Abbasilerde Bilim ve
Düşünce
Abbâsîler dönemi, bilimlerin gelişimi
açısından özellikle h. II. yüzyılın sonundan h.V. yüzyılın başlangıcına kadar
“Müslümanların altın çağı” ve
“Müslümanların bilimsel rönesans dönemi”
olarak kabul edilir. Bu dönem, hem İslâm din bilimleri hem de felsefe, doğa bilimleri, coğrafya ve edebîyat gibi alanlarda
gelişmelere sahne olmuştu. Özellikle Bağdat şehri, kurulduktan kısa bir süre sonra bilim ve kültür merkezi olmuş, her taraftan
bilginler buraya akın etmeye başlamıştı.
Abbâsîler’de düşüncenin ve bilimin gelişmesine etki eden bir takım
faktörler vardı. Bu faktörlerin başında onların fethedilen ülkelerin entelektüel birikimine ilgi duymalarıydı. Bu ilgi,
devletin resmi yönlendirmesini de
içeriyordu. Özellikle Harunurreşid ve Me’mûn’un düzenlediği bilimsel
toplantılar ve bilginleri himaye etmesi, resmi yönlendirmenin en çarpıcı
örneklerini teşkil ederdi.
Her şeyden önce Abbâsîler iktidara gelişleri ile birlikte Mevâlî ile Arap olanlar arasındaki ayırımı ortadan kaldırmışlar ve özellikle erken dönemde İranlı unsuru devlet mekanizmasında
görevlendirmişlerdi. Abbâsîler’in İran geleneğine karşı bu tavırları, İslam düşüncesine etki eden
faktörler haline geldi. Öncelikle, İranlılar vasıtasıyla Sasani (İran) bürokrasisi ve kültürü yeni
imparatorluğa taşındı. Abbâsîler idarenin birçok ayrıntısını ya aynen ya da Sasani kültürünün
esaslarına göre geliştirdi. Buna bağlı olarak İran hükümet geleneği, tarihi menkıbeler ve
nasihatname mecmualarıyla Arap edebîyatına girdi.
İbnü’l- Mukaffa (ö. 140/757)
tarafından Siyeru Muluku’l-Acem, Farsçadan Arapçaya tercüme
edildi. Yine İbnü’l- Mukaffa, Hind masallarını içeren Kelile ve
Dimne’yi de çevirdi. Bu eser, Hind’e ait olmakla birlikte
Pehlevice olarak, Sasanî
İmparatorluğunda etkili olmuştu
ve bu açıdan da İran geleneğini
yansıtıyordu.
Yine bu dönemde Zındıklığın büyük suç kabul edilmesi, kelâmcıları, onlar hakkında reddiye yazmaya götürdü ve bu da İslam düşüncesine önemli katkılar sağladı.
İslam düşüncesine bu dönemde katkısı olan bir
diğer hareket de Şuûbiye idi. Şuûbiye’ye mensup kişilerin eserleri, Araplara yönelik tenkitleri ve
Arap olmayan halkların özellikle de İranlıları öven edebî unsurları içeriyordu. Şuûbiye’nin İslam
düşünce tarihindeki önemi; Abbâsîler’in ilk döneminde hakim olan “kültür dilinin Arapça olması gerekir” fikrinin olumsuz yönünü ortaya koymasıdır.