• Sonuç bulunamadı

T.C. GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TARĠH ANABĠLĠM DALI YAKINÇAĞ TARĠHĠ BĠLĠM DALI SULTAN II. ABDÜLHAMĠD DEVRĠ OSMANLI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TARĠH ANABĠLĠM DALI YAKINÇAĞ TARĠHĠ BĠLĠM DALI SULTAN II. ABDÜLHAMĠD DEVRĠ OSMANLI"

Copied!
145
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TARĠH ANABĠLĠM DALI YAKINÇAĞ TARĠHĠ BĠLĠM DALI

SULTAN II. ABDÜLHAMĠD DEVRĠ OSMANLI ORDUSUNDA ALMAN ETKĠSĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Hazırlayan Halit ARSLAN

Tez DanıĢmanı

Yrd. Doç. Dr. Muhammet ġAHĠN

Ankara-2012

(2)

ONAY

Halit ARSLAN tarafından hazırlanan Sultan II. Abdülhamit Devri Osmanlı Ordusunda Alman Etkisi başlıklı bu çalışma, 06.01.2012 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oy birliği ile başarılı bulunarak jürimiz tarafından Tarih/Yakınçağ dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

………….

Yrd. Doç. Dr. Muhammet Şahin

………….

Prof. Dr. Mustafa Turan

………….

Doç. Dr. Mustafa Ekincikli

(3)

1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ile sona ermişti. Rus ordusunun Yeşilköy’e kadar ilerlemiş olması tedirginliğe yol açmıştı. Rusların Yeşilköy’e kadar ilerlemiş olması birçok komutanın ordunun durumu hakkında karamsarlığa düşmesine sebep olmuştu. Ordunun yeni bir savaşa daha dayanıp dayanamayacağı en büyük soru işaretiydi.

II. Abdülhamid, devletin daha fazla toprak kaybetmemesini öncelikli görevi olarak görmüş ve ordunun bir an önce güçlendirilmesi için çalışmalara başlamıştır. II. Abdülhamid orduda yürütülecek olan ıslahat çalışmalarında yabancı uzmanların görüşlerine başvurulması gerektiğini düşünmekteydi.

Islahat çalışmalarının başarılı olabilmesi için yabancı uzmanlardan yararlanılmasının gerekli olduğu görüşündeydi.

Ordunun ıslahında yabancı uzmanların görüşlerinin alınması daha önceki dönemlerde de karşılaşılan bir durumdu. Askeri ıslahatlarda yabancı uzmanlardan ilk olarak I. Mahmut döneminde yararlanılmıştır. Kont de Bonneval ve Baron de Tott ile başlatabileceğimiz yabancı subaylardan yararlanma süreci Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam ettiği görülmektedir. Bu süreç içinde İngiliz, Fransız, Alman subaylar Osmanlı Devleti’nde görev almışlardır. Albay von Goetze ise Osmanlı Devleti’nde görev alan ilk Prusyalı subaydır. II. Mahmut döneminde ise, Moltke ve heyetinin 1835-1839 yılları arasında Osmanlı Devleti’ne hizmette bulunduğu görülmektedir. Daha sonraki dönemlerde Fransız subaylarının da bu tür görevlerde yer almışlardır. II. Abdülhamid döneminde ise çoğunlukla Alman subaylardan istifade edilmiştir.

Çalışmamızda II. Abdülhamid dönemi Osmanlı ordusunda görev alan Alman subayları ve bu subayların yaptıkları çalışmaları ele aldık. II.

Abdülhamid dönemini seçmemizin en önemli sebeplerinden birisi I. Dünya savaşında da devam eden Osmanlı-Alman askeri yardımlaşmasının

(4)

temellerinin atıldığı bir dönem olması açısından arz ettiği önemdir. Diğer bir neden ise; Islahat çalışmalarının kesintiye uğramadan uzun bir sürece yayılmış olmasıdır. Daha önceki yabancı subaylar bu kadar uzun bir süreçte görev almamışlardı ve yetkileri de bu dönemde görev alan subaylara göre oldukça sınırlıydı.

Çalışmamızın giriş bölümünde II. Abdülhamid döneminden önce gelen yabancı subayla hakkında genel bir bilgi vermeyi uygun gördük. I. bölümde ise öncelikle Türk-Alman ilişkilerini inceledik. Türk-Alman ilişkilerinin incelenmesi, ıslahat çalışmaları için niçin Alman subaylarının seçildiği sorusuna da cevap verecek mahiyettedir. Bu nedenle ayrıntılı olarak incelenmesi konunun bütünlüğü açısından önemlidir. Türk-Alman ilişkilerinin incelenmesi sonrasında ise; ordudaki ıslahat ihtiyacını inceleyerek Almanya’dan subay talep edilmesini nedenleri ile ele aldık. II. bölümde ise çalışmamızı yaptığımız dönemde Osmanlı Devleti’nde hizmette bulunan subaylar hakkında bilgi verilmektedir. Son bölümümüzde ise gelen subayların hazırladıkları raporlar, çalışmaları, Almanya’dan silah teçhizatı alımı ve Almanya’ya subay gönderilmesi gibi Alman subayların doğrudan etkide bulunduğu konuları inceledik. Sonuç bölümünde Alman subayların yapmış oldukları çalışmalar hakkında genel bir değerlendirme yapılmaktadır.

Tezin hazırlanması sürecinde, başta sayın hocam Yrd. Doç. Dr.

Muhammet Şahin olmak üzere, maddi-manevi desteklerini gördüğüm herkese teşekkürlerimi sunuyorum.

Halit ARSLAN Ankara 2012

(5)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖNSÖZ ………..i

ĠÇĠNDEKĠLER ………..iii

Tablo Listesi………..………..v

KISALTMALAR ……….vi

GĠRĠġ ………..…..1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Ordusunda Islahat Ġhtiyacı I. Türk-Alman İlişkileri ... 7

II. II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Islahat ihtiyacı ... 18

III. Almanya’dan Subay Talebi ... 24

A. Islahat İçin Alman Subayların Tercih Edilmesindeki Sebepler ... 24

B. Almanya’dan Subay Talebi ... 30

ĠKĠNCĠ BÖLÜM II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusunda Görev Alan Alman Subaylar I. Kaehler Heyeti ... 38

A. Kaehler ... 38

B. Kamphövener ... 42

(6)

C. Ristow ... 48

D. Hobe ... 49

II. von der Goltz ... 50

III. II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusunda Görev Alan Diğer Alman Subaylar ... 66

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Alman Subayların Faaliyetleri I. Alman Subayların Raporları ve Çalışmaları ... 71

II. Almanya’dan Askeri Teçhizat Alımı ... 90

III. Almanya’ya Eğitim İçin Subay Gönderilmesi ... 99

Sonuç ……….. 111

Kaynakça ……… 116

Ekler ………. 124

Özet..………. 137

Abstract..……….. 138

(7)

Tablo Listesi

Tablo 1- Piyade Taburunda Bulunan Asker Sayısı ... 72

Tablo 2- Bir Piyade Taburunun Yedek Kuvvetleri ... 73

Tablo 3- Erkan-ı Harbiye İkinci Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler) ... 81

Tablo 4- Erkan-ı Harbiye İkinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri) ... 81

Tablo 5- Erkan-ı Harbiye İkinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni) ... 82

Tablo 6- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler) ... 83

Tablo 7- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri) ... 83

Tablo 8- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni) ... 84

Tablo 9- Erkan-ı Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler) ... 85

Tablo 10- Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri)... 85

Tablo 11- Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni)... 86

Tablo 12- 1889-1897 yılları arası Osmanlı-Alman silah ticareti Miktarı ... 98

Tablo 13- Almanya'da Eğitim Gören Türk Subaylar ... 105

Tablo 14- Almanya'da Eğitim İçin Gönderilen Subaylar ... 108

(8)

KISALTMALAR

age : Adı Geçen Eser agm : Adı Geçen Makale agt : Adı Geçen Tez

BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi Bkz. : Bakınız

C. : Cilt Çev. : Çeviren Ed. : Editör s. : Sayfa

AÜ. : Ankara Üniversitesi SBF : Siyasal Bilimler Fakültesi TTK : Türk Tarih Kurumu ty. : Tarih yok

vd. : ve diğerleri Yay. : Yayınları

Yay. Hazl. : Yayına Hazırlayan / Hazırlayanlar

(9)

GiriĢ

Osmanlı Devleti’nde ıslahat denildiğinde akla ilk önce ordu gelmiştir.

Islahat çalışmalarında orduda yapılacak ıslahatlara ayrı bir önem verilmiştir.

Bunun en önemli sebebi savaş alanında alınan yenilgilerdir. Osmanlı Ordusunun özellikle ikinci Viyana kuşatmasının başarısızlık ile sonuçlanmasından sonraki dönemde birbiri ardına Avrupa orduları karşısında yenilgiler alması sonucu ordunun ıslahı en önemli günden maddesi olmuş ve bu konuda Padişah ve aydınlar özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren yabancıların fikirlerine müracaat etmişlerdir. Bu tarihten önce Osmanlı aydınları devletin kurtuluşunun Kanun-u Kadim’de bulmaktaydılar. XVIII. yüzyıldan itibaren ise özellikle askeri anlamda Avrupa’nın üstünlüğünün kabul edilmesi ile Avrupa’da ki askerlik sanatı ile ilgili yeni bilgilerin, gelişmelerin ve teknolojik ilerlemelerin takibine başlamıştır.1

Yabancı uzmanlardan bahsederken ilk olarak bahsetmemiz gereken kişiler Kont de Bonneval ve Baron de Tott’dur. Kont de Bonneval Fransız asıllı bir subaydır. O I. Mahmud döneminde Müslüman olmuş ve Osmanlı Devleti’nin hizmetine girmişti. Daha sonraları Humbaracı Ahmet Paşa diye anılan Kont de Bonneval 1729 yılında hizmete girmiş ve topçu ocağının ıslahı ile ilgilenmiştir.2 Bosna’dan getirttiği üç yüz humbaracı ile bir humbaracı ocağı kurduğu bilinmektedir. Bu ocağın idaresi ve talimi kendisine aitti.3 Bonneval’in Osmanlı Devleti’ne diğer bir katkısı ise; verdiği raporlarda artık cesaret ve kahramanlığın yetmediği, modern askerlikte eğitim ve disiplinin çok önemli olduğunu Osmanlı Devlet adamlarına hatırlatmasıdır.4

Baron de Tott’a geçmeden önce ismini mutlaka zikretmemiz gereken bir diğer önemli şahıs ise İbrahim Müteferrika’dır. İbrahim Müteferrika ilk Türk

1 Sina Akşin, Türkiye Tarihi, III. Cilt, Cem yayınevi, 2002, s.275.

2 Necdet Hayta, Uğur Ünal, Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri (XVII. Yüzyıl Başlarından Yıkılışa Kadar), 4. Baskı, Ankara, Gazi Kitabevi, 2010,s.40.

3 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt IV, 1. Bölüm 2. Baskı, TTK Basımevi, 1978, s.322- 323.

4 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yay. Haz.; Ahmet Kuyaş, YKY, İstanbul, 2008, s.64-65.

(10)

matbaasının kurucusu olarak bilinir.5 İbrahim Müteferrika’dan bahsedildiği zaman genel olarak hep kurduğu matbaa ön plana çıkmıştır. Niyazi Berkes’in de belirttiği gibi bu durum O’nun “Osmanlı militer düzeninin çağdaş Avrupa yöntemlerine uyacak biçimde ıslah edilmesi” sorunundaki önemini unutturmuştur.6 İbrahim Müteferrika’nın bizim çalışmamız açısından önemi ise kurmuş olduğu matbaa değil kaleme almış olduğu eserdir. İbrahim Müteferrika’nın kaleme almış olduğu bu eserin adı usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’l- Ümem (Milletlerin Düzeni Hakkında Bilgelik kaideleri) olup eser Siyaset- Nâme tarzında yazılmıştır. Eserin o dönem bu türde yazılan diğer eserlerden farkı ise, verilen tavsiyelerin diğer eserlerdeki tavsiyelerden farklı olmasıdır.

Diğer eserlerde genel olarak eskiye özlem çerçevesinde değerlendirmeler yapılırken Müteferrika değişen Dünya şartlarının farkında olarak, özellikle Avrupa ve Rusya’da meydana gelen değişikliklerin takip edilmesini ve bu durumlara uygun hareket edilmesi gerekliliğini dile getirmiştir.7 İbrahim Müteferrika eserinde Avrupa’daki yeni askerlik kuruluşları, silah değişiklikleri, taktik ve stratejik yeniliklerden bahsetmiştir. Osmanlı ordu sistemini inceleyen İbrahim Müteferrika, bu ordunun artık çağdaş Avrupa ordularının gerisinde kaldığını söylemektedir. Özellikle gösterişli ve korkutucu toplara sahip olduğunu ancak bu topların hareketli ordular karşısında etkisiz kalacağını belirtmektedir. Sonuç olarak askeri başarısızlıkları Avrupa’daki gelişmelerin takip edilmemesine bağlamakta ve çözümü Avrupa’daki yeniliklerin uygulanmasında bulmaktadır.8

1770 yılına gelindiğinde Bonneval’in yerini Baron de Tott dolduracaktır.

Baron de Tott Macar asıllı bir Fransızdır. Baron de Tott 600 topçu neferi ile Avrupa usulünde bir birlik meydana getirmiş ve adına da “Sür’at topçuları”

denilmiştir. Baron de Tott’un diğer bir çalışması ise tophaneyi ıslah etmesi ve

5 Orlin Sabev, İbrahim Müteferrika ya da İlk Osmanlı Matbaa Serüveni, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2006, s.135-136.

6 Berkes, a.g.e., s.50.

7 Adil Şen, İbrahim Müteferrika ve Usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’l-Ümem, T.D.V. Yayınları, Ankara, 1995, s.69-70. (Kitabın transkripsiyon’u eserin sonunda mevcuttur)

8 Berkes, a.g.e., s.53-55.

(11)

yeni toplar döktürmesidir. Baron de Tott ayrıca Mühendishane-i Bahri-i Hümayunda öğretmenlik yapmıştır.9

Ayrıca bu iki subay mekteplerle ilgili raporlar vermişler, ders programları hazırlamışlar ve ders vermişlerdir. Bu iki subay verdikleri ıslahat önerilerinde doğal olarak yetiştikleri ülkenin eğitim programının etkisinde kalmışlardı.10

Bu dönemde Osmanlı Devleti’nde görev alan diğer bir subay ise Campell’dır. Campell, Baron de Tott ile aynı dönemde hizmette bulunmuş ve Baron de Tott’un yardımcılığını yapmıştır. Campell Müslüman olmuş ve Baron de Tott’un ülkesine dönmesinden sonra on iki, on üç yıla yakın daha hizmette kalmıştır.11 İngiliz Mustafa olarak da bilinen Britanya deniz subayı Campell ile donanmanın ıslahı için çalışıldığı ve bu şahsın donanmanın ıslahı konusunda bazı katkıları olduğu bilinmektedir. Bunların dışında ordunun teknik sahadaki ihtiyaçları için Fransa’dan subaylar getirilmiştir. 1784 yılında gelen bu subaylar coğrafyacı Eynard, topçu subayı Latitte ve Chabay, İstihkam yüzbaşısı Monier, İnşaat mühendisi de Rua ve Saint-Remy’dir.12

III. Selim dönemine geldiğimizde ise Prusyalı subay von Goetze Osmanlı Devleti’ne gelmiş ve III. Selim isteğiyle topçu birliklerini denetlemiştir.13 Goetze, askeri ıslahat için Osmanlı Devleti’nde görev alan ilk Prusyalı subaydır. Kendisinden önce Osmanlı ordusunda görev almış olan subaylardan farklıdır. Baron de Tott ve Kont de Bonneval gibi subaylar kendi istekleriyle Osmanlı Devleti’ne gelmişler ve Osmanlı hizmetine girmişlerdi.

Ancak von Goetze Osmanlı Devleti’nin isteği üzerine Prusya tarafından görevlendirilmiş ve sadece kısa süreli olarak görev alıp ülkesindeki görevine

9 Alâettin Avcı, Türkiye’de Askeri Yüksek Okullar Tarihçesi, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1963, s.1- 2; Geoffrey Lewis, Turkey, Third edt., London, 1965, s.34.

10 Abdülkadir Özcan, “II. Abdülhamid Dönemi”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.3.

11 Alan Palmer, Osmanlı İmparatorluğu: Son Üç Yüz Yıl, Çev: Belkıs Çorakçı Dişbudak, Sabah Yayınları, İstanbul, 1995, s.81.

12 Mevlüt Bozdemir, Türk Ordusunun Tarihsel Kaynakları, A.Ü SBF Yayını, Ankara, 1982, s.67. ; Avcı, a.g.e., s.5.

13 Lothar Rathmann; Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi: Berlin-Bağdat, Çev. Ragıp Zarakolu, İstanbul, 2001, s.26.

(12)

geri dönmüştür. III. Selim Nizam-ı Cedid ordusunu kurarken ayrıca Fransız subaylardan da yararlanmıştır.14 Bu dönemde Osmanlı Devleti’ne hizmet eden Fransız subayların en önemlileri 1796 yılında gelen General Aubert Dubayet ve General Sebastiani’dir. Bu subayların gelişi ile birlikte Osmanlı Ordusunda Fransız tarzı eğitim hakim olmaya başlamıştır.15

Bu döneme kadar gelen subayların daha çok Fransız oldukları (von Goetze hariç tutulursa) ve ordunun ıslahında Fransa’dan yardım alınmak istendiği görülmektedir. Ancak Navarin Olayı’ndan sonra Fransa’nın Yunan meselesindeki tutumu üzerine bu durum değişmiştir.16 Bu olay ile birlikte Fransa ile Osmanlı Devleti aradaki ilişkiler gerginleşmiştir. Buna rağmen II.

Mahmut orduyu modernleştirmek için ilk olarak Fransa’dan subay talebinde bulunmuş ancak bu talep Fransızlar tarafından kabul edilmemiştir.17 Fransa’nın bu tutumu üzerine II. Mahmut yabancı askeri uzmanlar için Prusya’ya başvuracaktır.

II. Mahmut tahta çıktıktan sonra orduda ıslahat yapmak için çalışmalara başlamıştı. O’da kendinden önceki padişahlar gibi yabancı uzmanlardan tavsiyeler almak istemiştir. O’nun zamanında ilk Prusyalı askeri heyet Osmanlı Devleti’ne gelmiştir. Bu heyet 1835’te göreve başlamıştır.

Heyette Moltke ve hepsi yüzbaşı rütbesinde olan von Yinkle, Fischer ve Mühbaeh vardı.18

Moltke ve arkadaşları 1839’a kadar Osmanlı Devleti’nde görevde kalmışlardı. Yani yaklaşık olarak dört yıla yakın bir hizmetleri olmuştur.

14 Feroz Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, Çev. Sedat Cem Karadeli, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2007, s. 32.

15 Ahmet Turan Alkan, II. Meşrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2001, s.22.

16 Enver Ziya KARAL, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, Ankara, 2007, s.365.

17 Yavuz Özgüldür, “Yüzbaşı Helmut Von Moltke’den Müşir Liman Von Sanders’e Osmanlı Ordusunda Alman Askeri Heyetleri”, A.Ü. OTAM Dergisi, sayı 4, s.298.

18 Rifat Önsoy, “Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Alman Subayları ve Alman Silah Sanayiinin Çıkarı (1871-1914)”, IX. Türk Tarih Kongresi (Kongreye Sunulan Bildiriler), Cilt II, TTK Basımevi, Ankara, 1988, s. 1207-1208.; Mehmet Okur, “Türkiye’nin Avrupa Devletlerine Yönelik Dış Politikasına ve İlişkilerine Genel Bir Bakış: I. Dünya Savaşı Öncesi ve Savaş Sürecinde”, Türk Dış Politikası: Osmanlı Dönemi , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın, İstanbul, 2008, s.402.;

Bülent Özdemir, “The German Factor in The Ottoman Empire in Late 19th Century”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2001, Sayı 5, s.64.

(13)

Moltke ve heyeti Türk milis kuvvetlerinin kurulması, topoğrafik haritaların hazırlanması ile meşgul oldular. Bu subaylar ayrıca Rumeli ve Anadolu’da geziler yaptılar. 1836 yılında heyet başkanı Moltke’nin emrinde çalışmak üzere dört Prusyalı istihkam subayı daha göreve başladı. 1837’de ise üç subay daha bu heyete dahil oldu. Bu subaylar Prusya ordusundaki görevlerini aynen korumaktaydılar ve buradaki görevleri bittiğinde Prusya ordusundaki görevlerine geri dönebileceklerdi. Nizip savaşında Osmanlı Devleti yenilince Prusya Kralı bu subayları geri çağırmıştır.19 Bu dönem ve ileride gelen yabancı uzmanlara verilen genel görev ordunun modern bir eğitime ve çağın gereklerine sahip olmasını sağlamaktı.20 Moltke’nin ordunun ihtiyat gücünü teşkil etmesi için tavsiye ettiği Redif Alayları O’nun Osmanlı Ordusuna yaptığı en önemli tesirlerinden birisidir.21 Ancak şu bir gerçektir ki bu heyet dağınık durumdaki Osmanlı Ordusunun ıslahatı konusunda pek yardımcı olamamıştır.22

Navarin Olayı sonrası bozulan Osmanlı-Fransız ilişkileri Kırım Savaşı ile düzelince Osmanlı subaylarının eğitiminde tekrar Fransızlar görev almışlardır.23 Askeri ıslahat ve Osmanlı subaylarının eğitimi konusunda Fransız subaylarından faydalanılması, II. Abdülhamid döneminde bu görevlerin Alman subaylara verilmesine kadar devam ettiği söylenebilir. Öyle ki II. Abdülhamid döneminde Alman subayların göreve başlamasına kadar askeri eğitimde Fransız etkisi görülmektedir. 1869 Maârif Umumiyye Nizamnamesi Fransız milli eğitiminden esinlenerek hazırlanmıştı.24 Bu döneme kadar Harbokulunda 1870 Fransız-Alman savaşından önceki Fransız askeri okullarının kullandıkları program uygulanmaktaydı.25 Hatta

19 Jehuda L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, çev. Fahri Çeliker, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1985, s.18-19.

20 Nuran Koyuncu, Salih Kış, “Alman Askeri Ceza Kanunnamesinin Osmanlı Askeri Ceza Kanunnamesine Tatbiki”, Tarihin Peşinde, Sayı 5, 2011, s.178.

21 Veli Yılmaz, I. Dünya Harbi’nde Türk-Alman İttifakı ve Askeri Yardımlar, Cem Ofset, İstanbul, 1993, s.33.

22 İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul, 2002, s.104-105.

23 Cenk Reyhan, “Türk-Alman İlişkilerinin Tarihsel Arka Plânı (1878-1914)”, Belleten, 2005, Cilt:

LXIX, S.254, s.17.

24 Abdülkadir Özcan, a.g.m., s.4.

25 Avcı, a.g.e., s.32.

(14)

Goltz Paşa hazırladığı bir raporda bu durumdan bahsetmektedir. Goltz okuldaki esistemin eski Fransız düzeni olduğunu belirtmiş ve bu usulün Avrupalı Devletler tarafından çoktan terk edildiğini ve bu nedenle her yerde kabul edilmiş olan Alman usulüne göre düzenleme yapılması gerektiğini belirtmiştir.26 Bu rapordan da anlaşılacağı üzere II. Abdülhamid döneminde Alman subayların askeri eğitimin ve ordunun ıslahında görev almalarına kadar Osmanlı askeri eğitiminde ve ordusunda yoğun bir şekilde Fransız etkisi vardı.

II. Abdülhamid döneminde ordunun ıslahı için önce Kaehler heyeti ve ardından askeri eğitimin ıslahatı için Goltz Paşa görevlendirildiğinde, askeri konularda uygulanan Fransız usulü yerini Alman usullerine bırakacaktır. II.

Abdülhamid döneminde Askeri ıslahatlar için Alman subaylar seçilecek ve bu subayların çalışmaları ile ıslahat hareketlerine devam edilecektir.

26 BOA, Y.PRK.ASK. 33-38.

(15)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

II. ABDÜLHAMĠD DÖNEMĠ OSMANLI ORDUSUNDA ISLAHAT ĠHTĠYACI

I. TÜRK-ALMAN ĠLĠġKĠLERĠ

Osmanlı Devleti ile Prusya Arasındaki ilk ilişkiler XVIII. yüzyılın başlarına kadar tarihlendirilebilir. I. Friedrich 1701’de kral olduğunda, kutlama amaçlı Asım Said Efendi nezaretinde, 15 kişiden oluşan bir heyet Berlin’e gönderilmiştir. Bu heyetin gönderilişi, iki devlet arasındaki ilk diplomatik ilişki olarak kabul edilmektedir.27

XVIII. yüzyılın sonlarına doğru ise Büyük Friedrich’in Osmanlı Devleti ile ittifak kurmaya çalıştığı görülür.28 Büyük Friedrich, 1761 yılında Osmanlı Devleti İle ittifak yapmak üzer Rexin’i elçi olarak İstanbula göndermiştir.29 Bu ittifak arayışının temel sebebi ise, Avusturya ve Rusya’nın yayılmasından Prusya’nın rahatsız olması ve bu durum karşısında Osmanlı Devleti ile ittifak yapmayı uygun görmüş olmasıdır.30 Osmanlı Devleti de Avusturya ve Rusya karşısında kendisi ile hiçbir kara sınırı olmayan ve toprakları ile ilgili ihtirası bulunmayan Prusya ile ittifak yapmayı uygun görmüş ve bir antlaşma imzalanmıştır.31

Osmanlı Devleti ile Prusya arasındaki ilişkiler XVIII. yüzyılın sonlarına geldiğimizde ise hâlâ oldukça sınırlı idi. Ancak bu dönemden itibaren diplomatik ilişkiler gelişmeye başlamıştır. Bu iki devlet arasındaki ilişkilerin gelişmesini kolaylaştırabilecek bazı özellikler vardır. Bu özellikler arasında;

27 Yılmaz, a.g.e., s.17.

28 Ortaylı, a.g.e., s.55.

29 Karal, a.g.e., s.163. Ayrıntılı bilgi için bknz: H. Bayram Soy, Almanya’nın Osmanlı Devleti Üzerinde İngiltere İle Nüfuz Mücadelesi (1890-1914), Phonix Yayınevi, Ankara, 2004, s.26. 46 numaralı dipnot.

30 Okur, a.g.m., s.402.

31 Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, A.Ü. SBF Yayınları, Ankara, 1987, s.92.

(16)

Prusya devleti ile Osmanlı Devletinin ortak bir sınıra sahip olmaması ve Protestan bir devlet oluşu iki devlet arasında olumlu ilişkiler kurulabilmesi açısından elverişli bir ortam sağlamaktaydı.32 Aynı zamanda Osmanlı Devleti ile Prusya’nın ortak bir sınıra sahip olmaması ve Prusya’nın Avrupa siyasetine etki edecek güçte olmaması ise iki devlet arasındaki ilişkilerin gelişmesinin yavaş ilerlemesinin sebepleri arasında gösterilebilir.

Almanya’nın, Prusya liderliğinde siyasi birliğini kurması ile birlikte hızlı bir süreçte gelişmesi ve güçlenmesi sonrası Avrupa’da etkin bir rol oynamaya başlaması (özellikle çalışmamıza konu olan dönemde) ile Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerinin sıklaşması ve birçok konuda işbirliği yapılması ise buna bir kanıt olarak gösterilebilir.

III. Selim Dönemine geldiğimizde ise Prusya ile bir ittifak kurulması için tekrar girişimlerde bulunulduğunu görüyoruz. III. Selim tahta çıktığında, Osmanlı Devleti 1878’de Rusya ve hemen bir yıl sonra ise Avusturya ile savaş halinde idi. Rusya’ya karşı açılan savaşta Avusturya’nın da Rusya yanında savaşa girmesi ve istenilen başarıların elde edilemiyor olması sonucu III. Selim ilk defa olarak Hıristiyan bir devlet ile askeri ittifak girişiminde bulunmuştur. İlk olarak İsveç ile bir ittifak anlaşması yapılmaya çalışılmış ancak bu anlaşmadan istenilen sonuç elde edilemeyince Prusya ile bir ittifak girişiminde bulunulmuştur.33 Prusya’nın da bu konuda istekli davranması üzerine bir ittifak antlaşma imzalanmış ve Prusya Osmanlı Devleti yanında savaşa girme taahhüdü vermiştir.34 Ayrıca yine III. Selim döneminde(daha önce de belirttiğimiz gibi), III. Selim’in isteği üzerine Prusyalı Albay von Goetze, Türk kara birliklerini denetlemesi de önemli bir konudur.35

32 Karal, a.g.e., s.163.

33 Necmettin Alkan, “Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası: Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e (1839- 1908)”, Türk Dış Politikası: Osmanlı Dönemi , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın, İstanbul, 2008, s.146.

34 Karal, a.g.e., s.164.

35 Wallach, a.g.e., s.7.

(17)

XIX. yüzyıl başlarında Prusya’dan yine askeri uzmanlar istendiği bilinmektedir. Bu dönemde Prusya’dan gönderilen Helmuth von Moltke 1835 yılından itibaren Osmanlı Devleti’nde görev yapmaya başlamıştır. Moltke yalnızca bir asker gözüyle değil aynı zamanda siyasetçi ve iktisatçı gibi Osmanlı Devleti’ni incelemiştir.36 Moltke Osmanlı Devleti’nden ayrıldıktan sonra Genelkurmay Başkanlığına geldiğinde iki devlet arasındaki ilişkilerde önemli bir rol oynayacaktır.

Moltke görevde bulunduğu yıllar boyunca edindiği izlenimleri bir kitap haline getirerek yayınlamış ve bu sayede Almanların Osmanlı İmparatorluğu ile daha yakından ilgilenmelerini sağlamıştır.37

İki devlet arasındaki ilişkiler XVIII. yüzyıl başlarına dayansa da yoğun bir ilişkiden söz edemeyeceğimizi daha önce belirtmiştik. İlişkilerin yoğunlaşmasının iki önemli olayın sonucunda olduğu söylenebilir. Bu olaylardan ilki, Almanya’nın Prusya liderliğinde milli birliğini kurması, ekonomik olarak güçlenmesi ve giderek Avrupa’daki güçler dengesini kendi lehine değiştirmesidir.38 Burada unutulmaması gereken bir konu ise Bismarck’ın görevden ayrılmasından sonra Almanya’nın daha etkin bir dış politika izlemeye başlamış olması ve bu olaydan sonra ise Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerin en yoğun dönemine girecek olmasıdır.39

Bismarck uzun bir süre Alman dış politikasına yön vermiştir. Bismarck Alman milli birliğinin kurulmasını bir görev olarak ele almış ve milli birlik kurulmasından sonra ise dış politikasını daha uzlaşmacı bir duruma getirmiştir. O’na göre, Almanya milli birliğini kurduğuna göre artık yeni bir

36 Ortaylı, a.g.e., s.55.; Sander, a.g.e., s.92.

37 Enver Ziya KARAL, a.g.e., s.166. Yine Karal’ın belirttiği üzere bu dönemde Almanya’da Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yardımları ile Avrupalılaşmasının sağlanabileceği ve bu sayede Almanya’nın doğuda üstün bir rol oynayabileceği üzerine düşünceler oluşmaya başlamıştır. Bu düşünceler Almanların Osmanlı ile ilgilenmeye başladıkları ve Şark hakkında yeni fikirler geliştirmeye başladıklarının bir kanıtı olarak görülebilir.

38 Stephen J. Lee, Avrupa Tarihinden Kesitler 1789-1980, çev. Savaş Aktur, Ankara, 2004, s.153.

39 Mahmud Muhtar, Maziye Bir Nazar, Yay. Haz. Erol Kılınç, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1999, s.90.

(18)

toprak parçası üzerinde Almanya’nın bir iddiası olamazdı.40 Bismarck yeni bir savaş durumunda Almanya’nın elde etmiş olduğu kazançları kaybedeceğinden korkuyordu. Özellikle Fransa’dan çekinmekteydi.41 Bu düşüncenin asıl sebebi ise Bismarck’ın yeni bir savaş çıkması durumunda bu savaşın çok cepheli bir duruma gelme ihtimalinden çekinmesidir. Bu sebepler ile Bismarck kendinsinin kolonici olmadığını Reichstag’da açıkça ifade ediyordu.42

Bismarck’ın Fransa’dan çekinmesinin sebebi ise Alsaca-Lorraine bölgesi üzerindeki çekişmedir. Almanya Sedan savaşı ile Fransa’yı yenilgiye uğrattıktan sonra bu bölgeyi ilhak etmişti.43 Alsaca-Lorraine bölgesi iki devlet arasında sürekli problem oluşturacaktı. Bismarck, Fransa’nın olası bir savaşta bu bölgeyi ele geçirmek için Almanya’ya savaş açacağından emindi ve bu nedenle Fransa’ya karşı dost bir siyaset izleyerek onları olası bir savaştan uzak tutmak istiyordu.44 Yine Bismarck Almanya’nın aktif bir sömürge politikası takip etmesinin Avrupa’nın diğer sömürgeci güçlü devletlerini tehdit edeceğini ve bunun sonucunda bu devletlerin Almanya’ya karşı birleşebileceğini biliyordu.45 Bismarck bir yandan Fransa’dan çekinirken diğer yandan Rusya’dan daha çok korktuğu için Fransa ile uzlaşma

40 Lee, a.g.e., s.153-154.

41 Mehmet Okur, “Osmanlı Devleti’nin Almanya İle İttifakını ve Birinci Dünya Savaşına Girişini Gerektiren Sebepler” ATAD, 2010, sayı:16, s.90.; Hakan Akyar, “Bismark ve II. Wilhelm’in Osmanlı Üzerine Düşünceleri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Muğla Üniversitesi, 2003, s.48.

42 Niles Stefan Illıch, “German İmperialism in Ottoman”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Texas A&M University, 2007, s.127.

43 Sander, a.g.e., s.197-198.

44 Bismarck’ın diğer bir korkusu ise iki taraflı savaştı. O nedenle eğer bir savaş olacak ise mutlaka sınırlarından ya doğu ya da batı’yı güvence altına almak istemiştir. O’na göre eğer iki taraflı bir savaşa girilirse Almanya savaşta çok zorlanacak ve sınırlarını koruyamaya bilirdi. Alman Siyasi birliğini sağlama çalışmaları sırasında Rusya-Avusturya ve Prusya arasındaki uzlaşma zarar görmüştü.

Diğer tarafta Fransa ile yapılan Sedan savaşı ve sonucunda Alsaca-Lorraine bölgesinin Almanlara geçmesi de Fransa ile olan ilişkilere zarar vermişti. Bismarck işte bu noktadan itibaren realpolitik’in yerine uzlaşmacı bir politika ( Avrupa’da ortaya çıkan anlaşmazlıkların savaş ile değil barış ve müzakereler ile çözülmesi gerekliliğini savunan) izlemeye başlamıştır. Reyhan, a.g.m., s.4-5.

45 KARAL, a.g.e., s.167.

(19)

çabasında olduğunu belirtmekte de fayda vardır.46 Bismarck görevde kaldığı süre içinde bu sebeplerden dolayı uzlaşmacı bir politika izlemiş ve O’nun döneminde Almanya ( görünüşte) dış politikada daha pasif bir görüntü çizmiştir.

Bismarck’ın bütün bu düşüncelerine ve hatta “şark meselesi”

hakkındaki "Bütün Balkan mes'elesi, Pomeranyalı bir tek neferin kemiklerine değmez!” sözlerine rağmen Osmanlı Devleti ile ilişkileri tamamen soğuk olmamıştır. Ancak bu sözle belirttiği gibi doğrudan şark problemi içinde yer almasa dahi, kendi güvenliğini göz önünde bulundurarak diğer devletlerin Osmanlı üzerindeki emellerine de hiçbir engelleme de bulunmadığı bilinmektedir. Özellikle Bismarck’ın politikasını daha iyi anlamak için Nachtcriften gazetesindeki bir yazıyı burada alıntılamak faydalı olacaktır;

“Asgarî fedakârlıkla a'zamî fayda elde etmek ve ileride kendisine hasım olabilecekleri boşuna kuvvetlendirmekten çekinmek, demir mizaçlı Şansölye'nin hareket düsturu olduğundan, onu prensiplere ve geleneklere saplanmış kalmış saymak da hata olur. Nitekim onun görüşlerini yayan Hamburger Nachtscriften gazetesi 17 Aralık 1892 tarihli nüshasında demiştir ki: "Prens, Alman siyasetinin Ruslar'ın İstanbul hakkındaki planlarının Almanya siyasetince desteklenmesine hiçbir vakitte razı değildi; lâkin Rusya'yı kendi planlarını tatbikten men' etmek de Almanya'ya ait olamayacağı itikadındaydı." Hatıratında bu Şansölye, Rusya'nın İstanbul'a el koyması, İngiltere ile aralarında ihtilaf sebep ve âmillerini pekiştireceği ve İngiltere'nin Berlin'e yakınlaşmasını gerektireceği cihetle, ihtiyaç halinde Almanya'nın tarafsız kalmasının muvafık olacağını beyan ettiğinden, Rus

46 İleride Fransa’ya Tunus’u topraklarına katması konusunda cesaretlendirmesi de bu sebepledir.

William Woodruff, Modern Dünya Tarihi, Çev. Hale Vardar, Arda Vardar, Pozitif Yayınları, 2006, s.44.

(20)

ihtiraslarını okşamakla Alman menfaatlerine hizmet edebilecek devletler arası ihtilâfların öne çıkarılmasını da temenniden geri kalmadığı görülür.”47

Buradan da anlaşılacağı üzere Bismarck’ın politikasını belirleyen özellik: Almanya’yı olası bir savaştan uzak tutmak için elinden geleni yapmak ve bunun içinde buna uygun bir siyaset belirlemekti. Bu nedenle “Şark Meselesi” ile ilgisi olmadığını belirtse de kendi çıkarları söz konusu olduğunda çıkarlarına uygun bir politika uygulamıştır.48 Özellikle ise Rusya ve İngiltere’nin izlediği politikaları (aslında desteklemese bile) yeri geldiğinde mecburen onaylamak zorunda kalmıştır. Bu iki devlet veya Fransa’nın politikalarına köstek olmayarak bir anlamda onlara serbestlik tanımış böylece kendisine karşı birleşmelerini önlemeye çalışmış ya da en azından dikkatlerini başka bölgelere kaydırmaları için elinden geleni yapmıştır.49

Osmanlı Devleti’nin Almanya Devleti ile ilişkilerinin gelişmesini sağlayan bazı önemli olayları buraya kadar anlatmıştık. Şimdi ise Osmanlı Devleti’nin Almanya ile diplomatik ilişkilerini yoğunlaştırmasının sebeplerine bakmak konunun daha iyi anlaşılması açısından doğru olacaktır. Böylece Osmanlı-Alman yakınlaşmasının sebeplerini açıklarken tek taraflı bir yaklaşım izlememiş, iki devletin de bu yakınlaşmadan beklentilerini daha iyi ortaya koymuş olacağız.

47 Muhtar, a.g.e., s.54.

48 Bu duruma bir örnek daha vermek gerekir ise; Fransa’nın Tunus’u işgalinde İngiltere kadar Almanya da Fransa’yı bu konuda cesaretlendirmiştir. Almanya Fransa’ya, Tunus’un onların hakkı olduğu konusunda telkinleri vardır ve Bismarck’ın İngiltere’ye olayın bir oldu bitti olduğu konusunda görüş bildirmiştir. Almanya’nın şüphesiz böyle bir girişimde bulunmasının sebebi Fransa’ya iyi görünerek Alsaca-Lorraine meselesini unutturmaktır. Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara, 1999, s.357.

49 Bu politika her ne kadar büyüyen Alman sanayisine dar gelmiş de olsa oldukça başarılı idi.

Bismarck Uyguladığı karmaşık politika ve karmaşık ikili antlaşmalar örüntüsü ile Almanya’yı hem doğudan hem de batıdan gelecek saldırılara karşı korumaya çalışmış ve büyük ölçüde başarılı olmuştur. Bu başarı I. Dünya savaşı sırasında daha iyi anlaşılacaktır. Bismarck’ın korktuğu bloklaşma sonucu Almanya iki cepheli bir savaşa mecbur kalmıştır.

(21)

Osmanlı-Alman ilişkilerinin gelişmesinde, Osmanlı tarafında rol oynayan en önemli olay II. Abdülhamid’in tahta çıkmasıdır. II. Abdülhamid tahta geçtikten sonra Osmanlı-Rus savaşı meydana gelmiş ve bu savaştan ağır bir yenilgi ile çıkılmıştı. II. Abdülhamid de tahta geçtiğinde Osmanlı Devleti’nin uzun zamandır uygulamakta olduğu devletlerarasındaki anlaşmazlıklardan yararlanarak devleti kurtarma politikasını uygulamak istiyordu. Büyük devletleri birbirlerinin karşısına çıkararak bu politikayı uygulamak II. Abdülhamid’e göre, devletin bekası için en önemli görevdi.50

Ancak 93 harbi sonrası imzalanan 1878 Berlin Antlaşmasında, daha önce Paris Antlaşmasında51 yer alan Osmanlı topraklarının bütünlüğüne saygı maddesinin yer almamıştır.52 Bu maddenin yer almaması ile artık Rusya, Fransa ve özellikle ise İngiltere’nin uzun zamandır sürdürdüğü Osmanlı toprak bütünlüğü politikasından vazgeçtiklerinin sinyallerini vermekteydiler. Özellikle İngiltere’nin politikasını değiştirmesi ile Osmanlı Devleti yeni bir müttefik arayışına girmek zorunda kalmıştır.

Bu sebepler ile girilen arayış sonucunda Osmanlı Devleti’nin ittifak kuracağı devlet Almanya olacak ve Osmanlı-Alman ilişkilerinin en güçlü olduğu dönem başlayacaktır.

Büyük devletlerin politikalarında değişikliğe gitmelerine rağmen II.

Abdülhamid yine de Fransa ile bir anlaşma imzala girişiminde bulunmuştur.

1879 yılından Fransa ile bir yardımlaşma anlaşması imzalanmasına çalışılmış ancak Fransa Almanlardan intikam alma amacıyla Rusya ile ilişkilerini iyi tutmaya ve onlara yatkın bir politika izlemeye devam etmeleri bu

50 Jean-Paul Garnier, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu, Çev. Zeki Çelikkol, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2007, s.108.

51 Antlaşmanın maddeleri için bknz: Armaoğlu, a.g.e., s.250-253.

52 Oral Sander, a.g.e., s.160. ; Feroz Ahmad, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” , Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, Ed: Marian Kent, Çev. Ahmet Fethi,Tarih V. Yurt y, İstanbul, 1999, s.6.; Osman Nuri, İkinci Abdülhamid ve Saltanatı: Hayatı, Özellikleri ve Siyaseti, I. Cilt, 47 Numara Yayıncılık, İstanbul, 2008, s.114.; Soy, a.g.e., s.18.

(22)

girişimin sonuçsuz kalmasına sebep olmuştur.53 Abdülhamid Fransa’nın amacının bu dönemdeki İngilizlerin amaçlarından bir farkı olmadığını, sömürgeler elde etmek istediklerini açıkça belirtiyordu.54 O’na göre bir anlamda bu iki devlet zaten birlikte hareket ediyorlardı.55

Osmanlı dış politikasında Napolyon Bonapart’ın Mısır seferine kadar önemli bir aktör olan Fransa böylece II. Abdülhamid döneminde de eski rolüne dönmeyeceğini göstermiş oluyordu. Napolyon Bonapart’ın seferinden sonra Osmanlı Devleti’nin dış politikasında en önemli yeri İngiltere doldurmuştu. İngiltere’nin bu dönemde Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü politikasını gütmesinin bu durumda etkili olduğu söylenebilir. Ancak Berlin antlaşması ile İngiltere’de bu pozisyonunu artık değiştirmekteydi.

Belirttiğimiz üzere Berlin Antlaşması ile İngiltere ve diğer büyük güçler Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü politikasından vazgeçmişlerdi. İşte bu noktada İngiltere’nin 1878’de Kıbrıs’ın yönetimini geçici olarak devralması ve 1882 yılında ise Mısır’ı işgali bu politikadan vazgeçtiğinin açık bir göstergesiydi.56 Başbakan Gladstone her ne kadar bunun düzenin tekrar sağlanacağı zamana kadar yapılan geçici bir durum olduğunu söylese de İngiliz subaylar bölgenin yönetiminde söz sahibi olmaya başladılar.57. İngiltere’nin böyle bir politika değişikliğine gitmesi sonucu Osmanlı Devleti de mecburen yeni bir müttefik arayışına girmek zorundaydı.58 Abdülhamid İngiltere’nin eskiden dost olmasına rağmen bu dostluğun bile kendi çıkarına hizmet için olduğunu ve İngiltere’nin Mısır ve Kıbrıs konusundaki tutumuyla

53 Muhtar, a.g.e. , s.32.; Nuri, a.g.e., s.114.

54 Sultan II. Abdülhamid Han, Devlet ve Memleket Görüşlerim, Yay. Hazl. A. Alaaddin Çetin, Ramazan Yıldız, Çığır Yayınları, İstanbul, 1976, s.32.

55 Mehmet Niyazi Özdemir, “II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay.

Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.271.

56 Orhan Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, Gür Yay., İstanbul, 1987, s.301.; Oral Sander, Siyasi Tarih:

İlkçağlardan 1918’e, İmge Kitapevi, Ankara, 2000, s.282.

57 Carl Cavanagh Hodge, Encylopedia of the Age of Imperialism, 1800-1914, Volumes 1&2, London, 2008, s.112

58 Reyhan, a.g.m., s.11-12.

(23)

bu maksadını açıkça ortaya koyduğu düşüncesindeydi.59 Abdülhamid bu tarihten sonra İngiltere’nin Devleti için en tehlikeli devlet olduğunu düşünmeye başlamıştır.60

Milli birliğini kurduktan sonra Avrupa siyasetinde güçlenmeye başlayan Almanya, tam bu noktada II. Abdülhamid’in bu politikası için biçilmiş bir kaftan gibiydi. Abdülhamid özellikle Fransa galibiyeti sonrası Almanya’nın büyük bir güç olarak Avrupa’daki güç dengesini değiştirmesi ile birlikte, dış ilişkilerde yeni bir seçenek kazanmış ve bunu deneme şansı bulmuştu.

Almanya ile ittifak kurarak Rus tehdidine karşı, İngiliz ve Fransız desteği olmadan Alman kartını kullanarak karşı koyma düşüncesindeydi.61

II. Abdülhamid’in Almanlar hakkındaki düşüncelerini kendi hatıratından aktarırsak;

“Zaten Almanlar, Fransızlara nazaran daha sevimlidirler ve tabiatları itibariyle Osmanlılara daha yakındırlar. Onlar da Osmanlılar gibi yavaş ve geç harekete geçen, fakat sadık ve namuslu insanlardır; çalışkan ve sebatkârdırlar. Fransızlar da çalışkandırlar ama onlarda Almanların inatçılığı yoktur. Düzensiz politika yapmakla çok vakit kaybederler. Almanların sebatlarına mukabil Fransızlarda şevk vardır; fakat o da saman alevi gibidir.

Almanlar her tuttukları işte derinine malûmat edinirler ki bu da Fransızlarda yoktur. Velhasıl Fransızlar bize, eskisine nazaran daha az sevimli gelmektedirler. Bunda bizden Tunus'u almalarının dahli olduğu gibi, idarî şekillerinin cumhuriyet olması da rol oynamaktadır. Çünkü bizce, hükümdarın hâkim olmadığı yerde intizam devam edemez.”62

59 Sultan II. Abdülhamid Han, a.g.e., s.31.

60 Orhan Koloğlu, “II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz.

Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.375.

61 Ahmad, a.g.m , s.13.

62 II. Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, Dergâh yy, İstanbul, 2010, s.104.

(24)

Abdülhamid’in Almanya hakkında bu düşüncelere sahipti. Ayrıca Almanya’nın diğer Büyük Güçler gibi doğrudan Osmanlı Devleti’nin topraklarına yönelik bir emelleri olmadığından bahsetmektedir.63

Mahmut Muhtar ise eserinde Abdülhamid’in Almanya’ya yönelmesinin nedenlerini şu şekilde açıklamaktadır;

“Türk-Alman yakınlaşmasının başlangıçları 1878'de Ayastefanos'ta Ruslar'ın Türkler'i imzaya mecbur kıldıkları andlaşma şartlarını fesh eden Berlin Kongresi'nden sonrasındadır. Berlin Kongresi'ne genç Almanya İmparatorluğu'nun Şansölyesi Prens Bismarck başkanlık etmiş ve Kongre'nin Türkiye'ce güzel neticeleri görülmüş olmasından dolayı, Avrupa'nın genel politikasını henüz tümüyle kavrayamayan Sultan II. Abdülhamîd ile onun mu'temed veziri Saîd Paşa, Prens Bismarck'ı Türkiye'ye hayırhah bulunduğunu zannetmişlerdir. Hattâ Bismarck'ın Kongre'de Türkiye menfaatlerini korumak yolunda çok himmet ve gayret gösterdiğini bu Hakan'ın dâima sitayişle dile getirdiği bilinmektedir. Bundan başka pek mutedil ve pek muhafazakâr tarzda bir meşrûtiyetle kayıtlı olan Alman hükümet usûlü 1876'da ilâna mecbur olduğu Kaanûn-ı Esasiyi bir sene sonra fiilen kaldıran Sultan Abdülhamîd'in mutlakıyete! temayüllerine mülayim bulunuyordu.”64

1880’lere gelindiğinde ise Bismarck yavaş yavaş eski politikasını yumuşatmaya başlamıştır. Özellikle daha önce de belirttiğimiz “Bir Pommeranya askerinin kemiğine değmez” diyerek kesin bir görüş belirttiği

“Şark Meselesi” üzerindeki görüşleri yavaş yavaş değişiyor, Yakın Doğu ile özellikle Osmanlı coğrafyası ile daha ilgili bir hâle geliyordu. Osmanlı Devleti’ne yardım ile (özellikle Osmanlı Ordusunun güçlendirilmesi koşuluna bağlı olarak) ileride güçlendirilmiş bir Osmanlı’yı Rusya’ya karşı kullanabilecekleri düşüncesi oluşmaya başlamıştı.65 Bu nedenle Bismarck

63 Sultan II. Abdülhamid Han, a.g.e., s.49.

64 Muhtar, a.g.e., s.59.

65 Wallach, a.g.e., s.24.

(25)

her ne kadar daha önce bahsetmiş olduğumuz tedirginlikleri nedeniyle ihtiyatlı bir dış siyaset izlemişte olsa bu dönemden itibaren şark politikasını değiştirme, bir anlamda eski sert duruşunu değiştirerek, yumuşatma yoluna gitmeye başlamıştır.

Almanya’nın tam anlamıyla aktif bir politika izlemeye başlaması ise Bicmarck’ın II. Wilhelm ile anlaşmazlığa düşmesi sonucu istifa etmesi ve böylece II. Wilhelm’in yayılmacı politikasının Almanya’da uygulanmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir. Almanya’nın etkin bir dış siyaset izlemeye başlaması sonucu yöneleceği yer ise öncelikle Osmanlı toprakları olacaktır.

II. Abdülhamid ile II. Wilhelm’in aralarında bir dostluk kurmaları sonucu Osmanlı-Alman ilişkileri zirve noktasına ulaşacak ve birçok alanda işbirliği yapılacaktır. Wilhelm bu amaç doğrultusunda iki kez İstanbul’u ziyaret etmiştir. 1898 yılındaki ikinci ziyaretinde Kudüs, Şam ve Beyrut’u ziyaret etmiş ve meşhur 300 milyon Müslüman’ın dostu olduğunu belirttiği konuşmasını yapmıştır.66 Bu ziyaretler ile Abdülhamid’e bir anlamda dostluğunu kanıtlamaya çalışıyordu ve aralarındaki dostluğu pekiştiriyordu.67 Tabi bu ziyaretler Almanya’nın yeni politikası olan Drang Nach Osten (Şarka doğru genişleme) ile yakından ilgiliydi. Almanlar Osmanlı Devleti’ne ait olan geniş ama kullanılmayan toprakları işleme hayalleri bile kuruyorlardı.

Kurulacak demiryolu ağları ile bu bölgelere ulaşım kolaylaşacak, Almanya’nın göndereceği gübreler ile toprakların verimi artacaktı.68 Almanya’nın emperyalizmi diğer Avrupa ülkelerinden farklıydı. İngiliz ve Fransızlar koloniler kurarken Almanya diplomasi sayesinde bu bölgelere ekonomik olarak yayılma çabası içine girmiştir.69 Alman yazarları Osmanlı Devleti ve

66 Murat Özyüksel, “İkinci Meşrutiyet ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman-İngiliz Mücadelesi”, İ.Ü. SFB Dergisi, No:38, 2008, s.245.

67 Mustafa Öztürk, Türk Dış Politikası ( Osmanlı Dönemi) , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın, İstanbul, 2008, s.366.

68 Joan Haslip, Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid, Yay. Haz., Sevda Dursun, Kariyer Yayıncılık, İstanbul, 2009, s.182.

69 Seçil Deren, “German Ideas and Ecpections on Expansion in the Near East (1890-1915)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, ODTÜ, 2004, 32.

(26)

toprakları hakkında kitaplar yazarak bir anlamda bu barışçıl yayılmacı politikanın ideolojik boyutunu hazırlamaktaydılar. Bu dönemde Alois Spengler ve Carl Kager gibi Alman yazarlar Anadolu ve Osmanlı hakkında kitaplar yazmışlar ve bu bölgenin sömürüsünü savunmuşlardır.70

Osmanlı Devleti’nin bir müttefik arayışında olması, Almanya’nın ise yukarıda belirttiğimiz amaçları bu iki devleti bir araya getirmiştir. II.

Abdülhamid döneminde başlayan bu yoğun ilişkiler O’nun saltanatı sonrası da devam etmiş ve bu iki devlet I. Dünya savaşında da müttefik olmuşlardır.

II. SULTAN II. ABDÜLHAMĠT DÖNEMĠNDE OSMANLI ORDUSUNDA MODERNĠZASYON ĠHTĠYACI

Osmanlı Devleti XV. ve XVI. yüzyıllarda dönemin en modern ordularından birisine sahipti. Modern, iyi teçhiz edilmiş bu ordu ile büyük başarılar elde edilmiş ancak XVII. ve XVIII. yüzyıla gelindiğinde durum tersine dönmeye başlamıştır. Bu dönemde Avrupa’daki devletler hem ekonomik hem de askeri açıdan gelişme dönemine girmişlerdi. Özellikle askeri açıdan Avrupa devletleri gelişirken Osmanlı’da durum tam tersidir.71 Daha önce askeri başarılar ile geniş bir coğrafyaya yayılan devlet, artık savaşlarda yenilgiler alıp toprak kaybetmeye başlamıştı.

Savaşlarda yenilgiler alınması ve bu yenilgiler ile toprak kayıplarının başlaması üzerine Osmanlı Devleti ordunun eski gücüne kavuşması adına ıslahat çalışmalarına başlamıştır. Bu ıslahat çalışmalarının en önemlileri arasında III. Selim’in Avrupa örneğine uygun bir ordu kurma girişimi örnek verilebilir.72 III. Selim’in bu girişimi modern teçhizatla donatılmış, Avrupai kıyafetlere sahip ve ayrıca iyi eğitimli ilk modern ordu kurma teşebbüsüydü.73

70 Okur, “Türkiye’nin Avrupa Devletlerine Yönelik Dış Politikasına ve İlişkilerine Genel Bir Bakış: I.

Dünya Savaşı Öncesi ve Savaş Sürecinde”, s.403.

71 Yavuz Özgüldür, a.g.m., s.297.

72 Ayrıntılı bilgi için bknz: Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, Filiz Kitapevi, İstanbul, 1985, s.76-79.

73 Eric-Jan Zürcher, "The Ottoman Conscription System In Theory And Practice, 1844-1918", International Review of Social History, 43 (3) (1998), s. 437.

(27)

Avrupa tarzında modern bir ordunun kurulması amaçlanıyordu. III. Selim Nizam-ı Cedit adıyla modern bir ordu kurmayı başarmıştı.74 III. Selim yeni orduyu tepki almamak için Bostancı ocağına bağlı olarak kurmuştur.75 İlk başta 12.000 kişilik bir birlik oluşturulmuş ve ordunun ıslahı için Fransa başta olmak üzere Avrupa’dan gelen uzmanların tavsiyeleri dinlenmiştir.76 İlk başlarda ordunun daha önce almış olduğu yenilgiler nedeniyle yeni kurulan orduya karşı bir tepki oluşmamış ancak daha sonraları yeniliklerden rahatsız olan yeniçerilerin ayaklanması sonucu bu girişim engellenmiş oldu.77

III. Selim tahtan indirilip kurduğu ordu dağıtıldıktan sonra yine II.

Mahmut döneminde ordunun ıslahatına devam edildiği görülmektedir. II.

Mahmut döneminde de yeni ve modern bir ordu kurma çalışmaları vardır. Bu çalışmalar doğrultusunda ilk olarak Sekban-ı Cedid Ocağı’nın kurulduğunu görürüz.78 Yeni ocak 1808’de kurulmuştur. Sekban-ı Cedid Ocağı kurulur kurulmaz birçok kişi başvuruda bulunmuş (hatta parası daha iyi olduğu için eski yeniçeriler dahi başvuruda bulunmuştur) ve kısa bir süre içinde 10.000 kişilik bir mevcuda ulaşılmıştır.79 Ancak Sekban-ı Cedid’in kuruluşundan bir ay sonra yeniçeriler isyan etmiştir. Bu isyan sonucunda yeniçeriler istediklerini almışlar ve ocak kapatılmıştır.80

Yeniçeri ocağı ordunun modernleşmesi önündeki en önemli engel haline gelmişti. Bir zamanlar Osmanlı Devleti’nin gücünün bir sembolü haline gelen ocak artık savaş alanında başarılı olamıyor ve bunun yanında güçlü bir ordu önündeki en büyük engel olarak öne çıkıyordu. II. Mahmut Sekban-ı Cedid denemesinden sonra orduda köklü bir ıslahat çalışması için yeniçeri ocağının kaldırılmasının gerekli olduğuna kanaat getirmişti.

74 Jehuda L. Wallach, a.g.e., s.7-8.

75 Hayta, Ünal, a.g.e.,,s.73.

76 Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, C. II, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2004, s.129. Ayrıntılı bilgi için bknz: Staford J. Sahaw, Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, çev. Hür Güldü, Kapı Yayınları, İstanbul, 2008.

77 Alkan, a.g.e., s.19.

78 Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev. Mehmet Harmancı, E Yayınları, İstanbul, 1982, s.27-28.

79 Akşin, a.g.e., s.96.

80 Ayrıntılı bilgi için bknz; Akşin, a.g.e., s.96-98.

(28)

Yunan ayaklanmasında Yeniçerilerin başarısız olup Mısır’lı askerlerin başarılı olması ise bir anlamda Yeniçeri Ocağının sonunu getirmiştir. Mısır ordusunun başarısı ile artık esaslı bir ocak kurularak orduya bir düzen getirilmesi kararlaştırıldı ve Eşkinci sınıfı kuruldu. Ancak Yeniçeriler yeniden ayaklandılar81. Bu sefer gerek II. Mahmut’un bu ayaklanma karşısında daha dirayetli bir şekilde durması, gerek İstanbul halkının da yeniçerilere karşı silahlanması sonucu Yeniçeriler bu sefer başarılı olamadılar ve sonuç olarak 1826 yılındı ocak lağvedildi.82 Böylece yeni bir ordu kurulması önündeki en büyük engel de ortadan kalkmış oluyordu.

Yeniçeri ocağının kaldırılması ile birlikte çağdaş bir ordu kurulmasının lüzumu ortaya çıkmış ve ayrıca böyle bir ordu kurulması önündeki en önemli engel de ortadan kalkmıştı. Yeniçeri Ocağının lağvedilmesi sonrası Asakir-i Mansure-i Muhammediye ismiyle yeni bir ordu kuruldu. İlk kuruluşunda mevcudu 12.000 olarak tespit edilen ordu, “tertip” denilen sekiz alaya ayrılacaktı. Yüz askerden meydana gelen topluluğa “saf” denilecek ve Saf’ın kumandanı yüzbaşı olacaktı.83 Yeni orduya sürekli talimler yaptırılmış ve modern silahlar ile donatılmaya çalışılmıştır. Ayrıca eğitim için Prusya’dan piyade, süvari ve topçu subaylar getirilerek subay ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. Bu dönemin en önemli icraatlarından bir diğeri de Askeri Tıp Okulu (1831) ve Harb Okulu (1834) gibi okulların açılmasıdır.84

Orduda ıslahat çalışmaları Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde de devam etmiştir. Bu dönemde orduda birçok yenilik meydana gelmiştir. 1843 yılında yapılan yenilikler oldukça önemlidir. 1843 yılında yapılan yeniliklere göre askerlik süresi beş yıllık nizamiye ve yedi yıllık redif hizmeti olmak üzere on iki yıl ile sınırlandırıldı. Ancak bu uygulama 1844 yılında uygulamaya kondu. Bu dönemde kara ordusu önce beş ordu şeklinde belirlendi. 1848

81 Hasan Tahsin Fendoğlu, Modernleşme Bağlamında Osmanlı-Amerika İlişkileri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2002, s.49. ; Donald Quataert, Osmanlı İmparatorluğu 1700-1922, Çev: Ayşe Berktay, İletişim Yay., İstanbul, 2004, s.107.

82 Akşin, a.g.e., s.107-108.

83 Ruveyda Nida Yıldırım, “II. Mahmut Dönemi Islahat Hareketleri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Elazığ, 2006, s.42.

84 Musa Çadırcı, “Anadolu’da Redif Askeri Teşkilatının Kuruluşu”, DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, VII-XII/ 14-23 (1975), s.65. ; Ahmad, a.g.e., s. 35.

(29)

yılında ise ordu sayısı altıya çıkarıldı. Bu ordulardan iki tanesi İstanbul’da, üçüncüsü Makedonya-Bosna Bölgesinde, dördüncüsü Doğu Anadolu’da, beşincisi Suriye’de ve altıncısı ise Arabistan’da bulunuyordu.85 Özellikle Abdülaziz döneminde orduda büyük reformlar yapıldı. Abdülaziz döneminde askeri ıslahatlara ilk olarak yeni askeri kıyafetlerin benimsenmesi ve modern silahların orduya kazandırılması ile başlandı.86 Daha sonra ise son şeklini 1869’da alan bir kanunla Osmanlı ordusunun kuvvetleri Nizamiye, Redif ve Müstahfiz olarak üçe bölündü. Bunun dışında askeri eğitimde düzeltilmeye çalışıldı ve Hüseyin Avni Paşa yeni talim usulleri kabul ettirdi, manevralar ve savaş oyunları düzendi.87 1870 yılında yayınlanan kur’a kanunnamesi ile birlikte askerliğe alınma şartları yeniden belirlendi. Yeni kanuna göre askerlik çağında olanlar belirlenen günde toplanıp kur’a çekerlerdi. Eğer isimlerine kur’a isabet ederse görevlerini yerine getirirlerdi. İsabet etmeyenler ise 6 senelik kur’a döneminde tekrar kur’a çekerler eğer bu dönem içinde isabet etmemesi durumunda ise Redif sınıfına nakledilirlerdi.88 II. Abdülhamit dönemine gelindiğinde ise artık Osmanlı askeri teşkilatı ve ordusu daha modern bir görünüşe sahipti.89

Daha önce olduğu gibi II. Abdülhamid döneminde askeri ıslahat çalışmalarına girilmesinin nedeni de savaş meydanlarında alınan yenilgilerdi.

II. Abdülhamid tahta geçtikten hemen sonra Rusya ile savaşa girmek durumunda kalmıştı. 93 Harbi ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. Bu savaşın kaybedilmesi ile birlikte önemli miktarda toprak elden çıktı.90 Ayrıca savaş sonrası barış görüşmelerinde İngiltere’nin desteğini alabilmek için Kıbrıs’ın

85 Musa Çadırcı, “II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusu”, Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Gnkurmay Basımevi, Ankara, 1989, s.37.

86 Uğur Ünal, “Sultan Abdülaziz Devri Osmanlı Kara Ordusu (1861-1876)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, 2006, s.222.

87 Abdülaziz dönemi askeri ıslahatları hakkında ayrıntılı bilgi için bknz: Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri, C. VII., TTK Basımevi, Ankara, 1977, s. 180-192.

88 Ünal, a.g.t., s.35.

89 Karal, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, s.352. Bu dönemde askeri teşkilat; Bab-ı Seraskeri, Dar-ı Şûray- ı Askeri, Erkânı Harbiye (Genelkurmay), Tophane-i Âmire Nezareti bölümlerinden oluşmaktadır.

90 Metin Hülagü, Pan-İslamizm: Osmanlı’nın Son Umudu, Yitik Hazine Yayınları, İzmir, 2006, s.16

(30)

yönetiminin geçici olarak İngiltere’ye bırakılması gerekmişti.91 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi'nde uğranılan ağır yenilgi (bazı muharebelerde başarı kazanılmış olsa bile) sonrası orduda ıslahat yapılması ve ordunun güçlendirilmesinin önemi iyice ortaya çıkmış ve orduda ıslahat yapılması yeniden dile getirilmeye başlandı. Bu savaş Osmanlı için büyük bir yıkım olmuş ve bir anlamda Devletin sonunu haber veren öncü gibiydi.92 Bu dönemde en önemli sorun yeni bir savaşta Osmanlı Devleti’nin sınırlarını koruyup koruyamayacağı idi. Nitekim Goltz Paşa göreve geldikten sonra yaşadığı bir olayı şu şekilde aktarmaktadır:

“Sonra da Rusya Harbinin (1877-1878) felaketle sonuçlanması, gönülleri pek derin surette zedelemişti. Düşmanın İstanbul kapılarına dayanması, gözü görenlerin tamamını, Osmanlı hakimiyetinin çöküşünü düşünmeye sevketmişti. İşte bu ihtar devletin kurtuluşu için ne lazımsa yapılsın arzularını doğurdu. Aynı fikir, genç, ihtiyar görüştüğüm tüm subayların: "Bizim bir kere daha mukavemet edebileceğimizi zanneder misiniz?" diye bana yönelttikleri bir korku sualinde de görünüyordu”.93

93 harbindeki yenilginin ortaya çıkardığı bunalımı ve subaylar üzerindeki etkisini ortaya koyması bakımından Goltz Paşa’ya yöneltilen bu soru son derece mühimdir. Subaylar yeni bir savaşta herhangi bir galibiyet düşüncesine sahip olmamalarının yanında, ülke sınırlarının korunup korunamayacağı konusunda dahi şüpheliydiler.

İşte bu şartlar içinde orduda bir ıslahat yapılmasının kaçınılmazlığı görünüyordu. Moreau da 93 Harbindeki bozgun sonrasında Osmanlı devletinde, özellikle yüksek görevlerde bulunan kişilerde “İmparatorluğu

91 Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, c.I, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2002, s.145.

92 Yılmaz Öztuna, II. Abdülhamid Zamanı ve Şahsiyeti, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 2008, s.49.

93 Colmar von der Goltz, İmparatorluk Dönemi Türk-Alman İlişkileri: Goltz Paşa’nın Hatıratı, Yay. Haz, Faruk Yılmaz, Berikan Yayınları, Ankara, 2004. s.28.

(31)

kaybetme saplantısı” başladığı görüşündedir ve orduda yapılmaya çalışılan ıslahat çalışmalarını da bu saplantıya bağlamaktadır.94

Ortaylı’nın da belirttiği üzere 93 harbi sonrası yüz seneye yakın bir süredir devlet adamlarının düşüncelerine yön veren askeri ıslahat sorunu yeniden güncellik kazandırdı. Bu dönemde ordunun mevcudunun büyük bölümü eğitimsizdi, silahlar yetersizdi ve yeterli sayıda eğitimli subay bulunmuyordu.95 Bu olumsuzluklara ayrıca eklenmesi gereken diğer bir sorun ise, sayıları oldukça artmış olan bürokrasideki memurların yanında sürekli büyüyen askeri kurumlarda maaşların düzenli ödenememesini eklemek gerekir.96

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere Osmanlı Ordusu oldukça kötü bir vaziyetteydi. III. Selim döneminden bu yana ordu üzerinde yapılan ıslahatlara rağmen, ordu hâlâ rakipleri karşısında güçsüzdü. Özellikle Rusya, İngiltere ve Fransa’nın artık açıktan açığa Osmanlı topraklarını paylaşma yarışına girdiği bu dönemde devletin geleceğini ancak güçlü bir ordu sağlayabileceği aşikârdı.

O da kendisinden önceki ıslahatçılar gibi ordunun ıslahını ivedilikle ele alması gerektiğinin farkındaydı. Ordunun ıslahının ise yabancı uzmanların yardımı ve önerileriyle yapılabileceğini düşünmekteydi. İşte bu nedenle ordunun ıslahında yabancı uzmanları göreve getirerek bu çalışmaları yürütmeye çalışacaktır. Abdülhamid orduda kaybolan disiplinin yeniden kazandırılması ve ordunun yeni tekniklere adapte olması gerektiğini bunun ise ancak Batı’nın teknolojisinin alınması ile mümkün olacağına inanıyordu.97

III. ALMANYA’DAN SUBAY TALEBĠ

94 Odile Moreau, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askeri “Yeni Düzen”in İnsanları ve Fikirleri 1826-1914, İstanbul, 2010, s.19-20.

95 Ortaylı, a.g.e., s.103.

96 Ahmad, a.g.m., s.26.

97 Kemal Turan, Türk-Alman Eğitim İlişkilerinin Tarihi Gelişimi, İstanbul, Mayıs 2000, s.142.

Referanslar

Benzer Belgeler

ويلع ليبرج وب ئبٯ يحولا فلأ يحولا رمأب قلعتي امك يمظن بُ وهف اذى امأ ﵁ا دنع نم ءاج مذلا ول ةمكب٢اك لثب٤ا برضلا نم رخآ ئش عم فآرقلا طلتبٱلا بٍ بتكاك بتراك ركفا

Küçük yatırımcılar için 2016 yılında yayınlanan tebliğ ile aynı zamanda ABD’de olan kaldıraç oranları baz alınarak oluşturulabilecek kaldıraç oranı

yy‟da Eski Halfeti ye taĢınmıĢ, 1954 yılında ġanlıurfa‟ya bağlı ilçe merkezi olmuĢ ve nihai olarak 2000 yılından itibaren Birecik Barajı göl sahası altında

 Elektronik ticaret, vergi kaybı, transfer fiyatlandırması gibi küreselleĢme sonucunda ortaya çıkan vergilendirme sorunları sosyal devlete olan güveni ortadan

Geleneksel risk yönetim sistemi yerine kurumsal risk yönetim sisteminin kullanılması ile kurumun, hem mali hem de mali olmayan tüm faaliyet ve süreçleri için risk

Panionion; Miletos, Ephesos, Priene, Erythrai, Phokaia, Smyrna, Khios, Kolophon, Klazomenai, Teos, Myus, Lebedos ve Samos yerleşimlerinin oluşturduğu İonia bölgesinde

oluĢtuğunu gösterme yoluna gitmiĢtir. Bu görüĢün Friedrichs ve Effrat‟la uyuĢan tek yanı, sosyolojinin yine çok paradigmalı bir yapıda değerlendirilmiĢ

Yapılan test sonunda elde edilen sonuçlara göre otellerin bulunduğu ilçe ile internet sayfalarında online tahsilat bölümü olması arasında istatistiksel