• Sonuç bulunamadı

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK LACAN VE LEVİNAS’ TA ÖTEKİ VE ÖZNE Doktora Tezi Faezeh Abedkouhi Ankara – 2021

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK LACAN VE LEVİNAS’ TA ÖTEKİ VE ÖZNE Doktora Tezi Faezeh Abedkouhi Ankara – 2021"

Copied!
268
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI

SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK

LACAN VE LEVİNAS’ TA ÖTEKİ VE ÖZNE

Doktora Tezi

Faezeh Abedkouhi

Ankara – 2021

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI

SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK

LACAN VE LEVİNAS’ TA ÖTEKİ VE ÖZNE

Doktora Tezi

Faezeh Abedkouhi

Tez Danışmanı Prof. Dr. Işıl Bayar Bravo

Ankara – 2021

(3)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI

SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK

LACAN VE LEVİNAS’ TA ÖTEKİ VE ÖZNE

Doktora Tezi

Faezeh Abedkouhi

Tez Danışmanı Prof. Dr. Işıl Bayar Bravo

Tez Jürisi Üyeleri

Adı soyadı İmzası 1- Prof.Dr. Işıl Bayar Bravo ( Danışman)

2- Prof.Dr. Erdal Cengiz 3- Prof.Dr. Hamdi Bravo

4- Doç.Dr. Cevriye Demir Güneş

5- Dr. Öğretim Üyesi. Cafer Şakar Tez Savunması Tarihi

04/01/2021

(4)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne,

Prof. Dr. Işıl Bayar Bravo danışmanlığında hazırladığım

“ LACAN VE LEVİNAS’ TA ÖTEKİ VE ÖZNE (Ankara.2021) ”

adlı yüksek lisans • - doktora ütünleşik doktora • tezimdeki ütün il ilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uy un olarak to lanı sunulduğunu aşka kaynaklardan aldığım il ileri metinde ve kaynakçada eksiksiz olarak sterdiğimi çalışma süre inde ilimsel araştırma ve etik kurallarına uy un olarak davrandığımı ve aksinin ortaya çıkması durumunda her türlü yasal sonu u ka ul ede eğimi eyan ederim.

Tarih:

Adı- oyadı ve İmza Faezeh Abedkouhi

(5)

İÇİNDEKİLER

Giriş ... 1

I. BÖLÜM Lacan’ın Eksik Öznesi 1.1- Lacan Düşüncesinin Kaynakları ... 7

1.1.1- Freud’a D nüş ... 9

1.1.2- Felsefe ... 12

1.1.2.1- Kuramın Biçimsel Ya ısı ... 21

1.1.2.2- E istemoloji ve Kayıt ... 23

1.1.2.3- Ötekilik ve Varlık ... 25

1.2- Etik ve Öznenin Bağımlılık İlişkisi ... 27

1.2.1- Anti one ve İmkansızın Etiği ... 32

1.2.2- Psikanaliz Etiği: Aristoteles ve Freud Arasındaki Aralık ... 35

1.3- Öznellik ve Öznenin Oluşumu ... 41

1.3.1- Öznenin Yanılsamalı Evreni Olarak İm esel... 43

1.3.1.1- Ayna Evresi ve Öznenin İçsel Ko uşu ... 46

1.3.2- Sembolik ve Ben-Öteki İlişkisi ... 50

1.3.2.1- Baba Metaforu ve Yasa ... 52

1.3.2.2- O jet etit a ve Ötekinin Kimliği ... 59

1.3.3- İmkânsızlık Olarak Gerçek ... 62

1.3.3.1- Arzu ve Ötekinin Varlığı ... 67

1.3.3.2- Bilinçdışı ve Öznenin Bilimi ... 70

1.4- Başkalık ve Öteki ... 73

1.4.1- Dil ve Bireysel Ya an ılaşma ... 75

1.4.2- Ötekinin ylemi ... 80

1.4.3- ylemde Açığa Çıkan İfadesiz Yüz………..85

II. BÖLÜM Levinas’ta Öteki İçin Özne 2.1- Levinas Düşüncesinin Kaynakları ... 88

2.1.1- Felsefe ve Fenomenoloji ... 94

2.1.1.1- Merkezi ir Kavram Çifti Olarak Varlık-Varoluş ... 102

2.1.1.2- Öznesiz Varolma Olarak Il y a ya da Anonim Var-lık ... 104

2.1.1.3- Hi ostaz ya da Varlıkta Kırılma Anı ... 107

2.1.1.4- Dünya-İçinde-Olmaklık ... 109

2.1.2- Psikoloji ve Ben- Öteki İlişkisi ... 113

2.2 - Etik ve Öznenin Bağımlılık İlişkisi ... 116

2.2.1- Etik ir Varoluş Olarak Özne ... 119

2.2.2- Bir Başkalık ylemi Olarak Etik ... 122

2.2.3- Etik Özne ve Adalet İlişkisi ... 124

2.3- Öznellik ve Öznenin Oluşumu ... 130

(6)

2.3.1- Arzu ve Eksik Varlık ... 131

2.3.1.1- onluluk ve Duyarlılık ... 133

2.3.1.1.1- Egoizm Olarak Yaşam ve Kaçış ... 136

2.3.2- Bir Metafor Olarak Yüz ... 140

2.3.2.1- Yüz ve orumluluk İlişkisi ... 143

2.3.2.1.1- Yakınlık Ötekiden Uzaklaşmanın İmkânsızlığı ... 145

2.3.3- Travma ve Bilinç ... 149

2.3.3.1- Art zamanlılık ve Eşzamanlılık ... 152

2.3.3.2- uçluluk İlişkisi ... 156

2.4- Başkalık ve Öteki ... 161

2.4.1- Özneler- Arası İlişki ve Zaman ( Gele ek) ... 164

2.4.1.1- Yerleşme ve Öznenin Olmaktan Uzaklaşması ... 167

2.2.1.2- Zamansal Aşkınlık ... 171

2.4.2- Ben- Öteki ... 175

2.4.2.1- Mutlak Ötekilik ya da Ötekinin Başkalığı ... 177

2.4.3- Dil ve Yüzün Tezahürü Olarak ylem ... 180

2.4.3.1- Dinleme ve Ötekinin Konuşması ... 185

III. BÖLÜM Lacan ve Levinas 3.1- Geleneksel Felsefe Eleştirisi ... 191

3.1.1- Mü hem ir Co ito Tasarımı ... 192

3.1.2- Ayrılık ya da Ko uş ... 197

3.1.3- İdealist Özne (Hegel) ... 202

3.2- Etik ve Psikanaliz Yakınlaşması ... 206

3.2.1- Yüz Olarak Öteki ... 214

3.2.2- Özne ve Ötekiyle Karşılaşmak Das Ding ve Gelecek... 217

3.2.3- Travma ve Edil en Özne ... 220

3.3- Dilsel/Sembolik Evrede Özne ve Öteki ... 222

3.3.1- Bütünlük ve onsuzluk Olarak Dil ... 169

3.3.2- Yasa/Öteki İçin Adalet……….173

3.3.3- Öteki ve Öznenin Kimliği……….175

Sonuç ... 242

Kaynakça ... 248

Özet ... 259

Abstract ... 261

(7)

Giriş

Lacan ve Levinas’a odaklanmak, her iki düşünürün de özne ve öteki1 üzerine çalışmaları olması ve unun insan kimliği ve var oluşu üzerindeki etkisi nedeniyle nemlidir. Bu konuyu ele almak, tekiliğin insan kimliğinin ireyselliğine ve zerkliğine ilişkin geleneksel kavramsallaştırmaların ya da yorumların içerdiği temel çelişkileri ve zayıflıkları ortaya çıkarma imkanını sağlar. Özne ile öteki arasındaki ilişki, her türlü ilişkinin temelinde yatan ya da to lumsallığın olanağının n koşulunu oluşturan irin il koşuldur; yle ki özneler-arası ilişkide, insanın varoluşu sade e enliğin ontolojisine ilişkin felsefi ir soruyu ündeme getirmekle kalmaz; çünkü insan, bir özne olarak, kimliği ve imgesi ara ılığı ile ötekilerle ilişkisinden n e zerk z iradeli ve to lum n esi bir monad olarak sunulur. Bu gerek modern insan anlayışına erekse de u anlayıştan türemiş olan insan kimliğine, yani yabancılaşmış, otomatikleşmiş bireye odaklanarak ir akıma soyut ve somut kimlikler arasında bölünmüş bir öznenin imgesine ndermede ulunur. Bu özne anlayışı ağlamında üzerinde durulması ya da ündeme etirilmesi erekli olan alan, hem diğer znelerin hem de

1 Öteki kavramı 1950’lerden iti aren zellikle Fransa’nın düşünsel ve entelektüel s yleminde yay ın olarak kullanılır hale elir; unda şü hesiz Hegel düşün esinin Fransa’daki etkisinin azımsanamaya ak ir rolü ulunmaktaydı. Bununla irlikte sosyal disi linlerde ve felsefede sıklıkla rünür hale gelen u terimi yalnızca felsefi neme sahi ir terim olarak değil ama aynı zamanda kendi devrim i rojelerinin temelini oluşturan keskin bir merkez olarak yorumlayanlarsa Levinas ve Lacan’dı. Öteki terimi Lacan’ın kuramında ir iriyle yakından ağlantılı d rt farklı anlama elir: ilkin ir sterenler kümesi olarak dil ikin il olarak arzunun dile elen dilin sınırları içine çekilen kısmının ifadesi olarak tale üçün ül olarak yerine aşka ir şey konulamayan arzunun yerine eçerek aynı tale in dilin sınırları içinde uç vermesine enzer içimde im esel ve sim esel evrenin sınırları dahilinde rünür olan küçük nesne a ve d rdün ül olarak da jouissan e içiminde. Bu rünümler im esel evrede travmatik olarak deneyimlenen temel ir eksikliğin kendini eksiksiz hali-hazırda, tammışçasına sterme içimidir. Öteki s z konusu tüm rünümleriyle ir tür ikame işlevi rerek oşluktan aşka ir şey olmayan ve u nedenle de durmaksızın arzulayan znede ir tür dindirilemez doluluk duy usu yaratır ki u duy u im esel-sim esel düzeylerin kesişim hattına elerek znede erçeklik denilen yanılsamaya yol açar (Akdeniz 2012:104). Levinas için teki ir siz (toi) ikin i ir kişiye indir eyen ir karşılılıktan ko ma anıdır. Öteki yüz olarak edenden ortaya çıkar an ak ona eşdeğer değildir. “Öteki aynı kişinin z ürlüğünü sınırlamaz sorumluluğa çağırırken onu kurar ve haklı çıkarır” (Levinas, 2007:197). Ötekilik tam olarak en’e meydan okuyan ve kendilikle dışsallık ilişkisinde var olan şeydir. Öteki arzunun kaynağıdır arzu muhtaç ve eksik ir varlığı karakterize eder.

(8)

enliğin2 znelliğinin tekiliğine n elik veren bir başkalık3 etiğidir. Hem La an hem de Levinas zerk bir ben ya da özne tasarımından ziyade zneler-arasılığın ortaya çıkarttığı ir tekilik üzerinden öteki kavramına sorununa odaklanarak aşlayan ir düşün e sunarlar.

Bununla irlikte tekine ve tekiliğe ilişkin ortaya koydukları düşün elerde kimi iddi farklılıklar ulunur; rneğin Lacan, bilinçdışı arzunun tekisini araştırır znenin oluşumundaki süreçleri anlamak için ilinçdışını ve içeriğini tüm derinliği ile keşfetmeye çalışmış ve u anlama ve düşün e ça ası içinde, bir ilinçdışı tekinin keşfinden, bireyin kendi zerkliğine yani kendi znelliğinin ilinçli kontrolüne sahi olmasının imkânsız olduğu sonu una varmıştır. Burada s z konusu olan daha çok ontoloji n esi ilinçdışı ir tekinin ilinçli kavrayışın tesinde olan etkilerini ortaya koymaktır. La an için u varlığı kaçınılmaz olan tekilik bilinçdışı travma ve arzular ile ilinçli deneyimin bölünmüş öznesinde4 yoksun/eksik özne olarak ifade edilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, La an ı bölünmüş öznenin felsefi gelenekte sunulan lünmüş zneye karşı çıkan ir zne olarak düşünülüyor olmasıdır. Gelenekteki ayrım insan kimliğinin idealliği ile insan deneyiminin somut kolektif varlığı arasındadır; aşka ir ifadeyle, u anlayışta özne ağımsız aklın taşıyı ısıdır ve iradî olarak kendi elirlediği kurallar ara ılığıyla eyleyebilen ahlakî zerkliğe sahi ir akt r olarak var olur; oysa La an için insan ireyselliğinin idealliği insan kimliğinin ilinçli eklemlenmelerinde zaten ikâmet eden bölünmüş bir znenin yanıltı ı etkisi

2 Benlik kavramı La an ağlamında znenin erçekleşiyor oluşunun dilsel karşılığıdır zne enlik olmadan, ben de zne olmadan var olamaz; La an u ayrımı Fransız a’da “moi” ve “je” ara ılığıyla vur ular. Levinas ağlamında en kavramı zneden farklı olarak teki ile aşkalığında ussal ir ilişki kuran ir kendilik olarak düşünülmez; tam tersine tekiliği içinde duyarlılığa etkilene ilirliğe kısa ası edil enliğe işaret eden ve Levinas’ın duyarlılık olarak ifade ettiği maruz kalışıyla olduğu konumdan tesine uzanan ir tür sişik kendilik olarak düşünülür; u akımdan en zne kavramını ya da zne olmanın sınırları dışına çıkan aşka ir deyişle dilsel olarak konumlanan ir ramer ğe olmanın tesine taşarak tekiyle ilişkide sonsuzu deneyimleyen bir kendiliğe işaret etmiş olur.

3 Alterity

4 Felsefi düşün e eleneği içindeki bölünmüş öznenin tarihini en enel hatlarıyla ruh- eden ayrımını sistematik ir şekilde ortaya koymaya çalışan Platon’a kadar türmek mümkündür; felsefe tarihi Platon’dan sonraki süreçte u temel ayrımı düşünürlerin kay ıları ağlamında ayrıntılandırarak eliştirmiştir; yle ki modern felsefenin kuru usu sayılan Des artes ile kendi düşünsel y ntem ilimini yle ir lünme temelinde inşâ

(9)

altındadır. Kendine egemen i i rünen ilinçli znenin varlığı zaten ilinçdışı teki tarafından “tehlikeye” atılmıştır. Başka ir deyişle, özne, ilinçli varoluşu akımından her ne kadar ağımsızmış i i rünse de aslında hiç ir akımdan zerk değildir, tam tersine, La an ı znenin varoluşunda e emen olan zaten lünmüş ir varoluşun kay ından kaynaklanan bir travmanın, dolayısıyla ir türlü tükenmek ilmeyen ir kay ının ve doyurulamayan bir arzunun içini doldurarak sınırlarını çizdiği bir fantezidir. Bu nedenle La an’ı anlama ça asında özne ve öteki ilişkisini ortaya koymak nem arz etmektedir; u ağlamda ilk lümde La an’ın lünmüş zne kavramı ile bilinçdışı tekiliği nasıl ele aldığı ortaya konulmaya çalışıla aktır. La an’ın zne analizi znenin teki ile ilişkisi oldukça karmaşık ve zordur; çünkü burada n elikle insan znesindeki sişik etkilerin anlaşılması gerekmektedir. Lacan’ın eksik znesinin ilinçdışı tekinin etrafında nasıl şekillendiğini anlamak içinse her şeyden n e onun Freud’la olan düşün e etkileşimine akmak erekir;

bununla birlikte sadece sikiyatrik nedenlerle sınırlanması mümkün olmayan ir il inin etkisiyle Lacan, insan kimliği ve znelliğinin oluşumunda arzu ve ötekilik ilişkisine odaklanır.

Lacan’ın çalışması fenomenolojinin ir karışımıdır; zira o düşün esinde sıklıkla özne kavramını vur ulayarak Freud u sikanalizden - ilinçdışı arzu ve koşulların üstünlüğü - ve dilsel ya ısal ılıktan, yani dilsel elirlenim ilikten yararlanır. Lacan’a re insan znesinin aşkalığı znenin, ilinç- n esi Gerçek, İmgesel’de ilinçli uyanış ve dil ve to lumsallığın Simgesel alanları arasında lünmüş olması erçeğine dayanır. Bu (ontolojik- n esi), znellik-içre (intra-su je tive) lünmüş zne soyut insanlık idealinin ahlaki potansiyelini desteklemez; daha ziyade u lünme, insan kimliğindeki u aşkalık, insan kimliğini kayı ve arzu, travma ve kaygı zellikleriyle karakterize ederek zneyi ir olumsuzluk, bir yokluk olarak oluşturur. İnsan kimliğinin lünmesi eleneksel anlayışta sunulduğu şekliyle, ireysel otansiyel için ideal ir umut sunmaz; aksine insan kimliğindeki u tür ir n- ilinçli (ontolojik- n esi) lünme kontrol edilemeyen ( ilinçdışı) arzuların yerine

(10)

etirilmesi için sürekli ir zdeşleşme süre ine yakalanmış elirsiz elirlenmemiş açık bir zneyi, yaralı ir zneyi, ortaya çıkarır. La an insan znesinin hem sikolojik hem de dil ilimsel ya ılanmasına odaklanmasıyla eleneksel olarak ir ya ısal ı olarak rülür;

dolayısıyla insan kimliğindeki oşluğu gerçekle ağlantısında znenin eksik ve arzulanan tekiyi açığa çıkarmasını kontrol edilemeyen ve elirsiz ir zneyi çağrıştıran ya ıtlarını post-ya ısal ılık içindeki tekilik ve aşkalık temalarına da ağlar; dolayısıyla ya ıtları znelliğe ilişkin felsefî ir erilimi yansıtır. İlkin znenin dil ve ilinçdışı arzu içinde ya ısal ir sınırlaması vardır; yine de La an sürekli s ylemsel zdeşleşme süreçleri içinde olası (post-ya ısal) ir enlik temsili sunar. Lacan’ı insan arzusu etrafında y nelmiş ir aşkalık etiği nermeye türen insan kimliğindeki gerçeğin elirsiz tekiliğidir. Bu arzu etiği ( azen Gerçeğin etiği olarak da adlandırılır) zneyi, potansiyel insan doyumunun teleolojik olarak idealize edilmiş bir sonu ile ilişkilendirmez; aksine u tür bir arzu etiği ( ilinçdışı) insanın ilksel kay ının nihâî erçekliğine yol açar; yani insan znesi asla üvenli ve istikrarlı ir varlık kimliğine ulaşamaz; tam tersine, o, her zaman zaten varoluşun salınan üçleri arasında sıkışı kalmıştır. Lacan, insan kimliğine ilişkin sor ulamasını zneler-arası ve olumsuz olarak düşünür. Ona re eksik insan znesine ve onun tekilerle arasında erçekleşen toplumsal etkileşimlere herhangi bir olumlu anlam yüklemek doğru değildir; çünkü znellik, zneler arası kayı ve yerine etirilemeyen arzular i i lünmüş znenin olumsuz olanaksızlığıyla sınırlıdır. Levinas’ın düşün esine akıldığında onun ilkin teoloji, metafizik ve fenomenolojiden etkilendiği s ylene ilir; dolayısıyla Levinas felsefesi teolojik metafizik ve felsefi fenomenolojinin karışımı olan ir aksiyolojidir ( değer ğretisi). Levinas’ın düşün esinin odak noktasını, en temelde znenin içinde ulunduğu sınırlardan çıkarak olduğundan başka ir şeyin varlığının aşkın otansiyelini keşfetmek üzere harekete eçmesi oluşturur; dolayısıyla Levinas’ın tekine ilişkin felsefesi oldukça karmaşık ve ayrıntılıdır ve u düşün enin temelinde tekini şiddetli ir şekilde kendi çıkarı ağlamında indirgenme

(11)

eğiliminde olan ben-merkezli, ego eleneğindeki ben’e ilişkin eleştiri ulunur. Levinas’ın tekini yüz yüze taşınan radikal sonsuz başkalık olarak kavramsallaştırması onun etik deneyim kavramına verdiği anlam ve nem çerçevesinde ele alınır. Levinas’a re u ilişkideki yakınlık, her şeyden n e ben’in ve varlığın ilin inden n e elen teki arasındaki asimetrik ir ilişkidir ve dolayısıyla insan znelliğinin ve to lumsallığının de etik temelidir.

İnsanın kimliği ya da insanın ne olduğunu, Levinas’a re ancak kendini yansıtma ve kendi üzerine eri d nme kavramları ağlamında anlamak olanaklıdır. Oysa Varlık, Levinas’ın da içinden çıktığı eleneğin temeli ya da logosudur; çünkü u elenekte varlığın mev udiyeti tüm il i anlayış ve erçeğin açığa çıktığı aşlan ıç noktası olarak ka ul edilir. Hal yle olunca insan varoluşunun kimliğinin idealliği, kesinliği, kendine sahip olma ve egemenliği ancak varlığın arantisi altında anlam ula ilir. Varlığın arantisi altında s z konusu olan ir tür evrensel sentez irişimi olup tüm deneyim makul olan her şeyin evrensellik çatısı altında ir ütünlüğe indir enerek ilin in dünyayı ku akladığı kendi dışında hiç ir şeyi ırakmadığı bir mutlak olarak konumlanır. Burada artık en’in ilin i aynı zamanda ütünün de bilinci haline gelir. İnsan kimliği ve varoluşuna ilişkin ylesine ka sayı ı ola ilen ontolojik bir anlayış insan varoluşunun ve zneler arası sosyalliğin farklılıklara dayanan ya ısını her varoluşun an ak simetrik bir sosyallik dolayımında erçekleştirildiği eş ya ılı bir zemine dayandırır; dolayısıyla ister asimilasyon he emonya veya dışlama, marjinalleştirme ve yok etme yoluyla olsun; isterse de, Kantçı felsefede olduğu türden aynı varoluş iradelerinin tesadüfi karşılıklılığı akımından olsun bu paradigmada her zaman tekinin aynı olana indirgenmesi s z konusudur. Varlığın u ontolojik (mantık merkezli) odak noktasında aynının ir krallığını yaratmaya y nelik kolektif ça ada, tekinin aşkalığına karşı her zaman bir derece sağırlık ve k rlük vardır. İnsan kimliğinin u türden ir kavramsallaştırılması kendi zerk ça alarında aşkalarıyla hem araç kaynak ve mülk olarak ilişki kuran, hem de raki tesadüflerin tehdidine karşı ir tür kişisel çıkarını savunma hakkına sahi çıkmaya

(12)

çalışan zerk ireylerden oluşan ir to luluk yaratır. Burada ben’in dışındaki tekiler olarak alter ego eşit dere ede kişisel çıkarlara sahi ontolojik olarak amaçlarına odaklanmış, hak ve z ürlüklerine sahip çıkan eşit dere ede enmerkez i znelere işaret eder; dolayısıyla Levinas felsefesi ara ılığıyla modernitenin çizdiği u zne anlayışını eleştiri d nüştürmeye çalışır. Lacan gibi, Levinas da atı düşün e eleneğinin insan kimliği imgesini znelliğin radikal, (ontolojik- n esi) ir ayrımı ile ahlaki ü ün zerk ir irey olarak sunuluşu olarak ele alır ve eleştiriye tâ i tutar. Bununla birlikte, Lacan’ın aksine u ontolojik n esi lünmüş zne tekinin yüzü ile zneler arası ir müdahaleyle karakterize edilir. Bu, insan znesi ile tekinin aşkalığı arasında olagelen ir yakınlığı kolaylaştırır. Bu yakınlık Levinas’ın düşün esini La an’ın çalışmasında eksik olan, pozitif bir zneler-arası ve etik bir sorumluluğa doğru enişletir. La an’da insan znesinin ruhsal eksikliğin ve dil ilimsel anlamın ya ılanmasının olumsuzluğuna oyun eğdirilerek sabitlendiği yerde, Levinas insan kimliğinin oluşumuna ilişkin daha olumlu bir toplumlar-arası temel sunar. La an’ın insan kimliğinin iç ya ısında ulunduğunu düşündüğü doldurulamaz ir oşluğa odaklandığı yerde Levinas insan kimliğinin dayanak noktasını zne ile teki arasındaki etik yakınlık oşluğuna yerleştirir. Levinas’a re insan kimliğinin temel ster esi u nsel, birincil-temel etik insanlar-arasılıktır. Bu nedenle Levinas zneyi ahlaki otansiyelin tekilliğinin kendini yansıtmasından n e ve tesine tekine y neltilmiş asimetrik ir açık sorumluluk etiğine yatkınlık olarak yorumlar. Levinas’ın insan znesi hakkında radikal ir anlayış sunduğu yer insan kimliğinin u ontolojik olmayan n e hesidir. Levinas e emen ontolojik varlık felsefelerinde ifade edilen idealist kavramsallaştırmadan uzaklaşmaya çalışırken aşkalığın yakınlığına dayanan ir (etik) ortaya koyar. Yakınlık etiği olarak da adlandırılan bu aşkalık etiği, her ne kadar enel olarak ya ısal ılık ve La an’ın olumsuz lünmüş kayı zne anlayışı bunu yapabilirmiş i i rünse de, zneyi inkâr etmez. Lacan ve Levinas’ı, düşün eleri akımından birbirlerini tamamlayan iki düşünür olarak düşünmek olanaklıdır.

(13)

La an’ın ilinçdışı, Levinas’ın da yüz kavramları ara ılığıyla tekilik belirgin ir şekilde ündeme elir. Lacan, Levinas’ın düşün esi hesa a katılmadığı süre e, içselleştirilmiş, adeta bozulmaya yaz ılı ve uyuma d nüş için kendi doyumsuz arzularına fazlasıyla odaklanmış ir zne tasarımı sunar; Lacan düşün esi hesa a katılmaksızın y nelinen Levinas düşün esi ise, kendisini il isizlik ve fedakârlık nevrozuna sokan fazlasıyla kırıl an ir zne tasarımı ortaya koyar. Bu ağlamda iki düşünürü ir araya etirmek ve yle e aralarındaki yakınlığı stermek için özne-öteki ilişkiselliğine y nelmek düşün e açısından zen inleştiri i ir deneyim olanağı olarak rünmektedir. Bu erekçeyle çalışılan tez üç lümden oluşmakta olup ilkin Lacan’ın düşün esinin kaynakları etik ve zne ilişkisi znellik ve znenin oluşumu aşkalık ve tekilik konuları ele alınmakta; tezin ikin i lümünde bu sefer Levinas düşün esinin kaynakları etik ve zne ilişkisi znellik ve znenin oluşumu aşkalık ve tekilik kavramları ilk lümle ir koşutluk içinde serimlenmekte; üçün ü lümde ise iki düşünürün atı felsefesine y nelttikleri eleştiriler ağlamında etik ile psikanalizin yakınlaşması ve yle e zne ile teki ilişkiselliği dilsel-sembolik evrede bir araya getirilmekte ve insani varoluşun anlamları üzerine düşünmek için La an’ı Levinas’la okumanın ne dere e nemli il i çeki i ve kaçınılmaz ola ile eği çıkarımıyla tez sonuca ağlanmaktadır.

(14)

I. BÖLÜM

Lacan’ın Eksik Öznesi

1.1- Lacan Düşüncesinin Kaynakları

Psikanaliz tarihinde hiç ir yazar Freud u kuramı La an i i felsefi elenekle ir araya etirmeye çalışmamıştır. La an’ın çalışmaları sade e yakın çağdaşlarını5 değil aynı zamanda okrates n esi düşünürlerden aşlayarak neredeyse tüm felsefe tarihini kat eder ve aşta Platon ve Aristoteles olmak üzere Des artes’ten Kant ve He el’e kadar inanılması üç dere ede ir derinlik ve enişlikte ir düşünürler silsilesi ile diyaloğa irer; dolayısıyla onun akademik referansları enelde La an’ı yorumlamak için sıklıkla kullanılan Ya ısal ılık sonrası eleneğin tanıdık sim eleriyle sınırlı değildir; yle ki La an’ın düşün esi aynı zamanda İn iliz eleneği6 ile bilim ve matematik tarihinden de7 fazlasıyla etkilenmiştir.

Lacan’ın erken d nem seminerlerine akıldığında He el ile uzun süreli ir karşılaşmanın açık izleri olarak sadece imgesel ve Ö tekiyle olan ilişkisini değil aynı zamanda olumsuzluk ve arzunun anlaşılmasına ilişkin son dere e nemli ve kesin etkileri de rmek mümkündür.

Bunun yanı sıra La an’ın Psikanalizin Etiğine ilişkin verdiği seminerinde onun “ o hokles’in Anti onesi’nin son dere e il inç ve farklı ir okumasıyla karşılaşılır; s z konusu seminerde aynı zamanda Kant’ın etiği Bentham’ın fayda ılığı ve Aristoteles’in, sadece “Nikomakhos’a Etik”i değil Retoriği de olmak üzere felsefesinin sikanalitik ç zümlemelere sundukları ers ektifler ağlamında ele alınışı ortaya konulur” (Lacan, 1997: 48-56, 244-258, 312-315).

Bu seminer ağlamında sanat felsefe ve sikanaliz arasındaki ilişkiler Aristoteles’in oiesis’e ilişkin dile etirdiği antik Yunan normları ve Kant’ın modern d nem ruhunu yansıtan estetik

5 Buna Saussure, Benveniste, Jakobson, Bataille, Merleau Ponty, Levi-Strauss, Piaget, Sartre, Kojeve, Hyppolite, Koyre ve Althusser i i isimler rnek verile ilir.

(15)

kuramı ara ılığıyla La an tarafından tarihselliği içinde yeniden yorumlanı d nüştürülerek insanın kim olduğuyla varoluşunun anlamıyla il ili sikanalitik kıl ının da aslî ama ıyla kaynaşan muazzam soruda ir rev olarak ortaya konulmuştur. Psikanalitik kuramın ortaya koyduğu z kavramlarından erçekten sorumlu ola ilmesi için kaçınılmaz olarak miras aldığı felsefi elenekle il ili yerini ifade etmeyi amaçlayarak kendi tarihsel ortaya çıkışını hesa a katması erekir.

1.1.1- Freud’a D nüş

Hem kuramsal hem de kıl ısal anlamda La an’da Freud’a d nüş nemli ir yer tutar.

Freud’un düşün esi ile olan u yakınlık her şeyden n e bilinçdışıyı anlamanın en nemli yollarından ir tanesidir. Freud u ilinçdışı soruşturması soyut ya da metafizik ir varlık ile uğraşma ihtimalini devre dışı ırakan sişik bir karakter ile n lana çıkar. Freud’un keşiflerinin altında yatan ilinçdışı süreçler dilin sişik oyutuna ve s z konusu unsurların aktarım esnasında ortaya çıkmasına ağlıdır; dolayısıyla Freud tarafından otantik olarak aşlatılan uy ulamanın düzenleyi i ilkeleri olarak dil ve aktarım aşta olmak üzere iki temel kutu vardır. Bununla irlikte analitik uy ulama ir dil uy ulaması olmasına rağmen tüm dil uy ulamalarının mutlaka sikanalitik olmak zorunda olmadığı da unutulmamalıdır; bununla birlikte ilinçdışının temel eklemlenmesi kendisini çoğunlukla dil ara ılığıyla konuşmada ele verir. Bir zne tekiyle konuşur konuşmaz bir aktarım s z konusudur: “Özünde düşündüğümüz etkili aktarım oldukça asit ir şekilde konuşma eylemidir. Her insan ir aşkasıyla otantik ve tam ir şekilde konuştuğunda erçek anlamda aktarım sem olik aktarım iki varlığın doğasını değiştiren ir şey erçekleşir” (La an, 1991:109). Bununla birlikte herhan i ir karşılaşmada ir aktarım erçekleştiğinde, s z konusu aktarımın mani ülasyona uğraması ya da uğratılması için de tüm koşullar, dolaylı ya da rtük olarak mevcuttur; dolayısıyla tera i süre iyle amaçlanan ir tedavide aktarıma z ü s z konusu

(16)

mani ülasyon karşılıklı ir şekilde kolay a elişe ilir. Psikanalitik uy ulama aktarım analizinin kaydında ortaya çıkar: “…hastanın kendi ilinçaltını araştırması istenir ve u nedenle bu alanda hasta kesinlikle arzusunun ne olduğu sorunu ile karşı karşıya kala aktır”

(Dor, 1998: 3). Lacan bir varsayım aşlığı altında ilinçdışı deneyimin Freudcu z ünlüğünü geri kazanmak ister; çünkü: “Bilinçdışı bir dil gibi yapılandırılmıştır” (Lacan, 1997:167).

Lacan, Freud’a u d nüşü ilk kez 1953 yılında Roma’da to lanan I. Psikanaliz Kon resinde ya mış olduğu konuşmada açıkladı. Lacan sikanalitik düşün enin odağını Freud’un ilinçdışı deneyime dayanarak tanımladığı sem olik oyuta eri d ndürmenin nemini vur uladı. Buna re analizde neler olduğunu ilmek için konuşmanın k keninin nerede olduğunu bilmek ve anlamak gerekiyordu. B yle e La an 1956 yılından itibaren zellikle

“Rüya Yorumları”na ndermelerde ulunarak “gösterenin gösterilene göre önceliği”

kavramının nemini vurguladı. Freud’un de sıklıkla vur uladığı üzere La an’a re rüyalar aslında birer bilmeceydi; dolayısıyla Lacan için znenin aşlan ıçtan iti aren sterenin n eliği tarafından zellikle sem tomlarıyla eslediği ya an ılaşma tarafından nasıl yakalandığı ve akamete uğratıldığının açıklanması erekiyordu. Sem tomların anlamı analitik ağlamda ortaya çıktığı şekliyle “… znenin sterenle ilişkisi ile çalışan sikanaliz tekniğinin yalnız a u ilişki etrafında r ütlenmiş il iyi kazandığı fikrini doğruladığı şekildedir” ( Lacan, 1997: 237). Bununla birlikte 1957 yılında La an zü doğrudan dil kavramına ağlı olan Freud’a eri d nüşün etkisi hakkında kesin ir tanım verdi. Buna re La an ı sikanaliz düşün esine ir iriş her şeyden n e ilinçdışının adeta bir dil gibi ya ılandırıldığı nermesine ilişkin ayrıntılı ir kuramsal çerçevenin temelini oluşturmalıydı.

Dolayısıyla unun için enel hatlarıyla Freud’un çalışmasına akmak erekir. Bilinçdışının ir dil i i ya ılandırıldığı varsayımının ardındaki irin il La an ı kavramlar Freud u rüya kuramına dayanır. Buradaki en nemli kavram doğrudan birincil sürecin8 ilinçdışı işleyişine

(17)

dayanan rüya çalışmasıdır. Rüya çalışması esas olarak iki temel mekanizmayı içerir: bunlar yoğunlaşma ve yer değiştirmedir. Rüyaların ç zümlenmesine odaklanan s z konusu çalışmada izli düşün elerin içeriğinden açığa çıkan içeriğe eçişte erçekleşen değişiklikler sade e farklı yoğunlaşma süreçlerine ağlı değildir; çünkü rüya ç zümlemelerinde “açıkça izli düşün elerdeki temelde nemli olan şeyi elirsiz düzeyde izlemek olan ir yer değiştirme süre i aşlatılır. Rüyaların oluşum süre inde sişik yoğunlukların ir eçişi ve yer değiştirmesi meydana elir ve unların ir sonu u olarak da rüya içeriği metni ile rüya düşün elerinin metni arasındaki fark ortaya çıkar” (Freud, 2016: 311-312 ). Bunlar, Freud’un ilinçdışı süreçlerin işleyişi ile dilin elirli y nleri arasındaki enzerlikleri oluşturmak ve desteklemek için kullandığı rüya kuramını kısa a zetleyen temel unsurlardır. Bununla birlikte La an ı kuramsal ya ının elişimi için temel olan u yaklaşım, La an’a re an ak ya ısal ir dil anlayışı ağlamında sürdürüle ilirdir; tam da u yüzden Roma’daki sunumundan itibaren La an ya ısal dil ilimin ilkelerine dayanan ir anlaşıla ilirlik ağında ilinçdışının sorunsallarını yeniden ifade etmeye çalışır. Bununla birlikte ya ı kavramı yalnız a dilin yapısına sık sık nderme ya ması nedeniyle La an’ın çalışmalarında merkezi ir neme sahi tir: Dil ilkin, Lacan’ın ilinçdışı ile il ili olarak ortaya koyduğu ir ya ı olması nedeniyle nemlidir ve ikinci olarak da ilinçdışının ifade ediliş anındaki konumunu ortaya çıkarması ya da bulması akımından dil kritik ir neme sahi tir. G sterenle sterilen akımından dilin iki eksenli radikal ayrımı Lacan’ın sterilen ile ilişkili olarak sterenin zerkliğine dâir vur usunu elirtmesi açısından nemlidir. Bu zerklik, steren ve sterilen kişi ancak sa it ir ilişki içinde değilse mümkündür. Dilsel imin bir dil sistemindeki temel ğe olduğu düşünüldüğünde sistemde nasıl işlediğinin kısaca incelenmesi bile çelişkili rünen kimi zelliklerin ortaya çıkmasını sağlar. Dilsel imin ve dilin iki eksene re lümlenmesinin dikkate alınması La an ı kuramın temel noktalarını tanıta ak iki dil

denk düşer; dolayısıyla sikanalizin tüm ça ası altta yatan irin il süreçlerin ç zümlemesini ya maktan eçer (Laplanche-Pontalis, 1974:339).

(18)

zelliğinin in elenmesine yol açar; yani imin değeri metaforik ve metonimik ya ılar. Metafor ve metonimi9, Lacan’ın sterenin n eliğine ilişkin temel fikrine ve u fikrin ilinçdışının oluşumları ile il ili sonuçlarına dairdir; çünkü La an’a re arzu znesi olarak ilinçdışının znesi, s zün s z elemin (utteran e ) znesiyle eşittir. La an sterenin sterilenle olan ilişkisinin “…her zaman akı ı olduğunu her zaman eri alınmaya hazır olduğunu sterir” ( Lacan, 1997-a: 261). Lacan’ın iki seminerde eliştirdiği arzu grafiğinin temel ileşenidir.10 Bu iki yayımlanmamış seminerde ortaya koyduğu kuramsal ayrıntılar zellikle “Öznenin yıkılması ve Freudcu Bilinçdışındaki Arzunun Diyalektiği” aşlıklı makalesinde yoğun içimde uluna ilir.

1.1.2- Felsefe

Lacan’ın felsefe tarihini filozofların kavramlarını açımlama tarzı erçekten de devrim i ve d nüştürü ü ir otansiyele sahi tir; rneğin Platon’un Şölen diyaloğuna ilişkin yorumunda ortaya konulan düşün eler ve varılan sonuçlar unun üzel ir rneği olarak düşünüle ilir;

gene Psikanalizin Dört Temel Kavramına ilişkin emineri Merleau-Ponty’nin resim tartışmasına ilişkin ufuk açı ı d nüştürü ü yorumlara üzel ir rnek teşkil eder. Lacan, zellikle 1935 yılından itibaren sıklıkla Heidegger’in düşün esinden s z etmeye aşladı;

9 Bir s ylemin elişimi iki farklı anlamsal çiz ide erçekleşe ilir. Birin isi metaforik yol ikin isi ise metonimik yol. G sterenlerin akışı işleyişleri ve ir irleriyle olan ilişkileri metaforik ve metonimik mekanizmalar tarafından kanıtlanır ve ortaya konulur; bu mekanizmalar ilkin birincil süre in işleyişinde ç zülerek soğurulur ve sonuçta ilinçdışının oluşumlarına yol açar. Metafor ve metonimi hem dilsel y nelimler hem de sişik stratejiler açısından nemlidir “Metafor ve metonimi ilinçdışının oluşumları ile il ili sonuçlara yol açar” ( Grosz, 1990: 98). La an’ın metafor ve metonimi kavramlarına ya mış olduğu ilk nderme onun III.

Seminerinde yer alır. Ona re metafor dilde ir şeyin aşka ir şeyin yerine eçtiği ir enzetme ilişkisidir.

Başka ir deyişle dil ir sterenin aşka ir sterenin yerine eçerek onu ikâme ettiği dikey ir hat oyun a ilerler; metonimi ise gene dilde ama metoforun aksine yatay bir hat boyunca ilerler; metaforik olan ile metonimik olan arasındaki ilişki La an’a re metoniminin n el ve koşullayı ı olması akımından anlaşılmalıdır; una re La an arzunun devin en ya ısını anlamlama zin irindeki sterenler arasındaki metonimik ilişkiye dayandırır; arzunun nesnesi u işleyişte metonimik ve sa itlenemezdir; u ağlamda kendisine metaforik olarak y nelinen nesne ulaşıldığı an s nümlenen ve s nümlenişinde yeni ir sterenin hedef olarak ufukta elirdiği ir arzu nesnesine evrilen ir zin ir halkasından i arettir. İnsan eylemlerinin tamamının k keni u dikey ve yatay hattın kesişen devin en ilişkisinden oluşur; La an ı analiz u nedenle s z konusu u ilişkisellikte oluşan travmatik ya da atolojik düğümlerin ç zümlenmesine y nelik düşünsel ir kıl ıdır ( Evans 2005: 111-112-113-114).

(19)

Heide er düşün esiyle aş steren u yakınlıkları zellikle 1953 yılındaki ünlü konferansta

“Pro os sur la ausalite sy hi ue ” ve “Le Mythe individuale du nevrose ”11 aşlıklarını taşıyan konuşmalarıyla Seminer VII’deki “Das Din ” tartışmasında ve “ Roma Konuşmasında” açıkça rmek mümkündür. Bununla birlikte tüm u Heide er’e y nelik ndermelerin sade e aynı fikri veya formülü tekrarladığını varsaymak La an’ın düşün esindeki tekrara dayalı rüntünün ama ını z ardı ettiğinden dolayı hatalı ola aktır;

çünkü La an tekrar i i rünen u rüntünün ardında bir yandan znenin zamansallığı ve

“Varlık ve Zaman”la il ilenirken diğer yandan ise “şey” ve “nesne” arasındaki ayrımı değerlendiri yorumlamaya çalışır. La an’ın Heide er düşün esine olan ilgisi, “La Psychanalyse” der isinin ilk sayısı için Heide er’in “Lo os” makalesini ter üme ettiği zaman aşlar. Lacan, düşün e ve savlarını “Fun tion and Field of Speech and Language in Psy hoanalysis” adlı metninde sıklıkla Heide er’e atıfta ulunarak neredeyse bir manifesto i i okur: “Bu yüzyılda nerilen tüm irişimler içinde sikanalizin sorumluluğu elki de en yü esidir; çünkü sikanalist, zamanımızda kay ıyı defeden adam ile mutlak bilgi znesi arasında ir ara ılık ya ar” (Lacan, 2006: 264). Freud’u Heide er’in Dasein ve He el’in fenomenolojisi ağlamında ele alan yle ir neri felsefi eleneğin unsurlarıyla kurulan ilişkilerin han i konu ve kavram rüntüleri içinde ortaya çıktığını sterir. XX. seminerde Lacan, Aristoteles ara ılığıyla Freud’un erkeklik ve kadınlık açıklamasını sem olik mantık (ünlü insel farkın ni elik elirleyi ileri) ve modal varlık kate orilerinde karşımıza çıkan olasılık imkânsızlık ve zorunluluk gibi kavramlar üzerinden ele alarak açıklamaya çalışır.

Örneğin Aristoteles’in “ruh” kavramı ile “ esaret” ve “dostluk” hakkındaki yorumları La an için zellikle il inçtir ve Nikomakhos’a Etik u açıdan kritik nemdeki metinlerden ir tanesidir. Lacan’ın felsefi eleneğe ait “şü he” ve “kesinlik” ya da “inanç” ve “ erçek” ya da

11 (Lacan, 1953: http://staferla.free.fr/Lacan/Le%20mythe%20individuel%20du%20nevrose.pdf)

(20)

“temsil” ve “ erçeklik” i i ayrımlamalara karşı açık ir meydan okuma olarak eliştirdiği çok sayıda kavram vardır ve unların da her birinin Freud’da mutlaka ir temeli vardır.

Des artes s z konusu olduğunda sade e “Psikanalizin D rt Temel Kavramı” ve “The Agency of the Letter”daki iyi ilinen yorumlar için değil; aynı zamanda La an'ın “Pro os sur la Causalité sy hi ue” (1946) “La ien e et la vérité ” (1965); ve iki yayımlanmamış semineri, Seminer XII: Problemes Cruciaux (1964–5) ve Seminer XIV: La Logique du Fantasme ’da (1966-7) “ o ito er o sum” formülünün enişletilmiş ir varyasyonu bulunur.

Des artes rneğinde “düşünme” ( o ito) ve “varlık” (sum) arasındaki ilişki e istemolojik nedenlerle değil; ama herhangi bir inan ın erçekliğini elirlemek için araştırılır. La an

“düşünme”, yani e o o ito'daki e o ve “varlık”, yani znenin kaydı arasındaki ko ukluk hakkındaki düşün elerini açımlar; çünkü e o o ito’nun ben ile ego sum’un ben’i arasındaki ayrım imgesel ve sem olik arasındaki olağan La an ı ayrım değildir yle e ilinç düzeyinde konuşan “e o” “ zneden” ayrılır; ilinçdışı e onun s ylemine iren sem olik materyalden ahseder. La an erçekten de u ayrımı vur ular; sade e sıkça alıntılanan “şema L” de değil, “ znenin ilinçdışı Ö tekinin s ylemidir” şeklinde dile etirilen formüllerde de (Lacan, 1991: 85). Bu ağlamda La an ilinçdışının “…somut s ylemin irey üstü olduğu süre e ilinçli s yleminin sürekliliğini yeniden sağlamada znenin emrinde olmayan kısmı”

olduğunu vur ular (ibid, 49). An ak düşünme ve varlık arasında ir ko ukluk olarak oynanan bu Kartezyen meditasyon konusunda, La an’daki ilinçdışının s zde “dil ilimsel”

açıklamasında ir sınırın olması türünden farklı ir sorunla karşı karşıya kalınır; çünkü Lacan’a re sterenler znenin yaşamını or anize etmede kesinlikle ilinçli ve ilinçdışı düşün e düzeyinde farklı ir şekilde işlev rür ve içimlendiri i ir rol oynarlarken znenin

“varlığını” tam olarak yakalayamaya aklardır. Bu ayrıklık meşhur La an ı ya an ılaşmanın aslında sade e e onun ayna aşamasında ir aşka e o ile zdeşleştirilmesiyle oluşturulduğu imgesel ya an ılaşma ya da znenin dilin ve temsil ağının ara ılık rolünü ka ul etmeye

(21)

zorlandığı sem olik ya an ılaşma anlamına elmez; urada s z konusu olan ya an ılaşma daha ziyade znenin sem olik düzene irerek kendini eksik ir lçekten mahrum ulduğu bir ya an ılaşmadır ve “varlığı” znenin s zde sem olik anlatımını karmaşıklaştıran ve aynı zamanda ilinçdışı anlayışımızı da etkileyen ir konudur. B yle e Des artes’ın ardından ilinçdışının çeşitli sem olik tezahürlerle taki edile ile eğini s ylemek doğru olsa da ilinçdışının erçek olanın sırasına ait temsile indir enemez olduğu sonucuna varılır. Bu yüzden La an’da ilinçdışının “ znesi” sem olik ir fenomenden aşka ir şeydir ve ilinçdışının “ka anması” ya da kendisini kamufle etmesi ile sürekli olarak kay olur.

La an’ın ifâdesiyle g steren zneyi tezahür ettirir. z konusu olan zne, ir steren olarak işlev rür. Bu, Descartes’ın aksine düşünmenin ve varlığın asla çakışmaya ağı ve sem olik ile erçek arasında kuru u ir ko uşla karşı karşıya olunduğu anlamına elir. La an’ın Freud u “temsil” kuramı hakkındaki açıklaması La an’ın sık sık dile etirdiği s ylenen sikanalizin ünlü “dil ilimsel” yorumuna ir sınır etirir. Freud steren ile aktarımın ortaya çıkan yeni ir alanı arasında açık ir lünmeye işaret eder; urada znenin lüm ül oyutu ortaya çıkar. La an unu XI. Seminer ’de “Aktarma ve Güdü” aşlıklı ir lümde açıkça şu şekilde formüle eder: “Freud'un ize sterdiği şey aktarımın aslında dirençli olduğudur.

Aktarım ilinçdışının iletişiminin kesintiye uğrayarak tekrar ka andığı alandır” (Lacan, 1998:130). Öznenin “varlığının” sterenler zin irinin dışında ırakıldığı u kay olma ya da

“ka anma” hareketi La an’ın lüm ül ir hazzın oyutu olarak anladığı steren ile jouissan e arasında ir ayrım ya masına yol açar; dolayısıyla Lacan’ın znenin “varlığının”

u şekilde sem olik düzene indir enemez olduğunu iddia etmesinin nedeni udur. Bilinçdışı, yani “ en düşünüyorum” La an’ın olumsuzlama kavramının değerlendirmesine mükemmel ir rnektir. Lacan, Freud’un s zlüğündeki üç olumsuzlama türünün dikkat çeki i analizinin elişimi için felsefi kaynaklara dayanır ve Hegel’in “diyalektik” veya “üretken”

olumsuzluğuna uzun ir irişe neden olur; yine de He el’in kendi işinde tamamen

(22)

ulunmayan ir teşhis ama ı vardır. La an’a re Freud’un terminolojisindeki sırasıyla, yadsıma inkâr ve ket vurma12 yalnız a mantıklı ir anlamda değil üç farklı sişik mekanizmaya karşılık eldiği anlamında üç farklı olumsuzlama içimini ifade eder; ancak bu, nevroz sa kınlık ve sikozun tanısal kate orileri ile ilişkilendirile ilen üç farklı sişik mekanizmaya karşılık elmeleri anlamındadır. “İnkâr” ilinçdışının ifade etme süre inde olduğu ir düşün eye ilişkin nevrotik inkârı ifade ederken “reddetme” daha derin ir kaçınma anlamına elir; bu durumda olumsuzluk ster esi altındaki erçek çok fazla ka ul edilmez, aksine olumsuz olan tamamen reddedilir. Bu nedenle Freud’un çalışmasındaki olumsuzlama mantığı sişik yaşamın mekanizmalarına sem olik imgesel ve erçek düzeylerinde duyarlı olacak bir açıklama gerektirir. VII. Seminerde Lacan tartışmasının merkezi odak noktası olarak Kant’ın etik kuralları ile “Yar ı Gü ünün Eleştirisi”ni ele alarak yola çıkar ve belirli asajlara atıfta ulunur: “…sizinle üzelliğin doğası ile il ili olan Kant’ın Yar ı Eleştirisi’nin lümlerini zden eçirmeyi lanlıyorum; bu, son derece hassas bir konudur” (Lacan, 1997:261). “İdeal” ir üzellik Kant tarafından reddedilmez; çünkü soyut ve ilişsel ir ileşeni vardır. Bununla irlikte ideal hayal ü ünün ser est oyununu en elleyen ir standartı da beraberinde getirmektedir. La an Kant'ın ümlelerini tekrarlar: “… üzelin ideal üzellik denen şeyle ir il isi yoktur” (ibid, 297). Kant “…bu nedenle dünyadaki tüm nesneler arasında akıllı ir varlık olarak insanın tek aşına mükemmellik ideali ile ağlantılı ir üzellik idealini ka ul eder” ( Kant, 2007:77-78). Bu La an için çok nemli ir noktadır;

çünkü “ideal olanla il ili olduğu kadarıyla üzellik sorunu yalnız a sınırda işleyen u durumda s z konusudur; yle ki Kant’ın zamanında ile insan bedeninin formu, Erscheinen olarak, ize ideal olan üzelin olanaklarının sınırı olarak sunulurdu” (Lacan, 1997: 298).

Burada insan formunun rüntüsünün al ısal rüntüde yakalana ile ek üzelliğin diğer rneklerinden farklı olarak onun yü e ir ğesi rünür olandan bir kopuş, sonsuz ve

(23)

n rülemez olana dokunan ir y n taşıdığı iddia edilir; dolayısıyla Kant’ın u türden düşün eleri La an için çok değerli olan, insan formunun Gestalt ara ılığıyla verilen irleştirilmiş ütünlük tarafından yakalandığı imgesel eden üzerindeki çalışmaları üzerinde etkili olur. La an’ın kendi kavramsal elişimi sikanaliz kuramı açısından insan arzusunun fantazmatik ya ısını açıklamaya odaklanır ve u nedenle felsefe tarihinin ileri elen fi ürleri onun düşünsel araştırmasının konusu olmaktan kurtulamaz; Des artes şü hesiz u fi ürlerin n lana çıkanlarından ir tanesidir. Descartes’ın n ellerinden miras aldığı herhan i ir il iyi ve znenin her kesinliğini ayrıntılarına kadar sor ulayarak eleneği askıya alması ve radikal bir şü he y ntemini ortaya koyması ve şü he her şeye rağmen onun tüm iddialarını tehdit ettiğinde zellikle “üçün ü meditasyon” da “ben”in, Tanrının da işin içine sokulduğu bir denklemde, sağlam bir garanti olarak verilmesi;13 tüm unlar yine de La an’ı felsefi ir konum eliştirmek istediği için değil tam da “ o ito” meselesiyle ilişkisini aşka ir şey haline etiren klinik y nelim nedeniyle il ilendirir ve yle e temelini doğrudan doğruya cogito’dan alan her tür felsefeye karşı çıkmaya türür; Lacan, Freudcu cogito’nun ilinçdışı olduğunu vur ularken aynı zamanda şunun da altını çizer: şü he süre i analizde sona erdiğinde unun nedeni e istemolojik ir temele ulaşıldığı için değil tam tersine zne için ir sonuç anının ortaya çıkmasıdır. Aynı nokta La an üzerindeki He el i etkiler için de s z konusudur. Hegel Lacan’ın kuramının kavramsal oluşumu üzerinde kesinlikle üçlü ir etkiye sahipti; zellikle hakikat ve bilgi arasındaki ilişki konusunda bu etki daha da belirgindir.

Diyalektik düşün e için erçeğin hareketi sürekli ilinçli il i olarak kurulan her şeyi aşa ak ve oza aktır; b yle e il i sürekli üretken bir olumsuzluk süre ine maruz kala aktır; bu aynı zamanda z- ilin e ulaşma süre inin düşünümü olan He el i diyalektiğin zünü oluşturan

13 Des artes’ın zellikle üçün ü meditasyonu La an için nem taşır; u meditasyon Des artes’ın şü he y nteminin eldiği tehlikeli noktayı ertaraf etmek için işin içine Tanrı kanıtlamasını soktuğu lümdür; el ette La an için urada nemli olan, modern en düşün esinin temsil isi olarak Des artes’ın, bir deus ex machine olarak tanrıyı işin içine sokmuş olsa bile, düşünümü neti esinde en’in kendi varlığının ekinliğine ulaştığını stermiş olmasıdır. Ben Des artes ile irlikte düşünen düşünümü ile kendinden emin olan ir znelliğin temsil isidir artık (Des artes 1990: 25-36).

(24)

şeydir: “ Öz- ilinçle iz o zaman hakikatin yeni ve doğal ir evresine adım atarız. Şimdi z- ilin in kendini nasıl ortaya koyduğunu rüyoruz; eğer n eki evresiyle yani tekini ilmek ilişkisinde il inin yani kendilik il isinin yeni şekline akarsak o zaman u teki il inin kay olduğunu ama aynı zamanda kendi anlarında korunduğunu ve u şekliyle olduğu şey olarak kendini sunduğunu rürüz” (He el 1977:104-105). La an’a re Freud için de ego bilinci, ilinçdışı düzeyde ortaya çıkan znenin, ya an ı erçeği tarafından sürekli olarak ozulan kalı ı ir istikrarsızlık durumudur.

“O halde ir ço uğun e osunun doyum ulmaya alışkın üçlü ir iç üdüsel istemin e emenliği altında olduğunu ve ona u doyumun devamının neredeyse dayanılmaz ir erçek tehlikeyle sonuçlana ağını ğreten ir deneyimle dehşete düştüğünü varsayalım. Şimdi ya erçek tehlikeyi ka ul etmeye, ona izin vermeye ve iç üdüsel istemden vaz eçmeye ya da erçekliği reddetmeye ve doyumu sürdüre ilmek için kendisini korka ak hiç ir şey olmadığına inandırmaya karar vermelidir. Dolayısıyla iç üdünün istemiyle erçekliğin kısıtlaması arasında ir çatışma vardır; ama aslında ço uk iki yolu da seçmez ya da daha doğrusu aynı şey anlamına elen eş zamanlı olarak ikisini de seçer; çatışmaya her ikisi de eçerli ve etkin olan iki zıt te kiyle yanıt verir. Bir yandan elli düzeneklerin yardımıyla erçekliği ka ul etmez ve herhan i ir kısıtlamayı ka ullenmeyi reddeder; te yandan erçeklik tehlikesini ir solukta anlar bu tehlikenin korkusunu hastalandırı ı ir elirti olarak alır ve kendisini hemen bu korkudan kurtarmaya çalışır. Bunun üçlüğün son dere e usta a ir ç zümü olduğunu itiraf etmeli.

Tartışmanın her iki tarafı da kendi aylarını alırlar: İç üdünün doyumunu korumasına izin verilir ve erçekliğe uy un olan say ı sterilir ama her şeyin şu ya da u içimde edeli vardır ve u aşarı E o’da hiç ir zaman iyileşmeyen ama zaman eçtikçe üyüyen ir edik ahasına elde edilmiştir.

Çatışmaya iki zıt te ki, e onun ir lünmesinin merkezi olarak kalır. üre in ütünü ize çok tuhaf rünür; çünkü e onun süreçlerinin sentez i doğasını kesin olarak ka ul ederiz, ama u konuda açık içimde hatalıyız. Bu olağanüstü nemine karşın e onun sentez i işlevi elli koşullara ağlı ve çok sayıda ozukluğa açıktır” (Freud, 2002: 441-442).

Lacan’a re, He el “ il i” ve “ erçek/hakikat” arasındaki u tutarsızlığı açıkça rdü ve ona hem mantıklı ir tutarlılık hem de sikanalistlerin kesinlikle kazanç sağlaya ile eği

(25)

eçi i ir nem verdi. He el i çerçeve “e o” ve “ zne” arasındaki nemli ayrımı tesis etme yolunu tuttu ve Lacan u ağlamda analistin her zaman erçeğin yanında durması erektiğini iddia etti; bu ir akıma il i konusunda titiz ir şü heyi ima ediyordu. Hegel’in fenomenolojisi erçeğin, kendi rahatsız edi i ğesinde sürekli ir yeniden zümsenme durumunun s z konusu olduğu ideal ir ç zümü temsil eder. La an’a re He el için erçeğin yıkı ı ü ü il inin sem olik olarak ayrıntılandırılması yoluyla sürekli yeni bir sentez bulur. Özneyi sürekli yıkılan ve kurulan ir ya ı olarak ren La an durumu tam da bu nedenle “…diyalektik ir çatışkı olarak mutlak il i olarak tanımlanan konjonktüre ulaşır ve bu nedenle sadece sembolik ile erçeğin irleşimi ola ilir” şeklinde ifade eder (Lacan, 2006: 280). Fakat Hegel’in “ erçeği” ve “ il iyi” diyalektik olarak iç içe rdüğü yerlerde, erçeğin yıkı ı ü ü sonunda kavramsal olarak formüle edile ilir ve yle e il inin hizmetine sokulabilir; bununla birlikte Freud, izi çok farklı ir y ne türür; Lacan’a re askı ve her şeyden n e insellik, diyalektik olarak kapsanamayan “çar ık” ir ilişkinin içine erçeği ve il iyi koyar. La an için, “Freud erçek ve il i arasındaki ağlantıyı devrimlerin erçekleştiği hareketliliğe yeniden açar” (ibid, 275). Freud’un yanı sıra Saussure'un dil ilimsel ya ısal ılığını da kullanan Lacan, işleyişi normalde psikolojik seviyede yer almayan sterenin, psikanalitik alandaki zerkliği konusunda ısrar eder; çünkü ya ısal ı dilbilimde “anımsama” ilin in hatta ilinçdışının ir “anı” değildir; kelimenin olağan anlamındadır ve erçekten de “ sişik” ir fenomen olarak kavranamaz; daha ziyade sterilenden ayrılmış olan ir sterendir; an ak aynı zamanda sem tomlar hafızanın yerini hatırlaya ağı şekilde bedende yazılı kalır. La an u ağlamda “…sem tom znenin ilin inden astırılmış elir in ir ifadenin sterenidir” der (Lacan, 1977: 69). Buradan çıkarıla ile ek daha eniş felsefi sonuç açıktır; çünkü u aynı zamanda sikanalizdeki sem tomun somut fizyolojik tezahürlerine rağmen asla hayvan dünyasındaki biyomedikal bir korelasyonu ile karıştırılamaya ağı anlamına elir; çünkü semptom, sade e konuşan ve

(26)

yaşamı sem olik düzenin ağından eçerek yeniden ya ılandırılmış olan ir varoluşa aittir.

Lacan kullandığı kaynakları ir irleşimine sokarak “imgesel” ilişki ve narsisizm sorununu Kojeveci zneler-arası reka et terimlerine d nüştürerek “sem olik” kavramını ya ısal antro oloji alanında en ufak ir değişiklik yapmadan kuramına aktarır. “İhtiyaç” ve “arzu”

arasındaki fark La an için nemli ir ayrımdır. La an u ayrımı Kojeve’in “antro o enetik arzu” olarak adlandırdığı insan arzusunun aslında ir “tanınma arzusu” olduğu ve u nedenle de “hayvan arzusundan” temelde farklı olduğu konusunda ısrar eden düşün esinde dünç almıştır. Lacan, “ihtiyaç” olarak tanımladığı kavramı biyolojik olarak hayatta kalmanın ereklilikleri ile iç üdüsel ir ilişki üzerine modeller. Hayvanın ihtiyaç nesnesiyle olan ilişkisi insanın tekiyle olan ilişkisinden çok temelli ir şekilde ayırt edilir; bu da temelde znenin tekinin arzusuyla ilişkidir. Bu yüzden Lacan, ünlü formülü Kojeve’den alır:

“Öznenin arzusu ötekinin arzusudur” ( Ra até 2003:103). Filozofun insan ve hayvan arasındaki ayrımından yola çıkarak La an ilişkiler alanındaki “tanıma tanınma” ve “ zneler- arasılık”ının kendine z ü karakterinden s z eder; an ak nesne ilişkisi ve edensel tatmin sorunu s z konusu olduğunda Kojeve i çerçeve edensel “nesne -ilişkisi” her zaman doğal veya “hayvan” ilişkisi olduğunu varsayarak varoluşumuzu kayı duy usuyla aş aşa ırakır.

Meta eşya ize ihtiyaç düzeninden kaçan ayrı duran bir “nesne - ilişki” modeli sunar; ancak u durumda nesnenin temel işlevi tekinin arzusu ve bu anlamda da ir ilişkiye ara ılık etmektir; “tanıma tanınma” ve “ zneler-arasılık” s yleminin tamamı “nesne-ilişki”nin ve bu ilişki modelinin ortaya çıkardığı klinik problemlerle ilgilidir. Örneğin oral dürtünün tatmin edilmesi durumunda, zne iyolojik ihtiyaçtan ayrılarak çok fazla yiye ilir veya tersine yemeyi reddedebilir. Lacan’ın edensel ir tale olarak karakterize ede eği yle ir fenomen znenin arzusunun tehlikeye irdiği s zlü ir talebi sessiz ırakır. Kısa ası Kojeve ers ektifinden akıldığında “insan” ya da “antro o enetik” ilişki zneler-arasılık düzeyinde usta a açıklanır; an ak u şekilde “ eden” uzun felsefi ir eleneğe uy un olarak sişik

(27)

olana yenik düşer. onuç olarak insellik elirtiler ve bedenin libidinal kuruluşu, Freud’un düşün esi için çok nemli olan tüm u konular, asitçe ir kenara ırakılır; zne tekiyle olan ilişkisinde edenden ayrılmış ir s ylem lehine yer değiştirir. Bu şekilde “ teki” veya

“sem olik” i i psikanaliz terminolojisine ait kavramlar, felsefe tarafından yutularak felsefeye dahil edilir; yle e psikanalitik s ylem dünç aldığı kavramlarla çalışarak

“tanıma tanınma” gibi tanıdık ir s ylemle irleştirilir. Psikanaliz s ylemi, yle e asitçe felsefi elenek tarafından massedilerek Lacan’ın kuramsal elişimini anlandıran sorunlar postmodernist akademik s ylemde zaten kurulmuş olan kavramsal ir düzenleme lehine terk edilir. Bu ağlamda Lacan, Kierkegaard, Heidegger veya Sartre metinleri üzerinden insan znesinin ir yokluk olarak lüme-doğru-oluşunun eniş ve ir o kadar da derin ir d kümünü ortaya koyar.

1.1.2.1- Kuramın Biçimsel Ya ısı

XI. Seminerin “Kesinliğin Öznesi” aşlıklı lümünde La an Miller’ın “eksikliğin yapılandırma işlevi” ne dayanan kendi düşün esine ilişkin “mükemmel taslağını” tartışarak aşlar (La an, 1998: 29). Lacan daha sonra Miller’ın “ontolojisi konusunda onu sor uladığını” s yler. La an’ın una yanıtı u oşluktan ahsederken “ontolojik ir işlev” ile uğraştığını ilinçdışının ontolojik terimlerle sor ulanamaya ağını; çünkü “ontolojik- n esi”

ir ya ıda olduğunu savunmaktır. Bu ilk olarak “ontolojik işlev” niteliğindeki oşluğun znellikteki ( ilinçdışı) bir oşluk olmadığını sterir. Seminerin ir lümü sikanaliz için

“sade e” znel olanın dışında ir zemin oluşturarak ve aynı zamanda znellikteki oşluk ve ontolojik olan arasındaki ilişkiyi karmaşıklaştırarak idealizmi çürütmeye odaklanmıştır. XI.

Seminere iki tema hakimdir: birincisi, bilim olsun ya da olmasın psikanalizin bilimle olan

(28)

ilişkisidir; ikin isi La an’ın L şemasının14 ir arçası olarak “objet a” fikrinin eliştirilmesinde rüldüğü i i özne, sembolik ve gerçek arasındaki ilişkidir; bu şemalaştırmada s z konusu olan fantezinin matematiğidir; yani znenin, sembolik evreye girmesi yoluyla kendisinden ko arılmış ve sürekli ir eksiklik duy usuyla aradığı arzu nesnesinin, sembolik olarak hadım etmenin ardında akiye olarak kalan ile zdeşleşmesinin süreklilik arz eden dinamiğinin rselleştirilmesidir. Öyle ki o jet a urada znelleştirmenin ya ısal ir zorunluluğu haline elir; çünkü ya ılanmanın kaynağı, kendi temelinden yoksundur. Bununla irlikte La an ı kuramın nihâî hedefi znelliğin doğasını u doğanın temelini ve bunun dille olan ilişkisini anlayarak ilinçdışının znesini fenomenolojik bir çerçevede ama La an ı kuram ers ektifinde anlaşılan ir ilimsellikle yoruma açmaktır;

çünkü La an Freud i i sikanalizin ilimsel statüsüyle çok il ilenir. Freud unu aşarmak için s ekülatif iyoloji ve antro olojinin yanı sıra analizin deney iliğine odaklanırken La an psikanalizin bilimsel ir kıl ı olduğunun sterilmesinin n elikle ya ısal dil ilim yoluyla olduğu iddiasını ne sürer ve yle e çalışmalarını Lévi-Strauss’un ya ısal antro olojisine ağlayarak topolojinin hiper-formalizmine eçmeden n e sikanalitik kuramı daha da resmî ir konuma yerleştirmeye çalışır. B yle ir il i kurma disi linler arası çalışma ça ası nedensiz değildir; çünkü ortaya çıkan ontoloji sorunu ya ıyı ancak yle bir sentezleme ara ılığıyla düşünmenin ir yolu olarak ortaya konulur. Lacan’ın içimsel ontolojisinin nihai ama ı udur: “…matematiksel içimlendirme izim hedefimiz ve idealimizdir” (La an, 1999:119). Özellikle düşün esinin ol unlaşma d neminden iti aren Lacan, psikanalitik kuramı matematikten ayırt edilemez kılmaya çalışarak onu içimsel ir ilişkiler mantığına aşka ir deyişle ir tür ya ı çalışmasına d nüştürdü. La an hadım edilmenin kalıntısı olarak Gerçeğin nemini ve dolayısıyla znelliğin oluşumu için ne derece erekli olduğunu tam olarak bu d nemde ifade etmeye aşlar. Öznenin ya ısını anlamak için dilsel olmayan yani

(29)

sembolik tesi olanı kavramak erekir. Bu nedenle Lacan, içimsel kuramında topolojik yaklaşımını oş ir merkeze dayanan matematiksel ya ılara dayandırır aşka ir deyişle insan znesinin temelin doldurulması ya da ka atılması mümkün rünmeyen ir oşluğa dayanır. Bu oşluk sembolik evrenin üzerini rterek ya ılandırdığı ir oşluktur. Temeli bir oşluğa dayanan znenin varoluşunu kuran imgesel, sembolik ve gerçek arasındaki ilişkiyi tamamen içimsel terimlerle açımlamaya çalışan La an, diğer taraftan da ele aldığı znelliği fenomenolojik anlayışıyla ilişkili olarak yorumlamaya çalışır. Fenomenolojik derken anlaşılması ereken La an’ın yazılarını znelliğin deneyimiyle gerçeğin travma olarak al ılanmasıyla ve dilin sınırlarının deneyimiyle il ili olarak almaktır. Burada s z konusu olan şü hesiz ki fenomenolojiyle olağan anlamda kurulan ir ilişki değildir; tam tersine La an'ın çalışmalarının çoğu Husserl veya Heide er i eleneğin dışında Kantçı-Hegelci gelenekten neşet eden bir fenomenoloji türü olarak anlaşıla ilir. La an’ın sembolik ile gerçek arasındaki ilişki üzerine yani dil ilimsel sim eleştirmenin sınırları ve u sınırlara çar manın etirdiği travma üzerine çalışmalarının çoğu Kant’ın felsefi düşün esinin sınırlamalarını ka samlı ir şekilde açıklama tale ini yansıtır.15

1.1.2.2- Epistemoloji ve Kayıt

La an ı sikanaliz dili znelliğin aslî ara ı olarak vur ularken Saussure’ün “bir dilin mekanizmasının tamamen özdeşliklere ve farklılıklara dayandığı” savını ir kere daha onaylar ( Van Pelt, 2000: 71). La an’ın enzersiz iç- rüsü zdeşliği ve farklılığı her iri kendi

15 Kant’ın fenomenal alanının tesinde olduğu için ilinemeye eğini an ak düşünüle ile eğini ileri sürdüğü numenal alanı kendinde-şeyler alanı La an’ın ontolojisi z nüne alındığında sem olik alana yani dilsel alanın sınırları dışında kalan ham işlenmemiş alana nderme ya ar; ununla irlikte La an’ın kuramında erçek arzunun dolayısıyla znenin kurulumunu aşlatan temelin ifadesidir; ortadan kaldırılamaz ir yoksunluk olarak u temel dille ulaşılamadığı için kendisini an ak ir takım travmatik sem tomlar ara ılığıyla elli elirsiz ir şekilde sterir; gerçek ile karşılaşma temsilin ya ısına ışık tutar çünkü o, temsilde eksiklik veya aşırılık nedeniyle başarısız olan şeydir; u ağlamda analistin işlevi ir akıma ilmeye ka alı olan u alanı s z konusu elirtiler üzerinden yorumlayarak ter üme etmeye çalışmak ve yle e hastadaki en ellenmişlikleri ve sıkıntıları teşhis ederek onu sağaltmaya çalışmaktan ibarettir.

(30)

aşına ir “kayıt” işlevi ren iki ayrı süreç olarak rmesidir. Burada g rüntünün ve imgesel kaydın mantığı kaynaşmıştır; bununla birlikte g sterenin ve sem olik kaydın mantığı mutlak bir ayrım/fark üzerine kuruludur. İkilik sem olik kayıtta temel oluştururken imgesel ikilik, ister kaynaşma ve sentez yoluyla, isterse de Hegelci ele eçirme ve hakimiyet kurma yoluyla olsun, nihai ama ı enzerliğe ulaşmak olan ayna etkileşiminin yüz yüze yakınlığını tanımlar.

Özne, kendini yorumlamaya aşladığı ilk andan itibaren benlik kendisiyle karakteristik olarak imgesel ir şekilde konuşur. Bir kayıt bir diğerini yansıtır. onuç olarak kayıtlar zdeşliği ve farklılığı her iri diğerinden ayrı kalırken kendi içinde değişe ilen karmaşık süreçler olarak tanımlar. Kayıtlar yorumlana ilirliğin içimlerini ve düzeylerini tanımlar ve yle e arzunun devin enliğine olanak sağlarlar. Arzu, La an ı kuramda varoluş nedenidir ve arzu denildiğinde anlaşılan her zaman tekinin arzusudur. Kayıtlarda La an ı e istemoloji odak noktasıdır; çünkü hakikat işlevi kendisini kayıtların içinde konumlandırır. İster sterenler isterse imgeler olsun, Lacan’ın kuramı tek aşına insan varoluşuna değmeyen, simgelerden kurulu soyut bir kuram değildir. Onun kuramının çekirdeğinde znenin kendini tanıma ve tanımlama süre ine ilişkin yorumlama ça ası yatmaktadır. Dolayısıyla bilmek derken Lacan her şeyden n e znenin kendi varlığını yani kendi “kimliğini” nasıl ildiğine odaklanmaktadır. La an’ın kayıtlara ilişkin e istemolojisi erçeği, yüz yüze anlam oluşturma süre i karşısında konumlandırmaya çalışır. Buna re insan znesinin kendine dair bilgisi her durumda ilinç-dışı olanla il isinde he ir yanlış- ilin e nderme ya ar; çünkü La an için “…im elerin morfo- enetik işlevleri vardır; yani elli im elerin znenin sişik ya ısı üzerinde içimlendiri i ve ozu u ir ü ü vardır” (Chiesa 2007:15). La an’ın e istemik olana ilişkin düşün esi znenin ayna ara ılığıyla kendisiyle karşılaşmasının çar ıtılmış olanı yansıtmayan doğası düşünüldüğünde daha da açığa çıkar. Özne arçalanmış ütünden ko muş ir varoluş olarak kendini tekinin karşında he ir tekinin arzusu olarak konumlandırır; aşka ir deyişle teki znenin arzusunun kayı nesnesi olarak

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

Adorno sanat eserinin sanatsal niteliğini özerk bir sanatın içkin doğasıyla değerlendirmiştir. Ona göre, bir sanat eserinin niteliği, eserin monadik özünde içkin

(Fink, 1997:133-135;Lacan, 2007:29-38) Her bir söylemin aynı zamanda bir tür jouissance kaybı olduğu olgusu göz önünde tutulduğunda kökene ilişkin bir kayıp

6 gelişme ve özgürleşmenin dayanağı görülen proleter sınıfa bağlı olarak genel öznellik ya da bireysellik biçiminde ortaya konulmasına karşılık;

Wittgenstein’ın birinci döneminde dil ile dünya arasında mantıksal bir uyum aranırken, ikinci dönemde önemli olan husus yalnızca dilin kullanımıdır.. Wittgenstein’ın

İnsan, bazı durumlarda tamamen amaçsız gibi davransa da çoğu zaman bir eylemi ‘niçin’ ortaya koyduğunu kendisi için anlamlı hâle getirmek durumunda

Nitekim bununla ilgili olarak Şiddet ve Metafizik adlı yazısında Derrida, Levinas için de varlığın ötesinde bulunan İyi‟nin, yalnızca bütünlüğü aşmadığını, Varlık

Derrida her ne kadar hiçbir sonlu varlığın her şeyi, her yasağı hatırlamayacağını, bu yüzden de sonsuz bir sorumluluk taşımadığını düşünse de, aynı zamanda bunun

Şiddetin kökeni olarak gördüğü bir başka alan olan ‘yazı’ ve şiddet arasındaki ilişki, yazının ayıramsal-yapılaşmış ekonomisi ve yinelemenin kökensel