• Sonuç bulunamadı

A. Pragmatik Etik

3. Pragmatizmin Deneyimciliği

Pragmatistlerin fikirlerinde, bazen Kant idealizminin izi görülse de onlar genellikle Anglo-Sakson tecrübeciliği/empirizminden etkilenmişlerdir. Onlara göre tecrübe, bütün felsefenin dayandığı temel olmalıdır. “Tecrübecilik, aktüel ve mümkün insan tecrübesinin ötesinde herhangi bir gerçekliğin olmayacağına inanan bir felsefedir… İnsan tecrübesi, merkezinde aktif insanoğlunun bulunduğu doğal dünyanın bölümlerinin bir adıdır.”297 Pragmatizm gerek değer oluştururken gerekse insan hayatındaki devinimleri bir anlam çerçevesinde inşa ederken ilgi gösterdiği, bu değeri ve bilgiyi inşa ederken dikkatle odaklandığı dayanak, insanın bizzat tecrübesidir. Pragmatizm, insanın bu tecrübesinin, kendisi açısından yararlı bir şekilde sonuçlanmasını gerekli ve değerli bulan bir felsefî yaklaşımdır. Bu konuda şu değerlendirme dikkate değerdir;

…pragmatizm, temelde tecrübeciliğin devamıdır ancak bu, aktüel tecrübeye odaklanan eleştirel, radikal tecrübeciliktir. Bu radikal tecrübecilik, olgulara dayanan, dışsal ve bilimsel tecrübeden başka, sonuçları olan ve hayatta takip edilecek sonuçlar veren tecrübeleri kabul eder ve metodolojik olarak çoğulculuğa bağlanan bir tecrübeciliktir. Bu tecrübecilik, monizmi reddeder. O, anti Mutlakçıdır.

Mutlak görülen her şeyin anlamsız ve doğru olmadığını; bunun yerine doğrunun tarih içinde insanlar tarafından yapıldığını ileri sürer.298

296 Dewey, Reconstruction in Philolosophy, s. 57–59. James’in hakikat tanımı da hemen hemen aynıdır: “Kısaca ifade etmek gerekirse ‘hakikat’, yalnızca düşünce tarzımızdaki faydadır, tıpkı

‘doğruluk’un yalnızca davranış tarzımızdaki fayda olduğu gibi.” James, “Pragmatism’s Conception of Truth”, Pragmatism, The Meanings of Truth, s. 106.

297 Shook, Amerikan Pragmatizminin Öncüleri, s. 16. Kant’ın deneyimi esas alan ahlâkçılığı eleştirisi için bkz. Kant, Ahlâk Metafiziğinin Temelledirilmesi, s. 60-61.

298 İsmail Doğu (ed.), “Sunuş”, Felsefi Metinler: Pragmatizm, s. 8.

93 Pragmatizmde daha önce vurguladığımız gibi insan hayatından kopuk, ona yön vermeyen ya da insan hayatının kapalı noktalarını açıklamayan herhangi bir fikrin değeri olamaz. Her türlü işe yarar düşünce, eylemle birlikte oluşmalıdır. Daha sonra ayrıntılı olarak ele alacağımız pragmatik doğruluk kavramı insan eylemi açısından işe yararlık durumunu açıklar. Doğruluk, öncelikle ihtiyaçları karşılamalı, eğilimler doğrultusunda fayda üretmelidir. Dolayısıyla deneyim konusu olamayan doğruluk, ancak içi boş metafizik tartışma geleneği içerisinde değerlendirilir. Burada pragmatistlerin, doğa ile insanın hayatını birbirinden bağımsız olgular olarak düşünmedikleri görülmektedir. Bunların birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu kabul eden pragmatistler, insan eylemini temel almayan hiçbir tanımlamayı doğru olarak kabul etmezler.299

Burada değerlendirme konusu yaptığımız üç düşünürün, üzerinde hemfikir oldukları tecrübe ve bilgi ilişkisini şu şekilde değerlendirmek mümkündür:

(1) Tecrübenin bilgiye zemin teşkil ettiği, (2) tecrübenin dönüştürülmesinin, bir amacın gerçekleştirilmesinde eylem için bir hazırlık olan şüphenin giderilmesi ve inancın kazanılmasını hedeflediği; (3) zihin pratik inancı hedeflediği için, onun tecrübeyi dönüştürmesine deneysel faaliyet rehberlik ettiği; (4) makul inançların yaratımına dair deneysel sürecin, mantıkî olarak bizi, güvenilebilir tahminler ve çevremizi kontrol etmede bize yardımcı olan yeteneğine göre değerlendirilebileceği hususlarında hemfikirdiler.300

Bu bakış açısının, düşünürlerin felsefesine yansıyış biçimini sırasıyla değerlendirelim.

a. Charles S. Peirce

Eylem ve doğruluk değerine bu kadar vurgu yapılması özellikle kavramın isim babası olan Pierce’ün bir fizikçi-kimyacı olmasıyla da ilgisi vardır. Deney ve deneyim konusunda Pierce şunları ifade etmektedir:

Deneysel bilim alanında çalışan her uzmanın zihinsel tutumu, bir dereceye kadar laboratuar ortamında şekillenir. Deneyci, neredeyse bu durumun tam olarak farkında olamaz. Çünkü onun yakından tanıdığı entelektüeller, bu konuda tıpkı kendisi gibidir. Eğitimi genellikle kitap dışında, bir şekilde oluşturulmuş olan deneyci, kendisinden oldukça farklı bir yöntemle eğitimlerini almış olan entelektüellerle asla samimiyet içerisine girmeyecek, onlarla benzer terimleri bile kullanmayacaktır.

Çünkü deneyci ve diğerleri su ve yağ gibidirler. Onlar birlikte hareket etseler bile, bu birliktelikten nahoş bir tat dışında bir zevk almaksızın, çok hızlı bir şekilde çok çeşitli zihinsel alanlara gideceklerdir… Siz, özgün ya da gözlemlerinizden yola çıkarak kusursuz olarak algıladığınız bir deneyciyi bulduğunuzda, ona ne iddiada bulunursanız bulunun, siz şununla karşılaşacaksınız; o, anlamı, hem deney için ileri

299İsmail Doğu (ed.), “Sunuş”, Felsefi Metinler: Pragmatizm, s. 8.

300 A.g.m., s. 9.

94 sürülebilen hem de eylemde yani ileri sürülmüş olan tanımın deneyimi olarak ortaya çıkabilen bir şey olarak anlayacak. Ya da o, sizin söylediğiniz hiçbir şeyi ciddiye almayacaktır.301

Deneyime ve deneye dayalı bilgi inşa eden iki farklı insanın iletişim kurması zor iken aynı şekilde ulaştıkları sonuçlar da farklı olacaktır. Öte yandan Pierce, kavramların anlam çerçevesini doldururken o kavramın, kendi etkinlik alanında muhtemel bütün alanları çevrelemesi gerektiğini ifade eder. Aksi takdirde kavramın tanımı tam yapılamamıştır. Tanım geliştirenleri laboratuardaki deneyciye benzeten Pierce, hayat imkânı bulamayan ya da kendi yaşam alanıyla ilgili boşlukları dolduramayan hiçbir kavramın önemi yoktur ve zaten ona göre, bunların insan hayatında bir değişiklik yapması da imkânsızdır.302 Diğer taraftan Pierce pragmatizmin tecrübeciliğini geleneksel empirizmden ayırır. Ona göre empirizmde insan pasif bir alıcıdır. Oysa Shook’un değerlendirmesine göre, pragmatizmin tecrübeciliğinde, organizma aktif bir süreç içerisindedir. İnsan sahip olduğu eylem alışkanlıklarıyla doğaya müdahale eder ve kendi amaçları doğrultusunda onu değiştirmeye çaba sarf eder. Bu bağlamda pragmatizmin bu anlamda öne çıkan tecrübeciliği, Pierce’e göre, Darwinci natüralizmle birleşir ve o şekilde ortaya çıkar.303

Daha önce kısmen değindiğimiz gibi Pierce, duyular vasıtasıyla tecrübe edilerek ve pasif bir alıcı konumunda bulunan insanın deneyimiyle elde edilen bilgiyi merkeze alan geleneksel tecrübeciliğe karşı çıkar. Shook’a göre Pierce, bu yönde itirazından sonra bilimsel realizmi ileri sürer. Buna göre, insan tecrübesi doğrudan doğal dünyadan kaynaklanır. Ona göre, insan akıp giden sürecin bir parçasıdır. Aktif, süreci inşa edici bir fail olarak algılanır ve bilgi de böyle bir ilişki sonucunda oluşur. Bununla birlikte insanın tecrübe edemeyeceği bir takım şeylerin mevcudiyetine inanmak gerekir. Metafizik tecrübecilik, hiçbir zaman tecrübe edilemeyen şeylerin varlığını kabul etmek demektir. Fakat insan, kategoriler aracılığıyla her şey için bir anlam inşa edebilmektedir.304 Pierce’ün, bu bilgi edinme sürecini birincilik, ikincilik ve üçüncülük olarak tasvir ettiğini ve bunları da tecrübeyle temellendirdiğini vurgulamıştık. Bu konuya daha sonra da değineceğiz.

301 Pierce, “What Pragmatism Is”, Selected Writings, s. 181-182.

302 A.g.m., s. 108.

303 Shook, Amerikan Pragmatizminin Öncüleri, s 42–43.

304 A.g.e., s. 31–32.

95 Fikirlerin açık kılınması konusunda yaptığı çalışmalarda Peirce’ün öne sürdüğü temel nokta, fikrin doğru olması değil açık olmasıdır. “Fikirlerimizi açık hale nasıl getireceğimizi bilmek kesinlikle önemlidir fakat, onlar doğru olmadıkları zaman dahi açık olabilirler.”305 Daha önce ifade ettiğimiz gibi Pierce’e göre inanç, açık olan kavramın ya da fikrin davranış alışkanlığına dönüşmesidir. Dolayısıyla düşünme etkinliğinin amacı bir inanç oluşturmaktır. İnanç ise davranış alışkanlığı ile yaşama imkânı bulur. Dolayısıyla fikir inşa etme süreci aynı zamanda bir eylem halinde olmayı zorunlu kılmaktadır.306 Buradan hareketle onun deneyimciliğini biraz daha irdeleyelim.

Peirce’e göre insan bilgisi, ne pasif bir alıcı ne de dış gerçeklikten bağımsız ve sadece bir zihin oyunu olarak ortaya çıkar. Dış gerçekliğin varlığı konusunda bir şüphe içerisinde olmayan Peirce’ün, onun insan zihninde bilgiye dönüşme sürecinde şüphe, inanç ve alışkanlık/tecrübe süreçlerine tâbi olduğu yönündeki fikrini vurgulamıştık. İnsan bilgisinin dışında var olan gerçeklik ile ilgili Pierce, yeterince araştırılma yapılmadığını belirtir ve yeterince araştırma yapılıp bir sonuca ulaşılmazsa dahi, bu uğraş dilde bir düzenleme işi görmüş olacaktır.307 Dolayısıyla bilgi ya da kavram, muhtemel uygulamalarının tamamını, tanımı içerisinde barındırmak zorundadır.

b. William James

James açısından durum pek farklı değildir. James’in, tecrübeyi/deneyimi bütün felsefesinin hareket noktası yaptığı görülmektedir. Pragmatik yöntem, eylem içeriğine sahip olmayan hiçbir düşünceyi doğru olarak kabul etmez. Uygulama, fikirlerin işe yararlığını ortaya çıkaran bir ölçüttür. Dolayısıyla herhangi bir fikir, insanın hayatında değişikliklere yol açmalıdır. Uygulama imkânı olmayan -deneyime açılmayan- fikirler, pragmatik yöntem açısından dikkate değer bulunmaz.308

İnançlar da bu istikamette oluştuğu için tecrübe, her türlü fikrin rehberi ve kilididir. “İnsanların inançları her zaman daha fazla deneyimle desteklenir.”309 Öyle ki inançların bir kısmı tecrübe ile sabitleşmişken diğer bazı inançlar da tecrübe

305 Pierce, “How to Make Our Ideas” Selected Writings, s. 136.

306 A.g.m., s 121.

307 A.g.m., s. 133-135.

308 James, “What Pragmatism Means”, Pragmatism, The Meanings of Truth, s. 28.

309 James, “Pragmatism’s Conception of Truth”, a.g.e., s. 107.

96 edilmeye doğru bir zemin oluştururlar. Bu yönüyle insanın ileriye dönük yaşadığını ama geriye dönük düşündüğünü ifade eden James, daha önceki tecrübe edilerek doğrulukları tartışmalı olan birçok düşüncenin artık geçerliliklerini yitirmiş olmalarının, onların tecrübe edilmesinden kaynaklandığını vurgular.310

Bilginin nasıl oluştuğu ile ilgili epistemolojik tartışma, pragmatizmin tecrübeciliği açısından duyu verilerine vurguyu gerektirir. Bilginin nasıl oluştuğu konusunda öncelikle James, gerek rasyonalizmi gerekse empirizmi eleştirmektedir.

Ona göre rasyonalistler, duyu verileriyle elde edilen bilgiyi, temellendirmek için kabul etmezken, deneyimcilikte de tam aksine duyu verileri dışında bir bilgi yolunun oluşmadığını iddia eder. Bunların her ikisi de yönünü geçmişe çevirir. Oysa pragmatizmin yönü geleceğedir. Zira onun iddiası sonuç almaya dönük, kendi doğrulanabilirlik sürecini inşa etmektir. Onların doğrulukları, pragmatik açıdan ele alınmadıkça mutlak olarak anlamsızdırlar.311 Bilginin oluşması için uygulamaya/tecrübeye ihtiyaç bulunmaktadır. Tecrübe, bilgiyi yapılandırırken bilgi de tecrübenin kendisini yansıtmalıdır. İçinde tecrübeyi barındırmayan, hayatın akışına yön veremeyen bilgi, James’’in pragmatizmi açısından değerli bulunmaz.312

Görüldüğü üzere bilmek, eylemi beraberinde getiriyor. Eylemek ise bir fayda şeklinde sonuçlanmak durumundadır. “O halde siz onun (fazladan hakikatin) ‘ya doğru olduğu için faydalı olduğunu’ ya da ‘faydalı olduğu için doğru olduğunu’

söyleyebilirsiniz.”313 İnsan, davranışta bulunduktan sonra artık o davranış yapılmamış gibi olamaz. Dolayısıyla insan, fikirlerinden çok davranışlarıyla daha çok kabul gören ve kişiliği konusunda değerlendirme yapılan bir canlıdır. İnsanın karakteri, davranışıyla ortaya çıkar. Düşünceler ve inançlar insanın ayrılmaz parçalarıdır. Onlar, insanın davranışına yön verirken içeriğinin daha anlaşılır olmasına imkân sağlar. Fakat düşünceler ve inançlar bu yönde önemliyken, insan olarak davranışlarıyla ortaya çıkmak durumundadır. Dolayısıyla pragmatizmin, deneyimi felsefesinin ekseni yapması, bu yönüyle önemlidir. Doğrunun faydaya indirgendiği bir zihinsel çevrenin bireysel tavrı, kendi şartlarının kabul ettiği doğru

310 James, “Pragmatism’s Conception of Truth”, Pragmatism, The Meanings of Truth, s. 107.

311 A.g.m., s. 108-109. Öte yandan “What Pragmatism Meanings” adlı makalesinde James, Pragmatizmin farkını ve faydasını ortaya koymak için başından geçen bir olayı anlatır: Bunu daha önce 198. dipnotta aktarmıştık. Burada ileri sürülen soruya, doğrudan uygulamaya fayda sağlaması açısından cevap bulmaya çalışmasıyla da deneyimi öne çıkarmaktadır.

312 James, “A Word More about Truth”, a.g.e., s. 248-249.

313 James, “What Pragmatism Means”, a.g.e., s. 98.

97 tavır ve davranış algısını tecrübeyle temellendirecektir. Aksi takdirde doğru anlamsız bir kavram olarak değerlendirilecektir.

Doğru (hakikat) kavramı, uygulama sürecini başlatan her türlü fikre ve onun uygulamaya geçirilmiş işlevine verilen isimdir. Doğru fikirler, ortaya çıktıkları andan sonra, faydalı olmazlarsa onlara hiçbir değer verilmeyecektir.314

Doğruluk denen kavram, gerçeklik ile uyuşma durumunda olmalıdır.

Gerçekliği, “ya kendini makul bir şekilde ortaya koyan sağduyu işleri ya da zaman, mekân, mesafe, tür ve eylemler gibi sağduyu ilişkileridir”315diye tanımlayan James’e göre uyuşma (fikir eylem uyumu) da, hâlihazırdaki fikirlerden gelecekteki amaç için yapılan mücadele sürecinde ortaya çıkan davranış aşamalarıdır.316 “İnsanların inançları her zaman daha fazla deneyimle desteklenir. Fakat inançlar, dünyanın bütün deneyimlenir toplamının bir bölümünü oluşturur ve sonraki zamanlarda eylemleri destekleme işi yaparlar.”317 Olguların sadece var olduğunu ifade eden James, doğrulukların olgulardan çıktığını bir daha vurgular ama doğrular olguların çıplak kopyası şeklinde kalmazlar, onlar da olgulara geri döner ve onları etkiler.318 Başka bir deyişle insan olarak elde edilen doğrular, sosyo-politik açıdan iş görmek ve fiziksel çevreden sosyal ve zihinsel çevreye kadar değişimi sağlamak zorundadır.

Aksi takdirde pragmatizme göre, yarar sağlamayan doğruluk anlamsızdır.

Bilgiye ulaşılmasının ana motive edici unsuru olarak yarar ilkesini ona koşullayan James’in pragmatizmi, bilgiyi elde etme sürecinde, tecrübeci geleneğin izlerini bu şekilde taşımaktadır. Bilme ve bilgi nesnesi, esasında tecrübenin iki farklı görünümünden başka bir şey değildir. Dolayısıyla bütün bilgi, insan tecrübesiyle ortaya çıkan bir sürecin sonucudur. Tecrübe, bilgi edinmenin ya da bilginin oluşumunun zeminidir.319 Öte yandan James, empirizm eleştirisinde fizikî dünya ile değerler dünyası arasındaki ayrıma dair ve değerler dünyasını hor gören duyumculuğa eleştiriler getirmiştir. Buna göre değerler dünyası fizikî dünyadan ayrı olarak başka bir gerçeklik dünyasını oluştururlar. Dolayısıyla James’e göre, değerlerin gerçekliği, bir gerçekliğin sahip olduğu diğer niteliklerle birlikte aynı

314 James, “What Pragmatism Means”, Pragmatism, The Meanings of Truth, s. 98.

315 A.g.m., s. 99.

316 A.g.m., s. 103.

317 A.g.m., s. 107.

318 A.g.m., s. 108.

319 James, “Does ‘Consciousness’ Exist”, Essays in Radical Empiricism, Univ. Nebraska Press, London 1996, s. 4, 9-25. Söz konusu eser zaten tecrübenin bilgi edinme sürecinde en önemli zemin olduğu üzerine kaleme alınmış makalelerden oluşmaktadır.

98 ölçüde gerçeklik olarak değerlendirilir.320 James, olguların tecrübe sürecinde bilgiye dönüşerek ortaya çıksalar da dış gerçeklik olarak var olduğunu vurgular. Esasında burada, bilginin, bu gerçekliğin insan tecrübesiyle irtibata geçtiğinde işe yarar olmasıyla oluştuğu vurgulanmıştı. Fakat bu bilginin konusu, bilginin dışında bir gerçekliğe sahiptirler. Bu yönüyle James, bir realist olduğunu kabul etmektedir.321

Öte yandan insan tecrübesiyle ortaya çıkan gerçekliğin/doğruluğun, algı ve anlam ile ilişkilendirilerek ortaya çıkmasını, zihinsel sürece bağlamış olmasıyla da idealist bir tutum sergilediği değerlendirilebilir.322 Gerçeklik ve bilgi edinme/fayda üretme sürecinde ortaya çıkan bu durum, esasında James’in insan ve tecrübenin devingenliği anlayışıyla irtibatlandırılabilir. Eğilimleri olan, sonuç almaya dönük fayda üretmeye meyilli bir varlık olarak insan, hayatın devingenliğinde ortaya çıkan durumlara yön verici bir unsur olarak katılmak ve kendi faydasını üretmek durumdadır. Gerçeklik ve idealizm bu noktada, doğrudan insan eylemleri süreciyle algılanır. Hayatın sürekli akıp giden ve dolayısıyla sorunlar üreten bir süreç olması, insanın eğilimleri doğrultusunda yapılandırılmak zorundadır. İnsan bütün bu süreci, kendini merkeze alarak beklenti ve tatmin olma eğilimleriyle seçimlerde bulunur ve düzenleyici bir varlık olarak süreci yönetmek zorundadır. Dolayısıyla James’in gerçeklik anlayışı bu şekilde oluşur323 ve “gerçeklik, bizim zihinsel keşiflerimizin bir birikimidir.”324

James için pragmatik gerçeklik, deneyimin bir unsuru olarak inanç ve zihinsel bir tema şeklinde ortaya koyulduğunda, onun insan için fayda sağlayan, iş gören bir bilgi nesnesi olması gerektiğine değinmiştik.

Kendinde gerçeklikler ister pragmatist ister anti-pragmatist olsun herhangi bir kimse tarafından yalnızca ona inanılıyor olmasıyla orada olabilir; onlara (gerçekliklere), yalnızca kendi fikirlerini doğru olarak gördüklerinden dolayı inanılır; ve fikirlerini, yalnızca kendilerine fayda sağladığından dolayı doğru olarak görürler. Faydalı olmak dahası, belli bir düşünürün amacı demektir. Herhangi bir şeyin doğru bir fikir olması, onun kusursuz bir fikir olduğunu göstermez… Kusursuz olan fikir, senin şu andaki ihtiyacını fazlasıyla tatmin edici bir şekilde karşılayan fikirdir.325

320 Bu konuyla ilgili James’in kaleme aldığı şu makaleye bkz. James, “The Place of Affectional Facts in a World of Pure Experience”, Essays in Radical Empiricism, s. 137-154.

321 James, “Pragmatist Account of Truth”, Pragmatism, The Meaning of Truth, s. 254, 272.

322 James, “A Word More about Truth”, a.g.e., s. 104–106.

323 James şu makalesini bu çerçevede ele almıştır. “World of Pure Experience”, a.g.e., s. 39-91, 52-66. Ayrıca bkz. James, “Does ‘Consciousness’ Exist”, a.g.e., s. 18-20.

324 James, “Humanism and Truth”, a.g.e., s. 209.

325 James, “Professor Hébert on Pragmatism”, a.g.e., s. 297.

99 Bu fikirler, özellikle sosyal ve siyasal ilişkilerde sürekli kendini haklı ve meşru olarak görme eğiliminde olan siyaset ve ekonomiyle uğraşan insanın zihninde ve eyleminde, kendi haklılığı ve çıkarı için –ki bu durum başkalarını olumsuz da etkilese- temel teşkil edecek şekilde algılanabilmektedir. Sanat, bilim, eğitim ve bunlar gibi birçok etkinliğe ufuk sağlayıcı ve başarı tavsiye edici gibi algılanabilir.

Fakat özellikle insan eylemleri içerisinde en çok çatışmanın ve yarışmanın olduğu siyasal ve ekonomik hayatta, bu alanların failleri tarafından özellikle geliştirilen yeni kavramsal meşruiyet kaynaklarıyla birlikte, bu fikirlerin sorun üretme kabiliyeti ortaya çıkacaktır. Bazen bir eylemci için fayda üreten bir durum, başkaları için sorun kaynağı olabilmektedir. Özellikle kişisel çıkar bu doğrultuda daha kuşatıcı olan siyasetin ve toplumun çıkarı gibi servis edilebilmektedir. Diğer taraftan uluslar arası siyaset ve ekonomi alanında, ülke çıkarı kavramı etrafında oluşturulan tatmin edici eylemler, başka ülkeler için çatışma sebebi olabilmektedir. Dolayısıyla doğruluk algısını, eylem ve tatmin ediciliğe indirgeyen söz konusu yorum, özellikle siyaset ve ekonomiyle meşgul olan insanlar için bir başarı sağlasa da, sorun üreten bir yönünün bulunduğu dikkatten kaçırılmaması gerekiyor. Burada görüldüğü gibi, doğruluk, eylemle ortaya çıkmalıdır ve tatmin edici olmalıdır. Hayatın devingenliği doğrultusunda doğruluk içeriğini değiştirmek gerekiyor. Tecrübenin sürekli devingen olduğunun vurgusu, esasında doğruluk algısının da aynı şekilde değişken olduğunun sonucunu doğurmaktadır.

Tecrübe, sürekli genişleyerek ve kendini devingen bir şekilde yenileyerek ortaya koyar. Zira akıp giden hayat, kendi yenilikleriyle her daim yeni soru ve sorunlarla ortaya çıkar. Bu devingenliği ise insan, kavramlarla algısına taşır ve bunları bir anlam çerçevesinde inşa eder. Tecrübeyi zihinsel çabayla yani kavram dünyasında ayrıştırarak incelemek mümkün iken o, olup biten süreçte birlikli görünür.326 İnsan, hayatında eylem ile kendini ortaya koyarak var olur.327 Onun tutarlı, çelişkisiz bir yaşam içerisinde var olması, ‘kişilik’ denen olgunun gereğidir.

İnsan, bu birlikli görüntüsü ile var olur. Dolayısıyla insanın zihinsel dünyasındaki

326 James, “The Continuity of Experience”, Essays in Radical Empiricism, A Pluralistic Universe, Longman, Green Press, New York vd. 1947, s. 281–282, 287–288, 290.

327 Çalışmamızın birçok yerinde benzer vurgular yapmaktayız. Varoluşçuluğun temel tezlerinden biri olan ‘insanın eylemle ortaya çıktığı’, yani onun eylemini önceleyen bir özü’nün varlığını kabul etmeyen bakış açısıyla bu yorumların benzerliği ortadadır. Bu konuda derlenmiş bir çalışmada Varoluşçu filozofların fikirleri ortaya konulmuştur. Krş. Roger Verneaux, Egzistansiyalizm Üzerine Dersler, çev. Murtaza Korlaelçi, Erciyes Üniv. Yay., Kayseri 1994, s. 14-21, 34-41, 63-79 vd.

100 kavramsal haritaya karşılık, yaşamı daha belirgin ve gözlemlenebilirdir. Buradan çıkan sonuca göre, ‘insan düşündüğü şeyden çok yaptığı, eylediği şeydir,’ denebilir.

Dolayısıyla toplumlar ve siyasal olay ve olgular da eyleyerek tanımlanır ve ortaya çıkar.

Özellikle tecrübe ve gerçeklik konusunda fikirlerini ortaya koyduktan sonra metafizik konulardaki problemlere de çözüm getirme çabasında olan James, burada

‘saf tecrübe’328 ya da ‘radikal tecrübecilik’329 kavramını kullanır. Buna göre Suckiel, şu tespitlerde bulunur:

James’in düşüncesine göre nihaî metafizik gerçeklik, her parçasının bir diğerine yöneldiği ve sınırlarının birbirinin içinde eridiği: ‘zira hayat deneyimlerinin gerçek, somut duyusal akışı, birbirine nüfuz eder,’ daimî bir akış olarak tasvir edilen ‘saf deneyimdir…’ O, deneyim kavramını çoğunlukla zihnî olarak kullanır. Sözgelimi James, saf deneyimi ‘duyum’ ve deneyimi de ‘görünen’ ve mevcudun derhal ortaya çıkan sahası’ olarak tasvir eder.330

Bu durumda ortaya çıkan zorluk, her insan, deneyimini kendi özel durumuyla anlamaya çalışacak ve bu durumda herkes kendi şahsî dünyasında olgulara dair ve dolayısıyla kendi eylemine dair bir anlam ve değer inşa edecektir.

James bu sorunu aşmak denemesine girişse bile bu durum, onun felsefesinde ciddi bir sorun olarak kalacaktır.331

Sonuç olarak James’in deneyimciliği/tecrübeciliği birtakım problemleri içerisinde barındırsa da nihaî noktada, duyu verilerine vurgu yapan empirizmden etkilenmiş; tecrübenin ve faydanın, biliş süreçleri ve yaşam güdüleri tarafından

328 “Saf tecrübe, sürekli olarak akan ve bu yönüyle kavramsal çerçevesiyle daha sonraki düşüncemize malzeme sağlayan hayata verdiğim isimdir… Bu durumda saf tecrübe, duyu ve duygulara verilen başka bir isimdir.” James, “The Thing and Its Relations”, Essays in Radical Empiricism, s. 93-94.

329 Radikal tecrübeciliği burada biraz daha genişleterek zikretmek gerekiyor: “Radikal tecrübecilik, öncelikle bir varsayımı, sonra olgu ifadesini ve son olarak da genelleştirilmiş hükmü içerir.

Varsayım, filozofların, tecrübeden yola çıkarak tanımlanmış şeylerle, kendi aralarında yaptıkları tartışmalardaki iddialardır. (İstenildiğinde tecrübe edilemeyen şeyler var olabilir ama onlar felsefî tartışma için malzeme oluşturmazlar.) Olgu ifadesi, ister birleştiren ister ayırt eden olsun, şeyler arasındaki ilişkileri, tıpkı doğrudan ulaşılan tekil tecrübedeki konu gibi ifade eder, ve temsil ettiği şeyleri ne eksik ne de fazla ifade ederler. Genelleştirilmiş hüküm şudur; tecrübenin ayrıntıları birbiri ardı sıra bağlantılarla bir araya getirildiklerinden dolayı, bu bağlantılar tecrübenin bir parçasıdır. Kısaca, evrenin doğrudan kavranılmasında tecrübenin, kendi dışındaki dış desteğe ihtiyacı yoktur, çünkü o, devingen ve ard arda gelen yapısıyla kendi doğrusuna sahiptir.” James,

“Preface”, Pragmatism, The Meaning of Truth, s. 172–173.

330 Suckiel, William James’in Pragmatik Felsefesi, s. 127, 133. Radikal empirizmle pragmatizminde ortaya çıkan birtakım zorlukları aşmaya çalışan ve bu konuda sadece saf deneyimin olduğunu ifade eden James, gerçeklik ve onun deneyimi konusunda ileri sürdüğü görüşleriyle zaman zaman kapalı noktalar bırakmıştır. A.g.e., s. 129-135.

331 A.g.e., s. 133.

101 motive edilen insanın bizzat kendi algısı ve faydası doğrultusunda oluşmuş olan tecrübecilik, onun felsefesinde merkezî bir konumdadır.

James’in deneyimciliğinin, insan yaşamının en dinamik ve aktif eylemlerinden biri olduğundan dolayı siyasetle doğrudan bir ilişki içerisinde olması kaçınılmazdır. Ayrıca yarar/fayda odaklı yorumlar açısından siyaset alanı, bu ilişkiye fazlasıyla imkân sağlamaktadır. Deneyimciliği felsefesinin merkezine alan bir öğretinin/fikrin deneyimden bağımsız düşünülemeyen siyasal alanla ilişkisi kaçınılmazdır.

c. John Dewey

Dewey’in tecrübeciliğinin diğerlerinden ana hatlarıyla farkının olmadığını belirterek onun tecrübeciliğine, belirgin nitelikleri itibariyle değinmek gerekmektedir. Eylemin psikolojik süreçlerini derinlemesine irdeleyen Dewey, refleks ark kavramının bu sürecin merkezinde durduğunu ifade eder.

İnceleyecek olursak, duyusal bir uyarıcıyla değil, fakat gözle görülür bir şekilde duyusal olarak hareket sağlayanın eşgüdümüyle başladığımızı fark ederiz. Bir anlamda, öncelikli olan harekettir, sonrasında duygu oluşur ve tecrübe edilen şeyin özelliklerini ortaya çıkaran şey, göz, baş ve beden kaslarının hareketidir... Hem duygu hem de hareket eyleme içkindir, onun dışında oluşmaz.332

Herhangi bir tecrübenin oluşması için uyarıcıdan önce böyle bir ruhsal koordinasyon gereklidir. Uyarıcı da bu koordinasyon içerisinde doğar ve onun bu şekilde oluşan bir süreçte anlamı olur. Bireyin uyarıcıya dikkat kesilmesi aslında onun, uyaranlara hazır hale gelmesini sağlayan amaçlarıdır. Amaçlar, insanın bir eylemlilik haline hazır olması demek iken, aynı zamanda bilişsel ve duyuşsal olarak psiko-motor sürecinin de aynı istikamette oluşmasını sağlayan ruhsal bir devinimdir.

Başka bir ifadeyle deneyimin akışkanlığı doğrultusunda öğrenmenin ve doğrulatmanın şekillenmesidir.333

İnsanın kendini inşa etmesi süreci, aslında bir deneyim sürecidir. Bilginin oluşması, ahlâkî olguların ve eğitimin belirginleşmesi, onun deneyiminden bağımsız şekillenemez. Dewey yukarıdaki ifadesiyle, bunların aynı şekilde insanın ruhsal devinimlerinin, onun deneyiminin ayrılmaz bir parçası olduğunu, ayrıca her alanın deneyimle şekillendiğini vurgulamaya çalışmıştır.

332 Dewey, “The Reflex Arc Concept in Psychology”, The Early Works, V. 5, s. 97–98.

333 A.g.m., s. 96-107.

Benzer Belgeler