• Sonuç bulunamadı

Ordunun ıslah edilmesi gerekliliğinin anlaşılması üzerine çalışmalara başlandı. Abdülhamid ordunun modern bir yapıya kavuşması ve güçlenmesi için yapılacak olan ıslahat çalışmalarının yabancı uzmanlar aracılığıyla, batının tekniğinin kullanılmasıyla yapılabileceğini düşüncesine sahipti. Bunun üzerine daha önceki dönemlerde olduğu gibi yabancı uzmanlar getirilerek ordunun ıslah edilmesi gündeme geldi. Bu sebepler ile ilk olarak Berlin antlaşmasından hemen sonra Fransa’dan askeri heyet talebinde bulunuldu.

Ancak Fransa bu teklife olumlu yanıt vermedi.98

Almanya’nın Fransa’ya olan askeri üstünlüğü göz önüne alındığında, askeri uzmanlar için Fransa’ya başvurulması ilk başta yanlış bir tercih olarak görülebilir. Ancak Abdülhamid’in Fransa’dan askeri uzman istemesinde askeri ıslahat dışında bir amacı daha vardı. O dönemde Fransız-Rus dostluğu soğuk bir dönemden geçmekteydi. Durumu iyi gözlemleyen Abdülhamid, bu durumdan yararlanmak amacıyla Fransa’dan askeri uzman talebinde bulundu. Böylece askeri uzmanlar aracılığı ile bir dostluk kurmak istiyordu. Fransa ile kurulacak dostluk ile ileride Rusya karşısında bir müttefik elde etmeyi planlıyordu.

Bu amaç ile Mahmud Muhtar’ın da eserinde anlattığına göre Dreysee Paşa aracılığı ile Fransa’dan subay talebinde bulunulmuştur. Ancak Fransa bu teklifi reddetmiştir.99 Böylece beklide iki devlet arasında bir dostluk ve ittifak ortamı kurma şansı böylece kaybolmuş ve belki de Fransa kendi elleriyle bir Osmanlı-Alman yakınlaşmasına sebebiyet verdi.

Fransa’nın bu teklifi reddetmesi sonucu geriye İngiltere, Rusya ve Almanya kalıyordu. Almanya dışındaki diğer devletler ve niye bu devletlerin seçilmediği hakkında bilgi vermek konunun anlaşılması açısından yardımcı olacaktır. Bu devletlerden kısaca bahsedersek; İngiltere’nin son dönemde

98 Karal, a.g.e., s.366.

99 Muhtar, a.g.e., s.60-61.

izlediği politikalar Abdülhamid’i hayal kırıklığına uğratmıştı. Özellikle Midhad Paşa’nın İngiltere tarafından desteklenmesi, Meşrutiyetin ilanı sırasında İngilizlerin tutumu Abdülhamid’i bu devlete karşı tedirginliğe itmişti.100 Rusya ile zaten bu konuda bir işbirliği yapılması düşünülemezdi. Henüz 93 Harbi’nin etkileri atlatılamamıştı. Abdülhamid’e göre bu savaş sonrası Rusya’nın kötü niyetleri hakkında bir şüphe kalmamıştı.101 Avusturya-Macaristan ise bu konuda hiç düşünülmemiştir. Bunun nedeni ise, kendisini Osmanlı Devleti’nin tabii mirasçıları arasından gören bir devletin ( özellikle Macaristan kanadı) böyle bir konuda yardımı oldukça düşük bir ihtimaldi.102 Geriye ise Almanya kalmaktaydı.

Almanya’dan askeri uzman istenmesi ise dönemin şartları incelendiğinde gayet makuldü. Bu cümleyi biraz açmak gerekir ise öncelikle Alman ordusunun durumundan bahsetmek gereklidir. Çünkü eğer ordunun ıslahı yabancı uzmanlar vasıtasıyla gerçekleştirilecekse, bu uzmanların da güçlü bir ordunun mensubu olmaları gerekliliği gayet tabidir.

Prusya liderliğinde gerçekleşen Alman milli birliği, Alman ordusunun gücünü açıklamamız için oldukça önemlidir. Sadowa zaferi ile Avusturya’yı yenmiş olan Almanya artık askeri gücünü göstermeye başlamıştı. Ancak I.

Wilhelm ve komutanlar zafer sonrası Viyana’ya girilmesini istemesine rağmen Bismarck’ın denge siyaseti buna izin vermemişti.103 1870-1871 Fransız-Prusya Savaşı ise Prusya’nın askeri rüştünü ispat ettiğinin açık bir göstergesiydi.104 Bu savaş sonrası Alman Milli birliğinin kurulması ile birlikte artık Almanya daha da güçlenmeye başladı. Bu Almanya’nın teknolojik ve ekonomik olarak gelişmesinin ordusuna yansıması idi. Böylelikle Devletin ekonomik gücünü de arkasına alan ordu Avrupa’nın sayılı ordularından biri

100 Ayrıca önceki bölümlerde bahsettiğimiz üzere İngiltere Kıbrıs ve Mısır’ı işgal etmiş, Ermenilerin bir anlamda hamiliğini üstlenmiş gözükmesi de Abdülhamid’in İngiltere ile işbirliği yapmak istememesinin nedenleri arasında gösterilebilir.

olma başarısını göstermiştir. Alman ordusu bu dönemde bazı yeniliklere gittiğini belirtmekte fayda vardır. Özellikle İngiltere gibi ücretli ordu veya Osmanlı ve Rus örneğinde olduğu gibi kur’a usulüne dayanan ordu geleneği terk edilmiş ve mecburi askerlik sistemi getirilmiştir.105 XIX. yüzyılın sonuna gelindiğinde ise artık Alman ordusu dünyadaki en güçlü ordu olarak kabul edilmekteydi.106

Almanya bu yenilikler sayesinde her ne kadar asker sayısı bakımından olmasa da etkinlik bakımından Avrupa’da en çok çekinilen güçlerden birisine sahip olmuştur. Fransa’nın biraz önce belirtmiş olduğumuz Osmanlı Devleti’ne ait teklifi reddetmesi bir açıdan Osmanlı için faydalı olmuştur diyebiliriz. Nitekim Almanlar askeri teknoloji ve bilgi açısından Fransızlardan çok daha öndeydiler.

Askeri uzman için Almanya’ya başvurulmasının sebeplerinden bir diğeri ise II. Abdülhamid’in Almanlara karşı beslediği sempatiydi. Abdülhamid amcası Abdülaziz ile çıktığı Avrupa seyahatinde gezdiği ülkeler hakkında bilgi sahibi olmuştu. İngilizlerin donanmasını görmüş ve bir anlamda büyüklüğünden çekinmişti. Almaların ise Türklere benzediği, bizler gibi disiplinli oldukları görüşünü edinmişti.107 Almanların bu disiplinleri Abdülhamid’in hoşuna gitmiş ve Alman subayları tercih etmesinin önemli sebepleri arasında yer alır.108

Abdülhamid’in askeri uzman tercihini Almanlardan yana kullanmasının siyasi sebepleri de vardı. Devletler muvazenesinden yararlanarak devleti ayakta tutma109 veya en azından ileride oluşabilecek bir savaşta devletin kendisini koruyabilecek duruma gelmesini sağlayacak önlemleri alacak kadar zaman elde etmek istiyordu. Devletler Muvazenesinden yararlanırken ise

105 Ortaylı, a.g.e., s.103-104.

106 Ulrich Trumpener, “Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” , Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler,Ed: Marian Kent, Çev. Ahmet Fethi,Tarih V. Yurt y, İstanbul, 1999, s.129.

107 II. Abdülhamit, a.g.e., s.104.

108 Orhan Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, s.65.

109 Okur, “Osmanlı Devleti’nin Almanya İle İttifakını ve Birinci Dünya Savaşına Girişini Gerektiren Sebepler”, s.91.

devletteki eski İngiliz-Fransız etkisini kırmak istiyordu.110 Böylece yıkılışı yavaşlatmayı en azından Devlete toparlanması için zaman kazandırmak istediği söylenebilir.111

İngiliz ve Rusların Osmanlı Devletine karşı olan politikaları sonucu Abdülhamid’in Almanya’ya yaklaşmasını Tahsin Paşa hatıratında şu şekilde aktarmaktadır:

“ Sultan Hamid bilhassa iki devletten son derece tehaşi ederdi: Rusya ve İngiltere. Türkiye’nin başından gaile eksik olmaması, Türk ordusunun techizât ve teslihât itibarıyla dâima zayıf kalması, nihayet devletlerin müdahalesini icap edecek bir mesele hudûsunda Rus donanmasının Boğaziçi’ne gelip İstanbul meselesinin halledilmesi Rus siyâsetinin ana hatlarından olduğu malûm idi. İngiltere ise Mısır ve Hindistan dolayısıyla Türkiye’nin zayıf, her an meşgul, dâima gailelerle muhat olmasını isterdi.

Sultan Hamid bunlardan İngiltere’yi daha tehlikeli görürdü, hattâ bir aralık İngilizler’le anlaşmak için Hâriciye Nâzırı Tevfik Paşa’yı İngiltere sefiri Sir O’connor’a göndermişti. Tevfik Paşa sefir ile birkaç defa sûret-i mahremânede görüştü ve sefir bu iş için muhaberede bulundu ise de bir netice hâsıl olmadı.

Sultan Hamid bu vaziyet karşısında Almanya ile anlaşmaktan başka çare kalmadığına hükmetti. Almanya’nın muâveneti ile askerliğimizin ilerletilebileceğini düşündü. Alman siyâsetinin İstanbul’da hâkim bir vaziyet alması ve Alman teşebbüsât-ı iktisadiyesinin rekabetsizce revaç bulunması bundan mütevellidir. Hakikaten büyük ve dirâyetli bir diplomat olan sefir baron Marshall’ın da bu hususta küllî yardımı olmuştur.”112

Abdülhamid yabancı devletlerin Osmanlı Devleti hakkındaki politikalarını hakkında bu düşüncelere sahipti. Abdülhamid’in bu düşünceleri okunduğunda yabancı devletlerin politikaları hakkında çok isabetli

110 Beydilli, a.g.m., s.481. ; Lothar Rathmann, a.g.e., s.27.

111 Mim Kemal Öke,”II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz.

Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.289-290.

112 Tahsin Paşa, Abdülhamit (Yıldız Hatıraları), Bayrak Matbaası, İstanbul, 1999, s.69-70.

değerlendirmeler yaptığı anlaşılmaktadır. Bunun sonucu olarak ise doğal olarak bu devletler ile güvenli bir ittifak kurulamayacağını düşünüyordu.

Devletler muvazenesinden yararlanmak için ise en azından Avrupa’da güçlü bir devlet ile sıkı dostluk ilişkileri kurulmalıydı. Değişen konjonktüre bağlı olarak Osmanlı Devleti için en uygun devlet ise Almanya olarak gözükmekteydi. Osmanlı ile müşterek sınıra sahip olmaması, sanayileşmesini geç tamamlamış bir ülke olarak sömürge yarışında geç kalması dolayısıyla, Müslüman ülkelerde sömürgelere sahip olmaması ise bunun sebepleri arasındadır. Alman askeri uzmanların seçilmesinin nedenleri arasında bu subayların Osmanlı Devleti’nde hizmete girmeleri ile birlikte iki devlet arasında bir dostluk köprüsü kurmakta fayda sağlayacakları düşüncesi de olmalıdır.113 Böylece hem ordunun ıslahı dönemin en iyi ordusunda yetişmiş subaylar tarafından yapılacak hem de Osmanlı Devleti yeni bir müttefik kazanma konusunda önemli bir adım atmış olacaktı.

Yine Berlin Bismarck’ın Berlin Kongresinde takınmış olduğu tutumun yanlış yorumlanmış olması114 sonucu, Osmanlı Devleti nezdinde Almanya’nın yıldızının parlamasındaki diğer önemli bir etkendir.

Almanlar açısından askeri uzman gönderilmesini değerlendirdiğimizde ise durumun pek farklı olmadığı anlaşılacaktır(bir ittifaktan beklenen, karşılıklı çıkarlar bağlamında değerlendirirsek). Almanlar milli birliğini kurmalarından sonra hızla sanayileşmişler fakat diğer devletlere göre sanayileşme yarışında

113 Nitekim II. Abdülhamid ordusunun eğitimi için Kayzer’den yardım istediğinde iki devlet arasındaki ilişiler daha da güçlenmiştir. Ahmad, a.g.m., s.13.

114 Beydilli, a.g.m., s.481. Mahmud Muhtar’ın eserinde bu konudan şöyle bahsedilmektedir: “Berlin Kongresi'ne genç Almanya İmparatorluğu'nun Şansölyesi Prens Bismarck başkanlık etmiş ve Kongre'nin Türkiye'ce güzel neticeleri görülmüş olmasından dolayı, Avrupa'nın genel politikasını henüz tümüyle kavrayamayan Sultan II. Abdülhamîd ile onun mu'temed veziri Saîd Paşa, Prens Bismarck'ı Türkiye'ye hayırhah bulunduğunu zannetmişlerdir. Hattâ Bismarck'ın Kongre'de Türkiye menfaatlerini korumak yolunda çok himmet ve gayret gösterdiğini bu Hakan'ın dâima sitayişle dile getirdiği bilinmektedir.” Muhtar, a.g.e., s.59. Yine Mahmud Muhtar’ın Almanların Osmanlı hakkındaki politikarı üzerine yaptığı değerlendirme burada aktarmaya değerdir: Bu hallerden meyus olan Padişah bir sevk-i tabiî ile, gözlerini Almanya'ya çevirdi ve İstanbul ile Berlin arasında siyasî cereyanlar başladı. O zamanlar Almanya ikbal devrine ulaşmıştı ve bu devlete yakınlık Türkiye için belki fayda sağlayacaktı. Ancak her sahada olağanüstü bir gelişmeye mazhar olan Almanya cihanın hased ve infialine hedef olunca, Türkiye'nin de tehlikeye düşeceği İstanbul'ca tahmin edilemiyordu.

Muhtar, a.g.e., s.32-33.

geç kalmalarının acısını hammadde kaynaklarına ulaşmada yaşamışlardı.

Büyük devletlerin önemli bölgeleri sömürgeleştirmiş olmaları Almanların ellerini kollarını bağlıyordu. Bismarck’ın uyguladığı barışçı politika115 her ne kadar Almanya’yı bir savaş tehlikesinden koruyor da olsa aynı zamanda bu politika ile Alman İmparatorluğunun ihtiyaç duyduğu hammadde ve pazar ihtiyacının karşılanmasının olanaksız olduğu aşikârdı.

Baskılara dayanamayan Bismarck böylece bu sıkı politikasını gevşetmiş ve barışçı yayılmacı bir politika izlenmeye başlamıştır. Bunun sonucu olarak Osmanlı Devleti’ne ilgi göstermeye başlamıştır. Almanya’nın Drang nach Osten (Şarka doğru genişleme)116 politikası ise Osmanlı Devleti’ne yaptığı yardımların en önemli nedenlerinden birisini oluşturacaktır.

Almanya diğer Avrupa devletlerinden farklı bir yayılma politikası güdecektir.

O’nlar gibi doğrudan yayılmacı ve saldırgan bir tutum yerine Almanya barışçı yayılmacı diye adlandırdıkları bir politika yürütülmüştür. Bu politika ekonomik, siyasi ve askeri gibi bütün konuları kapsamaktaydı. Bunun bir sonucu olarak Almanya bu askeri yardım talebine oldukça sıcak bakmıştır.

Sonuç olarak bakıldığında bu işbirliğinin iki tarafında çıkarlarına ayrı ayrı hizmet ettiği görülmektedir. Kısaca açıklamak gerekir ise, Osmanlı Devleti hem güçlü bir müttefik kazanıyor hem de ordusunun ıslahatı için dönemin en önemli askeri gücünden yardım almış oluyor, Almanya ise sanayisi için hammadde ve pazar buluyordu.