• Sonuç bulunamadı

İstanbul’da Yazılı Ve Görsel Kaynaklara Göre 15. Ve 16.yy’da (1453-1559) Osmanlı Sivil Mimarlığı Üzerine Bir Değerlendirme: Gurfe Örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul’da Yazılı Ve Görsel Kaynaklara Göre 15. Ve 16.yy’da (1453-1559) Osmanlı Sivil Mimarlığı Üzerine Bir Değerlendirme: Gurfe Örneği"

Copied!
187
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ĐSTANBUL TEKNĐK ÜNĐVERSĐTESĐ  FEN BĐLĐMLERĐ ENSTĐTÜSÜ 

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ Emre Can Yılmaz

Anabilim Dalı : Mimarlık Tarihi Programı : Mimarlık Tarihi

HAZĐRAN 2009

ĐSTANBUL’DA YAZILI VE GÖRSEL KAYNAKLARA GÖRE 15. VE 16.YY’DA (1453-1559) OSMANLI SĐVĐL MĐMARLIĞI ÜZERĐNE BĐR

DEĞERLENDĐRME: GURFE ÖRNEĞĐ

(2)
(3)

HAZĐRAN 2009

ĐSTANBUL TEKNĐK ÜNĐVERSĐTESĐ  FEN BĐLĐMLERĐ ENSTĐTÜSÜ

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ Emre Can YILMAZ

502071102

Tezin Enstitüye Verildiği Tarih : 04 Mayıs 2009 Tezin Savunulduğu Tarih : 02 Haziran 2009

Tez Danışmanı : Doç. Dr. Aygül AĞIR (ĐTÜ) Diğer Jüri Üyeleri : Prof. Dr. Semra ÖGEL (ĐTÜ)

Prof. Dr. Suphi SAATÇĐ (MSGSÜ)

ĐSTANBUL’DA YAZILI VE GÖRSEL KAYNAKLARA GÖRE 15. VE 16.YY’DA (1453-1559) OSMANLI SĐVĐL MĐMARLIĞI ÜZERĐNE BĐR

(4)
(5)

ÖNSÖZ

Sivil mimarlık, devrinin sıradan insanının dünyada bıraktığı en somut izlerin toplamı, dolayısı ile bu insanı anlayabilmekteki belki en büyük fiziki araçtır. Ne var ki, zamana karşı dayanım gücü görece düşük olduğundan ahşaba bağlı geleneklerde, bu mimarlığın izlenebilmesi anıtsal yapılara kıyasla oldukça zordur. Buna karşın sivil mimarlığın hayatın birçok boyutuyla ilişkili olması anıtsal yapılarda her zaman karşılaşılamayacak bir dolaylı veri zenginliği oluşturmaktadır. Şimdiye dek daha çok, geç devirlerden bilinenlerin yardımıyla ve kuramsallaştırılmasıyla hakkında çıkarımda bulunulan Fetih sonrası ve 16.yy Đstanbul’undaki sivil mimarlık ortamı, bu dolaylı verilerin bir araya getirilmesiyle ele alınabilir. Bu açıdan bakıldığında, dönem aslında fiziksel verisinin kıtlığıyla ters orantılı zenginlikte kaynaklara sahiptir. Bu çalışma, bu geniş alana atılmış mütevazı bir adımdır.

Hocam Aygül Ağır’a, aileme, arkadaşlarıma, Tübitak’a, hocam Aras Neftçi’ye, merhum dedem, hocam Mehmet Kamil Orhanlı’ya, çalışmayı mümkün kılan herkese ve her şeye teşekkür ederim.

Haziran 2009 Emre Can Yılmaz

(6)
(7)

ĐÇĐNDEKĐLER Sayfa ÖZET...xv SUMMARY...xvii 1. GĐRĐŞ ...1 1.1 Tezin Amacı... 1 1.2 Kapsam ... 1 1.3 Yöntem ... 2

2. FETĐH ÖNCESĐ SĐVĐL MĐMARLIK GĐRDĐLERĐ ...5

2.1 Bizans Dönemi Đstanbul Sivil Mimarlığı Üzerine Notlar ... 5

2.2 Fetih Öncesi Türk sivil mimarlığı birikimi...19

3. FETĐH VE SONRASINDA ĐSTANBUL’UN ĐSKÂN VE ĐMARI...35

3.1 Fatih’in Đskân ve Đmar Siyaseti ...35

3.2 16.yy’da Đstanbul’daki Toplumsal Değişimler Üzerine Notlar...42

4. YAZILI VE GÖRSEL KAYNAKLARIN ÜST ÜSTE DÜŞÜRÜLMESĐ ...51

4.1 Kaynaklar ve Yöntem...51 4.1.1 Yazılı Kaynaklar...52 4.1.2 Görsel Kaynaklar...54 4.1.3 Yöntem ...57 4.2 Vakfiyelerin Đncelenmesi...57 4.2.1 Fatih Vakfiyesi ...58

4.2.2 Đstanbul Vakıfları Tahrir Defteri ...59

4.2.3 Vakfiyelerin Kıyaslanması...67

4.3 Vakfiyelerde Betimlenen Sivil Mimarlık Birimleri ...69

4.3.1 Đskân Edilmeyen Birimler ...69

4.3.2 Đskân Edilen Birimler...83

4.4 Yapı Malzemesine Đlişkin Veriler ...105

4.5 Gurfe...113

4.5.1 Balâhane ...130

4.5.2 Gurfenin Lorichs’in Panoramasında Đzlenmesi...131

5. DÖNEMĐN SĐVĐL MĐMARLIK TERCĐHLERĐNĐ AÇIKLAMADA BÜTÜNCÜL BĐR YAKLAŞIM MODELĐ...137

6. DEĞERLENDĐRME VE SONUÇ...141

KAYNAKLAR ...149

EKLER...157

(8)
(9)

KISALTMALAR

FV : Fatih Vakfiyesi (Vakıflardaki Türkçe Tercüme) (Kiper, 1938) ĐVTD : 1546 tarihli Đstanbul Vakıfları Tahrir Defteri (Barkan, 1970) AVTD : Ayasofya Vakıfları Tahrir Defteri (Ağır’dan)

LP : Melchior Lorichs’in Panoraması

BMS : Beyan-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han DE : Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ferit Devellioğlu RM : Risâle-i Mimariyye

TDK : Türk Dil Kurumu Güncel Sözlük KT : Kamûs-ı Türkî, Şemseddin Sami

a : Arapça

f : Farsça

(10)
(11)

ÇĐZELGE LĐSTESĐ

Sayfa Çizelge 4.1 : Fatih Vakfiyesi, vakıf bileşenlerinin çoklukları ...58

Çizelge 4.2 : Đstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, vakıf bileşenlerinin çoklukları (çoğul birimler hariç) ...60

Çizelge 4.3 : Đstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, vakıf bileşenlerinin çoklukları (çoğul birimler dâhil) ...64

(12)
(13)

ŞEKĐL LĐSTESĐ

Sayfa Şekil 2.1 : Solda Amermoumnes (Tsamakda, 2002)... 7 Şekil 2.2 : Sağda Arap, solda Bulgar kralı (Tsamakda, 2002)... 7 Şekil 2.3 : Karakabaklı Bizans Köyü, konut kalıntısının içi, Yılmaz (2008). ... 9 Şekil 2.4 : Solda, Michael Skepides (Mathews, 1997), Sağda Hallaç, Ortahisar 11.yy’ın ilk yarısı (Mathews, 1997). ...10 Şekil 2.5 : Solda Kurtuba 987, sağda Açık Saray Kapadokya 11.yy (Mathews, 1997)...11 Şekil 2.6 : Atina’dan iki konut planı, soldaki ev M.Ö.5.yy’a sağdaki ise 12.yy’a

tarihlenmektedir (Sigalos, 2001). ...12 Şekil 2.7 : Milet, üç öneri geliştirilmiş. 1b, çatı tasarım zor olacağından diğerlerinden

daha zayıf bir olasılıkla sunulmuş (Schreiner, 1997). ...13 Şekil 2.8 : Athos’ta ev planı rekonstrüksiyonu, 1336 (Schreiner, 1997)...16 Şekil 2.9 : Mistra evlerinden örnekler: Solda Laskaris Evi (Sigalos, 2001) sağda Frangopoulos Evi (Mango, 2006). ...17 Şekil 2.10 : Tipik “erken Osmanlı, erken modern uzun ev”, Yunanistan

(Sigalos, 2001)...17 Şekil 2.11 : Yukarıda ve ortada Panvinius’un At Meydanını gösteren çizimi

(Oberhummer, 1902) ve Bizans karakteri taşıyan bazı detaylar aşağıda Tekfur Sarayı güney cephe 19.yy çizimi (Mango, 2006). ...19 Şekil 2.12 : Kizis’in Pelion konutları için 17-19yy lar arası evrimşeması, sağda Pelion’da Kondos Evi planı (Kizis, 1996). ...21 Şekil 2.13 : Kimlik kümeleri O: Osmanlı Coğrafyası, T: Türk Coğrafyası,

G: Tartışılan konut geleneği (Yılmaz)...23 Şekil 2.14 : Altın Dağ’ın tepesinde yer alan semavi köşk “Harmıka” 8.-9.yy Budist Türk sanatı (Esin, 2008), Karaçuk Dağı Baba Ata kalesi (Esin, 2008). 27 Şekil 2.15 : Oda-çadır, Çadır grubu- Sofa ilişkisi (Küçükerman, 1988)...30 Şekil 2.16 : Solda Đskenderun’da yörüklerin taşınabilir “çadır anlanımda kurulmuş

bir hafif yapısı”, sağda yine Đskenderun’da bu yapıların “taşınamaz”hale geçişi (Küçükerman, 1988). ...31 Şekil 2.17 : Alaaddin Köşkü, Konya (Kuban, 1965)...34 Şekil 2.18 : Solda Edirne Cihânnümâ Köşkü 15.yy, ortada Bulgaristan’dan Saruhan

Köşkü 15yy, sağda Manisa’dan II.Murat köşkü 15.yy (Arel, 1995)...34 Şekil 2.19 : II.Murat Evi, Bursa (Tomsu, 1950). ...34 Şekil 4.1 : LP’de Bakır kaplamalı kubbeler, kuzey Avrupa karakterinde kırma çatılar

ve dairesel planlı bazı yapılar (Leiden Üniversitesi Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758) ...56 Şekil 4.2 : LP 10.parçada çizimde farklılaşmanın başladığı hat (Leiden Üniversitesi

Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758)...56 Şekil 4.3 : Lorichs’in Süleymaniye çizimi (Busbecq, 1926). ...57

(14)

Şekil 4.4 : Fatih Vakfiyesi, iskân edilen birimlerin bütüne oranları...59 Şekil 4.5 : Đstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, tüm birimlerin bütüne oranları (çoğul birimler hariç). ...61 Şekil 4.6 : Đstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, a türü yapılar hariç tüm birimlerin bütüne oranları (çoğul birimler hariç). ...62 Şekil 4.7 : Đstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, tüm birimlerin bütüne oranları (çoğul birimler dâhil). ...65 Şekil 4.8 : Đstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, a türü yapılar hariç tüm birimlerin bütüne oranları (çoğul birimler dâhil). ...66 Şekil 4.9 : FV ve ĐVTD’nin ortak hale getirilmiş birimlerinin oranları...68 Şekil 4.10 : ĐVTD birimlerinin FV’ye göre yüzde değerleri arasındaki fark. ...68 Şekil 4.11 : Ayasofya yakınında muhavvata duvarı ve vakfiyelerde takip edilebilen kapı üzeri birim, Freshfield Folyosu, 1574 (Yerasimos, 2000)...71 Şekil 4.12 : Muhavvata duvarının dışarıdan algısı, Levni, Surname,1720 (Kuban, 1995)...71 Şekil 4.13 : Alman heyetinin kaldığı kervansaray, Schweigger E harfi ile dükkânları

betimlemiş üzerlerinde ise hücreler görülmektedir (Scweigger, 2004). 73 Şekil 4.14 : Schweigger’in gördüğü “Karabalı” isimli bahçe (Schweigger, 2004). ..81 Şekil 4.15 : Keere’nin Đstanbul Gravürü ve Galata’dan ayrıntı, 1616 (Duyuran, 1949)...82 Şekil 4.16 : Fatih Köşkü, S.H.Eldem (Kuban, 2007) ve “beytî”lik durumu. ...88 Şekil 4.17 : Solda Diç, sağda Antib Kalesi’nden ayrıntı, Matrakçı, Süleymanname, 1543 (Sinan Çavuş, 1987). ...91 Şekil 4.18 : Ayasofya önündeki yapılar, Freshfield Folyosu, 1574 (Yerasimos, 2000) ...92 Şekil 4.19 : Atmeydanı, Freshfield Folyosu, 1574 ve BMS, 1537

(Yerasimos, 2000; Tanney, 1996)...94 Şekil 4.20 : BMS, Đstanbul tasvirinden ayrıntı, 1537 (Tanney, 1996). ...95 Şekil 4.21 : Solda Şerefabad, sağda Çiçek Bahçesi Köşkü, Đbrahim

Paşa suyolu haritası, 1753 (Çeçen, 1991b)...97 Şekil 4.22 : BMS, Đstanbul tasvirinden ayrıntı, 1537 (Tanney, 1996). ...97 Şekil 4.23 : Şahnişin örnekleri, (soldan sağa) Veli Can, Hünername, 1584

(Sinan Çavuş, 1987); BMS, 1537 (Tanney, 1996); Nakkaş Osman,

Surname, 1582 (Duran, 1998)... 100 Şekil 4.24 : Muhtemel mahtaba, Yedikule, Storio di bailo Soranzo, 17.yy (Yerasimos, 2000)... 101 Şekil 4.25 : Muhtemel kâfirî yapılar, Matrakçı, Đstanbul

Çizimi, BMS, 1537 (Tanney, 1996)... 106 Şekil 4.26 : Karaköy civarında muhtemel kâfirî yapılar, LP (Leiden Üniversitesi

Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758)...106 Şekil 4.27 : Yığma yapı, Çemberlitaş civarı, Lorichs, 1559 (Lorck, 1962)... 107 Şekil 4.28 : Yukarıda; Schweigger’in çizimlerinde “Đstanbul’un evleri”, 1578

(Schweigger, 2004). Ortada solda; Şekil 4.24’den ayrıntı, Lorichs, 1559 (Lorck, 1962). Ortada sağda; Freshfield albümünde RumeliFeneri’nden ayrıntı, 1574 (Müller-Wiener, 1998) Altta; Edirne,Mimar Sinan Cd. No:40, Yılmaz (2008)... 111 Şekil 4.29 : Cennet, Ahval-i Kıyamet, 1600 (Bağcı ve diğ., 2006)... 118 Şekil 4.30 : Solda Deccal ve beraberinde getirdiği cennet ve cehennem, sağda

Deccal’in cennetinden ayrıntı, Tercüme-i Miftah-ı Cifr el-Câmi, 16.yy (Yaman, 2008). ... 119

(15)

Şekil 4.31 : Cennette bir köşk, Muhammediyye, 1888 (Yaman, 2008)...119

Şekil 4.32 : Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nde Kâbe’yi tasvir eden çini panodan ayrıntı, 1731 (Denny, 1998)...122

Şekil 4.33 : LP’den ayrıntı, Lorichs, 1559 (Leiden Üniversitesi Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758). ...123

Şekil 4.34 : BMS Đstanbul çiziminden ayrıntı, Matrakçı, 1530lar (Tanney, 1996)..123

Şekil 4.35 : Hünername Đstanbul Çizimi, Veli Can, 1584 (Sinan Çavuş, 1987)...124

Şekil 4.36 : Türk Kurtarma Gemisi, 16.yy, Vindob.8615 (Müller-Wiener, 1998). .124 Şekil 4.37 : Đstanbul gravürleri, Pieter Coecke van Aelst, 1533 (Sevin, 2006). ...124

Şekil 4.38 : Su yolları çiziminden ayrıntı, Nakkaş Osman, 1580 (Saatçi, 1989)...125

Şekil 4.39 : Atmeydanı’ndan ayrıntı, Panvinius, 16.yy (Oberhummer, 1902). ...125

Şekil 4.40 : Gelin alayın’ndan ayrıntı, Dresden, 1582 (And, 2000)...125

Şekil 4.41 : Haliçten Topkapı Sarayı Görünümü, Viyana, Nationalbibliothek, Cod. 8628. fol. 195b, 160a (Necipoğlu, 2007)...125

Şekil 4.42 : Büyükçekmece’den ayrıntı, Nakkaş Osman,Şehname-i Selim Han, 1581 (Saatçi, 1989)...125

Şekil 4.43 : BMS’de geliş gidiş güzergâhından ayrıntı (Nasuhü’s-Silahi, 2000). ...126

Şekil 4.44 : BMS, Cism-i Sitare, 1537 (Nasuhü’s-Silahi, 2000). ...126

Şekil 4.45 : BMS, Gebze, 1537 (Nasuhü’s-Silahi, 2000)...127

Şekil 4.46 : Manisa’dan ayrıntı, Talikizade, Şemailname-i Âl-i Osman, 1590 (Bağcı ve diğ., 2006). ...127

Şekil 4.47 : Grelot panoramasından ayrıntı, Grelot, 1680 (Swift, 1935). ...128

Şekil 4.48 : Yedikule, Storio di bailo Soranzo, 17.yy ortaları (Yerasimos, 2000). .128 Şekil 4.49 : Köprülü Suyolu Haritası’nda “Solak Hüseyin nam kimsenin menzilidir” ibaresi olan yapı (solda) ve diğer bazı yapılar, 1672 (Çeçen, 1991a). .128 Şekil 4.50 : D’ortiéres’in Đstanbul çizimlerinden ayrıntılar, 1686 (Bilici, 2004)...128

Şekil 4.51 : Nahıllardaki köşk maketleri, Levni, Surname, 1720 (Atıl, 1999). ...128

Şekil 4.52 : Balâhane, Ahmed Çalışel, Bayezid Kütüphanesi ...131

Şekil 4.53 : Solda, Wulzinger’in perspektif haritası (Wulzinger, 1932), Sağda Ayverdi’nin Fatih devri mahalleleri haritası (Ayverdi, 1958) ...132

Şekil 4.54 : Đki haritanın üst üste düşürülmesi, Yılmaz (2009). ...133

Şekil 5.1 : Osmanlı ordusunun Zigetvar Kalesi’ne varışı, Seyyid Lokman, Hünername II, 1589 (Bağcı ve diğ., 2006) ...139

Şekil 5.2 : Solda altın kemer tokası, Güney Sibirya, ortada Topkapı Sarayı Müzesi Fatih Albümü’nden bir tasvir, sağda yakın döneme ait bir tekkeden alınma hat levha (Diyarbekirli, 1969)...140

Şekil 6.1 : Đki katlı bir “kalık” tasviri, Uygur (Esin, 2008) ...143

Şekil 6.2 : Çatma yapı, Bulgar Dağı, Toroslar 1908 (Fuchs, 1998)...146

Şekil 6.3 : Üsküdar Đbrahim Paşa suyolu haritasında konut tasvirleri, 1753 (Çeçen, 1991b) ...147

Şekil 6.4 : Đstanbul (Galata’dan Sarayburnu’na, Tophane’ye ve Kasımpaşa’ya bakış) Francesco Giovanni Rossini, 1741 (Curatola, 1993)...148

Şekil A.1 : LP, 5.parça (Leiden Üniversitesi Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758) ...158

Şekil A.2 : LP, 6.parça (Leiden Üniversitesi Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758) ...159

Şekil A.3 : LP, 7-8.parça (Leiden Üniversitesi Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758)...160

(16)

Şekil A.4 : LP, 9.parça (Leiden Üniversitesi Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758)...161 Şekil A.5 : LP, 10.parça (Leiden Üniversitesi Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758)...162 Şekil A.6 : LP, 11.parça (Leiden Üniversitesi Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758)...163 Şekil A.7 : LP, 13.parça (Leiden Üniversitesi Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758)...164 Şekil A.8 : LP, 15.parça (Leiden Üniversitesi Kütüphanesi, Sayısal Özel Koleksiyon, PK-P-BPL 1758)...165 Şekil A.9 : Çalışmadaki şekillerde kullanılmış BSM Đstanbul Tasviri yapılarının konumları... 166

(17)

ĐSTANBUL’DA YAZILI VE GÖRSEL KAYNAKLARA GÖRE 15. VE 16.YY’DA (1453–1559) OSMANLI SĐVĐL MĐMARLIĞI ÜZERĐNE BĐR DEĞERLENDĐRME: GURFE ÖRNEĞĐ

ÖZET

Toplum içinde egemen erk, kamusal yapılara kendi adına ya da kendisinden üstün tutar gözüktüğü öğretilere, geleneklere, dinlere atfen anıtsallık yükleyebilmektedir. Özenilmiş ve görece geniş imkânlarla vücuda getirilmiş bu yapılar mimarlık tarihinin daha çok araştırılan konuları olagelmiştir. Hatta mimarlık tarihi anlatımı çoğu kez bu tek yapıların evrimi üzerinden incelenmektedir. Oysa kentleri, dokuyu, insanın yapma çevresinin ezici çoğunluğunu oluşturan hatta anıtsal, kamusal yapıları karşıt kutbunu oluşturarak ayırt edici kılan sivil mimarlıktır. Kişinin çevresinin, çevrenin de kişiyi oluşturduğu çift taraflı bir etkileşim girdi olarak kabul edildiğinde aslında yine kişiyi etkileyen ve kişinin etkilediği yapma çevrede aslan payına sahip olan sivil mimarlıktır. Örneğin Süleymaniye’nin tasarım girdileri ve mimarının üzerindeki çeşitli etkiler tartışılırken, mimarın vakfiyesinden hemen külliye yanında olduğu bilinen evinin ne kadar mühim bir veri olduğu neredeyse hep gözden kaçırılmış bir etmendir. Üzerinde çokça durulmuş “Klasik Osmanlı Mimarlığı”nı vücuda getirmiş kimseler; “Nasıl yerlerde barınıyor, en çok zaman geçirdikleri mekânları nasıl tasarlıyor ve bu mekânlar onları nasıl etkiliyordu?” gibi soruların yanıtları klasik Osmanlı Mimarlığı’nı anlamada önemli katkılar sağlayabilir.

15. ve 16.yy da Đstanbul sivil mimarlığını tartışmak dönemi anlamak için yadsınamayacak bir gereklilik iken bu aslında hiç de kolay değildir. Var olmuş bir mimarlık üzerinde tartışabilmek için belki en temel şart doğal olarak mimari ürünün varlığıdır. Ancak dönemden doğrudan doğruya günümüze gelen böyle bir mimari ürün mevcut değildir. Sivil mimarlığın öneminin üzerinde durmuş, çalışmalarıyla bu önemi arttırmış olan Osmanlı-Türk Evi kuramcıları var olan örnekleri sınıflandırmış evrim şemaları oluşturmuş, köken tartışmalarına girişmişlerdir. Ancak çok zorlandığında bile günümüzden 250 sene öncesine ötelenemeyen somut veri havuzu, kuramcıları somut verinin olmadığı dönemlerde bu verilerin yorumlanmasıyla elde edilmiş kuramsal şablonlara itmiştir. Bunlara göre çeşitli kökenler ve evrim şemalar mevcuttur ve kimlik iddialarının da işin içine girdiği çeşitli ana akımlar üretilmiştir. Çalışmada ise bu Osmanlı-Türk Evi kuramları ve Đstanbul’un Fetih’ten önceki durumu girdi kabul edilmiş, tartışılmış ancak ağırlık bunlara verilmeden dönemin kaynakları üst üste düşürülmüş ve bu verilerin yorumlanması sürecinde baştaki kuramlarla ilişkiler aranmıştır. Kaynaklar üzerinde yapılan araştırmaya dayanarak, sivil mimarlık birimlerinden gurfenin dönem için ayırt edici bir nitelik taşıdığı düşünülmüştür. Bu nedenle gurfenin tanımı ve nitelikleri tartışılmıştır. Sonraki dönemlerin görece hakkında daha çok veri bulunan sivil mimarlığıyla 15-16.yy’ın sivil mimarlığı arasındaki ilişkilerde gurfenin yeri saptanmak istenmiştir.

(18)
(19)

AN EVALUATION ON OTTOMAN CIVIL ARCHITECTURE IN ISTANBUL IN 15TH AND 16TH CENTURIES (1453–1559) ACCORDING TO TEXTUAL AND VISUAL SOURCES: EXAMPLE OF GURFE*

SUMMARY

Sovereign authority of societies may plant monumentality to public buildings in favor of itself or some doctrines, traditions, religions to which it seems to treat superior than itself. Elaborate and built with relatively vast means, those buildings have been the usual of more researched topics of architectural history. Even architectural history discourse is mostly executed over the evolution of these single buildings. Yet, cities, urban textures, the overwhelming majority of built environments are formed by civil architecture, even monumental, public buildings are rendered distinctive by civil architecture as it forms the opposite of them. When a bilateral interaction is assumed as an input where the individual forms its environment and the environment forms the individual, the major role is again taken by the civil architecture. For instance, when the design inputs of Süleymaniye and the various influences over its architect are discussed, the importance of the data of the house of the architect, which is known to be near the kulliye thanks to his vakfiye, has been an overlooked agent. Answer to the questions about creators of the “Ottoman Classical Architecture” like; “What kind of places did they shelter in, how were they designing the places in which they were spending most of their time, and how were those places effecting them?” may provide important contributions in understanding the classical ottoman architecture

While it is an undeniable necessity to discuss civil architecture of Istanbul in 15th -16th centuries to understand the period, this is not easy at all. The most basic requirement to discuss about an architecture that has existed is maybe the existence of the architectural product. However, there are no such products from the period that could survive today. Ottoman-Turkish house theorists who have attached importance to civil architecture, and who have increased this importance with their work, have classified the existing examples, formed evolution charts, and debated on the roots of this architecture. Nevertheless, the concrete data pool of a housing tradition that cannot transcend 250 years has pushed the theorists to make idealizations. In the essay Ottoman-Turkish house theories and pre-conquest Istanbul are accepted as inputs and they are discussed but the focus is headed towards the sources directly from the period. Those sources were overlapped and looked for relationships with the theories during the phase of interpretation. Basing on the research on sources, it has been thought that, of the units of civil architecture, gurfe embodies a distinctive attribute for the period. For this reason the definiton and the attributes of gurfe have been discussed. It is intended to determine the role of gurfe in relationships between 15th-16th century civil architecture and later periods about which more data is present.

(20)
(21)

1. GĐRĐŞ

Bu çalışma, 15. ve 16. yy’larda Đstanbul’daki Osmanlı sivil mimarlığı üzerinedir. 1453 Đstanbul’da Osmanlı varlığı için bir başlangıç, 1559 ise dönem hakkındaki önemli ve çalışma için temel kaynaklardan biri olan Lorichs’in Đstanbul panoramasının çizildiği tarihtir. Çalışma yöntemi doğrudan dönem kaynaklarına dayandığından kapsam da kaynaklarla sınırlandırılmıştır.

1.1 Tezin Amacı

Tezle amaçlanan Fetih sonrasındaki ve 16.yy’daki Đstanbul’un sivil mimari ortamını olabildiğince dönemin kaynaklarından yararlanarak irdelemektir. Osmanlı-Türk evi kuramlarını yadsımadan ancak bu kuramların oluşturduğu akımları bir anlamda köprüleyerek devre sadece kendi verilerinden yaklaşmak ve daha sonra mezkûr kuramlarla ilişkiler aramak, dönem hakkındaki düşünceleri yanıltıcı olabilecek idealleştirmelerden koruyabilir.

1.2 Kapsam

Osmanlı-Türk Evi denen konut geleneği olgusu için Đstanbul en büyük merkez konumundadır. Bu konut türü bu merkezden yayılmış, daha geç dönemlerde taşradaki orta sınıf konutları Đstanbul’a özenilerek bina edilmiştir. Bu nedenle Đstanbul’un Fetih öncesi konut kültürünü ele almadan yapılacak bir Fetih sonrası konut araştırması gerçekçi olmayacaktır. Bizans konut geleneği üzerine çalışmanın derinliği ölçüsünde bir derleme yapılmış, çalışma döneminde karşılaşılacak verilerde aranmak üzere bir altyapı oluşturulmak istenmiştir. Bunun yanında Türk Evi olgusu ve konu hakkında köken iddiaları karşılaştırılmış, çalışma döneminde görülmesi beklenilen nitelikler ön plana çıkartılmıştır.

(22)

Üçüncü bölümde incelenen dönemin toplumsal, kültürel ve siyasi bağlamı üzerinde durulurken, dördüncü bölümde nitelikleri tartışılacak olan çeşitli kaynaklarda ortak noktalar aranmış ve sağlamalı verilerle dönemin konut yapısı hakkında ipuçları yakalanmaya çalışılmıştır. Beşinci bölümde ise devrin konut tercihlerini açıklamak için daha bütüncül bir model önerisinin varlığı tartışılmıştır.

Dördüncü bölümde üzerinde durulan sivil mimarlık birimlerinden gurfe hakkında karşılaşılan veriler ve bu birimin nitelikleri daha derinlemesine ele alınmıştır. Bunun nedeni bu birimin dönem için özgün bir durumu olması düşüncesidir. Bilhassa Đstanbul’un Fethi gibi kritik bir süreçten sonra karşılaşılan ve 16.yy ve sonrasında giderek daha az rastlanan gurfenin dönemin sivil mimarlığını açıklamada önemli bir veri olduğu düşünülmüştür.

1.3 Yöntem

Analitik bilim tümevarım yöntemiyle çalışan bir uygulama iken sivil mimarlık gibi bir konu diğer mimarlık konuları gibi parçasal incelemeyle anlaşılamayabilecek bir etkinliktir. Sivil mimarlık, öncelikle doğrudan doğruya tekilliği dışlayan bir yapıya sahiptir. Anıtsal yapılar üsluplara dâhil edilmeye çalışılarak çoğullaştırılırken, sivil mimarlık doğası gereği çoğulluk içermek, tek eseri konu almamak durumundadır. Haliyle içerdiği örnekler, sıradanlıkları ve türdeşlikleri şiddetinde üst başlıklarını daha doğru ifade eder durumdadır. Parçaya indirgeyerek sivil mimarlığı incelemek, hiç değilse tekil yapı kapsamında pek mümkün olmasa da sıradanlık ve türdeşlik koşulları yeni bir parçasal yaklaşıma imkân vermektedir; incelenen sivil mimarlığı oluşturan yapıların tekrarlanan ‘parçalarını irdelemek’… Böylesi bir indirgemecilikten yararlanmak için incelenen eserin tanımına daha esnek bir yaklaşımla gidilebilir. Yani, muhtemelen komşusuyla benzeşeceğinden bir konutu değil de konutu oluşturan bölümlerin incelemenin hedefindeki eser gibi algılanması, bu bölümlerin işlevlerine göre anlamlandırılması, diğer konutlarda aranması, karşılaşılma sıklıklarının incelenmesi araştırmacıya sivil mimarlığa parçasal yaklaşım fırsatı vermektedir.

(23)

Yapma çevreyi, kentleri oluşturan bir etkinlikteki tercih nedenlerini tartışmak için sadece indirgenebilen parçaları, detayları, yapı birimlerini, malzemeyi, konumlanmayı ele almak, sebeplerden çok sonuçlara yönelik bir çalışma olmak zorundadır. Oysa riskli olmasına rağmen dönemi tüm tercihleri ile açıklama iddiası taşıyacak kuramların ortaya konması bütünü görmede daha olumlu sonuçlar verebilir, sebepler hakkında sıçrama tahtaları oluşturabilir. Bunun yanında böylesi bir deneme parçasal çalışmanın önemini yadsımak zorunda da değildir. Bütüne yönelik öngörüler, parçasal yaklaşımdan elde edilecek görece daha risksiz ve müspet verilerin değerlendirmesi ile elde edilmeye çalışılmıştır. Böylelikle çalışmada yaklaşımların zıtlığıyla bir diyalektik oluşturulmak istenmiştir.

(24)
(25)

2. FETĐH ÖNCESĐ SĐVĐL MĐMARLIK GĐRDĐLERĐ

2.1 Bizans Dönemi Đstanbul Sivil Mimarlığı Üzerine Notlar

Đstanbul merkezli bir ‘Osmanlı-Türk Evi’ imgesi, en erken sınırlarına kadar ötelendiğinde 1453 doğal bir milat olarak belirmektedir. Osmanlı konutu için Türklerin Fetih öncesi ve Fetih’ten sonraki, konutu etkileyecek kültür ve gelenekleri bunların yanında kararları kadar diğer bir temel girdi de kentin Fetih sırasındaki genel durumu olmalıdır. Bu nedenle erken dönem Osmanlı sivil mimarlığına odaklanmak Bizans’taki geç dönem konutunu irdelemeyi gerekli kılacaktır.

Geç dönem Bizans konutu da erken dönem Osmanlı evi gibi muğlâk kalmış hakkında fazlaca keskin veri bulunamayan bir konudur. Bizans konutuyla ilgili günümüze gelebilen sayılı örnekler de faydacı ve “sanatsal” (“artistic”) olmayan yapılar olduğundan çokça ilgi çekmemiştir (Mango, 1991). Sivil mimarlığın, anıtsal mimarlığa göre daha az kontrol edilebilir olduğu buna karşın toplumsal yapıyı daha doğru yansıttığı düşünülebilir. Zira yapma çevre büyük oranda konut dokusundan oluşmaktadır. Anıtsal mimarlığın genelde olduğu üzere doğrudan devlet ya da aristokrasi imkânlarıyla, sivil mimarlığın ise temel bir ihtiyaç olması sebebiyle toplumun her kesiminin bani olabildiği, otoritenin kararlarını delebilen ya da otoritece girişilen bir konut yapım faaliyetini beklemeden gerçekleştirilen bir yapıda olabilmesi söz konusudur. Bu durum, sivil mimarlığın banilerinin toplumsal durumlarını, kültürlerini gözler önüne seren sağlıklı bir araç olduğunu düşündürtür. Bizans konutu hakkındaki somut verinin azlığı nedeniyle bu süreci tersinden işletmek yani toplumsal durumla ilgili bilinenlerin sivil mimarlık hakkında ipuçları vermesi olanağı hesaba katılabilir. Mango (1991), Bizans mimarisine olan ilgide kilisenin yüzde 95’e varan bir ölçüde baskın olmasını, kiliselerin camiye çevrildiği için korunduğunu, konutların ise artan oranda kerpiç ve ahşaptan yapıldıkları için yangınla yok olduğunu söyler. Sonra da bu değerlendirmenin her şeyi açıklamadığına değinir ve toplumsal ve idari dönüşüm süreçlerinde bu duruma nedenler arar: Helenistik kentlerden Hıristiyanlaşan Bizans kentlerine evrilen süreçte kentlerin Helenistik dönemdeki gibi birbirleriyle rekabeti ve kentlerini daha mamur hale

(26)

getirme çabaları, Bizans döneminde toplumsal hizmetlerin yerel piskoposun emrine girdiği bir kilise yapım sürecine dönüşmüştür.

Bizans konutuyla ilgili bilinenlerin azlığı aslında konunun “Bizans konutu” şeklinde ifade edilmesine engel teşkil edecek kadar parçasal ve genele hitap edemeyecek düzeydedir. Bizans Đmparatorluğu, farklı bölgeleri çok geniş bir zaman diliminde ihtiva ettiğinden tekil bir standarttan bahsetmek söz konusu değildir (Schreiner, 1997). Schreiner, bazı tasvir ve şematik canlandırma denemelerinde farklı bölgelerden farklı zamanlardaki yazılı kaynaklardan yararlanmıştır ve görsel kaynakların sorunlu olmasından bahseder, zira dini yazmalardaki minyatürler olayları antik bir ortamda tasvir eder ve Madrid’teki Skylitzes yazmalarını da oldukça gerçek dışı bulur. 15.yy’daki yegâne Đstanbul tasviri olan Buondelmonti’nin çizimindeki konutlar ise “fazla şematiktir” (Schreiner, 1997).

Beylié, 20.yy başında Bizans konutu hakkındaki ilk çalışmalardan birini yaptığında, ‘Bizans Evi’ni tanımlamada büyük zorluk yaşamıştır (Mango, 1991). L'habitation byzantine’de Beylié erken 20.yy Đstanbul’unda Mistra ve Skylitzes minyatürlerine biçimsel benzerlikler arayıp belirli yargılara ulaşmıştır. Buna göre Fetih öncesinden ya da 18.yy’dan kalmış olsun Đstanbul, Galata ve Fener’deki tüm eski konutlar Bizans mimarisi karakterini taşımaktadır (Beylié, 1903).

Schreiner’in sağlıklı bir kaynak olarak görmekten kaçındığı Skylitzes minyatürleri hakkında bilinenler düşünüldüğünde, bu minyatürlerin Bizans konut geleneğini tanımlamada sıkıntılı yönleri görülebilir. Öncelikle bu minyatürler, Đstanbul’da değil Sicilya’nın Messina kentinde 12.yy’da yapılmıştır. Tsamadka, daha sonra ikonografik farklarını tanımladığı farklı geleneklerden yedi nakkaşın bu minyatürleri yaptığını söyler. Minyatürlerin Đstanbul’da yapılmış önceki minyatürlerden kopya olup olmadığı ise bilinmemektedir (Tsamakda, 2002). Cephanecigil (1999), Beylié’nin referans gösterdiği Skylitzes minyatürlerinin Đstanbul konutundaki çıkmayla ilişkisine temkinli bir biçimde yaklaşmıştır. Bu minyatürlerin somut veri teşkil etmesindeki sakıncalardan biri de minyatürlerdeki ifadelerin, kişiler, kültür ya da coğrafyaya göre biçimlenmemiş olmasıdır. Bunu doğrulamak için birçok örnek verilebilir. Örneğin Şekil 2.1’de Amermoumnes (emir el-müminîn) ve diğer Araplar Beylié’nin Đstanbul için referans gösterdiğinden farklı olmayan yine çıkmalı bir kent imgesi ile tasvir edilmişlerdir.

(27)

Şekil 2.1 : Solda Amermoumnes (Tsamakda, 2002).

Şekil 2.2’de ise sol tarafta Bulgar kralı sağ tarafta da Arap kralı yine çıkmalı bir kent imgesiyle tasvir edilmişlerdir.

Bizans konutu hakkında bilinen en somut veriler genelde erken Bizans dönemine aittir.* Bu dönemden kalmış yığma Helenistik gelenekle koşut yerleşim birimleri göze çarpar. Bu yerleşimlerin Suriye ve çeperinde olması Bizans’ın coğrafi “okullara” baskın gelemeyen inşa uygulamasını ve Bizans’ı bir bütün olarak ele almanın ve genel geçer bir konut tarifi yapmanın zorluklarını bir kez daha hatırlatır.

Şekil 2.2 : Sağda Arap, solda Bulgar kralı (Tsamakda, 2002).

Erken dönemde Đstanbul’a ait verileri Kriesis konut tipleri bağlamında derlemek istemiştir (Kriesis, 1960). 5.yy’dan Notitia Dignitatum Orientis kentte 4388 konut

(28)

(domus) olduğunu kaydediyor. Ancak bu kayıtta ‘insulae‘lerin sayısı verilmemiştir. ‘Domus’lar saray ve zenginlerin evleri olarak tanımlanmıştır. Kriesis 2000 üzerinde “insulae”nın olduğu tahminine çalışmasında yer vermiştir. Daha sonra “insulae”ların mahiyetleri tartışılmış ve bunların Roma’dakilere nazaran daha alçak konutlar olabileceği gibi, domusların alt katlarının “insulae” olarak değerlendirilmesi ve bu yüzden “insulae”ların kayıtlarda yer almaması ihtimalini de ortaya atar. Buradan çıkartılabilecek en açık sonuç ise yeni Roma’nın kuruluş devresinde kente gelen-getirilen zengin sınıf ayrıcalıklı konutlara sahipken, diğer kesimlerin “insulae”larda meskûn olmaları nedeniyle toplumsal sınıfların konut dokusuna yansımış olmasıdır.* Erken dönemde Đstanbul hakkında bilinenler Đstanbul dışında olup günümüze ulaşabilmiş kalıntılarla birleştirildiğinde, zayıf da olsa dönemin sivil mimarlığı hakkında bize çeşitli ipuçları sunabilir. Likya’da Alakilise, Arykanda ve Kilikya’da Karakabaklı (Şekil 2.3) gibi yerleşimler yığma ve iki katlı bir konut geleneğinin varlığının altını çizerler. Đstanbul’daki domus ya da “insulae”ların bu konutlarla ne kadar benzeştiğini kestirmek zordur. Ancak Arykanda’nın planlı bir yerleşim olduğu iddiası (Foss, 1996) merkezi yönetimin bu yerleşimde rol oynaması dolayısı ile Đstanbul ile biçimsel bir bağının olabileceğini akla getirir. Foss (1996), 6.yy Arykanda’sından kalan dik açılı sokakların ve iki katlı taş evlerin mimari bir bütünlüğe sahip olduğunu söyler. Yine Alakilise’deki otuz kadar iki katlı taş evin türdeş bir mimariye sahip olması topluca inşa edildiklerine delalet edebilir. Karakabaklı’daki erken Bizans yerleşimindeki konutlar da Likya’daki devrin örnekleriyle benzerlikler gösterir. Arseven, 6.yy’daki Bizans konut hareketiyle ilgili olarak, Bizans konutunun, Roma tarzında değişikliklere giderek Suriye’nin inşa tarzından etkilenmiş yeni bir şeklinden bahseder (Arseven, 1989). Bu savı, devrin birçok ‘imar yönetmeliği ve belgesi’nin Beyrut, Gazze, Aşkelon gibi merkezlerde yazılmış olması destekler (Saliou, 2007). Altı ila yedinci yüzyıllardaki kırsal yapım faaliyetleri Đstanbul’daki yapım faaliyetleriyle de koşuttur. Mango, 4.yy’dan 7.yy’a kadar Đstanbul’un sadece sur içinden oluşmadığını kentin sur dışına yayıldığını söyler, ki Galata’ya (Sycae) polis konumu da Justinianos zamanında verilmiştir (Mango, 1993).

* Đstanbul’un fethinden sonra da tıpkı yeni Roma’nın kuruluşunda olduğu gibi sistematik ve yer yer zorunlu bir göçün yaptırıldığı bilinmektedir. Fatih’in göç hamlesinde de zenginler ve ticari ilişkileri bulunanlar Đstanbul’a getirilmişlerdir. Bu noktada fetih sonrası Đstanbul’unda domus-insula, zengin-fakir benzeri ikili, toplumsal ve yapma çevreyle ilgili ilişkilerin var olup olmadığı sorulabilir.

(29)

Şekil 2.3 : Karakabaklı Bizans Köyü, konut kalıntısının içi, Yılmaz (2008). Hiç değilse Hebdomon, Sycae, Chalcedon gibi banliyölerin imarında Likya ve Kilikya’daki türdeş konut tiplerinin uygulandığını düşünmek olasıdır. Buna ek olarak, Đstanbul’da 5. ve 6. yy’larda imarı düzenleyen kanunnamelerde komşuluk ilişkileri düzenlenmeye çalışılmış, her hanenin denizi görebilmesi ve ışık alabilmesi temin edilmek istenmiştir (Saliou, 2007). Buradan hareketle kentteki nüfusun oldukça yoğun bir biçimde ikamet ettiği bu nedenle komşuluk ilişkilerinin sorunlu olabildiği düşünülebilir. Saliou, devrin hatiplerinden Zeno ile Ayasofya mimarlarından Anthemius’un aynı binada altlı üstlü oturduklarını ve Zeno’nun üst katı yüzünden ışık alamayan Anthemius’un Zeno’ya bir ders vermek için kazanlarda su kaynatıp üst kata basınçlı buhar verdiğini yazar (Saliou, 2007).

Ortaçağ dönemlerine gelindiğinde Bizans’ın siyasi hayatındaki önemli olaylardan birisi doğu sınırlarındaki değişimlerdir. Đstanbul’a tahıl temin eden Mısır elden çıkmış, Müslümanlar, Đstanbul’u kuşatmışlar, Tarsus’u ele geçirmişlerdir. Bizans’ın doğuda Emevi ve Abbasilerle hemen hemen sürekli etkin kalacak bir cephesi oluşmuştur. Bu cephe yeni kültürel etkileşimlere sebep olmuştur. Peki, bu etkileşim Bizans konut tercihlerine de etkimiş olabilir mi? Bu dönemde planda üçlü bir ayrım şeması olan (Byzantine triklinium) bir tercihten söz etmek gerekecektir. Petruccioli,

(30)

Lübnan evi, Sofalı Türk evi ve ‘Portego’lu Venedik evi için ortak ata olarak bu üçlü şeması olan Bizans ‘domus’unu önerir (Petruccioli, 2006). Ancak konu öncelendiğinde ön Asya’da oldukça yaygın bir şema olan ters T planla ilişkiler göz önüne getirilmelidir.

Mathews (1997), Kapadokya’daki bir grup ortaçağ Bizans konutu üzerine eğilip bunların Đslam mimarisi ile ilişkilerini tartışır. Söz konusu yapı grubu Kapadokya’da kaya içine oyularak yapıldığından çok iyi muhafaza edilmiştir. Mathews, yapıların hemen hepsinin ters T planlı şemalarına işaret eder (Şekil 2.4), daha sonra ters T planın ön Asyalı köklerini göstermek üzere 10.yy tarihçisi Mesudi’nin ters T planı tarif ettiği kaydı öne çıkarmıştır (Mathews, 1997). Mesudi, Halife Mütevekkil’in Samarra’da inşa ettiği binayı “hiri” yani Hira kentine özgü olarak adlandırmıştır. Hira, Đslam öncesi Iraklı Arapların (Lahmiler) başkentidir. Bu durumda bu plan şemasının 3.yy’a kadar geri gitmesi söz konusu olmuştur. Tarsus’taki Müslüman yönetimin sık sık Kapadokya’ya sefere çıktığı ve bu coğrafya ile ilişkileri olduğu bilinmektedir. Mathews’in incelediği konutlarda da plan şemasının dışında bezeme ve cephe düzenlerinde de çarpıcı Emevi etkileri görülmektedir (Şekil 2.5). Bu dönemde (10-11.yy) Bizans’ın önemli ölçüde kültürel alışverişte bulunmasına örnek olarak Karabaş Kilise’nin bağışçılarından Michael Skepides’in sarıklı kaftanlı tasviri oldukça dikkat çekicidir (Şekil 2.4).

Şekil 2.4 : Solda, Michael Skepides (Mathews, 1997), Sağda Hallaç, Ortahisar 11.yy’ın ilk yarısı (Mathews, 1997).

(31)

Şekil 2.5 : Solda Kurtuba 987, sağda Açık Saray Kapadokya 11.yy (Mathews, 1997). Mathews, Kapadokya’daki tutumun Kapadokya ile sınırlı kalmayıp Đstanbul’da da ters T planlı konutlar olduğunu düşünür. Ancak bu dönem Đstanbul’undan kalan bütün bir konut planı bulunmamaktadır. Bununla birlikte Theophanes, imparator Theophilos’un (829–842) Bryas Sarayı’nın planlarının Bağdat’tan geldiğini belirtir. Alexius Komnenus’un (”John the Fat Komnensos”) mukarnas döşemeli bir köşk yaptırıp kendisini ‘yerde otururken’ tasvir ettirdiği bilinmektedir (Mathews, 1997). Haçlıların Đstanbul’u ele geçirmesinden önceki sürece kadar Bizans konut gelenekleri ötelenirse yukarıda tartışılan ters T planın yayılması ihtimalinin yanında, avlulu ev tiplerinin de bu dönem için varlığından söz etmek gerekecektir. Avlulu konut tipi antik dönemden beri ufak değişikliklerle korunmuş bir tiptir (Şekil 2.6).

Avlulu ev tipi için Đstanbul dışı bulgulara bakıldığında, Atina, Selanik, Korint gibi kentlerde bu türün orta Bizans dönemi tercih edilir olduğu izlenebilmektedir. Selanik’te daha sonra değinilecek olan Athos yarımadası konutları geç döneme kadar uzanır. Sigalos (2001), orta Bizans dönemi Yunanistan’ı için daha sonra keskinleşecek iki konut tipinden bahseder; bunlar, yukarıda sözü edilen avlulu tip ve son dönemlere doğru daha fazla belirmeye başlayacak, uzunlamasına bir plan şemasına sahip olan konut tipidir. Sigalos, antik dönemin aksine avlulu tipteki odaların işleve göre düzenlenmemiş yani bu odaların çok işlevli birimler olabileceği üzerinde durur. Uzunlamasına plana sahip olan ev tipiyle işlevlerin uzunlamasına

(32)

sıralanması arasında bir bağ kurar. Kentsel anlamda ise ortaçağda sokaklar karmaşıklaşmıştır (Sigalos, 2001). Schreiner’in 1073’e tarihlediği kırsal bir evin yazılı kaynaklara göre şematik canlandırması, ‘avlulu konut türü’ şemasına koşut bir biçimdedir (Şekil 2.7). Ancak bu konut tipinde Sigalos’un temkinli önerisinin aksine odalar işlevleriyle isimlendirilmiştir. (yemek, yatak, oturma odaları). Schreiner (1997), yapı malzemesi olarak taş ve kerpici önermiştir. Đstanbul’da geç dönemde varolan bir avlulu ev tipi tarifi de Constantinides’in (2002) makalesinde yer verdiği Metokhites’in şiirinde geçer. Paleiologos devrinin önde gelen siyasi kişiliklerinden olan ve Kariye Cami’ni onartan Metokhites, sarayını sürgünde yazdığı şiirde tarif ederken renkli mermerleri olan bir şapelden, banyodan, bahçelerden, çeşmelerden ve sundurmayla çevrili bir avludan bahsetmiştir.

Şekil 2.6 : Atina’dan iki konut planı, soldaki ev M.Ö.5.yy’a sağdaki ise 12.yy’a tarihlenmektedir (Sigalos, 2001).

Orta Bizans döneminde Đstanbul’a bakıldığında saraylar ve varlıklı sınıfın metinlerde rastlanılabilen konut tarifleri mevcuttur (Dark, 2004), bunun yanında somut verilerle keskince belirlenmiş bir konut tipine ulaşmak olası gözükmemektedir. Schreiner’in (1997) Bizans konutu çalışmasında Đstanbul’a ilişkin verdiği tek bilgi 12.yy Latin yazılı kaynaklarından derledikleridir ki bunlarda Latin mahallelerindeki evleri betimler.

(33)

Şekil 2.7 : Milet, üç öneri geliştirilmiş. 1b, çatı tasarım zor olacağından diğerlerinden daha zayıf bir olasılıkla sunulmuş (Schreiner, 1997).

Latin belgelerinde Pisa ve Cenovalıların mahallelerindeki bazı yapımlar kaydedilmiştir. Bunlar üçgen alınlıklı ve tek katlı evler olup kayıtlarda detaylı strüktürel açıklamaları mevcut değildir (Schreiner, 1997)*.

Đstanbul’un varlıklı kesimin meskûn olduğu konutlara ilişkin yazılı kaynaklarda bu konutların şapellerinin olduğu geçmektedir (Constantinides, 2002; Dark, 2004; Mathews, 1997)**. Dark’ın verdiği, yazılı kaynaklarda geçen iki örnekte konutların biri (geç 11.yy) iç avlulu, üç katlı, çıkmalı üst katları olan giriş katında şapel, değirmen ve hizmetkârlara ayrılmış bölümleri olan, diğeri de (12.yy) (Botaneiates Sarayı) avlular etrafında teşekkül etmiş ve bir kiliseye sahip olduğu belirtilen bir yapıdır (Dark, 2004). Bu durumda seçkin sınıf dışında kalan kent sakinleri ortaçağda nasıl konut türlerinde iskân etmektedirler? Erken dönemin “insulae”ları ortaçağ Đstanbul’unda hala mevcut mudur? Konu hakkında yine çeşitli kent tasvirleri açıklayıcı olabilir. Magdalino, çeşitli seyyah ve vakanüvislerden derledikleriyle Đstanbul’un ortaçağda geniş banliyö parkları ve tarım alanları, manastırları, yazlık sarayları, villaları, yüksek duvarları ve kuleleri olduğunu belirtir. Sur içinde mermer duvar örgüleri, kurşun çatılar, “sayısız” kilisenin varlığından söz eder ve kent merkeziyle deniz kenarının üç ila beş katlı evlerle dolu olduğunu, papazların

* Pisalılara ait evler şöyle açıklanmıştır: Avlu taraflarında eğik çatılı verandaları olan beş ev. Evler duvarlar ve ahşap direklerle inşa edilmiş. Evlerin ortak bir iç avlusu ve avlunun etrafında belirsiz yapılaşmaları mevcut (sundurmalar).

Cenovalılara ait evlerin de tek katlı oldukları belirtilmiştir. Yine bir Latin belgesinde bu mahallede Pisa mahallesine benzeyen nitelikte tek katlı, yatak odalı, teraslı, ahşap direklerle taşınan ve ahşap levhalarla çevrili, meşe zeminli beşik çatılı evler zikredilmiş (Screiner, 1997).

** Deulli Odo, 1147 de Đstanbul’dan geçerken bütün zengin insanların kendi evlerinde zengince süslenmiş şapelleri olduğunu söyler (Mathews, 1997).

(34)

apartmanlarda domuz yetiştirdiğini, çiftçilerin* ise saman depoladığını yazar (Magdalino, 2002).

Dark; Bouras, Eyice, Sigalos’a dayanarak yoksul kesimin orta Bizans dönemi için yapılmış kentsel konut türünün avlunun etrafında sıralanmış odalardan teşekkül eden bir tip olduğunu, yapı malzemesi olarak ise yoksul konutlarında bile taş ve tuğlanın kullanıldığını iddia eder (Dark, 2004). Jacoby, 1204 ‘den sonra taştan yapılmış özel mülklerin azınlıkta kaldığını iddia ederken, Dark bu durumun 1204 öncesinde böyle olmadığını düşünür. Jacoby, 12.yy’dan başlayarak ahşap kullanımın arttığını ve yazılı kaynaklara genellikle seçkin kesimin konutlarını ele aldıklarından temkinli yaklaşılması gerektiğini söyler. Latin yerleşimlerini incelediği makalesinde bu ahşap ağırlıklı yerleşimlerin kentin genelini tasvir edemeyebileceğini ekledikten sonra, ahşap imalatın fakir kesimleri için avantajlarını sıralayıp Đstanbul’un genelinde haçlı işgali öncesinde de ahşap strüktürün sıklığı olasılığı üzerinde durur (Jacoby, 2007). Tartışmalardan görece daha berrakça elde edilebilecek çıkarım Đstanbul’da Haçlı işgaliyle başlayan dönemden sonra ahşap kullanımın arttığı yönünde olmalıdır. Dark, çeşitli arkeolojik kalıntılar üzerinde fikir yürüterek bunları din-dışı işlevleri olan binalar grubuna dâhil etmek istemiştir, ancak bu yapı kalıntılarının ortaçağ Bizans Đstanbul’u konutu hakkında konuşabilmesi tartışmalıdır.

Haçlı işgali ve Palaiologos dönemi konutunun, 1453’e uzanan süreçte artan oranda ahşapla imal edildiği düşüncesi üzerinde (arkeolojik yokluklar nedeniyle) fikir birliği olması, ortaçağ Đstanbul konutu üzerindeki değeri daha da arttırmaktadır. Jacoby (2007), kuşatmalar sırasında ahşap konutların donanma için kullanıldığını ve ahşap kirişlerin ekmek ve yemek pişirmek gibi çeşitli sebeplerle yakıldığını belirtmiştir. Bu durumda 1453’te Osmanlılar’ın ahşap bir Bizans sivil mimarisi ile karşılaşmaları zayıf bir ihtimaldir. Bu durumda az sayıdaki yığma yapının (kamusal yapıların dışındaki) Osmanlılar’ın karşılaşabilecekleri konut türleri olması söz konusudur. Osmanlı kaynaklarında konu ile ilişkilendirilebilecek belki tek terim “kâfirî ev” terimidir.**

* Ancak sur içinde bile tarım alanlarının var olması (Magdalino, 2002) çok katlı ve sıkışık iskânın yer yokluğu yüzünden olmadığını düşündürtür.

** “Kâfirî ev” terimiyle Latinlerden mi, yoksa Bizans’tan kalanlar mı kastedilmiştir? Vakfiyelerde bu evlerin yazılı olduğu mahalleler ve kâfir kelimesinin devri için etimolojik bağlamı üzerinde

durulabilir. Ergin (1945) AVTD üzerine görüşlerini bildirirken kâfirî binaları Bizans’tan kalanlar olarak yorumlamıştır.

(35)

Osmanlılar’ın Đstanbul’da muhtemelen karşılaşamayacakları bir başka sivil mimari unsuru da bahçeler ya da özenilmiş peyzaj düzenlemeleridir. Palailogosların, Latin işgalinden hemen sonra yaptıkları ihya girişimlerinde peyzaj elemanlarından bahsedilse de, Constantinides (2002), mozaiklerde ve fresklerde görülen ya da yazılı kaynaklarda kayıtlı, genellikle kent dışında yer alan, hoş bahçelere sahip, gösterişli villaların özellikle 1300’lerden sonra var olmasının neredeyse imkânsız olduğunu iddia eder.

Osmanlılar’ın karşılaştıkları Bizans Sivil mimarisine ilişkin Đstanbul dışından geç Bizans dönemi konutları ipuçları sunabilir. Schreiner’in yazılı kaynaklardan oldukça ayrıntılı bir biçimde derleyip şematize ettiği birçok Selanik evi mevcuttur. Ancak bu konutların hemen hepsi Athos yarımadasındaki manastırlarındır ve aile hayatının olmadığı manastırlardaki konaklama birimlerini Đstanbul’daki sıradan ailelerin yaşadıkları ev tipleriyle örtüştürmek hatalı olabilir. Temkinlice yaklaşılarak ele alındıklarında Schreiner’in tarif ettiği bu geç dönem konutları ortaçağın avlulu ev tipine uygun görünmektedir (Şekil 2.8). Schreiner (1997), yazılı kaynakları inceleyerek şematize ettiği konutların malzemelerine ilişkin genel bir tanımlamaya gittiğinde; Kırsal ve kentsel alandaki yapı malzemesi farklarının az olduğunu, genelde binaların taş ve kilden, nadiren de taş ve tuğladan imal edildiğini, pahalı harçların vurgulanarak görünür kılınmasının birçok örnekte olduğunu, ahşabın genelde döşeme kaplaması olarak kullanıldığını mermerin ise kesinlikle istisnai bir malzeme olduğunu belirtiyor. Ahşabın ayrıca çeşitli çatı strüktürlerinde ve atrium desteklerinde kullanıldığını ilave edip geç dönem konutlarında artan ahşap kullanımı fikrini olumluyor.

Schreiner’in hakkında bilgi verdiği geç dönem konutlarında ‘beşik çatı’ önemli bir ortak özellik olarak belirmektedir. Beşik çatı iki cepheye verdiği üçgen alınlıklarla antik döneme gönderme yapma potansiyeli olan bir geometriye sahiptir. Üçgen alınlığın antik dönemi aşarak Bizans döneminde de hiç değilse bir imge olarak önemini koruduğu söylenebilir. Yukarıda somut yapılara ilişkin referans olmadaki zorlukları ele alınan Skylitzes minyatürlerinde defalarca imparator üçgen bir alınlığın altında resmedilmiştir. Bu noktada yukarıda eleştirilen ‘fiziksel çevreyi tasvir aracı olarak’ bu minyatürlerin ele alınması fikri değil de “fiziksel çevreye etki edecek bir geleneğin tasvir aracı olarak’ bu minyatürlerin ele alınması söz konusudur. Yani üçgen alınlıklı konutların varlığına delil olarak değil de zaten varlığı çok daha somut

(36)

verilerle bilinen bu tipin neden tercih edildiğine ilişkin bir süreklilik kanıtı olarak Skylitzes minyatürleri ele alınabilir.

Şekil 2.8 : Athos’ta ev planı rekonstrüksiyonu, 1336* (Schreiner, 1997). Mistra tipi konut olarak zikredilen (Arel, 1982) konut, beşik çatısı, dolayısı ile üçgen alınlığı, uzunlamasına planı ile geç dönemde karşılaşılabilecek ve özgünlüğü nedeniyle ayırt etmede kolaylık sağlayacak bir konut tipidir.** Sigalos henüz orta Bizans döneminde kullanılmaya başlayan bu ‘uzun ev’in Mistra’da haçlıların getirdikleri etkilerle de şekillenip özel bir örnek oluşturduğunu ve istisnai bir durumu olduğu konusundaki görüşleri sıralamakla birlikte, eğime dik olarak yerleştirilen uzun dikdörtgenlerden oluşmaları gibi özelliklerinin tüm Yunan yarımadasında çağdaşı örnekleri olduğunu söyler (Sigalos, 2001). Mistra ile Đstanbul arasındaki ilişki ise manidardır, zira Mistra sürgündeki Đstanbul hanedanlarının kenti olarak gelişmiştir. Haçlı seferi ve Türklerin Đstanbul’u fethinden sonra Mistra’daki despotluk Bizans’tan geriye kalanların temsil edildiği bir merkez olmuştur. Bu geç konut tipinin Osmanlılar’ın Đstanbul’da karşılaştıkları konut türleri içinde yer alması hatta Osmanlı zamanında belli bir süre kullanıldığı düşünülecek Bizans yığma konut stokunun başlıca öğesi olması kuvvetli bir ihtimaldir (Şekil 2.9, Şekil 2.10).

* Evlerin odaları avluya göre konumları, kapılarının nerelere açıldıkları yazılı kaynakta tanımlanmış. Yapı malzemesi olarak taş ve tuğlanın seçildiği söylenmiş. Evler tek katlı ve beşik çatılı olarak kaydedilmişler

(37)

Şekil 2.9 : Mistra evlerinden örnekler: Solda Laskaris Evi (Sigalos, 2001) sağda Frangopoulos Evi (Mango, 2006).

Şekil 2.10 : Tipik “erken Osmanlı, erken modern uzun ev”, Yunanistan (Sigalos, 2001).

Erken Osmanlı evi üzerine yapılacak herhangi bir araştırmaya zemin oluşturacak Bizans etkisini teşhis edebilmek için anlaşılması belki de mecbur olan Đstanbul’da geç Bizans dönemi, muğlâklığının aşılabilmesi isteğiyle Bizans sivil mimarlığının kabaca evrimi sürecinde tartışıldı. Bu noktaya kadar tartışılanlarla daha kuvvetlice beliren belki en önemli sonuç bundan önce de çeşitli yerlerde dile getirilmiş olan “Bizans Konutu” fikrinin tekil ve genel geçer bir biçim olamayacağı ve bu konutun

(38)

aynı zamanda aynı yerde bile farklılaşabilen bir terim olduğu iddiasının teyit edilmesidir. FV’de beliren kentsel imge düşünüldüğünde, Fetih’in ertesindeki konut durumunun az katlı olduğu göze çarpmaktadır. Bu durumda geç dönem Đstanbul’unun erken ve orta dönem Bizans Đstanbul’undaki ‘insulae benzeri’ yapılaşmaya sahip olmadığı düşünülebilir. Konut tipi olarak ise yığma ve Mistra tipine yakın konutların Osmanlıya devir etmesi daha kuvvetli bir ihtimaldir. 16.yy ortalarında Sultan Ahmet Meydanı’nı gösteren, Onuphrius Panvinius’un çiziminde (Şekil.2.11) beşik çatılı evlerde Bizans duvar işçiliğinin izleri görülmektedir. (tepe penceresi ve pencere şeklinde ayrılmamış ve doğrudan yarım dairelerle açılmış duvar boşlukları, kemerlerin üzerinde devam eden tuğla sıraları, cephede yatay tuğla hatıllar). Tekfur Sarayı’nın ya da Mango’nun (2006) verdiği Mistra evi cephe rekonstrüksiyonlarının Fetih’ten yaklaşık bir asır sonra bile Panvinius’un çizimindeki yapılarla koşut bir tavrı olduğu izlenebilmektedir (Şekil 2.11).

(39)

Şekil 2.11 : Yukarıda ve ortada Panvinius’un At Meydanını gösteren çizimi

(Oberhummer, 1902) ve Bizans karakteri taşıyan bazı detaylar aşağıda Tekfur Sarayı güney cephe 19.yy çizimi (Mango, 2006).

2.2 Fetih Öncesi Türk sivil mimarlığı birikimi

Fetih sonrası ve klasik dönem Đstanbul sivil mimarlığına girdi oluşturacak en önemli kavramlardan biri şüphesiz kentin yeni sahiplerinin beraberinde getirdikleri barınma kültürüdür. Bu barınma kültürünün fiziksel özellikleri hakkında bilinenler ne yazık ki kuvvetli somut verilere dayanmamaktadır. Fetih öncesi dönemden Osmanlılar’la ilişkilendirilebilecek - anıtsal konutlar da dâhil - barınma yapılarından kalanlar

(40)

oldukça azdır. Erken Osmanlı dönemindeki yerleşimlerin sonraki dönemlerde de kesintiye uğramaksızın kendine has evrim çizgisi içinde iskân edilmeye devam edilmiş olması bu durumun en makul sebeplerinden biridir.*

Đstanbul’a Türklerin beraberlerinde getirmiş oldukları barınma kültürünün yansımalarını incelemek için iki temel girdiden bahsedilebilir:

• Fetih’ten sonra Đstanbul’daki sivil mimarlığın Fetih öncesine kıyasla değişiminin gözlenmesi

• Fetih’ten önceki barınma kültürünün Đstanbul dışındaki uygulamaları

Đlk girdideki sorun, Bizans sivil mimarlığı konusunda ele alındığı gibi tek tip ve kolaylıkla somut örneklerine ulaşılabilen bir geç Bizans Evi imgesinin yanıltıcılığıdır. Ayrıca kentin Fetih sonrası konut karakterinde gözlemlenecek değişikliklerin ne kadarının Bizans konut geleneğinin pek ala kendi evrim çizgisinde de var olabilecek değişiklikler ne kadarının kente yeni gelenlerin bu evrimde yol açmış olabileceği bir değişimin sonucu olduklarını kestirmek çok basit değildir. Zira ‘Türkleşme’nin Đstanbul kadar yoğun olamayacağı Yunan yarımadasındaki konut evrimi de “Türk Evi” imgesine rahatlıkla uyum sağlayacak örneklere doğru yönlenmiştir. Kizis, tarihi konut dokusunu korumuş olan Pelion konutlarında 17 ile 19.yy’lar arası için “Türk evi” evrim şemalarına oldukça tanıdık bir model önermektedir (Kizis, 1996)**. Đstanbul’un 1453 öncesi ve sonrası sivil mimarlığı arasındaki farkları kıyaslamak için kullanılabilecek ilk araç olan geç Bizans sivil mimarisine ilişkin değerlendirmeler önceki bölümde ele alınmış, Fetih’in sonrasında ortaya çıkacak yeni durumlar ise sonraki bölümlerde ele alınacaktır.

Đkinci girdi ile ele alınabilecek örneklerin en büyük sıkıntısı ise genelleme yapmaya fırsat verecek sonuçlara varabilmek için yeterli sayıda mevcut olmamalarıdır. Konunun sınırlı sayıda örneğin üzerinden tartışılmasının yanında konut yapımına etki edebilecek toplumsal ve kültürel çeşitli değerler bu kapsamda ele alınabilir.

* Osmanlılar için erken dönemi dondurabilecek Menteşoğulları’nın Peçin’i gibi sonradan gözden düşmüş bir örnek söz konusu değildir ki Peçin’den bilinenler de anıtsal, kamusal ve savunma yapılarının kalıntılarıyla sınırlıdır.

**Kizis’in modeli üç boyutlu değişikliklere vurgu yapmıştır. Kuban, (1995) Safranbolu evlerine sadece dış görünüş olarak benzeyen ancak plan şemasında farklılaşan Ohrid evlerinden bahsetmiştir

(böylelikle Eldem’den gelen ‘plan esaslı’ tasnif geleneğini olumlamıştır). Ancak Kizis’in Pelion’dan verdiği plan şemaları da Türk Evi plan şemalarıyla koşuttur (Şekil 2.12).

(41)

Türk ya da Osmanlı evi başlığı altında çeşitli araştırmacılar şimdiye kadar Đstanbul merkezli coğrafyada etkin olmuş konut evrimine çeşitli modellerle açıklamalar getirmişler, söz konusu modellerini belirli kronolojilere oturtmuşlardır. Çalışmanın bu bölümünde ele alınan Đstanbul öncesindeki devir bu kronolojilerin genellikle ilk kısımlarına tekabül etmektedir. Zira daha bilinir ve özgünlüğü tartışmadan daha uzak olan “Türk” ya da “Osmanlı Evi” bu çalışmanın konusuna kıyasla geç bir dönemdir. Çeşitli araştırmacılar bu ev tipinin 17.yy ve sonrasında gelişerek yayıldığı konusunda hem fikirdirler.*

Şekil 2.12 : Kizis’in Pelion konutları için 17-19yy lar arası evrim şeması, sağda Pelion’da Kondos Evi planı (Kizis, 1996).

Türkiye’deki geleneksel konut geleneğiyle ilgili sıkça tartışılan konulardan biri de konut geleneğinin adlandırılması olmuş ve tartışmaların merkezinde kimlik sorunu yer almıştır. Türk Evi, Osmanlı Evi ya da coğrafyaya bağlı adlandırmalar (Anadolu ve Balkan Evi gibi) çeşitli araştırmacılar tarafından aynı geleneği ifade etmek için kullanılmıştır. Eldem, konu hakkındaki ilk kapsamlı ve analitik çalışmayla (Eldem, 1954), Türk Evi kavramının belki yaratıcısı olarak bu kavramı araştırmaların, tartışmaların merkezine oturtmuştur. Kuban (1995), Türk Hayatlı Evi çalışmasında Osmanlı Evi kavramının kapsamının oldukça geniş olması ve ana akım konut tipinden etkilenmemiş birçok farklı unsuru barındırması nedeniyle yanıltıcılığından bahsetmiş, Arel (1982) ve Cerasi (1998) daha çok Osmanlı Evi terimini tercih ederken, Asatekin, “geleneksel konut mimarlığı” kavramını tercih etmiş ve

(42)

geleneksel Türk konut mimarlığı gibi bir kavramın kullanılabilmesinin ancak Atatürk tarafından yapılan Türk –ki bu tanımın ırka göre şekillenmediğini savunur- tanımıyla geçerli olabileceğini belirtmiştir. (Asatekin, 2006) Bu çalışmanın kapsamı ve amacı gereği kimlik ve adlandırma tartışmalarında bir yargıya ulaşma hedefi olmamasıyla birlikte, çalışma, üzerinde konuşulan bu konut geleneğini hiç değilse işaret etmek için bir adlandırmaya muhtaçtır.

Adlandırmadaki farklılıklarınsa istisnaları da var olmakla birlikte, hımış tekniğiyle yapılmış çıkmalı, üst katı bol pencereli, oda ve sofadan oluşan, diğer konut geleneklerine kıyasla oldukça ayırt edici özellikleri bulunabilen, belirli ‘bir’ gelenekten bahsetmesi adlandırmanın sonucunu etkileyen bir girdi değil, yine ‘işaret etme’den öteye geçmeyen bir araç olarak kullanılmış olduğunu gösterir. Aslında tüm farklı adların (hatta Yunan, Bulgar Evi gibi kavramların bile*) belirli bir doğruluk ve hata payı olduğu yadsınamaz ve tüm bu adların kimlik anlamında ele alındığında birbirlerini saf dışı bırakırcasına algılanmalarına gerek olmayabilir.

Türk Evi tabirine uyan konutlarda, başka kavmi unsurların da ikamet etmesi ya da bundan 400, 500 yıl önce Türk tabiriyle kimlerin anlaşıldığı, tıpkı Kuban’ın Osmanlı Evi terimi için öne sürdüğü ‘kapsama eksikliği’ gibi Osmanlı coğrafyası dışındaki Türklerin konut geleneklerinin bahsedilen Gelenek’çe kapsanamayacak olması Türk Evi ifadesini zora sokmaktadır. Bununla birlikte Osmanlı coğrafyasındaki tüm yerel gelenekleri belki abartarak ele alan Cerasi bile, çadır - oda ilişkini yadsıyamamaktadır (Cerasi, 2001).

Osmanlı Evi kavramı kapsam sorunuyla yanıltıcı olmakla suçlandığı halde (Kuban, 1995), bu ev geleneğinin Osmanlı coğrafyası ve zamanı dışında belirmemiş olması bu konut türünü Osmanlı kültürüyle üst üste düşürmektedir.

Coğrafi tanımlamalar, oldukça nesnel görünmelerine karşın hiçbir zaman ve kültürel referans içeremeyeceklerinden kavram kargaşasına yol açabilmektedir. Örneğin “Anadolu Konutu” kavramına megaronu, hilaniyi ya da daha önce tartışılan Bizans konutlarını ve hatta günümüzün konutlarını dâhil etmemek için bir sebep yoktur.

* Arel (1982), Osmanlı konut geleneğinde tarihsel sorunlar, kitabını Dağlarca’nın “nerede/nerede

(43)

Geleneksel konut mimarlığı gibi bir kavram ise konu içinde tutarlı olmasıyla beraber, diğer konut gelenekleriyle karşılaştırma gerekliliği doğduğunda ayırt edici bir nitelik barındırmadığından sıkıntı oluşturacaktır.*

Şekil 2.13’te kimlik kümeleri betimlenerek çalışmanın adlandırma konusundaki yaklaşımına temel hazırlanmak istenmiştir.

Şekil 2.13 : Kimlik kümeleri O: Osmanlı Coğrafyası, T: Türk Coğrafyası, G: Tartışılan konut geleneği (Yılmaz).

Yakınsamaların ve genellemelerin doğurduğu tüm risklere rağmen** Şekil 2.14’teki gibi bir ifade, en azından mevcut tartışmaları oldukları gibi somutlaştırmak istemiştir. Buna göre Kuban’ın Osmanlı Evi terimini yetersiz bulmasına yol açan, Osmanlı coğrafyasında olan ancak Geleneğin kapsamadığı alan o’ (Mısır, Kuzey Afrika gibi), Türk kavminden olmayıp Geleneğe uygun konutlarda iskân edenlerin alanı o” (Pelion konutları gibi), Arel’in ifade ettiği “Osmanlı bireşiminin” sınırları dışında kalan Türklerin alanı t’ (Hazar doğusundaki Türkler gibi), Osmanlı coğrafyasında olup Gelenekle bağdaştırmanın zor olacağı Türklerin alanı t” (Osmanlı bürokrasisinden olmayan yerli Đran – Irak – Suriye Türkleri gibi***) olarak ifade edilmiştir. Buna göre o+t (Gelenek dâhilindeki Osmanlı Türkleri) ve o” (Gelenek

*

Asatekin’in (2006) “Understanding traditional residential architecture in Anatolia” makalesi, başlığının tersine konu tartışılırken “Türk”, “Yunan” gibi adlandırmalara yer vermiştir.

** ‘Konut geleneği’ sınırları tanımlı bir küme olarak gösterilebilir mi? Türk ifadesi 4 - 5 yüzyıl önce kimleri kapsar ya da kapsamaz?

*** Örneğin Saatçi’nin (2003) örneklerini sunup şemalandırdığı Kerkük’teki Türkmen evlerinde “dör” ismindeki uzunlamasına ve penceresiz odaları Gelenek’teki evlerin odalarıyla koşut görmek zordur.

Gelenek kapsamındaki odalarda seki üstünün çatısında kubbeyi anımsatan tavan bezemeleri mevcutken, bu duruma zıt bir şekilde Kerkük evlerinde “dör”lere göre seki altı olan “atabe”lerin kubbeli olması da özgün bir tavır olarak görülmektedir.

(44)

dâhilindeki Türk olmayan Osmanlı kavimleri) birleşimi, şemaya göre Geleneği ifade etmede en sağlıklı kapsam olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda ifadeyi yalınlaştırmak adına Osmanlı ya da Türk ifadelerinden daha az hatalı olarak (o” yu ihmal ederek)* Osmanlı - Türk evi ifadesi Geleneğin temel unsurunu tanımlayabilmesi açısından çalışma için daha doğru bir ifade olacaktır. Bununla birlikte ana akım kuramcılarının kullandıkları Osmanlı ve Türk kavramları arasında bir tercih yapılmak istenirse Gelenek, Osmanlı kümesinin bir alt kümesi olduğundan Türk Evi kavramına göre Osmanlı Evi kavramı daha kapsayıcı olacaktır. Adlandırma konusunun başına dönülürse önceden de belirtildiği gibi bu çalışmadaki Osmanlı ya da Osmanlı-Türk Evi kavramı sadece Geleneğe ‘işaret etme’ amacıyla kullanılıp, kimlik ve aidiyet üzerine sonuçlar çıkarmak amacıyla ele alınmamıştır.

Fetih öncesi Osmanlı Türklerinin Đstanbul’a getirmiş olabileceği konut geleneğini tartışmak için bu başlığın da belirli oranda bir tanıma ihtiyacı olacaktır. Osmanlı Türkleri kimlerdir? Kuruluştan Fetih’e bu kavram nasıl değişmiştir? Kuruluştan önce bu beyliğin mirası nerede aranacak, Anadolu’dan önceki geçmiş nerede takip edilecektir? Bu tür sorulara çeşitli cevaplar farklı Türk Evi kuramlarında yer verilmiştir. Farklı kuramlar, Türklerin Osmanlı coğrafyasına gelişlerinin farklı özelliklerini ön planda tutup kendi Osmanlı-Türk evi evrim modellerini kanıtlamak istemişlerdir. Bunun yanında Eldem’de olduğu gibi köken tartışmalarına değinmeden başlangıcı meçhul bırakılmış evrim şemaları da mevcuttur. Eğer Osmanlı-Türk konut geleneğini açıklamak isteyen kuramların da gelenekleri olduğu iddia edilecek olursa bunların çalışma kapsamında incelenmiş olanları şu şekildedir:

• Eldem: Sofa temel öğedir**, “Türk Evi” nin farklı coğrafyalarda özgün bir tür olarak izlenebilmesini sağlayan özellik plandır. Evrim Açık sofadan merkezi sofaya doğru olmuş, açık sofa ilkel, merkezi sofa ise gelişkin olarak ele alınmıştır.

• Kuban: Hayat (açık sofa) temel öğedir. Eldem gibi planın belirleyiciliği ve adlandırmada “Türk” terimi vurgulanmıştır. Evrim çizgisi de Eldem’le koşuttur, ancak Kuban hayatlı evin daha ilkel olduğunu kabul etmeyip bu evi

* Çalışmanın o” nun fetih öncesi tarihsel gelişimine kayıtsız kalması söz konusu değildir, zira konu Bizans sivil mimarlığı geleneğinde ele alınmıştır.

** Ancak oda kavramının da üzerine vurgu yapılmış, sonradan klasikleşecek özelliklerine -çok işlevlilik gibi- değinilecektir.

Referanslar

Benzer Belgeler

ve Fatih gibi büyük vakıfların, ardından da İbrahim Paşa ve Sokullu Mehmed Paşa gibi veziriazam ve vezir vakıflarının Galata’da camilere ve bu camilerin giderlerini

İşletmecisi, Sayın Lütfü Oflaz derneğimizin faal üyesidir ve bizleri en iyi şekilde ağırlamaya hazırdır. Biz “ Kültür-Sanat, Etkinlikler ve Halkla

İnce çektirmeleri, ok başlı kadirgalaı-ı üç eyn alı munteşem kalyonlarile, bu sular üstünde dolaş­ tıkça, AdiryatiKteıı Tunus k ıy ıla m a , Süveyşten,

2) Türk evi denilen Osmanlı konutları hakkında temel bilgileri kavrar. 3) Türk evinin tarihi süreçler içindeki gelişimi hakkında bilgi sahibi

Bu çalıĢmada, Edirne‟de yaygın olarak tüketilen ticari olarak satılan ve ev yapımı fermente süt ürünlerinde (yoğurt, kefir vb.) bazı eser elementler

Moreover, Euler-Savary formula, which gives the relationship between the curvatures of trajectory curves, will be obtained with the help of canonical relative system for one-

Evliya Çelebi’nin Kanunî Sultan Süleyman’ın imarbaşısı iken inşa ettiğini bildirdiği bu önemli kale-şehir Turla nehri üzerinde oldukça çetin coğrafyada bir

The analysis of the questionnaire identifies that in case of not being provided with a tax coupon, a considerable mass of individuals have access, although not always, to request