• Sonuç bulunamadı

Dr. İ. S ü k û ti JB. m e r h u m

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dr. İ. S ü k û ti JB. m e r h u m"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

f

Dr. İ. S ü k û ti JB. m e r h u m

unu

[ İÇ İN D E K İL E R ] Dr. tshak Sükûti nin oliim yıl dönül

Bir izah

Alfabemize da’ir Tabiat ‘ilmi

Şa'irin deli ru’yası [ Kıt‘a ] Yıldızlar [Hikâye]

Abdulhak Haıııid Bey Darülbedayi'de

Toros Efendinin vefatı Sııhur Davulu

Hukuk ve Ahlak

Îctilıad II. Reşid

Köse Kaif Paşa oğlu Fuad Ebubekir Hâziın

Karlı Dağ

Daudet-Ii. Hakkı İçti had

M. Ferid

Dr. AB. Djevdet A. I).

Dr. G. Le Bon

_____ „ J Karlı Dagd an Ses

Aabdullah Djevdet Beyin şhrleri — İntişar etdi

Or ha niye Matbaası

(2)

KÜRK ÇÜ D Ü K K Â N IN D A

AK BABA sahibi, şa'ir Y. Ziya Beyin bir hikâyesidir, güzel düşünülmüş, güzel basılmışdir. Tavsiye ederiz.

*

M U H A V E R E

Usuli A'şarî ve ya rnetre systemi hak­

kında Muhavere: Urfa meb'usu Dr. Re'fet * Bey arkadaşımız tarafından yazılan bu üç formalık kitab Devlet matba'asında güzelce basılmışdir. Çocuklarımız için çok faydalıdır.

* O TH ELLO

Yine Dr. Re'fet Bey tarafından tercü­

me edilmiş ve Devlet matba'asında ba - sılmaya başlamış olan ve Shakspeare in şaheserlerinden bulunan bu tragedie nin 4 forması çıkmışdır. Resimli olacakdır.

Hala Türkcede,Shakspeare in bir külliya­

tına malik olmamak ‘aybımız yavaş yavaş za‘il olacak .

“İçtihatsın 23 ve 24 üncü sene lerinin kolleksiyonları Birkaç tam kolleksiyon var, her senenin kolleksiyonu için 2V2 lira gönderenlere ta‘ahud- lü olarak gönderiyoruz.

23 üncü sene kolleksiyonu 16 sahifeli 24 nüshadır; 24 üncü senenin kolleksiyonu 21 nüs­

ha olarak tamdır]

İçtihada gönderilen kitablar:

YAZAN: M eşhu r Italıib .1. M eslier Tercüme eden: Dr. A B D U LLA H D JE V D E T

527 Sahifelik bu kitap son zamanda arab harfleriyle basılan kitapların en canlısıdır . Müterciminin hakikat ‘aşkı , tercümelerinde de görünüyor. « Bu ter­

cümenin mevzuu bir ‘ubudiyet ve ‘ibidet- dir » diyor.

« V O LT A İR E » hiç bir şey « Mesli­

er » nin kitabının yâptığı te’sirden fazla te’sir yapmaz diyor. D ’ALEM BERT,«V ol- taire » e yazdığı mektupda « bu kadar az kuvveti zahire ile bu derece büyük te'sirat husule getiren yalınız top baru­

tunu biliyorum » diyor. « Aklı Selim » i okuyun, mutlaka okuyun, hür olmak,

« energie » kaynağını yüreğinizden baş­

ka bir yerde bulmamak isterseniz bu ki­

tabı okuyun. Hakikatden korkmayın, o güzeldir, iyidir, kerimdir, sizi karanlık­

la n ışığa getirir. « Meslier » yi okuyun.

527 Sahifelik ve güzel mücelled kitabın bahası yalnız 150, ciltsiz 100 Kuruşdur . Ayni kitab yeni türk harflerde de gayet nefis olarak Devlet matba'asında basıl - m işdır: bu tab‘ 548 sahifelikdir . Rahib Mesliernin bir resmi başına konmuşdur.

Bunun fi'atı 135 kuruşdur. Sparişlere 20 kuruş posta ücreti ‘ilave olunur.

Aklı Selim

Glisero fosfatlı Şark Malt Hulâsası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti lıususiyede imâl edilmektedir.

Deposu Ekrem Necip ecza deposu

Telefon : İstanbul, 78

(3)

ABO N NEM ENT

Pays étrangers

Pour un an: 2 Dolars Edition spéciale: 3 Dolars.

A D R E S S E

"Idjtihad,, Constantinople Téléph: St. 865 xxvième ANNÉE 15 Février 1931

İCTİHAD

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, E D E B İ, İK TİSA D İ

No: 315

ABONEM AN:

Seneliği [24Nusha] Türki­

ye için 2 1/2, Alâ kâğıd- lısı 5 Liradır İD A REH A N ESİ Cığaloğlunda İçtihad Evi

Tarihi Tesisi:

ig04 — Genève.

Yirmi altıncı sene 15 Şubat 1931

İshak Sükuti nin ölümünün yıl

1 •• •• ••

donumu

9 Şubat 1902 0 Şubat 1031

Ağaçların köklerini unutmaları ne ise harsların ve inkılâbların daha önden gelmişleri unutmaları da odur. İslahatçılar yavaş yavaş hazırlanmış bir tarlayı ekerler; tarla hazırlan­

mamış ise saçılan tohumun mukadderi heder olmakdır . En mu‘azzam ağaç dahi bir gün bir tohum ve fidan olmuş olduğunu ve top­

rak içinde, ve havada bulduğu gıdaları cezb ve temsil ederek büyüdüğünü ve meyve ver­

diğini kabul eder. Bina’en aleyh İnkılâbımızın pişrevlerini tahattur etmek hem ahlâkî hem de nefîdir îshak Şükütî, Namık Kemal, Mus­

tafa Fazıl Paşa ve arkadaşlarının G e n ç O s­

m a n lIla r hareketinden sonra siyasî ve iikrî lıiirriyyete doğru ikinci hamle olan I t t i b a d ve T a r a k k i C e m riy y e t ini kuranlardandır. Bu ceın‘iyyet Mektebi Tıbbiyyeniıı beş talebesi tarafından kurulmuş dur. bunlardan biri ishak Sükuti dir .

İshak Sükuti Dyarbekirli ve Ahraed Süku­

ti Efendi isminde ehlidil bir zatın oğlu idi.

İshak Sükuti Tabib yüz başısı ve Haydar Paşa tatbikat Hastahanesinde iken Abdul Ha- mid idaresince askerlikden tard ve R u d o s adasına ııefy oluıımuşdu. Orada bir müddet kaPabend kaldıkdaıı soııra frar etmeye ve P a r i s e gelmeye muvaffak olmuşdu.Gcııeve de bir kaç a°rkadaşile O sm anlI gazetesini neşr ve Abdiilhamid Saltanatını ta ‘ciz etdi. Diğer iki arkadaşile, neşriyyatdan çekilmeleri ve Av - rupada tıb mesleğine uyan birer meınuriyyet kabul etmeleri için hükümeti Hamidiyyeııin' teklifini, Trabuhıs Garbde mahbus ve kaPa- bend 78 siyasî mahkûmun afv ve ikdar edil­

meleri şartile teklif olunan me mııriyyetleri kabul etdiler.Şartın temaınen kabul ve icra olun­

ması üzerine kendisi Roma sefareti tabibi diğer tabib arkadaşı Abdullah Djevdet Viyana sefareti tabibi, tabib olmayan üçüncü arkadaşı Tunalı Hilmi B. Ispanya sefareti kâtibi oldu.Bu sayede Trabulus Garb ınahbesinden ve kaPabendli- ğinden kurtulan zevat arasında ez cümle Lon­

dra sefirimiz Ferid, İstanbul meb'usu Yusuf Akeura , sabık Ali karar hey’eti re’isi Sü­

leyman Emin, göz tabibi Salih Sa‘id îktisad Vekâleti erkânında Galib. Dil Encümeni a b a ­ sında Cevat beyler vardı. Sükutinin ve arka- paşlarınm mücahede meydanından çekilmeleri bir ta ‘biye hareketinden başka bir şey değildi L o n d r a ya ııakl olunan neşriyyat merkezini bunlar maaşlarının mühim bir kısmile ve im­

zasız yazılarile yaşatıyorlardı. Dr. Stikûti za‘- iful bünye olduğundan menfa ve mahbesinde geçirdiği mahrumiyyetlerden çok sarsılmışdı teverrüm etdi ve Roma Sefareti Osmaııiyye tabibi iken İtalya’nın S a n R e m o ‘şehrinde son nefesini verdi. Diğer iki arkadaşı da ara­

dan çok geçmeden birer suretle me’muriyyet lerini terk ve mücahede maydanma avdet etdiler ve meşrutiyyet inkılâbına kadar Mısır da,o zaman, ha’inane tavsif olunan ve hıyane­

ti vataniyye olan neşriyyata devam etdiler. AB.

Djevdet 1904 tarihinde Genève de kurduğu İ c tih a d ı Mısırda neşre devam etdi. Çünki Hükümeti Hamidiyye,lsviçreden, İ ç tih a d ı ve sahibini çıkartımşdı.

İshak Sükuti harikuPade bir zekâ belki bir delta idi. Dyarbekir şehri onunla mufte- hir olabilir. Dr. İbrahim Tali' Bey biraderi­

mizin himmetile merhumun tizkârı namı için küçük bir abide yapılacağını, ahiren oraya kadar bir seyahet icra eden arkadaşımız Dr.

Temo Bey tebşir etdi. Meşrutiyyet inkılâbını nüte‘ akıb Dr Riza Nur Bey tarafından Mer­

hum Sukütî’nin kemikleri vatana nekl ve Sultan Mahmut hatiresine defn olunmuşdur.

AbdUllah Djevdet in İsh a k Ş a k u li adlı

(4)

5580

i ç t i h a t

BİR İZAH (

‘Aynen

)

Öiyarbekir — 18-1-31

Muhterem Aptullah Cevdet beyefendi.

15 ağustos 930 tarihli ve 303 sayılı içtihat nüshası elime g eçti,

İmzanızı taşıyan kıymetli bir baş makale de bir (Ma-Veka’dan) bahis ediyorsunuz'ki bu gayri vakidir. Doğru söylenmemiş ve uydurulmuştur.

Çiin’ki Fikir evlâtlarınızdan Erip bey dediğiniz zat ile bendeniz ciddi hiç bir mubahesede bu - lunmazdım . Fikri evlâdınız nasihat dinlemez kendini beğenir bir «at id i. Buna şimdi siz de kani olursunuz .

Evvelâ Erip ve bize söylediği gibi Edip bey benim muavinim değibdi . Sadece kâtibim idi.

Hemde yalınız makinede yazıları temize çeken bir kâtip. Fakat bu zat zatı alinize olduğu gibi herkese de müfettiş ve ya müfettiş muavinliği adresi verirdi

Saniyen nisan iptidasından beri İstanbul’da olduğu halde size ancak vazifesine hitam veril­

diği zemanoda yal ipiz beni kötülemek maksa - dile gelmiştir . Zatı alinize gelince : Beni Edip beyden eyi tanımanız iktiza e d r. Size daima ve sırf ilimi irfanınız mukabili hürmet ettiğimi her halde hatırlarsınız . Bu mektubumun benden bir manzumesini 35 numrolu Ictihaddaıı alarak aşağıye dere ediyor ve bununla, mekalemize hitanı veriyoruz :

İS H A K SÜ K U T İ Köylülere vurulan kırbaçların

Acısını yüreğin duyardı;

Duramadı, kartalların, tadarın Karşına çıkdı safları yardı.

Cihanda yaşrken bu gadr ii zulmet Yaşamak zilletdir, gülmek cinayet, Dedi; istibdadın asla barışmaz

Hasmı bi emanı oldu. ‘İnayet, llamiyyet, Hakikat, Ma‘delet, ‘İrfan Sevdalarının ateşile yandı.

Yandı fakat Y ıldız da yangın vapdı Infi‘ali ‘arşı Hakka dayandı.

‘Azını bütüıı bir nesli tenvir etdi;

O meş‘ale atilerde yanacak

bahis edilen sahife ve sütunda neşrini istirham eylerim efendim .

Diyarbekir'de Türkocaklar Milfetüşi

Iiasan Reşit

İÇTİHAT Reftar ve giiftarı dürüst,okumayı ve öğrenmeyi sever bir genç olarak tanıdı - ğımız Erip Bey hakkında bu mektubu ııeşr ederken şu iki noktayı kayd etmeliyiz:

Evvela ma vaka4 , bilmlinasebe hikâye edil­

diğinden Erip Beyin o esnada ifade ve etvarııı- da bir maksadı mahsus görmedik, (içtihat) h u ­ susî kin ve ihtiraslara alet olmaktan uzaktır.

Saniyen kendisinden bahis makalemizi oku­

yan mumaileyh, tekrar idarehanemize gelerek:

« bana atfen yazdığınız mavakaın lıepsi doğru - dur . Yalnız divarbekirdeki işimin unvanında yanılmışsınız . Ben müfettiş, muavini değil, kâ­

tibiyim » demiştir.

‘ömrü bir yıldırım ‘ömrüdür, fakat Ebediyyete bu ‘ömrü kıskanacak Büyük ruhun en büyük iştiyakı Hak yolunda ölmek dersi vermekdi MıFazzam emeli güller açıyor;

O emel istibdadı devirıııekdi.

işte îshak Sükutinin Tarihi:

Gördü zalimi, mazlumu, züğürdü, A d a le t in yüzüne kan tükürdü.

A.D. Mısır 1910 İC T İIJ A I)

DİL İŞİ

A LFA B EM İZE DAİR Çok saygıdeğer Doktorum.

içtihadın 311ifıci mushasında alfabemize dair bir iki mülahazada bulunuyorsunuz.Evet, dün­

yaya hiç bir şey kemal üzere gelmez; sonradan tekelleşir (tekemmül eder). Gördüğünüz eksik - likîer gerçekten vardır ve bundan ziyadedir.

Bunları burada teker teker anacak ve kınaya - cak ( tenkîd edecek ) değilim ; maksadım , şimdilik idarei maslahat yolunda zaruri gördüğünüz bâzı tedbirlerden hangisinin du - ruınlu kalmağa namzed olabileceğine dâir dii - şüncelerimi ittilâınız önüne sürmektir. Bununla beraber böyle muvakkat olarak değil, fakat say­

gılı Dilencümeniniıı bunlara kökten bir tedbir

ile tez günde çare bulmasını gönülden dilerim .

(5)

İÇTİHAT Anladığıma göre eksikliğini enziyade duy - duğuııuz«hı» [¿1 harfidir; çünkü yalnız Anadolu Türkcemize hâs olmayıp başka bütün Şark, Garp Orta, Şimal, Cenup, Türk lehçelerinde ve şive­

lerinde harvurup harman savurmakta olan bu Kara Davut,ki Şark vilayetlerimizde « k » lara meydan okuyarak bunları yumuşatmadadır ; klasik tanıdığımız ve ıstılahlarına,beynelmileliği dolayısı ile, bizim de miihtaç bulunduğumuz eski (ve yeni) Yunancadada mevcuttur . İlim gözünü ötedenberi Garbe çevirmiş bulunmanız yüzünden kullanmak mecburiyetinde kaldığınız hı lı kelimelerin tasavvufunu yola getirmek, alfabemizin bu eksikliği dolayısı ile, kabil olmayınca , çift harf koşarak kelimenin hüviyetini iltibastan kurtarmağa , mâ'nada is- tiklâlini muhafazaya çalışıyorsznuz; bunun için tek başına lıı nın işini beceremeyen «he» ye k yı katarak mürekkep bir harf yapmışsı­

nız. Bunda çok isabet etmişsiniz; çünkü çıkağ (mahreç) itibariyle < lıı konsonu (samitası) «he»

ile k» arasında bulunduğundan, herhangi başka çiftin mümessilliği feıınen bundan daha uygun olamazdı.Bu isabetin derecesini, Avrupa dillerinden Almaneada «k» mızın sesçe eşi olan

«c harfine «h» katılarak «ch» biçiminde edâ edilmesi isbat eder; mesela Nacht gece, Bach ( ¿ç) ırmak gibi. Latincede de böyle imiş; mesela schedium ki Yunanca «sxedios» dan (x harfini hı okuyunuz) alınmıştır, Fransızca esquisse (eskis),İtalyanca schizzo olup taslak demektir[l].

Bununla beraber tek sesli bir samıtayi iki harfle yazmak mahzurdan salim olmadığını gene siz kendiniz o makalenizde zikretmiş ve bunu

misal ile anlatmış bulunuyorsunz. Bunun üstüne iddianızı sağlamak yolunda bir de benim ay­

rıca ayak dirememe hacet görmiyorum. Zaten alfabemiz kurulurken hâkim olan zihniyetin böyle katmıklı harflerden kaçınmış olması apaçıktır. Hm ya bir karşılık bulunup konul­

mamış olmasına gelince, İstanbul şivesinde bu­

nun söylenilmediği sanılmış olmasıdır; bir sa- nış ki gayri ‘İlmî olmakla beraber temelinden

H) Mâmâfi taslaktan biraz farkı vardır. Bunda tas­

laktaki hamlık, henüz oluıanuşlık yoktur. Mesela «daha taslak halinde» dediğimizde, henüz yapılıp bitirilmemiş, ibtidaî bir varlığı ifham etmiş oluruz. Bir de bu kelime bir şeyin asla nisbetle sahte bir taklit olduğunu anlatır;

ülemâ taslağı gibi. Halbuki esquissede bu manâlar yok­

tur. Ancak bir nesnenin veya fikrin teferrüata girişilnıek- sizin çarçabuk çizilmiş resmi demektir. Bundan dolayi şayet bunun istilah olarak dilimize kabulüne liizûm varsa

«iskeç» şeklinde benimsenilmesi şivemize uygun gelir.

yanlış olduğu için , zaten zayıf ‘ilm âlemimize bunun sokulup yerleşmesine meydan verilme­

melidir. Hem de doğru olsaydı bile, arta kalan 50 - 55 milyonluk Türk kitlesinin ihtiyacı 800,- 000 kişilik îstanbula ( !? ) bir cemile olarak • feda mı edilmek iktiza eder? Istanbulun ger­

çekten sayılan bir hatırı varsa, « i » mesele­

sinde değil fakat harap olmuş iktisadiyatında gözedîlmek, buna yardım edilmek, meselâ sır­

tından füzûlî geçinen Liman Şirketini kaldırıp

«Serbes Mıntaka» adını taşıyan hayat iksirini kendisine vermek ile olur. Bukadarcık hatır- saygısı ona gerçekten yeter ve ilel ebed miıı- netdarlığım mucib olur.

Bana öyle geliyor ki, saygılı alfabe encüme­

ninden ba'zı âza vaktiyle « hı » bahsinde da­

nışır çekişirken, bunun lüzumuna veya lüzum­

suzluğuna kesenkes[kat'î]bir kanaat getirememiş ve bundan ötürü «x» harfi icabında bu ma­

kamda kullanılmak üzere o ünlü hey etçe ihti­

yata alınmıştır. Bu seçiş ve ayrılış şüur - altı bir sâik eseri değil, ‘İlmî bir düşünüş neticesi olduğuna inanmak isterim , zira yunancada da bu harf « lıı » okunur, xronos gibi, İslav dillerinin çoğunda gene kıymeti budur.

Zahir bu sebepledir ki Azerbaycan Tıirkleri dahi X harfine alfabelerinde « hı » yümüşünü (vazifesini) vermişlerdir . Anlaşılıyor ki say­

gılı Encümen lıernedense yerini boş brakdığı

«hı» için «x» i ihtiyata almış olmakla en musîp bir harekette bulunmuşdur. Umalım ki bu luzum erbabınca takdir edilip « hı » dalıi kendi başına bir şahsiyyet olmak üzere alfa­

bemizde müstahak bulunduğu mevki‘e geçer.

« H ı» nın alfabemize kabulü takdirinde doğru yazabilmek için eski imlâmızı göz önü­

ne getirmek lâzım geleceği zannolunmamalıdır.

Böyle bir zelıabe meydan vermemek için ça­

bucak söyleyeyim ki: «hı» nın ancak bihakkın telaffuzunu duyurmak, iltibasa karşı komak icab ettiği sıralarda kullanılacağı vefakat bun­

dan gayri hallerde «h » imlâsında kalmak lâzım geleceği hakkmdaki mütala‘anıza tema- ıııen iştirak eylerim.

Uzayan makalemi bu gez ( def‘a ) burada kesip arkasını sonraya brakmama müsaadeni­

zi dileyerek saygılarımı takdim eylerim, efendim

Köse Raif Paşa oğlu R. M. FUAD

5581

(6)

5582 İÇTİHAT

TABİ'AT lİLMİ

M U KADD ES HU NFESÂ

Tabiî târihin (Coléoptèr) [1] nâmile tefrik ve tasnif ettiği 4500 den ziyâde böcek nevilerinden 650 si Fransızca ve Arapça hunfesâ ve bizim lügat kitaplarında (doguzîan) denilen muhtelif şekil ve cesâmetde böceklerdir .

Bulundukları iklimlere göre, bir buçuk san- santimetreden , on beş santimetreye kadar bü - yük nevileri vardır.

Mukaddes hunfesâlar yollarda, kırlarda at, öküz , manda gibi, ot yeyen hayvanların yaş , kuru medfûâtını yemek ve muntazam yuvar - laklar yaparak yuvalarına götürmekle mâ‘rui - dırlar .

Bu böceklerden iklimimizde yaşayanlara ha - vâssm (hunfesâ) dedikleri ve yazdıkları mâ‘lûm isede İstanbul avamının ne dediklerinim öğ - renmedim .

Kiitahya’lı Şemseddîn oğlu Mustafa Efendi­

nin , Arapeadan Türkceye geçirdiği Alıterîi kebîr » adlı lügat kitabında: «Hunfesâ, doguzîan böceği ki kerih rayihalıdır, diyor. Ben Anadolu' da bu böceğe (doguzîan) denildiğini eşitmedim köylüler Ahterî gibibo... böceği derlersede bâzı kasabalarda (Mayıs böceği) derler.

Sığır medfûatma (Mayıs) demliğine ve Fran- sızlarda mayısa (Bouz) ve bu böceğe Bousier - mayıscı derler .

Ş • Sâmî Bey merhumun Türkçe kamusunda doğuzlana (osurgan böceği) dendiği gibi Fran - sız’cadan Türkceye olan kâmılsundada (Scarabé) ye (hamam böceği ve emsâli sert kanatlı böcek - lerin müşterek ismidir . ) ve yine bu kitapda (Hannèton) kelimesine : «Mayıs böceği, yahut hiinfesâ....» demiş ve Iıanetonla hiç münâsbet ve müşabeheti bulunmıyan ve ( I-ucanc ) denilen başka bir böceğin resmini koymuşdur.

Hanneton, ba‘zı merhametsiz çocukların bir ayağından iplikle bağlayıp uçurmak su- retile işkence ederek eğlendikleri sert kanatlı ve yaldızlı yeşil ve ya sarı renkli böcekdir.

17 sene evvel ( Bir me’murdan istenilenler) ünvaııile yazdığım fransızca bir manzume de bu böcek de bulunduğundan Wr kaç mısraını buraya naklediyorum:

Voulez-vouz,cher lecteur, savoirce qu’on demande, D’un haut fonctionnaire et ce qu’on lui commande?

[1] Coléopatère, dört kanatlı böceklere verilen umûmî isimdir .

Un paıuvre esprit borné qui laisse tout,au sort, Sans se préoccuper et sans sucun effort,

Un insensible coeur, et point de conscience, L’indifférence â tout et l’éternel silence;

L’obéissance innêé, ainsi qu’un bon mouton, Et la soumission d’un captif hanneton.

« ...

Ş. Sami bey ayni kitapda bu ( lucane ) isim­

li böcek içinde nev‘inden bahs etmiyerek; «Bü­

yük bir nev‘i makaslı böcok.» diyor. Binaen­

aleyh, ayrı, ayrı üç nev‘e mensup olan bu bö- çekler biri bîrine karışdırılarak hunfesanm mahiyyeti, yahud, uydurma kelime ile hüvi­

yeti teşviş olunur.

Sâmi Beyin hannetons ( mayıs böceği ) de­

mesi bir cihetle doğrudur, çünkü zira‘ete pek muzır olan bu böcek mayıs ayında zuhur eder Avrupa’da, hassatan, Almanya ile diğer ba‘zı mahallerde, bizim memleketlerdeki çekirgeler gibi çoğalarak büyük hasar ikâ‘ ederler.

Sami Bey merhum ğâlibâ bu salıife veya faslı yazdıkdan sonra bir daha okurken (mayıs) m olduğunu unutarak, sığır metfûâtı olan (mayis) zan ile: Yahut hunfesâdir. cümlesini dalgınlıkla ilâve etmiş olabilir.

Geçenlerde yazdığım (Turna) makalesinde yine bu kitaplarda bir iki sehivden bahsetmiş- diın; bu d e fa d a yine sehivlerden bahsedişim merlıûm Sâmi Beyi müâhaze etmek, yüksek kadrini, indirmek ve meârifimize olan büyük hizmetlerini küçültmek için değildir; böyle bir nankörlük benden uzakdır.

Lügat kitaplarımız arasında en az hatalı ve sehivlerinin tashihi mümkün kitaplar onun eserleridir.

Bu kitaplar neşredileli aşağı; yukarı sulus

‘asır kadar uzun bir zaman geçdiği halde bu güne degiıı bunlardan daha mükemmelleri ya- zılrnamışdır.

Lisanımızda malûm olan me’haz kıtlığı ile beraber, yalnız başına bir adamın yazabileceği lıiğat kitapları bunlardan daha eyi, daha az kusurlu olamaz.

Sadede gelelim, hanneton mecâzen ahmak mânâsımda müfit olduğu halde, bilakis hunfesâ zekâsından ve şâir meziyyetlerinden dolayi eski Mısırlılar tarafından takdis olunarak mabutlar sırasına geçirilmiş, tunçdan, mermerden hey­

kelleri ve mâbetlerine, mezarlarına, mumyala­

rın müzeyyen tâbutları üzerine tasvirleri ya-

pılmışdır. Eski mezarlardan çıkarılan kadın

ziynetleri meyanmda, hunfesâ şeklinde altun

(7)

İÇTİHAT 5583 küpeler bile zuhûr etmektedir. Vaktile Mısır­

dan Istanbula nakledilip elyevm Sultan Alımed parkında bulunan Dikili taşın dört cephesinde ve — mû‘tad olduğu veçhile, — küçük dılı‘- ları muhaddeb olmak üzere, mustatil çerçive içine alınmış olan, resmî ve hususî Fira£vn isimlerini müş‘ir Hieroğlif yazıları, arasında bu mukaddes hunfesâ’nm resimleri de vardır.

Eski Mısır kumandanlarından birinin,ordu­

su ile muharebeye giderken, yolda tesadüf etdiği hunfesâ sürüsüne hürmeten, oradan geçmiyerek, yolunu değişdirdiği için mağlub olduğunu vaktile bir kitabda okumuşdum.

Bu hayvancıkların şammeleri pek kuvvetli olduğundan bin metre ve daha uzak mesafe­

lerden mayıs kokusunu alır ve koşarak uçarak oraya toplanırlar ve yiyebildikleri kadar ye- dikden sonra cüsselerinden daha büyük yuvar­

laklar yaparak yu - v” ~v~

varlaya yuvarlaya yuvalarına götürür­

ler. Bu nakil ame- liyyesiııe d a ’ ima tesadüf edilirse de yuvarlağını ön ayak- larile değil, arka ayaklarile itip, sevk ettiklerine dikkat etmiş olanlar nadirdir .

Kitaplar, bunların mayıs veya

da’ima yuvarlak şekilde vapıp nakl etdiklerini söylemekde ve resimleri de öyle yapılmakda ise de Hicaz valiliğinde bulunduğum esnada Taifde görüp tedkik etdiğim mukaddes hun­

fesâ soyundan birinin, kumlu ve bir az bayır bir yerden muntazam zikzaklarla sürüp gö­

türdüğü mayıs, kürevı değil, âdeta şosa. silin­

dirleri gibi düzgün bir ıstuvâne şeklinde idi, çok gayretli böcek bunu daha evvel oradan götürülmüş ‘aynı çapda bir silindirin braktığı iz üstünden dikkatle sevk ediyordu.

Bilhassa ‘arızalı yerlerde, silindir şekli, sağa, sola dönerek ma‘kul istikametlere yu­

varlanması daha kolay olan yuvarlak şekle tabi‘î müreccah olduğu âşıkârdır. Yanımdaki vilâyet yaverine: « Tâifin hunfesâları, terakki ve tekâmül yolundan daha ilerilemişler ! » di­

yerek, hayvancığı ve silindirini bir kaç def'a ta‘kıb etdiği izden çıkararak, ma‘küs tarafa çevirdiğimiz halde, o, bir kaç saniyelik bir tevakkufdan sonra yine gideceği cihete sevk

ve tam iz üzerine getirerek yoluna devam ediyordu.

Ahterî Mustafa Efendinin ( Kerih rayihalı) demesi, hayvanın maişet ve meşgalesinden istidlal ve tahmine müsteııid bir söz olsa ge­

rek. Belki bir çeyrek saat kadar kendisile meşgul olduğumuz Tâif hunfesasıııda kötü bir koku hissettiğimizi hatırlamıyorum.

Takdis olunan lıenfesâ değilse de bunev‘e karabeti bulunan böceklerden, şu ânda ismini telıattur edemediğim bir böcek pek iyi bir gül kokusu neşreder. Mgşhur natüralistlerdeıı biri mukaddes huııfesâmn zekâsına dair cid­

den dikkati calip tecrübelerini hikâye eder.

Ebubekir Hazim

HİKÂYE «DAUDET» den

Y IL D IZ L A R

Hayvanlarımı ( Luberan ) da otlağa götürdü - ğütn zamanlar bazan haftalarca, köpeğim ( Labri) ve sürüle­

rimden ve kendi gibi münzeviler arayan ( I)ö L'tir ) dağının keşişile , seçilemi- yeck kadar uzaklarda (Pieınoııt)un kömür­

cülerinden başka insan yüzü görmezdim ; bunlar da etraflarını saran ıssız münzevi muhitin tesirinde kalmış , konuşmak zevkini kaybetmiş hilesiz saf insaıı - lardı .

Her onbeş günde bir de bulunduğum tepeye yükselen yokuşun başından çıngırak sesi duyunca çifliğin emektar katırı olduğunu anlamakta güçlük

çekmezdim. Bu bana onbeş günlük erzakımı ge­

tiren ya, şen (Miyero) veya takkeli başı uzaktan göz alan (Norat) hala idi. O günler benim mesut günlerim olurdu. Bana yeni havadisler, düğün vaftiz dedikoduları anlatırlardı. Fakat beni en çok alakadar eden çiftlik sahibimizin kızı(Stefa- net)iıı masum riyasız hikâyecikleri idi. Onlara öyle alışmıştım ki. Bu hikâyecikler her gün bana yalnızlık arkadaşı olurlardı.Üzerime şüphe alma­

mak için bu mevzula fazla alakadar olduğumu göstermiyor, fırsat buldukça da yıldızlar kadar güzel yavrunun cümbüşlere gidip gitmediğini , sormakta kusur etmiyordum . Eğer bana , bu taşkın alakamın sebebini sorarlarsa diye şu ce - vabı da hazırlamıştım :

— Ben yirmi yaşındayım, yirmi sene içinde Ş A ‘İU İN D E L İ RÜ Y A SI

4

(«irm ed en b a d e s in e v u s ia ti r e n y ü ah cn k 'j B ö y le d ilm e si id i sa h b a y i e z e lle eb ed im ; Y aşad ım z e v k in i bir a le m i istiğ r a k ın , K D eli r u ’y a la r ıım a ğ la ta n ‘a k l iste m e d im .

..Karlı Dağdan Sesodeıı 20 Nisan I92g

kk.

gübreleri

(8)

İÇTİHAT gördüğüm en güzel mahlûk (Stefauet) tir. onun

güzelliğine bütün tabiat ortak, ben fakir çobanın onunla alâkasını sadece dağ adamının bir ibadeti diye kabul edin...

Yine bir pazar giinü onları bekliyordum . Fakat onlar gecikmişlerdi . Sabahleyin kendi kendime; her halde büyük âyin sebebine gecik­

tiler diyordum. Sonra öğleye doğru müthiş bir fırtına çıktı, hayvanın aşılması zor yollarda kal­

dığına hükmettim, ve gecikmelerine fırtınayı sebep buldum . Nihayet saat üçe doğru sema yıkanmış ve dağ yağmur damlalarını gümüşle - yen'güneşle aydınlanmıştı, yapraklardan süzülen damlacıkların hüzünlü şıpırtısını dinlerken çiftlik hayvanının neş'eli çıngırağını duydum .

Fakat hayvanı idare eden ne küçük (Miyero) idi nede (Norat) hala... (Stefauet >, erzak çanta - lamım arasına oturmuş dağların havasından, fırtınadan yüzü kuru bir gül rengini almış, lıa - ramımın ta kendisi id i. Küçük ( Miyero ) hasta , (Norat) halada çocuklarının yanında imiş. Bun­

ları melek yavru hayvandan inerken geç kalırsa unutacakmış gibi acele anlattı ve yolu kaybet - tiği için geç kaldığını da ilâve etti. Çiçekli dantelalı parlak cepkende bir minyatüre ne ka­

dar benziyordu. Gözlerimi ondan ayıranııyordum.

Şimdiye kadar onu bu kadar yakından görme - iniştim. .

Kışın sürüyü yaylaya indirdiğim zaman ak­

şam yemeklerini çiftlikte yer ve hazan da ona yemek salonunda tesadüf ederdim. O kibirli, aze- metli bir hanımefendi gibi hizmetçiye emirler verir benim yüzüme bile bakmazdı. Şimdi bura­

ya benim için gelmişti. Bu fevkalâdeliğin beni deli etmediğine hayret ediyordum. Getirdikle­

rini yere indirdikten sonra (Stefanet) birden ha­

tırlamış gibi etrafına bakındı, ve pazarlık elbi­

selerinin uçlarını kirlenir korkıısîle kaldırarak kulübeme bile girdi. Ot ve koyun postundan yatağım , duvarda asılı gocuğum , silahım ; bütün bunlar onu eğlendiriyordu .

Demek sen burada yaşıyorsun lıa biçare çobanını. Kim bilir yalnızlıktan ne kadar sıkı­

lırsın. Ne yapıyorsun neler düşünüyorsun?

Sizi düşünüyorum hanımım demeyi uc kadar isterdim!. Vc yalan söylemiş olmayacaktım, fa­

kat hayretim, saadetim o kadar büyüktü ki bir kelime söyleyemediın. Şaşgınlığırnı hissetti vo şeytanca muzipliklere başladı:

Ya dostun; seni görmeğe buraya gelir değiimi? Kim bilir ne kadar güzel bir dağ perisidir..

Asıl bunları söyleyen o çukur yanacıklarmı 5584

büzen, yüzüne anlatılamiyaıı bir güzellik veren giilüşile; bir periye benziyordu..

— Hoşça kal çoban, allaha ısmarladık..

— Güle güle hanımım..

Ve o boş sepetlerle beni yine yalnız bıraktı gitti. Katırın ayakları altında yuvarlanan taşları kalbime vurmuşlar gibi bir acı duydum, ve bu acıyı uzun çok uzun zaman hissettim. O gün ıuuhayyelemi süsleyen rüyalardan ayrılmamak için hareketten korkuyordum. Akşam üstü ko- yunların itişerek, meleyerek ağıla girişlerini seyrederken yokuş başından beni çağırdıklarını işittim. Bu (Stafaııet) ti. Güler yüzünü korku sarmış, ıslaklıktan donmuş, her tarafı titreyordu.

Yağmurlardan taşan (Sorğ)u boğulmak teh­

likesine rağmen geçmek cesaretini göstermiş fakat bütün azmine rağmen muvaffak olamamış:

daha müthişi gecenin bu saatinden sonra çiftliğe dönmek adeta bir delilikdi, ve imkânsızdı. (Ste­

fanet) in; gece karanlığı içinde, karışık geçit­

lerde yolunu bulmasına imkân yoktu. Ben de hayvanlarımı bırakıp buradan ayrılamazdım.

Geceyi bu ıssız dağda geçirmek onu endişelen­

diriyor, çiftliktekilerin merakları onu büsbütün kıvrahdırıyordu. Ben dilim döndüğü kadar onu teskin? çalışıyor:

— Temmuz geceleri çok kısadır hanımım..

Enlin olun gidemezsiniz; diye temin ediyor­

dum. ( Sorg ) un insafsız sularında ıslanmış ayıcıklarını ve pırıltılı elbisesini kurutmak için hemen bir ateş yaktım. Sonra ona sara­

yımın en güzel yemeklerini, süt ve peynir ik- ramettim; fakat zavallı küçük ne yemeği 11e de ısınmayı’ düşünmüyor, bana da ağlamak arzusu veren iri damlalar solgun yanacıklarmdan yu­

varlanıyordu. Artık gece çökmüştü. Dağların tepelerinde güneşin kirli tozlan uçuşuyor kö­

şeden doğan mehtap keskin ziyasilo rakibine meydan »okuyan bir Burjuva azameti taslıyordu.

Sonu gelecek nüshada N akili: Hikmet Hakkı

Abdulhak Hamid Bey

79 uncu doğum yd dönümü

DAhi Ş a ‘ir i m i z H am id 7 ,şu b a t İİKI 1 d e 7i) y a şım ik m a l etm işd ir. Bu nünü tes*id v e d ile v e h e y e c a n d ili o la n ş i ‘re v e rd iğ i y ü k se k lik ve g e n işlik z ik r ve teb cil o lu ıım u şd u r . U sta d a h a ­ lis h ü r m e t v e m u h a b b e tle r im iz i a rz ed eriz.

Ictihad

(9)

t

İÇTİHAT

DARÜLBEDAYİDE:

« MÜDDEI UMUMİ *

« KIZ KARDEŞİM VE BEN »

Eskiden, mevsimin en caııiı bir devresi sa­

yılan Ramazan gecelerinde dört, beş kuvvetli ve yeni eser çıkarmak bir an‘ane idi. Dariil- bedayi bu sene halkın elan sevdiğine hükmet - tigi eski komedilerle Musahip zadenin eserlerini tekrarlamağı tercihetti ve yeni olarak ( Miiddei umumi ) ile ( Kız kardeşim ve Ben ) isimli ko - nıediyi sahneye koydu. Muhterem Rejisörlerinin Avrupada bulunmasına atfettiğimiz bu durgun­

luğun önümüzdeki günlerde daha çok güzel ve kuvvetli eserlerle telafisini ümit ediyoruz.

Miiddei umumi: Yasin hoca ile temaşa sa - hasına atılmış olan Nabî Zekî Beyin güzel ve kiilbe olduğu kadar fikre de dokunan bir tercü­

mesidir, bu eserin adamları Türkçe konuşan Alınanlardır, fakat lisan okadar temiz ve fikrin teselsülünü bozacak iğriliklerden azade, vak'a- mevzuunun daha çok Hukuk ve Adliye miinte- siplerini alakadar etmesine rağmen - dyle alaka verici bir tarzda tertip edilmiştir ki zevkle sey­

rediliyor. Şahsiyetlerin karakterleri çok vazjhtir ve eserin bütün sıklet merkezi Miiddei umumi

« Dr Haynrih Aleksandır» dedir, öyle bir miid­

dei uraami tasavvur edin ki hiç bir ciirmün cezasız kalmamasına taraftardır, bunlar için en ağır cezaları istemekten garip ve haşin bir zevk duyar babaları çocukların günahlarından mes’ûl tutan İncil ayetine dayanarak , dindar anne kalplerinden bile yardımcı bularak katili bulur bu Miiddei umumi ne olur hüküm isterken biraz daha insanca düşüne bilse? Onun karşısına

«Vener» isminde melek gibi bir hakim çıkıyor.

Bu hâkim kardeşinin darülfünun tahsilini temin için yerine koyacağını umduğu bir kaç yüz marka hiyanet etmiş ve aynı miiddei umu­

mi tarafından ınakûın ettirilmiş bir bedbahtın kardeşidir. Eserin karşılıklı iki kuvvetli tipi . Nihayet bu haşin Miiddei umumi kendi oğlunun bir katil olduğunu görüyor ve İncilin ayeti kendi alnının yuzısı oluyor. Bu cazip esere 11e yazık ki uzun bir tahlile yerimiz müsait değil, temsil çok kuvvetli ve ahenkliydi E. Beliğ (Hâkim); 1. Galip (Miiddei umumi), ve N. Neyir (Frav Wild) hanım makyajları ve konuşuşlarile yeni bir ibda'da bulundular. H*Kemal, Telât

Beylerle Bedia II. da rollerinin şahsiyetlerine bürümüşlerdi. Bu eser « Katil »le yanyana du - racak kıymettedir .

Kız kardeşim ve ben: Mebru re Hurşid Ha­

nımın yeni bir komedisidir . «Avukat Zehra Uerid»«Slit kardeşler» ve «Çam sakızı» ko­

medilerinin'de muharriri « Louis Verneuil» in eseridi. Ve histen örülmüş ince ve ipek bir daııtela gibi zariftir. Monden hayatın hesaplı ve Müraî kuklalarından nefret eden Prenses Huş - yar kitaplarını tasnif ettirdiği gnç bir muallime tutuluyor, böyle nispetsiz bir aşkı hatıra getir- miyen muallimin göğlünü kazanabilmek için ona Ankarada bir kundura mağazasında vaıı - dözliik yapan ve kendisine çok benziyen hem ­ şiresinden bagsediyor ve bu hemşirenin yerine geçiyor. Muallim Vahdettin bu hemşireye çil - ğıııca tutuluyor, düğümler çözülüyor. Vandöz hakikî prensestir, buna rağmen nişanlanan mu­

allim bu monden hayattan kaçıyor ve Prenses Iluşya'rmda bir hemşiresi daha doğrusu kalbin­

deki savda ve hayal ölüyor .

Eşhası tanıtmaktan başka bir kıymeti olmı- yan ilk perdenin bilhassa ilk meclisleri souk denecek kadar durgun, ikinci perde - A nkara- daki mağaza- en eğlenceli kısımdır , üçüncü perde rikkat ve hüzne bürünmüştür ve dekor - lan nefistir.

Bu eserde dikkat ediledek n o k ta, Bedia Muvahlıit If, mm Prenses ve Vaıındöz hemşire­

deki iki şahsiyetten biribmne geçişindeki mu - vaffakıyettir .

Muallim Vahdettin (V. Riza) rolüne gelince:

bunun adeta abdal denecek kadar komikleşti - rilmesine eserin mevzuunda!« inceliği mani görüyorum ? Eser yazan, gazetelerle alakası olan bri muallim olduğu da düşünülecek olursa?

Bence bu tip monden hayata ısmamıyan, kendi göğltinde yelken açmış zeki; hülyalı ve samimî bir adamdır. Temsilin mübalağası da ilave edi - lecek olursa Prensesin bu kadar abdalın nesini sevdiğini anlamak kabil olmaz, İkide bir sah - neye çıkan ermeni sofracı da pek sinir; Kızına metreslerinden bahseden baba da bir yama gibi duruyor; Bu mevzuu, muhterem nakilinin biraz daha gayretle işlemesi ve mevzudaki inceliği düşünerek, bazı yerlerde olduğu gibi « Sen ba - aarsııı ben çekerim » kabilinden amiyane teker­

lemelere yer vermemesine eyi olurdu?

Mehmet Ferit

5585

(10)

5586 İÇTİHAT

SUHUR DAVULU

M U4A LLIM T O R O S E F E N D İN İN V E F A T I

Milkivye mektebinin eski talebesinden ve 38 senelik arkadaşlarımızdan Toros îsrae lian Efendi 5 Şubat 1931de Kalemışda «Angine de poitrine * hastalığından vefat etdi. Merhum , tam bir tiirk yüreğine malik , türk vatanının halis bir vatandaşıdı Vefa ve Kabataş Lysele- lerinde uzun müddet usııli defteri muallimliği etmiş münevver,hurendiş bir arkadaşımız ve dostumuzdu .

Asıl kayd edilmeye şayan ve en ziyade te’essürii mucib nokta şudur: Takriben üç av evvel anadolu lu bir tacir olduğunu söy- üyen bir adam, Toros efendinin şerik bu­

lunduğu hurdevat ticarethanesine gelir, ya­

rım doldurulmuş bir sandık getirir ve bu sandığı buradan alacağı eşya doldurul) kal­

dıracağını söyler ve otuz liralık ile eşya alır ayni sandığa koyar pey olarak da 10 lira verir ve yarım sa‘at sonra gelib mütebaki borcünu tesviye ederek saııdiğım alacağım söyler gider. Bir sa'at sonra bir kaç polis ve ta­

harri memuru ile çakmaktaşı inhisar şirke­

tinin ıne’ınuru ticarethaneyi basarlar: bu yarım dolu sandığın içinden üç paket ka­

çak çakmaktaşı çıkarırlar . Zabt yapılır ertesi gün Marpuçeularda Toros efendinin şeriklerinden bulunduğu şirketin ticaretha­

nesine 9000 lira cezayi nakdinin te’miııi iş- tifası için İhtiyati hacz konulur. Bunun üzerine Toros efendi mahkemeye müraca­

a t eder. Bunun bir iftira olduğu ve çakmak iaşlarını meçhul adanın .getirdiği sabit olur ve mahkeme beraet kararı verir. Ne yazık ki ayni günde bu iftiradan müteessir olarak hastalığı artan zavallı Toros efendi vefat etmiş bulunur. Bu raaznuniyyet ve da‘vanm rü’yeti esnasında bankalar ve bütün piyasa krediyi kesmiş olduğundan Toros efendi muhlik buhranlı zamanlar geçirmiş ve ciim- le’i asabiyye ve ba husus kalb ve damarlar üzerine hakim kısmı a ‘sab vazifelerini şa- şırmışdı. Kahriudan ölmek buna derler.

Ailesini ta‘ziye ve kendileri kadar mütee­

ssir ve dilhun olduğumuzu arz ederiz.

Okuyucularımızdan Dr. Salahi Kemal im- zasile aldığımız bir mektubda suhurda, ma­

hallelerde davul çalmak ‘adetinin kaldırılması zemanının gelmiş olduğunu ve bunun asri zih­

ni yy etle kabili te’lif olmadığını yazıyor ve İ c itih a d m, mümasil mes'elelerde olduğu gibi, bu mes'eleyi de ortaya cesurane atmasını bekle­

diğini söyliyor. Filhakika uykudan şifa ve

‘afiyet bekleyen hastalar , çocuklar , yaşlılar gündüzün çetin hayat mticadelesile yorgun, ve çalışmanın vucudda vapdığı tahribatı, delik­

siz bir uyku ile ta‘mir etmeye muhtaç büyük ekseriyyet için, bekçilerin davula indirdikleri her tokmak, huzuri ‘ammeye vurulmuş birer darbe hükmündedir. Inkilâb ve tecdid sahesinde büyük besalet göstermiş olan ve kendisinin açik yürekle « laïque » olduğunu söyleyen kûmetimizin, bu gayri asri ve gayrî sıhhî ‘adete karşı müsamahasına hitam vermesini beklemeli­

dir. Mukabilinde Cennetin baş köşesine geç­

mek için kendilerini uzun sa'etler açlığa ve susuzluğa arz edenler Sulıur zemanı kendile­

rini uyandırmak üzre yataklarının yanına, 35 kuruşa kadar satılmakda olan munebbilıli sa‘- atlardan bir daııe koyabilirler. Laïque hükümet kimsenin ¡‘tikadına ve ‘ibadetine asla mani4 ol­

madığı gibi, kimseniıı‘itikadııunhoşuna gitme­

yi de düşünmez. Belediye reisi Muhiddiıı Bey İ c lih a d ın eıı kadim abone ve okuyucuları- ndaııdır ; bu, bizim görüş ve düşünüş tarzı­

mıza bir iştirak beyyinesi sayıla bilir. Bina'en aleyh doğrudan doğruya şehir işi olan bu davul şematetine gelecek Ramazanda artık ma ruz olmamayi bekleyeceğiz.

«Causerie Médicale et Littérarie»den Dr.Mo­

ulins in Le b ru it e t s e s e ffe ts d a n s la v ie m o d er n e , ya‘ni (gürltüve yeni hayatda te‘- sirleri) ‘unvanlı makalesini Dr. Nuri Fehmi B. arkadaşımız okuyucularımız için tercüme et- ınişdir; gelecek nüshamızda okuyacaksınız ve gürültünün ölümle bile neticelene bilen ‘asebı ve‘ uzvî teşevvüşler ve hüsranlar ika ede

bildiğini göreceksiniz. A.D.

(11)

İÇTİHAT 5587

TOROŞ E F E N D İ M ERHEM

(1918) de beraber aldırdığımız resim. Toros Ef. ayakda.

‘A M E L Î R U H Î YY AT

Konferanslar toplayarak ( Avrupa )nın vaz‘- iyyeti iktisadiyyesine çaresaz olmanın ınti m- kin olacağına inandıklarını kabul etmek iyin İngiliz zimamdarlarında fazla safdillik farz etmek icab eder- Bina’enaleyh ta‘kib olunan maksad, i‘Iân edilen maksaddan teınameıı ayrı idi.

&

Tarihin kongrelerinin ekserisi, ortaya harb sebebleri çıkarmışlar ve hiç bir harbi men4 etmemişlerdir.

*

Arzularını kabul etdirecek derecede ııufuz- lu politika adamlarının nazarında bir kongre­

nin yegâne mufidiyyeti , kabul etdirmek istedikleri şahsî kararlarını ‘adedin [ ya‘ni bu kararı tasvib ve kabul edeek meclis abalarının

‘adedleriniıı ] hüküm ve nüfnzile takviye e t - m ekdir.

*

Eğer sulh muahedesinin tanzimi hafiyyen müzakere edihneyib efkârı umûmiyeye ‘arz edilseydi, ( Fransa ) ııııı matlûbu olan tazminat mikdarımn bu tazminatda hiç bir ‘alâkası ol­

mayan memleketler murahhasları tarafından fes- bit olunmasını, ba‘zı diplomatların biitiin ince­

liği , bütün zeyrekliği, [Efkârı umumiye ye]

kabul etdiremezdİ.

&

Büyük harbe hitam veren mu'ahede’î sullıiy- ye , netayici , ( Tiirkiya ) yı { Avrupa ) dan çıkaran ve ( Avusturya ) yi, sefalet ve anarşi­

den kurtaracak menabiM servetdeıı mahrum küçük hükümetlere ayıran bu sulhnaineyi ya­

panların zihni körlüklerinin ne kadar tam ol­

duğunu gösterir. Bu aşikâr oluyor ki Avru pa nııı menfa'atına olarak ( Avusturya ) um vahdeti muhafaza olunmalıydı. Ve ( Almanya ), ( Prusya ) ııııı hâkimiyeti altına düşmeden evvel olduğu gibi kîiçiik hükümetler haline irea‘

edilmeliydi.

a

Versailles muahedesinin tahriri, yalınız kar­

şı karşıya gelen miittezad ıııenlVatlarla değil, ( Ingiltere) ye, (Amerika) ya medyun bulunulan şükran miinasebetile, ba‘zı metalibi kabul ar­

zusundan da ınevanı’a oğradı. Hak ve ‘adaleti muhafaza için Fransa’nın imdadına gelmiş zan olunan bu devletler , bu gün tahtı tehdidde bulunan meııfa'atlarım müdafa‘a için harbe girdiklerini teslim ediyorlar.

Konferanslar ekseriya vasıl olmak istedikle­

ri maksada muhalif maksada varırlar Genev konferansı sovyetlerin mevki‘ini tahkimden ve Fransa menafFine pek muhalif olan Alınan- ya-Rusya takarrübünü teshilden gayri bir şey yapmadı.

Üzerinde anlaşamayacaklarından emin bulun­

dukları bir mes’eleyi hal için diplomatlar top­

landıkları zaman esasi ınevzu‘a girişmemek için miizakerat derhal talî tafsilata mün‘atıf olur. (Ja p o n ) karın Hükümeti Miittehidesi dahilinde serbestçe birleşmeleri, ki bütün zihin­

leri işgal ediyordu, bu veçhile ( Vaşington )da telmilıan bile mevzu‘ı balıs olmadı.

*

(12)

5588 İÇTİHAT

İttifa k m ü şa h ed eleri v e k ıy m etler i Bir ittifakın nereye götüreceğini kesdirmek gayri müiııkin olur . Şiibhesiz, işte bunun için­

dir , ki ba'zı büyük kavinler ittifak ‘akdinde bu gün tereddüd ediyorlar. Unutmamışlardır, ki (Fransa) ııın (Rusya) ile ittifakı hüsran eneriz bir harbe sebeb oldu ve kendisi için mücade­

leye girdiğimiz müttefikin hiyaneti az kaldı bize harbi gayb etdiriyordu.

£

Büyük harbin uıenşe'Ieri tedkik olunacağı zaman miihtelif memleketleri, o sırada tahrik eden lıissiyyatm tevellüdünü ta‘yin için nazarı, oldukça uzak bir maziye irca‘ etmek lazım gelecekdir. Mesela ( Rusya'nın Fransaya doğru gitmek üzere(Almanyadan yüz çevirmesi sebebi şu idi ki Rus Türk muharebesinden sonra ( Bismark ) Rusların ( İstanbul ) ıı almasına miimanie‘at etmişdi.împrator Wilhelm hatıratda

1914 de , ( Sedan ) için intikam , ( Ayasta- faııos ) için intikam ile birleşdi dediği vakit bu keyfiyete telmih eder .

*

Pek zi kudret bir müteffik, düşmanlığını i‘lan etmiş bir düşmandan ba‘zen daha kor- kunçdur. Zayıf bir kavinin kuvvetli bir kavın ile ittifakı, umuyyetle,za‘if kavın için esaretin bir şekli muhaffiııi teşkil eder. [*]

*

Bir harbin devamı müddetinee müte‘addid akvamın ittifakı ‘umumiyetle pek paydardır çünkü o zaman menfa'atlar biri birinin aynı­

dır. Sulh egııasında ittihad biFakis pek ça­

buk zayıflar; çiinki biri birinin karşısında bu­

lunan uıenfa'atler çok sürmeden yekdiğerle- rinden uzaklaşır.

*

Daimî ittifak yalıud sulh muahedeııameleri,hiç­

bir zaman tam bir hüsnj niyyet eseri olamaz.Bıımı imza eden politikacılar müşterek menfaatlerin yek­

[*] Biz Almanya ile ittifak etdiğimiz zamaıı bu hu- susda büyük bir körlük irtikâb etnıişdik. Biz müttefik- kimizle beraber harb umumide galib çıksaydık mahv olurduk, Almanyanın kulağı küpeli kölesi olurduk: A ,D .

IV diğerine rabt etdiği devletler arasında müıFakıd bir ‘ahdııamenin bu ahidnameyi tevlid eden iştiraki menafi4 ortadan kalkar kalkmaz inhilal edeceğini bilmeyecek derecede Tarihe bigâne değildirler.

*

Sulh mu‘ahedenamesiııin tahririne terafuk eden güçlükler arasında zimamdarlarımızın müs­

takbel tehlikeleri hamil bir yalnızlık ile, pek çok esefleri, acılıkları mutazammm ve fakat zaruri olan bîr ittifak arasında bir intihal) yapmak mecburiyeti de buIuııur.İhtiyar olunan hail sureti hail suretlerinin en eyisi olduğu muhakkak değildir.

*

"Yazısız bir anlaşma, anlaşmasız bir yazıya ıııüreccahdır derler. Bununla beraber unutma - inalıdır ki (İngiltere) ile ( Fransa) arasında yazı­

nın fya‘ııi tahriri bir ınukavelenin]‘ademî mevcu­

diyetidir,ki (Almanya)da (İngiltere) nin bitaraf­

lığım ümid etdirdi ve bize karşı harb Planını Almanyaya telkin etdi.

ü

Meskutun ‘anlı [Réticence] larla dolu ittifak ahidnameleri, ilham etdiği kâzib emniyet sebebile daha tehlikelidirler .

*

Birleşdireıı bir rabıta oldukdan sonra, itti - faklar , ayak bağlayan bir zincir oldukları zaman bunların inhilali yakındır .

* V

<lem‘iy eti A kvam LA SOCIÉTÉ DES NATIONS

( Genève ) de CenPiyeti Akvam sarayı Psi- choloğların nazarında bir evham sarayıdır. Fa­

kat bu evham ‘adiliğini setr edecek kadar kuvvetli olan ümidlerle muhat bulunur. Kavin­

ler zatı ediyorlar ki, bu hakim ihtiyarlar hey­

eti yeııi harbleriıı müntehi olduğu harabiyyet ve hicran cehenneminden dünyayı kurtarmak çaresini keşf edeceklerdir.

*

La Haye konfraıısında ba‘zı silâhların iştiTnalini

men'etmek iddi‘asında bulunan ba‘zı faziletkâr

(13)

İÇTİHAT fakat maiıdud »azarlı «-Juriste» 1er, bu mem-

ııuMyyete ri‘ayet edenleri istihfaf edecek mem­

leketlere bu suretle vermiş olacakları fa’ikiy- yeti ‘askeriyeyi ‘akıllarına »etirmediler.

însaııiyyet perverane hülyalar ve bilhassa * milliyetler prensibi, Avrupayı, nihayetini kim­

senin kesdiremediği bir «Anarchie» i<;ine ba­

tırmaya yardım etdi.

Kendis'ni , kuruni vustada papaların ka­ t

rarları kadar cihan şümul bir mütaMyyet ile muta‘ olan bir En yüksek Devlet Super- Etat haline koyacak ma’nevî yahud maddî bir kuv­

vete malik olacağı güne kadar Cem iyeti Ak­

vam, psichologiai bir ‘abes [Absurdité] kala- cakdır.

Sarih bir suretde »a kabili te’lif ınenfe‘at- * ları te’lif etmek mevzun bahs olacağı zaman, bir Ceıı»iyeti Akvam vasıtasile , beynelmilel hakem projelerinin kâffesi pek esassız kala­

cak görünür. Pon muharebeleri devrinde ( Roma ) ile ( Kartagıa ) arasında yahud (Hin­

distan ) a rnalikiyyet mevzu‘ı müııaza‘a ol - duğu devirde İngiltere ile Fransa arasında bir hakemlik imkânı varilliydi . Fazla’i nüfusunu ( Ilükümatı Müttahide üzerine boşaltmak is­

teyen Japonya ile ‘ırkı asferin istilâsını redde­

den büyük Cuınhuriyyet [ y a‘ni amerikayi şi­

mali nıüttehid cumhuriyetler hükümeti ] ara­

sında hiç bir hakemlik [Arbitragejmümkin de­

ğildir« Bu türlü menfa'atlar koyun ile kasabın, av ile avcının »ıeııfa‘atları kadar muhtelif ol­

duğundan harb, kararları yegâne ınuta‘ olan lıakem olur.

Yunanilerc karşı Türklerin son mücadelesi bir def‘a daha isbat eder ki, ba‘zı mes’eleler ancak topla hail olunabilir.

DÖRDÜNCÜ BAHİS

HUKUK V E AH LAK I

T A A M M Ü L L E R V E K A N U N LA R Kıral, kanun, ve ictihad [ya‘ııi ‘umumî ictihad

— efkârı ‘uıuumiyyej muhtelif hükümet, preıı-

sipleri temsil ederler. Şükuhlarını ğayb eden krallar kuvvetsiz kalırlar.Efkâr[Ictihadi ‘uınuuıî]

bir kavine sabitiyyet veremeyecek derecede fazla rııütelevvindir. Bu gün ancak kanun bir sabitiyyet vücuda getirebilir . Kanuna hürmet ve ita‘et munkatü olur olmaz anarşi başlar.

Bir reise , bir kanuna, bir i tikada hülasa’i kelâm bir mükellefiyete, [Coııtrainteje ita‘etdeıı imtina4 etmek grizi Boaları rehber ittihaz etmek ve binaen aleyh içinden sıyrılıp çık­

mak için akvamın nice asılar geçirdiği bar­

barlık devrine ‘avdet etmekdir.

t

fçtima‘î hayat ve İlmî hayat pek muhtelif prensiplerin idare etdiği medeniyetin iki veç­

hesini teşkil eder. ictima‘î lıayatda hakimiyet Autorité prensipiııe [ reisin hakimiyetine , kanunun hakimiyetine« tekamüllerin hakimiye - tine]ita‘fet esası birınevcudiyyet şartdır. Bil'akis

‘İlmî lıayatda hakimiyyet prensipinin tamamen reddi terakkinin lazım şartıdır. B ir‘ilme haki­

miyyet prensipi girer girmez bu ilmin inkişafı durur .

‘Umumî i‘tiyad ve meııfa‘atlara ta‘addieden ve binaenaleyh ahkâmına ria‘yet- olunamayan kanunlar ihdas etmek büyük medeniyetlerin çimentosu olan kanunların muhteremliği hissini ruhlarda sarsmakdır.

Dünyayı idare eden İktisadî icabatı, kanun­

larla yenmek iddPasında bulunmak tehlikeli bir hatadır . Sathi nazar, Simpliste ııazariyecilerin metalibine inkıyaden bir kaç sene biri biri üzerine yığılan kasrı [ Restrictif ] kanunlar bir çok akvamın sana‘i, zira‘î, İktisadî hayatını felce uğratmakdan başka bir şey yapmanıışdır .

*

‘Aynı kavnun muhtelif sınıfları arasında müstakbel mübarezeler, galiba ınüsellah eller mübarezesi olıııayacakdır . Kadîm yunaııîlerde olduğu gibi bu mübarezeler ezcümle daha zait­

lerin harabiyeti tammesini da‘vet eden ictima‘î kanunlarla tecelli edeeekdir.

5589

(14)

5590 İÇTİHAT Zecri [Répressif] kanunlar şiddetle tatbik olunur olunmaz mani1 [Préventif] kanunlar olurlar. ‘Ukubet korkusu^ o zaman bu kanu­

nun tatbikinden daha müessirdir . Bu psiko- locya'i prensiplerin tanınmaması, muhtelif ıııem- leretlerde cinaüyetin artmasına çok yardım et- mişdir .

Bir kanunun te'siri daima üzerlerine icrayi hiikm edeceği insanların zihniyyetine bağlıdır, .turistler, ‘urflersiz kanunların sıfır olduğu­

nu tekrar ederler. Faka/ kanunlar Final etme­

ye başlar başlamaz bu kaddeî kü 11 iyeyi unu­

turlar.

Sindi icbarı, Contrainte leri temsil eden içti­

m ai kanunlar aradan çok geçmeksizin kuvvet­

siz kalırlar. Tabi‘î icabat neticesi olan İktisadî kanunlar bil akis bunları çâk etmek için vaki olan taaddilere rağmen da’imakendilerini mu­

ta1 kılarlar.

Demokrat. şı‘ar hataların en münteşir olanı, kanunların te‘amüller te’sis edebileceğini zan etmekdir. Hakikati halde team üller nihayet kanunlar doğururlar fakat kanunlar ancak nadiren ta‘ammıiiler vücuda getirir.

&

Hak ve ‘adaletin te‘sisini isteyen binlerce insanlar içinden pek azı, hak v e ‘adaleti ta'ril

edebilir.

II

H AK VE K U V V ET

Kuvvet hakka takaddüm etmezi fakat, hak ancak kuvvet ile ‘arzı vüctıdeder.

*

Kuvvetsiz hak, bir tiyatronun perdeleri ii- zeriııe tersim olunmuş kal a dekorlarına ben­

zetilebilir. En küçük sademeye mukavemet edemeyen bu dekorlar yalınız bunlara doku- ııulmadığı takdirde miilıib manzaralarını mu­

hafaza ederler.

£

Bedihidir ki lâ‘aletta‘yiıı bir kuvvet hiç olmazsa müsavi diğer bir kuvvet ile ifna edi­

lebilir. Hakkın nıağlûb etmesi iktiza eden kuv­

vetlere fa'ik kuvvetler tahrik etmeye desteres olduğu zımnen murach olunmasaı hakkın «kuv­

vet» e hakim olduğunu te'miıı etmek saçına olur.

i*

Kuvvet ‘aleyhinde mezenımtede bulunulabilir ve hakka galebe edemiyeceği te’miıı olunabilir;

fakat politikada hiç bir şey kuvvetin yerine k'aiın olamaz[*]Komal in berk engiz miizaffe- riyetinden bir kaç hafta evvel, onun [ Londres i ve gönderdiği zatı, İngiltere baş vekili kabule tenezzül etmiyordu. Zaferin ferdasında, ayni- baş vekil, bir gün evvel pek mulıakkar görü­

len Tllrkiya ile müsavat dairesinde müzakere­

ye girişiyor ve üzerinde (Britaııia) bayrağı tenıevvuç etmiş olan vilayetleri Tiırkiyaya brakıyordu.

*

Plak ve kuvvet, ittihadlarile ‘azim bir hü­

küm ve ıı uf uz kazanırlar; yalnız kuvvet de­

vamlı muvaffakiyyet tevlid etmez Almanlar buuun tecrübesini yapdılar.

*

Dünyayi daima kuvvet idare etdi; fakat Tarihin her devrinda galib olan ‘ayni kuvvetler olmadı.Vaktile dinî kuvvetler nasıl hükümran olmuşlardıysa, şimdi de iktisadi kuvvetler cilıani hazırın hükümran kuvvetleri olmaya meyaldır.

Müsavatsızlığın hükmünü ıiirdüğü yerde, haksızlık da hükmiiran olur.Tabratııı na kabili taklil [na kabili telıvin ve na kabili izale] ka­

nunu olan müsavatsızlığa miimane‘at edileme­

diğinden haksızlığa katlanmak icab eder.

Kuvvetin fa’ikıyyetini ¡‘landa İsrar etmele­ * rinden dolayı Almamalıları muabaza etmek giiçdür. Hegemonya ihtiyaçlarının tahrik etdiği ordular tarafından mağlub edilince , kuvvet noksanının bir milleti ne türlü hali sefalete dii- şiire bildiğini görüyorlar .

[*] Yirmi sene evvel Ebuzziya Tevfik Bey merhu­

mun (Tasviri Efkârpn da münteşir bir makalede «kuvvet hakka tekaddüm eder fakat hakka temessul edemez», de- ınişdim .

Mes’ul Müdür Dr. Abdil Hüsnü (Orhaııiye Matbaası

(15)

« ÎÇTİHAD»Kütübhanesi

Mevcud kitabları:

Knruş Aklı Selim ( Eski harflerle) 527 sahifeli 100 Aklı Selim (yeni Türk lıarflerile) 135 Rahib "Meslier„in Vasıyyetnamesi 20 Ruh ul Ekvam (eski harflerle) 274sahit'e 100 Dün ve Yarm( * ) 254 * ıoo İlmi ruhi içtimai) » ) 287 » 50 Adabı mu aşeret rehberi ( Resimli, eski

harflerle ) 509 sahifeli 150 Dilmesti'i Mevlana ( Eski harflerle ) 50 Bir Zekâyi feyyaz (Eski harf ve resimli ) 25 Mekârimi ahlâkiyye ve Din(Eski harflerle) 25 Karlı Dağdan Ses (ŞiTrleri) 100 Harb ve sözde İyilikleri (Eski harflerle)

219 sahifelik 100

Asırların Panoraması (Eski harflerle,

resimli). 246 sahifelik 100

Felsefe’i fstibdad ( Eski harf) Alfieri nin,

resimli 272 sahifeli 50

Ruba'iyyatı Khayyam ve Türkceye - tercümeleri. (Eski harflerle) resimli, 100 Persefon-Esatiri nefis bir menzııme 75 Avrupa harbinin Psikolocyası (Eski harflerle)

resimli, 708 sahifelik 150

Bankalar ve muamelâtı (Eski harflerle) 50

Yollar ve İzler 50

Dimağ ve Melekâtı ‘akliyye 200

İngiliz Kavmi 150

Bir filozofun şi'irleri J. M. Guyau nun 75

Cumhuriyet Mücellidhanesi

Babıâli caddesinde « Karagöz » ittisalinde. Ki­

taplarını hem metin bir suretde, hem mutedil fiatla ciltletmek isteyenlerin mücellithanesidir.

M. Ü TÜ CİYA N Çinkoğrafhanesi

Fincancılarda Kalifidi Ffanında

KARLI DAĞDAN SES

Dr. Abdullah Djevdet Beyin son senelerde yazmış olduğu kıbalar bu ‘unvanla intişar etdi, 185 sahifelik ve iyi kâğıd üzerine basılımşdır.

fi: 1,« Luxe tab‘ ve müellif tarafından imzalı nüshalar 2 liradır. Haricden siparişlere ta‘ah- htidlû irsaliye olarak 20 Kuruş‘ilâve olunur.

İstaııbulda Babı ‘âli kitabcılarında ve Bcy- oğlunda L ib ra irie M o n d ia le da satılıyor.

İstik b a lin D in y o k lu ğ u , Lord B y r o n un eserlerinin tahlili.

Bunlara gelecek sayılarımızda devam oluna- cakdır.

Tarif de publicité dans F« Idjtihad »

Ltq 1 pour chaQue 3 centimètre de hauteur dans les colonnes de 1' "Idjtihad,,. soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de F "Idjtihad,, dans lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés, aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon.

“İctihad„ın satıldığı ba‘zı yerler

K adı k ö y ü n d e Muvekkithane caddesinde Tütüncü C afer E fen d i,

Köprü üzerinde

M. K em a l E fen d i,

Büyük Ada da iskele başında Tütüncü

N ik o E fen d i

Üsküdarda: İskele caddesinde Tütüncü

İlli a m i E fen d i

Dükkânları

(16)

M F * Bütün « classique » kitaplarla diğer neşriyatı ve mekteb levazımınızı almak için İstanbul'la B eyoğlu İs tik la l caddesi n d e, 4 6 9 numerııda :

La Grande Librairie Mondiale

Müessesesine müracaat ediniz.

Ş a rk ı k a rilim e ıı bü yük v e çeşidleri en eyi intibah edilm iş kitaplıancsidiı*.

Telefon: Beyoğlu: 27lo

Türkiye SANAYİ ve M A ADİN BANKASI Fabrikalarına ait

Yerli Mallar Pazarı

İstanbul, Bahçe kapu Birinci Vakıf harı Telefon: İstanbul, 517

Mağazada münhasiren bankaya merbut fabrikalar mamulatından ipeklikr ve döneme - likler, yünlüler, battaniyeler, kostümlük kumaşlar , şallar , ipekli mendiller, ince ve kaim bezler , metin ve zarif bavul, çanta , kunduralar vesaire topdaıı ve perakende olarak satılır.

Hereke Mensucat Fabrikaları mamulatı

Satış mahalleri:

Y alnız top daıı H eı e k e d e F a b r ik a m e r k e zi, İstan bu l v e A n k a ra da

Yerli Mallar Pazarları

P e r a k e n d e için İsta n b u l’da B a h ç e kapıda biı in ç i va k it ban a ltın d a

Yerli Mallar Pazarı

Ankarada Çocuk Sarayı caddesinde :

Y erli m a lla r p a z a r ile İsta n b u l v e sa ir v ilâ y e tle r d e k i bilT ııııum k u m a ş ç ı m a ğ a z a la r ın d a n v e te r z ile r d e n ta lep e d in iz .

Kcphalgiııc Osman lı Bankası

Kaşeleri baş ağrısı ve her nevi ağrı için müessirdir.

Öksürük ve boğaz hastalıkları

Ovyıııeııtlıol

P E R K A U D İN ____________ Pastillerini alınız.

Apraham Ekşiyan

Kerestecilerde No. 412

Depot de bois de construction en tous genres Telefon: Stanboul, 2827

Banque Ottomane

Sermayesi 10 Milyon İngiliz lirası Umumî merkez : Galata Telefon : B. 36

Türkiyenin her şehrinde şubeleri vardir.

Dr Yorgi Fotaki Mavromatis

Emrazı dahiliye

Beyoğlu Venedik Sokağı No. J Cum’a ve cumartesinden başka hergün

2,5 dan 7 ye kadar.

Çarşanba günleri parasızdır.

Telefon: p. 4707

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Rom a Anlaşm ası ile, A vru p a Ekonom ik Topluluğu para politikasının bazı genel ilkeleri, daha başlangıçta belirtilm iş bulunuyordu Anlaşmada para

Akkuş Gayrimenkul , kalitesiyle adından söz ettiren Alya Residence, Alya Trio, Alya Penta ve Alya Grandis projelerini hayata geçirmiştir. 1993 yılında kurulan Lübnan’lı

• Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Programının temel amacı muhasebe ve vergi konusunda hizmet veren muhasebe veya müşavirlik bürolarının, kamu veya özel sektör kuruluşlarının

[r]

Fuat İzer canlı renklerle yaptığı peyzajlarda şahsiyetini göstermek- tedir. Müstakillerin yeni sergilerini bekler v e sanat- kârlara yeni

âmiline kadar bağlı iseler belediyeler de boş sahalardan isti- fade ekonomisinde ayni âmile ayni derecede bağlıdırlar. Sa- tın alman toprakların inşaat arsası olarak «ne

Şimdi, Avrupalı meslekdaşlarile boy ölçüşe- bilecek kratta genç mimarlarımız var Bu böyle olduğu halde, Ankara'da yapılan büyük binala- rın hepsi hâlâ bir iki

Söz yahut musiki bir büyük holdeki samilere ya doğrudan doğruya veya radyo veya telefon sisteminde olduğu gibi, elektrik usulile naklolu- nursa odada mevcut diğer seslerden