• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de televizyon alanının sosyal yapısı ve televizyon alanında kültürel tüketim pratikleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'de televizyon alanının sosyal yapısı ve televizyon alanında kültürel tüketim pratikleri"

Copied!
408
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI

ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ BİLİM DALI

TÜRKİYE’DE TELEVİZYON ALANININ SOSYAL YAPISI VE

TELEVİZYON ALANINDA KÜLTÜREL TÜKETİM

PRATİKLERİ

Özgür ARUN

DOKTORA TEZİ

Danışman

Abdullah KOÇAK

Konya–2010

(2)

T.C.

SELÇUK ÜN

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel eti ve akademik kurallara özenle riayet edildi

davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunuldu yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalı

yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldı SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel eti ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik

ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez llarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Özgür A Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe

ini, tez içindeki bütün bilgilerin etik unu, ayrıca tez kalarının eserlerinden ğını bildiririm.

(3)

T.C.

SELÇUK ÜN Sosyal Bilimler

Doktora Tezi Kabul Formu

Özgür Arun tarafından hazırlanan

Televizyon Alanında Kültürel Tüketim Pratikleri tarihinde yapılan savunma sınavı sonucund tarafından doktora tezi olarak kabul edilmi

Prof. Dr. İsmail Tufan Prof. Dr. Abdullah Topçuoğ Prof. Dr. Ahmet Kalender Doç. Dr. Abdullah Koçak Doç. Dr. Ahmet Yalçın Kaya

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Doktora Tezi Kabul Formu

tarafından hazırlanan “Türkiye’de Televizyon Alanının Sosyal Yapısı ve Televizyon Alanında Kültürel Tüketim Pratikleri” başlıklı bu çalışma 17

tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından doktora tezi olarak kabul edilmiştir.

Başkan Prof. Dr. Abdullah Topçuoğlu Üye

Üye Üye Doç. Dr. Ahmet Yalçın Kaya Üye

Türkiye’de Televizyon Alanının Sosyal Yapısı ve 17/06/2010 arılı bulunarak, jürimiz

(4)

Teşekkür

Doktora çalışmam süresince verdikleri kıymetli destekler için;

hocalarım, Yusuf Ziya Özcan, Ayşe Gündüz Hoşgör, H. Ünal Nalbantoğlu ve Abdullah Topçuoğlu’na; danışmanım Abdullah Koçak’a, meslektaşlarım ve aziz dostlarım, İsmail Tufan, Mustafa Şen, Erdoğan Yıldırım, A. Yalçın Kaya ve Ali E. Berkman’a; aileme, Mustafa Arun, Türkiye Arun, Gülsüm Arun ve Şerafettin Arun’a; hayatımdaki vazgeçilmez insanlara, eşim Banu Arun’a ve kardeşim İnan Arun’a;

(5)

T.C.

SELÇUK ÜN

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü

Ö ğ re nc in in Adı Soyadı Ana Bilim / Bilim Dalı Danışmanı Tezin Adı

Detaylı biçimde Marx tarafından formüle edildi

ideoloji arasındaki ilişki, genel olarak sosyolojinin ve özelde kültür sosyolojisinin can alıcı soru(n)larından birisi olagelmi

Weber ve Durkheim gibi kurucu

çetrefilli meseleye, statü, sosyal sınıf ve tüketim pratiklerini anlamak suretiyle açılım getirmeye çalışan önemli ça

Yaşam tarzlarına ve bu bağ

tanımlamaya çalışan Bourdieu’nun çalı

kavramsallaştırması yer almaktadır. Farklı kültürel alanlarda statü elde etmek üzere verilen mücadelede, farklı biçimdeki ser

Beğeni, benzer tercihleri olanları birle

Beğeniler kendi içinde ayrılır, sınıflanır ve onlar sosyal sınıflayıcıları sınıflar. Böylece, beğeni, sosyal ayrımın kıla

mücadele veren aktörler gerçekleştirirler.

Bu bakış açısından hareketle, bu çalı kurallarını anlamak üzere, belirli

gerçekleştirmektedir. Değerlendirmeler, Türkiye televizyon alanının varlı oynanan oyunun kurallarını,

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Özgür Arun Numarası: 044121031003

Halkla İlişkiler ve Tanıtım / Araştırma Yöntemleri Doç. Dr. Abdullah Koçak

Türkiye’de Televizyon Alanının Sosyal Yapısı ve Televizyon Alanında Kültürel Tüketim Pratikleri

Özet

Detaylı biçimde Marx tarafından formüle edildiğinden bu yana, sosyal yapı ve şki, genel olarak sosyolojinin ve özelde kültür sosyolojisinin can alıcı soru(n)larından birisi olagelmiştir. Son yüzyıla damgasına vurmu

kurucu sosyal bilimcilerin yaklaşımlarını sentezleyerek, bu çetrefilli meseleye, statü, sosyal sınıf ve tüketim pratiklerini anlamak suretiyle açılım an önemli çağdaş sosyologlardan birisi de Pierre Bourdieu’dur. ve bu bağlamda sahip oldukları vasıflarına göre mesleki sınıfları

an Bourdieu’nun çalışmasının merkezinde be tırması yer almaktadır. Farklı kültürel alanlarda statü elde etmek üzere verilen mücadelede, farklı biçimdeki sermaye türleri ve farklı beğeniler rol oynar. eni, benzer tercihleri olanları birleştirir ve onları diğer beğeni gruplarından ayırır. eniler kendi içinde ayrılır, sınıflanır ve onlar sosyal sınıflayıcıları sınıflar. eni, sosyal ayrımın kılavuzu olarak iş görür ve kültürel alanda statü için mücadele veren aktörler, bu kılavuzun yardımıyla tüketim pratiklerini

açısından hareketle, bu çalışma, içinde oynanan oyunun taraflarını ve kurallarını anlamak üzere, belirli bir kültürel alanın yapısal analizini

ğerlendirmeler, Türkiye televizyon alanının varlığ oynanan oyunun kurallarını, kültürel sermayenin ve onun taşıyıcısı

044121031003 tırma Yöntemleri

Türkiye’de Televizyon Alanının Sosyal Yapısı ve Televizyon Alanında Kültürel Tüketim Pratikleri

inden bu yana, sosyal yapı ve ki, genel olarak sosyolojinin ve özelde kültür sosyolojisinin tir. Son yüzyıla damgasına vurmuş Marx, ımlarını sentezleyerek, bu çetrefilli meseleye, statü, sosyal sınıf ve tüketim pratiklerini anlamak suretiyle açılım sosyologlardan birisi de Pierre Bourdieu’dur. lamda sahip oldukları vasıflarına göre mesleki sınıfları masının merkezinde beğeni tırması yer almaktadır. Farklı kültürel alanlarda statü elde etmek üzere eniler rol oynar. eni gruplarından ayırır. eniler kendi içinde ayrılır, sınıflanır ve onlar sosyal sınıflayıcıları sınıflar. alanda statü için bu kılavuzun yardımıyla tüketim pratiklerini

ma, içinde oynanan oyunun taraflarını ve bir kültürel alanın yapısal analizini erlendirmeler, Türkiye televizyon alanının varlığını, içinde şıyıcısı olarak

(6)

beğenilerin, televizyon alanı içindeki etkinliğini görünür kılmaya çalışmaktadır. Aynı zamanda, Türkiye sınıflarını ve sınıfların içindeki statüleri birbirinden ayıran pratikler olarak beğenilerin oynadığı kritik rol tartışılmaktadır.

Sosyal hiyerarşi ve kültürel tüketim arasındaki ilişki, Türkiye’de televizyon alanında yapılacak bir çözümlemede kendini gösterebilir mi? Gerçekten Türkiye’de farklılaşarak dağılan kültürel sermayeden ve farklı zevk ve beğenilerden söz edilebilir mi? Sosyal hiyerarşiyi besleyen, kültürel kaynakların eşitsiz dağılımı, Türkiye’de kültürel eşitsizliğin önemli bir göstergesi olarak okunabilir mi? Türkiye’de sosyal sınıfları ve onların içindeki statüleri apaçık görünür kılmak üzere bireylerin beğenilerinin analizi yol gösterici olabilir mi?

Bu çalışma, kültürel eşitsizliği görünür kılabilecek kültürel tüketim pratiklerinin, farklı beğenilerin, örnek olarak Türkiye’de televizyon alanında nasıl organize olduğunu anlamaya çalışarak yukarıdaki sorulara yanıt arayacaktır. Bu yanıtlar, bir kültürel hadisenin nicel karinelerini sunmayı hedeflemektedir. Böylece, Türkiye’de televizyon alanının varlığını ortaya koyup sınırlarını çizmek ve daha sonra orada oynanan oyunun kurallarını, aktörlerini, aktörlerin melekelerini, üretilen ya da dağıtılan kültürel ürünleri, onların beğenilerini, beğenilerin tüketimiyle ortaya çıkan sosyal ayrımı okumaya, Türkiye’deki kültürel eşitsizliğin yansımalarını anlamaya ve onun tarif edilmiş bir kültürel alanda teorik ve ampirik düzeyde çözümlemeye imkan verecektir. Bu bağlamda yapılan çözümlemeler, Türkiye’de televizyonun kültürel eşitsizliği sürdüren, pekiştiren ve nesiller boyu aktaran bir unsur olarak işlevsel olduğunu ortaya koymaktadır. Zira bayağı, kaba, banal, avama ait, kısaca öylesine gerçekleşen hazzın kaynağı olduğu düşünülen sıradan beğenilerin, yadsınması ve reddedilmesi, ulvi, rafine, zarif, saygıdeğer, seçkin beğenilerin sahibi olanların hakimiyetini zımnen pekiştirir ve kültürün mukaddes tarafını inşa ederek, onu alt sınıfların erişimine ebediyen kapatır. İşte bu nedenle, Türkiye’de televizyon alanındaki kültürel tüketim, bilinçli ve kasıtlı olsun ya da olmasın, sosyal ayrımı ve kültürel eşitsizliği meşrulaştıran bir işlevi yerine getirecek eğilimdedir.

Anahtar kelimeler: beğeni, kültürel sermaye, kültürel eşitsizlik, televizyon alanı, Türkiye

(7)

T.C.

SELÇUK ÜN

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü

Ö ğ re nc in in Adı Soyadı Ana Bilim / Bilim Dalı Danışmanı Tezin İngilizce Adı

Since it has been formulated by Marx, the relation between social structure and ideology has continued to be one of the crucial problems/questions of sociology in general, and cultural sociology in specific. Pierre Bourdieu is one of the most important contemporary sociologists who

complicated subject by synthesizing the approaches of some important social scientists, such as Marx, Weber and Durkheim who have

last century by examining status, social class and consumption habits. Bourdieu tries to describe occupational classes according to their life styles and their qualifications in this context

Different forms of capital and tastes play crucial role in the struggle given to obtain status in different cultural fields. Taste unites those who have similar preferences and distinguishes them from other groups with different tastes. Taste classifies itself and it classifies the classifier. Thus, taste works as the guide of social divisio

actors who are fighting for status in that field develop their consumption habits accordingly.

Starting from this point of view, this work analy

aim of understanding the parties and the rules of the game b dissertation examines the

played, cultural capital and as its carrier, the effect of tastes with in this field. At the same time it analyzes classes in Turkey and the critic role

function in distinguishing the statuses within these classes. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Özgür Arun Numarası: 044121031003

Halkla İlişkiler ve Tanıtım / Araştırma Yöntemleri Doç. Dr. Abdullah Koçak

The Social Structures of the Television Field and Cultural Consumption Practices in Turkey

Summary

Since it has been formulated by Marx, the relation between social structure and to be one of the crucial problems/questions of sociology in general, and cultural sociology in specific. Pierre Bourdieu is one of the most important contemporary sociologists who have been trying to bring meaning to this synthesizing the approaches of some important social scientists, such as Marx, Weber and Durkheim who have shaped scholarship in

status, social class and consumption habits. Bourdieu tries to describe occupational classes according to their life styles and their

in this context, puts the notion of taste in the centre of his work. Different forms of capital and tastes play crucial role in the struggle given to obtain status in different cultural fields. Taste unites those who have similar preferences and

them from other groups with different tastes. Taste classifies itself and it classifies the classifier. Thus, taste works as the guide of social divisio

actors who are fighting for status in that field develop their consumption habits

Starting from this point of view, this work analyzes a specific cultural field with the aim of understanding the parties and the rules of the game being played. Th

field of Turkish television, the rules of the game

played, cultural capital and as its carrier, the effect of tastes with in this field. At the classes in Turkey and the critic role that taste plays as a

the statuses within these classes.

044121031003 Yöntemleri

Television Field and

Since it has been formulated by Marx, the relation between social structure and to be one of the crucial problems/questions of sociology in general, and cultural sociology in specific. Pierre Bourdieu is one of the most been trying to bring meaning to this synthesizing the approaches of some important social shaped scholarship in the status, social class and consumption habits. Bourdieu, who tries to describe occupational classes according to their life styles and their , puts the notion of taste in the centre of his work. Different forms of capital and tastes play crucial role in the struggle given to obtain status in different cultural fields. Taste unites those who have similar preferences and them from other groups with different tastes. Taste classifies itself and it classifies the classifier. Thus, taste works as the guide of social divisions and the actors who are fighting for status in that field develop their consumption habits

a specific cultural field with the eing played. This Turkish television, the rules of the games being played, cultural capital and as its carrier, the effect of tastes with in this field. At the that taste plays as a

(8)

Can the relation between social hierarchy and cultural consumption show itself in an analysis in the field of television in Turkey? Can we really talk about unequal distribution of the cultural capital across the social classes? Can the unequal distribution of cultural resources which nurture the social hierarchy be read as an indicator of cultural inequality? Can the analysis of the tastes be a guide in making evident the social classes and the statuses with those classes in Turkey?

This dissertation will try to find answers to the above questions by trying to understand how cultural consumption practices which can bring out the cultural inequality and tastes within the Turkish television field. These answers aim to present the quantitative presumptions of a cultural incident. Mapping out the existence of the television field in Turkey, drawing its borders and reading the rules of the game being played; examining its actors, the craft of these actors the cultural goods being produced or distributed, their tastes and the distinctions that evolves through the consumption of their tastes will help understanding the reflections of cultural inequality and its theoretical and empirical analysis in a defined field. The analysis made in this context shows that television is a functional component that continues cultural inequality, intensifies it and passes it on to future generations. The denial and disclaiming of ordinary tastes which are believed to be the source of, the banal, cheap, vulgar —in short, common pleasure— strengthens the dominance of those with more moral, refined, elegant and distinguished taste and by constructing the sacred side of culture prevents it from being reached by the lower classes forever. Therefore the cultural consumption in the television field consciously or unconsciously has the tendency to legitimize distinctions and cultural inequality in Turkey.

(9)

İ

çindekiler

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Doktora Tezi Kabul Formu ... ii

Teşekkür ... iii

Özet ... iv

Summary ... vi

Kısaltmalar ... x

Tablolar Listesi ... xi

Şekiller Listesi... xii

GİRİŞ ... 1 BÖLÜM I ... 10 KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 10 1.1. Teorik Arkaplan ... 10 1.2. Beğeni Nedir? ... 20 1.3. Sermaye nedir? ... 29 1.4. Alan nedir? ... 37

1.5. Eleştiriler ve Bourdieu’cu Kavramsallaştırmanın Gerekçeleri ... 40

BÖLÜM II ... 45

METODOLOJİ ... 45

2.1. Metodolojik Yaklaşım ... 45

2.2. Araştırma soruları ve hipotezler ... 54

2.3. Araştırma teknikleri ve kullanılan veri setleri ... 56

2.3.1. Veri Tipolojisi ... 57

2.3.2. Analiz Teknikleri ve Bazı Önkoşullar... 78

2.4. Sınırlılıklar ve hatt-ı harekata ilişkin öneriler ... 85

2.4.1. Ampirik Sınırlılıklar ... 86

2.4.2. Teorik Sınırlıklar ... 89

BÖLÜM III ... 95

TÜRKİYE TELEVİZYON ALANININ SOSYAL YAPISI ... 95

3.1. Televizyon nedir? ... 98

3.2. Türkiye’de Televizyonun Kısa Tarihi ... 102

3.2.1. Türkiye Televizyonunun Kronikleri, 1950’lerden 1990’lara ... 102

(10)

3.3. Türkiye’de Televizyon Alanının Yapısı: Beğenilerin üretimi ve dağıtımı ... 134

3.3.1. Alanın Sınırları: Türkiye Televizyon Alanının Resmi Tipografyası ... 135

3.3.2. Türkiye’de Televizyon Alanının Yapısal Faktörleri ... 143

3.3.3. Türkiye Televizyonunda Sunulan Program Türleri, 2002-2005 ... 156

3.4. Türkiye Televizyonu nedir? Ya da Türkiye Televizyonu Özgür Bir Kamu Alanı mıdır? ... 185

BÖLÜM IV ... 197

TELEVİZYON ALANINDA KÜLTÜREL TÜKETİM PRATİKLERİ ... 197

4.1. Türkiye Beğeni Haritası, 2005 ... 198

4.1.1. Türkiye’de Medya Pratikleri ... 199

4.1.2. Evde Neler Oluyor: Televizyon İzleme Pratikleri ve Kişisel Özellikler 219 4.1.3. Beğenilerin Hiyerarşisi ... 228

4.1.4. Beğeniler ve Ayrımın Doğası ... 248

SONUÇ ... 283

TÜRKİYE’DE KÜLTÜREL EŞİTSİZLİK ... 283

5.1. Bir kültürel üretim alanının yapısal özellikleri... 283

5.2. Kültürel Eşitsizliğe Giden Yol ... 291

5.3. Sonraki Araştırmalar İçin Öneriler ve Türkiye’de Gündelik Hayatta Kültürel Eşitsizliğin Yansımaları ... 300

5.3.1. Sonraki Araştırmalar İçin Öneriler ... 300

5.3.2. Türkiye’de Gündelik Hayatta Kültürel Eşitsizliğin Yansımaları ... 304

Kaynakça ... 313

Ekler ... 336

EK A: 2002 Yılına Ait Radyo ve Televizyon Kurumları Anketi ... 336

EK B: 2003 ve Sonrası Yıllara Ait Radyo ve Televizyon Kurumları Anketi ... 348

EK C: Televizyon İzleme Eğilimleri Anketi ... 354

EK D: 2004 Avrupa Yaşam Kalitesi Araştırması Sorukağıdı ... 359

EK E: 4. Bölüm Detaylı Analiz Sonuçları ... 376

(11)

Kısaltmalar

AYKA Avrupa Yaşam Kalitesi Araştırması BT Beğeniler Teorisi

DPT Devlet Planlama Teşkilatı

İBBS İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması İTÜ İstanbul Teknik Üniversitesi

PTT Posta, Telgraf ve Telefon Kurumu RTÜK Radyo Televizyon Üst Kurulu RTYK Radyo Televizyon Yüksek Kurulu TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TMSF Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TRT Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu WZB Wissenschaftszentrum Berlin

(12)

Tablolar Listesi

Tablo-1: Sermaye türleri ve göstergeleri………. 29

Tablo-2: Kullanılan veri setleri ve kaynakları………. 57

Tablo-3: Ölçme aracına ait sınırlılıklar: Program türleri………. 65

Tablo-4: Egemen sınıflar içinde televizyon sahipliği (Fransa, 1966)…………. 97

Tablo-5: Bazı Dayanıklı Tüketim Mallarının Üretiminde Gelişmeler (Bin Adet)……… 108

Tablo-6: Türkiye’de Ulusal Düzeyde Televizyon Yayını, 1968-1993………… 113

Tablo-7: Türkiye televizyonunun söylemsel tarihi, 1952-1990……….. 116

Tablo-8: Yayın Türü ve Yıllar İtibariyle Türkiye’de Yayın (Radyo ve Televizyon) Kurumları……… 137

Tablo-9: Yayın Türü ve Yıllar İtibariyle Türkiye Televizyonu……….. 140

Tablo-10: Türkiye televizyonunun yapısal faktörleri……….. 144

Tablo-11: Yayınlarda program türleri kod, tanım ve sınıflandırmaları………... 159

Tablo-12: Yapım Biçimine Göre Yıllar İtibariyle Televizyondaki Program Türlerinin Yayın Süreleri (%)………. 164

Tablo-13: Yerli Yapımların Yıllara İtibariyle Program Türüne Göre Ulusal Televizyonlardaki Yayın Süreleri (%)……… 182

Tablo-14: Kişisel özelliklerin televizyon izleme süresi üzerine etkisi (Doğrusal Regresyon)………. 221

Tablo-15: Kişisel özelliklerin zaman dilimi tercihi üzerine etkisi (Lojistik Regresyon)………... 224

Tablo-16: Beğeniler ve ayrımın doğası (Lojistik Regresyon)………. 249

Tablo-17: Hepçil ve tekçil beğeni tercihleri (Ki-kare,%)……… 262

Tablo-18: Beğeniler ve ayrımın doğası (Ki-kare, %)……….. 269

(13)

Ş

ekiller Listesi

Şekil-1: Kültürel ürünlerin teorik uzamı………. 23

Şekil-2: Kültürel ürünlerin, medyumların ve tüketimin teorik uzamı…………. 26

Şekil-3: Sermaye kompozisyonu ve sosyal sınıflar………. 30

Şekil-4: Örneklemin illere göre dağılımı……… 200

Şekil-5: Televizyon izlenen mecra/mekan……….. 201

Şekil-6: Hanede bulunan televizyon sayıları………... 204

Şekil-7: Televizyon izleme süreleri, hafta içi……….. 208

Şekil-8: Televizyon izleme süreleri, hafta sonu……….. 209

Şekil-9:Televizyon izlenen saat, hafta içi (Korelasyon analizi)……….. 213

Şekil-10: Televizyon izlenen saat, hafta sonu (Korelasyon analizi)…………... 214

Şekil-11: Program Türlerinin Rabıtası (Korelasyon ve Faktör analizi)……….. 231

Şekil-12: Türkiye televizyonunda beğenilerin hiyerarşisi (Correspondence analizi)………. 242

Şekil-13: Toplumsal cinsiyet ve beğeniler……….. 270

Şekil-14: Medeni durum ve beğeniler………. 270

Şekil-15: Yaş ve beğeniler……….. 271

Şekil-16: TV izleme süresi ve beğeniler………. 271

Şekil-17: TV sayısı ve beğeniler………. 271

Şekil-18: Kültürel sermaye ve beğeniler………. 272

Şekil-19: Ekonomik sermaye ve beğeniler……….. 273

Şekil-20: Beğeniler ve ayrımın doğası (Correspondence analizi)……….. 274

Şekil-21: Mümtaz Beğeni – Kültür sanat programlarının tercih edilme düzeyleri………. 292

Şekil-22: Popüler Beğeni – Eğlence/Güldürü/Talk Show programlarının tercih edilme düzeyleri……….. 292

Şekil-23: Sıradan Beğeni – Gerçek hayat hikayelerinin tercih edilme düzeyleri 293 Şekil-24: Kültürel eşitsizliğin gündelik hayatta yansımaları (Correspondence analizi)………. 306

(14)

GİRİŞ

Ol hikayedir, Bayburt iline klasik müzik konseri verilmek için gidilmiş. Günler öncesinden haber edilmiş her yana, “aman Ankara’dan orkestra gelecek, vali, kaymakam, paşalar hep açılışta olacak, mutlak herkes katıla”. Büyük gün gelip çatmış, orkestra büyük bir hevesle yerini almış, protokol yekten orada… Toplamışlar insanları spor salonuna ve başlamış klasik müzik konseri. İki saatlik performansın ardından, halk dağılırken, bu olayı görüntüleyen muhabir orada bulunan yaşlı bir adama yaklaşmış ve birazda alaycı bir biçimde sormuş “amca nasıl buldun konseri?”. Yaşlı adam kaldırmış başını ve şöyle demiş: “oğlum, Bayburt Bayburt olalı böyle bir işkence görmedi!”

İş bu hikayedir ki anlatıldığını birçok kişi duymuştur ve bazıları da anlatmıştır. Hatta hikayenin birçok başka çeşidi de mevcuttur. Sadece Bayburt değil, Erzurum, Ağrı, Muş, Gümüşhane, Batman… gibi birçok farklı coğrafyaya mal edilir. O kadar çok benimsenmiştir ki hikaye, farklı coğrafyalarda da olmasında bir sakınca yoktur aslında. Anlatılmak istenilen olayın nerede geçtiğinden ziyade, olayın geçtiği varsayılan yöredeki benzer kültürün, kültürel tüketim pratiğinin ve sergilenen farklı kültürel ürüne karşı duyulan yabancılığın her daim benzerliğidir. Sergilenen kültürel ürün tüketene yabancıdır, o kadar ki tüketilmesi bazen işkence olarak tarif edilir. O denli çarpıcıdır ki bu kısacık hikaye, bir çok şeyi anlatır içinde. Hem anlatan hem dinleyen için olayın her seferinde farklı bir ilde cereyan etmesi şaşılacak bir şey değildir bu nedenle. Aksine, olası bir durumdur. Genellenebilirdir ve genellenebilir olması, sadece olayın geçtiği varsayılan coğrafyanın, genel yaşam biçiminden,

(15)

kültüründen ve gündelik hayattaki kültürel pratiklerinden kaynaklanan benzerlikler olmasının yanında, kültürel ürüne, bir klasik müzik konserine karşı sergilenen beğeni benzerliğini de yansıtır. Başka deyişle, bir klasik müzik konserine, yüksek kültüre ait bir aktiviteye katılmak zorunda bırakılmak ve geçirilen zaman boyunca olan biten durumu işkence olarak tarif etmek, olayın geçtiği yerin, kültürün ve kültürel pratiklerin benzerliği kadar, olaya ilişkin alınan pozisyonun da benzerliğini ortaya koymaktadır. Oraya bir klasik müzik konseri götürme fikri bizatihi bir meydan okumadır. Gündelik olana ve gündelik olanın tüketim biçimine, yani kitle kültürünün ve onun kültürel tüketim örüntüsüne bir meydan okumadır. Zira bu meydan okumanın altında yuvalanan iddia, kültürlenmenin en önemli koşulu klasik müzik gibi yüksek kültüre ait, ciddi, sanatsal kültürel ürünleri beğenerek tüketmektir. Evrensel düzeydeki estetik yargı, yüksek kültüre ait ürünün beğenilmesini, beğenilerek tüketilmesini ve böylece sanat sevgisinin oluşmasını öngörür. Öte yandan halk kitleleri için ise bu anlaşılamayan ve sıkıntıyla karşılanan bir durumdur; onlar için, hem ürünün kendisi, onun üreticisi hem sergilendiği yahut sunulduğu medyum yabancıdır, uzaktadır. Kültürel olarak uzaktır.

Sahip olunandan, öz kültürden başka, yabancı bir kültüre ait olan ürünle karşılaştığında izleyici, dinleyici yahut tüketici şaşırıp, ürünün kendisine ve iletildiği kanala, medyuma karşı yabancılık duyabilir. Onu beğenmeyebilir. Dolayısıyla, kültürel ürünün reddedilmesi, aslında sadece ürünü değil aynı zamanda ürünle alıcı arasındaki medyumun da reddine beraberinde getirebilir. Bu durum, yani hem kültürel ürüne hem de onun aktarıldığı medyuma ilişkin farklı beğeni yargısı, sınıfsal pozisyonun da işaretleyicisi olarak önem kazanabilir. Kültürel ürünün tüketim pratiğine aşina olmak, sadece ürüne ait kodun çözümlenebilmesiyle değil, aynı zamanda kodun taşıyıcısı medyumun da tanınması ve onu kullanım terbiyesinin bilinmesini gerektirebilir.

Kültürel ürüne yakınlık duymak ve dahası ondan hoşlanmak için hem ürünün kendisiyle tekrar tekrar karşılaşmak hem bu karşılaşmalar sırasında ürüne ait anlamları olumlayıp, kabul etmek gerekebilir. Bu durumda kültürel ürünün kodunu çözmek asıl meziyettir. Kültürel bir objeyi, ürünü, örneğin bir şiiri, resmi ya da

(16)

senfoniyi, beğenerek tüketmek, onu somut hale getiren kültürel kodun, uygun sermaye biçimine sahip olan birey tarafından çözümlenmesini gerektirir ki bu meziyet aynı zamanda kültürel ürüne ilişkin malumata ve tüketim terbiyesine sahip olunursa kendini gösterir. Kültürel kodu anlayıp çözümlemek, ürünün malumatına sahip olmadan gerçekleşemez. Kültürel ürüne ait kodun çözümlenmesine ilişkin böylesi bir malumat ve terbiye, ya aileden miras kalan doğal bir aşinalık sayesinde ya eğitimle elde edilebilir (Wacquant, 2007: 65), ya da her ikisiyle birden. Bourdieu, bunun, yani estetik yargının, sınıfsal terbiye ve eğitimden kaynaklanan büyük ölçüde toplumsal bir yeti olduğunu (Wacquant, 2007: 65) iddia eder -ki böylece, ürünün, içinde barındırdığı kültürel kodun, uygun kültürel sermaye aracılığıyla çözümlenip kabul edilmesi, beğenmenin de temelini oluşturur. Aksi, onun reddine dayanır ve tıpkı hikayede olduğu gibi kültürel ürünün beğenilmeyerek, geri çevrilmesine, hatta tiksintiyle karşılanmasına yol açabilir.

Kültürel ürünlere ve iletildikleri medyuma duyulan uzaklık, yabancılık ve beraberinde getirdiği hoşnutsuzluk, kendilerini karşıtlık içinde tanımlayan, farklı estetik yargılara ve tercihlere sahip grupların, sınıfların tümü için geçerli olabilir. Dolayısıyla, estetik yargılarında olduğu gibi, yaşam tarzlarında da farklılık olan toplumsal grupların/sınıfların beğenileri, karşıt olarak tanımladıkları grubun/sınıfın beğenisini beğenmemek üzerine kuruludur. Ancak böylece, beğeninin tüketilmesiyle kendini diğerinden ayıran farklı bir toplumsal gruptan söz edilebilir. Başka deyişle, toplumsal grupları bir diğerinden ayıran şey, sahip oldukları sermayenin türü ve hacmidir. Dolayısıyla onun taşıyıcısı olan beğenilerdir.

Benim oyumla vergisini vermeyen dağdaki çobanın oyu neden eşit? [Memleket meselelerine] O benim kadar duyarlı, benim kadar sorumluluk sahibi [olarak] yaklaşıyor mu acaba?1 Hükümetin, yeni anayasa teklifi maddelerinin insanlar tarafından anlaşılamadığını, anlaşılmayan maddelere insanların nasıl oy vereceğini vurgulama çabasıyla, Türkiye’de popüler kültürün tanınan aktörlerinden biri tarafından sarf edilen bu sözler, sadece seçkinci bir tavrın açık ifadesi olarak değil

1

2008-2009 yılında, NTV kanalında her Perşembe günleri yayınlanan “Haydi gel bizimle ol” isimli programda, programcının konuşmasından bir bölüm.

(17)

ama aynı zamanda, biçimi ve içeriği itibariyle sınıfsal karşıtlığı –antagonismi-yansıtması bakımından da dikkate değerdir. Beğeniler -bu örnekte görüldüğü gibi politik beğeniler de- kültürel pratiğin taşıyıcısı olarak bir toplumsal pozisyonu diğerinden ayırabilir; tavır, tutum ya da davranış olarak sergilenmesiyle birlikte bir diğeriyle arasındaki ayrımı oluşturacak sınırı çizebilir. Böylece yüksek kültüre sahip olanlar, ya da daha ince zevk sahipleri –highbrow culture-, kendilerini diğer sınıflardan, onların beğenilerine karşı durarak ayırabilirler (Arun, 2009).

Farklı beğeniler, farklı sınıfsal pozisyona sahip bireylerin varlığına işaret edebilir. Sanat, edebiyat, akademi, ekonomi, politika vb. alanlardaki farklı zevkler, beğeniler, bireyleri birbirinden mekanda ve zamanda ayırabilir. Kimi zaman, kimi bireyler, beğenileri itibariyle dağdaki çobanla arasına mesafe koyar. Bu mesafe, aynı zamanda kültürel eşitsizliği de görünür kılabilir. Başlarken izlediğimiz örnekte, farklı düzeyde kültürel birikime sahip olduklarını düşünerek, kendisiyle bir çobanı, ama alelade değil bilhassa dağdaki bir çobanı, karşılaştıran televizyon programcısını hatırlayalım. Bu televizyon programcısının üniversite öğrencisi olması ve ona sözleri itibariyle destek veren diğer programcının edebiyatçı ve doktora sahibi olması, kültürel tüketim pratiğinin, sınıfsal pozisyonun kurucu boyutu olarak düşünülebileceğini gösterir niteliktedir. Bu örnekte gördüğümüz, meseleye dair kendini ele veren ipuçları, acaba tesadüfen gerçekleşmiş bir tekil vakaya mı işaret etmektedir? Yoksa ampirik açıdan, Türkiye’de farklılaşarak dağılan kültürel birikimden ve bu dağılımı gözlemleyebilecek istatistiksel düzenliliklerden söz edilebilir mi?

Türkiye’de bir söz vardır, zevkler ve renkler tartışılmaz denir ve sonuca bağlanamayan fikir ayrılıklarını çözebilir çoğu zaman. Gerçekten zevkler ve renkler tartışılmaz mı? Neden? Tartışılınca -sembolik ya da fiziksel-bir çatışmaya yol açabileceği için mi? Sözün sarf edilmesiyle kurtarılmak istenilen vaziyet bu çatışma olasılığı mıdır? Gerçekten farklı zevk sahipleri, farklı beğenilere sahip olanlar, farklı kültürel ürünleri farklı yollarla tükettikleri için çatışabilirler mi? Bu bağlamda,

(18)

beğenileri söz konusu olunca, bireyler arasında sosyal bir farktan ve dahası sosyal bir eşitsizlikten söz edilebilir mi?

Başa dönüp, tartışmayı bu noktaya getiren öneriyi tekrar hatırlamalı. Zevkler ve renkler tartışılmaz. Gerçekten zevkler, beğeniler tartışılmaz mı? Bu soruya evet, tartışılmaz denebilir ve böylelikle sosyal ayrımı da inşa eden diğerinin farklı, tuhaf, ilginç, öteki beğenisi, bu sözle meşrulaştırılabilir. İnsanlar kendi estetik inançlarının, zevklerinin, beğenilerinin sadece keyfi ve geleneklere uygun olduğunu kabul etmezler, tersine onlara göre estetik inançları, beğenileri, doğal, yalın ve ahlakidir (Bennett ve diğerleri, 1999: 8). Bu nedenle, onların tartışılarak müzakere edilmesi, eleştiri konusu olması hoş görülmez. İşte böylesi bir durumda, Türkiye’de insanlar, beğenilerinin sorgulandığı bir durumla karşılaştıklarında, sıkça kullanılan bir deyime başvururlar: zevkler ve renkler tartışılmaz. Aksi takdirde, çatışma çıkabilir; çünkü zevkler, beğeniler sosyal ayrımın kurucu unsurlarıdır.

Gündelik hayatın her alanında gerçekleşen kültürel seçimler, bireyin nasıl birisi olduğuna bağlı olarak sistematik biçimde farklılık gösterebilir. Bir kebapçıda ya da lüks bir restoranda yemek yemeyi, gümüş yerine altın takmayı, arabesk yerine klasik müzik dinlemeyi, televizyonda yerli dizi yerine tartışma programı ya da Samanyolu kanalı yerine NTV kanalını izlemeyi tercih etmek, bireyin birbirinden farklı kültürel tercihlerine ilişkin bilgi sunması bakımından manidardır. Böylece, kültürel tercihler, beğeniler sınıflanır, bireyleri sınıflandırır, kendilerinin ve diğerlerinin kim olduğunu açıklayabilir. Beğenilerin sosyal işlevi, sahip olunan kültürel sermayenin düzensiz dağılımıyla, sosyal olarak yukarıdakini, aşağıdakinden ayırarak, ince zevki, bayağı olandan farklılaştırabilir.

Netice itibariyle, sosyolojik olarak her iki durumda da, beğenileri tartışmak da tartışmamak da, bu çalışmanın konusu itibariyle enstrümantaldir, beraberinde başka sorunları ve soruları getirebilecektir. Onu anlamak üzere yapılabilecekleri örgütleyecek yegane şey meraktır. Bu nedenle elinizdeki bu tez, sosyolojik bir meraka yanıt vermek üzere, belirli bir kültürel alanda, beğenilerin gündelik yaşamda bireyleri birbirlerinden ayıracak düzeyde işlevleri olup olmadığını, dolayısıyla

(19)

beğenilerin sosyal bir eşitsizliğe neden olup olmadığını okumaya çalışacaktır. Böylece, bu tez farklı zevklerin, beğenilerin, Türkiye’de gündelik yaşamda toplumsal pozisyonları birbirinden ayıran, onları farklı kompartımanlara bölerek organize eden işlevlerini çözümlemek üzere beğenileri, sistematik biçimde tartışmanın ve bu tartışma için teorik ve ampirik bir çerçeve çizmenin imkanını yoklayacaktır.

O halde, şu soruyla devam etmek mümkündür: Türkiye’de, bir kültürel alanın iklimini ve orada cereyan eden kültürel tüketim pratiklerinin, yani farklı beğenilerin yol açtığı sosyal ayrımın doğasını anlamak için genel bir çerçeve oluşturmak mümkün olabilir mi? Bu bağlamda, bu tez çalışması, kültürel tüketim pratiklerinin kültürel bir alanda, örnek olarak Türkiye televizyon alanında, çözümlenmesiyle sadece kültürel tüketimleri itibariyle birbirinden ayrılan toplumsal pozisyonları, Türkiye sınıflarını, onların beğenilerinin ekonomi politiğini ortaya koymakla kalmayacak, aynı zamanda beğeni çatışmalarının, daha hafif deyişle beğenilerin farklılaşmasının temelinde kültürel eşitsizliğinin yattığını iddia edecektir. Bu iddiasını sistematik biçimde ortaya koyma çabası içinde ilerleyen dört bölüm, dört temel adımı atacaktır.

Bu çerçevede sürdürülen tartışmalara geçmeden hemen önce, sonraki ilk bölümde çalışmanın sınırlarını ortaya koymak üzere, yukarıdaki çözümlemelerde sıkça kullanılan beğeni, beğeni kültürü, sermaye, alan gibi özel kavramların nasıl tartışılacağı değerlendirilecektir. Kavramsallaştırmalar, Bourdieu’nun beğeniler teorisindeki haliyle, bir alan çözümlemesi yapacak biçimde, Türkiye televizyon alanını tarif etmeyi, içinde oynanan oyunun kurallarını anlamayı mümkün kılacaktır. Bununla birlikte, hususi olarak televizyon alanında cereyan eden kültürel tüketimin mekanizmalarını da ortaya koyacak okumanın temel taşlarını oluşturacaktır. Bourdieu’nun üç önemli kavramsallaştırması, alan, sermaye ve beğeni kavramsallaştırması, çözümlemeler için ana çerçeveyi belirleyecek ve operasyonelleştirilecektir. Zira Türkiye’de televizyon alanında cereyan eden üretim ve tüketim biçimlerini okumak için en makbul araçların bu üç kavramsal yaklaşımda yuvalandığı düşünülmektedir. Teorik arkaplan, ilk bölüm, temelde bu kavramların operasyonel tanımlarını sunacak ve Türkiye’deki televizyon alanını ve onun altında

(20)

gerçekleşen tüketim pratiklerini okumak için gerekli teorik alt yapıyı ortaya koyacaktır.

İkinci bölümde, alan, sermaye ve beğeni kavramlarının ve bunların oluşturduğu muhtemel sosyal gerçekliği ölçmenin mümkün olup olmadığı üzerinde durulacaktır. Bu bölüm, tezin metodolojik yaklaşımını, bu metodoloji içindeki sınırlılıkları ve sınırlılıklara ilişkin geliştirilen çözüm stratejilerini de tartışacaktır. Metodoloji bölümü, izlenecek yolu tarif edeceği gibi, aynı zamanda yolda ilerlerken kullanılacak araçları da sunacak ve bunların meseleye ilişkin kavrayışçı bir okuma sağlamasının imkanını değerlendirecektir.

Üçüncü bölümde, bu çalışmanın ana teması olan kültürel tüketim pratiğinin gerçekleştiği alanın, Türkiye televizyon alanının ampirik olarak değerlendirilmesini ve bu ampirik değerlendirmelerin ilk bölümdeki teorik yaklaşımlarla temasının kurulmasını sağlamaya çalışan tartışmalardan oluşacaktır. Böylece, bu üçüncü bölümde, kapsamlı olarak Türkiye televizyon alanının sosyal yapısı analiz edilmeye çalışılacaktır. Öyle ya da böyle, literatürde medya alanında yapılan çalışmalar ya televizyon, radyo, internet vb. gibi belirli bir medyaya ya da bunların kullanıcılarına/tüketicilerine ilişkin meseleleri okuyacak biçimde ayrı ayrı organize olmaktadırlar. Birini çalışan çoğunlukla diğerini ihmal etmektedir. Bu çalışma ise, televizyon alanını, üç ana unsur etrafında değerlendirecektir. Bu üç ana unsur, Türkiye televizyon alanının kültürel bir üretim alanı, kültürel bir tüketim alanı ve aynı zamanda bir iktidar alanı olduğunu ortaya koyacaktır. Temelde iktidar alanı ve kültürel üretim alanı birbirine bağlı iki önemli alandır. Böylece hususi bir iktidar alanının etkisi, kültürel üretim alanını da iki derin ölçeğe böler; sınırlı kültürel üretim alanı ve geniş tabanlı üretim alanı. Üretim alanındaki temel ayrım iktidar alanından diğer toplumsal alanlardan ne kadar bağımsız olduğuna dayalıdır. Bu bağlamda, bu tez çalışması, alan analizini, Türkiye’de ulusal düzeyde yayın yapan televizyon kanallarının oluşturduğu geniş tabanlı üretim alanıyla sınırlandırmaktadır. Bu genel yaklaşımı çözümlemeye çalışan üçüncü bölüm, Türkiye’de televizyon alanının sosyal yapısını, orada oynanan oyunun kurallarını, aktörlerini, diğer toplumsal alanlarla

(21)

olan karşılıklı ilişkisini ve varoluş biçimlerini aynı zamanda tarihsel bir perspektifle çözümleyecek, kamusal alana sunulan ürünlerin/program türlerinin içeriklerini de analiz edecektir. Böylece salt teorik olarak değil ama ampirik olarak da Türkiye televizyon alanının sınırları çizilmiş olacaktır.

Dördüncü bölüm, Türkiye’de beğenilerin, hususi olarak televizyon alanındaki beğenilerin, toplumsal ayrımı pekiştiren pratikler olarak anlam kazandığını, farklı sınıfsal pozisyonların, sınıfların içindeki farklı katmanların, statülerin, beğenilerin farklılaşmasıyla görünür olabileceği iddiasını değerlendirecektir. Bu değerlendirmelerde, sermaye türlerinin ama bilhassa kültürel sermayenin şaşmaz biçimde sosyal ayrımı organize eden gücünü okumaya çalışacaktır. Zira beğenilerin kodunu çözen kültürel sermayenin dağılımının Türkiye’de tesadüfi olmadığı ve eşitsiz dağılımının kuşaklar boyunca aktarıldığı tespiti, dördüncü bölümün ana meselelerinden birini oluşturmaktadır. Bu bağlamda, dördüncü bölümde televizyon sahipliğinin coğrafi dağılımı, televizyon izleme pratikleri ve televizyon izlemenin iç dinamikleri başlıkları altında, Türkiye’de bireylerin televizyonla kurdukları hususi temasın özellikleri anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu bölümde, Türkiye televizyon alanı içinde beğenileri tüketenler kimlerdir? ve Televizyon alanında bir beğeni hiyerarşisinden söz edilebilir mi? sorularına yanıt aranacaktır. Ayrıca bu bölümde sermaye biçimlerinin (ekonomik ve kültürel sermayenin) göreceli olarak ağırlığının, tüketim pratiklerini nasıl organize ettiği analiz edilecektir. Kültürel sermayenin taşıyıcısı olarak beğenilerin nasıl sınıflandığı ve daha sonra alan içindeki bireyleri hangi özeliklerine göre sınıfladığı çözümlenmeye çalışılacaktır. Böylece Bourdieu’nun, beğeniler sınıflanır ve sonra sınıflayıcıları sınıflandırır önermesi de sınanacaktır. Netice itibariyle, çözümlemeler, Türkiye televizyon alanındaki beğenilerin sınıflayıcı gücünü ve Türkiye’deki sosyal ayrımın doğasını ortaya koyabilecektir.

Son bölüm, tüm bu tartışmaların kaynaklandığı ana meseleye odaklanacak ve Türkiye’de kültürel eşitsizliğin gündelik hayatta ortaya çıkan diğer yansımaları üzerinde duracaktır. Sonuç olarak, belirli bir yapısal karakteri olan bir alanda ve o belirli yapı içinde cereyan eden kültürel tüketim pratiklerinin sosyal ayrımı organize

(22)

eden gücünün, sadece ve basitçe televizyon alanına mahsus olmadığını, Türkiye’de birçok farklı alanda izleri okunabilecek bir eşitsizliğin neticesinde gerçekleşen sosyal ayrımın mekanizmaları sistematik olarak değerlendirilecektir.

Türkiye’deki kültürel eşitsizliğin gündelik hayatı hangi biçimlerde organize ettiği, Türkiye’de bireyleri bir diğerinden ayıran ve böylece eşitsizlik yaratan bir kültürel tüketim pratiğinden, farklı zevk ve beğenilerden söz edilebilir mi? sorusuna verilecek yanıtlarla anlaşılabilecektir. Elinizdeki bu tez, kültürel eşitsizliği görünür kılabilecek kültürel tüketim pratiklerinin, farklı beğenilerin, örnek olarak Türkiye’de televizyon alanında nasıl organize olduğunu anlamaya çalışarak yukarıdaki sorulara yanıt arayacaktır. Bu yanıtlar, bir kültürel hadisenin nicel karinelerini sunmayı hedeflemektedir. Böylece, Türkiye’de televizyon alanının varlığını ortaya koyup sınırlarını çizmek ve daha sonra orada oynanan oyunun kurallarını, aktörlerini, aktörlerin melekelerini, üretilen ya da dağıtılan kültürel ürünleri, onların beğenilerini, beğenilerin tüketimiyle ortaya çıkan sosyal ayrımı okumak, Türkiye’deki kültürel eşitsizliğin yansımalarını anlamaya ve onu tarif edilmiş bir kültürel alanda teorik ve ampirik düzeyde çözümlemeye imkan verecektir. Bu bağlamda yapılan çözümlemeler, Türkiye’de televizyonun kültürel eşitsizliği sürdüren, pekiştiren ve nesiller boyu aktaran bir unsur olarak işlevsel olduğunu ortaya koymaktadır. Zira bayağı, kaba, banal, avama ait, kısaca öylesine gerçekleşen hazzın kaynağı olduğu düşünülen sıradan beğenilerin, yadsınması ve reddedilmesi, ulvi, rafine, zarif, saygıdeğer, seçkin beğenilerin sahibi olanların hakimiyetini zımnen pekiştirir ve kültürün mukaddes tarafını inşa ederek, onu alt sınıfların erişimine ebediyen kapatır (Bourdieu, 1984: 7). İşte bu nedenle, Türkiye’de televizyon alanındaki kültürel tüketim, bilinçli ve kasıtlı olsun ya da olmasın, sosyal ayrımı, kültürel eşitsizliği, meşrulaştıran bir işlevi yerine getirecek eğilimdedir.

Bu tartışmalar olmayanı var etmeyi değil, olan biteni anlamayı, oyunun taraflarını ve kurallarını analiz edebilecek bir imkanı var etmeyi arzulamaktadır. Ne var ki, bu tartışmaya zemin oluşturması bakımından daha önce teorik bir arka plan sunmak yerinde olacaktır.

(23)

BÖLÜM I

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.1. Teorik Arkaplan

İlk defa Marx tarafından formüle edildiğinden bu yana, sosyal yapı ve ideoloji arasındaki ilişki, genel olarak sosyolojinin ve özelde kültür sosyolojisinin can alıcı soru(n)larından birisi olagelmiştir. Genel olarak kültürel sistem içindeki bu ilişkiyi değerlendiren çalışmalar (bakınız Williams, 1980; Bourdieu, 1984; Van Rees, 1985; Peterson 1985) tek nedene bağlı ve tanzim edici (deterministic) olası bir ilişki modeli hakkında yeterli ve tatmin edici kanıtlar bulamamışlardır. Bu nedenle, teorisyenler, sosyal yapının değiştiğini ve değişen yapıyı ve içinde cereyan eden oyunu anlamak için, modernizm söyleminden modernizme, kapitalizm söyleminden post-kapitalizme ya da fordizmden post-fordizme doğru teorik bir değişimin de gerekli olduğunu vurgulamaktadırlar (Aydın, 2006: 464). Mesele etrafında çalışan sosyologlar, sosyal yapı ve ideoloji arasındaki bu ilişkinin tek nedensel değil, ziyadesiyle çetrefilli olduğuna vurgu yapmaktadırlar. Son yüzyıla damgasına vurmuş Marx, Weber ve Durkheim gibi kurucu sosyal bilimcilerin yaklaşımlarını sentezleyerek, bu çetrefilli meseleye, sosyal sınıf, statü ve kültürel tüketim pratiklerini anlamak suretiyle açılım getirmeye çalışan önemli çağdaş sosyologlardan birisi de Pierre Bourdieu’dur.

Bourdieu, Distinction (1984) isimli araştırmasının bulgularını ilk defa 1979 yılında Fransa’da yayınladığında, sosyal tabakalaşma çalışmalarına mühim bir katkı sunmuştur. Onun temel derdi, toplum içindeki farklı grupları, üst, orta ya da alt sınıfları, birbirinden ayırt ederek tespit etmektir. Yaşam tarzlarına ve bu bağlamda sahip oldukları vasıflarına göre mesleki sınıfları tanımlamaya çalışır. Beğeni kavramı, O’nun çalışmasının merkezinde yer alır. Farklılaşan beğenileri ayırt ederek, orta ve üst sınıflar içindeki sınıf fraksiyonunu değerlendirir.

(24)

Bourdieu, kültürel alan içindeki analizini çatışma modeliyle ortaya koymayı dener. Çatışma modelinde, kültür, ya sembolik çatışmanın alanı olarak yahut aracılığıyla iktidarın pekiştirildiği, zorun uygulandığı bir medyum olarak değerlendirilir. Bourdieu Distinction’da (1984), estetik beğeni ile yargı yetisinin rolünü vurgulayan bir kültür modeli sunar ki bu en iyi biçimde sembolik şiddet yahut tahakküm aracılığıyla anlaşılabilir. Yani, estetik beğeni ve ona ilişkin yargı yetisi, toplumsal gruplar arasındaki çatışma, mücadele ya da onların bir diğeriyle rekabeti sırasında esastan rol oynar ve oynadığı rolüyle anlaşılabilir. Böylece kültür, farklı politik-ekonomik gruplar arasındaki mücadelenin bir aracı ve bir nesnesi olarak tarif edilebilir (Berard, 1999: 141-2). Kültür, hem efendi olanın varlığını, sahip olduğu gruba dayattığı ve kabul ettirdiği efendi-köle diyalektiğinin yeniden tekerrür etme biçimidir, hem günümüz kapitalist toplumun yüce yahut hakim fetişidir (Bourdieu, 1984: 250-6) (aktaran, Berard, 1999: 141-2). Bourdieu Distinction’da bu tartışmayı şöyle sürdürür

“… sosyal düzen içindeki en temel karşıtlık: toplumsal işbölümü içinde tescil edilen, yöneten ile yönetilen arasındaki karşıtlıktır ve bu karşıtlık derin köklerini tahakkümün yarattığı toplumsal işbölümünde var olan ezen ve ezilen, dünyevi ile batini, bedensel ile düşünsel olan iki temel prensibi, iki gücü arasında saklar.” (Bourdieu, 1984: 469).

Bourdieu, sosyal düzen içinde var olan karşıtlıkları, giyinme, yeme, içme ve sanatı icra etme biçimlerinden yola çıkarak karakterize etmeye çalışırken, sosyal sınıfları sahip oldukları bu vasıflara göre tanımlar. Onları mesleklerine göre sınıflandırır. İlk aşamada, üst, orta ve alt sınıflar arasındaki temel ayrımı tefrik eder. İkinci aşamada, bu sınıfları fraksiyonlara ayırır, diğer bir deyişle, üç ana sınıfı mesleki pozisyonlarına göre kendi içlerinde tekrar parçalara ayrıştırır. Bu üç ana sınıf içindeki her bir sınıf fraksiyonuna sahip oldukları yaşam tarzını iliştirir, ki bunların hususi kompozisyonu beğeniyi üretir. Hem sosyal sınıflar hem onların fraksiyonları,

(25)

üyelerinin sahip olduğu işte bu beğenilere göre ayrıştırılır (Blasius ve Friedrichs, 2008: 25).

Bourdieu, farklı kültürel alanlarda statü elde etmek üzere verilen mücadelede, farklı biçimdeki sermaye türleri ve farklı sembollerin rol oynadığına işaret etmektedir (Bourdieu, 1984, 1989). Aynı alanda eyleyen kültürel üreticiler arasındaki statü farklılıkları, sistemin ideolojisi için önemli etkilere sahiptir. Farklılıklar, homojen ideolojilerden ziyade heterojen ideolojilerin gelişimine ve tutarlı, uyumlu olanlardan ziyade çatışan beğenilerin doğuşuna yol açabilirler (Anheier ve Gerhards, 1991: 811-2). Beğeni, benzer tercihleri olanları birleştirir ve onları farklı beğenileri olanlardan ayırır (Bourdieu, 1984).

Bourdieu, üst sınıfları vasıflandıran ve onlarla özdeşleşen mümtaz beğeniyi tanımlar ve bu sınıflar içindeki farklı yaşam tarzlarının kompozisyonunun farklı beğenileri oluşturduğunu belirtir (Bourdieu, 1984). Örneğin, ortalama bireyin sahip olduğundan daha fazla kültürel sermayesi olan ancak görece daha düşük ekonomik sermayeye sahip bir üniversite profesörünün beğenisi, ortalama bireyin sahip olduğundan daha fazla ekonomik sermayesi olan, ancak görece daha düşük kültürel sermayeye sahip bir işadamının beğenisinden farklıdır. Her iki pozisyondaki birey de, üst sınıfın üyesi olmasına karşın, sahip oldukları sermayenin türü ve hacmi onları birbirinden ayırmaktadır. Böylece, beğeni, ayrımın kılavuzu olarak iş görür ve alanda statü için mücadele veren aktörler bu kılavuzun yardımıyla tüketim pratiğini gerçekleştirir.

Mücadele, belirli kültürel alan içindeki pozisyonlar için verilir ve mücadelenin kaynağı ise biriktirilen sermayenin düzeyi ve çeşididir. Sermaye türü ve hacmi, mücadele sırasında belirleyici unsurdur. Bu mücadele sırasında kültürel ürünler tüketilir, tüketim biçimi ve tüketim nesnesi, insanları bir diğerinden ayıracak biçimde iş görür. Biriktirilen sermayenin türü ve hacmi beğeni tüketiminin ön koşuludur. Bu nedenle beğeniler, sermayenin taşıyıcısıdır. Ancak belirli bir alanda paha ederler, o belirli alanda aktörlerin pozisyon almasını sağlarlar. Alan değiştiğinde, sermayenin

(26)

türü ve hacmi ve onun taşıyıcısı beğenilerin yapısı da değişebilir. İş bu nedenle beğeni ve sermaye alana özgüdür.

Bourdieu, temel karşıtlıklar, ikilikler öne sürse de, bunların basitçe tanzim edici olmaması, bir sosyal fizik değerlendirmesi yapmaması yahut nesnel koşulları sadece öznel birtakım faktörlere bağlayarak indirgemeci bir model oluşturmaması (Berard, 1999: 143) nedeniyle, ortaya koymaya çalıştığı model, alan içindeki kültürel tüketim pratiğini en kapsamlı biçimde ve sistematik olarak gözlemleyip değerlendirme imkanı sunar. Bu, beğeniler teorisidir. Beğeniler teorisi, nesnel ve öznel olan arasındaki ilişkiye diyalektik bir bakış açısı getirmeye çalışır. Örneğin, teorinin mühim kavramlarından birisi olan kültürel sermayenin yahut beğeninin, her durumda ve her biçimde tekrarlanan sabit bir tarifi yoktur. Diyalektik bakış açısı, her defasında ve bir kültürel tüketim pratiğinin cereyan ettiği her bir farklı alanda sermayeyi ve beğeniyi yeniden ele alıp değerlendirir. Beğeniler teorisi, diyalektik bakış açısıyla ve kavramsallaştırmasıyla, örneğin alan kavramını devreye sokmak suretiyle, nesnel ve öznel arasındaki çatallaşmaya, kültürü anlamak üzere organize edilen farklı öznelci ve nesnelci yaklaşımlara bir açılım getirmeye çalışır; ikisi arasındaki farkı billurlaştırır, iki yaklaşımı tamamlayıcı biçimde kullanmayı öngörür. Böylece kültürel tüketim pratiğini sistematik biçimde anlamak imkanı için zengin mekanizmalar sunar. Buraya kadar özetlenmeye çalışılan teorik çerçeveden hareketle, şimdilik bu kadarını söylemekle yetinerek, neden bu tezin derdi olan meselenin, beğeniler teorisi ve onun kavramsallaştırması kullanılarak anlaşılmaya çalışıldığı, araştırma sorusuna yanıt ararken neden bu teoriye yaslanıldığı, aşağıda ayrıntılı olarak gerekçelendirilecektir.

Bu bakış açısından hareketle, elinizdeki çalışmada, içinde oynanan oyunun taraflarını ve kurallarını anlamak üzere, belirli bir kültürel alanın yapısal analizi gerçekleştirilecektir. Bu alan, genel olarak medya alanı, daha spesifik olarak Türkiye’deki televizyon alanını görünür kılmak üzere analiz edilecektir. Böylece, değerlendirmeler sonucunda, alanın varlığını, içinde oynanan oyunun kurallarını, kültürel sermayenin ve onun taşıyıcısı olarak beğenilerin televizyon alanı içindeki

(27)

etkinliği ortaya konmaya çalışılacaktır. Aynı zamanda, sınıfları ve sınıfların içlerindeki statüleri birbirinden ayıran pratikler olarak beğeniler tartışılacaktır.

Yukarıdaki tartışmalara belirli bir yön verme imkanı, elbette beğeniler teorisi içinde, beş farklı düşünce sistematiği izlenerek gerçekleştirilebilir. Bunlara topluca bakıldığında, beğeni kültürleri arasındaki ilişkinin öncelikle beğeni kültürlerinin müşterek farkındalığından kaynaklandığı tespit edilebilir. Bu tip bir farkındalık, beğeni kültürlerinin kendi aralarında etkileşim ya da kitle medyası yoluyla kurdukları kontağa dayalıdır. Birbirilerinin farkında olan beğeni kültürleri çoğunlukla karşıtlıklar üzerinden kendilerini tanımlarlar. Örneğin, genç kültürü yetişkin kültürünün karşıtı olarak biçimlenir (Hebdige, 1979), ya da işçi sınıfı kültürü orta sınıf kültürün karşıtlığı üzerinden biçimlenir (Willis, 1977). Ama orta sınıf kültürü aynı zamanda işçi sınıfı kültürünün inkarıdır (Bourdieu, 1984/1996). [1.model] Bu karşıtlık modeli beğeni kültürünü bir şey olmaya teşebbüs etmekten öte onu diğerini reddetme ya da diğerinin inkar üzerinden kavramsallaştırır. Karşıtlık modeli çatışma önerirken (en azından çıkarların çatışması), yaşam tarzı modeli [2.model] beğeni kültürleri arasındaki ilişkiyi, birbirleriyle yarışmayan, birbirlerini hor görmeyen ama basitçe yan yana var olan ilişkiler olarak tanımlar. Bu etnik gruplar arasında (ya da ulus-devletin içindeki farklı kültürlerin arasında) var olan kültürel farklılığın geleneksel modelidir. Beğeni kültürleri arasında böylesi bir ilişki öneren teorik modeller, reklam ya da izlenme (reyting) analizleri gibi uygulamalı izleyici araştırmalarında hakim olan eğilimlerdir. Aynı zamanda postmodernist yaklaşımlar da bunları kutsarlar (Featherstone, 1991). Beğeni kültürleri arasındaki ilişkiyi değerlendiren bir başka model [3.model] ana akıma karşı marjinal ya da alt kültür değerlendirmesidir. Burada, statü farklılaşmasının gereğine vurgudan çok beğeni kültürlerinin büyüklüğüne ya da sosyal öneminin farklılaşmasına vurgu yapılır. Ana akım ya da alt kültür uyumluluğun derecesine göre başkalaşır, değişir. Karşıt alt kültür, kasıtlı olarak zıttır, ama, örneğin, sert dini azınlıkların beğeni kültürünün içinde zıtlık daha fazla kasıtsızdır/maksatsızdır. Çocukların kültürü gibi diğer marjinal beğeni kültürleri ana akımla oldukça uyumludur (Davies et al., 2000). Dolayısıyla marjinal kültürlerin statüsü değişkenlik gösterebilir. Bu ana akım-alt kültür modeli açık biçimde teorik bir model ya da bakış açısıyla uyum göstermez.

(28)

Bazı akademisyenler, karşıt alt kültürlere odaklanırlar ve onları ana akımla olan karşıtlıkları üzerinden yorumlarlar. Birçoğu etnografik bir bakış açısı geliştirirler, belirli bir sosyal grubun yaşam tecrübesiyle belirli bir diğer alt kültür arasında bağlantı kurmaya çalışırlar (Gillespie, 1995). Televizyon geleneğine ait birçok çalışma da, az ya da çok farkında olmadan ana akım üzerine yoğunlaşır. Çok daha yeni bir model parçalanma –fragmentation- modelidir [4.model]: açık bir ana akım olmaksızın birbirinden farklı beğeni kültürlerine atıf yapar. Bu temel olarak yaşam tarzı modelinin bir varyasyonudur. Çoğunlukla ana akım yok olduğunda neler olduğunu açıklamaya çalışır: çok fazla beğeni grubu vardır, sabit değildir ama geçici ittifaklar üzerine kuruludurlar, hiçbiri diğerinden daha büyük değildir ve diğeri üzerinde iktidara sahip olmazlar. Bu model en iyi 50’den fazla kanala sahip Amerika gibi ülkelerde çalışır. Geçiciliğe vurgu yapan bu model aslında belirli bir beğeni kültürünün sonunu tanımlar (Kuipers, 2006: 361-2).

Beğeni kültürleri arasındaki ilişki, statüdeki ya da iktidardaki farklılıklarla karışık bir hale gelmektedir ve ilişki incezevk/sıradan beğeni modeline doğru kayar. Yüksek statülerin beğeni kültürü sadece yüksek statüdeki insanlar tarafından paylaşılan beğeni kültürü olmakla kalmaz. Statü farklılığı çoğu zaman beğeninin kendisini de ayırır. Onlar böylece normal ya da alt beğeniden daha az ulaşılabilir, daha zor ve daha pahalıdırlar. Yüksek beğeni kültürü kelimenin tam anlamıyla ayırt edicidir. Aynı zamanda onlar çoğunlukla meşru beğeniler haline dönüşürler (Bourdieu, 1984). İyi beğeni ve kalitenin standardı müzelerde sergilenir, okulda öğretilir, ya da hükümetler tarafından desteklenir. Son zamanlarda teorisyenler yüksek statü gruplarının kültürel açıdan hepçil olduğunu ve onların beğenilerinin hem kendine münhasır olanları hem de alt kültürün beğenilerini içerdiğini iddia etmektedirler (DiMaggio, 1987; Peterson ve Simkus, 1992; Peterson ve Kern, 1996). Bu alt kültür/üst kültür modeli [5.model] neredeyse tamamen kuramsallaştırılmıştır. Alt kültürü çatışmacı taraflarıyla açıklamaktadır. Onun hegemonik kültüre karşı olan direnci yanlış bilinçlenme olarak değerlendirilmektedir. Yüksek kültür ise kendine münhasır olanın ya da egemenin ifadesi olarak anlaşılmaktadır ki o gerçek güzelliğin hazzıdır. Sosyal hareketlilik arttıkça, sınırlar ve tarzlar silinip akışkan hale geldikçe akademisyenler kesin beğeni hiyerarşisinin varlığından ve kabiliyetinden şüphe

(29)

duymaya başlamaktadırlar. Bu modelin akademik olarak ortaya konması ampirik olduğu kadar aynı zamanda da ideolojiktir. Televizyon üzerine yapılmış birçok araştırmada, araştırmacılar alt kültürü savunmuşlar ve onun yaratıcılığını ve meşruluğunu göstermeye çalışmışlardır (Livingstone, 1998). Birçok açıdan insanlar kendi beğenilerini diğerleri için anlaşılmaz kılsalar da, araştırmacılar başka açılardan popüler kültürün okunması, anlaşılması üzerine odaklanmışlardır (Kuipers, 2006: 362-3).

Bu farklı yaklaşımları toparlarsak, literatürde genel olarak sosyal yapı ve kültür arasında ilişkiye temas eden beğeniler teorisi içinde üç ana yaklaşım olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki homoloji argümanıdır (homology argument) (Bourdieu, 1984; Gans, 1999), diğeri bireysellik argümanı (individualization argument) (Featherstone, 1987 ve 1991; Bauman 1988; Lash, 1988) ve sonuncusu homoloji argümanı içinde yer alan ve henüz güncel olarak tartışılan hepçil-tekçil (omnivore-univore) tezidir (DiMaggio, 1987; Peterson, 1992; Peterson ve Simkus, 1992; Peterson ve Kern, 1996).

Homoloji argümanı, tarihsel sosyologların (örneğin, Baltzell, 1958; Beisel, 1990) ve daha güncel sosyolojik analizlerin (örneğin, Gans, 1999; Bourdieu, 1984) bulgularında kendini gösterir. Genel olarak, sosyal tabakalaşma ve kültürel tüketim pratiğinin birebir örtüştüğünü iddia eder. Bu tezin teorik yaklaşımı ve kavramsallaştırmaları, homoloji argümanının önerdiği gibi kullanılacaktır. Teorik yaklaşıma ve kavramlara ilişkin ayrıntılı tartışma aşağıda ilerleyen bölümde sürdürülmektedir.

Bireysellik argümanı, en güçlü versiyonu Featherstone (1987, 1991), Lash (1988) ve Bauman (1988, 2000) gibi sosyal bilimcilerin çalışmalarında kendini gösterir. Bir yanıyla modern sosyal temelleri olsa da, değerlendirmelerinde, yaşam tarzları ve kültürel tüketim arasındaki ilişkinin, postmodern toplumlardaki tabakalaşmada ve diğer sosyal kurumlarda izlerini yitirdiğine vurgu yaparlar. Bu bağlamda, postmodern toplumlarda, ziyadesiyle ticarileşme ve tüketim toplumu önerisiyle kendi

(30)

temsilini bulan modern bir nesnenin, gündelik yaşamın esaslı ve derin estetikleşmesinin yardımıyla bir kimlik inşası olarak kullanıldığı iddia edilir. Yaşam tarzlarının herhangi biçimde bir yapısal temeli de yoktur. Dahası yaşam tarzları, içsel bir birliktelik de sergilemezler. Bireyler, toplumsal olarak içinde bulundukları sosyal pozisyondan azade biçimde, tüketim kalıpları üzerinden kendi yaşam tarzlarını inşa ederler. Tüketim toplumu vurgusu da bu yaklaşımın temel kavramsallaştırmasıdır. Bireyler, ileri derecede tüketime meyletmiş bir toplumda, sadece bir ürünü satın almaya muktedir değillerdir. Aynı zamanda, tüketim toplumu içinde, hayli ticarileşmiş ürünleri seçip alma gücüne de sahiptirler. Seçtikleri ürünlerin farklı biçimlerde tüketilmesi, basitçe bir eğilim değil, ziyadesiyle bireyin kimliğini inşa etme zorunluluğuna dayanır. Geniş bir seçenek yelpazesiyle sunulan ürünlerin tüketimi, bireylere böylece bir yaşam tarzı oluşturma imkanı tanır. Yaşam tarzı oluşturma olanağı, tüketim toplumu içinde bir yaşam projesine de dönüşmektedir (Chan ve Goldthorpe, 2007b: 170). Yaşam tarzları yaklaşımı, bu haliyle ve kavramsallaştırmasıyla, Türkiye televizyon alanı için uygun bir teorik açılım sağlayamayacaktır. Zira yaşam tarzı yaklaşımıyla yapılacak bir okuma, ekonomik olarak hayli gelişmiş ve sosyal ilişkileri de hayli ticarileşmiş bir gündelik hayatın çözümlenmesinde aktif bir argüman olarak değerlendirilebilirdi.

Öte yandan, homoloji argümanına yaslanan hepçil-tekçil tezi, Türkiye televizyon alanı içinde yapılacak çözümlemeler için, değerlendirilmesi gereken bir yaklaşım olarak görülmektedir. Hepçil-tekçil (omnivore-univore) tezi, sadece yaşam tarzları ve kültürel tüketim pratiğinin tabakalaşma içindeki temelini kaybettiği için değil ama aynı zamanda ilişkilerin doğasının değişmesi nedeniyle homoloji argümanının güncelliğini kısmen yitirdiğini iddia etmektedir. Hepçil-tekçil tezi, ilkin DiMaggio’nun (DiMaggio, 1987) ve daha sonra sistematik olarak Peterson’un çalışmalarında (Peterson, 1992; Peterson ve Simkus, 1992; Peterson ve Kern, 1996) kendini gösterir. Tabakalaşmanın alt/üst, elit/kitle ayrımıyla birebir olarak örtüştüğünü iddia etmekten ziyade, daha çok yüksek tabakada yer alan Amerikalıların, şimdi alt tabakada yer alanlardan, kültürel tüketimlerinin yoğunlaşmasıyla ve yaygınlaşmasıylafarklılaştığını iddia eder. Sosyal tabakalaşmadaki temel ayrımın, daha önce olduğu gibi elit ve kitle arasında değil,

(31)

daha çok kültürel olarak hepçil ve tekçil olanlar arasında var olduğunu öne sürer (Alderson ve diğerleri, 2007: 193-4). Bir hayli yüksek eğitime sahip bireylerin, kitle kültürüne ait, oradan filizlenmiş ürünleri tüketmekten kaçınmadıkları, hatta zaman zaman bunların kimi türleriyle eğlendikleri de iddia edilmektedir. Oysa, homoloji argümanında, elitlerin, kitle kültürünün ürünlerine daha fazla tiksintiyle yaklaştıkları ve kendi sınıfsal sınırlarını da, diğerinin sıradan beğenisi reddetme üzerinden inşa ettikleri iddiası ana vurgudur. Hepçil-tekçil tezi kendini, homoloji argümanının bu iddiasının artık geçerli olmadığı yönündeki karşı çıkışıyla gösterir. Ona göre temel karşıtlık, elit ve kitle arasında değil, kültürel tercihleri itibariyle daha fazla tek bir damardan beslenenlerle, yani tekçil olanlarla, kültürel tercihlerinde daha fazla çeşitlenme olanlar, yani hepçiller, arasında ortaya çıkmaktadır (Chan ve Goldthorpe, 2007b: 170-1).

Bu çalışmada, yukarıdaki argümanlardan ilki Bourdieu’nun homoloji argümanı ele alınıp çalışılacaktır. Zira, Bourdieu beğeniler teorisinde, sanat, müzik, edebiyat, spor, film hatta Fransız mutfağı gibi, farklı alanlarda beğenileri tartışmasına rağmen, televizyonun sürdürdüğü bu tartışmanın neresinde yer aldığına ilişkin olarak herhangi bir vurgu yapmamaktadır. Bu bakımdan, televizyon alanında homoloji argümanının geçerliliğinin sınanması, teoriye katkı sunması bakımından önemli olabilecektir. Ancak, homoloji argümanında olduğu gibi, Türkiye’de kültürel tüketim pratiğinin elitler ve kitleler arasında farklılaşarak dağıldığı araştırılırken, bunun son güncel tartışmalardan birisi olan hepçil-tekçil tezinde olduğu üzere, sınırlarının billurlaşıp üst sınıfların kültürel tüketim pratiklerini çeşitlendirdiği iddiası da sınanacaktır. Zira hepçil-tekçil tezinin kümülatif bir karakteri vardır. Hususi kültürel ürünlerin tüketim eğilimi ne kadar artarsa, birey(ler), farklı karaktere sahip kültürel ürünler tarafından o denli kuşatılmış olabilir(ler) (Coulangeon ve Lemel, 2007: 96).

Bu gerekçenin yanında, Peterson’un 2005 yılında yayınlanan bir makalesinde yaptığı tespitte dikkat çekicidir. Peterson makalesinde, hepçil-tekçil tezinin, 1992 yılından bu yana, Avrupa’da, Avustralya’da ve Kuzey Amerika’da sıkça test edildiğini belirttikten sonra şu soruyu sorar:

(32)

“Acaba bu dağılım [daha ince zevk sahibi elitlerin, birçok farklı türü tüketen hepçillere dönüşmesi] gerçeği yansıtmakta mıdır? Yoksa bu tüketim biçimi, araştırmaların sıkça yapıldığı coğrafyalara mı özgüdür? Başka bir deyişle, bu tüketim biçimi “batıya” özgü bir tüketim biçimi midir? Diğer coğrafyalarda, örneğin Asya’da, Latin Amerika’da, Afrika’da ve bilhassa İslam dünyasında, yapılacak araştırmalar bu bakımdan önem arz etmektedir.” (Peterson, 2005: 261).

Televizyonun sunduğu ürünlerin çeşitliliği ve kültürel ürünlerin melez karakteri göz önüne alındığında, hepçil-tekçil tezinin iddiasının Türkiye televizyon alanında test edilmesi, sadece Türkiye’deki kültürel tüketim pratiklerini ortaya koymakla kalmayacak, literatüre de kritik bir katkı sunma imkanı elde edilmiş olacaktır.

Sonuç olarak, Türkiye’de bu güne değin kapsamlı biçimde, hem teorik hem ampirik düzeyde sınanmamış olan, Bourdieu’nun beğeniler teorisi ve onun aynı zamanda eleştirisi mahiyetindeki güncel versiyonu olan hepçil-tekçil yaklaşımı, bu çalışmanın belkemiğini oluşturacak okumaların yaslandığı ana yaklaşımlar olacaktır.

Ana değerlendirmelere geçmeden, bu tartışmalara temel olması bakımından, ilerleyen bölümlerde sıkça kullanılacak olan, alan, sermaye ve beğeni kavramlarının genel karakteristikleri detaylı tartışılmalıdır. Bu üçleme, beğeni-sermaye-alan üçlemesi, bir diğerine bağlı olan yapısal bir değerlendirmeyi içerir. Beğeni, sermayenim taşıyıcısı olarak, sermaye beğeninin kodunu çözen ve onu kodlayan bir şifre olarak ve alan ise beğeni ve sermayenin görünür olduğu, temelde oyunun oynandığı ve oyunun kurallarının belirlendiği bir yapı olarak önemlidir. Bu bağlamda, beğeni ve sermaye alana özgüdür. Alan tarif edilmeden ve onun sınırları teorik ve ampirik olarak çizilmeden, beğeni ve sermayenin işlevsel varlığından söz edilemez. Aksi durumda, alan tarif edilmeden beğeni ve sermayenin varlığının ipuçlarına rastlansa da, bunun ancak tesadüfi olduğundan söz edilebilir.

Şekil

Tablo 3: Ölçme aracına ait sınırlılıklar: Program türleri  2002 yılına ait program türleri 2003 yılı ve sonrasına ait

Referanslar

Benzer Belgeler

• Tüketici davranışı etkilenerek, dünya çapında kültürel bir örnekliğin önünün açılması sağlanır. • Küreselleşme olgusunun ekonomik boyutu; “Marka cazibesi”

Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Office-ILO) kentsel ekonomik faaliyetleri, formel ekonomik faaliyetler ve enformel ekonomik faaliyetler olarak

Bu dönemdeki araştırmalar, mesajların dönüşümü, farklı kültürlerin reklamlara yönelik tutumları, kültürlerarası farklar, daha az önem verilen kültürel ve

Bir toplumun aile yapısı aynı zamanda o toplumun sosyal yapısının da göstergesi olduğu için ekonomik ve sosyal değişme ile ilişki içinde

The significant effect of treatment on students‟ motivation to learn mathematics word problems recorded in this study may not be unconnected to the ability of students exposed to

Yapılan bu araştırmalar ışığında, Nişantaşı Abdi Đpekçi Caddesi’nin günümüz tüketim kültürüne bağlı olarak, bir açık hava alışveriş ve boş

A hmet Muhip Dranas’ı, o dönemin önde gelen bir sanat yazan olarak, Suut Kemal Yetkinin öncülüğü altında Güzel Sanatlar Genel Müdür­ lüğü tarafından

Süper Yenigün, özellikle en üst katından, geniş ekranda izler gibi görünen enfes Boğaz manzarası, servisinin iyiliği, midye, kalamar, patlıcan salatası, kavun salata