• Sonuç bulunamadı

Eleştiriler ve Bourdieu’cu Kavramsallaştırmanın Gerekçeleri

Tüm bunlara karşın, Bourdieu’nun çalışması literatürde geniş biçimde tartışılır ve kısmen eleştirilir. Örneğin, onun çalışmasındaki neo-Marksist yaklaşımın tanzim edici (deterministic) yanı eleştirilir (Turner ve diğerleri, 2002). Bu eleştiriye göre, Bourdieu’nun kültür ve sınıf analizi 1960’larda yapısal Marksizm’e çok fazla uyarlanmıştır ki bu bireysel yaşam tarzı modelindeki bireysel tercih olasılığını ortadan kaldıran bir yaklaşımdır. Diğer bir eleştiri ise Distinction’un (Bourdieu, 1984) modasının geçtiğini, demode olduğunu söylemektedir (Jenkins, 1992). Bu eleştiriler, Bourdieu’nun teorisi ilk formüle edildiğinde, kültürel tüketime ilişkin ortaya koyduğu çözümlemelerin iyi hazırlanmış olduğunu söylerken, teorik yaklaşımın şu anda gereksiz, güncel olanın dışında yer aldığına işaret etmektedirler.

6

Bireylerin, eyleyiciler olarak değer kazanması alanın özgün bir parçası olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu tartışmanın daha detaylı bir versiyonu için (Bourdieu ve Wacquant, 2003)’e bakılabilir.

Günümüz modern toplumlarında üst ve alt sınıflar arasındaki sınırların bulanıklaştığı ve kültürel elitlerin daha fazla ayırıcı kültürel aktiviteler konusunda bir tekel olmadıkları vurgulanmaktadır. Nihayetinde, Bourdieu’nun kültür ve beğeni analizinin yanlış biçimde anlaşıldığı ve genellenebilir bir teori olmadığı belirtilmektedir.

Archer (1997: 227), örneğin, Bourdieu’nun kültürel yeniden üretim teorisini Fransız toplumunda yola çıkarak geliştirdiğini ve böylelikle genellenmeye çalıştığını söylemektedir. Bu son eleştiriye Bourdieu’nun yanıtı, bir çalışmanın evrensel bir çerçeve çizmesinin imkansız olmadığı ve farklı sosyal grupların, kendilerini, kültürel aktiviteler/pratikler yoluyla diğerlerinden ayırmaları eğiliminin genel bir fenomen olduğu yönündedir (Bourdieu, 2000: xi-xii). Ayrımın mekanizmalarını ortaya koymak üzere, Bourdieu, tüm kültürel pratiklerin tek bir hiyerarşik ölçeği kullanarak karşılaştırılabilir ve sınıflanabilir olduğunu varsayar. Buna karşın, kimi araştırmacılar (Holt, 1997; Lamont ve Lareau, 1988; DiMaggio, 1991), Bourdieu’nun ampirik çalışmasında kültürel sermaye kavramının farklı/değişken kullanımlarının –resmi olmayan akademik standartlar, beğeniler, eğitim belgeleri/onaması ve teknik uzmanlık gibi farklı kullanımlarının- olduğunu ve bu farklı kullanımların teorik karmaşaya yol açtığını söylemektedirler. Onlara göre kültürel sermaye, bu farklı kullanımlarının tersine, kurumsallaşmış, yani yaygın olarak paylaşılan, yüksek statü kültürüne ait tavırlar, tercihler, resmi malumat, davranışlar, ayniyat, diplomalar ve ehliyetler gibi işaretlerdir ve bu minvalde sosyal ve kültürel ayrım için kullanılabilirler (Lamont ve Lareau, 1988: 156).

Benzer olarak DiMaggio (1991), kültürel sermayeyi, kültürel malların tüketimi ve kurumsal olarak görülen ve kabul edilen genel prestiji/saygınlığı açıklamalarıyla sınırlar. Bourdieu’ya göre ise, kültürel sermaye birçok farklı biçimde ortaya çıkabilir. Kültürel sermaye, meyile, yeteneğe, duyarlılık ve varlığa, güzelliğe, yaratıcılığa, bireyselliğe, başarıya iliştirilmiş malumat gibi bir dizi dönüştürülebilir özelliklerdir ki bunlar hep birlikte kültürel elitlerin habitusunu oluştururlar. Bu bakımdan kültürel sermayenin farklı kullanılması değil, onun alana bağlı olmasından

dolayı farklı tanımlanması söz konusu olabilir. Örneğin, bir alan olarak akademide, akademik standartlar kültürel sermayenin sınırını çizerken, daha genel olarak gündelik hayat içinde eğitsel zemin onun sınırlarını oluşturur. Açık ki, aktörler sürekli olarak belirli alanlarda eylemezler, günlük yaşamda çoğunlukla o belirli alanın dışında eylerler. Etkileşimler sürekli olarak ve her zaman tek ve belirli bir alanda gerçekleşmez olduğu için kültürel sermayenin sınırları ve kullanımı alana bağlıdır. Kültürel sermaye, bu nedenle alandan bağımsız değerlendirilirse farklı kavramlar olarak örgütlendiği düşünülebilir. Oysa, toplumsal yeniden üretim içinde, beğenilerin sosyal ayrımı nasıl örgütlediğini ampirik olarak anlamak için, kültürel tüketimin gerçekleştiği alanın tanımlanması ve bu belirli alan içinde kültürel sermayenin bileşenlerinin operasyonelleştirilmesi gerekir. Bu yaklaşımı görmezden gelerek yapılan ampirik çalışmalar, beğenileri çoğunlukla farklı alanlara mahsus kültürel sermayeyle birleştirerek ve onu belirli bir alan içinde izole etmeksizin ölçmeye çalışırlar.

Kritik bir durum olarak karşımıza çıkan bu sorunu çözmek için Bourdieu’nun terminolojisi, bu bakımdan sanki bir diğerinden farklı manalara gelecek biçimde kavramsallaştırma yaptığı yönünde yanlış olarak yorumlanır. Bourdieu, sosyal alana, kültürel alanlar kavramsallaştırmasını önermek suretiyle atıfta bulunur. Sadece kültürel alanlar içinde kültürel sermaye kavramı karşılığını beğeni ve tüketim pratikleri olarak bulabilir. Tüm sermaye türlerinin, tüm alanlarda işlediğini sanmak kusurludur. Açıklığa kavuşturmak yerinde olacaktır; Bourdieu, Distinction’da sanat, spor, yeme-içme, dekorasyon, hobiler, tatiller ve benzeri alanları, kültürel tüketimin cereyan ettiği alanlar olarak tanımlar. Kültürel alanda gerçekleşen eylem, sadece ve basitçe tek bir alanda gerçekleşmez, ama o birden fazla alana dahil olabilir.

Yukarıda üzerinde durulduğu üzere, aktörlerin gündelik yaşamda çoğunlukla belirli olan o alanın dışında eylediği meselesi, bu noktada daha açık olarak anlaşılabilir. Örneğin, politik faaliyetler sadece ve basitçe iktidarın oluşturulduğu ve kullanıldığı politika alanında işlemez, aynı zamanda bununla bağlantılı olarak beğenilerin tüketimiyle organize edilen başka tüketim alanlarında da ayrıma hizmet edecek

biçimde vazife görebilir. Bourdieu’nun kavramsallaştırmasının sorunlu olduğunu iddia eden eleştirilerden ziyade, O’nun, en bilindik ve en çok tartışılan çalışması olan Distinction’da, popüler kültüre oldukça az ilgi göstermesi ve özellikle kitle kültürünün hiç üzerinde durmaması manidardır. Farklı toplumsal alanlardaki beğenilerin nasıl bir işlev gördüğünü, böylece kültürel pratiklerle sosyal ayrımın mekanizmaları arasındaki ilişkileri ayrıntılı tartışmış olsa da, Bourdieu, televizyona bu bağlamda yeterince değinmemiştir. Araştırmasında katılımcılara sadece, TV izliyorsanız, ağırlıklı olarak hangi programı izliyorsunuz?7 sorusunu yöneltmekte, ancak ilginç biçimde Distinction’da sürdürdüğü tartışmalar ve analizleri içinde bu soruya verilen yanıtları değerlendirmemektedir.8 Televizyonun sosyal ayrımın mekanizmalarını tartışırken ihmal edilmesinin nedenleri ve neden bu çalışmanın odaklandığı ana mesele olduğuna ilişkin tartışmalar, bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak değerlendirilecektir. Yine de, yeri gelmişken söylemekte fayda vardır; Bourdieu’nun televizyon alanını ihmali, bu tez çalışmasının esin kaynağını oluşturan hususlardan birisidir. Bu çalışmada, beğenilerin bireylerin toplumsal alanda aldıkları pozisyonları nasıl belirlediği üzerinde tartışılacak, ancak bu tartışma daha belirgin olarak Türkiye’deki medya pratiklerinin organizasyonu üzerinden sürdürülecektir. Bir medyum olarak televizyon alanında gerçekleşen kültürel tüketim pratiğinin, izleyicileri nasıl farklılaştırdığı, bir diğerinden hangi mekanizmalar neticesinde ayırdığı üzerine odaklanılacaktır. Bu bağlamda, Türkiye’de televizyon alanında, sıradan beğeniyle mümtaz beğeniyi bir birinden ayırt etmek mümkün müdür? sorusuna yanıt aranacaktır.

Ancak tam bu noktada sorulması mümkün olan sorular şunlardır: televizyon alanındaki kültürel tüketim pratiği neden beğeniler teorisine yaslanarak anlaşılmaya çalışılmaktadır? Televizyon alanında cereyan eden oyunu anlamak üzere, neden alan- sermaye-beğeni kavramları kullanılmaktadır? Aynı soruyu başka

7

Bourdieu’nun Distinction’da sunduğu anketindeki bu 18. soru şu biçimde sorulmuştur: If you watch TV, which programmes do you mainly watch?

8 Bourdieu Distinction’da sadece bir yerde televizyon üzerinde durmaktadır ve orada da işçi sınıfının modern sanattaki biçimsel yeniliklere gösterdiği tepkiye ilişkin olarak, televizyonun yüksek kültürün evlere girmesini sağladığı biçiminde bir yorum getirmektedir. Bu bağlamda, O’na göre televizyon, zamanın Fransa’sında, yüksek kültürün evdeki temsilcisi ya da vekilidir (Bourdieu, 1984:33-34).

kavramsallaştırmalar kullanarak ve başka yaklaşımlara yaslanarak değerlendirmek mümkün değil midir? Bu sorulara ilişkin gerekçelendirmeler ilerleyen bölümde değerlendirilecektir. Yine de kısaca söylemek gerekirse, Bourdieu’nun teorisinde televizyon alanını ihmal etmiş olması ve beğeniler teorisini eleştiren literatürde, beğenilerin ampirik olarak ölçülemeyeceği iddiaları, bu çalışmayı Bourdieucu bir okumanın imkanını sorgulamaya yönlendirmektedir. Böylece, bu çalışmanın hattı harekatı Bourdieucu kavramsallaştırma ve onun ampirik sınanmasına dayanmaktadır.

Bu tezin ana sorununa yanıt vermeye çalışırken, teorik olarak nerede durulduğu ve meseleye nereden bakıldığı da anlatılmaya çalışılacaktır. Böylece, ilerleyen bölümde, metodolojiye ilişkin öner sürülen teorik pozisyon, neyin, nasıl ve hangi verilerle analiz edileceğini ifade etmek suretiyle kendini inşa edecektir.

BÖLÜM II