• Sonuç bulunamadı

ARKİTEKT AYLIK YAPI SANATI, ŞEHİRCİLİK VE SÜSLEYİCİ SAN'ATLAR DERGİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ARKİTEKT AYLIK YAPI SANATI, ŞEHİRCİLİK VE SÜSLEYİCİ SAN'ATLAR DERGİSİ"

Copied!
51
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARKİTEKT

A Y L I K Y A P I S A N A T I , Ş E H İ R C İ L İ K V E S Ü S L E Y İ C İ S A N ' A T L A R D E R G İ S İ

arşi\

'WANB|:L«(:v(İKKBNr J '

" T • - •

D . D . Y . U m u m î i d a r e b i n a s ı

İ m a r p o l i t i k a m ı z ı k u r a l ı m v** t e ş k i l â t ' a n d ı r a l ı m . V . M i m a r Z e k i S a y â r • D . O Y U m u m î i d a r e b i n a s ı . P ' O j e : Y. M i m a r B e d r i U c a r gg K a p a l ı j i m n a s t i k s a l o - n u p r o j e s i ( K a r a g ü m r ü k ) Y . M i m a r N i z a m e t t i n D o ğ u D . L. I. U . M . M e m u r e v l e r i p r o j e s i . D . L. î. İ. F e n h e - y e t i S B i r s ü s l e y i c i s a n a t l a r s e r g i s i . D e k o r a t ö r m u - a l l i m İ s m a i l H a k k ı O y g a r fi Ç i n i l i k ö ş k . Z a r i f O r g u n B T e k n i k v e s a n a t . Y . M i m a r A b i d i n M o r t a ş B T e z - y i n î s a n a t . P r o f . L. M. S ü e • T e k n i k , g ü z e l s a n a t l a r v e ş e h i r l e r i n i d a r e s i . E r n e s t R e u t e r ES H i t i t m i m a r î s i . D r . R. N a u m a n n Q S a m s u n ş e h r i i m a r m ü s a b a k a s ı p r o j e l e r i v e j ü r i r a p o r u B B i b l i y o g r a f i B H a b e r l e r B

P i y a s a c e t v e l i B ^

XII i n c i Y ı l . 1 9 4 1 / 4 2 İ s t a n b u I F i a t ı 1 5 O K u r u ş

(2)
(3)

t

İ m a r p o l i t i k a m ı z ı k u r a l ı m v e t e ş k i l â t l a n d ı r a l ı m

Y. M i m a r Zeki S â y a r

Bütün milletler, harp sonrası imar ve inşa faa- liyeti için şimdiden hazırlanıyorlar. 1939 danberi harp gayelerine yaramıyan her türlü yapı ve imar hareketi durdurulduğu için dünya mimar ve mühen- disleri, harp inşaatı yanında mesailerinin mühim bir kısmını mimarî sahada ilim, fikir faaliyetine ve pro- je hazıriıklarına tahsis ve hattâ teksif etmişlerdir.

İnşaat tatbikatı azalınca nazarî ilim ile uğraşmak imkânlarını bulmuşlar, bu sayede evvelki senelerin noksanlarını tamamlamağa, ihtiyaçlarını karşılamağa yarayan her türlü nazarî faaliyete koyulmuşlardır. >Bu faaliyet, kanunlardan, yapı iktisadiyatından, teknik araştırmalara kadar her sahada mütehassıs meslek adamlarının çalışmaları ile kabil olmaktadır. Diğer taraftan sulh avdet edince buhran senelerinde hiç bir yapı faaliyeti olmadığı için büyüyen ihtiyaçları kısa vakitte karşılıyabilecek imar programlarının icap ettirdiği mimarî projelerin hazırlanmasına da büyük bir ehemmiyet verilmektedir. Çünkü proje hayatın- da vaktin ehemmiyeti artık kabul edilmiş bir haki- kattir. idarecilerin büyük projelerin hazırlanması için mimar ve mühendisleri dar zaman çerçevesi içinde çalışmağa mecbur ettikleri aşikârdır. Halbu- ki halen birçok mimarların, hususî veya tresmî bir- çok mimarî ve teknik inşa faaliyeti hemen hemen durmuş gibi olduğundan proje işlerine tahsis ede- cek bol, zamanlan vardır. Bir projenin de kâfi gele- cek bir zamanda hazırlanması muvaffakiyetin esas- larından biridir.

Bu sahada Almanyada, Devlet, harp sonrası yapı faaliyeti için bütün mimarî büroları hummalı bir surette çalıştırmaktadır. İşler Alman Devleti nerkez mimarî müfettişliği tarafından kısmen büro hibi mimarlara tevzi «dilmiş, kısmen müsabakalar

•jılarak neticeyi kazananlara verilmiş ve nihayet smî mimarî bürolarda hazırlattırılmaktadır.

İngı'Iterede ise mimarî kalkınma bakımından ıslı vc mühim çalışmalara tesadüf olunuyor. Hava

mbardımanlarından harap olan şehirlerin yeni- n inşası için lüzumlu projeleri hazırlamak üzere .narî komiteler, komisyonlar faaliyet halindedir, rpten sonra başlayacak olan bu geniş imar ve ine faaliyetinin en m':kemmel ve ileri düşüncelere e tahakkukuna çalışılmaktadır. Şehir plânlarının

cek senelerde vukua gelecek içtimaî değişiklik- e 'cevap verecek mükemmeliyette olmasına bil-

ç

hassa dikkat edilmektedir. İngilizler diğer taraftan harp sonrası mimarlığı için de tedbirler almaktadır- lar. Bunlar meyanmda, mimarî tahsile ehemmiyet verilmekte, hattâ pratikte çalışan mimarlar için te- kemmül çareleri de aranmaktadır. Diğer memle- ketlerde de bu tarzda çalışmalar, gayretler sarfolu- nuyor. Birleşik Amerika, İtalya bunlar arasındadır.

Memleketimiz silâhlı , bir bîtaraflık halinde bu- lunduğundan dünya buhranından diğer milletler gi- bi müteessirdir. 1939 danberi imar ve yapı faaliye- timiz seneden seneye azalmış, son zamanlarda im- kânsız bir hale gelmiştir. Dünya ahvalinin icaplarına sür atle uyamadığımız ve zamanında mukabil ted- birler alamadığımız için inşaat yapmak imkânlarını kaybetmekteyiz. Bu sebepten mimar, mühendis ve müteahhitlerimizin ve bunların teşkil ettiği mimarî ve tekn'.k büroların işleri azalmıştır ve hemen hemen issiz bir haldedirler. Devlet bürolarının hali de hur susîlerden farksızdır.

Bu faaliyetsizlik bizde diğer memleketlerde olduğu gibi; ilmî araştırma ve çalışmayı mucip ol- mamış, faaliyetimliz nazarî sahaya intikal edeme- miştir. Halbuki bu sahada yapılacak pek çok işler vardır. Normal addettiğimiz senelerde inşaat faali- yetimizi idame ederken karşılaştığımız zorluklar, bu husustaki ihtiyacımızın büyüklüğünü isbat eder.

Devletin imar ve yapı politikasını randımanlı bir şekilde tatbik için bunları kolaylaştıracak .pek çok mevzuata, kanunlara, teşkilâta ihtiyaç vardır.

Millî bir yapı ve imar siyasetimiz varsa, bunu ileri götürecek çareleri aramalıyız.

Yapı ve imar faaliyetimizin, iktisat, idare, tekı- nik ve sanat işleri ile bir münasebeti vardır ve bu münasebetin yekdiğerleri ile âhenktar olması lâ-

zımdır ı Memleket yapı işleri organizasyonsuz bir hal-

dedir. 1934 senesinde bu noksan hissedilmiş ve bu iş teşkilâtlandırılmak üzere Nafıa Vekilliğine ha- vale edilmiştir. Neticede Nafıa Teşkilât Kanunu meydana gelerek, yurdun bütün yapı işleri bir mer- keze bağlanmış ve bir yapı ve imar işleri reisliği ku- lulmuştur. Diğer bütün mimarî bürolar lâğvedile- rek bütün işlerin idaresi ve yapılması Nafıa Vekil- liğine tevdi edilmiştir.

239

(4)

İtiraf etmek lâzımdır ki; Nafıa Vekilliği teşki- lâtı bu işi senelerdenberi başarmağa ve memjeket ölçüsünde bir yapı teşkilâtı kurmağa muvaffak ola- mamıştır. Hattâ Nafıa Teşkilât Kanununun ve buna bağlı talimatnamelerin âmir olduğu mimarî kadro- yu bile teşkil edememiştir. Neticede işlerin görül- mesi için evvelce lâğvedilen mimarî bürolar, husu- sî kanunlar ile yeniden ihya edilmeğe başlanmıştır.

Maarif Vekilliğinde kurulan mimarî büro, Pos- ta Telgraf Umum Müdürlüğünde, Devlet Denizyol- ları Umum Müdürlüğünde kurulan mimarî bürolar buna misaldir. Nafıa Vekâleti teşkilâtı iyi düşünce- lerle kurulmuş ve bütün memleket nafıa işleri gibi mimarî işlerinin de bir elden idaresi düşünülmüş ise de. kadro küçüklüğü ve mimarî işlere icabeden eı- hommiyetin verilmemesi yüzünden; değil memleket mimarî dâvasını teşkil eden mühim meseleler île uğraşmak, yurdun gündelik inşa ve yapı faaliyetine bile kifayet edememek ıztırarında kalmıştır.

Binaenaleyh Nafıa Vekilliği teşkilâtı bugün memleket mimarlık dâvasını halledemiyecek bir durumdadır. O halde bu sahada halen Nafıa Ve- killiğinden ümitvar olamayız.

»

İmar ve yapı siyasetimizi rasyonel bir şekilde tanzim için ne gibi çalışmalara ihtiyacımız vardır ve hangi teşekküller vasıtasiyle bunu yapabiliriz şöyle bir sıralıyalım.

1 — Mimarî meslek birlik1 eri:

Meslekle münasebetli bilcümle, kanun proje- leri talimatnameler, nizamname'er, ücret tarifeleri, meslek sigortaları, beynelmilel temaslar, mimarlığın Devlet nezdinde ve ha'ka tanıtılması ve sair işlerle.

2 — Mimarî tahsil müessesesi:

Mimarî tahsilde tekâmül çareleri, mimarî ile alâkadar sanat ve ilim mevzuları üzerinde çalışma- lar, Türk mimarî teknik ve sanatının doğmasında reh- berlik edecek mesai, Türk mimarlık kü üphanesinin teessüsüne yarayacak neşriyat vesaire..

3 — Devlet mimarî büroları :

Proje işlerini tanzim ve m 'sabakalar temini Devlet yapı tipleri; ölçü esasları, keşif fiyat mesele- leri üzerinde esaslı çalışmalar. Şehircilik talimatna- meleri.

4 — Devlet daireleri :

Yurdun yapı ve imar siyaseti ile ilgili bilcümr le meseleler üzerinde mesai vücuda getirmek.

Teklif edilecek mimarî kanunlar ile (Dahiliye ve Maarif Vekillikleri) malzeme standardizasyonu, normalizasyon, fiyat meseleleri ile (İktisat Vekilli- ği) 'inşaat şirketleri, kooperatiflerin tesisi, kredi temini işleri ile (Nafıa, İktiat Vekillikleri) şehirle- rin ıslahı meseleleri ile (Dahiliye Vekilliği) malze- me nakliyat tarifeleri ve saire (Münakalât Vekilliği).

Yukarıda birkaçını söylediğimiz ve sıraladığı- mız meselelerden başka pek çok ihtiyaçlarımız daha vardır. Bu yazıyı yazarken aklımıza gelenleri bir hâtı- ra kabilinden kaydettik. Memleket yapı ve imar poli- tikasını kurarken resmî ve meslekî teşkilâtın mey- dana getirecekleri mesaide yekdiğerleri ile temas- lar yaparak ve bu meselelerin birbirleriyle olan mü' nasebetlerini nazarı dikkate alarak çalışmaları te- menni olunur. Bu maalesef şimdiye kadar aksine ol- muştur. Meselâ Yüksek Mimarlar Birliğinin hazır- layıp Nafıa Vekilliğine tasdik için verdiği Mlimar Odaları Kanun projesi birkaç senedir atıl bir halde durmaktadır. Bundan büyük faydalar bekliyen mi- marlar, Nafıa Vekâletinin alâkasını bir türlü bu me- seleye çekememişlerdir.

Meselâ, İktisat Vekâletinin inşaat malzeme- sinde (Türk normu) vücuda getirerek bazı malze- menin eb'admı normalize ederken bundan mimarî ilim müesseseleri haberdar bile olmamışlardır.

Meselâ Dahiliye Vekâleti Belediyeler İmar Müdür- lüğü de Türk Yüksek Mimarlar Birliği tarafından ya- pılmış mimarî müsabakalar nizamnamesinden haber- dar olmadığı için, açtığı bir şeh.r müsabakasında bey- nelmilel usullere uygunsuzluklar meydana gelir ve tenkide uğrar. Meselâ, diğer bir vekâlet mimarî bir proje işini (münakaşa!) usulü ile şu veya bu mima- ra verir, diğer mimarların bundan haberi olmaz.

Meselâ fena misaller o kadar çoktur ki bu sahifeler kâfi gelmez.

Bu olaylar hiç bir mimarî usul ve nizama uy- m.'ıdığı gibi hiç bir ileri memlekette de eşlerine tesa- düf edilemez. Bu nizamında olmıyan işlerimizin ne- ticesinden de bittabi memleket zarar görür.

Cemiyet içinde ve Devlet nezdinde mimarî iş- lerimizin görülmesinde bir akortsuzluk fve bir ahenk- sizlik vardır. Bunu düzeltmek ve ıslah e'mek için yapı ve imar politikamızı teşkilâtlandırmamız lâ- zımdır.

(5)

D. D. Y. U m u m î İ d a r e B i n a s ı

P r o j e : Y. M i m a r Sedri Ucar

ö n görünüş

Devlet Demir Yolları işlerinin son senelerde büyük bir inkişaf göstermesi üzerine idare, mevcut binanın kifayetsizliğini görerek Ankara istasyonu ya-

kınında yeni bir merkez binası inşa ettirmiştir. Evelce Sergi Evinin karşı köşesine yapılması düşünülen bu bina belediyenin oraya hal yaptırmak tasavvuru yü- zünden halen işgal ettiği gayri müsait, dar arsa ile iktifa zorunda kalmış; bu yüzden büyük mimarî kıy- metini tam olarak gösterememek talihsizliğine uğ- ramıştır. Esasen bugünkü dünya durumu dolayısile

bina, mimarın ilk düşündüğü şekilde ihaleye çıka- rılamamış, yalnız esas gövde kısmı inşa edilerek iki taraftaki yan kanatların tatbiki tehir edilmiştir.

D. D. Y. umumî idare binası bu ha'lile de haklı olarak Ankaranın en muvaffak olmuş mimarî eseri- dir. Anıt - Kabir proje müsabakasında jüri heyeti reisi bulunan Alman mimarı Prof. Bonatz Ankarayı baştan başa gezdikten sonra: «Bence Ankaranın en güzel binası budur!» dediği zaman Türk mimarının olgun bir kudret sahibi olabileceğine imanı olmıyan-

(6)

Orta esas giriş motifi

lar bile bu eseri çok muvaffak olmuş saymıya razı olmuşlardır.

Türk mimarının kafasından ve ruhundan çıkan böyle sade fakat olgun ve karakter sahibi eserler çoğaldığı zaman memleketimizde maalesef hâlâ ça- lışma sahası bulan yabancı unsurların düşüncesiz bir israfla meydana koyduk] arı şarlatan eserlerin değer- sizi.ği bariz surette belirecek ve hâlâ ecnebî mima- rını, — bilmiyorum ne sebeple — tutmak istiyenler utanacaklardır.

D. D. Y. Umumî İdare Binası jört kat, bir de bodrumdan ibarettir ve idarenin bugünkü teşkilâtına,

ö n balkon

2+2

(7)

Uzaktan g ö r ü n ü ;

yarınki muhtemel inkişaf da gözetilerek, uygun ola- rak tertiplenmiştir. Bina dört tarafı kapalı ve orta- sında büyük bir avlu bulunan mustatil bir bloktan ibarettir.

Asfaltdan geniş bahçe merdivenlerile binanın önüne varılmaktadır. Otomobille de iki yandan gi- rilip ortaya gelinebilmektedir. Nispetli ve mantıkî muazzam bir antreden mermer vestibûle, oradan da bü^ük ve hususiyetli hole girilmektedir. Bu hol aslında bir buçuk misli daha derin düşünülmüş ise de programda orta avluya bir konferans salonu is- tenmiş olduğundan ve arsanın esas derinliği müsait

Yan motif memurlar girişi

(8)

t

I

Merasim holu

bulunmadığından hol derinliğinden fedakârlıkta bu- lunulmuştur. Hol zemini ve etraf duvarları renkli Hereke ve Bilecik mermerlerile kaplanmıştır. Holün üstü, ana hatları mimar tarafından verilen, detayı ve tatbiki dekoratör Mazhar Nazım Resmor tarafın- dan yapılan bir vitray ile örtülüdür. Birinci katta umum müdür ve vekil daireleri bulunmaktadır.

Diğer katlar idarenin muhtelif servislerine ait büro, salon vesair tâli odalara tahsis edilmiştir.

Binanın inşasından Isonra Münakalât Vekâle- ti de bu binaya nakledildiği için dahilî taksimatta bazı tadilât yapılmış ve D. D. Y. idaresi daha sıkı- şık bir yerleşmiye mecbur 'kalmıştı.

Binanın iskeleti betonarme, döşemeler asmulen-

Galeri

(9)

A r k a görünüş

dir. İki yan blokun bodrum kısmı sığmak halinde ya- pılmıştır. Bu kısımların altı tabiî olarak radye gene- ral, diğer blokların temeli ise mütemadi şömel ha- linde yapılmıştır. Dolgu beden duvarları dışarıdan kısmen taş, kısmen de sun'î taş kaplanmıştır. Döşe- meler, odaların ehemmiyetine göre parke, linoleum veya mozayik olarak yapılmıştır. Çatı bims plâklar üzerine ruberoid, bunun da üzerine 1 4 numara çinko kaplanmak suretile örtülmüştür.

1941 senesi sonunda ikmal edilen bu inşaatın metre murabbaı tesisat hariç, 49 liraya mal olmuş- tur. Kalörofer tesisatına ait radyatör ve kazanlar idarenin Eskişehir atölyelerinde yerli olarak hazır- lanmıştır.

idare meclisi salonu

(10)
(11)

Binayı (Haymil) inşaat şirketi, taahhüt ederek inşa etmiştir. Binanın inşasına başlanmasından bir müddet sonra dünya harbi başlamış ve inşaat büyük

zorluklarla meydana gelmiş buna rağmen şirket bi- nayı muvaffakiyetle ikmal ederek teslim etmiştir.

(12)

T4

ıı h n ıı

• " l i f * !l

I I 1 n ıı u H

I

1 m m . m m m

V a z i y e t plânı

Kapalı jimnastik s a l o n u projesi.

( K a r a g ü m r ü k )

Y. M i m a r Nizamettin D o ğ u

Î İ J !

| jınnnsTiK SALONU BOSLUCU «c

jımnnsTiK snLOnu

Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü tarafından yurdun her tarafında modern spor saha ve tesislerinin vücude getirilmesine çalışılmaktadır. Bu cümleden o- larak projesini dercettiğimiz gençlik kulübü ve jim- nastik salonu binası Fatihte Çukurbostan'da inşa edil- miş olan yeni spor alanı dahilinde vücuda getirilecek- tir. Bu binanın projesi Fatih semtindeki beden terbi- yesi mükelleflerinin çalışmasına mahsus bir gençlik kulübü ihtiyacını karşılayacak şekilde hazırlanmıştır.

Aynı zamanda futbol sahasında yapılacak maçlarda 4 futbol takımının birden soyunabilmesi imkânı da plânda gözetilmiştir.

Bina kârgir olarak inşa edilecek çatı ahşap ola- caktır. Jimnastik salonu kısmında meyilli ahşap tavan yapılacak ve çatı makasları mer'i kalacaktır.

Bu binanın önümüzdeki inşaat mevsiminde bi- tirileceği ve 100.000 liraya mal edileceği tahmin e- dilmektedir.

(13)

! tu.L-

D. L. İ. U. M. M e m u r evleri projesi

T a n z i m e d e n : D. L. İ. İ. Fen Heyet

İskender Milâttan 333 yıl önce A y a ş ovasında Dara'yı mağlûp ettikten sonra kendi namına izafeten

(İskenderun) şehrini kurmuştur.

Yine İskender tarafından milâttan 331 sene ev- vel tesis edilmiş olan İskenderiyeden tefrik olunması için şehre İskenderun denmiştir.

Yurdumuzun bu parçasının ana vatana avdetin- den sonra son seneler zarfında ehemmiyeti tüccariye- si çok fazlalaşmıştır.

İskenderun limanının geçen seneler zarfında kesbi ehemmiyet etmesi Devlet Limanları İşletmesi tarafından burada bir çok yeni tesisatın kurulmasını icabettirmiş ve bu meyanda adedi ziyadeleşen per- sonel için de liman mıntıkasında yeni ikametgâhlar inşasına zaruret hasıl olmuştur.

Evli ve bekâr memurlar için inşa olunacak ikâ- metgâhların adedi program mucibince senelere tak- sim edilerek ilk olarak on odalı bir pavyon ile iki ikâ- metgâh inşa edilmiştir. On odalı pavyon büyük bir holün etrafında sıralanmış tek yataklı odalardan mü- teşekkil olup hol, oturma, ayni zamanda yemek salo- nu olarak kullanılacaktır.

Evli memurlara tahsis edilecek ikametgâhlar müstakil antre ve servis kapılı bir sakaf altında çift

dairelerdir.

İklim vaziyeti göz önünde tutularak beden dı- varları 50 santim kalınlığında moloz taşı ve tuğladan inşa olunmuş, duvarlar kat döşemesi seviyesinde mü- cerrit biı madde ile rutubete karşı tecrid edilmiştir.

İnşaatte Adana tuğlası kullanılmıştır.

m m m m

M M

I© 41

ti

; , !

l\ - "...

i ; e 3 î J • ' M ı

° . P <üy B_| jm

u:

İ

T^rr-m n K n n r a s ^a JtOTSno-: -

~ ~ 7

r

V a z i y e t ' p l â n ı

B e k â r m e m u r l a r p a n s i y o n u p l â n ı

Çift ev tipi plânı

833 1İ M

igJbüIO, mp

C e p h e l e r

(14)

D u v a r t a b a k l a r ı

B i r s ü s l e y i c i s a n a t l a r s e r g i s i

D e k o r a t ö r M u a l l i m İsmail H a k k i O y g a r

Bir müddet evvel, Güzel. Sanallar Akademisi dekorasyon şubesi muallimlerinden İsmail Hakkı Oygar, Beyoğlundaki atölyesinde biı sergi açmıştı bu sergi etrafta büyük bir alâka uyandırmış, bü- tün gazetelerde sitayişli yazılar çıkmıştır. Sergiyi dergimiz okuyucularına geç bildirdiğinden dolayı özür dileriz.

İsmail Hakkı atölyesinde her biri ayrı birer dekorasyon mevzuu teşkil eden' muhtelif mobilya, kumaş, seramik parçaları teşhir etmiş ve ayni za- manda Paris'te ve memleketimizde şimdiye kadar açılan sergilere verdiği eserlerin desen ve fotoğra- filerini de arzetmiştir. Sergideki mahdut fakat güzel dekorasyon eşyası içinde cidden çok güzel parçalar ve takımlar vardır. Bir oturma odasını teşkil eden

••akımın eb'ad ve şekillerindeki sadelik, kullanışın- daki rahatlık bu mobilya parçalarının zevk sahibi mütehassıs bir kimsenin eseri olduğunu hemen an- latmakta idi. Mobilyanın kumaşındaki dokunuş ve renk ile ağaç kısımlar arasında ahenkli bir münase- bet gözüküyordu. Seramik parçaları arasında fotoğ- rafilerini neşrettiğimiz duvar tabakları bilhassa na- zarı dikkati çekmiştir. Bu tabaklar kompozisyonla-

rınm basitliğine rağmen eski Türk desenlerinden mülhem bir karakter taşımaktadırlar.

İsmail Hakkı sergiyi; haklı bir fikri yaymak ve tanıtmak için açmıştır. Bu sergi ile, evlerini döşe- mek istiyenlerin, mobilyacılara, tefrişat eşyası satan mağazalara gitmeden önce, istediklerini bir deko- ratöre müracaat etmenin en yerinde bir hareket oldu- ğunu izah etmek istemiştir.

Bir ev içinin gelişi güzel eşya ile doldurulmıya- rak, bu işleri bilen ve tanıyan bir elle meydana gel- mesi herhalde şayanı tercihtir.

Halbuki münevverlerimizin bu hususta hiç bir fikirleri yoktur. Her sene mobilyalarımıza binlerce belki milyonlarca lira harcamaktayız. Fakat kullan- dığımız eşyanın ne teknik ve ne de estetik hiç bir kıymeti yoktur. Halkımız Avrupa'nın karışık zevki- nin fena kopyelerini yapan bilgisiz ve zevksiz mo- bilya fabrikalarının ve satış mağazalarının kurbanı olmaktadır. Halbuki ev eşyası bir mil'etin millî var- lığından vasıflar taşıyan bir parçasıdır. Bu gibi sergi- ler ev içi eşyası için zevkimizi terbiye edici birer mahiyet almalı. Millî vasıflar taşımalıdır. Bu suret- le tevali edecek sergiler sayesinde mobilyalarımızın, tezyinat eşyamızın da bir üslûbu meydana gelebilir.

(15)

Sergiden bir köşe

Muallim Dekoratör I. H, Oygar

Sergiden bir oda takımı

(16)

Tarih köşesi

Ç i n i l i K ö ş k

Y a z a n : Zarif O r g u n

Çinili köşltün planı.

Fatih devrinin bir yadigârı olan Ç i n l i k ö ş k , Türk mimarisi ve tezyini sanatları bakımından eşsiz bir varlıktır. Bu bina İstanbulun fethinin beş yüzün- cü yılının kutlanması düşünüldüğü, kararlaştırıldığı şu sralarda başlı başına bir hususiyet ve ayrı bir kıymet arzeder. Bahusus, vaktile bu sahada bulunan, tarif ve tavsiflerini ancak tarih kitablarında, ecnebi seyahat- namelerinde okuduğumuz ve bazılarının resimlerini gördüğümüz, Ishakiye köşkü, Mermer köşk, Üçüncü Mehmet köşkü, Mahbubiye kasrı, Hasan paşa köşkü, İncilikögk, Yalıköşkü, Sinanpaşa köşkü, Bostancıbaşı köşkü, Topkapı Sarayı gibi bir çok eserlerden hiç birinin bugün mevcut bulunmadığını düşünür isek hiç şüphesiz kıymeti bir kat daha artar. Devrinin hususi- yetlerini canlandıran, Türk sivil mimarisinin en güzel bir nümunesi olan, iç ve dış tezyin sanatını nefsinde toplayan Ç i n i l i k ö ş k ' ü n saydıklarımızın hepsim- den daha evvel inşa olunmuş bir bina olarak bugüne kadar gelebilmesi itibarile de bir kat daha ehemmiyet kazandığım anlarız.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbulun fethini mütea- kip inşa ettirdiği Eski Saraydan ( 1 4 5 4 ) sonra Ahır- kapıdan Demirkapıya kadar Sultaniye suru namije maruf kara surlarını ve bir takızafer olarak.yaptırdığı sarayın sur üzerindeki esas giriş kapısını (Babıhüma- yun - Saltanat kapısı) bina ile, zeytin ağaçlarile kap- lı bir koruluk olan ve Boğaziçi ile Halice fevkalâde nezareti bulunan Sarayburnunu şehirden bu suretle

ayırmış ve Yenisarayı (Topkapı sarayı) inşaya baş- latmıştı. Tarihler surlar ile sarayın yapılmasının ( 1 475-1 478)seneleri arasında sona erdirildiğini kay- dederler. Yenisarayin müştemilâtından bir köşk ola- rak inşa olunan Ç i n i 1 i k ö ş k'ün de, kitabesinden anlaşıldığı üzere Hicri 877 ( 1 4 7 2 ) de bina olun- duğu, surlar ve saray ile aşağı yukarı aynı zamanda yapıldığı anlaşılır.

Fatih devrini anlatan tarihler bu bina hakkında çok az malûmat verirler. Arşivlerimizde buna ait ka- yıtlara rastlanmamaktadır. Mimarı meçhuldür. Yapı- da kullanılan malzemenin nereden getirildiği bilin- memektedir. Mamafih, o devrin Başmimarı olan Atik Sinan'ın bu binalarda bir emeği olduğunu kabul et- mek lâzımdır. Her halde, ileride bu noksanları gi- derecek malûmatı elde edeceğimizi ümit etmekteyiz.

Eski kayıtlara göre bu bina Sırçasaray ( 1 ) diye ma- ruf idi. Sırçaköşk ismi binanın dışını ve içini süsle- yen mozayik ve firuze rengi çinilerden gelmektedir.

Nitekim, o devirde nakışlı çinilere (Süruc-ı münak- kaşe) denildiği de malûmdur. Fakat ne yazık ki bu çinilerden çoğu vaktinde gerekli tedbirler alınmadı- ğından bugün mevcut değildir. Bu eksiklik bilhassa

(1) Silihdar tarihi C: I. S: 179; istanbul Devlet mat.

baası 1928.

(17)

binanın dışında daha fazla göze çarpmaktadır. Mu- allim Cevdet Romanyalı bir mimarın altmış sene ka- dar evvel binayı tamir ettiği sırada çinilerin çoğunun kaybolduğunu söyler. Bu gibi tamir bahanelerile bir çok cami ve türbelerimizdeki sanat kıymeti çok yük- sek çinilerimizden müteşekkil panoların tamamile a- lınmış olduğunu da bu vesile ile kaydedelim.

Şimdiye kadar Ç i n i 1 i k ö ş k hakkında ya- zı yazanlar «Yedigünün neşriyatından olan İstanbul Abideleri adlı eser ile, Çığır mecmuasının 1941 se- nesi 1 08 inci sayısında çıkan Topkapı sarayı müzesi müdürü Tahsin Öz'ün müzelerimize ait bir hatıra baş- lıklı yazısı müstesna» köşkün kitabesini lâyıkile oku-

Muhdes merdivenin, yarısının yıktırı- larak cephenin aslî vaziyetini iadeye doğru yapılan ilk ameliye. Bu ameliyat tamamlanarak bu muhdes merdiven tamamen ortadan kalkınca arkasında binanın alt katma inmek üzere merdi-

ven yapıldığı sırada açılmış olan bir kapı gelmektedir. Halbuki vaktile bu.

rasının bir pencere olduğunu (2) No.

lu resim göstermektedir. Bus^ı da asli şekline konacak ve köşkün alt katma inen esas merdiven ihya ciunacaktır.

Merdiven ilâve olunduktan sor.ra alınmış resmi.

(Bu merdiven Hicri 1294 senesinde yapılmıştır.)

yamadıklarından ve (Tevekkeli alâ hâliki) deki (a- l â ) kelimesini ( A l i ) gibi okuduklarından binayı I- ranlı ustaların yaptığını ve çinilerin de İranlıların e- seri olduğu zehabına varmışlardır. Yalnız Muallim Cevdet merhum doğrudan doğruya İranlı demek iste- memiş, Türk-Azerî sanatkârları demiştir.

Fakat, İstanbul Arkeoloji müzeleri neşriyatı a- rasında bulunan şaheserler serisinin üçüncü cildi ki Ç i n i l i k ö ş k ' e tahssi olunmuştur ( 1 ) , mukadde- mede şu satırlar şayanı dikkattir : Cephenin bir çok yerlerinde Ali ismi yazılı olduğundan burada İran sanatı tesiri altında bazı işçilerin de çalışmış olmaları melhuzdur. Kıvrımlı çinî yazıların bu derece fevka- lâde terkibi için lâzım olan işçilik hünerine ancak İranlı ustalar mâlik idiler, ve bu hünerlerini on beşin- ci asırda Timur tarafından yaptırılan binalarda te- kâmülün son derecesine erdirmişlerdir ( 2 ) .

Bir kaç satır aşağıda aynı kalem sahibi binanın içindeki çinileri anlatırken de çinilerin Türk tekniğin- de yeknasak olarak kullanıldığını zikretmekte ve Bursadaki Türk âbidelerindeki çiniler ile benzerlik görerek ilk faraziyesi ile tenakusa düşmektedir. Haki- kat ise Osmanlıların ilk devirlerinde görüldüğü gibi yapıda ve tezyinde Selçuk ekolünün devamıdır.

Çinî meselesini yanlış okuma üzerine kurulmuş bir faraziye diye kıymet vermeden geçmek doğru de- ğildir. Ecnebilerin Türk sanatına vukufsuzluğu veya mahdut bir sahadaki tekiklerile edindikleri kanaatleri neşrile yaptıkları hatalar resmî neşriyat ile önlenmez ise ileride bu sahalarda çalışanlar için yanlış me'haz-

(1) İstanbul Arkeoloji müzelerinde şaheserler; Neşreden Aziz Oğan; cüt III. Çiniliköşkte Türk ve islâm eserleri kolek-

siyonu; Yazan Ernest Kühnel; 1938.

(2) Timur; Yıldırım Bayazıda karşı kazandığı zaferden sonra Türkiyeden bir çc<k sanatkârlarla birlikte Türk mimar- larını da alıp götürmüştür. Semerkanttaki bir çok binaları bu Türk mimarlar inşa etmiştir.

(Timur nezdine giden ispanya elçisi Klavio'nun sefaret- namesinden).

(18)

Cephedeki revaklı sahanlık altından binaya çıkan asıl merdivenin ihyası.

Burası yukarıda iki merdiven basa- mağı bırakılarak iistü molozla dol.

durulmuş ve önüne de bir fiivar çe- kilmiş ve cephe kısmı üa büyük bir mermer plâkla kapatılmıştı ki sen za- manlarda kömürlük olarak kullanıl-

makta idi.

Cephede revaklı sahanlığın altına ge- len mermer ayaklar çizgili yeı e ki dar toprağa gömülü vaziyette idi. Burası açtırılarak sütunlar ve kaideleri mey- dana çıkarılmış bina cephesinin aslî hüviyeti iade olunmuş ve önüne yağ- mur sularının temele nüfuzunu gider- mek için dışarı doğru meyilli kaldırım yapılmıştır. Binanm cephesi gömülü olduğu topraktan çıkarılmış ise de iki yanı iki metreye yakın toprak için.

dedir. Bu yüzden köşkün alt katı ru- tubet ve su sızıntıları ile harap ol- maktadır. Buraları da temizlettirile- rek köşk meydana çıkarılacaktı.

ar bırakıhnış olacaktır. Burada alâkadarlara Türk çi- nileri adlı almanca eseri de hatırlatırım (1 ) .

Ç i n i l i k ö ş k ve civarındaki binalar : Hünernamede Ç i n i 1 i k ö ş k'ün eski bir res- mini bulmaktayız. Köşk burada bir havuz içindedir.

Sağında, yani şimdiki eski şark eserleri müzesinin bu- lunduğu yerde (Sanayii nefise mektebi) başka bir köşk daha görülmektedir. Burası Sarayın eczahanesi idi. Havuz ise iki köşkün önünde uzanmaktadır. Ç i - n i 1 i k ö ş k'ün Kanunî Süleyman devrinde yapılmış diğer bir resmini L'Horis'in ( 2 ) İstanbul panaroma- sında bulmaktayız. Köşk burada Hünernamedeki gi- bi çatı ile örtülü görülmektedir. Bu eski resimlerden binanın ihya tamirinde istifade olunacağı gibi havuz

Alttürkische Keramik; Alexander Faymund; Mün- ehen 1922.

(2) Alman Arkeoloji enstitüsü Kütüphanesi B. II; 504.

ve istinad dıvarları da araştıralacaktır. Halen köşkün Halice bakan cephesinin önünde, Hünernamedeki resme göre havuz bu kısma tesadüf eder, Gülhane parkında havuz aksamından bir yer belki de havu- zun fıskiye yerinin mevcut olduğu yapılan tetkikler ile anlaşılmıştır. Bu belki de Fatihten sonra yapılan tamir ve tadillerde, galip bir ihtimal ile büyük havuz doldurularak inşa edilen küçük bir havıız da olabilir.

Bütün bunarı tesbit için bu sahada gereken araştırma-

lar yapılacaktır. ' Ç i n i l i k ö ş k'ün şimalinde Üçüncü Mehmet köşkü namile maruf başka bir köşk daha vardı. Bu- nun civarına Ağa vekili bahçesi derlerdi,. Yine bu sa- haya kalfa yeri ve Kum meydanı d a denildiği vaki- dir. Kalfa yerinde Şehremini köşkü ve mimar daire- leri bulunuyordu. Hünernamede burası için şu kayıda rastlanmaktadır : (.... Bir köşede Şehremini yeri ve bir canibinde Mimarbaşının nişimeni). İşte fetihden sonra şehrimizde ve yurdumuzun her köşesinde eşsiz

(19)

varlıklar, âbideler bırakan Başmimar, halifeleri ile bu- rada çalışmakta idi.

Üçüncü Mehmet köşkü önünde Sürre alayları yapılır, Ç i n i l i k ö ş k önündeki meydan ise bir çok spor hareketlerine sahne olurdu. Burada cirit, tomak gibi millî oyunlar oynandığını tesbit ediyo- ruz. Ç i n i l i k ö ş k ' ü n on dört mermer sütunlu re- vakının altındaki sahanlığı, cidden âlî ve muhteşem bir tribün halindedir ki, spor hareketlerini seyre ge- len saray erkânına mahsus bir mahal olarak da kabul edebiliriz. Her hâlde bu köşkü yaptıran ve Önünde bir spor sahası tesis etmiş olan Fatih Sultan Mehmet de Endeıûnîuların, saray cündîlerinin müsabakalarını bu- radan seyretmiştir. Binaenaleyh, Çiniliköşk sanat ta- rihimiz kadar spor tarihimizde de önde yer alacak bir âbidedir.

Ç i n i l i k ö ş k'ün müze olması :

İstanbul Asârıâtika müzeleri neşriyatından resimli rehber adlı ( 1 ) ve Yunan, Roma, Bizans heykeltraşî eserlerinden bahis kitabın mukaddimesinde Türk mü- zelerinin tarihçesi yapılırken (.... Nihayet 1874 sene- sinde tarih ve âsârıâtikada derin bir vukuf sahibi o- lan Suphi F'aşa Maarif nezaretine tayin edilince ciddî surette bir müze teşkili ile gerek harbiye aııbarında bulunan ve gerek başkaca elde edilen âsârıâtikanın hüsnühalde muhafaza ve teşhirleri lüzumu takdir e- dilmiş olmakla 1875 de Topkapı sarayı müştemilâ- tından Ç i n i l i k ö ş k binası müze ittihaz oluna- rak mevcut eserler oraya naklolunmuş ve böylece İstanbulun fethinden yirmi sene sonra inşa edilmiş olan, gerek tarz ve üslubu mimarisindeki ahenk ve tenasübü ve gerek zerafeti itibarile Türk sanatının ( 7 ) bir incisi olan bu güzel ve tarihî âbide de ilk e- saslı müze kurulmuş oldu. Yeni müzenin resmi küşadı

19 Ağustos 1 880 de o zaman Maarif nazırı Miinif pa- şanın huzuru ile icra edildi.) denmektedir. Burada bir zühul olduğu görülüyor, çünkü Suphi paşanın bi- rinci defaki Maarif nazırlığı 23 Rebiülahır 1284-12 Zilkaade 1284 tarihine ve ikinci defaki nazırlığı da

1 Safer 1295-1 Rebiülahır 1295 tarihine tesadüf et- mektedir ki 1867 ve 1878 senelerine tekabül eder.

Halbuki aşağıda yazdığımız veçhile Ç i n i l i k ö ş k 25 Ramazan 1290 ( 1 8 7 3 ) tarihli tezkere ile Babıâli- den istenildiğine nazaran bu teşebbüsün Cevdet pa- şanın Maarif Nazırlığı zamanında yapıldığı tahakkuk etmektedir.

Maarif nezareti evrakı üzerinde yaptığımız in- celemeler sonunda Çiniliköşk'ün ne suretle ve hangi tarihten itibaren müze olarak kullanıldığını gösterir kayıtlar bulduk ki bu kayıtlar Ç i n i i k ö ş k hak- kında resimli rehber adlı eserin tarihçesinde verilen malûmattan daha ziyade bizi tenvir etmektedir.

(1) Devlet matbaası; İstanbul 1934.

(2) Halbuki a ym idarenin neşrettiği Şaheserler serisin- den üçüncüsü Çiniliköşkte bina ve tezyinat iranlılara mal edilmişti.

Giriş kapısının önü ve revaklı sa- hanlık zemini mermer levhalarla dö- şeli idi. Bu döşemenin asıldan kalma olamıyacağı göz önünda tutularak son, dajlar yapılmış böylleihle altı köşeli tuğla döşeli esas zemin buunmuştur.

Revaklı sahanlıkta çatıya çıkan mer- diven kapısının önünde zemin döşeme, sini bulmak için açılan yer. Böylelikle sahanlığın 45 santim kadar toprak ve molozla doldurulduğu 'neydana çık- mıştır. Burası temizlettirilerek asıl zemin meydana çıkarılacak icabına

göre kapı eşik ve merdivenleri

•yapılacaktır.

(20)

Çatıya açılan ve (vert a-.ıtkjue) alm.

lığı bulunan asıldan kalma mermer kapı süvesi. Buraya da devrinin hu- susiyeti göz önünde tutularak şimdiki düz tahta kapı yeine tahtadan geçme

bir kapı konulacaktır.

Köşkün Halice bakan sağdaki edasın- da mozaik çinilerle yıldız göbekli nişi.

Bu nişe hâlâ izleri görülen ve çinileri sakatlayan çivilerle tahta raflar tuttu, rularak eşya konmuş ve vitrin olarak kullanılmıştır. Devrinin en güzel eserle rinden olan bu çinî işçiliği vitrin ve raflar sökülerek meydana çıkarılmış., fakat çinileri sakatlayan çivileri sök.

mek epice güç bir ameliye olmuştur.

Şimdi bu vesikaları gözden geçirelim :

«Vesika : I» 25 Ramazan 1290 tarihli ile Maa- rif nezaretinden Babıâliye yazılmıştır. Maarif nazırı Cebehanenin boşaltılmasının Serasker tarafından is- tenildiğini, eşyanın müteferrik mahallerde ve sandık- ları içinde saklandığını, halbuki kıymeti iki yüz bin lira raddesinde olan asarın öyle nazargâhı itibar ve iştihar da bulunmayacak bir halde kalması maksada muhalif ve cayı teessüf olduğunu âsârıâtikanm Avru- palılar indinde ziyade kıymet ve ehemmiyeti olmak cihetile ve Avrupanın her tarafından gelenlerin mü- zehaneyi daima temaşa ettiklerini, bittabi intizamı hali şanı hükümeti seniyeye muvafık derecede bulun- mak lâzımgeleceğini kaydile yeni bir bina yapılması- nın çok vakite muhtaç olduğunu ve müze müdürünün ifadesine göre sarayı hümayun müştemilâtından Ç i - n i 1 i k ö ş k'ün bu işe elverişli olduğunu ve müsaa- de buyrulursa sayei şahanede mükemmel ve munta- zam bir müze vücuda getiirlerek mahfuzatı dahi bu defa Kıbrıs ceziresinde zuhur eden Herkül heykeli cesimi gibi memaliki mahrusanm her cihetinde mek- nuz olan âsârı nefise ile az vakitte bir kat daha teza- yüt ederek kıymet ve ehemmiyeti her tarafta takdir olunacağı ve zatı mülûkânenin bir eseri mücessemi denmeye lâyık olacağını bildirerek icrayı muktezasını istemektedir.

ikinci tezkere (Vesika : II) 28 Şevval 1290 tarihlidir. Maarif nezaretinden Babıâliye yazılmıştır.

Evvelki tezkerenin te'kidi mahiyetinde olup Cebeha- nenin boşaltılmasının Serasker tarafından tekrar is- tenildiğini kaydetmektedir.

Üçüncü tezkere (Vesika : III) 12 Zilkaade 1290 tarihlidir. Maarif nezaretinden Babıâliye yazılmıştır.

Evvelki tezkerenin te'kidi mahiyetinde olup Cebeha- nenin boşaltılmasının Serasker tarafından tekrar is- tenildiğini kaydetmektedir.

Dördüncü tezkere (Vesika : I V ) 23 Zilkaade 1290 tarihlidir. Maarif nezaretinden Hazinei hassaya yazılmıştır. Köşkün tahliyesi hususu te'kid edilmek- tedir.

Beşinci vesika (Vesika : V ) 12 Mart 1294 tari- hinde yine Maarif nezaretinden Babıâliye yazılmıştır.

Ç i n i l i k ö ş k ' ü n müze ittihaz ohınması için vuku- bulan masraflara dairdir. Bunda tamiratı icra oluna- rak asarı mevcudesinin çend gündenberi mahali mez- kûre nakline devam olunmuş ise de bazı nevakısının ikmâlile henüz yaptırılamiyan taş merdiven (1 ) ve binanın içine konulamıyacak büyük heykeller ile bah- çede yapılacak tesisat için lâzım olan elli beş bin yüz seksen sekiz buçuk kuruşun Maliyeden istenmesi hakkındadır.

Bu vesikalardan anlaşılacağı üzere Resimli reh- berde yazıldığı veçhile Ç i n i l i k ö ş k'ün müze o-

(1) Şaheserler adlı eserde merdivenin 187-5 senesinde inşa edilmiş olduğu yazılıdır. Bu vsikaya gör bu tarih de yan- lıştır. Merdiven 187 de inşa olunmuştur.

(21)

Köşkün Halice bakan sağ ve sol yan- daki iki odasında ocak yerleri bulun, maktadır. Bu ocakların yaşmakları ve her türlü aksamı çıkartılarak sağır- laştırılmış ve üst kısmında dıvarda yağlı boya ile çiniler taklit edilerek niş haline konmuştur. Ocakların; ça.

tıda yapılacak araştırmalarla baca yerleri bulunacak bacaları yapılacak ve kendileri de restorasyon esasına ve devrinin hususiyetlerine göre ihya c<-

Iunacaktır.

larak kullanılması istenildiği tarih 1874 değil 1873 dür. Yine eserlerin köşke uzun zamandanberi nakle- dilmesine devam olunduğunu tezkere göstermektedir.

Halbuki sözü geçen rehberde âsârın nakledilme işi- nin 1875 esnesinde yapılmış olduğu yazılıdır. Bu ve- sikaları köşkün müze olarak kullanılmasını gösterir kıymetlli malûmatı ihtiva ettiği için yazının sonunda aynen neşrini faydalı bulduk.

Müzenin ilk hali ve geçirdiği istihaleler : Bünye ve karakterine tamamen aykırı olarak heykel müzesi haline sokulan Ç i n i l i k ö ş k aynı zamanda o vakitler devlet idaresine geçmiş olan bü- tün âsârıâtikayı da karışık bir halde ihtiva etmekte idi. Bereket versin bu vaziyet çok sürmemiş heykeller köşkün önüne gelen yere ki - burası evvelce bahset- tiğimiz veçhile Topkapı sarayına ait bir saha, bir spor meydanı, Sürre alayının icra olunduğu yer, ayrıca Topkapı sarayının Baltacılar koğuşu altındaki Perde kapısından Sultanların Kılıç alayına gidiş ve dönüş- lerinde geçtikleri yoldur - yabancı bir stilde inşa olu- nan yeni müze binasına naklolunmuş ( 1 8 9 2 - ( 9 0 8 ) ve köşke de Türk-lslâm eserleri Konmaya başlamıştır.

Ç i n i l i k ö ş k bu son halile, yâni Türk - İs- lâm eserleri ile de tam bir müze vasfını hiç bir zaman

mmı

v |. js^ •

• I

Harem dairesi ve Çinili Köşkü gös.

teren minyatür (XVI. ıncı Asır) (Hünernameden)

iktisap edememiştir. Çünkü burada teşhir olunan eserler Cumhuriyet hükümetimizin müze telâkkilerin- den ayrı bir şekilde kolleksiyon halinde olmayıp mün- ferit parçalardan mürekkep idi. Nitekim müzeleri bu dağınık vaziyetten kurtarmak için Maarif vekilliği mütehassısını Istanbula yollamış ( 1 9 3 9 ) müzelerdeki eserlerin ilmî tasnifi, bazı eser gruplarının dağınık- lıktan kurtarılıp tam ve mütemerkiz koleksiyonlar ha- linde toplanmasını tetkik ettirmiştir. Senelerdenberi tutulan istatistikler de göstermiştir ki Topkapı Sarayı müzesine gelen yerli ve yabancı geziciler Ç i n i l i - k ö ş k'e uğramamaktadırlar. Buna sebep de Topkapı sarayının ihtiva ettiği zengin kolleksiyonlar yanında

Ç i n i 1 i k ö ş k'te zayıf bir iki örnek bulunmasıdır.

Esasen Topkapı sarayı müze haline konulduktan son- ra ( 1 9 2 4 ) Çiniliköşk müze olarak büsbütün ehemmi- yetini kaybetmişti.

İstanbul müzelerinin yeni esaslara göre tanzimi- nin zarurî olduğuna kanaat getiren Maarif vekiliği

çok isabetli bir kararla yukarıda anlatıldığı üzere Topkapı sarayından ayrılmış bulunan Çiniliköşkü tekrar adı geçen müze idaresine vermiş ve burasının binaya en yakışacak bir şekilde tanzimini de emret- miştir ki bir Fatih müzesi olarak tanzimi karar altına alınmış ve hazırlıklara başlanmıştır.

(22)

I — Bina Fatih Sultan Mehmed'in köşküdür.

Binaenaleyh burada bir köşk hüviyeti ve hususiyetleri tebarüz ettirilecektir.

II — İçine de;

a ) Fatihin portreleri b ) Kaftan ve elbiseleri

c ) Silâhları konulacak,

III — İkinci seriyi teşkil edecek eşya ise Fatih devrinin fikir ve sanat hareketlerini canlandıracak eserler olacaktır.

a ) Fatihin te'lif ve terceme ettirdiği ve üzerin- de kendi temellük kitabesi bulunan yazma- lar, Sultanî kaydı bulunan kitapları.

b ) Fatih devrinin tezhîp örnekleri c) Fatih devrinin cilt örnekleri d ) Kumaş örnekleri

e ) Deri işleri f ) Tahta işleri g ) Alçı işleri h ) Çiniler i ) Demir işleri

j ) Fatihin vakfiyeleri, Fermanları.

Hiç şüphesiz, köşkün içine eşya konmadan esaslı bir surette restorasyonu yapılacaktır. Topkapı sarayı müzesi idaresinin eski eserlerin tamirinde tuttuğu yol binayı gelişi güzel ve bugünkü durumunu kurtaracak tamir işinden ziyade son devirlerde yapılmış olan eklemeleri kaldırarak binayı kendi aslî bünyesine irca edecek şekilde tamir etmektir. Nitekim Topkapı sa- rayında yapılan tamirler bu esaslar üzerine icra olun- duğundan Mutfaklar dairesi, Baltacılar koğuşu ihya o- lunmuş bu sene de yine Fatih devrinden kalma di- ğer bir köşk olan Sarayın Hazine dairesinin ihya ta- mirine sıra gelmiştir.

Yukarıda saydığımız esaslara göre Ç i n i l i - k ö ş k'ün tamirine de rölövesi yapıldıktan, bina esas- lı surette etüd edildikten sonra yakında başlanacak- tır. Şimdilik burada resimlerin yanında verilen izahat veçhile binanın aslî bünyesini bulmaya yarayacak

araştırmalar yapılmaktadır. Bu iş için minyatürlerden, eski gravürlerden, tarih kitaplarından, arşiv malze- mesinden de azamî surette istifadeye çalışmaktadır.

Ç i n i l i k ö ş k Maarif Vekilimizin çok yük- sek ve yerinde bir buluş ve kararı ile, kitabesinde yazılı olduğu gibi «Köşkün önü kerem ve ihsanlarla dolu olduğundan hükümdarların kıblesi, eşiğinin kut- lu oluşundan din ehlinin kıblegâhı, yücelik güneşinin doğduğu ve murad sahibinin parladığı yer, gökün nu- ru. yer yüzünün ziyneti» denmey ve bu binayı yaptı- ran ve yine kitabenin diğer bir yerinde «Yapılar dai- ma yapanın himmetini hikâye eder» diyen büyük a- damın hatırasına lâyık bir şekilde tamir olunacak, ve yukarıda anlatılan prensiplere göre burada - İstan-

bulun fethinin beş yüzüncü yılından evvel- en mühim ve en orijinal Türk müzelerinden birisi vücut bulmuş olacaktır.

Vesika : I

Babıâliye

Malûm-ı âli-i vekâletpenahileri olduğu üzere âsâr-ı âtikanın malûmat-ı tarihiyece derkâr olan fai- de-i âzimesine mebni hükûmet-i seniye maaıif-i umumiyenin bu kısmı mühimmini dahi ııazar-ı itinaya alarak bundan akdem Topkapı saray-ı hümayunu civarında vaki Cebehanenin bir cihetini müzehane ol- mak üzere tahsis buyurmuş olduğundan şimdiye ka- dar ele geçirilen âsâr orada cem ve hıfzedilmekte ise de burası esliha muhafazasına mahsus daire dahilinde bulunmak hasebile mühimmat-ı askeriyece lüzumu

olduğu canib-i valâyı sipehsâlariden iş'ar kılındığı gi- bi zaten ne mevki-i teşhir olmağa kabiliyeti ve ne de vüs'ati olduğundan mevcut olan âsâr-ı nefisenin bir suret-i muntazamada vaz'ı kabil olamamakta ve mes- kukâta müteallik olanları dahi müteferrik mahallerde ve sandıkları içinde saklamakda olup halbuki edilen tahmine göre eldeki antika lâakal iki yüz bin liralık kıymette şeyler iken öyle nazargâh-ı itibar ve iştihar-

da bulunmayacak bir halde kalması maksada muha- lif ve binaenaleyh cayı teessüftür. Âsâr-ı âtikanın av- rupalılar indinde ziyade kıymet ve ehemmiyet olmak cihetile Avrupanm her tarafından gelen misafirin ve seyyahin ile süferayı ecnebiye Müzehaneyi daima te- maşa etmekte olmalarile bittabi intizam-ı hâli şan-ı hükûmet-i seniyeye muvafık derecede bulunmak lâ- zım geleceğinden bu cihet dahi başkaca cayı mülâha- zadır. Bunun için bir tedbir taharri olunduğu sırada müze müdürü tarafından eldeki âsâr karşılık tutularak yirmi, otuz bin lira istikrazile bir müzehane yaptırıl- ması ve bu istikrazın reisülmal ve faizinin mükerrer

antikalardan fazlası satılarak ve her yerde olduğu gibi Müzehaneyi temaşa edenlerden duhuliye resmi alına-

rak tesviye edilmesi yolunda bazı tasavvur arzolun- muş ise de yeniden bina yapıldığı halde rutubetten müteessir olacak eşya için bir çok vakit geçirmek icap edip bu dahi husul-ı matlabın tehirini intaç edeceğin- den ebniye-i mevcude içinde bir mahallin Müzehane ittihazı iâzime-i hâlden görülmüş ve müdir-i mumai- leyhin ifadesine göre Saray-ı hümayun-ı mezkûr müş- temilâtından Ç i n i 1 i k ö ş k'ün bu işe gayet elve- rişli olduğunu ve buna müsaade buyurulursa saye-i terakkiyatvaye-i hazret-i mülûkânede dar-ül-hilâfet- üs-seniyede mükemmel ve muntazam bir Müzehane vücuda gelerek ve mahfuzatı dahi bu defa Kıbrıs ce- ziresinde zuhur eden H e r k ü 1 heykel-i cesimi gi- bi memalik-i mahrusenin her cihetinde meknuz olan nefais-i âsâr ile az vakitte bir kat daha tezayüd ede- rek kıymet ve ehemmiyette bilâd-ı garbiyenin o ne- vi tesisat-ı medeniyesine fayık ve bu haysiyette mu- hassanatı asriye-i hazret-i mülûkânenin enzar-ı yar-ı ağyarda bir eser-i mücessemi denmeye lâyık olacağı derkâr bulunmuş ise de icrayı muktezası mütevakkıf-ı irade-i âliye-i cenab-ı sadaretpenahileri olmağin bu babda ve her halde....

25 Ramazan 1 2 9 0 3 teşrini sani 1 8 8 9

(23)

Vesika : II

Babıâliye

Topkapı saray-ı hümayunu civarında vaki' har- biye anbarının bir ciheti müzehane olamak üzere tah- sis buyrulmuş ise de burası esliha muhafazasına mah- sus daire dahilinde bulunmak hasebile lüzumu iş'ar kılındığına ve müstakil bir müzehaneye daima lüzum

dahi olduğuna mebni saray-ı hümayunu-ı mezkûr müştemilâtından Ç i n i 1 i k ö ş k'ün müzehane itti- hazına müsaade buyrulması 25 Ramazan 1290 ta- rihile takdim-i huzur-ı âli-i cenab-ı vekâletpenahileri kılman tezkere-i acizide arz ve istizan olunmuş idi.

Ehemmiyet-i maslahat iktizasınca taraf-ı sami-i se- raskeriden tekidi havi bu kere dahi tezkere irsal buyrulmuş olduğundan sureti leffen takdim edildi.

Icra-i icabı menut-ı emir ve irade-i âliye-i cenab-ı sadaretpenahî bulunmakla her halde

2 8 Şevval 1 2 9 0 6 Kânun-ı evvel 1 2 8 9 Vesika : III

Hazineihassa nezaret-i celilesine

Cebehane asakir-i şahane eslihasına mahsus bu- lunmasından naşi orada bulunan âsârıâtikanın Ç i - n i 1 i k ö ş k'e nakli lüzumu canib-i valâyı seraske- riden iş'ar kılınması üzerine keyfiyet Babıâliye aızo- lunarak kasr-ı mezkûrun Müzehane ittihazına bilisti- zan irade-i seniye-i cenab-ı padişahiye müteallik ve şerefsudur buyrulmasile suret-i hal taraf-ı âli-i nezaret- penahiye bildirildiği bu kere şerefbahş-ı vürud olan tezkere-i samiye-i vekâletpenahi meal-i âlisinden an- laşılmış ve peyderpey gelmekte olan esliha-i cedide- niıı mahalli hıfzı olduğu cihetle Cebehanedeki mü- ze dairesinin tahliyesi tacil edilmekde bulunmuş ol- duğundan ber mucib-i irade-i seniye oradaki âsâr-ı â- tika nakledilmek üzere kasrı mezkûrun bir ayak ev- vel tahliye ve teslimi hususuna himemi âliye-i cenab-ı nezaretpenahileri derkâr buyrulmak babında....

12 Zilka'de 1 2 9 0 2 0 Kânunuevvel 1 2 8 9 Vesika : IV

Hazineihassa nezaret-i celilesine

Cebehane asakir-i şahane eslihasına mahsus bu- lunmasından naşi orada bulunan âsârıâtikanın Ç i -

n i 1 i k ö ş k'e nakli irade-i seniye-i hazret-i padişahi iktizayı âlisinden bulunduğuna binaen kasrı mezkû-

run bir ayak evvel tahliye ve teslimi hakkında 3 nu- mara ve 12 Zilka'de 1290 tarihi ile takdim olunan tezkere-i acizinin henüz cevab-ı âlisi vürud eyleme- mesi ve mezkûr Cebehaneye peyderpey esliha-i as- keriye gönderilmekte olmasile beraber Müze daire- sinin sür-at-ı tahliyesi canib-i âli-i Seraskeriden tacil ve te'kid olunmakta bulunmuş olduğundan âsârı-ı âtikanın hemen nakline mübaderet olunmak üzere ber mucib-i irade-i seniye kasr-ı mezkûrun seıian tah- liye ve teslimi hususuna himem-i âliye-i cenab-ı neza- retpenahileri derkâr buyrulması babında....

2 3 Zilka'de 1 2 9 0 31 Kânunuevvel 1 8 8 9 Vesika : V

Ç i n i l i k ö ş k ' ü n Müze ittihaz olunmak üzere vukubulan masarife dair

Ç i n i l i k ö ş k ' ü n müze ittihaz olunmak üze- re vukubulan irade-i seniye-i cenab-ı padişahı iktiza-i âlisi üzere tamiratı icra olunarak âsârıâtika nıevcu- desinin çend gündenberi mahal-i mezkûre nakline devam olunmakta bulunmuş ise de bazı nevakısının ikmalile hen'iz yaptırılamayan taş merdiven ve de- run-ı müzehaneye konulması mümkün olamayan bü- yük antika taşların muhafazası zımnında harice yap- tırılacak demir plâka için haylıca akçeye lüzum görün- müş ve bunun için şu vakitte hazine-i celileye bar ol- mamak üzere vaktile bairade-i seniye işbu masrafa kar- şılık ittihaz olunmak üzere tedarik edilmiş olan müze hane-i mezkûr varidatı her nasıl ise veznenin darlığı cihetile bazı vukubulan mahallere sarf ve ita kılın- mış idi. Leffen takdim kılınan pusulada gösterildiği üzere altı kıt'a suret mucibince veznenin hazine-i ce- lilede olan dört yüz yetmiş yedi buçuk lira-i osmanî ve elli aded bir çeyrek sim mecidi ve bin yediyüz otuz üç kuruş on para beşlik ve ikilik ve iki bin otuz yedi kuruş nahas ki fiyat-ı muhtelife ile cem'an elli beş bin yüz seksen sekiz buçuk kuruşun hazine-i mer- kumeden serian celbi lâzımgelmiş olduğundan icabı- nın icrası zımmda mezkûr pusulanın leffile maliye nezaret-i celilesine bir karar ile tezkere-ı âliye-i ne- zaretpenahilerinin tastiri iktiza edüb olbabda....

1 2 Mart 1 2 9 4

(24)

T e k n i k v e S a n a t

Y. M i m a r Abidin M o r t a ş

insan kafasının ve insan emeğinin sayısız saha- larda, maddi ve ruhî ihtiyaçları karşılamak üzere .vücuda getirdiği eserlerde iki aslî unsur ararız: Tek- nik ve sanat. Teknik, bir eserin bünyesini; sanat, o, eserin mütekâmil bütünlüğünü teşkil eder. [ * ]

Edebî bir eserin hakikî bir kıymet ifade edebil- mesi için, evvelâ lisan, gramer ve kitabet kaidelerine uygun bir bünyeye malik olması; ondan sonra hu- susiyetli bir görüş, enteresan bir ifade, felsefî bir değer veya fikrî bir derinlik ihtiva etmesi icab eder.

Bir tablo, anatomi, perspektif, fırça tekniği ve proporsiyon kaidelerinin doğru ve yerinde kullanıl- masile iyi ve teknik bir değer taşıyabilir. Bunun ol- gun bir sanat eseri olabilmesi için geçirmesi icab eden estetik merhaleleri tahdit edip sayamayız. Bir tabloda sanatkârın yaratabildiği renk kompozisyonu, ifade inceliği, üslûp şahsiyeti ve umumî tesirde ruh derinliği gibi gönülleri hadese, ilhama dayanan yük- sek vasıflar o tabloyu hakikî sanat eseri olarak va- sıflandırır.

Bir musiki eseri bütün kompozisyon, armoni ve orkestrasyon kaidelerinin icapları gözetildiği hal- de ruhu tatmin etmiyen, dinliyenin musiki kültürü- nü duyurmıyan kuru ve kısır bir seyirle kulaklara mümas geçebilir. Ancak hakikî sanatkârın esrarlı sezişile ruh kazanan bir eser içimizde sanat heyecanı yaratabilir.

Fikrî veya plâstik sahalarda meydana getirilen eserler o sahada sezilmiş, hesaplanmış, incelenip kaide ve nizam haline konmuş teknik icaplara riayet ettikten sonra, büyük sanat ruhundan ilhamlarla şekillenmiş olmalıdır; ve her eserde de teknik ve sanat birleşmiş ve birbirini tamamlamış bulunmalı- dır.

Küçük ve büyük sanayide de en ehemmiyetsi- zinden en muazzamına kadar her âlei ve vasıtada bugünün insan görüş ve anlayışına cevap verecek şe- kil.'ter revaç bulmaktadır. Bir pipoya, bir çakıya, bir yazı makinesine, bir radyoya, bir otomobile, bir Transatlantiğe yalnız tahsis edildiği vazifeyi fenne uygun bir halde ifa eden bir âlet ve bir vasıta gözü ile bakamıyoruz. Mimarî bir nizama, estetik bir mü- lâhazaya tâbi tutulmamış şekilsiz bir âl'et, ne kadar altıcîa, bir fabrikada muhakkak bir sanat tarafı

nın bulunduğunu hissetmekten kendimizi alamıyo- ruz. Bir köprüde, bir yarış otomobilinde, bir deniz- altıda, bir fabrikada muhakkak bir sanat tarafı, daha doğrusu bir mimarî kuruluş ve şekilleniş arı- yoruz. Ancak teknik ve sanat kayit ve şartlarının ayni derecede ehemmiyetli imtihanından geçmiş eserler karşısında içimizdeki medenî insan kavrayışı tatmin edilmiş oluyor.

Mimarî eserlerde de teknik ve sanat unsurları- nın olgun bir imtizaçla bir bütünlük teşkil etmesi lâzımdır. Mimar, eserini tasarlarken tekniğin gün- den güne şümullenen icaplarını, alışılmış kaide ve şekillerin tahdit edici çerçevesinden üstün tutmıya, inşa sistemlerinin öz ruhuna nüfuz etmiye, statik dü- şünceleri inşaî fakat sanat bakımından da müte- kâmil bir kompozisyon içine almıya mecburdur.

O halde mimar hem sanatkâr, hem de fen adamı mıdır? Yoksa yalnız sanatkâr veya yalnız fen ve teknik adamı mı? Bir sanatkârdan bütün tafsilâ- tile yapı tekniğinin muhtelif şubelerine tam bir vu- kuf beklemek fazla olacağı gibi; bir kafayı jşba ha- line getirmiye kâfi teknik malûmata, hesap ve me- todtara hâkim bir fen adamından da tam bir sanat olgunluğu beklemek, ender bir şansa bel bağlamak demektir.

Mimarî bir eserin esas bünyesinden ziyade bü- tünlük ve umumî tesirini ifadelendiren ve bunun için daha çok, sanatkâr olan mimardan sanat hari- cinde umumî bir kültürle yapı tekniğinin ana hatla- rına nüfuz etmiye ve her türlü teknik vecibeleri kav- ramıya kifayetli bir ihata istemek ne dereceye ka- dar doğru ise; fen adamından, yani inşaat mühendi- sinden de mimarın istihdaf ettiği sanat tesirini ta- hakkuk ettirecek bünye ve stürürktürü tanzim ederken estetik bir seziş ve ince bir anlayış beklemek de o derecede doğrudur.

Mimarî mevzuu üzerine bugüne kadar intişar eden literatürden mimarîyi yalnız yüksek bir güzel sanatlar şubesi olarak sayan görüş tezahürlerine ras- lamak mümkün olduğu gibi, bilhassa modern mi- marînin Girf bir teknik işi olduğuna ve mimarîde sanatın yeri kalmadığına dair iddialar da vardır.

Bu bir taraflı düşünüşlerin varit olamıyacağını anlamak için, yapıcılık âleminde mühim bir prob-

(25)

lemin halline temas eden bu mevzuu daha yakından tahlil edelim:

Bir ev, bir otel, bir tiyatro binası, bir istasyon ve bir şehir bütün teknik ihtiyaçları gözetmek ve ayni zamanda hakikî bir sanat eseri olabilmek için bir çok vasıfları haiz olmalıdır. Sesleri birbirine karıştıran bir konser salonu, balkonundan perde görülmiyen bir sinema binası, sigara dumanından göz gözü göremiyen bir gazino, sirkulâsyonu karma- karışık eden bir istasyon en gösterişli fasatlarla bile sanat eseri değerini kazanamaz. Keza, sir-külâs- yon, vantilâsyon, tenvir, teshin akustik ve sta- tik bakımından her ihtiyacın inceden inceye hesap- lanıp karşılandığı, fakat güzellik, ferahlık, ruh ve sarat bakımından tamamen ihmal edilmiş bir eser- de medenî bir insanı, olgun bir camiayı ve nihayet her hususta en doğru hükümleri veren tarihi asla tat- min edemez.

Bu mülâhazaları bir neticeye bağlarsak her han- gi bir sahada eser vücuda getiren her medenî insa- nın; büyük fikir ve hüsnüniyet adamlarının binlerce yıldır uğraşarak seviyesini yükseltmiye emek ver- dikleri insanlık âlemine karşı mânen mesul olduğunu görürüz. O halde yalnız bir taraflı bir muhakeme ile en yüksek fikir seviyesine hitap etmesi ve istikbalin tarihine cevap vermesi icab eden mimarî eserlerin teknik ve sanat vasıflarından bir tarafının ihmal edilmesini hoş görmeyi bir suç olarak kabul etme- liyiz. Bu suçu bilmeden işlemek gaflet; bilerek ve mühimsiyerek işlemek ise lâübaliliktir.

Bir mimarî eserin, yalnız o günün iskân, tica- ret, eğlence, propaganda, seyrüsefer vesair ihtiyaç- larını görmekten çok daha yüksek vazife ve kıy- metleri vardır.

Onun için bir bina ve bir şehir ne kıt görüşlü bir kararın, ne bir kaprisin, ne de sanat ve tekniğin ebedî düşmanı olan menfaat ihtiraslarının mahsulü olmamalı; teknik ve sanatın mantık ve estetik ni- zamlarının birleştiği büyük gayelere göre düşünül- müş bir kültür eseri olmalıdır. Böyle bir eserde de ne tekniğin, ne de sanatın zait olamıyacağı aşikâr- dır.

En büyük hüsnüniyetle bile muhakkak olgun eserler meydâna geleceğini iddia etmiyoruz. Fakat her sanatkârdan ve her fen adamından, hiç olmazsa mensup olduğu camianın kültür seviyesini temsili edebilecek bir şahsiyet ve bir meslekî iktidar bek- lemek hakkımızdır. Bunun için de gerek sanatkârın, gerek fen adamının kendi ihtisası haricinde kalian iş kısımlarını ihmalkâr ve takribî bir bilgi ile bizzat başarmıya çalışmaması ve o işin mütehassısına yer vermesi lâzımdır.

Teknikte ve sanatta olgunluk zamanla, çalış- ma imkânile ve devamh bir emekle iktisap edilebi- lir. O halde teknik ve sanat sahasında yüksek bir

medeniyete ve övünerek benimsiyebileceği bir ka- rakter ifadesine sahip olmak istiyen bir memleketin, sanatkârına ve fen adamına bu olgunluğu iktisap edebileceği zaman ve çalışma imkânını vermesi; o sanatkâr ve fen adamının da bir taraftan bu hususu icab eden hüsnüniyet ve emeği sarfetmesi, diğer ta- raftan da eserinin imkân derecesinde kusursuz ola- bilmelimi temin için esaslı ve doğru bir imtizaçla ihtisasa hürmet göstemesi lâzımdır.

Mimarî ve şehircilik, yaratıcı insan kudretinin en yüksek vasıflar istiyen bir çalışma sahasıdır. Bu- rada mimar ve inşaat mühendisi kendi rollerinde ve bir benlik iddiasile değil, eserin büyük gayesi için makul bir anlayışta çalışmalıdır.

Bugün hâlâ, en ileri memleketlerde bile mi- marla inşaat mühendisinin faaliyet sahasına bir hu- dut tespit edilmediğinden, bu yüzden sonu gelmez münakaşalarla uğraşıldığına şahit oluyoruz. Fakat madem ki bir insan hem fen adamı hem sanatkâr olamaz ve tek vasıflı bir eserin de bizi tatmin etmesi imkânsızdır. O halde bu münakaşalar beyhudedir.

Klâsik eserler bir adam tarafından vücuda getiril- diği halde her tenkidin fevkinde kuvvetli ve olgun olduklarına dair bir iddia bu hükmümüzü nakzede- mez. Bugünkü ihtiyaçların lüzum gösterdiği teknik, inşaat sahasında bir değil, bir kaç mütehassıs unsu- run emek vermesini istilzam etmektedir. Keza en karışık teknik tesisatı ihtiva eden ve zıt tesirler al- tında acaip kılıklara girmiye istidat gösteren bir bi- nayı şekillendirmek problemi, kuvvetli bir sanat- kârın hâkimiyetini şart kılmaktadır.

Binaların esas projesini, umumî tesirini ve mi- marî tafsilât resimlerini mimar hazırlar. Statik, be- tonarme veya çelik iskelet hesap ve projelerini inşa- at mühendisi; tenvir, teshin, klimatizasyon ve sıhhî tesisat hesap ve projelerini tesisat mühendisi, bina- nın iç tezyinatını ve döşenmesini dahilî mimarî mü- tehassıs bir dekoratör; bahçesini bahçe mimarı, bi- nada fresek, plâstik gibi kısımlar varsa ressam ve heykeltraş yapar.

Bu kadar mütehassısa ihtiyaç göstererek ehem- miyetli bir mevzuda bütün işleri bir adamın ayni sa- lâhiyetle yapmasına imkân yoktur. Bunun için bir yapı işinde rol alan bütün sanat ve teknik adamları birbi- rinin ihiisas ve vazifes/ne anlayış ve saygı göstere- rek eserin heyeti umumiye projesine uygun olarak tahakkuk etmesine çalışmalıdır. V e esas projeyi ta- sarlıyan ve eserin heyeti umumiye tesir ve mevcu- diyetinin mesuliyetini omuzlarına alan mimarın da nazım rolünü kabul etmelidir.

istikbalin üstün görüşlü tenkidlerine, m e s u l i - yetini müdrik cevaplar verebilecek eserleri ancak bu suretle vücuda getirebiliriz.

Y. Mimar Abidin MORTAŞ

(26)

T e z y i n î s a n a t

Prof. L. M . SUe

G. S. Akademisi Tezyinî Sanatlar şubesi şefi

Tezyinî sanattan bahsetmek, umumî şekilde sanattan bahsetmek demektir. Sanatın bütün branş- layım kendisinde toplar, ve bütün bunlardan istifade- lenir. Bundan dolayıdır ki, Fransa'da dekoratör sa- natkârlar cemiyeti, sadece dekoratörleri değil, ayni zamanda, ressam, heykeltraş, mimar ve hattâ kuyum- cu, kıymetli cam eşya yapan zanaatkârlara kadar, bü- tün mütehassısları bir araya toplamıştır.

Eskiden dekoratör mesleği mevcut değildi. Bu yeni meslek, herşeyde, hattâ sanatta bile ihtisaslaş- ma hususundaki iki ihtiyaçtan doğmuştur.

20 nci asra kadar, sadece mimarlar, ressamlar heykeltıraşlar gibi (majeur) ana sanatları, teknisien olarak temsil ederlerdi. Tahta, toprak ve kumaş sanat eşyası yapanlar (ebeniste), (tapissier), (ce- ramiste) gibi zanaatkârlar mevcuttu, işte eski de- koratif sanatta isim bırakanlar bu sonunculardır:

(Boulle) 1er, Bouthie'ler, Bernard Rolissy, Jacob'lar gibi.

Lâkin yalnız ressam Lebrun, on sekizinci asır- da dekoratör olarak kabul edilebilir: Bu devirde Lebrun Versaille şatosunun müteaddit (Tapisserie - duvar halılarının) desenlerini kompoze etmiştir.

Bugün muhtelif tekniklerin adedinin artması, sanatkârları ihtisasa şevketti.

Demek ki, süsleyici sanat, ayni zamanda hem çok genç, hem de çok eskidir. Bu sebepten, bir ta- raftan terütaze, diğer taraftan da an'anevî vasıflar taşımalıdır.

Prensip itibariyle süsleyici sanat, etrafımızda bulunan herşeyi güzelleştirmeye matuftur: Bir şekil mi bulmak lâzım; bir renk intihabı mı mevzuubahis?

Bir tezyinat mı konulacak? Dekoratör sanatkâr ih- tisasının bütün vasıtalariyle işe derhal müdahale eder, yahut ta (ensemblier) olarak bir orkestra şefi gibi, hayatın seviyesini yükseltmeye ve böylece, bir cemiyetin medeniyet derecesini tesbit ve tâyin et- meğe yardım eder.

Demek ki, biz süsleyici sanatı herşeyde bulu- yoruz, meselâ sade, tarif mucibince dekorasyona dahil olan mobilyanın, ve günlük ihtiyaçlarımızı ksrşılıyan eşyayı ihtiva eden evlerimizin değil, fakat bundan başka, gözlerin zevkini tatmin için tanzim edilen vitrinlerde dahildir ve bu vitrinleri süsliyen

sanat eserlerinin, bugün çok inkişaf etmiş olan ilân vesair reklâm vasıtalarının hepsinin bu yeni sanata birer tatbik sahası olduğunu görüyoruz.

Dekoratörün hüneri ayni zamanda içtimaî to zahürleri canlandırır, sinema ve tiyatro gibi muh- telif temsillerin dekorlarını, kostümlerini de hazırlar.

Deuilebilir ki, süsleyici sanatın tatbik sahasının hududum çizmek imkânsızdır. Ve ekseriya dekora- tör hiç tahmin etmediği zamandan beri faaliyet göster- mek fırsatını buluyor, işte bunun içindir ki, dekora- töre, dar bir ihtisao çerçevesi içinde kendini hapset- memesi tavsiye edilebilir. Bundan dolayı ona her- şey kuvvetli bir tecessüs mevvzuu teşkil etmelidir.

Öyle şahlanmış bir tecessüs ki, bütün dünyadaki ha- yat kıpırdanışlarını günü gününe takip etmek fırsatı verebilsin. Dekoratif sanat, yalnız günün eserlerini değil, fakat tam manâsiyle müfid olabilmek için ya- rının tekâmül imkânlarını da önceden sezebilmek ve kudreti dahilinde olan tesirlerle bu tekâmül im- kânlarını sevk ve idare etmelidir. Tezyinat, bütün sanatlar meyanında ister istemez halkı doğrudan doğruya alâkadar edendir, bundan dolayı tesiri bir misli artar.

Bu sebeplerden dolayı, sanat modern cemiyet- te mühinı bir rol oynar, ona haklı olarak hayatın dekoru ismi verilmiştir.

Her yerde ve her saatte hazır ve nâzır bulun- makla, hayatı süsler ve güzelleştirir. Ayni zamanda kolaylıkla iyi ve kötü şeylerin tesirleri altında kalı- nan çocv.kluk çağında bir mürebbi rolü oynar.

Mevcudiyet sebeplerinden bir ciğeri ve mühi- mi de (industrie) eserlerine modeller temin etmesi- dir: Bu da, (arts appliques) tatbikî sanatların bir ateşidir kı, bu branşın akisleriyle bir memleketin refahı üzerinde oynadığı rol mühimdir.

Filvaki, ressam ve heykeltıraşlar, plastik sanat- larda tek eserler yaratıyorlar, fakat dekoratörlerin yarattıkları eserlerin birçok nüshaları oluyor, bu se- bepten binlerce kimseyi alâkadar ediyorlar, cemi- yetin muhtelif sanatları arasına yayılıyorlar. Tatbik edilmiş sanatta, değerli bir model, bir sanayici için bir kâr menbaı olmakla kalmıyor, fakat bundan başka, bu model, konulduğu her yere bir sanat nü- munesi oluyor, ve yabancı memleketlerde teşhir e- dildiği zaman, (pays d'origin) menşei olduğu mem-

Referanslar

Benzer Belgeler

lişmeler için hazırlanmalıdırlar: Bu günün teknik öğretim meselesi işte budur. ingilterede umumiyetle kabul edilen ve karşılayacağımız şeraite uygun bul- duğum

nıyorlardı. Heı- yaptıkları iş taklit işi değil bir öz işi bir benik işi idi. Onun için tâ site çağlarından imparatorluk çağ- larına, ilâh putlarından.

ihtiyaç olduğu tetkik edilmekte ve bütün bu me- seleler müellif tarafından cevaplandırılmaktadır. Kitabın şayanı dikkat tarafı tetkik edilen bü- tün şehircilik

Fakat arsa ve inşa masrafı yüzün- den vereceği vergiler itibariyle hiç bir şehirli için adam ba- şına (10) veya (3) metre murabbaı düşmesi hiç de müsavi de- ğildir.

Kongreyi küşat eden mimar Kemal Bey 1933 senesi idare heyeti raporunu vermek üzere idare heyeti reisi mimar Samih Beyi kürsiye davet ederek müzakeratın başlamış olduğunu

Bilâkis gölge tarafındaki (şimale nazır) odalar oldukça serindirler ve diğer cephedeki odalardan daha fazla mahrukatla ısıtılabilirler. Son seneler zarfında Almanyada

mimar Muhammedülmecnun, mimar Hayrettin, mimar Ayas, mimar Kemalettin, mimar Ali gibi zevat yaptıkları eserlerde asırlardanberi sürüklenip gelmiş şekillerden ve muhit

A — Banyolar kısmı: Banyolar dairesine hariçten yani caddeden hususî bir methalle gi- rildiği gibi otelin büyük merdiveninin de ve servis merdiveninden ve asansörle inmek