• Sonuç bulunamadı

A. Genel Hatlarıyla Etik ve Pragmatik Etiğin Konumu

2. İnsanı Dönüştüren Bir Araç Olarak Etik

Etiğin insanı dönüştürme imkânının bulunması demek, normatif etiğin dikkate alınması demektir. Diğer taraftan onun daha çok ahlâk kavramlarını ve tutumlarını irdeleyen salt sözel bir felsefî çaba olarak anlaşılmasına rağmen, insanın yapıp etmelerini şekillendirme çabasında olan ahlâkî ilke olarak da değerlendirilebileceği vurgulanmıştı. Burada etiğin insanı dönüştürme gücünden bahsedilecekse, öncelikle, etik kavramının daha çok ‘ahlâk’ kavramının görevi yerine kullanılması söz konusu olacaktır. Yani etik ahlâkı felsefî zeminde sorgulayıp sınırlama yaparken bile ahlâkın içinde sınırlanıp onun bir türevi hâline dönüşebilmektedir. Çünkü “ahlâk yaşayan bir nüvedir”; etik ise “bunun üzerine düşünülen ölü bir katmandır”. Felsefe için yaşam değil; yaşam için felsefe yapılacağından, etik de canlılıktan gelmek zorundadır.

Etiğin temellendirilmesi konusunda değinilen çevreler açısından ele alındığında, insanın dönüşmesi ve bu çevreleri dönüştürmesi olgusu bir imkân olarak vardır. Sadece insan dünyasında söz konusu olan ahlâk, hem zihinsel hem de sosyal çevrenin varlığını gerektirir. Bunlardan birisinin olmaması durumunda ahlâkî tutum ve tavırdan söz etmek imkânsız hâle gelir. Dolaysıyla bu kavramın, sürekli bir eyleme dönük yönü bulunmaktadır. Bütün normatif etik teoriler, genellikle insanı, ileri sürdükleri ahlâkî ilkelere bağlı olarak eylemeye davet eder. Bu yönde davranıldığında, sonuçta bir ödülden de sıklıkla bahsedilebilmektedir. Özellikle teolojik temellendirmede, daha çok öte dünya inancıyla birlikte ahlâk hep yan yana durmaktadır. Bunun böyle olmasıyla, ahlâkî ilkenin insanı daha çok eylemeye yönlendirmesi mümkün olabilmektedir. Etiğin insanı dönüştürme gücünün bu yönüyle mümkün olduğu kabul edilmektedir.

Eylemeye dönük olan etik tanım, siyaset gibi ilişkisel bir sosyal hayat kabulünü ön şart olarak kabul eder. Siyaset tamamen sosyal bir çevreye ihtiyaç duyarken, başka bir ifadeyle tam da eylem gerektiren insanî mücadele alanıyken, ahlâk ise kısmî olarak toplum varlığından farklı olarak insanın başta kendisiyle ve çevresiyle ilişkisinde ortaya çıkabilecek bir eylem tarzıdır. Bu yönüyle kimi zaman insan, hayatıyla ilgili olarak davranış ortaya koymadan tavır takınabilmektedir.

Diğer bir ifadeyle normatif etik/ahlâkî ilke, insanın tek başına olduğu durumlarda da uyması gereken düzenlemeler ortaya koyabilmektedir. Sözgelimi bazen insan, fikrî gelenekle baş başa kaldığında onunla son derece saygın bir ilişki kurabilir. Ve bunu

14 pekâlâ ahlâkî bir tavır olarak algılayabilir. Bu yüzden etiğin, siyaset gibi tamamen toplumsal olmayıp bireysel/kişisel bir yönü bulunmaktadır. İlerleyen sayfalarda görüleceği gibi siyaset, öncelikle kendi doğası gereği, ilişkisel olmak durumundadır ve var olabilmesi için başkasına ihtiyaç duyar. Ama etik için bunu tam olarak böyle söylemek mümkün değildir.

İnsanı etkileyen ilkeler ortaya koyan normatif etik, temellendirilme durumuna göre insandan Tanrı’yla, evrenle ve insanla ilişkilerini iyiden yana geliştirmesini istemektedir. Daha çok geleneksel ahlâk anlayışlarının bu yönde etkin olduğu vurgulanabilir. Özellikle normatif etiğin altında basın-yayın etiği, tıp etiği, spor etiği, ekonomi etiği vs. gibi uyulması gereken ahlâkî ilkeler kapsamında zikredilen etik türleri vardır. Bunların yanına, çok geç olmakla birlikte, özellikle II.

Dünya Savaşı sonrası kendine anlamlı bir mecra bulmuş olan çevre55 etiği kavramını da eklemek gerekmektedir. Bütün bunlar insanın, ileri sürülen ahlâkî ilkeler doğrultusunda vaziyet almasını öğütler.

Bunlardan yeni bir etik karakter olan çevre etiği üzerinde durularak, insanı neye göre dönüştürmek istediği ve bunu yaparken, insanla ilgili olarak nasıl bir algı inşa ettiği irdelenerek gösterilmeye çalışılabilir. Daha doğrusu, etiğin geleneksel olarak ileri sürdüğü normlar çerçevesinde değil de yeni bir ahlâk anlayışıyla insanı nasıl dönüştürme arzusunda olduğunu açığa çıkarmak gerekir.

Özellikle 20. yy.’da ortaya çıkan çevre sorunlarıyla birlikte insanın, çevreyle ilgili olarak birçok sorunla karşı karşıya kaldığı aşikârdır. Son birkaç on yılda çevre sorunlarının küresel nitelikte olduğu, yani bölgesel kaynaklı birçok çevre sorununun dünyanın her yanını etkilemeye başladığı görülmektedir. Bunun en görünen sonucu da ‘küresel ısınma’ sorununun gün geçtikçe fark edilmesidir. Bu durumda insandan yeni bir ahlâk tanımı ve tavrı geliştirmesi beklenmektedir.56 Yüzyılımızda insanın ulaştığı bilgi düzeyiyle dünyadaki doğal dengeyi

55 Çevre kavramıyla ilgili olarak burada kastedilen, insanın içinde bulunduğu doğal çevredir. Diğer anlamları için bkz. İbrahim Özdemir, “Çevre-Ahlâk İlişkisi”, Felsefe Dünyası, S. 14, s. 52.

56 “Birçok yazar insan-merkezci olmayan yeni bir çevre ahlakından ve bunun temel niteliklerinden şöyle bahsetmektedir: a. Çevre ahlakı, insanın dışında da varlıklar olduğunu ve bunların insan için sağladığı çıkar ve menfaatler söz konusu olmadan, sadece ekosistemde birer varlık oldukları için ahlaki bakımdan önemli olduklarını kabul etmelidir. b. Bu kabul etme bilinçli varlıkların yanında bazı bilinci olmayan varlıkların da ahlaki bakımdan önemli olduklarını içermelidir.” T. Regan’dan aktaran Özdemir, a.g.m., s. 58. Diğer yandan “ekosistemi, insana hizmet amacının bir aracı olarak değil, fakat kendi başına da bir değer olarak gören ‘salt ekoloji’ (derin ekoloji) düşüncesinin, Kant’tan geniş ölçüde esinlenmiş olduğuna kuşku yoktur.” Ruşen Keleş, “Çevre, Yurttaş, Sorumluluk”, İnsan Çevre Toplum, der. Ruşen Keleş, İmge, Ankara 1997, s. 415.

15 değiştirebilecek güce sahip olduğu ve bunu eyleme geçirdikçe de çevre sorunlarının ortaya çıktığı görülmektedir. Bu durumda “insanın eylemlerinin sınırını ve sorumluluklarını yeniden belirlemek, iyiyi ve kötüyü yeniden tanımlamak gerekmektedir… böylece insan eylemelerinin sonuçlarının sorumluluğunu duyacak, doğal dengeye, doğadaki diğer canlılara ve gelecek nesillere karşı daha sorumlu bir tavır takınacaktır.”57 Ekosistemle ilgili olarak bir koruma ve bu sistemdeki varlıklarla daha yaşanabilir bir ilişki kurulması için önerilen diğer bir ahlâkî tutum da şöyledir: “Doğal varlıkların korunması, onlardan daha çok yararlanmaktan ziyade, gerçek insanlığımızın ortaya konması bakımından gereklidir. Gerçek anlamda erdemli bir insan olmak ise ancak eğitimle sağlanır.”58 Entelektüalist bir tavır olarak karşılaşılan bu iddianın da aslında etiğin insanı dönüştürücü etkisinin kabulü olduğu ortadadır.

Görüldüğü üzere çevre etiği diye ileri sürülen tartışmalar, nihayetinde insanın çevreye karşı duyarlılığını artırma veya çevreye karşı davranışını değiştirme amacına yöneliktir. Mevcut çevre-insan ilişkisinde ortaya çıkan sonuçlar, insanın yeryüzündeki geleceğiyle ya da doğrudan insanın bireysel sağlığıyla ilgili sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bunun sonucunda da daha önce hemen hemen hiç değinilmemiş çevre ahlâkı gibi farklı bir etik türü ortaya çıkmak durumunda kalmıştır. Dolayısıyla etiğin dönüştürücü gücü burada daha görünür olarak ortaya çıkabilmektedir. Zira son yüzyıla kadar araçsal bir nitelikten öteye gidemeyen doğal çevre ve onunla insan arasındaki ilişkide, artık insandan ona karşı daha merhametli, sevgi dolu ve saygılı bir davranış, yani ahlâklı bir tavır beklenmektedir. Bu davranışı, elbette dünyanın doğal dengesinin bozulmasının da motive ettiğini söylemek doğru olacaktır. İnsanın çevreyle arasındaki ilişkiye, çalışmamızın

“Çevre” başlığında daha farklı açılardan yaklaşma imkânı bulunulacağından etiğin dönüştürücü özelliği konusuna devam edelim.

Bauman’a göre insan, kaçınılmaz olarak ahlâkî bir varlıktır. Bunun anlamı şudur:

Biz, neyin “iyi” ve neyin “kötü” olduğu (ve bazen her ikisi de olmadığı) bize söylenmeden çok önce zaten iyi ile kötü arasında seçim yapma durumunda kalıyoruz. Öteki59 ile karşılaştığımız o kaçınılmaz anda zaten hemen bu seçimle yüz

57 İbrahim Özdemir, “Çevre-Ahlâk İlişkisi”, Felsefe Dünyası, s. 59-60.

58 Necmettin Çepel, Ekolojik Sorunlar ve Çözümleri, TÜBİTAK, Ankara 2003, s. 172.

59 ‘Öteki’nin mucidi Yahudi filozof Levinas için bunun anlamı, akraba olması zorunlu olmayan ancak akraba olabilecek komşu anlamındadır. Burada ahlâkî ilişki söz konusudur. Levinas’a göre Yahudi

16 yüze geliyoruz. Bunun anlamı ise şudur: seçelim ya da seçmeyelim, biz, ahlâki ikilimler olarak karşılaşıyoruz. Bunun sonucu olarak da, biz, (herhangi bir) sözleşme, çıkar hesabı ya da bir davaya bağlılık yoluyla doğacak herhangi bir somut sorumluluk üstlenmeden çok önce ahlâki sorumluluklar –yani, iyi ile kötü arasında seçim yapma sorumlulukları– taşıyoruz… ahlâki sorumluluk olgusu, yalnızca gizlenebilir, iptal edilemez.60

Postmodern etik teorisyenine göre de etiğin insanı dönüştürmesi kaçınılmazdır. Zaten ona göre, modern öncesi dönemde bunu din yapmaktaydı.

Fakat modern dönemde bu, yasamayla yapılmaya başlandı. Ahlâkî durum olarak yasama, etik bir tasarımdı. Bu da, dinî içerikli tövbe ve bağışlanma arzularının tersine, neyin yapılması ve neyin yapılmaması gerektiği konusunda eylemde bulunan a priori/insandan bağımsız olarak kendi başına bir kesinlik sunarak bizzat kötülüğü önleyen bir şeydi. Postmodern etik ise, yasaları olmayan bir ahlâkı, tamamen ahlâkî benliğin faaliyet hâlinde olduğu uğraklarda görünür hâle gelen bir ahlâkı, kendi gerekçesini yine kendinde bulan ahlâk olarak zikredilmektedir.61

Böylece etiğin -normatif/kural koyucu etiğin,- insanı dönüştürme projesi olduğunu ifade etmek mümkün görünmektedir. Etik, felsefe disiplinleri açısından sınıflandırıldığında, pratik felsefe etkinliği olarak ortaya çıkmaktadır. Hayatın ahlâkî tutumları üzerine düşünme etkinliği olan etiği, felsefî açıdan tartışan insandır.

Dolayısıyla insanı da etkileyen ve onun etkilediği çevreler açısından da değerlendirildiğinde, insanın varoluş sürecinde ahlâkî, siyasî, bilimsel vs. alanlara dair bir tutum içerisinde olması kaçınılmazdır. Bu tutumlar, doğal olarak davranışlara dönüşebilmektedir. Davranışların bazılarının ahlâkî nitelikte olması kaçınılmazdır. Bu durumda insan –ilkesini ister kendi koysun ister toplum veya bir Tanrı koysun– uymak zorunda hissettiği birtakım ahlâkî tavırlar ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla etiğin insanı dönüştürme gücü hep var olmuştur. Aynı şekilde insanın da etiği değiştirme imkânı onunla birlikte yaşama imkânı bulmuştur.

Etik ile ilgili yapılan tanımlama, sınıflama, temellendirme çalışmalarından ve etiğin insanı dönüştürme imkânından bahsettik. Burada verilen örnekleri, daha çok konumuzu açık hâle getirelim diye tercih ettik. Pragmatik etik, etiğin bir alt türü

olan, diğer Yahudi’nin komşusu ve akrabasıdır. Diğerleriyle aradaki ilişkiyi siyaset belirler. ‘Öteki’

burada devreye girer. Yahudi ile Yahudi olmayan arasındaki ilişkiyi siyaset belirler. Bu düşünceler, Bauman’da daha sistematik hâle getirilir. Burada, Yahudi kavmiyetçiliğinin bu filozofların etik ve siyaset anlayışlarına sindiğini vurgulamanın yerinde olacağı kanaatindeyiz. Bu konuda bkz. Erol Göka, “Ahlak Devrimcidir”, http://www.haber10.com/makale/1508/.com. Zymunt Bauman, Postmodern Etik, çev. Alev Türker, Ayrıntı, İst. 1993, s.141.

60 Bauman, Parçalanmış Hayat, çev. İsmail Türkmen, Ayrıntı, İst. 2001, s. 10.

61 Bkz. A.g.e., s. 12, 13, 17-19.

17 olduğundan yukarıda ortaya konulan çalışmaların neresinde durduğuyla ilgili açıklama yeri geldikçe yapılmıştır. Normatif bir etik tür olmasıyla beraber, onun, metaetik gibi analizci bir şekilde kurucular tarafından ele alındığı, ayrıca pragmatizme dönük betimsel çalışmaların olduğu da görülebilir. Fakat şimdilik şu kadarıyla yetinelim; pragmatik etik, insanı başka bir ifadeyle kendi siyasal birliğinde bulunan veya bu siyasal birlikte yaşayanlardan ve en nihayetinde insandan pragmatik bir şekilde davranmasını istemekle, insanı dönüştürme iddiasında olan bir etik türüdür. Çalışmamızda pragmatik etik ile siyaset ilişkisi inceleme konusu yapıldığından, ‘siyaset’ kavramının da irdelenmesi gerekmektedir.

Benzer Belgeler