S A N A T H A K K I N D A D Ü Ş Ü N C E L E R
Çeviren: Y . M i m a r Naci M E L T E M
«Mimari bir milletin sağlam dü-şünüş kudretinin vekar ve ciddiye-tinin en emin bir ifadesidir.»
Renan
Fonksiyon ve sanat — Sanat — Mimarî ve fonksiyon — Faydalı şey ve sanat. 1 — Fonksiyondan bahsederken üç buudlu
eşya-nın anlaşılacağı tabiidir.
Nazariyat fonksiyona t a k a d d ü m eder. Tasavvur edilen şeyler, kat'i bir bilgi dairesi içine girmiş
demek-tir. Sanatta tasavvurat ve derunî hisler serbest surette harekettedirler. Sanata bazı şartlar tahtında tesir yap-mak istiyen âmiller sanatın dışındadır. İlmî bilgiler, bazı maddeleri bazı şartlar dahilinde k u l l a n m a y a ic-bar etmek suretile sanatkârın istidadından başka bir şeye tâbi değildir.
Harekât noktası mücerret olan sanatın h u d u d u yoktur: O n u n gayesi tamamiyle müşehhas ve gayri ka-bili isbat olan güzelliktir. Şu halde sanat fonksiyona tâbi olmayıp müstakildir. Böyle olmasına rağmen sanat ile fonksiyonun karışması müstebit bir haleti ruhiye içinde ziyadeleşen fennî düşüncenin lehinde olmak ü-zere sanatı ortadan k a l d ı r m a k istidadını göstermekte-dir.
«Fonksiyon bir şekil yaratır» gibi bariz bir haki-katten «fonksiyon şekli yaratır», yani sanat yaratır gibi mutaassıp bir nazariye ortaya atılmıştır.
Filhakika fonksiyon bir şekil yaratır, fakat her şekil bir sanat başarısı değildir. Fonksiyonun tayin et-tiği müvazeneden ileri gelen maddî veya ilmî bir şe-kil mevcuttur.
Ancak bu şekil, vazıh kanunların eşyanın tâbi ol-duğu şeraitin tesirinde olup bizzat kendisi bir tâbi-dir. B u şekil, sanatın h a k i k î ve canlı olan şekli değil-dir. Sanat zaviyesinden bu şekil cansız ve biçimsizdeğil-dir.
2 — Sanat bir hakikatin isbatsız olarak insana görünmesidir. Sanatın esası gayri kabili isbat olmasın-dadır. O n u n isbat edilir bir şey olmaması bu sebepten dolayı kendisinin m a n t ı k ve tenkitten kurtulmasını icap ettirmez. Sanat b ü y ü k veya ehemmiyetsiz maddî kayıtların fevkindedir. İnsanın bediî maksatlara tâbi k ı l m a k istediği münasebetler intizamsızlığa düşünce
sanat ölür, bu takdirde şekilsizlik ve ruhsuzluk kalır. Fikrî unsurları isbat edilebildiği için sanatın m a n t ı k ve hakikate sahip olduğu doğrudur.
Nazariyeler ne sanat yapar, ne de sanatkâr mey-dana getirirler.
Sanat fonksiyona tâbi olmayıp müstakildir. 3 — A h l â k î güzellik bediî sınıftan olmadığı gibi faydalı güzelliğin de güzel sanatlar ile alâkası yoktur. Modern nazariyeler ilim ile sanatı yekdiğerine ka-rıştırdığı için kendisinden beklenen faydayı temin e-den şeyin güzel addedilebileceği iddia edilmiştir.
Her nazariyenin ö m r ü uzun olur. Bunlarda dai-m a bir dai-miktar dai-m a n t ı k ve hakikat b u l u n d u ğ u da aşi-kârdır.
Filıakika hoşa giden eşyada fikrî ve amelî bir ir-tibat buluyoruz. Çalışan işçinin eline uygun gelen âle-tin de güzel addedileceğini ileri sürenlere tesadüf edil-memiş değildir.
Buradaki güzellik m e f h u m u imalât mükemmeli-yeti olup b u n u n bediî güzellik ile bir alâkası olmıya-cağı aşikârdır.
4 — M i m a r î fonksiyona ilâve edilmiş bir şey ol-madığı gibi fonksiyonun da tabiî değildir, Fonksiyo-n u Fonksiyo-n bittiği yerde m i m a r î başlar. Bediî bir güzelliğe sa-hip olan inşaat artık mimaridir.
İnşaat fonksiyon, mimarî ise şiirdir.
Yazımıza İsviçreli b ü y ü k edip R a m u z ' u n m i m a r î h a k k ı n d a k i şu düşüncesi ile nihayet veriyoruz.