• Sonuç bulunamadı

T e k n ik ve S a n at Y. M i m ar Abidin M o r t aş

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "T e k n ik ve S a n at Y. M i m ar Abidin M o r t aş"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T

e

k

n

i

k v e

S

a

n

a

t

Y. M i m a r Abidin M o r t a ş

insan kafasının ve insan emeğinin sayısız saha-larda, maddi ve ruhî ihtiyaçları karşılamak üzere .vücuda getirdiği eserlerde iki aslî unsur ararız: Tek-nik ve sanat. TekTek-nik, bir eserin bünyesini; sanat, o, eserin mütekâmil bütünlüğünü teşkil eder. [ * ]

Edebî bir eserin hakikî bir kıymet ifade edebil-mesi için, evvelâ lisan, gramer ve kitabet kaidelerine uygun bir bünyeye malik olması; ondan sonra hu-susiyetli bir görüş, enteresan bir ifade, felsefî bir değer veya fikrî bir derinlik ihtiva etmesi icab eder.

Bir tablo, anatomi, perspektif, fırça tekniği ve proporsiyon kaidelerinin doğru ve yerinde kullanıl-masile iyi ve teknik bir değer taşıyabilir. Bunun ol-gun bir sanat eseri olabilmesi için geçirmesi icab eden estetik merhaleleri tahdit edip sayamayız. Bir tabloda sanatkârın yaratabildiği renk kompozisyonu, ifade inceliği, üslûp şahsiyeti ve umumî tesirde ruh derinliği gibi gönülleri hadese, ilhama dayanan yük-sek vasıflar o tabloyu hakikî sanat eseri olarak va-sıflandırır.

Bir musiki eseri bütün kompozisyon, armoni ve orkestrasyon kaidelerinin icapları gözetildiği hal-de ruhu tatmin etmiyen, dinliyenin musiki kültürü-nü duyurmıyan kuru ve kısır bir seyirle kulaklara mümas geçebilir. Ancak hakikî sanatkârın esrarlı sezişile ruh kazanan bir eser içimizde sanat heyecanı yaratabilir.

Fikrî veya plâstik sahalarda meydana getirilen eserler o sahada sezilmiş, hesaplanmış, incelenip kaide ve nizam haline konmuş teknik icaplara riayet ettikten sonra, büyük sanat ruhundan ilhamlarla şekillenmiş olmalıdır; ve her eserde de teknik ve sanat birleşmiş ve birbirini tamamlamış bulunmalı-dır.

Küçük ve büyük sanayide de en ehemmiyetsi-zinden en muazzamına kadar her âlei ve vasıtada bugünün insan görüş ve anlayışına cevap verecek şe-kil.'ter revaç bulmaktadır. Bir pipoya, bir çakıya, bir yazı makinesine, bir radyoya, bir otomobile, bir Transatlantiğe yalnız tahsis edildiği vazifeyi fenne uygun bir halde ifa eden bir âlet ve bir vasıta gözü ile bakamıyoruz. Mimarî bir nizama, estetik bir mü-lâhazaya tâbi tutulmamış şekilsiz bir âl'et, ne kadar altıcîa, bir fabrikada muhakkak bir sanat tarafı

nın bulunduğunu hissetmekten kendimizi alamıyo-ruz. Bir köprüde, bir yarış otomobilinde, bir deniz-altıda, bir fabrikada muhakkak bir sanat tarafı, daha doğrusu bir mimarî kuruluş ve şekilleniş arı-yoruz. Ancak teknik ve sanat kayit ve şartlarının ayni derecede ehemmiyetli imtihanından geçmiş eserler karşısında içimizdeki medenî insan kavrayışı tatmin edilmiş oluyor.

Mimarî eserlerde de teknik ve sanat unsurları-nın olgun bir imtizaçla bir bütünlük teşkil etmesi lâzımdır. Mimar, eserini tasarlarken tekniğin gün-den güne şümullenen icaplarını, alışılmış kaide ve şekillerin tahdit edici çerçevesinden üstün tutmıya, inşa sistemlerinin öz ruhuna nüfuz etmiye, statik dü-şünceleri inşaî fakat sanat bakımından da müte-kâmil bir kompozisyon içine almıya mecburdur.

O halde mimar hem sanatkâr, hem de fen adamı mıdır? Yoksa yalnız sanatkâr veya yalnız fen ve teknik adamı mı? Bir sanatkârdan bütün tafsilâ-tile yapı tekniğinin muhtelif şubelerine tam bir vu-kuf beklemek fazla olacağı gibi; bir kafayı jşba ha-line getirmiye kâfi teknik malûmata, hesap ve me-todtara hâkim bir fen adamından da tam bir sanat olgunluğu beklemek, ender bir şansa bel bağlamak demektir.

Mimarî bir eserin esas bünyesinden ziyade bü-tünlük ve umumî tesirini ifadelendiren ve bunun için daha çok, sanatkâr olan mimardan sanat hari-cinde umumî bir kültürle yapı tekniğinin ana hatla-rına nüfuz etmiye ve her türlü teknik vecibeleri kav-ramıya kifayetli bir ihata istemek ne dereceye ka-dar doğru ise; fen adamından, yani inşaat mühendi-sinden de mimarın istihdaf ettiği sanat tesirini ta-hakkuk ettirecek bünye ve stürürktürü tanzim ederken estetik bir seziş ve ince bir anlayış beklemek de o derecede doğrudur.

Mimarî mevzuu üzerine bugüne kadar intişar eden literatürden mimarîyi yalnız yüksek bir güzel sanatlar şubesi olarak sayan görüş tezahürlerine ras-lamak mümkün olduğu gibi, bilhassa modern

mi-marînin Girf bir teknik işi olduğuna ve mimarîde sanatın yeri kalmadığına dair iddialar da vardır.

(2)

prob-lemin halline temas eden bu mevzuu daha yakından tahlil edelim:

Bir ev, bir otel, bir tiyatro binası, bir istasyon ve bir şehir bütün teknik ihtiyaçları gözetmek ve ayni zamanda hakikî bir sanat eseri olabilmek için bir çok vasıfları haiz olmalıdır. Sesleri birbirine karıştıran bir konser salonu, balkonundan perde görülmiyen bir sinema binası, sigara dumanından göz gözü göremiyen bir gazino, sirkulâsyonu karma-karışık eden bir istasyon en gösterişli fasatlarla bile sanat eseri değerini kazanamaz. Keza, sir-külâs-yon, vantilâssir-külâs-yon, tenvir, teshin akustik ve sta-tik bakımından her ihtiyacın inceden inceye hesap-lanıp karşılandığı, fakat güzellik, ferahlık, ruh ve sarat bakımından tamamen ihmal edilmiş bir eser-de meeser-denî bir insanı, olgun bir camiayı ve nihayet her hususta en doğru hükümleri veren tarihi asla tat-min edemez.

Bu mülâhazaları bir neticeye bağlarsak her han-gi bir sahada eser vücuda getiren her medenî insa-nın; büyük fikir ve hüsnüniyet adamlarının binlerce yıldır uğraşarak seviyesini yükseltmiye emek ver-dikleri insanlık âlemine karşı mânen mesul olduğunu görürüz. O halde yalnız bir taraflı bir muhakeme ile en yüksek fikir seviyesine hitap etmesi ve istikbalin tarihine cevap vermesi icab eden mimarî eserlerin teknik ve sanat vasıflarından bir tarafının ihmal edilmesini hoş görmeyi bir suç olarak kabul etme-liyiz. Bu suçu bilmeden işlemek gaflet; bilerek ve mühimsiyerek işlemek ise lâübaliliktir.

Bir mimarî eserin, yalnız o günün iskân, tica-ret, eğlence, propaganda, seyrüsefer vesair ihtiyaç-larını görmekten çok daha yüksek vazife ve kıy-metleri vardır.

Onun için bir bina ve bir şehir ne kıt görüşlü bir kararın, ne bir kaprisin, ne de sanat ve tekniğin ebedî düşmanı olan menfaat ihtiraslarının mahsulü olmamalı; teknik ve sanatın mantık ve estetik ni-zamlarının birleştiği büyük gayelere göre düşünül-müş bir kültür eseri olmalıdır. Böyle bir eserde de ne tekniğin, ne de sanatın zait olamıyacağı aşikâr-dır.

En büyük hüsnüniyetle bile muhakkak olgun eserler meydâna geleceğini iddia etmiyoruz. Fakat her sanatkârdan ve her fen adamından, hiç olmazsa mensup olduğu camianın kültür seviyesini temsili edebilecek bir şahsiyet ve bir meslekî iktidar bek-lemek hakkımızdır. Bunun için de gerek sanatkârın, gerek fen adamının kendi ihtisası haricinde kalian iş kısımlarını ihmalkâr ve takribî bir bilgi ile bizzat başarmıya çalışmaması ve o işin mütehassısına yer vermesi lâzımdır.

Teknikte ve sanatta olgunluk zamanla, çalış-ma imkânile ve devamh bir emekle iktisap edilebi-lir. O halde teknik ve sanat sahasında yüksek bir

medeniyete ve övünerek benimsiyebileceği bir ka-rakter ifadesine sahip olmak istiyen bir memleketin, sanatkârına ve fen adamına bu olgunluğu iktisap edebileceği zaman ve çalışma imkânını vermesi; o sanatkâr ve fen adamının da bir taraftan bu hususu icab eden hüsnüniyet ve emeği sarfetmesi, diğer ta-raftan da eserinin imkân derecesinde kusursuz ola-bilmelimi temin için esaslı ve doğru bir imtizaçla ihtisasa hürmet göstemesi lâzımdır.

Mimarî ve şehircilik, yaratıcı insan kudretinin en yüksek vasıflar istiyen bir çalışma sahasıdır. Bu-rada mimar ve inşaat mühendisi kendi rollerinde ve bir benlik iddiasile değil, eserin büyük gayesi için makul bir anlayışta çalışmalıdır.

Bugün hâlâ, en ileri memleketlerde bile mi-marla inşaat mühendisinin faaliyet sahasına bir hu-dut tespit edilmediğinden, bu yüzden sonu gelmez münakaşalarla uğraşıldığına şahit oluyoruz. Fakat madem ki bir insan hem fen adamı hem sanatkâr olamaz ve tek vasıflı bir eserin de bizi tatmin etmesi imkânsızdır. O halde bu münakaşalar beyhudedir. Klâsik eserler bir adam tarafından vücuda getiril-diği halde her tenkidin fevkinde kuvvetli ve olgun olduklarına dair bir iddia bu hükmümüzü nakzede-mez. Bugünkü ihtiyaçların lüzum gösterdiği teknik, inşaat sahasında bir değil, bir kaç mütehassıs unsu-run emek vermesini istilzam etmektedir. Keza en karışık teknik tesisatı ihtiva eden ve zıt tesirler al-tında acaip kılıklara girmiye istidat gösteren bir bi-nayı şekillendirmek problemi, kuvvetli bir sanat-kârın hâkimiyetini şart kılmaktadır.

Binaların esas projesini, umumî tesirini ve mi-marî tafsilât resimlerini mimar hazırlar. Statik, be-tonarme veya çelik iskelet hesap ve projelerini inşa-at mühendisi; tenvir, teshin, kliminşa-atizasyon ve sıhhî tesisat hesap ve projelerini tesisat mühendisi, bina-nın iç tezyinatını ve döşenmesini dahilî mimarî mü-tehassıs bir dekoratör; bahçesini bahçe mimarı, bi-nada fresek, plâstik gibi kısımlar varsa ressam ve heykeltraş yapar.

Bu kadar mütehassısa ihtiyaç göstererek ehem-miyetli bir mevzuda bütün işleri bir adamın ayni sa-lâhiyetle yapmasına imkân yoktur. Bunun için bir yapı işinde rol alan bütün sanat ve teknik adamları birbi-rinin ihiisas ve vazifes/ne anlayış ve saygı göstere-rek eserin heyeti umumiye projesine uygun olarak tahakkuk etmesine çalışmalıdır. V e esas projeyi ta-sarlıyan ve eserin heyeti umumiye tesir ve mevcu-diyetinin mesuliyetini omuzlarına alan mimarın da nazım rolünü kabul etmelidir.

istikbalin üstün görüşlü tenkidlerine, m e s u l i -yetini müdrik cevaplar verebilecek eserleri ancak bu suretle vücuda getirebiliriz.

Y. Mimar

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunun yerine mimari eserlerimize yaraştırdı- ğımız ulusal zevklerden doğan güzellik kaidelerine uygun bir süs san'atı vücude getirilmişti. Nevşehirli İbrahim paşa

O devrelerde ı ibda e'tmt Tarih bizi I şudur : «Tezyinatı, bu z kullanıyorlar?» — «Ni arfedilen bütün teşebbüs göster rijinal t .armonik devrelerinde» san

Madde: 3 — Müteahhitlik vesikası iki kısımdır: A — Keşif veya tahmin bedeli (5000) liradan (10.000) li- raya kadar (dahil) olan işler için verilecek hususî vesika-

Her bir dairede bir antre ile geçilen genişçe bir hol etra- fında salon, yemek odası, 2 yatak odası, banyo, mutfak, helâ ve sandık odası yapılmıştır.. Plân taksimatında

Talebenin tecrübe rasadlarına yarıyan küçük dürbinlerin konması için binanın çatısı iki teras halinde yapılmıştır.. Bu teraslar üzerinde âletlerin

Mimarî bir eserin esas bünyesinden ziyade bü- tünlük ve umumî tesirini ifadelendiren ve bunun için daha çok, sanatkâr olan mimardan sanat hari- cinde umumî bir kültürle

Tezyinî sanatların her şubesinin eski ve çok zengin bir mazisi olan bizde kumaşları dokuyacak eleman ve dahilî de- korasyonda çalışacak dekoratör ve dekoratör yetiştiren G ü

Bugün, vatan gençliği, bu büyük T ü r k san'atkârma karşı saygı, sevgi dolu kalbini açarak onun ölümünün 346 m c ı yıldönümünü anarken biz de bu gece kooa