmen- devrimcilik ürettiği gibi

HDK’nin etkinliğinde geliştirilecek Batı’daki

kitle hareketinde de devrimcilik üretir.

Marksist Teori 8

Sekterizmle

Sosyalşovenizm Bulamacı Aynı sekterlikle malül Yürüyüş ve DHF, bir yanıyla KUDH’nin De-mokratik Özerklik programından dolayı HDK’yi ve benzeri cephesel ittifakları reformcu görüyorlar. Diğer yanıyla özellikle Yürüyüş HDK’de yer almayı KUDH’ne kuyrukçuluk olarak suçluyor. Türk emekçileri ara-sında KUDH’nin taleplerini tanıyan barış hareketini geliştirecek taktiği reformcu kuyrukçuluk olarak yerden yere vuruyor.

Biz komünistler soruna ilişkin ola-rak ayrılma hakkını ve özgürleşecek ulusların gönüllü birliğinin biçimi olarak da halk cumhuriyetleri birli-ğini -ayrılma hakkını koruyarak- sa-vunuyor ve öneriyoruz. Bu devrimci programın propagandasını sürekli ya-pıyoruz. Eğer sorun bu propaganday-sa, biz komünistler Kızılbayrak’tan da DHF ve Yürüyüş’ten de tutarlıyız ve kararlıyız.

Bu üç akım, Demokratik Özerk-lik talebine Batı’da Türk emekçileri arasında karşılık veren taktiği

re-formcu kuyrukçulukla suçlarlarken, UKTH’nı savunan propagandadan öte, kampanya ve pratik olarak bu ko-nuda yıllarca bir şey de yapmadılar.

Yıllar sonra ilk defa Yürüyüş “Kür-distan Kürtlerindir” ajitasyon kam-panyasını 2012’nin ortalarında yürüt-meye çalıştı. Ama “Kürt milliyetçisi”

tanımlamasını sürekli kullanarak dev-rimci tabanda KUDH’nin ilericiliği-ne ilişkin tereddüt yaratma çabasını aralıksız sürdürmekten usanmadı.

Kirli savaş teşhirinden başka soruna ilişkin pratik kampanyalar ve Türk emekçilerini etkileyecek taktikler yü-rütmeye gerek görmedi. Çünkü Kürt sorununda pratik kampanyalar yürüt-mek el yakıyor. Türk eyürüt-mekçiler ara-sında güçlü etki bırakmıyor ve kitle kazandırmıyor. Bu faydacılık sosyal-şoven ilgisizlikten başka bir şey değil.

Türk emekçileri sınıfsal ve demokra-tik diğer sorunlar üzerinden kazanma çabasına ek olarak enternasyonalist tutarlılığın ve şovenizme karşı müca-delenin olmazsa olmazı olarak soruna ilişkin taktikler ve pratik kampanyalar yürütülmezse şovenizmin etkileriyle uzlaşılmış olur. Yürüyüş’ün Kürt so-rununda pratik konumu budur.

Yürüyüş’ün en çok saldırdığı nok-ta olan “barış” nok-taktiğine gelince. Yü-rüyüş UKTH’nın devrimci içeriğiyle propagandası dışında Türk emekçile-rinin mevcut somut siyasi durumuna elverişli hangi taktikle hareket ediyor.

Örneğin sınıfsal ve antiemperyalist mücadelenin sorunlarını tekil talepler halinde pratik mücadele kampanya-larına dönüştürüyor. Fakat şiddetli bir Antifaşist ittifaklar

ve birlikler kurmak, devrimci partilerin bağımsız mücadele ve çalışmasını engellemez ama devrimci partilerin

gelişmesine zemin sunar.

savaşın sürdüğü Kürt sorununda hangi taleplerle ve nasıl kampanyalar yürütü-yor? Türk emekçileri arasında soruna ilişkin tekil taleplerle de ve KUDH’nin öngördüğü programın taleplerinin ta-nınmasını isteyen pratik kampanya-lar yürütmesi gerekmez mi? Nasıl ki sınıfsal ve antiemperyalist tekil veya birçoğu bir araya getirilen talepler-le yürütütalepler-lecek kampanyalar, kimseyi reformist kılmıyorsa Kürt sorununda da kılmaz. Peki, bu kampanyaları yü-rütürken Türk emekçilerine ‘bu talep-ler tanınarak, gerçekleştiritalep-lerek barış sağlansın’ demek Türk emekçilerinde etkili olduğu ölçüde kirli savaşa kar-şı kitle hareketi yaratmaz mı ve Türk emekçilerinin antifaşist kitle hareke-tini büyütmez mi? KUDH’nin sava-şının haklı olduğunu Türk emekçileri arasında yaymaz mı? Türk emekçileri arasında devrimci bir durum ve devrim durumu henüz yaşanmadığı sürece bu rolü oynar. Öncünün görevi bu rolün gereğini yerine getirmektir.

ESP ve HDK’nin, KUDH’nin ta-leplerini tanıma talepli barış taktiği budur. Elbette Türk emekçileri arasın-da devrimci yükseliş-durum-devrim koşullarında böylesi bir taktik reform-cu rol oynar ama bu durumdan henüz uzak olunduğu çok açık değil mi? O halde Yürüyüş’ün somut koşullara

ESP ve HDK’nin, KUDH’nin ta-leplerini tanıma talepli barış taktiği budur. Elbette Türk emekçileri arasın-da devrimci yükseliş-durum-devrim koşullarında böylesi bir taktik reform-cu rol oynar ama bu durumdan henüz uzak olunduğu çok açık değil mi? O halde Yürüyüş’ün somut koşullara