• Sonuç bulunamadı

Tercüme eden: Y. Mimar H a l û k T o g a y

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tercüme eden: Y. Mimar H a l û k T o g a y "

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M i m a r î Tarihi:

B İ Z A N S M İ M A R İ S İ

Yazan: P a u l L e m e r l e

Tercüme eden: Y. Mimar H a l û k T o g a y

K u b b e l i B a z i l i k a :

Bizans, mimarına, kubbe ve tonoz tazyiklerini ustalıkla muvazeJendirdiği büyük binaları ya- ratmıya, yarıyacak imkânlar bunlardır. Bazı abi- deler ise dairevî bir plân üzerine inşa edilmiştir, Ravenna'daki S. Vitale veya İstanbuldaki Aya Sergiyos ve Bahos (VI ncı asır) bazıları ise haçva- rı bir plân üzerine inşa edilmiştir, avenna'daki Mausoleo di Galla Placidia ( VI ncı asrın ortası) ve Justinien tarafından inşa edilen Sts - Apötres

(Apostel) imparator mozolesi. Fakat en çok kul- lanılan Justinien devrinin hususiyeti ve V inci asırda şeklini bulan, kubbeli bazilikadır.

İsminden de anlaşılacağı üzere, kubbeli bazili- ka, eski bazilika plânına kubbenin yeni bünyesi adapte edilmesidir. Bu imtizaç birçok değişik su- reti hallere mütemayildir ve bunların iki tipe ir- caı mümkündür.

Birincisinde, uzun nefleri, sütun sıraları, tri- bünleri olan fakat ahşap çatı yerine tonoz veya kubbe ile örtülü asıl bazilika gene mevcuttur ve bunun garpteki şeklini teşkil eder. Fakat absid orta nef'in ucunda olacak yerde, kubbe ile bunu taşıyan masif ayaklar bazilika ile absid arasına ilave edilmiştir. Bazilika ile kubbenin kombinezo- nu ufkî plân üzerinde olduğu ve biri diğerine inti- bak eder ve küse mihrabı hizasından kesilir. Me- selâ bu plân yakın zamanlarda Makedonya Phi- lippes'de ortaya çıkarılan VI ncı aşıra ait büyük bazilikada gerçekleştirilmiştir.

İkinci tipte, kubbe ile bazilikanın imtizacı şa- kulî plân üzerinde olur, kubbe bazilikayı intikaya uğratmadan üzerine konur. Bu usulü, diğerinden ayıran başlıca iki vasıf, bir taraftan zemin katında bazilikaya has sütunların kubbeyi taşıyan ayaklar arasında devamı; diğer taraftan kubbenin şarka doğru değilde ,abidenin aşağı yukarı ortasına kon- masıdır. Yan nefler tabiî olarak, orta nef uzunlu- ğuna bitişik olarak devam eder ve binanın mihve- rine muvazi tonozlarla örtülmüştür.

İsauria t,Silifke havalisi) civarında Hoca Kale-

— Geçen sayıdan —

sindeki güzel bir abide (muhtemelen V inci asır) aşağı yukarı inkişaf etmiş bir kubbeli bazilika ti- pidir. Bundan maada Meriamlık (V inci aşırın so- nu) ve aynı zamanda İstanbuldaki Aya Sofya, Kasr ibn Wardan (VI ncı asır), Selânikte Aya Sof- ya (İconoclaste devri), İznikte (Nicae'a) Dormi- tion v.s. nin de tipidir.

Hakikat halde İstanbuldaki, Aya Sofya birçok nuktalardan şayanı dikkat sureti haller meydana getirmesine rağmen, kubbeli bazilika tipi için gös- terilebilecek en sarih misal değildir. Fakat Justi- nien devri mimarisinin olduğu kadar bütün bizanş mimarisinin de şaheseridir ve bu mimarî esprisi- nin kendini vazıh olarak en çok tanıttığı bir abide- dir. Konstantinin yaptırdığı bazilika, Nika ayak- lanmasında çıkardan bir yangında harab olmuştu.

Justinien, bunu çok daha geniş bir ölçüde ve yep- yeni bir plân üzerine inşaasına karar verir. Bu va- zıfeyede Asya menşeli, Sultanhisarlı (Tralli) An- temius ve Miletevs'lü İzidor adlı iki Yunan mima- rını, emirlerine amade muazzam gelirle, tavzif eder. Aya Soiya, Justinien'ni, Versailles sarayının XIV üncü Louis'yi yıktığı gibi için için mahvet- miştir. Fakat, 27 Kânunuevvel 537 deki muhteşem açılış merasiminde, Justinien patriklik tarafından klişe kapılarında kabul edildi, içeriye girince ger- çekleşen eseri bir bakışta kavradı ve Allahma ken- dini bu eseri başarmıya lâyık gördüğünden dolayı şükretti. Muhakkak surette imparator, bütün tah- ribatına rağmen bugün bile ziyaretçiyi cezbeden binada derin bir heyecan duymuştur.

Usulden olarak; geniş bir narteks'den girilen

esas klişe, genişliğine nazaran pek az uzun olan

bîr mustatilin içine sığdırılın ıştır (77 X 71,70 met-

re). Plân olarak bu müstatil bir bazilika gibi tak-

sim edilmiştir: sütunlarla ayrılmış üç nef, yan net-

lerin üzerinde tribünler, orta nef'in nihayetinde çı-

kıntılı bir absid. Fakat nispetler normalden da-

ha kısa, orta nef yan neflerin nispetine nazaran

çok geniş, bütün plânın merkezîleşmiş görünüşü,

yeni bir elemanın, kubbenin tesirini tebarüz etti-

(2)

rir. Büyük nef'in tam ortasında bulunan bu kubbe çok muazzamdır: kutru 31 metre ve zeminden yük- sekliği 54 metredir. Bu kadar muazzam bir hacmin destekleri, abidenin bütün mimarisine hâkimdir.

İnşaatçılar, abidenin şarkında ve garbında hünerli olduğu kadar da cüretkâr olan ve hiç olmazsa bu ölçüde olarak hiç bir yerde kullanılmıyan bir usule müracaat etmişlerdir: kubbe, aynı kuturda olan iki yarım kubbe ile desteklenmiş bu suretle orta kubbenin tesirim devam ettirdiği gibi, örtülen sa- hayı da iki misline çıkarmıştır. Bu iki yarım kub- beler ise kürrevî iki büyük nişle desteklenmiştir.

Merkezde bulunan, şark veya garba bakan bir se- yirciye, nişlerin kademelenmesini, büyük kubbe ile yarım kubbeleri, muazzam bir boşluğu örten aynı zamanda birçok pencere sıralarıyla aydınlatı- lan bu kemer, tonoz ve kubbelerin mantıkî bağlan- ması, bir cür'et, mantık, ilim ve cesaret komplek- si tesiri yaratmaktadır.

Kubbenin yalnız şark ve garpten desteklenme- si kâfi değildir, aynı zamanda şimal ve cenuptan da desteklenmesi icap eder. Mimarlar bu noktada, Aya Sofyanm elenistik bazilikasındaki mevcudla karşılaşıyorlardı: yani yan nefler, bunların tribün- leri ve sütunlar. Tabiatiyle varım kubbelerin karşı- lıkları bu cihetlerde tribünlerdeki kolonadm üze- rinden yükselen ve üzerinde pencereler açılmış va- sî duvarı ihata eden iki muazzam taşıyıcı sağır ke- mer olur. Demek esas kubbe aynı irtifadan yükse- len dört kemer üzerine oturtulmuştur, yarım kub- belerin başlangıç kemerleri ile iki sağır kemer, bu şekilde husule gelen murabba ile kubbe daire- sinin birleşimi dört pandantif sayesinde meydana gelmiştir.

Bu husus daha kâfi değildir. Kubbe her isti- kamette aynı tazyiki intişar ettirdiğinden, bunun her cihetten müsavi olarak karşılanması gerekir, halbuki sağır kemerler nişlerle desteklenen ya- rım kubbelerden daha az mukavimdir ve dışarıya doğru yıkılma tehlikesine maruzdur. Bunları kuv- vetlendirmek için iki çareye müracaat edilmiştir.

Evvelâ kubbeyi taşıyan dört filayağı, şimal-ce- nup istikametinde yan neflerin gölgesinde gizlen- miş ve istinad ayaklariyle takviye edilmiştir: bun- lar yıkılmaya karşı mani olmaktadır.

Sonradan tribün ve yan neflerin üzerinde, çok usta bir tonoz sistemi, kubbe, çapraz, ve beşik to- nozları imtizaç ettirmektedir. Gördükleri vazife- den dolayı «takviye tonozu» denilen bütün bu to- nozlar, tazyiklerin bir kısmını karşılamakta ve bunu komşu tonoz veya alt kata nakletmektedir.

Bizans tonozunun şu hususiyeti vardır ki, taz- yiki müstakil istinad noktalarında toplıyacağı yer- de, bunu her tarafa intişar ettirir. Böylece büyük

kubbenin tazyiki tedricen, binanın temeline doğru ve sağlam toprağa kadar şiddetini kaybeder.

Aya Sofyanın tafsilâtlı bir tetkiki, pekçok şa- yanı dikkat tafsilât, hünerli buluşlar, orijinal su- reti halleri ve bizans mimarlarının, derin bilgi ve dahî yaratmalarını, meydana çıkarmaktadır. Yu- karıda hülâseten zikredilen hususlar, Bizans mi- marisinin mühim bir karakterini çıkarmaktadır.

Bütün kubbeli binalar ifna edilmesi gereken taz- yikler husule getirir. Bir garp klisesinde, bu netice umumiyetle, bir seri haricî istinad ayaklariyle el- de edilir: şurasını söylemek lâzım gelir ki, bu su- reti hâl, istinad ayaklarını bir tezyinat motifi hali- ne çevirmek için sa'rfedilen maharetlere rağmen, pek rasyonel ve mahirane değildir. Bir katedral, kızakta bulunan Ve her tarafında destekler bulu- nan bir gemiye benzetilebilir ve bu benzetişde yan- lış değildir. Bizans bu ayakları başka türlü kul- lanmaktadır. Haricî istinad ayaklarını kabul et- miyor ve bir kubbenin istinad ayaklariyle destek- lenmesini sevmemektedir. Maharetle hesap edilmiş kombinezonlarla, üst kısımlardan gelen' tazyikle- ri tedricen karşılar. Kubbenin geliştirdiği,, kuvvet hatları, bu hünerli düzen, kalın duvarlar, filayak- ları ve temellerde nihayet bulmak üzere kaybolur.

Kubbeli Bizans klisesi, daima birbirini ifna eden, tertip edilmiş kuvvetlerle, elâstik ve yaşayan bir sistemdir. Herşey hesap Ve düşünce, bilgi ve zara- fetdir ve bundan dolayıdır ki, düşünce tafsilât ve inşaatlarındaki saklı inceliklerden dolayı Aya Sof- ya gibi bir klişeyi ve Parthenon gibi bir mabedi incelemekle aynı memnuniyeti duyar.

Y u n a n S a l i b i K l i s e s i n

VI ncı asırda daha elenistik tipte bazilikalar inşa edilmiştir: böylece Ravenna'da Theodoric za- manında başlanan fakat Justinien devrinde ikmal edilen Sant Apollinare nuovo, ve Sant Apollinare in Classe Parenzo'da Euphrasios bazilikası v.s. Bu- nun gibi, kubbeli bazilika tipi de VI asırdan çok sonraları da kullanılmıştır, İstanbuldaki eski Bi- zans klişelerini de bu gruba bağlamak lâzımdır.

Kalender Hane camii, (Diaconissa klisesi değil fa-

kat Christ Akataleptos klisesidir), Hoca Mustafa

camiî (St. Andre de Krisis) ve Gül camiî (St. The-

odoric); XI inci asrın sonuna doğru Panachrantos

ve XII nci asrın başında Chora klişelerinde bu ti-

pin bakiyelerine rast gelinir. Fakat, bu tipin ehem-

miyeti ne olursa olsun, Bizansın mimarî gelişme-

sinde ancak bir merhale olabilirdi. Bazilika ile

kubbenin imtizacı bir karışıklıktır: bazilika sü-

tun sıralariyle uzayan nef'iyle, rüyeti absid'e doğ-

ru sevketmektedir; kubbe ise kemer ve yaşıyıcı

tonozların yükselen hatlariyle, çekici tesiri, bakı-

şı hakikî ayinlerin cereyan ettiği, uhrevî mihraba

(3)

doğru yükseltmektedir: böylece daha sonraları klişenin, diğer taraflarında, verilecek, timsali tefsir tacil ediliyordu. Dahilî mekânın tertibinde, abide- nin esprisinde bile, iki tip arasında bir zıddiyet var- dır. Daha evvelden nazarı itibare alınmış bir zıd- diyet vardır: bazilika civarına veya üzerine kub- benin muğlak organizmini kabule uygun değil- dir. Kısacası, bazilika plânı merkezî bir plânın aksidir. Bütün muhitine aynı tazyik tesirini icra eden kubbe, bu tazyikleri ifna etmek için, mer- kezî bir plâna ihtiyaç göstermekteydi.

Binazs mimaıiarı bu meselenin sureti hallini, uzun asırlar Bizans mimarisinin tipik plânı olacak ve Yunan salibi plânı diye isimlendirilen plânı üzerinde çalışarak bulur. Yunan salibi plânda, kubbe dört cihetten mihverleri birbirlerine amud olmak üzere, beşik tonozlarla desteklenmiştir.

Haricî duvarlar içine, beşik tonozlar ve bunların fa^lı müştereki kolları hemen hemen müsavi bir şaîib resmeder ki, bu tip plânların ismi buradan neş'et eder. Bu beşik tonozların bir avantajı da, kuübe itmelerinin bir kısmını, örtü duvarları üze- rine sevkederek, abidenin merkezini kalın ayak- lardan kurtarmaktır. Küçük klişelerde bu ayak- lar yerine bazan sütunlar yerleştirilmiştir. Hari- ci murabba plân ile haç ayakların arasında kalan sahaya, tonozlu yan sahınlar yerleştirilmiş ve bunlar da tazyikleri ifna bakımından rol oyna- maktadır. Şark cihetinde bunlar da bir absid şek- linde nihayet bulur ve daha büyük olan merkezî absid'i koltuklar. Sağ tarafta bir nevi sakristi (ziynet ve âyin slbiselerinin bulunduğu yer) olan d ı a c o n i c o n absidi, sol tarafta ise bazı mera- simlerin cereyan ettiği p r o t h e s e absidi bulu- nur. Hariçte çatı seviyesinde daha mürtefî olan dört beşik tonoz ile bunlara hâkim olan bundan böyle gittikçe daha mürtefî bir kasnağa oturan merkezî kubbe bariz olarak salib şeklini çizer.

Yunan salibi klişelerinde, ekseriya yan satımların dört köşesinde, dört küçük kubbe bulunur, umu- miyetle bir natrex vardır, fakat atrium bulun- maz.

Yunan salibi plânlı klişe ile serbest haç şek- lindeki, yani bir murabbanm içine çizilmiyen kli- şeyi karıştırmamak gerekir. Meselâ Galla Placidia veya İstanbuldaki Aya Apostoli gibi, bu abidelerin bünyelerinde salibin kolları serbest olarak inki- şaf eder, ve Yunan salibi plânlardan çok farklıdır fakat bu tip inkişaf etmemiştir. Yunan salibi plâ- nın, prototipini aramak için çok uzak mıntıkala- ra gitmek lâzım değildir. Meselâ J. Strzygowski, Aya Sofyayı bir ermeni abidesi olarak gösteren teoriye sadık kalarak, menşeinin Ermenistanda bulunduğuna inanıyordu. Yunan salibi klisesi Bizans mimarlarının buluşudur, mantıkî olarak,

kubbeli bazilikalardan neş'et etmektedir ve kub- be probleminin rasyonel ve ahenkli sureti hallini temsil etmektedir. VI ncı asırdan beri bu yolda- ki emekleme ve tecrübeler maalesef tadil edilen İstanbuldaki Aya İrini veya Makedonya Philip- pes'deki (B) bazilikasında görülmektedir. Bir tipten diğerine intikali, daha iyi anlatan abideler- den biri de Selânikteki Aya Sofya klisesidir, bu bina ( i c o n o c l a s t e ) tasvirperestliği men eden imparatorlar devri olarak tarihlendirilebilir. Bu- rada kubbenin garbındaki tonoz küçülür, buna mukabil şimal ve cenup kemerleri, beşik tonoz olarak uzarlar ve taşıyıcı esas kemer ve duvarı- nın altında bulunması gereken sütun sıraları ta- mamiyle yok olmadan önce haricî duvarlara doğ- ru çekilir ve pilpayelerden müstakil olur. Bu ti- pin tam fakat hantal bir şekilde gerçekleşmiş bir nümunesini, IX uncu aşıra ait Beotyada iyi bir şekilde muhafaza edilmiş Skripon klisesinde gö- rülür. X uncu asırdan itibaren tekemmül etmiş şekillerini İstanbuldaki çok sayıdaki klişelerde rast geliriz (hali hazırda Bodrum, Zeyrek, klişe ve Fethiye camileri), Selânikte (Theotokos, Aya Panteleimon, Aya Ğatherine, Aya Apostali),. Ba- sile I. in meşhur «Yeni Klişe» veya «Nea» sının da Yunan salibi plânlı va köşelerinde de talî kubbelerin bulunmuş olması muhtemeldir.

Muhakkak ki, X uncu asırdan XV inci aşı- ra kadar, daha evvelki asırlarda olduğu gibi, Bi- zans mimarisi bir muttaritlik tanımamıştır. Böy- lece Yunan mektebi belki ermenistandan veya herhalde şark havalisinden aldığı iktibaslarla te- barüz eder; meselâ çok olarak kullanılan köşe trompu (Phocide'de St. Luc, Daphni, Chio'nun Nea - Moni ve Mistra'nm Sts Theodores) u. Mist- ra'da bazı klişelerde, bazilika plânı, Yunan salibi plâniyle şayanı dikkat surette imtizaç ettirilmiş- tir. Athos dağında, Yunan salibi plânı adapte edilmiş yalnız, merasim salonlarında bulunan üç nişli elemanlar da ihmal edilmemiş böylece sali- bin şark kolu gibi şimal ve cenup kolları da birer absid ile nihayet bulur. Bu değişikliklere ve bü- tün eski tiplerin devam etmesine rağmen, elenis- tik veya kubbeli bazilika, Yunan salibi plânlı kli- şede, Makedonya sülâlesi hâkimiyetinden Bizan- sın sükûtuna kadar hükümran olan, Bizans klişe- sinin mantıkî tekâmülü tamamlanır.

S i v i l M i m a r i :

Bizansın dinî mimarî abideleri üzerinde meb-

zûl, buna mukabil sivil mimarisi üzerinde ise çok

eksik bir fikir edinebiliriz. Bu arada en iyi ta-

nıdığımız askerî mimaridir. Sadece, mükemmel

bir abide olan İstanbul'un surları dolayısiyle de-

ğil, fakat diğer şehirlerde de sur duvarı bakiye-

si, kule ve sur kapısı muhafaza edilmiştir. Sivil

(4)

binaların hemen hepsi kaybolmuş veya îstanbul- da olduğu gibi çok eksik araştırmaların mevzu- unu teşkil etmiştir. Bizans ikametgâhını ancak metin veya nadir minyatürler vasıtasiyle tasav- vur edebiliyoruz. Yalnız çok geç devirlere ait birkaç ev. bugüne kadar muhafaza edilmiştir Arta (Epir), Melenik (Makedonya) ve Mistra'da.

Aııcak çok yakın zamanlarda Nea Anchialos ve Megare hafriyatlarında, Bizansın ilk devrine ait ikametgâh bakiyelerinin bulunduğu zannedil- mektedir. İstanbulun uzun asırlar seyredenlerin

öııüne serdiği, ticaret mahallelerinin zenginliği, aristokrat mahallerin ihtişamı; imparator sarayı, senato sarayı, hipodrom ve tiyatro; revaklı büyük sokaklar, meydan ve forumlar; akropol, kapitol, sütunlar, zafer takları; Zeuxippe ve Arcadius ha- mamları; sayısız manastır ve manzumeleri, han- lar, hastahaneler; ıtriyat, ipek ve mücevherat pa- zarları; rüzgâr kuleleri, fenerler, tersaneler, rıh- tımlar ve limanlarını tahayyül etmek için gene muharrirlerin, seyyahların, hacıların tasvirlerine münhasır kalırız.

Bu muazzam şehrin su ihtiyacı da, zor bir meseleyi ortaya çıkarıyordu, buna dair bilgimizi, faydasının uzun zaman harabe olmaktan korudu- ğu birkaç güzel inşaata medyunuz: banliyö ve- ya şehirin içindeki akadükler, bilhassa Justinien akaaüğü (yeni araştırmalar, bunun eskiliği üze- rinde şüphe uyandırmıştır). Valens akadüğü, ve şehrin her tarafına kazılmış sarnıçlar. En eski sarnıçlar, üstü açık su haznesi olan havuzlardır, fakat çok erken bir devirde ve her halde İskende- riye modeli üzerine, sütunların taşıdığı tonoz ta- vanlı, yeraltı sarnıçları inşa edilmiştir. V inci asırda bu sarnıçlar daha tek katlıydılar, fakat müteakip asn-da, Justinien mimarları bu inşaat- lara her tarafta görülen şayanı hayret fen ve

cür'ei;lerini kullanmışlardır. «Binbirdirek» sar- nıcı bu devrin en güzel abidelerinden biridir. Bu sarnıç iki katlı muazzam bir su deposudur, bir mermer sütun ormaniyle taşmmakta ve bu sü- tunların üzerine oturan kürrev tonozlarla örtülü- dür. 528 senesine ait olan bu inşaatta, en eski se- pet sütun başlığı kullanılışına rast gelmekteyiz

(yanlış olarak dendiği gibi bu tabla başlık değil- dir) ki bu Justinien mimarisinin karakteristiği- dir.

İstanbulda, Aya Sofya ile beraber en mü- kemmel abideleri muhakak ki, imparator sarayla- rıydı. Büyüklüğü, inanılmaz zenginliği, tarihin aşırı üzerine sıralanmış inşaatların değişiklik ve muğlaklığı, eğer muhafaza edilselerdi, Bizans mimarisinin muhassalasmı teşkil edeceklerdi. Fa- kat toprak üzerinde aşağı yukarı hiçbir şey kal-

mamıştır ve ancak son senelerde bir İngiliz heye- tinin hafriyatı, mümkün olabilecek keşiflerin ehemmiyeti üzerinde, nazarı dikkati çekmiştir.

Bu sarayların ne olabileceklerini tahayyül ede- bilmek için gene metinlere ve bilhassa Constan- tin Porphyrogenete'in «Livre des Ceremonies»

adlı kitabına müracaat etmek lâzımdır. En eski saray Constantin tarafından inşa ettirilen Daphne saıayı, kendi başına bir vahdet gösteriyor ve belki Spalato'daki Diocletien sarayının bazı tertibini hatırlatıyordu. Nika ayaklanmasından sonra, Jus- tinien, büyük saraya abidevî bir giriş olarak kul- lanılan, Chalce peristilini tekrardan inşa ettirir.

Bu mahallin, dört ayak üzerine oturan ve dafıa- ları dört beşik tonoz ile karşılanan bir kubbe ile örtülü olduğu zannediliyor. Justin II., c h r y s o t - r i c l i n i u m denilen taht salonunu inşa ettir- miştir. Bu absid şeklindeki sekiz nişle desteklen- miş bir kubbe ile örtülü sekiz köşeli bir salon- dur, heyeti mecmuu bir murabbanm içine sığdı- rılnııştır. İmparator şark absidiııde oturur ve bir ilah gibi tapındırdı. İconoclaste —tasvire tapmı- yan— bir imparator olan Theophile (829-842) iki mühim abide inşa ettirmiştir: triconque ve sigme.

Trieonque, tonozlu bir merasim salonuydu, şi- mal, şark ve cenuba mütenazır üç büyük absidi bulunuyor, garpte ise sigmamn yarım dairevî büyük revağına açılıyordu. Bu abideler, Theo- phıle'in Büyük saraydaki diğer inşaatları gibi, Bağdat halifesinin muhteşem inşaat ve sarayları- nı taklit ediyordu. Nihayet Makedonya sülâlesi mebdeinde, Basil I, Büyük sarayın sur duvarları içinde ihtişamı, Aya Sofya ile rekabet eden Yeni Klişeyi ve Yeni Sarayı (Kenourgion) inşa ettirir.

Comnene'ler Büyük Sarayı terkederler ve meskenlerini Halicin bir ucuna götürür ve Bla- chernes sarayını inşa ettirin Plânını pek az tarı- yoruz, belki hafriyatlar bunu bize serahatle çıka- rabilir. İstanbulda ayakta duran yegâne ehemmi- yetli sivil Bizans inşaası olan ve yanlış olarak

(Belisaiıe evi), (Constantin Porphyrogenene sa- rayı), (Hebdomon sarayı) diye anılan Tekfur Sa- rayı, belki Blachernes sarayına aittir. Önünde siı- tuıılu bir protik olan tonozlu zemin katm üzerin- de, kemerli pencereleri ve balkonu olan iki kat mevcuttur. Cephenin çok renkli hendesî tezyina- tı, kırmızı tuğlanın beyaz veya renkli mermer ka- rışta rılmasiyle elde edilmiş ve çok şayanı dikkat- tir.

(Bu makale, P a u l L e m e r l e ' i n , Le Style Byzantin adlı ve 1943 de Larousss

kütüphanesince yayınlanan eserinin 37

ilâ 52 nci sayfalarından tercüme edil-

miştir.)

Referanslar

Benzer Belgeler

Oturma odası güçlükle havalandırılabileceği gibi tek soba ile evin bütün odalarının ısınmaları da gayrikabildir.. Derece alan bu üç projedeki mahzurların hiçbirini

M ü k â f a t : Umumî vaziyet plânı iyi tertip edilmiş, iskele meydanı iyi düşünül- müş, Belediyenin kutran görüş temin eden geçitleri iyi, Otelin yeri iyi, plân

Kıskançlar tarafından hücuma uğramış, prensler tarafından lâyıkiyle korunmamış, işçiler tarafından aldatılmış ve bu hususlara da yetişmek mecburiyetinde olan mimar,

SAHNE IŞIKLARI ve DİĞER ŞEYLER Yazan ve Çizen: Jean-Jacques Sempé Türkçeleştiren: Damla Kellecioğlu Karikatür / Her Yaş / Nisan 2019 Baskı Detayları: 170x220 mm, 64 sayfa,

2005 yılı Kasım ayında yüzde 38 seviyelerinde bulunan sebze fiyatları yıllık artı oranlarının, 2006 yılı Kasım ayında yüzde 1 seviyelerine gerilemesi

“Cheddar” Peyniri, Taze Kaşar Peyniri, Hardal, Salatalık Turşusu Cuban Sandwich Beef Bacon, Cheddar, Kassari Cheese, Mustard, Pickled Cucumber.

Yazan: John Wyndham Çeviri: Niran Elçi Roman / Sert kapak 200 sayfa / Nisan 2018. Triffidlerin Günü, uygarlık, insanlığın doğa karşısındaki kibirli tutumu, cinsiyet, sınıf

Yerel Mahkemece; çeki takibe koyan bankanın lehtar veya ciranta olarak çeki elinde bulundurmadığı, dolayısı ile çekin hamili olmadığı, alacaklı bankanın sadece