• Sonuç bulunamadı

A. Pragmatik Etik

5. Pragmatik Etik

Pragmatizm, etik bir anlayış olarak değerlendirilebilir. Zira etik veya ahlâk ile etkin bir ilişkisi bulunmaktadır. Bu bağlamda önceki tartıştığımız konularda pragmatik etiğin zaten genel olarak çerçevesini oluşturduk. Fakat burada ayrıca bir başlık oluşturarak daha derli toplu bir görünüme kavuşacağı kanaatindeyiz. Fakat pragmatizmin etik anlayışına kısaca değinirken tekrarlardan da kaçınmak gerekiyor.

Pragmatizm, deneyimi öncelemesi açısından ahlâk teorisinden ayrı düşünülemez. Dolayısıyla denilebilir ki pragmatistler kendi görüşlerine paralel olarak deneyime dayanan bir ahlâk görüşü ortaya koymuşlardır. Onlara göre teori ve pratik birbirinden ayrılamaz ve teori değerini pratikten alır. Çünkü pratik olmaksızın teori faydasızdır. Nasıl yaşamamız gerekir? sorusu çerçevesinde oluşturulan düşünce ile temellendirdikleri ahlâk anlayışına göre, üretilen düşünce ahlâk düzeni oluşturmalı ve tecrübelerimiz için fayda üretmelidir. Başka bir deyişle ahlâkî önermeler, insanın günlük yaşamına olumlu bir katkı sağladığı sürece anlamlı, değerli ve kabul edilebilirdir. Pragmatistler ahlâkı, insanların tecrübeye dayalı olarak geliştirdikleri bir oluş olarak gördüklerinden ve her bir insan tecrübesinin de birbirinden farklı olabileceği gerçeğinden hareketle, herhangi bir fert ya da grubun ahlâk alanında son sözü söyleme iddiasında olamayacağını kabul ederler. Başka bir ifadeyle ahlâkî ilkeler, ezelî-ebedî, değişmez hakikatlere işaret etmez.

Onlara göre olup bitene katılarak yaşayan insan, çözümlerini bu devingenlikte arayacaktır. Yaşanan kesit için çözüm getiren ahlâkî ilke, pragmatistlerin öngördüğü ahlâk anlayışına uygundur. Dolayısıyla filozofların amacı

128 son cevapları aramak değil, en iyi, en makul ahlâk sistemini araştırmaktır.

Davranışların alışkanlığı ile oluşan ahlâkta amaçlar ve araçlar da ahlâkî olmalıdır.

Genel olarak diğer başlıklarda değindiğimiz bu konuya filozofların fikirlerine değinerek kısaca açıklık getirelim.

a. Charles S. Peirce

Peirce ahlâk görüşünü, normatif bilimlere dayandırır. Ona göre normatif bilimler olgunun üçlü kategorisi olan mantık, estetik ve ahlâka ait “iyiliğin”

araştırma alanlarıdır. Mantık geçerli ve geçersiz çıkarımlara göre; estetik değer ve güzelliğe göre; ahlâk ise doğru ve yanlış eyleme göre olguları değerlendirir. Ahlâk konusunda araştırmaların amacı öz kontrollü eyleme ulaşmaktır. Öz kontrollü eylem ve düşünceye ulaşmak için ise doğru eylem ve doğru akıl yürütme gereklidir.

Peirce ahlâk konusunu, genellikle kategorilerinin ve metodolojik ilkelerinin ahlâkla ilişkili olduğu durumlarda ele almıştır. Örneğin ona göre bilimsel metot, toplumun iyiliği için kişisel önyargıların terk edilerek yapılmasına imkân sağladığından ahlâkîdir. Bilimsel metodu seçerek kullanan birey ahlâkî kararlılığını korumalıdır. Metodu doğru kullanabilmek için evrendeki hayatın gidişini doğru okumak gerekir. Metodun doğru kullanımı belli ahlâkî seçimleri gerektirir. Bu da metodun işlevini gerçek bir toplumun oluşturulması için kullanmak anlamına gelir.

Başka bir deyişle ahlâk, ahlâkî bir toplumun oluşturulmasında yardımcı olur.

Toplumsal hayatta bir karşılığı bulunmayan ya da katkı sağlamayan herhangi bir araştırmanın sonuçları kabul edilemez. Toplumsal ortak yargıyı ortaya çıkarmaya yardım eden metot pragmatik metottur.406

Peirce’e göre bilimsel metot, herhangi bir değer içeriğiyle iş görmez.

Dolayısıyla bilimsel metot olarak değerlendirdiği felsefenin sınırları ona göre hayatın önemli sorunlarıyla ilgilenmelidir. Hayatın biteviye devam ettiği bütün alanlarda sorunların çıkması doğaldır. Bu sorunlar insanların arzuları ve eğilimlerinden bağımsız olarak değerlendirilemez. Bundan dolayı insanlar için temel nokta, bu sorunları kalbiyle takip edecek olmasıdır. Bu yüzdendir ki sağduyu, kalbin akıldan daha üstün ve gerçekten en yüksek bilgimiz olduğunu ortaya koyar. Zira ona göre ahlâk, insanın yaşadığı süreçte zorunlu olarak tâbi olması gerektiği tutumlara karşı öz-kontrolün sağlanmasıdır. Böylece mantıkî öz-kontrol, ahlâkî öz-kontrolün

406 Normatif bilimlerle pragmatizm ilişkisi için bkz. Peirce, Collected Papers, V-VI, s. 13–27.

129 bir çeşidi olarak değerlendirilir. Dolayısıyla Ona göre ulaştığımız sonuçların tümü ahlâkî değerin bir türüdür.407

Peirce’ün felsefesinde ahlâk, toplumsal hayatı zorunlu kılar. Dolayısıyla ahlâkî yaşam Peirce’ün felsefesinde başka insanların farkındalığını hissetme eğilimini ön koşul olarak kabul eder. Başka bir ifadeyle Peirce’ün felsefesinde ahlâkî yaşam, esasında diğergâm/sempati eğilimlerini yaygınlaştırma amacındadır.

Diğergâmlığın yaygınlaşma imkânı bulduğu alan, bir iç devinim olan birincilik alanından çıkıp artık görünür bir olguya dönüşen üçüncülük alanıdır. Ahlâk, ancak bu alanda ortaya çıkma imkânı bulabilir. Zira bu alan artık pragmatizmin üzerinde titizlikle durduğu eylem alanıdır. Diğer bir ifadeyle birincilik ilişkisi, farkındalık durumuyken ikincilik ise farkına varılan şey’ler arası ilişkinin ortaya çıkmasıdır. Bu ilişkileri düzenleme ve anlamlandırma tavrı ise üçüncülüktür. Ahlâkın bir eylemlilik durumunda ortaya çıktığını kabul edecek olursak, ahlâkî ilişki böyle bir alanda mümkün olacaktır. Ahlâkın ancak böyle bir ortamda ortaya çıktığını savunan Peirce’e göre, sıradan davranışın öz-denetim sonucu oluşan bir davranışa dönüşmesi üçüncülük alanı sayesinde mümkündür. Diğer taraftan insanın bütün eylemleri de bu alanda ortaya çıkmakta, dolayısıyla davranışlardaki biteviye hareketlilik ve bu süreçte var olan öz-denetim yine üçüncülük alanıyla ilgili ortaya koyulan tanımın içinde bulunmaktadır. Zira hayat, kendi bütünlüğünü sağlayarak bireyde akıp gider.

Zaten birey/benlik de bu bütünlüğün adıdır. Ahlâk bu bütünlüğün bir parçası olarak yaşama geçirilir.408

b. William James

James’in ahlâk anlayışını onun din, metafizik ve epistemoloji ile ilgili görüşlerinden çıkarmak mümkündür. James’in psikolojisinde değerlendirdiği insan anlayışı, radikal tecrübecilikte yer verdiği insan hayatının anlamı ve değeri konusundaki fikirleri ve pragmatizminde belirlediği doğruluk anlayışlarıyla ahlâk anlayışı doğrudan ilişki içerisindedir. James’e göre eğilimleri doğrultusunda çaba sarf eden, eylemde bulunan, amaçları değişiklik gösteren bir varlık olarak insan, kendi amaçlılığı doğrultusunda çalışır. Bu, insanın ana uğraşıdır. James arzu, amaç,

407 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Peirce, Collected Papers, V-VI, s. 77–92, 371-375.

408 Daha önce bu konuyu detaylandırmıştık. Ahlâk ile birlikte bütün sosyal olaylar üçüncülük alanında ortaya çıkmaktadır.

130 eğilim ve gayeleri hayatta takip edilecek en iyi rehberler olarak gördüğünden insanın eğilim ve ihtiyaçlarına güven duyar.

James, tecrübemizle kolayca ve doğrudan bulabileceğimiz ahlâk alanında iyi, kötü vb. yargıların çok büyük önem arz ettiğini ve bu konularda şüpheciliğin ahlâksızlığa yardım edeceğini kabul eder. İnsanın ahlâkla ilgili araştırmalarında ve ahlâkî seçimlerinde öznel eğilimlerini dikkate aldığını ifade eden James’e göre ahlâka dair doğrular önceden ve soyut olarak mevcut olmadığından, insan ahlâkî doğruları sadece yaparak bilebilir. Başka bir deyişle ahlâkî doğrular, ancak somut insan tecrübesinde gerçekleştirildikleri zaman bilinebilir. Çünkü ahlâk, tecrübede ve davranışta ortaya çıkan bir olgudur.409

James, insanın ahlâkî ödevi üzerine alması gerektiğini vurgular. İnsan hayatında eleştirel düşünce ve özgürlüğün dikkatlice kullanılması ahlâk alanında doğru kararlar verebilmek için gereklidir. İnsan ahlâkî görevini kendini ve varoluşu inceleyerek yerine getirebilir. Ahlâk konusunda çalışan insan zihninin olduğu yerde iyilik ve kötülük hakkında yargı ve yükümlülük bulunmak zorundadır. Seçimlerimiz ve özgürlüğümüz ahlâkî dünyayı geliştirmek için gereken temellerdir.410

James ahlâkın varlığı konusunu doğruluk anlayışıyla ilişkilendirir. Ona göre önermeler uygulamada iş gördüklerinde; düşüncelerimiz hayatta bir işe yaradıklarında doğrudur. James, bir önermeye doğru ya da yanlış derken değerlendirmelerde bulunduğumuza inanır. Bir önermeyi doğru ya da yanlış diye değerlendirmek ise o önermenin uygulamada yararlı ya da yararsız oluşuna bağlıdır.

Bu değerlendirmeler bireysel olduğu kadar toplumu da ilgilendirdiğinden aynı zamanda toplumsaldır. James’e göre doğru olan/iyi olan, belli amaçlarla ilgili olarak iyi olduğu kanıtlanandır. Doğru olan, düşünceye bağlı olarak “uygun olan”dır.411

James ahlâkî değerlerin kaynağı ile ilgili olarak ahlâkın mutlak ahlâkî kurallar manzumesi olduğu görüşünü, temelleri ve zemininin açık olmadığı şeklinde eleştirir. O, nesnel olduğu söylenen değerlerin Tanrı’da temellendirilebileceğini belirtir. Ancak modern çağın bilim anlayışı bu görüşe galip gelmiştir, dolayısıyla

409 James, “Moral Philosopher and Moral Life”, The Will to Believe, s. 193–198.

410 A.g.m., s. 193, 197.

411 A.g.m., s. 201-215. Ayrıca bkz. James, “The Meaning of the Word Truth”, Pragmatism, The Meanings of Truth, s. 283. “Pragmatism’s Conception of Truth”, a.g.e., s. 103.

131 mutlak bir ahlâk nizamı kabul edilemez. Ona göre ahlâkî değerler; somut duygu, yargı, tecrübe ve davranışlardan çıkarılmalıdır.412

James’e göre ahlâkî değerler ve ahlâkî ilişkiler gerçeklikten bağımsız var olamazlar ve onlar sadece zihinde olan nitelikler değillerdir. Değerler ancak uygulama ile anlamını bulurlar. Bu gerçeklik alanı ise onları bütün duyu ve duygularıyla hissedecek olan insan zihnidir. James duygu boyutunu vurgulayarak, iyi ve kötü gibi değerlerin onların böyle hissedilmesi ile ancak var olabileceğini belirtir. Değerleri yaratan onu hisseden insandır. Dış dünyadaki nesnelere ahlâkî özellik ve karakter kazandıran insandır, yoksa bu nesnelerin kendiliklerinden böyle bir özellikleri yoktur. James’e göre iyi, basitçe bir isteğin karşılanmasıdır. Bir şeyi istemek, o şeyin iyi olduğunu düşünmektir, hissetmektir. İstenen şeye karşı olumlu bir eğilim, bir değer yargısı söz konusudur. İnsanın isteklerinin sınırları tüketilemez;

zira bedensel zorunlu istekler, mesleki amaçlara uygun istekler, soyut idealler olan adalet, dürüstlük, özgürlük gibi istekler olabilir. Bu yüzden ahlâkî değer, isteğin karşılanması ile oluşturulur. İstenilen şey her ne olursa olsun, isteğin giderilmesi iyi’dir. Kişinin istekleri değerin zeminini oluşturduğundan kişinin isteklerinin karşılanması ahlâksızlık olmaz. Bundan dolayı James’e göre hissetmenin ve istemenin nesnesi olan değer veya ahlâkla ilgili bir kavram a priori olarak ya da insandan bağımsız bir şekilde var olamaz. Dolayısıyla değerler alanında aşkınlık da kabul edilemez.413

James’in kötülük sorununa bulduğu çözüm olan çoğulculuk onun ahlâk görüşünde önemli bir yere sahiptir. Ona göre ahlâkî bir evren ancak çoğulculukla mümkündür. Hayatta karşılaşılan ahlâkî sorunlara tek bir çözüm yolu yoktur. Birden fazla ya da farklı zamanlarda işe yarayacak farklı çözümler ahlâkî tutarlılık için önemlidir. Böylece ahlâk alanında yenilikçi, esnek ve tutarlı bir ahlâk görüşünü savunmaktadır denilebilir. Değişebilen ahlâkî yargılar topluma benimsetilebilir.414

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılmaktadır ki James’in ahlâk anlayışı tamamen tecrübeye dayalı bir ahlâk anlayışıdır. Değerler tecrübe olmaksızın kendi başlarına var olamazlar, temellerini bireyin bilincinde bulurlar. Ahlâk aynı zamanda toplumun ortak kabullerinin bir ifadesidir. Fayda açısından birey ve toplum arasında bir tercih söz konusu olduğunda toplumun faydası öncelenir.

412James, “Moral Philosopher and Moral Life”, The Will to Believe, s. 199–200, 212–214.

413 A.g.m., s. 192–194.

414 A.g.m., s. 209-210.

132 c. John Dewey

Dewey’e göre ahlâk insanî bir özellik olduğundan doğal bir konudur. Etik, insanın davranışlarını iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olarak değerlendiren insan davranışlarıyla bu açıdan ilgilenen, uygun insan davranışlarını bulmak ve desteklemek için çalışan bir bilimdir. İnsanın ahlâkî yönü, kendini olduğu kadar başkalarını da ilgilendirdiğinden aynı zamanda toplumsaldır. İnsan hayatta karşısına çıkan ahlâkî sorunlarını problem çözme yöntemlerini kullanarak çözmelidir.

Dewey’e göre ahlâk teorisi, ahlâkî bir davranış veya olgu hakkında düşünerek ortaya çıkar ve bu teoriler mutlak değildir. Ahlâk hakkındaki teoriler tecrübeyi açıklamaya ya da anlamaya yardım eder. Dewey’in durum anlayışı onun ahlâk felsefesini anlamak için ışık tutar. İnsan, sahip olduğu değerlere uygun olarak, bazı nesneleri, olayları ya da davranışları beğenir, onlara değer verir. Dewey’e göre insanın değer verdiği veya arzu ettiği şeylerin çatıştığı durumlarda ahlâkî tercihler ortaya çıkar. Böylesi bir ahlâkî çatışma durumunda insan, değerlerden ziyade durumu değerlendirmelidir. Dewey’in “değerlendirme” adını verdiği süreç insanın hangi davranışı seçeceği konusunda karar vermek için düşünme sürecidir.415

Dewey’e göre değerler tecrübe edilebilecekleri yer olan doğada vardır.

Dewey değer biçilen şey ile hoşlanma duygusu arasındaki ilişkiye işaret eder. Ona göre değerler hoşlanımlardan bağımsız var olamazlar. Ona göre zekânın işlevi açıkça değer yargılarının oluşmasını kontrol etmektir. Zekâ, değer yargılarının oluşmasını kontrol ederek arzu edilebilir hoşlanmaları kontrol eder.416

Dewey’e göre değerler uygulamada ortaya çıkar ve bunlar bilimsel olarak bilinebilir. Değerler eylemin tahmini sonucunda ortaya çıktıklarından dolayı bilginin konusu olurlar. Ayrıca deneyimle test edilir.417 Her değerin haz ile ilgisi vardır ama her haz değer değildir. Bu bağlamda değerler karmaşık bir süreçle ortaya çıkar. Her değer, hoşlanımla sonuçlansa bile beklenmedik sonuçlara yol açabilirler. Bu tür sonuçlara araçların seçimi de etki eder. Diğer taraftan bütün hoşlanımlar aynı anda elde edilemeyeceği ve bazen amaçlanan eylemlerin birbirini engellediği için zaman zaman değerlerin birbiriyle rekabet etmeleri muhtemeldir. Değerler araştırmayla elde edildiğinden değiştirilebilir. Değerlerin araştırılması deneyi beraberinde getirir

415 Dewey, “The Construction of Good”, LW, V. 4, s. 206–212, 217.

416 Bu konuya daha detaylı olarak “Dewey’in Değer Anlayışı”nda değineceğiz.

417 Dewey, “Nature In Experience”, The Essential Dewey, Ed: L. Hickman-T. Alexander, Indiana Univ. Press, Bloomington, 1998, s. 156.

133 ve bu da ilerlemeye neden olur. Bu nedenle değerler büyük oranda uzun zaman aynı kalamaz, değişir. İnsan tarafından belirlenen hedefler ve amaçlar düşünce yoluyla elde edilen hoşlanımlardır. Dewey’e göre hedefler araçlardan ayrı düşünülemediği gibi araçlar da sonuçlardan ayrı düşünülemez. Değerler seçilen araçlara aracılık ederler, araçlar değiştiğinde amaçlar da değiştirilir. Şu ya da bu amacın seçilmesinde ya da başarılmasında ortaya çıkabilecek çatışmalar problem çözme yöntemleri ve amaçların zihinsel olarak değerlendirilmesi ile çözülebilir. Problem çözme sonucunda yeni bir amaç ve onun araçları önerilir. Bundan dolayı amaç, araçsız;

araç da amaçsız düşünülemez. Araçlar, amaçlara giden yolda zihnin çözüm amacıyla ürettiği unsurlardır.418

Dewey’e göre toplumsal iyilikler düşünüldüğünde sosyal değerlendirmeler yapılır. Bu süreçte çatışan iyilikler arasından tercihte bulunmada sosyal akıl amaç edinilir. Sosyal akıl, toplumsal iyiliği, hoşnutluğu ve işbirliğini artırmak için sosyal değerler, ahlâkî idealler pragmatik olmalıdır. Toplumda değerlerin oluşturabilecek bilimsel sosyal zekânın oluşabilmesi için toplum sosyal çatışmalara duyarlı olmalı ve toplumsal çatışmaları çözme yollarında kamusal araştırmalara izin verilmelidir.419 Bu da ancak demokrasinin hâkim olduğu bir yerde mümkündür. Toplumun demokratik sosyal aklı hayatın bütün yönlerine uygulamalıdır. Bunun için de eğitim hayati bir öneme sahiptir. Toplumun en önemli ahlâkî görevlerinden biri demokratik sosyal aklı geliştiren bir eğitimi inşa etmektir.420 Bu tespitlerden sonra onun değer anlayışını daha detaylı olarak inceleyelim.

Dewey’in Değer Anlayışı

Tecrübenin bilgi oluşturmada belirleyici unsur olması aynı zamanda değer oluşumunda deneyimi öne çıkarmaktadır. Dewey’e göre değerler, bir zihin çabası olarak ortaya çıkan aşkın öğelerden oluşmaz ya da öznel bir niteliğe sahip değildir.

Onlar insanın içinde akıp gittiği doğal hayat içerisinde oluşur ve olgunlaşırlar.

Değerlerin tecrübe edilebilirliği, insan eğilimleri olduğu sürece mümkün olacaktır.

418 Dewey, “Theory of Valuation”, LW, V. 13, s. 220–236, 242–245. Yine bu konuda bkz. “The Construction of Good”, LW, V. 4, s. 206–212, 217. Israel Schefler, Four Pragmatists, Humanities Press, New York, 1974, s. 228, 236–238.

419 Dewey, “Philosophy’s Search for the Immutable”, The Essential Dewey, s.104–105.

420 Bu bağlamda demokrasi bireylerin çözüm sürecine katılmalarına imkân sağlar. Ayrıca bu ortamda ortaya çıkan fikirler kendinlerini test etme fırsatı bulurlar. Bu doğrultuda kendini inşa eden bireylerden müteşekkil demokratik ortam, sosyal zekânın ve çabanın önünü açacaktır. Shook, Amerikan Pragmatizminin Öncüleri, s. 36.

134 Başka bir ifadeyle bir şeyin insan için iyi ya da hoşlanılabilir olması için onun arzu edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla ulaşılan sonuçtan ziyade araç durumunda olanlar da önemlidir. Böylece ulaşılan sonuç, insan için gerçek bir değere ve anlama sahip olabilir.421 Bunun sonucunda yine insan yapıp etmeleriyle oluşturulmuş değer algısı,422 onun doğal eğilimlerinden bağımsız olarak ele alınamazlar. Diğer bir ifadeyle bir değer, ondan haz alındığından dolayı arzulanır ve bu sebepten dolayı değer olma niteliğine sahip olur. Bunların sonucunda haz alınan sona doğru insanı taşıyan araçlar da aynı değere sahip olmak durumundadır.423

Değerlerin oluşumunu insanın ruhsal devinimleri ile temellendiren Dewey, insanın eğilimlerinin yöneldiği her hoşa giden şeyi değer olarak kabul etmez.

Değerin, değer niteliğine kavuşması için onun belli bir zekâ424 ve akıl sürecine tabi olarak ortaya çıkması gerekir. Değer, hoşa giden şeydir ama her hoşa giden şey de değer değildir. “Değerler doğal olarak hoşlanmayla ilişkilendirilebilir ancak her hoşlanma ile değil. Fakat yalnızca hoşa giden nesnenin bağlı bulunduğu şeyle ilişkisinin incelenmesi sonrasında, muhakemesi yapılanlarla ilişkilendirilebilir.”425 Görüldüğü gibi değere hoşa gitme yanında bu vasfı kazandıran, tecrübe edinilirlik sürecinde “sonuç olarak” onların ortaya çıkma sürecini inşa eden -tahminlerle o sonuca ulaşan- bilişsel süreçlerdir. Dewey’e göre bu süreçte değer olarak ortaya çıkan sonuçlara götüren araçlar, aklın kendilerini inşa ettiği eylem planlarıdır.

Dolayısıyla değerler, oluşum sürecinde bir sorun olarak dururken, insan zekâsının sorun çözme işlevinin bir sonucu olarak ortaya çıkmak zorundadırlar. Başka bir ifadeyle her haz duygusu veren şey, değer olarak algılanmayacaktır. Onun üzerinde, zihnin düşünmesi ve bir yargıda bulunması gerekecektir. Değer ancak bu şekilde oluşur. Bununla birlikte elbette ortaya yeni sorunların çıkması, daha önce oluşturulan değerlerin ortadan kalkmasını sağlayacaktır.426

421 Dewey, “The Construction of Good”, s. 206–214, 219–224.

422 “Değerler, haz ve hoşlanma ile oluşturulur. Haz almak ve bir değer olmak, tek bir gerçeğin iki ayrı ifadesidir… Arzu ve hoşlanmanın psikolojik teorisi, değerlerin bütün alanını kuşatması gerekir…

Hoşnutluk ve arzunun somut deneyimleriyle değerler teorisi birleştirilirse, bu empirik teoriye itiraz etmeyeceğim.” A.g.m., s. 206.

423 A.g.m., s. 209-210, 213-214, 220, 223.

424 Zekâ’nın deneyime giden yoldaki işlevi için bkz. Dewey, “Does Reality Possess Pragtical Character”, Essays on Pragmatism and Truth, s. 125–132.

425 Dewey, The Construction of Good”, s. 211.

426 Dewey, her hoşlanma, haz duygusunun ulaştığı tatmin edici eylemin değer olamayacağını vurguluyor. Bir durumun, değer olabilmesi için zihnin de işin içerisine girmesi gerekiyor. Böylece düşünülerek oluşmuş hazzın peşinden gitmek, değer olarak algılanmalıdır. Bunun sonucunda peşinden gidilen sonuca/değere ulaştıran her araç, önemli bir değer unsuru olarak belirlenmektedir.

135 Dewey, değerlerin deneysel bilimlerdeki gibi bilginin değişebilme ve gelişebilme niteliğine sahip olduğunu vurgular. Bilimdeki deney alanı gibi eldeki bilgi işlendikçe eylemin gelişme ve değişme gösteren bir deneyim sahası olduğunu ifade eder. Dolayısıyla bu alandaki araştırma ilerledikçe diğer bir ifadeyle zihin bu alanda yorumlar yaptıkça, değer olgusu ve algısı değişiklik gösterebilecektir.427 Öyle görünüyor ki bu çerçevede ortaya koyulan her türlü eylem, zihinsel bir tema ile bütünleştiğinden dolayı bir değer niteliğine sahip oluyor. Öyleyse eylem/uygulama üzerinde oluşan zihinsel çaba, değer ile bilginin derinleştirilmesi ve ortaya çıkarılması için bir imkân sunmaktadır. Öte yandan değer, hedeflerin ve araçların sürekliliği ile kontrol edilir. Bu değerler düşünülerek inşa edildiklerinden dolayı doğrudan hazdan ayrılırlar. Dewey’de araç ile hedef birbirini tamamlayan unsurlardır. Gayeye ulaştıran araçların seçimine göre ulaşılmak istenen gaye farklılaşabilmektedir. Zira hedefe götüren araçları seçmek aklî bir tutumdur. Elde edilebilir olmayan gayeye ulaştıran araçlar üzerinde akıl yürütmek, ancak zihinsel bir tavırdan öteye gitmez. Dolayısıyla uygulanma fırsatı olmayan bir değer, değer olamaz.428 Sonuç olarak “değerler hakkındaki muhakeme, koşullar ve tecrübe edilmiş amaçların sonuçları hakkındaki muhakemedir. Muhakeme, arzularımızın, eğilimlerimizin ve hazlarımızın biçimlenmesini düzenleyen şeyler konusundadır.”429

İnsan anlayışımız, esasında değerlerle ilgili anlayışımızın temelini teşkil eder. Evet insan, eğilimleri olan, tinsel ya da tensel hazlarının peşinden giden bir varlık iken, bunlar doğrultusunda elde etmeyi istediği nihaî hedef ise mutluluk olabilir. Değer olgusu yalnızca insanın tensel, tinsel ve sosyal güdüleriyle birlikte inşa edilirse, bu arzuların çeşitliliği oranında geniş bir yelpazede değer olgusundan bahsetmek mümkündür. Bu eğilimler toplumsal ve siyasal bir görünüm kazandığında, geniş bir alanda birbirine karşı mevzilenmiş değerler olarak görülebilmektedir. Genellikle olan, hep budur. Fakat bu doğrultuda bir değer algısı sadece kullananları açısından bir meşruiyet sağlayabilmektedir.

Dewey, a.g.m., s. 207–209. Genellikle siyasal eylemlere içkin olan amaçlılık, üzerinde düşünülerek oluşan bir eylemlilik/değerlilik durumudur. Dolayısıyla 3. bölümde somutlaştırarak yorumlayacağımız siyasal eylemleri bu zemin üzerinden değerlendirmek mümkündür.

427 Dewey, “The Construction of Good”, LW, V. 4, s. 222-223. Dewey, “Does Reality Possess Pragtical Character”, Essays on Pragmatism and Truth, s.139-141. Dewey, Logic: The Theory of Inquiry, s. 117.

428Dewey, “The Construction of Good”, s. 228.

429 A.g.m., s. 212.

136 İnsan eğilimleri içkin olan değer algısıyla oluşmuş genel geçer ilkeler, zaten insanın tatmin olacağı şekilde yapılandırılmıştır. Bu ilkeler insanların kendilerini hizalandırabileceği olgular olarak ortaya çıktığında, ezelî-ebedî ilkelerden oluşan değer algısından bahsetmiş oluruz. Bu durum eylemin sonucuna göre değil, bağlı bulunduğu genel geçer ilkeye göre değerlendirilmektedir. Aksi takdirde, yukardaki ilk değer algısı doğrultusunda yapılanmış toplumsal ve siyasal alan, güçlünün kendini meşru ve haklı olarak sunduğu bir alan olarak belirginleşmektedir.

Kanaatimizce olan biten de genellikle bu yöndedir. Pragmatizm bu yönüyle bir başarı etiği olarak görülmektedir. Başka bir deyişle sonuç almaya dönük, insan eğilimlerinin tatmin olması doğrultusunda yapılandırılmış bir etik algı olarak karşımızda durmaktadır. Gerçi insanın amaçsız bir varlık olduğu söylenemez.

Burada da değerler, zihinsel sürecin inşası ile ortaya çıkarlar. Doğaldır ki her eylem ileriye dönük bir yeni durumu içinde barındırmaktadır.

Pragmatizm açısından eğilimlerin sonuçta ne tür bir başarıya ulaştığı tatmin ediciliğiyle ölçülebilir olmasına rağmen, söz konusu bireysel eğilimlerin toplumsal alanda görünür olması, beraberinde sosyal iyi kavramlarını da getirecektir. Fakat bütün bunlara rağmen pragmatik doğruluk -eylemde faydaya denk gelen bu anlayış-, sonucunu başından söylemediği bir tatmin olma yolculuğu gibi görünmektedir. Bu yolculukta elde edilen fayda özellikle siyasal mücadelelerde, uluslar arası alanda bir başkasının tatminiyle sonuçlanamayabilmektedir. Oysa değerin özellikle üzerine inşa olduğu genel-geçer nitelikte bir ilke niteliğinde olması, aslında eylemin nereye doğru evrildiğinin de başından anlaşılmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla bu doğrultuda oluşan değer, pragmatizmin ileri sürdüğünün aksine, genel geçer ve bir amaçtır.

İnsanların yaratılma amacının, teori oluşturmaktan ziyade eylem içerisinde bulunma yönünde olduğunu ifade eden430 Dewey’e göre, değer her an oluş halinde olan hayatta, insanların içinde bulundukları durumlarına göre anlam kazanacak bir karakterde olmalıdır. Bu bağlamda insanları amaçlarına ulaştıracak bir araç niteliğinde olan431 değer olguları da öznel olarak kabul edilecektir. Teori oluşturma çabası, çoğu zaman aslında insanların tek tek tecrübelerinden yola çıkarak bir bütüne

430 Dewey, “The Construction of Good”, LW, V. 4, s. 224.

431 “Araç gereç olmaksızın hiçbir sanat ortaya çıkmaz… İnsanların sonuçlara vermesi gereken dikkatlerini sadece araçlara verdikleri gerekçesiyle, rekabetle kazanılmış olan başarıya, refaha, rahatlığa ve kolaylık sağlamaya dönük oluşan dikkatlerini ayıplamak genellikle olağandır” diyen Dewey burada aslında temelde aracın önemini vurgulamaktadır. A.g.m., s. 223.

Benzer Belgeler