• Sonuç bulunamadı

TÜRK ŞEHİRCİLİĞİ Yük. Müh. Kâzım M i r § a n Türk yerleşmelerinde, bilhassa Türkistanın şi-maline doğru barizleşmek üzere, diğer bir hususiyet gö-ze çarpıyor. Buralarda iktisadî bir birlik teşkil eden koru zü m

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "TÜRK ŞEHİRCİLİĞİ Yük. Müh. Kâzım M i r § a n Türk yerleşmelerinde, bilhassa Türkistanın şi-maline doğru barizleşmek üzere, diğer bir hususiyet gö-ze çarpıyor. Buralarda iktisadî bir birlik teşkil eden koru zü m"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Şek 1 1 — Ş.mal tlirklerine ait evlerin bir avlu tipi

T Ü R K Ş E H İ R C İ L İ Ğ İ Yük. Müh. Kâzım M i r § a n

Türk yerleşmelerinde, bilhassa Türkistanın şimaline doğru barizleşmek üzere, diğer bir hususiyet g ö -ze çarpıyor. Buralarda iktisadî bir birlik teşkil eden k o r u z ü m re l e r i n e tesadüf ediyoruz (şekil 1 e

bak). Bu zümre ekseriyetle akraba olan unsurlardan teşekkül eder ve baba, dede veya mal sahibi bu züm-renin reisidir.

Koru zümresinin en mühim hususiyeti onun i k -t i s a d î b i r b i r l i k -teşkil e-tmesidir. Burada her-kes müşterek ve nihayet zümre reisinin bir plânlaması üzerine taksim edilmiş olan geliri çoğaltmıya çalışır. Diğer bir bakımdan da bu koru iktisadî bir bütündür ve bu hal yerleşmecilik bakımmdan pek mühim bir keyfi-yettir. Burada iktisadî bütünlükten anladığımız mâna korunun muhtaç olduğu şeyleri kendi istihsal etmesi, işletmesi ve mümkün derecede başkalara muhtaç olma-masıdır. Bu hususiyet göçebe Türklerde de bütün şid-detile hüküm sürer. Onlarda da cemiyet cüzleri (aile, aileler, kabile) kendi başına iktisadî bir bütün teşkil ederler.

İnşaî bakımdan (koru) bir takım cemiyet

mensup-larına (akrabalara, hizmetçilere) ait evleri birbirleri ile birleştirir. Orada at, inek, koyun v.s.. için ahırlar; ta-vuk, kaz v.s.. için yuvalar; meyva, zerzevat bahçesi v.s.. bulunur. Bu koruların büyük tarla ve bostanlarla bitiş-tikleri de çok kere vakidir.

Koru cemiyetinin bu hususiyeti, modern Türk şe-hirciliğinin de memnuniyetle ele alabileceği bir keyfi-yettir. Bu esasa istinat etmek üzere yerleşmelerimizde de pek güzel ve sağlıklı yerleşme tipleri inkişaf ettir-memiz mümkün olacaktır.

(2)

İstanbuldaki eski Türk eserlerinden birinin iç avlusu

için umumî büyük biı misafirhane de yaptırılabilir. Y i -yecek, zerzevat vesairenin ucuzca temini için de bazı teşkilâtlar yapılabilir.

İnşaatta kapalılık noktai nazarından da bu ev grup-ları pek güzel şekillendirilebilir, ve yerleşme içinde bu

ev gruplarının birinden diğerine gitmek âdeta yeni ve taze bir diyara çıkmak tesirini uyandıracaktır.

Türklerdeki bu koru cemiyeti ve, koru duvarı gibi bir çerçeve bulunmadığı takdirde bile, evlerin araziye guruplar halinde yeıieşişi (Bizim Türk yerleşmelerini karakterize eden, evlerin gruplar halinde araziye y e r -leşmesinin pek de öyle diğer milletlerde görülmediğine işaret etmeliyiz. Meselâ İtalyan yerleşme tarzı bu halin tamamile zıddmı teşkil ediyor. İtalyada evler arazi

üs-Şekil 4 — trsküdarda bir ev, arsanın çar-pıklığına odalarda tashih için yapılan

cumbalar.

Şekil 3 — Çengelköyünde cumbalı bir ev. eski Türk eserler.nin bodrum katları re-simdeki gibi penceresiz ve cumba

(3)

i

Şek.l 5 — Köşebaşında. yapılmış köşe cumbalı bir ahşap ev

tüne serpilmiş bir şekildedir. Bu hali biz İtalya taşrasın-da pek iyi müşahede edebiliriz. Orataşrasın-daki nüfusun taşrasın-daha sık yaşadığı köy ve kasabalarda ise evler uzuvlar halin-de birbirleri ile birleşmemişler, fakat oradaki ev kesa-feti taşrada serpili gördüğümüz evlerin birbirlerine doğ-ru sıkıştırılmış olmasından teşekkül etmiştir.) En riya-zi şeklini Osmanlı Türklerinde bulmuştur. Ev grupları orada murabba veya mustatil şeklinde sıralanmışlar v e -ya tek bir ev halinde birleşmişler ve koru (avlu) ismini alarak bu murabba veya mustatil içine yerleşmişler-dir (şekil 2 y e bak).

Bütün bunlara göre Türk yerleşmesi koru cemiyeti esası üzerine iscemiyetinat eden i k t i s a d î b ü t ü n l ü k -l e r d e n müteşekki-l o-larak vasıf-landırı-labi-lir. Bu ha-l Türkün diğer içtimaî teşekküllerinde de göze çarpacak-tır. Meselâ tarihî Türk devletlerinin siyasî birliği de böyle bir esasa dayanır. Bu devletin en küçük uzvu ka-biledir. Bu kabile Türk devleti içinde âdeta müstakil bir iktisadî hayat sürer, fakat o siyaseten herhangi bir, birçok kabilelerin birleşmesinden müteşekkil, birliğe b o y sunur. Bu birliklerin başında yine müstakil yaşıyan, f a -kat han'm gönderdiği emirlere itaat eden beyler

(4)

nur. Bu birliklerin, (ulusların) birleşmesinden ise budun teşekkül eder. Budun'un başında bütün beylerin beyi olan ve Tanrının emrini yerine getiren han bulu-nur. Bu han ayni zamanda bir ulusun reisidir.

Bütün bu hususiyetler türkün mühim bir ırkî psi-kolojisine istinat eder:

Türk iç hayata, kendini alâkadar eden, kendinin bir rolü olan ve âzası bulunduğu cemiyete ehemmiyet verir. Dış, kendine ait olmayan ve yabancı olan hayatla onun alıp vereceği pek azdır. Onun için o bu iç hayatı en iyi yaşatacak olan teşekküller (koru, kabile v.s..) halinde meydana çıkar. Türk, yerleşiğini, bu iç hayatı en iyi yaşatacak şekilde kurmak ister. Bunu biz Türk evlerinin inşa tarzına bakarak müşahede edebiliriz. Garp dünyasında evlerin en süslü cepheleri sokağa b a k -tığı halde türklerde o avluya bakar. Bu Türk evlerinin sokağa bakan cephelerinde pencere bulunmaz. Buna mukabil avluya ve bahçeye doğru büyük pencereler açılır, çünkü orada Türkü alâkadar eden hayat yaşar. Bütün bunlar, yalnız bir inşaat hususiyeti değil, büyük bir ruh ve yaşayış ayrılığıdır. Türk kendisinin yaşadığı ve mes'ud olduğu muhiti inşa etmek, aile hayatında mes'ut olmak ister. O gösterişi sevmez ve ev hayatınm sırrını yabancı nazarlardan korur ve büyük bir

misa-firperverdir. Bütün bunlar ise iyi bir terbiye, sağlam bir müfekkirenin neticesidirler ve iyi bir sağlık temeli teş-kil ederler.

Türkistanda evlerin ve ev hayatınm bariz bir şe-kilde, sokakla alâkasını kesmesine mukabil, Türkiye-de, pek garip bir şekilTürkiye-de, evlerin s o k a ğ a d o ğ r u uzandıkları gözüküyor (şekil 3 e bak). Orada evler, alt katta değil, fakat ikinci katta olmak üzere, sokağa doğru bir çıkıntı teşkil derler. Halk dilinde cumba, daha sanatkârane olarak teşkil edilenlerine, (saraylar, köşk-ler, v.s..) şehnişin, cihannüma ismi verilen bu çıkıntı Avrupa evleripde gördüğümüz «balkon» değildir, otur-ma odalarının bir köşesi ve devamıdır.

Bu halin izahı Osmanh devrindeki içtimaî hayat tetkik edilirse gayet kolaylaşacaktır:

İslâm dini kadını eve hapsetmişti, kadın yüzünü yabancı erkeklere göstermemeli idi. Bu mahpus kadı-nın ise kendisine menedilmiş bulunan meyvadan yemek arzusu belki daha fazla artıyor ve o, kafesli pencerele-rin deliklepencerele-rinden, sokaktaki gelipgeçen insanları sey-retmekten hoşlanıyordu. Bu hal iç hayatı daha geniş olan büyük bahçeli ve avlulu saray ve köşklerde m ü -essir bir rol oynamaktan uzak bulunsa bile, meselâ İstanbulun, ekseriyeti teşkil eden bahçesiz ve hattâ a v -lusuz halk evlerinde muhakkak surette inşaî bakımdan müsait bir hal çaresini icabettiriyordu. Ayni zamanda kadmın eve kapanması evin ufak tefek ihtiyaçlarının

tedarikinin bizzat evin kendisinde husulünü icabettirir. Bu şekilde Türkiyede sokak satıcılığı son derece inkişaf ediyor; sebze, meyva, yoğurt, süt, her şey ev önünde satın alınır oluyor. Bu şekildeki bir hayatın tabiî bir neticesi olarak evlerin sokağa doğru uzandıklarını görüyoruz. Birinci kattaki pencereler tamamile ağaç kafeslerle kapatılmışta- veya penceresiz bir duvardan ibarettir. Ve dışarıdaki bir kimsenin ev içindekileri seç-mesi imkânsızdır. İkinci katta ise ev sokağa doğru uza-nır ve burada sedirler üstünde oturan bir kimse bütün sokağı ayağı altında bulur. Burada oturan kimse, y e -rinden bile kıpırdanmıya hacet kalmaksızın, uzaktan gelen üzümcüyü kolaylıkla seçebilir, sütçüye de seslenebilir, meyvacı ile de pazarlığa girişebilir. Günün m u -ayyen saatlerinde burada oturarak sokağı seyretmek ise ayrıca bir zevk teşkil eder. Ayni zamanda komşu ka-dınlar ile de burada zahmetsizce sohbet edebilir. İstan-bulun bazı mahallelerinde, bilhassa mahallede çıkmış bir yangm v.s.. gibi mühim vak'alardan sonra, bütün sokak halkının bu cumba pencerelerinden birbirlerile sohbet ettikleri vakidir.

Uç tarafından da pencerelerle çevrilmiş olan bu cumba köşeciğinde daha fazla ışık vardır ve bu sebeple burada Kur'an, kitap veya gazete okunur. Bu çıkıntı-lar sıcak yaz günlerinde bu köşeciğin en iyi rüzgârlan-masmı temin eder. Velhasıl bu çıkıntılar odanın en can-lı köşesini teşkil ederler.

Celâl Esat bey bu Türk cumbaları hakkında şöyle diyor: «Kaim merteklerden yapılan bu cumbanın üs-tüne birinci kat biner ve ileriye doğru çıkar. Bu suret-le binanm ağırlığı yalnız cephe duvarlarına değil, ar-kadaki ve yandaki duvarlara da dayanır. İkinci kat da

yine ayni şekilde birinci katın şakulü seviyesi dışına taşan cumba şeklindedir. Bunun birkaç sebebi vardır. Birincisi, kullanılmıyan ve rutubetli sayılan, alt katın yüzeyi az ve en çok faydalanılan yukarıki katların y ü -zey ölçüsü büyük olur (şekil 4 e bak). İkincisi, ileriye çıkan kısımlar evin alt katmı yağmurdan ve hava te-sirlerinden korur. Üçüncüsü, eskiden; kale ile çevril-miş olan şehirlerde, arazinin sınırlı olması hesabile; yol

için bir mesafe kalması için ancak evlerin üst katları sokağa doğru ilerletilerek yer kazanılması mümkün o -lurdu. O suretle ki, birçok sokaklarda karşılıklı iki evin cumbaları bazan birbirinden sigara yakacak kadar y a -kın olur ve saçaklar bazan birbirinin altına girer. Bu nevi sokaklar kışın muhafazalı ve yazın gölgeli olursa da, onların yangm ve sağlık bakımından zararlı olduk-ları şüphesizdir.»

Bu cumbaları inkişaf ettiren başka bir sebep de bel-ki İstanbul yalılarıdır. İstanbulda pek çok yalı vardır veya var idi. Bu yalıların en mühim meziyetleri orada

(5)

Mes'ut mecnûnlar : Bunlar İncilide bahis edilen basit düşüncelilerdir. Dünyada iken cennetin anahtarı onlardadır. Onlar için san'aıt, âşk, din, düşüncelerimizi daha büyük ilîhamıllara, hattâ cennete sevk eden vasıta-lardır.

Saadetin sırrı : Saadete ancak sükûnet ile vasıl olunur. Zira ancak bu sayededir ki, tozlar dökülür, ve hava saf ve teneffüse salih bir hale gelir.

Harabeler : San'at eseri harabeleri tâmir etme-ğe kalkmak vahşî insanlara yakışır bir harekettir.

Tasarruf - Hak - Feragat :

Parmentier, Kari

Marks, ve Jaures'den daha fazla insaniyete nafî olmuş-tur. Fakat İsa ondan da ziyade faydalı olmuşolmuş-tur.

Parmentier insanlara patatesi tanıttı, Kari Marks herkesin patatese hakkı olduğunu aşıladı. İsa ise on-dan vazgeçilmesini bilecek imkânı öğretti.

Hakikat : Hiç kimse hakikati söyleyememiş ve yazamamıştır. Hakikat ancak düşüncede kalmıştır. Mağara adamı evvelâ taşı yontmağa başladı, onu süs-lemeği sonra düşündü. Bu tezyinat faydasızdır. Fay-dasızlık her san'atm esasında mevcuttur.

Zerâfet : Zerâfet faziletin tâbii olmalıdır. San'-atin istikbâli safiyettedir.

Af : Her zaman ve vakit geçirmeden affetmeli-dir.

Tılısımlı deri : Hakkımız olduğunu zannettiği-miz saadeti tamamen kullanmış olduğumuza kanaat edemeyiz.

1925 senesi için mukarrer at

1 — Genç kalmak, bunun için de :

a) günde iki saatini havaiyata hasretmek, b) gençlerle bir arada bulunmak ve onlara yar-dım etmek.

c) çok tasarruf yapmamak,

d) vücudu yıpratmamak, fikri yormak.

2 — Gençliğe ve hayatlarını güzelleştirmek için yaşlılara itibar etmek.

3 — Muntazam olmak, intizam dalma intizam, her şeyde safvet aramak.

4 — Her şeyde gizli bulunan yenilik fikrini bul-mak ve her ce bâd abâd onu ifâde etmek.

5 — Musikiyi ihmal etmemek.

o — ^

Ölüm hakkında düşünceleri :

Her mektubu sonuncu mektup imiş gibi yazmalı-dır.

Bir sarmaşık tarafından sarılmış bir çınar gibi ni-çin ölünmüyor?

Ölüme mutavaat etmeği bilmelidir.

Hayatın cazibesi : yaşamağa değen yegâne şey ölümdür.

Mezarın üstünde öten şu küçük kuşa bakın! Bir gün gelecek onu da duyacağız.

Bibllographie : La boutique a Treize, Henri Sau-vage 1923. La construction moderne, sene 47, No. 33.

(Baş tarafı

77 nci sayfada)

insanın her vakit deniz serinliğini bulabilişi ve Boğaz sefasma nail oluşudur. Burada evler, denizi daha fazla ayakları altmda görebilmek için, denize doğru umtu-lurlar ve cumbaların bu umtuluşun bir neticesi olması da pek mümkündür.

Türkistanda, büyük avlulu ve bahçeli evlerde, sa-kin bir iç hayatı gelişmiş olmasına aykırı olarak; Tür-kiye şehirlerinin pek çoğunda, bu şekilde sokağa, dış hayata doğru uzamlışm sebebi belki de Türkün olmı-yan yerleşmelere, bizans evlerine, Türklerin yerleşme-lerinin ve bu yabancı —bahçesiz ve korusuz— yapıları kendi kültürlerine göre inkişaf ettirmelerinin bir ne-ticesi olmuştur, fakat artık bu varılan netice Türkün olmuş ve Türk kültürünün bir özelliğini teşkil etmek-tedir. Anadolunun her tarafında böyle evlere rastlanılı-yor. (Şekil 5) İstanbuldaki son derece cazip bir

çıkın-tılı evi gösteriyor. Türkiyede yeni inşaat yapılırken Türk mimarîsinin bu kültür unsuruna da sağlıklı,

ras-yonel estetik ve kültür prensiplerine göre yer verilirse Türk şehirlerinin kültür ve cazibesi de o derece arttı-rılmış olacaktır. Bu cumbalar modern şehirlerimizde bilhassa köşelere düşen evlerde teşkil edilerek dönemeç noktasındaki yaya kaldırımının genişletilmesinde kulla-nılabilecekler ve bu şekilde modern şehirlerimizin ih-tiyaç gösterdiği bu önemli probleme de iyi bir hal ça-resi bulunmuş olacaktır.

Bununla beraber Türkiyede Türkistan kültürünün muhafaza edildiği yerler de pek çoktur. (Şekil 6)

Yalo-vadaki bir Türk evini gösteriyor. Bu ev sokağa karşı yüksek duvarlarla muhafaza edilmiştir. Evin sokağa bakan penceresi hiç yoktur (şekil 7 ye bak). Evin iç cephesi, bir iki ağaç yetiştirilerek son derece cazip bir şekil verilen, bir koruya bakıyor. Bu koruya da evle bi-tişik olmıyan bir kapıdan giriliyor. Böyle evlere rum

Referanslar

Benzer Belgeler

Dış yan duvarlarının, şimdi yerleri sıvanmış olan kısımları vak- tile bütün çini kaplı imiş, Bu çiniler Bursadaki (Yeşil cami)- nin renk ve tertibinde olup o devreye

Bugün de 'betonla ve demirle yapı yapıldığı için, niçin o memleketin ve o milletin âdetleri, vaziyet, ik- lim ve ihtiyaçları göz önünde tutulmadan he- pmiz ayni mimariye

Çünkü de- min de söylediğim gibi şuurun tenkidi onun için daima hazırdır... Şuurumuzu tırnıalıyacak hatalarım görmemek için sarhoş olmaktan başka çare

Hususî mahiyette, fakat bittabi natamam olarak yapılan bazı tetkiklerin bizi götürdüğü neticeye göre zati sermayenin umumiyetle daha fazla ol- ması icap etmektedir, çünkü

Bu imtizaç ve ahenk ise, artık hem teknik, hem konstrüksiyon ve hem de fonksiyon unutulur: artık mimarî vardır, artık san'at vardır ve bu, diğer iptidaî şeylerden

(Mustafa III.

Genel bina İskeletinin statik ve neticede maliyette eko- nomik, azlık, suların akışında temizlik ve evin içine alabil- mek imkânı; düz çatıda dilatasyon ve neticesi dam - bahçe

(Bugünkü yollar; kurunu vustadan kalmış keçi yolları üzerine kaldırım döşenerek meydana gelmiştir. Bunlar mo- dern teknik neticesi hasıl olmuş değildir. Eşeklerin sallana