A N T İ K İ T E D E N B U G Ü N E K A D A R M İ M A R İ T E N K İ D İ
Y. Mimar Asistan: S a m i m O K T A Y
A n t i k i t e ' d e n t i z © k a l a n eserleri incelerken ta- rafsız bir g ö z l e b a k m a y ı z . Biraz onlardan y a n a çı- karız .ve h o ş görürüz. Çünki içimizde d ü ğ ü m l e n m i ş b i r peşin h ü k ü m var'dır: Bu eserleri m e y d a n a k o - y a n kişileri b u g ü n ü n teknik, m a t e m a t i k , estetik bil- gilerdeın u i a k t a zannederiz. Yani onları çağımıza göre daha az bilir z a n n e d e r dururuz. Eserleri d e g e n i ş bir duygunun, tsel h a l i n d e bir hissin, bir baş d ö n m e s i k a d a r kısa t i r sezişin ürünü v e y a itiraz ka- bul etmez g e l e n e k l e r e zorla uymuış diye düşünürüz, 'Hattâ 'bazılarımızın b u hususta bilgileri, tasarıların-
dan bir p a r m a k iF®ri değildir.
N e y a z ı k ki, eski Türk S a n atkârları yağları- nın s an* atı h a k k ı n d a tenkidi b i r eser bırakmamış- lardır. Bilhassa m i m a r i d e onlar i c a b e d e n i aramak- tan çok y a p m a y ı gaye edinmişlerdir. Bize b u husus- ta en fazla bilgi v e r e n b a t ı kaynaklarıdır. Çağlar b o - y u n c a rastgeline-n en eski feser Milâttan e v v e l I İn- ci yüzyılda y a ş a m ı ş olan .V i't r u v e'un k a l e m e al- dığı eserdir. Kitabında zamanının mimarını çok y a - kından ilgilendiren f a h i ş l e r vardır. B u k o n u l a r d a pratik yapı bilgileri o l d u ğ u gibi, bugün bile ç o k ınü- Hıa'kaşa götüren estetik m e s e l e l e r de y e r almıştır.
V i t r u v e'un S a n ' a t endişesinin çekirdeği, isimle- ri devrimize k a d a r g e l t n e m i ş bazı Grek düşünür m i - marlarınkinden alınmıştır. Fakat bu eser bize hiç olmazsa Grek - R o m e n bir san'at düşüncesini an- latmağa y o l hazırlamış olur. Birinci kitabın II inci bahisi eserin en alâka çeken tarafıdır. Bu kısım şu başlıklara ayrılmıştır:
Ordinatio, Dispositio, Eurytbmia, Symetria, Didtributâo.
D i s p o s t i o ; bina kısımların terkibini v e tanzi- mini i f a d e etmetktedir.
Bu bahse, b u n d a n başka Elevation, Perspec- tif de girmektedir. jDistributio; yerin .ve: e l d e m e v - cut Şeylerin lâyikile kullanılması v e iktisadî bir
fayda teminini sağlamaktadır.
Fakat, Ordinatio, Eurythmia, Symetria'nin a- çıklanmaları çatışmalara s e b e b i y e t verd'iği gibi bu- günün mimarlarının bütün endişelerini d e taşır. V i t - ruve; fena bir muharrir, iyi b i r yapıcıdır. K e l i m e l e - rin manaları da sözlük anlamlarından ayrıdır.
Proportio; bir nCvı m a t e m a t i k proporsiyondur.
P l a t o n v e Aristo da b u kelimeyi ayni a n l a m d a kul- lanmışlardı,r. K ı s a c a : eserin b ü t ü n uzuvlarının iyi h e s a p l a n m ı ş (bir kıçımı ile eserin u m u m î hay'etinin 'bir M o d ü l e bağlanması demektir.
Vitruve proporsiyon'un ( n i z a m ) m miktaı'a bağlı o l d u ğ u n u söylüyor d i t Bu miktar birim alman b i r kaç Ikere kullanılması ile m ü m k ü n d ü r . Symetria, eserin uzuvları arasındaki akla yakın uygunluktur;
v e umumî g ö r ü n ü ş i l e münferit kısımlar arasından seçilen^ v e üzerinde h e s a p neticesi karar kılınan bir kısmın münasebetidir.
Şu halde Vitruve'a uyan antik bir mimar, m o - dülü intihap e d e r e k binanın bütün unsurlarını b u müşterek ölçüye bağlıyordu. Bu müşterek ölçü m e - selâ kolonların birinin kuttun y e y a yarı kutru olaoı- Tir.
Eserin aksamınln k e n d i aralarındaki nispetli görünüşü, h o ş d u r u m u Euryt!hmia'dır. ^Genişlik ile uzunluk arasında iyi bir uygunluk, u m u m î durumda da Symetria bulunduğu zaman Eurythmia'ya tam erişilmiştir.
Vitruve'un bu eseri baştan başa kendi aklı ü- rünü değildir. Phithagor'culuğun Grek mimarlarına bıraktığı çapraşık (bir piroporsiyton g e l e n e ğ i n i n sa- d e c e bir özetidir.
( Görülüyor ki, ,Aritik mimarı ç e v r e l e y e n kural- lar bugünün mimarim zorlayan s e b e p l e r d e n daha
a z karışık değildir. • - • 1
Ortaçağdan itibaren Vitruve tanınılır. X V inci yüzyılda da Alberti gibi hayranlarına rastgelinir. I-
talya'da Serlio, A . P a l l a di o, S c a m o z z i ; Fransa'da Philibert Delorme, Bullant, Jean G o u j o n onun tef-
sirlerine dalarlar. Fakat iyi kaliteleri onları tam tak- litten Ikurtarır.
H e r ş e y e rağmen R o m a d a ölçülen bina- lar Vitruve'un koyduğu esaslara az uyar. Sebebi de
(Claffeiçı:e) eseıler, kuru nazariyelerin tersimatı değildir. O n l a r canlı v e originaldir. X V I I nci yüz- yılda Fransa'da Pascal, Descartes gibi hesapçı fi- lozofların yetiştiği sırada, italyan mimarisi Pitoresk z e v k i n , d e b d e b e n i n eserlerini veriyordu. Bir keli- m e ile hislere dayanıyordu. Halbuki Descartes, Dis- cour d e la m e t h o d e ' u n d a aklın zaferini ilân eder.
Artık F r e r e a d a güzelliğin esasını z e k â y a dayıyor- lar; evrensel v e mantıkî güzeli arıyorlardı. Fakat
"bir eclectiçjue grubu bu akılcı cereyanımı yıktığı sco- la'Stique ır.imarî ile mantıkî mimarî arasında bir y o l tutturdu. Perranu.lt «mimarî d e v r i m e uymalıdır»
diyordu. O deıvirde (birçok resmî binalar, nazari- y e l e r i n d e e b e d î ölçüleri arayan B l o n d e l ' i n dedik- lerine, küçük yapılarda ise Perrault'a uyuluyordu.
Pere Langier, Fechner mimariye ideal güzel nazariyesini sokmak istemiyorlardı. Çünki heykel- traşlığın v e 'resmin idealleştirdiği şekilleri tabiatta bulmak mümkündür. Halbuki m o d e l i olmıyan mi- marînin i d e a l a n l a m ı güzelliğin şahsî telâkkisinden b a ş k a bir şey olmuyordu. Güzellik yine evrensellik-
ten çıkarak şahsileşiyor demekti. k
Langier gibi Milizia'da m i m a r î d e güzelliğin faide v e lüzum ile alâkalı olduğunu i d d i a eder. V e mantıkça bir silsile kurarak, evin klübedenv k o l o n - ların ahşap direklerden geldiğini isbat eder. Bun- lar, b u g ü n fonction mimarîsine inananların c e d l e - ridir. Eserleri v e sözlerde barok'un bütün fantazi- 1 erini m a h k û m ederler. Onlara göre tmimâride gü-
zellik, mantığın akışıdır. Fakat, yapı m a l z e m e y e , süsler zevklere, bina taksimatı âdetlere v e yere gö- re değişiyor.
XVIII nci v e X I X uncu yüzyılda Percier, Du- rand talebelerine antik mimarîyi körü körüne tak- lit e d i l m e m e s i n i tavsiye ediyor, b u binaların bun- d a n sonra günlük ihtiyaçlara c e v a p vermeyecekleri- ni söylüyordu.
Diğer taraftan Winckelmann*ın hayranı Ouat- remere d e Q u i n c y evrensel güzel nazariyesine Gre- k o _ R ö m « n formun zaferine tutulmuştu. T a l e b e l e - rine v e arkadaşlarına tavsiyeleri ötekilerin tam aksi- nedir. O, X V I ncı yüzyılın çizgici (Linearist) z e v k - lerini tekrarlıyordu. Bu cereyanlar netice itibariyle iki ayrı f e l s e f e anlayışının çarpışmasıdır. Y a n i ( R a - t i o n a l i s m e ) ile XVIII nci yüzyılın Osensualisme)'i.
Rasyonalisler; güzellik kendi k e n d i n d e m e v - cuttur, şu h a l d e mimarî m o d a d a n u z a k t a Platon'cu ıbir i d e ile nispetlerin g ü z e l bir terkibidir, diyorlar-
dı.
Sansualistler; güzelliğin bizden dışarda olma- sını kabul etmiyorlar, ihtiyaçlarımıza v e zevklerimi- ze bağlı bulunuyorlardı. Yani birine göre c b j e d e , diğerine göre subjededir.
X I X uncu ve. X X nci yüzyılın mimarları bu iki nazıariye arasında gidip gelirler. Fakat, bir m ü d d e t sonra güzelliğin insan yapısı ö l d ü ğ ü n ü kabul e d e n - ler ona bir içtimaîlik atfederler. X I X uncu yüzyıl- da « C c n s i n » gibi bazı estetikle uğraşanlar. San'a- tın yeıgâne maksadı güzelliktir, diyorlardı. «Miına- tî bir ç o k zaruretlerle çarpışır, san'atkârın dehası bu m a d d î zaruretleri yenmektir. Konfora, ihtiyaçla- ra bağlanan mimar, mimariyi öldürür.» Bu şekil- de bir anlayış yüzyılın sonuna kadar o l d u k ç a a d i bir ş e k i l d e «sürer gidir.
A n t i k l e r içtimaî düşüncelerden sıyrılmış »af bir güzellik v e bir istikrar arıyorlar, tafsilât güzel- liğini m a l z e m e n i n kendiliğinden doğurmasını isti- yorlardı. M o d e r n l e r i n birçokları sadece istikrar ımeselesi i l e iktifa ederler. Bu sırada Fransada v i o - let-le - Duc, sır halinde bir takım kanunlara karşı jk* libinde bir inanç taşıyor, onları k e ş f e d i p güzeli c a n l a n d ı r m a ğ a çalışıycrdu. Gariptir ki, klâsik ruhu taşıyan R o m a n t i k violet - le - Duc, güzel nispetleri G o t i k katedrallerde arıyor, halbuki ihtiyar (F. Blo*>- del ayni nispetleri antik b i n a l a r d a arıyordu. V i o l e t le-Duc, R o m a n t i k mimarların antik mimarları b a s - tırdığını z a n n e d i y o r d u . 5 e b e p olarak, antiklerin a- d e d î nispetleri, romantiklerin ise ( h e n d e s î a h e n k ) - i (kullandıklarında buluyordu, işlediği hatâ m e y - dandadır: Romantikler sadece canlı hislere sahip- tiler, h e n d e s î «ıhenikte riyazî kanunun s a d e c e bir neticesidir.
V i o l e t - le - Duc'un (halefleri A l m a n l a r d a n T'hiersch, A ı d a m y ayni y o l d a uğraştılar, ,
Matila Ghıyka ^serlerinde altın nispetleri v e L a d e d i n i n tabiattaki v e san'attaki rolü h a k k ı n d a dü- şünceler yayınlandı.
XVIII inci yüzyıldan itibaren Shaftsbury, R o - usseau, Jouffroy'mn nazariyeleri A l m a n l a r ı n ( e i n - f ü h l u n g ) dedikleri (;sympathie) nazariyesine' g e ç e n tarafları vardır. H e r ikisi de düşüncelerinde «İn- sanlar tabiatın s e y r i n e sembolik bir karakter atfe- derler» diyorlar v e bir tufanın ş i d d e t i n d e n , bir manzaranın trajedisinden, bir binanın asaletinden, tıpkı b u manzara, [bu tufan, b u b i n a a y n e n bizim hislerimizi taşıdığı k a n a a t i n d e birleşirler. B u naza-
riye, m i m a r l a r d a başka başka gözükür. Z e k â y a d a - y a n a n mimarlarda, hisse d a y a n a n mimarlaırdtan da- h a b ü y ü k rol oynar.
H e g e l , san'atta üç devir nazariyesini mimarî- y e tetbik eder. .Birinci d e v i r d e San'atin gayesi ihti- yaçların g i d e r i l m e s i n d e n z i y a d e idee'lerin izahıdır.
E h r a m l a r v e G r e k m a b e t l e r i n d e o l d u ğ u gibi. İkin- ci klâsik devir, şekil v e i d e e m u v a z e n e h a l i n d e d i r . F s i d e talî flbir f a k t ö r o l a r a k o r a eklenir.
Ü ç ü n c ü devir, ıGotik san'at o l a n r o m a n tik d e - virdir. <Şekli ««arak s o n s u z o l a n i d e e y i izah e d e r .
H e g e l ; fcir b i r a n ı n karakterini f a i d e y e b a ğ l ı v e y a serbestliği, şeklin fikre olan alâkası ile ölçer.
V o l f l i n , L i p p s gibi A l m a n nazariyeci mimar- ları m i m a r î y i , p s i k o l o j i k v e hissî bir t a k ı m h a r e k e t - leri m e y d a n a g e t i r e n ş e y , d i y e düşünürler.
X I X u n c u y ü z y ı l d a k i i l i m h a r e k e t i tıbbın te- rakkisi zihnî f a a l i y e t i n f i z y o l o j i k h a d i s e l e r l e izah
e d i l i p e d i l m i y e c e ğ i m e s e l e s i n i m e y d a n a çıkarır.
V u n d t V n p s i k o l o j i s i , f i z y o l o j i k bir (psikolojidir.
Bazı estetikçiler d e b u sırada san'atın m e n ş e - ini i ç t i m a î m u h i t e a t f e d e r l e r . Bu içtimaîlik zorlu b i r m ü c a d e l e h a l i n i alır. Estetikçilerin, f i l o z o f l a r ı n h a t t â m i m a r v e ressamların bu m ü n a k a ş a y a ş i d d e t -
le karıştıkları görülür. O n l a r a g ö r e san'at, şahsın şuurunda değil d e içtimaî şuurda teşekkül etmiştir.
T a i n , S a n ' a t eserinin muhit, ıık v e h a r e k e t e g ö r e d o ğ d u ğ u n u - s ö y l e r .
Ch. Lalo, y a g ö r e şaheser, insanların k a f a s ı n - d a şaheserdir, i n s a n l a r o n u b ö y l e telâkki e t m e z l e r -
se o eser a n c a k b i r yığın taş y a h u t b i r c ü m l e n o t a - d a n ibarettir.
M o d e r n ve» i ç t i m a i n a z a r i y e y i bilhassa L e C o r - busier, e s e r l e r i n d e v a k i t a p l a r ı n d a ş i d d e t l e m ü d a - f a a eder. F a k a t o n d a k i Lu c e m i y e t t e n taraflık şek- lin e s k i d e n k a l m a g e l e n e k nazariyesini y o k e t m e z . L e C c ı b u s i e r , gi'zellik h a k k ı n d a k i klâsik | hende'si a h e n k tezini imüdafaa eder. B a z ı m a k a l e l e r i n d e m i - s a l l e r l e b u h e n d e s î güzeldik araştırmalarını gösterir.
B u y'o.lc'ıan b i r ç o k m e k t e p l e r yürür. L e C o r - fbuısier'i çfck iıyi taklit e d e n W a l t e r Cropius'ün A l - m a n y a d a k i B a u h a u s ' u b u san'at d ü ş ü n c e s i n i d e s - tekler. B u g ü n AVnerikada S a n ' a t m a ye, d ü ş ü n c e s i n e d e v a m e t m e k t e d i r .
Y e n i İtalyan m e k t e b i , L e CorbusieT'in s a d e l i k ü z e r i n e Ikurulan y e n i a n l a y ı ş ı n ı daha, 'hissî v e ro- m a n t i k b i r ha.le k o y m u ş t u r . Luigi Moretti, Daneiri, G u i z e p p o V a c c a r o , A r n a l d o F o s c i n i bomıa b i r a z da d e k o r a t i f z e v k i i l â v e ettiler. ,Fakat b ü t ü n bu m ü n a - k a ş a v e o l a y l a r şahsiyeti ö f d ü r m e m e k t e , h e r k e s
k e n d i n e doğru g ö r ü n e n y o l d a y ü r ü m e k t e d i r . Y e t e r ki, L e v e q u e * i n d e d i ğ i «şekil i l e m u h t e v a m i - marisi» ni iyi anlasın, v e g a z e l i n nazarî şekillerin- d e n z i y a d e , d o ğ r u d a n d o ğ r u y a h a k i k î güzeli eserle- rinde versin.
S a m i m O K T A Y
(Baş tarafı sahife 183 de)
mimarî dahi içtinabı m ü m k ü n o l m i y a n bir takım kanunlara tabidir. F a k a t y a r i m asırlık bir araştırma, b o c a l a m a v e h a t a l a r d a n sonra, mimarlar a h e n k ve karaktere sahip m o d e r n bir stilin hakiki kaidelerini ortaya koymuşlar, bilhassa S i m a n a r m e inşaatta y a - p ı m a l z e m e s i n i m a n t ı k î bir şekilde k u l l a n m a usuile- rile, mimari şekil v e hatlar arasındaki m u t a b a k a t ı n
teessüsüne m u v a f f a k olmuşlardır. Bu, hiç bir z a m a n , yer y ü z ü n d e b a s m a kalıp m o d e l l e r i n tekrarlanması v e bir nevi seri h a l i n d e sınaî inşa tarzının y e r l e ş m e - si m a n a s ı n a g e l m e z . Mimarın artistik serbestisi ta- m a m e n m a h f u z d u r . N e t e k i m , İstanbulda y e n i y a - pılmış binalarda b u serbestliğin, m e m n u n i y e t verici bir şekilde, m u h a f a z a edildiğini g ö r d ü m .
Bir çok fasadlardaki kapı, p e n c e r e v e çıkıntı- ların hareket v e tenasübü, portiklerin durumu, ziya v e gölgelerin h o ş bir şekilde dağılışı güzel bir oriji- nalitenin m ü t e v a z ı bir şekilde m e y d a n a g e l m e s i n e y a r d ı m e d i y o r d u . Mimarların b u eserlerinde güzel
ı •',
geleneklerin hatıraları v e m a h a l l î çeşninin zevki gö- rülüyordu. Bu tarzda çalışan S e d a t El d em'in uzun yıllardan beri ortaya k o y d u ğ u güzel örnekleri hiç
şüphesiz g e n ç talebeleri d e takib edeceklerdir.
D ü n y a sulha k a v u ş t u ğ u z a m a n , b ü t ü n m e m l e - ketlerden Istanbula bir s e y y a h akını olacaktır. Bu akın, şehre yalnız gelir temini b a k ı m ı n d a n değil, a y - ni z a m a n d a milletler arası münasebetlerin teessüsü b a k ı m ı n d a n d a f a y d a l ı olacaktır. Turistler, hiç -şüp- h e yokki, tarihi mazisi ile şöhret b u l a n Boğaziçinin sihirli kıyılarına çekileceklerdir. D ü n y a n ı n tecessü- sünü üzerine t o p l a y a c a k bir arkeoloji parkının m e y - d a n a getirilmesi, m a r m a r a sahillerine sarkan a t m e y - danı h a r a b e l e r i n d e u n u t u l m a z günler geçirilmesine fırsat verilmesi gibi, üzerinde durularak a c e l e karar verilecek işler h a k k ı n d a uzun b o y l u t e r e d d ü t e lü- z u m o l m a d ı ğ ı k a n a a t i n d e y i m . Bunlardan temin e d i - l e c e k b ü y ü k menfaatler, yalnız İstanbul şehrinin v e Türk milletinin değil, d a h a geniş bir görüş v e d e - yişle, b ü t ü n insanlığın fikir v e sanat hayatı üzerinde müessir olacaktır.