• Sonuç bulunamadı

Alanın Sınırları: Türkiye Televizyon Alanının Resmi Tipografyası

3.3. Türkiye’de Televizyon Alanının Yapısı: Beğenilerin üretimi ve dağıtımı

3.3.1. Alanın Sınırları: Türkiye Televizyon Alanının Resmi Tipografyası

Bu bölümde, temel olarak, Türkiye’de televizyon alanının yapısı ve performansı üzerinde durulacaktır. Böylece, medya alanının varlığı, sınırları ve içinde oynanan oyunun kuralları ve aktörlerin kimler olduğu tarif edilmeye çalışılacaktır. Bu tarif üzerinden, yanıt aranacak ilk soru Türkiye’de medya alanındaki aktörlerin genel profili nedir? sorusu olacaktır. Biraz açmak gerekirse, bu bölümde üç kritik soruya yanıt aranacaktır;

(i) Türkiye’de kaç tane yayın kuruluşu vardır?

(ii) Türkiye’de bulunan yayın kuruluşlarının yılları itibariyle dağılımı nedir? (iii) Türkiye’de yayın kuruluşları hangi ölçekte yayın yapmaktadırlar?

Türkiye televizyon alanında aktif olarak var olan aktörlerin, ürünlerini hangi ölçekte yeniden ürettiği ya da dolaşıma soktuğu, onun nüfuzuna işaret edeceği gibi, kültürel üretim ölçeğinin de sınırlarını belirleyecektir. Bir kültürel tüketim alanı olarak televizyon alanında oynanan oyunu anlamak üzere, Türkiye’de medyanın ve özelde televizyonun ölçeğini okumak kritiktir. Sınırlı etki ve kültürel üretim ölçeğiyle, geniş tabanlı nüfuz ve kültürel üretimi ölçeğini tam bu noktada birbirinden ayırt etmek gerekecektir. “Türkiye’de yayın kuruluşları hangi ölçekte yayın yapmaktadırlar?” sorusu, Türkiye’de televizyonun karakterini anlamamıza olanak sunacaktır. Zira geniş tabanlı nüfuz ve kültürel üretimin, ulusal düzeyde yayın yapan televizyonların yeteneği olduğu da vurgulanmalıdır.

Alanların birbirine göre önemleri, sınırlı kültürel üretim alanı ve geniş tabanlı kültürel üretim alanı arasındaki ayrıma dayalıdır. Kültürel üretim sürecinde, bu iki alan arasındaki ayrım, kendisini, alan içinde sınırlı kıt kaynaklara ulaşmak için birbiriyle yarışan aktörlerin mücadelesi sırasında da gösterecektir. Geniş tabanlı kültürel üretim yapan, sadece beğenileri dağıtmayan, aynı zamanda onları üretip, yeniden dolaşıma sokan aktörlerin nüfuz yeteneği, elbette onların alan içinde daha yukarıda pozisyon almalarını sağlayacaktır. Böylece, alandaki oyunun kurallarını belirleme kabiliyetine de sahip olacaklardır. Bu kabiliyet sadece oyunun kurallarını belirlemekle sınırlı da değildir. Aynı zamanda, alana kimlerin girebileceğine ve kimlerin dışarıda kalması gerektiğine işaret eden sınırları da çizen iktidar, alanda görece daha yukarıda pozisyon alan aktörlerin tasarrufundadır. Ancak geniş tabanlı üretim alanı ve onun hakim aktörlerinin eylemleri, bir o kadar da başka bir alanın, politika alanının etkisine açıktır. Bourdieu’nun grande production29 olarak tanımladığı geniş tabanlı üretim ölçeği, daha fazla ekonomik sermayeye sahip olsa da, politika alanının etkisinden uzak kalamaz. Bu etkiye maruz kalması nedeniyle de daha az otonomdur (Bourdieu, 1984). Zira, sınırlı üretim ölçeğiyle, geniş tabanlı üretim ölçeğini birbirinden ayıran en temel kaide, politika alanının nüfuzundan bağımsız olabilme düzeyleridir. Kültürel üretim alanı içinde daha etkin olsa da, geniş tabanlı üretim ölçeği daha az otonomiye sahiptir. Her iki üretim alanının ürünleri itibariyle de birbirinden farklılaşması söz konusudur. Sınırlı üretim alanı daha çok sanatsal değeri olan ürünler verirken, geniş tabanlı üretim alanı ticari karşılığı olan ürünleri piyasaya sürer (Hesmondhalgh, 2006: 211-4). Onun için geniş tabanlı üretim alanına en yakışan tanım, seri üretim –mass production, grande production– tanımıdır. Bu bakımdan, Türkiye televizyon alanını tanımanın yolu, oradaki aktörlerin sayısını bilmenin yanında, kültürel üretim ölçeklerini ve nüfuz alanlarını anlamaya dayalıdır. Bu durumda, ilk soruya yanıt vermek üzere önce en genel profile bakılmalıdır; Türkiye’de medya alanında eyleyen aktörlerin yıllar itibariyle dağılımlarının hususiyeti nedir?

29

İngilizcede de sıkça karşılığını bulan ve Türkçe çevirisi de buradan doğru yapılan mass production tanımı tam da buna karşılık olarak verilebilir.

Tablo-8: Yayın Türü ve Yıllar İtibariyle Türkiye’de Yayın (Radyo ve Televizyon) Kurumları30

Yayın Türü

Yıllar

2002 2003 2004 2005

Sayı % Sayı % Sayı % Sayı %

Ulusal Yayın 52 4,05 51 4,18 45 3,72 51 4,33 Bölgesel Yayın 121 9,44 115 9,43 108 8,93 109 9,25 Yerel Yayın 1109 86,51 1053 86,38 1056 87,34 1019 86,43

Toplam 1282 100,0 1219 100,0 1209 100,0 1179 100,0

Kaynak: Radyo ve Televizyon Kurumları İstatistikleri, 2002,2003/2004, 2005, TÜİK. Hesaplamalar: Özgür Arun

Yukarıdaki tabloda, yıllar itibariyle, Türkiye’de tüm yayın kurumlarının –Radyo ve Televizyon–, resmi rakamlara göre dağılımı gösterilmektedir. Buna göre, resmi rakamlar bize, Türkiye’de 2002 yılında toplam 1282 yayın kurumunun bulunduğunu söylemektedir. Bu rakam, sonraki yıllarda kabaca düşme eğilimi göstermektedir. Her yılı kendi içinde değerlendirildiğinde ise bir başka husus dikkat çekicidir. Niceliksel olarak en fazla hareketlilik, yerel yayın yapan yayın kuruluşlarının düzeyinde cereyan etmektedir. Yani sınırlı kültürel üretim ölçeğinde, en küçük çaplı yayın kuruluşları olarak düşünüldüğünde, yerel yayınların, hem nüfuz alanları hem beğeni üretim düzeyleri sınırlıdır. Elbette, bu sınırlılık kendi iktidarının nüfuz ettiği alanlar düşünüldüğünde yine de etkilidir. Üretim düzeyinin küçük ve sınırlı olması, onun politika alanından görece daha otonom olduğuna karşılık gelebilir. Yine de, bu düzeyde yayın yapan kuruluşların sayısının fazla olması ve müspet ya da menfi, yıllar itibariyle niceliksel değişimin daha sıkça yaşanması, bu sınırlı üretim alanına girişlerin ve çıkışların da elverişliliğine işaret etmektedir. Zira bu alanda eyleyen aktörlerin yıllar itibariyle niceliksel değişimi kolayca takip edilebilir. Bu niceliksel değişim, elbette kültürel üretimin, beğeni üretiminin, sürekliliğine ve politika alanının nüfuzuna menfi bakımdan tesir etmektedir.

30

TUIK tarafından Radyo ve Televizyon faaliyetlerine ilişkin veriler 2001 yılına kadar üretilmiştir. Ancak, Radyo ve Televizyon Kurumları İstatistikleri 2002 yılından itibaren Avrupa Birliği’nin 26 Nisan 1999 tarihli ve 1999/297 sayılı (EC, Euratom) Konsey kararı dikkate alınarak, yeni kavramlarla birlikte üretilmeye başlanmıştır. Burada yer alan veriler, karşılaştırma imkanı sunan yeni kavramlar dikkate alınarak, 2002 yılından başlayarak derlenmiştir.

Türkiye’de, bölgesel yayın yapan kurumların sayısı ise, yerel düzeyde yayın yapan kuruluşların sayısının hemen hemen 10’da 1’ine karşılık gelmektedir. Bölgesel düzeyde yayın yapan kurumların, genel olarak her yıl içindeki dağılımı %9’lar düzeyindedir. Yıllar itibariyle oransal değişimin istikrarlı bir seyir izlemesi, diğer düzeylerde de belirli bir düşüş olmasından kaynaklanmaktadır. Yerel yayın yapan kuruluşlara nazaran daha sınırlı olsa da, bölgesel yayın yapan aktörlerin niceliksel değişimi söz konusudur. Bölgesel yayın yapan kuruluşların yerel yayın yapanlardan daha az olması, onların ne kültürel üretim ölçeğine ne de alan içindeki nüfuzuna olumsuz etki eder niteliktedir. Aksine, bölgesel yayın yapan kuruluşların, yerel yayın yapan kuruluşlara göre, kültürel üretim ölçeği daha büyük ve nüfuz alanı daha da geniştir. Böylece oluşan etkinlikleri, alandaki iktidar mekanizmalarını kullanmada daha fazla imkana sahip olmalarını beraberinde getirir. Yerel yayın yapan aktörlerin etki alanlarına da nüfuz etmesi, bölgesel yayın yapan kuruluşları alanda daha fazla söz sahibi yapmaktadır. Yine de yerel düzeyde yayın yapanların aksine, bölgesel düzeyde yayıncı aktörlerin yukarı doğru hareketliliği daha sınırlıdır. Aşağıdan, bölgesel düzeyden gelerek, ulusal düzeyde yayın yapma hakkına sahip olmak, sadece maddi bir gücü gerektirmekle kalmaz; aynı zamanda alandaki iktidar sahibi diğer aktörlerin de rızasını gerektirir. Alandaki iktidara sahip olan aktörler, yani ulusal düzeyde hakim aktörler, sadece diğer ulusal düzeyde yayın yapan kuruluşlar değildir. İktidar mekanizmalarını uygulamakla yetkili RTÜK gibi kurumsal yapılar da, kimin alana gireceği, kimin varlığını sürdüreceği ve kimin alanda baskı altında tutulacağına ilişkin yetkinliğe sahiptir. Ulusal düzeyde, iktidara sahip olan hakim aktörlerin denetim ve kontrol mekanizmalarını nasıl ve ne zaman kullanacağı ise, diğer alanlarla olan ilişkileri çerçevesinde belirlenir.

Türkiye televizyon alanındaki oyunun kuralları, işte bu nedenle ayrıca politika alanından bağımsız değildir. Bu bakımdan ulusal düzeyde yayın yapan kuruluşların, alan içindeki etkinlikleri, hakim olmak için aldıkları pozisyonlar ve nüfuzunun önemi, bir kez daha kritik bir anlam kazanmaktadır. Ulusal düzeyde yayın yapan hakim aktörler, sadece kendi alanı içinde bir nüfuza sahip değildir. Diğer alanları da etkiler ve diğer alanlardaki etkilere de o denli açıktır. Örneğin, politika alanındaki

iktidar, ulusal düzeyde yayın yapan televizyonların etkisinden bağımsız değildir ama aynı zamanda kendi alanı içindeki etkinliğinin sınırı, televizyon alanındaki üretim ölçeğinin ve nüfuzunun düzeyini belirleyecek işlevleri harekete geçirme yeteneğine bağlıdır. Bu argümanı biraz daha açmak üzere, ilerde yeniden tartışılacak güncel bir duruma dikkat çekmek yerinde olacaktır.

RTÜK, 2009 yılında, Doğan Medya Grubu’nun sahiplik yapısının kanuni sınırların dışında olduğuna işaretle, bu grubun gerekli tedbirleri bir an önce almasını istemiştir.31 Bir başka deyişle, RTÜK, Doğan Medya Grubu’nun yabancı ortaklarının, yasalara göre sahip olmaları gereken azami payı aştıklarını belirtmektedir. Oysa, Türkiye’de yabancı ortağı olan tüm ulusal yayın kuruluşları, ortaklık yapısına ilişkin yasal sınırları ihlal etmektedirler. Öyleyse, ulusal düzeyde yayın yapan bir medya grubuna ilişkin olarak, RTÜK’ün iktidar mekanizmalarını bu tarihte işletmeye başlaması, sadece ve basitçe kanuni bir uygulamanın gereği olarak açıklanabilir mi? Türkiye’de ulusal yayın yapan kanalların hangilerinin sahiplik yapısı, 2009 yılı itibariyle kanuni sınır olan %25’in altındadır? Bilindiği gibi, resmi rakamlara göre, tüm ulusal düzeyde yayın yapan televizyonların sahiplik yapılarındaki, yabancı payı %25’i geçmemektedir. Ne var ki fiili olarak durum resmi rakamlarla örtüşmemektedir. Aksi olsaydı, RTÜK aynı açıklamasında tüm yayın kuruluşlarına yeniden sahiplik yapısı hakkında bilgi sormazdı. Her durumda, alan içindeki iktidarın tasarrufunun aslında diğer alanların da etkisine açık olduğu anlaşılmaktadır. Sadece alanda eyleyen aktörlerin kültürel üretim ölçeği ve nüfuzu değil; aynı zamanda alanın da ölçeği ve nüfuzu, ne kendi içindeki aktörlerin ne de diğer alanların (ve onların içinde eyleyen aktörlerin) nüfuzundan bağımsız değildir. Alanın sınırlarını belirleyen mihenk, diğer alanlara temas ettiği noktalardır. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, bir medya grubunun politika alanında iktidara sahip olan aktörlerle çıkar çatışmasına girmesi, kendi içinde bulunduğu alandaki etkisinin de sınırlandırılmasına yönelik girişimlerin başlatılmasına neden olmaktadır.

31

Bu kararla ilgili tartışma aşağıdaki bölümde ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Yine de RTÜK’ün konuyla ilgili “Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) Doğan Medya Grubuna İlişkin Basın

Açıklaması” başlıklı açıklaması için bakınız

http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=04bf2f12-808d-4cd3-bafd-e36723578d1a (10.11.2009).

Bir alanın sınırları diğer bir alanın sınırlarının başladığı yerde sonlanmaz, onun içine doğru sızar ve oradaki oyunu da etkilemek üzere iktidarını pekiştirmeye gayret eder. Ancak, bu düzeyde etkinliği olan alanlar ve bu alanların aktörleri, alanın içindeki oyunun kurullarını belirleme tasarrufuna sahiptirler. Yine bu aktörlerin alan içindeki (ve elbette diğer alanlar üzerindeki) nüfuz kazanmak üzere verdikleri mücadele daha çarpıcı ve yıkıcı olabilecektir. İşte RTÜK’ün yaptığı basın açıklaması tam da bu durumda örnek teşkil etmektedir. Politika alanındaki hakim aktör, televizyon alanındaki hakim aktörle mücadele etmek suretiyle, onun etkisini azaltma girişimindedir. Ama tersi de doğrudur. Televizyon alanındaki hakim aktör de, politika alanındaki hakim aktörün nüfuzunu kırmaya girişmektedir. İşte günümüzde Türkiye’de, belirli bir alanda verilen iktidar mücadelesine ilişkin en güncel örnek budur.

Buradan alanın yapısını biraz daha açmak üzere bir soruyla devam edelim; Türkiye’de yayın yapan televizyonların resmi tipografyası nasıl bir görünüm sunmaktadır?

Tablo-9: Yayın Türü ve Yıllar İtibariyle Türkiye Televizyonu

Yayın Türü

Yıllar

2002 2003 2004 2005

Sayı % Sayı % Sayı % Sayı %

Ulusal Yayın 11 7,97 11 8,80 11 9,91 13 9,49 Bölgesel Yayın 12 8,70 9 7,20 9 8,11 8 5,84 Yerel Yayın 115 83,33 105 84,00 91 81,98 116 84,67

Toplam 138 100,0 125 100,0 111 100,0 137 100,0

Kaynak: Radyo ve Televizyon Kurumları İstatistikleri, 2002, 2003/2004, 2005, TUIK. Hesaplamalar: özgür Arun

Yukarıdaki tabloda, yıllar itibariyle Türkiye’de yayın yapan televizyonların, yukarıdaki tartışmalarda da işaret edildiği üzere Türkiye televizyonunun, resmi rakamlara göre dağılımı gösterilmektedir. TUİK’in sunduğu bu resmi rakamlara göre, 2002 yılında 138, 2003 yılında 125, 2004 yılında 111 ve 2005 yılında ise 137 televizyon, Türkiye’de farklı düzeylerde yayın yapmaktadır. Belirtilen yıllar arasında yayın yapan televizyonların %80’den biraz daha fazlası yerel düzeyde yayın yapmaktadır. Bölgesel yayın yapan televizyonların oranı ise, yerel yayın yapan

televizyonların ancak %10’u civarındadır. Benzer oransal dağılım ulusal düzeyde yayın yapan televizyon kurumları için de geçerlidir. TÜİK’in sunduğu 2005 yılına ait son resmi rakamlara göre, Türkiye’de ulusal düzeyde yayın yapan 13 televizyon bulunmaktadır. Bu resmi rakamın içinde TRT’nin sahip olduğu kanalların da yer aldığı düşünüldüğünde, resmi rakamın fiili durumu ne düzeyde yansıttığı sorguya açıktır. Zira, sadece karasal yayınları alabilecek bir antenle çalışan herhangi bir televizyonun başına oturup, basitçe yayında olan kanallar sayıldığında dahi resmi rakamdan farklı bilgiler elde edilecektir. Öyleyse, neden resmi rakamlarla fiili durum arasında böyle bir fark vardır? Bu durumda, resmi rakamlara bakılarak Türkiye’deki televizyon alanının yapısı analiz edilebilir mi?

İkinci sorudan başlayarak yanıtlamaya çalışalım. Evet, resmi rakamlara bakılarak Türkiye’deki televizyon alanının yapısı analiz edilebilir. TÜİK ve RTÜK’ün sunduğu bu rakamların fiili durumu yansıtmaması bize Türkiye’de televizyon alanında cereyan eden oyunun kuralları hakkında önemli veriler sunmaktadır. Bizatihi resmi-fiili durum arasındaki çelişki bize, televizyon alanının analizini yapmanın hem ne denli güç hem de ne denli gerekli olduğunu göstermektedir. Bu güne kadar bu konuda herhangi bir çalışmanın yapılmayışının sebebi de, tüm tarafların bilgisi dahilinde, araştırmacılara sunulan verilerin eksik olmasıdır. Yukarıda tartışılan örnekte de olduğu gibi, tüm bu çarpıklıklar bizi, alandaki kuralların ne zaman ve nasıl uygulandığı sorusuna yanıt aramaya itmektedir. Zira, kuralların uygulandığı zaman ve uygulandığı spesifik durumun analizi, televizyon alanındaki mücadelenin ne için yapıldığını okumamızı kolaylaştıracaktır. Eldeki güncel örnekler, Türkiye televizyon alanının sınırlarını çizmemizi sağlayacak ve onun bir iktidar alanı olarak da örgütlendiğini gösterecektir.

TÜİK ve RTÜK’te, bu tez kapsamında gerçekleştirilen mülakatlar sonucu elde edilen bilgilere göre, resmi ve fiili olarak yayın yapan televizyonların niceliksel farklılığının temel nedeni, lisans konusunda düğümlenmektedir. Lisanslama olmadan yayın yapan televizyonların elbette resmi olarak herhangi bir kayıtları da bulunmamakta, dolayısıyla bu televizyonlar hakkında herhangi bir istatistiki bilgi

toplanamamaktadır. Sekizince beş yıllık kalkınma planlarında, lisanslama meselesi bir sorun olarak değerlendirilmiş ve planların kapsadığı 2001 ve 2005 yılları için lisanslama sorununun çözülmesi de öngörülmüştür.

“1260. Özel radyo ve televizyon kuruluşlarına lisans verilmesi konusunda gerekli çalışmalar tamamlanacaktır. TRT yeniden yapılandırılarak, sağlıklı bir mali yapıya kavuşturulacak ve yayın içeriği zenginleştirilecektir.” (Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, 2000: 130).

Sekizince beş yıllık kalkınma döneminde bilhassa vurgu yapılmış olsa da, günümüzde, dokuzuncu beş yıllık kalkınma planının uygulamada olduğu 2007-2013 sürecinde, ulusal televizyonların lisanslama durumları hala çözül(e)memiştir. Lisans meselesinin yanında, buna bağlı olarak yayın yapılan ortamın durumu da genel bir karmaşa yaratmaktadır. Alanın yapısını anlamak için sürdürülen analizler, bilhassa yayın yapılan ortamların durumunu da göz önüne almalıdır. Aksi takdirde Türkiye’de televizyon alanında yapılacak değerlendirmeler sınırlı olacaktır.

Şimdi tüm bu durumları, alanın kritik hususlarını, hep bir arada ve daha derinlemesine çözümlemek üzere Türkiye’de televizyon alanının yapısal faktörleri nelerdir? sorusuna yanıt vermek yerinde olacaktır. Yapısal faktörlerin, alandaki tüm aktörler bazında çözümlenmesi, bize alanın resmi tipografyasından daha fazlasını sunacaktır. Böylelikle, Türkiye’de ulusal düzeyde yayın yapan televizyonların resmi varlığının neden fiili durumla örtüşmediği sorusu da yanıtlanmış olacaktır. Lisanslama, ortaklık yapısı, denetim, cezai uygulamalar ve müeyyidelerin, Türkiye televizyonu denilince neden ve nasıl birer sorun alanı olarak ortaya çıktığını anlamak, bu şekilde mümkün olabilecektir. İlerleyen bölümde, yukarıdaki argümanlara ve soru(n)lara ayrıntılı yanıt vermek üzere, Türkiye’de televizyon alanının yapısal faktörleri analiz edilecektir. Sonuçta, Türkiye televizyonunu, resmi verilerin dışında da bir çözümleme ve anlama imkanı sağlanacaktır.