• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI"

Copied!
159
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

LİSE SON SINIF ÖĞRENCİLERİNDE SINAV KAYGISI ve MANEVİYAT ŞANLIURFA-VİRANŞEHİR ÖRNEĞİ

Büşra ŞEFTALİCİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2017

(2)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

LİSE SON SINIF ÖĞRENCİLERİNDE SINAV KAYGISI VE MANEVİYAT ŞANLIURFA-VİRANŞEHİR ÖRNEĞİ

Büşra ŞEFTALİCİ

Danışman: Prof. Dr. Asım YAPICI Jüri Üyesi: Prof. Dr. Hasan KAYIKLIK Jüri Üyesi: Yrd. Doç. Dr. Zeynep ÖZCAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2017

(3)

Bu çalışma, jürimiz tarafından Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Doç. Dr. Asım YAPICI (Danışman)

Üye: Prof. Dr. Hasan KAYIKLIK

Üye: Yrd. Doç. Dr. Zeynep ÖZCAN

ONAY

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.

... /... /2017

Prof. Dr. H. Mahir FÜSİNOĞLU Enstitü Müdürü

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.

(4)

ETİK BEYANI

Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında;

· Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi,

· Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu,

· Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi,

· Kullanılan verilerde ve ortaya çıkan sonuçlarda herhangi bir değişiklik yapmadığımı,

· Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu,

bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim. 03 / 02 / 2017

Büşra ŞEFTALİCİ

(5)

ÖZET

LİSE SON SINIF ÖĞRENCİLERİNDE SINAV KAYGISI VE MANEVİYAT ŞANLIURFA-VİRANŞEHİR ÖRNEĞİ

Büşra ŞEFTALİCİ

Yüksek Lisans Tezi, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Asım YAPICI

Mart 2017, 142 sayfa

Bu araştırma lise son sınıf öğrencilerinin yaşadıkları sınav kaygısı ile dindarlık ve maneviyat düzeyleri arasındaki ilişkiyi konu edinmektedir. Örneklem Şanlıurfa’nın Viranşehir İlçesinde Fen Lisesi ve Anadolu Liselerinde öğrenim gören 12. sınıf öğrencileri arasından tesadüfi yöntemle seçilmiştir. Uygulama her iki okul türünden toplam 552 öğrenci üzerinden gerçekleşmiştir. Ölçme araçları olarak değişen maneviyat tutumlarını belirlemeye yönelik hazırlanan maddeler, sınav kaygısıyla başa çıkmada kullanılan stratejiler ve öğrencilerin sınav kaygı düzeylerini belirlemeye yönelik geliştirilen ve bireyin kendisi hakkında bilgi vermesi esasına dayalı Revize Edilmiş Sınav Kaygısı Ölçeği (Revised Test Anxiety ) kullanılmıştır. Bağımsız değişenler cinsiyet, yaş, okul türü, ailenin sosyo-ekonomik düzeyi, ebeveynin tahsil düzeyi ve sınava yönelik yaşanılan kaygı düzeyidir. Ulaşılan bulgular kız öğrencilerin sınav kaygısı yaşama, maneviyat düzeylerinin bu aşamada artış göstermesi ve sınav kaygısıyla başa çıkmada dini-manevi başa çıkma stratejilerini kullanmaları bakımından erkek öğrencilerden anlamlı derecede farklılaştığını göstermiştir. Okul türü ile yaşanan sınav kaygısı arasında anlamlı düzeyde bir farklılık tespit edilememesine rağmen, Anadolu Lisesinde okuyan öğrencilerin aldıkları puanların ve maneviyat düzeylerinin Fen Lisesi’nde öğrenim gören öğrencilere göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte sınav kaygısıyla başa çıkmada dini-manevi başa çıkma stratejilerini kullanma bakımından kız öğrencilerin erkek öğrencilerden, Anadolu Lisesi’nde öğrenim gören öğrencilerin de Fen Lisesi’ndeki öğrencilerden anlamlı düzeyde farklılaştığı tespit edilmiştir. Kız öğrenciler sınav kaygısıyla başa çıkmada ağlama, uyuma, yemek yeme, içe kapanma gibi içe dönük başa çıkma stratejilerini tercih ederken, erkek öğrencilerin internete takılma ve sinemaya gitme gibi daha çok

(6)

dışa dönük başa çıkma stratejilerini kullandıkları sonucu bulunmuştur. Ayrıca ‘dua’nın sınav öncesinde ve sınav esnasında hissedilen kaygıyı azaltıcı ve rahatlatıcı etkisi olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Buna karşın okul türü ile öğrencilerin maneviyat düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir.

Anahtar Kelimeler: Kaygı, sınav kaygısı, içe dönük dindarlık, maneviyat, başa çıkma, dini-manevi başa çıkma.

(7)

ABSTRACT

TEST ANXIETY and SPIRITUALITY ON LAST GRADE HIGH SCHOOL STUDENTS: SAMPLE OF ŞANLIURFA-VİRANŞEHİR

Büşra ŞEFTALİCİ

Master Thesis, Department of Philosophy and Religious Studies Supervisor: Prof. Dr. Asım YAPICI

March 2017, 142 pages

The purpose of this research is to identify the relation between the test anxiety experienced by the last grade students of high school and the level of religiousity and spirituality. The sample has been selected by coincidence method from the 12th grade students studying Science and Anatolian High School in Viranşehir, which is the town of Şanlıurfa. The survey of this research has been applied 552 students in total. As measuring tools it has been used some clauses to determine changing spiritual attitudes, the strategies of coping with the test anxiety and Revised Test Anxiety which is based on information given by the person himself/herself and developed in order to identify the level of test anxiety. Independent variables are gender, age, type of school, the socio-economical situation of family, the level of parent’s education and the level of test anxiety experienced by students. The findings have showed that female students significantly differentiate from male students in terms of using religious-spiritual coping strategies to cope with the test anxiety and in this process, increasing of their spiritual level. Although it has not been detected a significant differentiation between the test anxiety and type of school, it has been concluded the students studying in Anatolian High School get higher scores and their level of spirituality is higher than the students studying in Science High School. At the same time, it has been identified that both female students significantly differentiate from male students and the students studying in Science High School differentiate from students studying in Anatolian High School in terms of using religious-spiritual coping strategies to cope with the test anxiety. It has been found that while female students prefer introvert coping strategies such as closing inward, eating, sleeping and crying to cope with test anxiety, male students usually use

(8)

extrovert coping strategies such as going to cinema and surfing on net. And there is no significant relation between the type of school and the level of students’ spirituality.

Keywords: Anxiety, test anxiety, introvert religiosity, spirituality, coping, religious coping.

(9)

ÖNSÖZ

Bu araştırma lise son sınıf öğrencilerinin üniversiteye giriş sınavına yönelik kaygı düzeyleriyle dindarlık ve maneviyat tutumları arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın gerçekleştirilmesinde birçok kişinin katkısı olmuştur. Fakat araştırmanın başlangıcından bitimine kadar görüş ve önerileriyle beni yönlendiren, yüreklendiren, akademik bilgi ve tecrübelerini benimle paylaşan, sürekli desteğini hissettiğim tez danışmanım çok değerli hocam Sayın Prof. Dr. Asım YAPICI’

ya, gerek sözleriyle gerekse tutum ve davranışlarıyla beni motive eden, kaynak konusunda yardımını esirgemeyen ve araştırmaya yaptığı katkılarından dolayı saygıdeğer Prof. Dr. Hasan KAYIKLIK hocama, anketlerin öğrencilere uygulanması aşamasında sürekli yanımda olan desteğini ve dualarını eksik etmeyen, bana her zaman güvenen canım babam Faruk ŞEFTALİCİ’ ye, tembellik yaptığım zamanlarda çalışmam için motive edici, ilham verici ifadeler kullanarak beni harekete geçirmeyi başaran güzel anneciğim Saliha ŞEFTALİCİ’ ye, hayatta başarılı olduğum her aşamanın kendisine ayrı bir mutluluk verdiğini söyleyen ve beni örnek alarak iyi işlere imza atacağına inandığım biricik kardeşim Barış’a, hayatta arkadaşlığın, dostluğun bir insana verebileceği tüm güzel duyguları, paylaşımları vererek yüksek lisans yaptığım süre boyunca Adana’ya geldiğimde yanımda olan ve beni destekleyen Sinem BUCAK’ a teşekkürü bir borç bilirim. Araştırmayı gerçekleştirdiğim okul yöneticileri ve değerli öğretmenlerine yardım ve

destekleri için, uyguladığım ölçeklere içtenlikle cevap vererek bana yardımcı olan tüm öğrencilere ve ismini sayamadığım maddi- manevi emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. Çalışmamın Din Psikolojisi alanında konuyla ilgili yapılacak olan çalışmalara katkı sağlayacağını umuyorum.

Büşra ŞEFTALİCİ Adana 2017

(10)

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZET ... iv

ABSTRACT ... vi

ÖNSÖZ ... viii

KISALTMALAR ... xii

TABLOLAR LİSTESİ ... xiii

BÖLÜM I 1. GİRİŞ 1.1. Giriş ... 1

BÖLÜM II KURAMSAL ÇERÇEVE SINAV KAYGISIYLA DİNİ VE MANEVİ BAŞA ÇIKMA 2.1. Kaygı ve Sınav Kaygısı ... 3

2.1.1. Kaygının Tanımı ... 3

2.1.2.Kaygı ve Korku ... 5

2.1.3. Kaygının Nedenleri ve Türleri ... 7

2.1.4. Sınav Kaygısı ... 9

2.2.Başa Çıkma ve Dini Başa Çıkma ... 13

2.2.1. Başa Çıkma ... 13

2.2.1.1.Ergenlik Döneminde Stresle Başa Çıkma ... 16

2.2.2.Dini Başa Çıkma ... 17

2.2.3. Dini Başa Çıkmayı Etkileyen Faktörler ... 25

2.3. Maneviyat ... 28

2.3.1. Din ve Maneviyatın Tanımlanması ... 28

2.3.2. Kaygı, Dindarlık ve Maneviyat İlişkisi ... 30

2.3.3. Sınav Kaygısı, Dindarlık ve Maneviyat ... 32

(11)

BÖLÜM III

ARAŞTIRMA VE YÖNTEM

3.1. Problem ... 37

3.2. Amaç ve Önem ... 37

3.3. Hipotezler ve Alt Hipotezler ... 38

3.4. Evren-Örneklem ... 39

3.5. Ölçme Araçları ... 39

3.6. Yöntem ... 40

3.7. Sınırlılıklar ... 40

BÖLÜM IV BULGULAR 4.1. Sosyo-Demografik Değişkenlere Göre Sınav Kaygısı, Dindarlık ve Maneviyat .... 42

4.1.1. Cinsiyete Göre Sınav Kaygısı, Dindarlık ve Maneviyat ... 42

4.1.2. Okul Türüne Göre Sınav Kaygısı, Dindarlık ve Maneviyat ... 45

4.2. Sınav Kaygısı ile Dindarlık ve Maneviyat Arasındaki İlişkiler ... 48

4.3. Sınav Kaygısıyla Başa Çıkma ve Dini Başa Çıkma Stratejileri ... 58

BÖLÜM V TARTIŞMA VE YORUM 5.1. Cinsiyet Değişkenine Göre Sınav Kaygısı, Maneviyat ve Başa Çıkma ... 102

5.2. Okul Türü Değişkenine Göre Sınav Kaygısı, Maneviyat ve Başa Çıkma ... 106

5.3. Sınav Kaygısı ile Dindarlık ve Maneviyat Arasındaki İlişkiler ... 111

5.4. Sınav Kaygısıyla Başa Çıkma ve Dini Başa Çıkma Stratejileri ... 114

BÖLÜM VI SONUÇ VE ÖNERİLER 6.1. Sonuç ... 120

6.2. Öneriler ... 126

(12)

KAYNAKÇA ... 127 EKLER ... 137

Ek 1. Öğrencilerin sınav kaygısı ile maneviyat tutumları arasındaki ilişkiyi belirlemeye yönelik anket çalışması... 137 ÖZGEÇMİŞ ... 142

(13)

KISALTMALAR

Akt. : Aktaran Ark. : Arkadaşları Bkz. : Bakınız Çev. : Çeviren Diğ. : Diğerleri Ed. : Editör

ss. : Sayfalar arası Vb. : Ve Benzeri Vs. : Vesaire

P : Anlamlılık

Pp : Sayfalar arası

r : Korelasyon

N : Toplam

Sd : Serbestlik derecesi Ünv. : Üniversitesi Yay. : Yayınları

& : Ve

(14)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Cinsiyete Göre Sınav Kaygısı Düzeyi ... 42

Tablo 2. Cinsiyete Göre Değişen Maneviyat Tutumları ... 42

Tablo 3. Okul Türüne Göre Sınav Kaygısı Düzeyi ... 45

Tablo 4. Okul Türüne Göre Öğrencilerin Değişen Maneviyat Tutumları ... 45

Tablo 5. Sınav Kaygısı Düzeyiyle Yaş, Öznel Gelir Düzeyi, Öznel Dindarlık ve Dine Önem Verme Arasındaki İlişkiler ... 48

Tablo 6. Sınav Kaygısı Düzeyiyle Öznel Dindarlık ve Dine Önem Verme Arasındaki İlişkiler ... 49

Tablo 7. Üniversite Sınavına Yönelik Kaygı ile Öznel Dindarlık ve Dine Önem Verme Arasındaki İlişkiler ... 49

Tablo 8. Sınav Kaygısı Ölçeği-Dine Verilen Önem ve Öznel Dindarlık İlişkisi ... 50

Tablo 9. Üniversiteye Giriş Sınavını Düşündükçe Kaygılanma ile Değişen Maneviyat Tutumları Arasındaki İlişkiler ... 50

Tablo 10. Öznel Sınav Kaygısı Yaşama Sıklığı ile Değişen Maneviyat Tutumları Arasındaki İlişki ... 52

Tablo 11. Genel Sınav Kaygısı ile Manevi Temelli Olmayan Açıklamalar Arasındaki İlişki ... 54

Tablo 12. Genel Sınav Kaygısı İle Dini ve Manevi Temelli Açıklamalar Arasındaki İlişki ... 55

Tablo 13. Genel Sınav Kaygısı ile Dua Etme Arasındaki İlişki ... 56

Tablo 14. Sınav Kaygısı Yaşama Sıklığı ile öznel dindarlık ve dine önem verme düzeyi arasındaki ilişki ... 57

Tablo 15. Ailenin Gelir Durumu ile Sınav Kaygısı, Dine Verilen Önem ve Öznel Dindarlık Arasındaki İlişki ... 57

Tablo 16. Öznel Dindarlık ve Dine Önem Verme Düzeyiyle Sınav Kaygısı Yaşama Sıklığı ... 58

Tablo 17. Cinsiyete Göre Sınav Kaygısıyla Başa Çıkma Stratejileri ... 58

Tablo 18. Okul Türüne Göre Sınav Kaygısıyla Başa Çıkma Stratejileri ... 61

Tablo 19. Genel Sınav Kaygısı ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Arasındaki İlişki ... 64

Tablo 20. Genel Sınav Kaygısı ve Halk Dindarlığı İle Başa Çıkma Arasındaki İlişki ... 65

(15)

Tablo 21. Sınav Kaygısı ile İçe Dönük Başa Çıkma Arasındaki İlişki ... 65

Tablo 22. Genel Sınav Kaygısı ile Dışa Dönük Başa Çıkma Arasındaki İlişki ... 66

Tablo 23. Dine Önem Verme Düzeyi ve Sınav Kaygısıyla Başa Çıkma ... 67

Tablo 24. Öznel Dindarlık Düzeyi ve Sınav Kaygısıyla Başa Çıkma ... 68

Tablo 25. Üniversiteye Giriş Sınavına Yönelik Kaygı ile Başa Çıkma Stratejileri ... 69

Tablo 26. Başa Gelen Olumsuzlukların Allah’tan geldiğine inanma ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 71

Tablo 27. Başa Gelen Olumsuzlukların Nedenini Şanssızlığa Bağlama ile Dini Ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 72

Tablo 28. Başa Gelen Olumsuzlukların Nedeni Olarak Çevreyi Görme İle Dini Ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 73

Tablo 29. Olumsuzluk yaşadığında bunu hak ettiğini düşünme ile Dini Ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 74

Tablo 30. Başa Gelen Her Şeyin Kaderde Olduğuna İnanma ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 75

Tablo 31. Sınavdan Önce Dua Etmenin Rahatlattığına İnanma ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 76

Tablo 32. Başarısızlığın Kendindeki Eksiklikten Kaynaklandığını Düşünme ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 77

Tablo 33. Her şeyin Allah’tan Geldiğine İnanmanın Zorluklar Karşısında Dayanma Gücü Verdiğini Düşünme ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 78

Tablo 34. Ailenin Sınava Dualarla Göndermesinin Motivasyonu Artırdığına İnanma ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 79

Tablo 35. Sınava Çalışıldıysa Allah’ın Yardım Edeceğine İnanma ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 80

Tablo 36. Peygamberlerin Yaşadıkları Zorlukları Düşündükçe Kendininkileri Küçük Görme ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 81

Tablo 37. Çalıştığı Halde Başarılı Olamazsa Dualarının Kabul Olmadığını Düşünme ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki .... 82

Tablo 38. Çalıştığı Halde Başarısız Olduğunda Emeklerim Niye Boşa Gitti Diye Söylenme ile Dini ve Manevi Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki .... 83

(16)

Tablo 39. Olumsuzlukların Allah’tan geldiğine inanma ile Dışa Dönük Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 84 Tablo 40. Şans Faktörü ile Dışa Dönük Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 85 Tablo 41. Olumsuzlukların Kaynağı Olarak Dış Dünyayı Görmekle Dışa Dönük

Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 86 Tablo 42. Olumsuzlukları Hak ettiğini Düşünme ile Dışa Dönük Başa Çıkma

Çabası Arasındaki İlişkiler ... 87 Tablo 43. Başa Gelen Her Şeyin Kaderde Olduğuna İnanma ile Dışa Dönük Başa

Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 88 Tablo 44. Sınavdan Önce Dua Etmenin Rahatlattığına İnanma ile Dışa Dönük

Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 89 Tablo 45. Başarısızlığın Kendindeki Eksiklikten Kaynaklandığını Düşünme ile

Dışa Dönük Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 90 Tablo 46. Her Şeyin Allah’tan Geldiğini Bilmenin Zorluklar Karşısında Dayanma

Gücü Verdiğine İnanma ile Dışa Dönük Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 91 Tablo 47. Ailenin Sınava Dualarla Göndermesinin Motivasyonu Artırdığına

İnanma ile Dışa Dönük Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 92 Tablo 48. Sınava Çalışıldıysa Allah’ın Yardım Edeceğine İnanma ile Dışa Dönük

Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 93 Tablo 49. Peygamberlerin Yaşadıkları Zorlukları Düşündükçe Kendininkileri

Küçük Görme ile Dışa Dönük Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 94 Tablo 50. Çalıştığı Halde Başarılı Olamazsa Dualarının Kabul Olmadığını

Düşünme ile Dışa Dönük Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 95 Tablo 51. Çalıştığı Halde Başarısız Olduğunda Emeklerim Niye Boşa Gitti Diye

Söylenme ile Dışa Dönük Başa Çıkma Çabası Arasındaki İlişkiler ... 96 Tablo 52. Başa Gelen Olumsuzlukların Nedenini Şanssız Olmasına Bağlama ile

Kişisel başa çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 97 Tablo 53. Sınavdan Önce Dua Etmenin Rahatlattığına İnanma ile Kişisel Başa

Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 98 Tablo 54. Ailenin Sınava Dualarla Göndermesinin Motivasyonunu Artırdığına

İnanma ile Kişisel Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 98 Tablo 55. Peygamberlerin Yaşadıkları Zorlukları Düşündükçe Kendininkileri

Küçük Görme ile Kişisel Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 99

(17)

Tablo 56. Çalıştığı Halde Başarılı Olamazsa Dualarının Kabul Olmadığını Düşünme ile Kişisel Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 100 Tablo 57. Çalıştığı Halde Başarısız Olduğunda Emeklerim Niye Boşa Gitti Diye

Söylenme ile Kişisel Başa Çıkma Stratejileri Arasındaki İlişki ... 101

(18)

BÖLÜM I

1. GİRİŞ

1.1. Giriş

İnsanın sadece bilinçli değil, aynı zamanda bilinçli olduğunun farkında bir varlık olması kaygı duygusunun temelini oluşturmaktadır. Eski çağlardan bugüne gündelik hayatın içinde sıklıkla karşılaşılan kaygı hali, bazen fiziksel ihtiyaçları karşılama içgüdüsüyle, bazen elde etme arzusunun oluşturduğu gerilimle bazen de emek verilen işin başarılı bir şekilde sonuçlanması arzusuyla ortaya çıkmaktadır. Modern dünyada gelecek endişesi, mevcut ile yetinmeme, arzularla gerçekliklerin çatışması, insanı mutlu edeceği düşünülen hususların ansızın önemini kaybetmesi, nihayet fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan bireyin kimliğine, kişiliğine ve bilincine zarar geleceği korkusu kaygıyı daha da artıran faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü modernlik öncesi dönemde insanların hissettiği gerilimin temel nedeni muhtemelen beslenme ve barınma gibi daha ziyade fizyolojik ihtiyaçların giderilmesine yönelikken;

kaygı, stres ve depresyon çağı olarak da bilinen günümüzde kaygı halini besleyen faktörlerin oldukça çeşitlendiği ve arttığı bilinmektedir.

Sınava tabi olmak her dönemde kaygı nedenidir. Ancak unutmamak gerekir ki modern dünya sınavları akademik başarıyı daha da önemli kılmış, bu durum insanların sınav öncesinde, sınav esnasında ve sonrasında kaygılanmasına sebep olmuştur.

Özellikle ülkemizde her türlü akademik aşama ve buna bağlı mesleki gelişimin sınavlara bağlı olduğu bir eğitim sistemi mevcuttur.

Sınavlar temelde kişiliği ve yetenekleri ölçen araçlar değildir. Esasen kişilik ve yetenek doğrudan ölçüme tabi tutulamaz. Bununla birlikte sınavlardan alınan notlar bazen sosyal çevrenin, bazen de sosyal çevreden mülhem bireyin kendisi tarafından bizzat kişilik ve yeteneği açıklayıcı olarak değerlendirilmektedir. Sınavlardan alınan notların, puanların ve rekabet içinde ortaya çıkan sıralamaların nasıl bir insan olduğumuzu belirler nitelikte ele alınması yaygın bir tutumdur. Esasen bu durumun doğal sonucu olarak sınavlara yüklenen anlam insanların kişilik değerlerine yükledikleri anlamla eş değer hale gelmektedir. Bu noktada yetenek, kişilik ve performans arasındaki ayrımın sağlıklı bir şekilde yapılması gerekmektedir. Kuşkusuz sınav sonucunda ortaya çıkan başarısızlık bilginin yetersizliğini ya da kişinin performansını

(19)

iyi sergileyemediğini göstermektedir. Ancak bu durum kişiliğin ve buna bağlı özsaygının zayıf olduğu anlamına gelmez.

Kaygıyı oluşturan faktörlerin çeşitliliği gibi kaygıyla başa çıkma stratejileri de birbirinden oldukça farklıdır. Özellikle bireyin içsel motivasyonunun temelini oluşturan din ve maneviyat hem gündelik hayatta hem de sınava ilişkin hususlarda ruhsal açıdan kuvvetlendirici, psikolojik sağlamlığı artırıcı, kötümserliği giderici nitelikleriyle ön plana çıktığı gibi tam tersi bir işlev de üstlenebilir. Bu noktada kişinin inandığı dini algılayış biçimi ve Tanrı tasavvurunun onun nasıl bir strateji geliştireceğini belirlemede önemli bir hisseye sahip olduğunu söylemek durumundayız. Bu nedenle din, dindarlık ve maneviyat ile sınav kaygısı arasında nasıl bir ilişki olduğunu tespit etmek hem kuramsal hem de pratik açıdan önemlidir.

İnsan davranışlarına etki eden faktörlerin en önemlilerinden birisi de dindir.

Çünkü din insanlara, herkesin ihtiyacı olan dünya ve ahrette gerçek huzuru, mutluluğu vaat etmektedir. Nasıl ki insan ihtiyaçları karşılandığında mutlu oluyorsa, ruhumuzun da doyurulmaya ihtiyacı vardır. İnsan için beden sıhhati nasıl önem taşıyorsa anlamlı bir bütünlük için ruh sağlığının da yerinde olması gerekmektedir. İşte tam da bu noktada din ve maneviyat kavramlarının yaşamımızda ne kadar etkili olduğu cevabı ortaya çıkmaktadır. Çünkü ruhun doyurulması dünya ve ahret huzuru için gereklidir ve dünya hayatında karşılaşılan zorlukların üstesinden gelebilmek için de kişiye güç vermektedir.

Dinin ortaya koyduğu esasları yapmanın bir seviyesi olan dindarlık, insanı vaat edilen huzura yaklaştırmaktadır. Bu nedenle dindarlık da insan davranışlarını ve sınav kaygısını olumlu –olumsuz etkilemesi, maneviyatla sıkı bir etkileşim içinde olması açısından araştırılmaya değer bir konu olarak ön plana çıkmaktadır.

(20)

BÖLÜM II

KURAMSAL ÇERÇEVE

SINAV KAYGISIYLA DİNİ VE MANEVİ BAŞA ÇIKMA

2.1. Kaygı ve Sınav Kaygısı 2.1.1. Kaygının Tanımı

Sözlükte endişe, korku ve merak anlamlarına gelen kaygı (Kaya ve Varol,2004:

32). Psikoloji literatüründe “kişinin bir uyaranla karşı karşıya kaldığında yaşadığı bedensel, duygusal ve zihinsel değişimlerle birlikte ortaya çıkan uyarılmışlık hali”

olarak ifade edilmektedir (Taş, 2005). Budak’tan (2003: 432-433) hareketle söylenecek olursa kaygı, bir tehlike yahut belirsizlik hatta yaşanan bir talihsizlik durumunda ortaya çıkan korku ve endişelerin sebep olduğu bunaltı veya tedirginlik durumudur.

Günümüzde gerek bilimsel çalışmalarda gerekse gündelik dilde kaygı hali anlamında sıklıkla anksiyete kelimesi kullanılmaktadır. Bununla ilişkili bir başka kavram ise yoğun bunalımı ifade eden angoisse’dir. Literatürde sıklıkla bu iki kavram birbirine karıştırılmakta, biri diğerinin yerine kullanılmaktadır. Bizi daha ziyade ilgilendiren angoisse değil kaygılanım anlamındaki anksiyetedir.

Kaygı hemen herkes tarafından zaman zaman yaşanan, insanı birden nefessiz kalmışçasına derin soluk alma ihtiyacına götüren farklı bir duygu ya da duygular kümesidir. Sanki insanın yüreğine çöreklenmiş tanımlanması pek mümkün olmayan ağır bir kütle yerleşmiş gibidir. Öyle ki insan hissettiği bu psişik ağırlıkla kendisini kurtulamayacağı bir çaresizlik içinde hissedebilir. Hatta bu durum bir girdaba bile benzetilebilir. Kaygı veren hususlar akla geldikçe, onlardan kaçıp uzaklaşmak bir yana, onları artıran düşüncelere daha fazla saplanma, bocalama ve gömülme söz konusu olabilir. Artık beklentiler olumsuzdur. Sürekli kötü bir şeylerin olacağı düşünülmekte, yaşanılan bu süreçte adeta kendini gerçekleştiren kehanetlere kapı aralanmaktadır (Burkovik, 2009: 17). Başka bir deyişle kaygı yaşayan kişi, istenmeyen, olumsuz ve sıkıntılı sonuçları bekleyen bir ruh hali içindedir. Kaygının hafif ve normal yaşanması çoğu kere istendik bir durumdur. Zira belli ölçüde kaygı olmadığı zaman bireyin motivasyonunda eksiklikler ortaya çıkabilir. Ancak aşırı kaygılanma kişiyi duygusal anlamda tahrip edebilir. Kaygı ile karamsarlık birbirini öylesine besler ki hangisinin neden hangisinin sonuç olduğunu kestirmek çoğu kere mümkün değildir.

(21)

Kaygının nasıl tanımlanacağı hususunda bilim adamları arasında belli bir uzlaşının olduğunu görmekteyiz. Bununla birlikte konuyla ilgilenenler meselenin bir ya da birkaç yönüne odaklanmıştır. Morgan’a (1998, s. 228) göre kaygı, asıl sorunun ne olduğu bilinmeksizin duyulan belli belirsiz bir korkudur. Dikkat edilecek olursa burada yaşanan durumu besleyen neden ya da nedenlerin tam olarak kestirilememesi, bunun da belirsizlikle birlikte bireyde kontrol hissinin zayıflamasına sebebiyet vermesi söz konusudur. Esasen “kaygının iç ya da dış dünyadan kaynaklanan bir tehlike olasılığı ya da kişinin öyle bir olasılığa yönelik algı ya da yorumuna ilişkin uzun süreli, karmaşık bir duygu durumu” (Taşyığın, Tekin ve Altınok, 2007, s.13) olarak tanımlanması da bu bağlamda değerlendirilebilir. İnsan, çoğu kere geçmişte yaptıklarından pişmanlık duyan, gelecek endişesi yaşayan, içinde bulunduğu yaşamda sürekli dengesizliklerle, karşıtlıklarla karşılaşan bir varlıktır (Apaydın, 2005:172). Tüm bunlar eğer sağlıklı değerlendirilirse insanı geliştiren yaşantılardır. Ancak kaygı hali arttıkça yaşanan olayları daha karamsar ve daha olumsuz değerlendirme durumları ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada şu hususu da vurgulamak gerekir ki, kaygı tepkileri çoğu kere farkında olmadan kazanılmaktadır.

Kaygı ile ilgili çalışmalarda Cattell ve Scheier (1958) farklı bir öneme sahiptir.

Zira bu iki araştırmacı tarafından yapılan faktör analizine göre kaygı “durumluk” ve

“sürekli” olmak üzere iki kısımda değerlendirilmiştir. Bunlardan hareketle Spielberger (1966) iki boyutlu bir kaygı kuramı geliştirmiştir. Spielberger’e (1966) göre durumluk kaygı genel anlamıyla kişinin özel durumları tehdit edici olarak yorumlaması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bireyin geçici duygusal tepkilerini ifade etmektedir.

Diğer bir deyişle kişinin içinde bulunduğu durumdan ötürü hissettiği öznel korkulardır.

Kişinin benliğinin ya da çıkarlarının tehdit edildiği koşullarda tezahür eden durumluk kaygıyla günlük yaşantımızda sıkça karşılaşmaktayız. Bir sınava girerken, uçağa binerken, TV’de canlı yayına katılırken ve topluluk önünde konuşma yapılacağı sırada hissedilen kaygı durumluktur. Sinir sisteminde meydana gelen bir uyarılma sonucu kişide daha çok fizyolojik olarak kendini gösteren tepkilerin (terleme, sararma, kızarma ve titreme vs.) oluşması o anda durumluk kaygının yaşandığının göstermektedir. Stres, gerilim ve huzursuzluk duygularının yaşanması sonucunda karşılaşılan bu belirtilerle bireyin durumluk kaygı düzeyi yükselir; stres ortadan kalktığında, durumluk kaygı düzeyi düşer (Ehtiyar ve Üngüren, 2008, s. 165; Kaya ve Varol, 2004, s.34/35, Öztürk, 2008, s.13).

(22)

Sürekli kaygı ise kişinin kaygı yaşantısına olan yatkınlığını ifade etmektedir.

Buna göre birey kişilik özellikleri itibariyle algısal açıdan kaygıyı benimsemiş bir ruh halindeyse, içinde bulunduğu durumu genellikle stresli olarak algılıyorsa, normal bir gelişmeyi tehlikeli biçimde yorumluyorsa ve öz değerlerinin sıklıkla tehdit edildiğini düşünüyorsa ortaya çıkan kaygı süreklidir (Ehtiyar ve Üngüren, 2008:165). Karataş’a ( 2012:259) göre sürekli kaygıda dış çevreden gelen belirli bir tehlike yoktur. Dolayısıyla objesi kolaylıkla tanımlanabilir değildir. Dahası diğer insanlar sürekli kaygı halindeki kişiyi anlamakta zorlanabilir. Zira görünen bir tehlike mevcut değildir. Esasen böylesi bir durumun beraberinde getirdiği belirsizlikle kişide durağan bir hoşnutsuzluk ve mutsuzluk durumunun ortaya çıkması muhtemeldir. Daha açık ifade etmek gerekirse durumluk kaygı yaşayan kişiler, içinde bulundukları durumları, kendileri açısından potansiyel bir tehdit ya da tehlike olarak algılarken; sürekli kaygı hali belirli bir durumdan beslenmemekte, bilakis bireyin kendi kişilik özelliklerinden kaynaklanmaktadır (Yokuş, 2013, s.25). Bu duruma bağlı olarak sürekli kaygı halindeki kişiler belli bir nedene bağlı olarak gerilim ve stres yaşamamakta, aksine kendi kişisel düşüncelerine bağlı olarak kaygı üretmektedirler.

2.1.2.Kaygı ve Korku

Literatürde birbirinden açıkça ayrılsa da gündelik dilde kaygı ve korku kavramları sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Köknel’e (2004, s.61) göre kaygı korkuya benzeyen bir duygulanım durumudur. Ancak onu korkudan ayıran en önemli husus nedeni açıkça belli olmayan bir kuşku hali olmasıdır. İnsan her an nedeni bilinmeyen tehlike ya da felaketle karşılaşacağını düşünüp kendisini tedirgin eden sıkıntılı bir bekleyiş içinde hissedebilir. İşte bu duruma kaygı hali denmektedir. Korku ise Burkovik (2009, s.17) tarafından dışarıdan gelebilecek ve kaynağı belli olan, gerçek tehlike karşısında hem fiziksel tepkilerin hem de olumsuz duyguların açığa çıkması ile şekillenen bir durum olarak ifade edilmektedir. Diğer bir deyişle korku, kişinin gerçekte kendisini korkutan şeyin ne olduğunu tanıması ve algılaması bakımından bilinçlidir.

Kaygı ise, huzursuzluğa neden olanın genellikle tanınmaması sebebiyle bilinçsizdir (Jersild, 2005, s.55).

Krishnamurti (2009, s.58) korkuyu “her zaman bir şey ile bağlantılı olarak vardır; soyut olarak yoktur” diye ifade ediyor. Yani korku genellikle bir nesne, kişi, durum ve olaydan kaynaklanır. Belirli bir kaynağı olduğu için insan korktuğuyla karşılaşınca ya da onu zihninde tasarlayınca heyecanlanır, endişe duyar; diğer yandan

(23)

da harekete geçer. Çünkü korkuların temelinde bireyin varlığını devam ettirme arzusu ve bu arzuyu engellemesi muhtemel olan nedenler vardır. Kişiliğin yapısında bulunan ve belirli bir nesnesi olmayan kaygı ile korku arasında herhangi bir neden sonuç ilişkisi bulunmamaktadır (Köknel, 2005:219).

Korkuyla kaygıyı ayırt edebilmek için olayların nitelikleri ve bunlara dayalı ortaya çıkan çeşitli olası sonuçlar hakkında yapılacak değerlendirmeler önem arz etmektedir. Örneğin, vahşi bir hayvanın bize doğru koştuğunu fark ettiğimizde ya da bir çocuğun pencereden aşağı sarktığını gördüğümüzde korku yaşarız. Çünkü söz konusu olayların muhtemel sonuçları dikkate alındığında bunların ‘fiziksel’ yaşama tehdidi oluşturduğu rahatlıkla görülebilir. Bu anlamda yaşanan tehlike algısı nesnel bir gerçekliğe dayanmaktadır. Bu noktada şu soruyu sormak anlamlıdır: Korku duygusuna tepki olarak kaçma-kaçınma davranışı gösteren, kalbinin atışı hızlanan, hatta yerine göre kas geriliminden mide krampına kadar çok çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kalan bireyler korku duygusunu yaşamakta mıdır? Bir grup içinde ağzını açıp tek bir laf etmekten kaçınan; iş görüşmesine giderken heyecandan tir tir titreyen; yabancı birine kendini tanıtırken telaşlanan ya da sınav sırasında hızlı kalp atışlarından dolayı soruları anlamakta güçlük çeken birisinin korku yaşadığını söyleyebilmemiz için, iş görüşmelerinin, sınavların, grup içinde konuşmanın ve yeni insanlarla tanışmanın fiziksel anlamda tehdit edici niteliklere sahip olmaları gerekir. Oysa bu olayların böylesi bir tehdit oluşturdukları söylenemez. Söz konusu fizyolojik belirtiler korku duygusu ile açıklanamazsa, hangi kavramla ifade edilebilir? Öyle görünüyor ki, sadece olayların niteliklerine dayalı olarak kişilerin korku mu yoksa kaygı mı duyduklarını anlamak mümkün değildir. O zaman, korku ve kaygıyı ayırt edebilmek için onların oluşumunu şekillendiren asıl kaynağa, yani düşüncelere, yorumlara ve olaylara yüklenen manalara başvurmak gerekecektir. Olaylar karşısında hissedilen duyguların niteliğini ve yoğunluğunu belirleyen asıl husus, olayın ne olduğu değil, nasıl algılandığı, dolayısıyla bireyin o ana hangi anlamları yüklediğidir. Kişi olaya, fiziksel bir risk ya da tehdit anlamı yüklüyorsa, kendisini korkutuyor; kişiliğine bir risk ya da tehdit anlamı yakıştırıyorsa kendini kaygılandırıyor olacaktır (Özer, 2004). Buradan hareketle korku ve kaygıyı asıl ayırt ettiren ölçütün olaydan ziyade, olaya yüklenen anlamlar olduğu söylenebilir. Buna göre korku ve kaygı ayrı ayrı yaşanabileceği gibi aynı anda da yaşanabilir, yani kişi bir olay karşısında kendini hem korkutup hem de kaygılandırabilir.

(24)

2.1.3. Kaygının Nedenleri ve Türleri

İnsan öğrenebilen bir varlıktır. Dünyaya geldiği andan itibaren doğrudan ya da dolaylı öğrenmelerle, yani farklı kanallarla sürekli öğrenmektedir. Hayat boyunca devam eden öğrenme yaşantısı bireyin yaş, çevre, kişilik, dünya görüşü ve algılama biçimine göre şekillenmektedir. Bu süreçte olumlu ve istendik duygu, düşünce ve davranışlar gelişebileceği gibi tam tersine istenmeyen, acı ve mutsuzluk veren tutumlar da kazanılabilir. Fizyolojik acı doğaldır, ancak ruhsal acı öğrenmelerle kazanılır.

Dolayısıyla acı, umutsuzluk, tükenme, tüketme ve yok etmeyi öğrenmek kaygıyı besleyen durumlardır. Kaygının gelişimi de genetik ve biyolojik etkenlerden, öğrenmelerden ve çeşitli deneyimlerden, yaşanılan ortamda karşılaşılan uyarıcılardan etkilenmektedir (Cloninger, 1988).

Duygularımızın asıl kaynağı fizyolojik olaylar değil, bu olaylar hakkında yaptığımız yorumlar, değerlendirmeler, içsel konuşmalar, yani yüklediğimiz anlamlardır. Öğrenilmiş duygusal tepkilerin oluşumu düşüncelere bağlı olduğuna göre duygu halini değiştirmek için mevcut olayın birey açısından yorumlanma tarzının değiştirilmesi gerekir. Çünkü insan düşündüğü ve inandığı gibi hisseder. Her türlü duygu hali gibi, kaygı da inanışlarımızın bir ürünüdür. Kaygının temelinde yatan inanışın dili, değerlendirici bir dildir. Aslında, bir olgudan hareket eder. Örneğin, belirli bir sınavdan alınan not, bilgi düzeyini yansıtan bir olgudur. Ancak, kaygı dilinin yanılgısı bundan sonra başlar çünkü davranış değerini davrananın değeri olarak ilan eder (Özer, 2014). Bir bakıma olayın kendisinden çok, olaya anlam yükleyene değer biçilmiş olur. Bu günümüzde sıkça şahit olduğumuz bir yanılgıdır. Birey, kendisinin ya da çevresindeki insanların niyetlerine ve eylemlerine olumsuz anlamlar yüklemeye başlarsa kaygı hali ortaya çıkmış demektir. Bu noktada kişilik faktörü önemli bir işlev üstlenmektedir. Eğer olaylar genellikle olumsuz açıdan değerlendirilmeye başlanmışsa bireyi saran kaygı hali artar; bununla birlikte olay nötr ya da olumlu algılanırsa kaygı düzeyinde ciddi bir azalma yaşanır.

Kaygı daha çok gelecek yönelimli bir duygudur. Kaygı bebeklikten itibaren var olduğundan, kaygının yetişkinlikteki etkisi çocuklukta yaşanan stres, yoksunluk, travma ve çatışmaya bağlı olabilir. Freud, çocukların kaygılarının içsel anlamlarıyla ilişkili olan bir dizi tehlikeli durum yaşadıklarına dikkat çeker. Bunlar, objenin kaybı korkusundan başlar (anne tarafından terk edilmek), objenin sevgisini kaybetme korkusuyla devam eder (anne veya baba tarafından duygusal ret). Daha sonra bedensel hasar korkusu gelir

(25)

(genellikle bir ebeveyn rakibi tarafından) ve son olarak süper ego tarafından onaylanmamak korkusu ortaya çıkar (vicdan azabı). Normal gelişim gösteren bir çocuk, ebeveynin yardımıyla bu kaygı formlarının her biriyle mücadele eder (Burkovik, 2013).

Kuşkusuz insanda kaygı oluşturan nedenler çok çeşitlidir. Farklı araştırmacılar farklı bakış açılarından hareketle birbiriyle az ya da çok uyuşan açıklamalar yapmaktadır. Yapıcı ve Kayıklık (2005) kaygıyı besleyen faktörleri üç maddede özetlemektedir: Birincisi; insanın ölümlü bir varlık olması; hatta sadece kendisinin değil, en çok sevdiği ve değer verdiği kişilerin de ölümlü olmalarıdır. İkincisi, insanın yaşamını etkileyecek kararları bilinçli bir şekilde alma ve zorunlu olarak bunların sonuçlarına katlanma durumunda kalmasıdır. Üçüncüsü ise, bireyin anlamsızlıklarla karşı karşıya kalması, yani her şeyin bir anda değersizleşebileceği şeklinde bir tehdide sürekli açık olmasıdır. Bu gibi durumlarda insanın gerek ölümlü olduğu, gerekse çok önem verdiği şeylerin bir anda değersizleşebileceği düşüncesinden beslenen duygu hali bireyin hayatına anlam katan değerler kayboldukça patolojik bir durum kazanabilir.

Kaygı meselesine bir başka açıdan yaklaşan Cüceloğlu (2010) sosyal ortam ile kaygı arasındaki ilişkiye odaklanmaktadır. Ona göre neyin nasıl algılanacağını içinde yetiştiğimiz kültür öğretmektedir. Bu nedenle, hangi ortamın hangi tür kaygı yaratacağı bir kültürden diğerine farklılık gösterebilir. Cüceloğlu (2010) kaygının nedenlerini

“sosyal desteğin çekilmesi”, “olumsuz bir sonucu beklemek”, “iç çelişkiler” ve

“belirsizlik” şeklinde dörde ayırmaktadır. Sosyal desteğin çekilmesinden maksat insanların alışageldikleri ortamdan uzaklaştığı zaman kendilerini korunaksız ve dayanaksız hissetmeleridir. Sürekli olumsuz bir sonuç beklemek ya kötümser hayat anlayışından ya da gelecekten duyulan endişeden kaynaklanır. Genellikle kendini gerçekleştiren kehanet durumunu ortaya çıkaran bu düşünceler kaygıyı besleyen ve büyüten faktörlerdendir. Ayrıca iç çelişkiler diye tanımlanan; kişinin inandığı ve önem verdiği fikirlerle gösterdiği davranış arasındaki bilişsel çelişkiler ve tutarsızlıkları ifade ederken, kaygıyı hem oluşturan hem de geliştiren unsurlar olarak öne çıkmaktadır.

Gerçi bilişsel çelişki ile uzun süreli yaşamak pek mümkün değildir. Birey ya düşüncelerinden ya da davranışlarından yana tercihini kullanarak gerilimi gidermeye çalışabilir. Ancak bu arada geçen zaman kaygıyı besleyici özelliğiyle ön plana çıkmaktadır. Kaygıyı oluşturan nedenler içinde belki de en çok dikkati çeken belirsizlik halidir. Kişi şimdi ve gelecekte neler yaşayacağını kestiremediği için psikolojik anlamda kontrol duygusunu kaybedebilir. Bu da kaygıyı harekete geçiren başat faktörlerden birisidir (Cüceloğlu, 2010:277-278).

(26)

Kaygı, daha ziyade kişinin tehdit edici bir çevrede kendini yetersiz ve kontrolsüz hissetmesi halidir. Bu duruma acziyet, çaresizlik, belirsizlik, maddi ve manevi endişeler vs. neden olabilir. Bununla birlikte burada şu hususu önemle belirtmek gerekir ki kaygı yaşamanın temel öğesi, kişinin yeteneği ile çevrenin kişiden beklentileri arasındaki uyuşmazlıktır (Tümerdam, 2007, s.33).

Kaygıya sebep olan bir diğer husus da kişinin hedef ve hayallerinde gerçekçi ve esnek olmaması, diğer bir ifadeyle bu hususlarda katı bir tutum takınmasıdır.

İnsanların kendilerini tanıma ve kabul etme düzeylerine göre kaygı yaşantıları farklılaşabilir. Çünkü kendini gerçekçi bir şekilde tanımayan bir insanın ideal benliği ile mevcut benliği arasında ciddi farklılıklar ortaya çıkacaktır. Bu da onun kapasitesinin üstünde iş ve sorumluluk yüklenmesini beraberinde getirebilir. Esasen sorun da bu noktada başlar. Başarısızlık yaşandıkça özsaygı düşer, öz saygı düştükçe kaygı artmaya başlar. Özellikle aile başta olmak üzere sosyal çevreden olması gerekenden daha fazla destek alınıyorsa, bireyde sorun çözme yeteneği gelişmeyebilir. Zira sorunlarını çözemedikçe kişinin kendine atfettiği “başarılı” değeri sarsılmaya başlar. Kontrol hissi zayıfladıkça ve çaresizlik duygusu arttıkça kaygı seviyesinde yükselme görülür (Burkovik, 2009, s.57).

2.1.4. Sınav Kaygısı

Sınav kaygısı öğrencilerin eğitimlerinde karşı karşıya kaldıkları en önemli problemlerden biridir (Khosravi&Bigdeli, 2008). Eğitim-öğretim sisteminde sınavlar önemli bir kaygı ve gerilim kaynağıdır (Tarhan, 2009, s.84). Özellikle üniversite sınavlarına hazırlık sürecinde ve sınav anında ergenlerin yaşadığı sorunların başında sınav kaygısı gelmektedir. Bu konu ile ilgili alan yazında önde gelen araştırmacılardan biri olan Spielberger’e (1972) göre bireyin gergin ve tedirgin olmasına sebep olan sınav kaygısı; bir sınav veya değerlendirme durumunda yaşanan, gerçek performansın ortaya çıkmasını engelleyen bir duygu durumudur (Akt. Yıldız, 2007). Ayrıca sınav kaygısı, akademik başarıyı olumsuz yönde etkileyen, bilişsel ve fizyolojik belirtilerle görülen ve bireyin çalışma kalitesini bozan bir durum olarak da tanımlanmaktadır (Güneri, 1997;

Man, 1991; Lazarus, 1966; Kirkland & Hollandsworth, 1980, Erkan, 1991).

Öğrenciler ilköğretim yıllarından itibaren sınav maratonuna başlar. Bu durum doğal olarak öğrenciler arasında görülen kaygı bozukluklarını beraberinde getirmektedir (Leta, 2001). Sınav kaygısı bireyin sonradan kazandığı ve öğrencilik yaşantısı boyunca

(27)

sıklıkla yaşadığı bir duygudur. İnsan yaşamının önemli dönemeçlerinden biri olan meslek seçiminin özellikle ülkemizde üniversiteye giriş sınavlarına bağlı olması, gelecek kaygısını ciddi biçimde taşıyan öğrencilerde sınav kaygısını daha fazla artırmaktadır.

Türk eğitim sisteminde “başarı”, odak kavram haline gelmiştir. Öyle ki, öğretmenlerin ve anne-babaların tüm çabaları öğrencilerin derslerden yüksek notlar almasına yöneliktir. Anne-babalar, çocuklarının üniversitede ‘iyi’ bir lisans programına yerleşmesi için her türlü özveride bulunmaktadır. Bu nedenle onların yüksek beklentileri çocuk için ciddi bir kaygı kaynağıdır. Anne babanın ikisi de çok iyi eğitimli ve üst düzey görevlerde çalışan kişilerse -çok ifade edilmese bile- çocuktan da aynı başarıyı göstermesi beklenmektedir. Bu durum çocuk için son derece kaygı verici bir durumdur. Öte yandan ebeveynden biri veya ikisi hedeflediği eğitsel ve akademik başarıyı yakalayamamışsa, kendi hedef ve beklentilerini çocuklarına yükleme durumu ortaya çıkabilir. Çocuk bütün gücüyle ebeveynini tatmin edecek sonuçlara ulaşmaya çabalar. Her iki halde de hayat bir bakıma yarışmaya dönmektedir (Burkovik, 2009, s.91-92). Buna karşın öğrencinin duygusal, sosyal, psikolojik, fiziksel, cinsel gelişimi ve sorunları ya dikkate alınmamakta ya da öğrenciyle ilgili sadece ciddi bir sorun ortaya çıktığında kısmen ilgilenilmektedir. Bu da ergenlerin ruhsal gelişimlerini olumsuz etkilemekte, hatta onların nevrotik rahatsızlıklar yaşamasına neden olabilmektedir.

Çocukların sınava yönelik tepkileri, onların aileleri içinde edindikleri bilinçaltı yaşantıları yansıtır. Sınav durumu sadece okula has bir durum değildir. Başarıların sınanması ve değerlendirilmesi çoğu kere aile içinde gerçekleşmektedir. Esasen çocuk, aile içinde edindiği yaşantıları okula taşımaktadır. Bu süreçte evin yerini okul, anne- babanın yerini ise öğretmen almaktadır. Kendine güven duygusu gelişmemiş çocuklar başarısızlıktan korktukları için sınavdan ve okuldan korkmaktadır (Ergün, 1994:142).

Öğrencinin nitelikleri (bilişsel ve duyuşsal giriş davranışları) başarı değişkeninin

%65’ini açıkladığı (Tan, 2006, s.76; Tan ve Erdoğan, 2004, s.46) dikkate alındığında duyuşsal özelliklerin ihmal edilmeyecek kadar önemli bir faktör olduğu görülür.

Duyuşsal özelliklerden biri olan korku da öğrencinin eğitim sürecini olumlu ya da olumsuz yönde etkilemektedir (Köknel, 2005:342). Dolayısıyla sınav korkusu öğrencinin çalışmasını ve öğrenmesini engellediği gibi akıl yürütme ve soyut düşünme yönündeki zihinsel faaliyetlere de zarar verir. Bu nedenle sınav korkusu ve kaygısı taşıyan öğrenciler, etkisi altında bulundukları korku ve kaygıdan dolayı beklenen performanslarını sergileyemezler.

(28)

Sınav kaygısı, ‘kuruntu’ ve ‘duyuşsallık’ adı verilen iki boyuttan oluşur.

Kuruntu, bireyin kendisi hakkındaki olumsuz değerlendirmeleri ve düşünceleridir.

Diğer bir ifadeyle sınav kaygısının bilişsel yönünü ifade eden kuruntu bireyin sınav esnasında yapılması gerekeni yapamayacağına, karşılaştığı sorunu çözemeyeceğine yönelik takıntılı düşüncelerden beslenmektedir. Odaklanma sorununu beraberinde getiren bu olumsuz düşünce kişinin dikkatinin dağılmasına neden olmaktadır (Öner, 1990). Bu süreçte ‘…daldım’, ‘kendimi veremiyorum’, ‘okuduklarımı anlamıyorum”,

“aklımda kalmıyor’, ‘ben başarısız olacağım’, ‘zaten beceriksiz biriyim’ gibi başarısızlık ve yetersizlik üzerine tasarlanmış içsel konuşmalar sıklıkla görülür. Benlik algısını ve özsaygıyı düşüren bu tür olumsuz düşünceler hem sınava hazırlanırken hem de sınav esnasında performansın ve verimliliğin düşmesine sebep olur.

Lise yıllarına denk gelen ergenlik dönemi ‘gerçek ben’in doğduğu yıllardır.

Çocukluktan yetişkinliğe geçişi yaşayan ergen fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal bakımdan kendisine yeni bir dünya kurmaya çalışmaktadır. Bedensel büyüme çok hızlıdır, soyut düşünme ve üst düzey akıl yürütme belirginleşmiştir. İdeolojilere ve inançlara karşı hassasiyet ve sorgulama başlamıştır. Ergen bu haliyle göçmene benzer.

Her göç, bir dengesizliktir. Dolayısıyla ergen çocukluktan yetişkinliğe geçişin dengesizliğini yaşamakta, bu da onda sosyal çevreye uyumsuzluk sorunlarını beraberinde getirmektedir. Ayrıca kendinden beklenen sorumluluklar altında yoğun stres ve kaygı yaşamaya başlayan ergen bundan dolayı da umutsuzluğa kapılabilmektedir (Yapıcı, 2015).

Sınava yönelik kaygı beraberinde sınavlara karşı olumsuz algıyı getirebilir.

Aslında sınav kaygısı sınavın kendisinden çok sınava yüklenen anlamdan kaynaklanır.

Sınav kaygısını arttıran düşünceler kaygı düzeyini yükseltir. Sınava hazırlanan bir öğrenci belli düzeyde kaygı yaşar. Kaygı normal düzeyde ise motivasyon ve performans yükselir. Yüksek düzeyde ise öğrenciler potansiyellerini yeterince ortaya koyamazlar.

Aşırı sınav kaygısı, başarısızlık ve yetersizlik hissini sürekli besler. Sınav kaygısının öğrenci seçme sınavı başarısı ile ilişkisi konulu araştırmasında Erkan (2013), lise akademik başarıları, sınava hazırlanma düzeyleri ve başarı güdüleri yüksek, sınav kaygıları ise düşük olan öğrencilerin üniversiteye giriş sınavında daha başarılı oldukları sonucuna ulaşmıştır.

Yapılan çalışmalar yüksek kaygının öğrencileri olumsuz etkileyerek umutsuzluk yaşamalarına sebep olduğunu göstermektedir (Poch & ark. 2004). Bununla birlikte kaygı bireylerin sadece kişilik özelliklerini değil aynı zamanda bu kişilerin okul

(29)

motivasyonlarını, akademik benlik algılarını, mesleki kariyerlerini ve sağlıklarını da etkilemektedir (Spielberg &Vagg,1995; Zeidner, 1998; Pekrun, Götz, Titz & Perry, 2002). Aşırı düzeyde kaygının, öğrenmeyi olumsuz yönde etkilediği, çok düşük düzeydeki kaygının da öğrenmeyi güçleştirdiği, yapılan araştırmalarla belirlenmiştir.

Orta düzeyde bir kaygı ise öğrenmeyi olumlu yönde etkilemektedir. Genelde yüksek kaygılı öğrenciler, düşük düzeyde kaygılı öğrencilere göre daha fazla başarısız olurlar.

Akademik yeteneği çok yüksek ya da çok düşük olan öğrenciler için kaygının düzeyi başarı durumunu etkilememektedir. Fakat akademik yeteneği orta düzeyde olan öğrenciler için kaygı önemli bir etkendir (Morgan, 1981:114).

Sınav kaygısı yüksek olan birey, bir sınav ve değerlendirme durumunda özvarlığının tehdit edildiği duygusuna kapılabilir. Yalnızca sınav değil, grup içinde konuşma, yüksek sesle okuma gibi etkinliklerde de korkulu, sinirli, heyecanlı ve gergin olabilir. Bu durum bireylerin kendilerine yönelik olumsuz düşünceler geliştirmelerine ve dikkatlerinin kolayca dağılmasına neden olur. Sınav kaygısı öğrencilerin sahip olduğu potansiyeli engellemekte, zaman zaman öğrenimlerini yarıda bırakmalarına neden olmakta, öğrencilerin gelecekteki yaşam tercihlerini ve mesleki kararlarını etkilemektedir. Sınav kaygısı yüksek olan bireyler, bilişsel yeteneklerini yeterince ortaya koyamadıkları için, daha düşük statülü, değerlendirme ve rekabetin daha az olduğu mesleklere yönelmektedirler (Ergene, 1994).

Alan yazın incelendiğinde sınav kaygısı ile ilgili çok çeşitli araştırmaların olduğu ve bu konunun güncelliğini koruduğu görülmektedir. Şahin, Günay ve Batı’nın (2006) lise öğrencileri üzerinde yapmış oldukları bir araştırmada öğrencilerin sınav kaygılarının çok yüksek olduğu ve sınavdan çok önce kaygılarının artmaya başladığı görülmüştür. Sınav kaygısının öğrenciler üzerindeki etkilerinin incelendiği başka bir araştırmanın sonuçlarına göre, üniversiteye giriş sınavına hazırlanan öğrencilerin kaygı düzeyi; genel cerrahi hastalarının kaygı düzeyinden çok daha yüksek bulunmuştur. Bu öğrenciler genellikle ‘uyku uyuyamadıklarını’, ‘kazanamazlarsa mahvolacaklarını’,

‘yemek yiyemediklerini’ ve ‘hayattan hiç zevk alamadıklarını’ belirtmişlerdir (Baltaş, 1992). Sınav kaygısının fazlasıyla hissedilmesinin sebep olduğu bu olumsuzlukların öğrencileri nasıl bir duygu karmaşasının içine sürüklediği açıkça ortadadır.

(30)

2.2.Başa Çıkma ve Dini Başa Çıkma 2.2.1.Başa Çıkma

Başa çıkma insanın karşılaştığı zorlukları çözebilmesi, sorunlarının üstesinden gelebilmesi anlamına gelir. İlgili literatür incelendiğinde görülecektir ki başa çıkma üç biçimde gerçekleşebilir: Birincisi bireyin kendini, ikincisi çevresini üçüncüsü ise hem kendini hem de çevresini değiştirmesidir. Kuşkusuz uyum sağlama durumu daha çok insanın kendini değiştirme çabasını ifade eder. Bununla birlikte çoğu kere bu çaba yeterli olmayabilir. Bu durumda çevresini değiştirmesi de gerekebilir. İnsanların yaşam problemleriyle nasıl başa çıktıklarını anlamak için başa çıkma çeşitlerine ve özelliklerine vurgu yapan araştırmacılar yaşam zorluklarıyla başa çıkmanın hem teorik alt yapısını hem de pratik uygulamalarını göstermişlerdir (Lazarus ve Folkman, 1984).

Başa çıkma kavramı Compas tarafından (Compas & diğ. , 2001) ‘stresli olaylar veya durumlarla bilişsel, duygusal, davranışsal, fizyolojik ve çevresel düzenleme yapma çabası’ şeklinde tanımlanır. Yapılan ilk araştırmalarda başa çıkma kavramı psikolojik çatışma ve korku ile bağlantılı olarak dıştan gelen stresli durumlara veya olumsuz olaylara bilinçli bir tepki olarak ele alımıştır (Endler & Parker, 1990, Folkman &

Lazarus, 1988). Bu konuda ilk çalışmaları yapan ve daha sonraki pek çok çalışmaya öncülük eden Lazarus ve Folkman (1984) başa çıkma kavramını, birey ve çevresi arasında sıkıştırılmış bilişsel ve davranışsal boyutları olan bir süreç olarak değerlendirmektedir. Bu süreç kişinin o anki durumu, çevresi ve yaşantısı (tehdit, kayıp veya feda) arasındaki ilişki ile ilgilidir.

Alan yazında, bireyde stres ve kaygı oluşturan olumsuz duygulanımlarla başa çıkma yöntemlerinin beş farklı açıdan ele alındığı görülmektedir. Bunlar:

a) Psikanalitik yaklaşıma göre ‘savunma mekanizmaları’ başa çıkma bakımından hayati öneme sahiptir. Bastırma, inkâr etme, neden bulma, entelektüelleştirme, yansıtma, karşıt tepki geliştirme, gerileme vb. savunma mekanizmalarıyla birey kendini (ego) kısmen rahatlatır.

b) Erikson’un psikososyal temelli ‘yaşam dönemleri’ kuramına göre özgüven, öz yeterlik ve içsel kontrol gibi ‘bireysel kaynaklar’ olumsuz hadiselerin uyandırdığı kaygı ve stresle başa çıkma hususunda işlevseldir.

c) Evrim kuramından mülhem işlevselcilik ve onun yeni bir formu olarak ortaya çıkan davranışçı yaklaşıma göre insan uyum sağlayan bir varlıktır.

(31)

Uyum ise özünde karşılaşılan problemleri çözebilme çabası ile yakından ilişkilidir. Esasen insan zihninin en önemli özelliği de dış dünyaya uyum sağlama kabiliyeti göstermesidir. Bu da öğrenmelerle gerçekleşir. İnsan nerede nasıl tepki vereceğini, sorunlarının çözümünde nasıl davranacağını doğrudan ya da dolaylı öğrenmelerle kazanmaktadır. Bu noktada kişinin başa çıkma hususunda etkili olan ve olmayan yöntemleri öğrenmesi söz konusu olabilir.

d) Genellikle insanlar ve hayvanlar dâhil hemen hemen tüm canlıların yaşadıkları stres karşısında, ‘savaş ya da kaç’ tepkisi verdiğinden bahsedilmektedir. Savaşmaktan kasıt sorunla yüzleşmek, kaçmak ise sorunu görmezden gelmektir. Özellikle insan türünde bu tür tepkilerin genetik olarak programlanmış olduğundan bahsedilmektedir.

e) Bilişselciler ve bilişsel temelli davranışçılara göre organizma şayet yaşadığı zorlanma ile kendi fizyo-psikolojik kaynaklarının tükendiğini hissederse yeniden uyum sağlayarak dengesini kurabilmek için sürekli değişen bilişsel ve davranışsal çabalar gösterebilir. Buradaki vurgu başa çıkma stratejilerinin sürekli değişebildiğidir. Buna göre birey yaşadığı kaygı ve stres yüklü yaşam olaylarında bilişsel ve davranışsal açıdan -yerine ve durumuna göre- farklı başa çıkma tarzları sergileyebilir. Bilişselciler sıklıkla bakış açısını değiştirme kavramını kullanmaktadır. Bilişsel davranışçılar ise insanın öz yeterlilik ve öz değerlendirme süreçleriyle etkisiz başa çıkma stratejilerini terk ettiğini, etkili stratejileri daha fazla kullandığını ısrarla vurgulamaktadırlar. Her iki durumda da dış dünyadan gelen çok çeşitli enformasyonun yeni durum ve şartlar altında yeniden değerlendirilmesi söz konusudur ( Folkman, 1984).

Endler ve Parker (1999) stresli durumlar ile başa çıkma envarteri geliştirmişler (Coping Inventory for Stressful Situations) ve bu tür durumlar ile karşılaştıklarında üç şekilde başa çıktıklarına dair bir model sunmuşlardır:

a) Problem Odaklı Başa Çıkma: Davranışları kontrol etmede psikolojik bir araç olarak kullanılan başa çıkma çabalarından en dikkat çekici olanlardan birisi problem (iş, görev) odaklı başa çıkmadır (Endler & diğ. ,2000). Bu tarz bir başa çıkma stratejisi; a) mevcut problemi çözmeyi hedefleme, b)

(32)

problemi yeniden tanımlama, c) durumu ve ortamı değiştirme girişiminde bulunmak gibi üç farklı davranışı içermektedir. Burada asıl olan problemi çözmek için görev tanımının yapılması, çözüm planlarının oluşturulması, nihayet eyleme geçilmesidir. Bu tarz başa çıkmada eylem yani davranış ön plandadır.

b) Duygu Odaklı Başa Çıkma: Açığa vurma, duygusal destek arama ve bilişsel yapılandırma şekillerinde ortaya çıkar. Her ne kadar problemin çözümünde pek etkili olmasa da duygu odaklı başa çıkmada asıl amaç yaşanan stresin boğucu etkisini azaltmaktır. Bireyin “çok duygusal ya da tedirgin olduğum için kendimi suçlarım” tarzında duygusal ifadeler ya da kendini kayırma veya hayalinde oluşturduğu tepkileri içeren bu tür başa çıkmada hedef problemin çözümü değil, probleme neden olan kişi ya da durumlardır.

c) Kaçma- Kaçınma Tarzı Başa Çıkma: Stres verici olay, kişi ya da ortamdan uzaklaşma, problemi görmezden gelme ve bilişsel dağınıklık bu bağlamda değerlendirilebilir. Kaçınma odaklı başa çıkma, stres yaratan durumlarda yapılması gereken aktiviteler ve bilişsel değişikliklerden kaçma olarak tanımlanabilir. Yani stresi azaltmak için başka işlere, durumlara veya sosyal çevreye kendini vererek dikkatini dağıtmak da denilebilir. Kaçınma odaklı başa çıkmanın iki şekli vardır. Bunlar; a) dikkatini başka tarafa çekme, b) sosyal olarak ilgisini başka tarafa yönlendirmektir. Birincisinde dikkatini dağıtacak aktiviteler aranır, ikincisinde ise sosyal destek aranır. Bu başa çıkma tarzı stresli durumlar ile başa çıkmada sıkça kullanılmaktadır (Endler

& Parker, 1999).

Problem odaklı başa çıkma stratejileri, stres yaratan durumun doğrudan çözümüne dayandığı için, duygu odaklı başa çıkma stratejilerinden daha etkili görülmektedir. Planlı problem çözme, olumlu biçimde yeniden değerlendirme, sorumluluk kabul etme, problemle yüzleşme ve uzlaşma doğrudan bu strateji kapsamındadır (Folkman & diğ. ,1986; Morris, 1996 ). Ayrıca duygu odaklı başa çıkma stratejileri de Freud’un psikanalitik kuramındaki savunma mekanizmaları arasında yer almaktadır. Sorunun nedeni yerine belirtilerine müdahaleyi içerdiği için kaçma-kaçınma davranışı daha az etkili başa çıkma stratejisi olarak görülmektedir. Ancak, belirli durumlarda bu başa çıkma stratejileri de duygusal dengeye katkıda bulunabilmektedir (Seiffge-Krenke, 1993). Örneğin, diğer başa çıkma stratejileri işe yaramadığında

(33)

ortamdan kaçınmayı ifade eden ‘geri çekilme’ stratejisi etkili bir davranış olarak görülebilir. Yaşamda öyle durumlar vardır ki geri çekilmek olumlu ve gerçekçi bir tepkiyi ifade edebilir (Morris, 1996). Bu konuda araştırmacılar gerçekte etkili başa çıkmanın bu üç tarz arasında sağlıklı bir dengeye dayanması ile mümkün olduğunu öne sürmüşlerdir (Meuser & Marwit, 2000; Stroebe & Schut, 2001).

Stresin yaşamın kaçınılmaz bir gerçeği ve stresle başa çıkmanın da bir yandan varoluşsal, diğer yandan gelişimsel özellikler taşıması dikkate alındığında, başa çıkmanın temel hedefinin, stres yaşantısının olumsuz sonuçlarından korunmak (Şahin, 1994), var olan gerilimi azaltmak ve yaşantının kalitesini artırmak adına etkili bir biçimde kullanmak (Csikszentmihalyi, 1990) olduğu söylenebilir. Stresle başa çıkmada kullanılan stratejiler, bu işlevleri sağlayabildiği ölçüde etkili olmaktadır. Stresle başa çıkma kavramı, yalnızca var olan stresli yaşantılarla başa çıkmayı içermeyip, gelecekteki olası stresli yaşantılarla da etkili bir biçimde başa çıkabilmek için güçlü bir kişisel donanım kazandırmaya yönelik önceden proaktif başa çıkmayı (proactivecoping) içerecek biçimde geniş anlamıyla kullanılmıştır.

2.2.1.1.Ergenlik Döneminde Stresle Başa Çıkma

Araştırmacılar, ergenlik döneminde en sık stres yaşanan durumların kişiler arası ilişkiler (Tyszkowa, 1990; Kohn & Milrose, 1993; Oral, 1994) ve akademik görevler (Tyszkowa, 1990) olduğunu, artan yaş ile birlikte geleceğe yönelik kaygıların da artış gösterdiğini (Stark, Spirito, Williams & Guevrement, 1989; Kohn & Milrose, 1993; Oral, 1994) öne sürmektedir. Alanyazın incelendiğinde benlik saygısı düşük, depresif, sosyal destekten yeterli doyum sağlayamayan (Chan, 1995) ve toplumsal uyumu zayıf olan (Tolor & Fehon, 1987) ergenlerin çoğunlukla kaçınma stratejisi kullandıkları görülmektedir. Ergenlerin; etkili olmayan başa çıkma stratejilerini kullanmaları, onların kişiler arası ilişkilerini sınırlandırmakta ve daha sonra karşılaşabilecekleri stresli yaşantılarda başa çıkma becerilerini ve kaynaklarını kullanma ve geliştirme imkanlarını da azaltmaktadır (Compas, 1987; Rice & diğ., 1993). Bunun yanı sıra, ergenlik döneminde bilişsel alanda soyut zekânın gelişmesiyle ve deneyim artışıyla birlikte başa çıkma stratejilerinin kullanımında da kayda değer bir artış gözlenmektedir (Tyszkowa, 1990; Laursen & Collins, 1994; Fields & Prinz, 1997).

İlgili araştırmalar incelendiğinde, ergenlerin stres ve kaygıyla başa çıkmada “gevşeme”,

“kendine güven”, “dinlenme”, “eğlenme”, “sorun çözme”, “mizah”, “sorunu olumlu

(34)

biçimde bilişsel olarak yeniden anlamlandırma”, “akran desteği alma”, “dikkati başka yöne çekme” (Hess & Copeland, 2001),“duygusal boşalım” (venting feelings), “madde kullanımı”, “şiddete yönelme”, “dine yönelme”, “dinden uzaklaşma” (Feldman, Fischer, Ronsem & Allison, 1992) gibi stratejileri sıklıkla kullandıkları tespit edilmiştir.

Ergenlerin fiziksel ve psikolojik sağlığını korumada bu stratejilerden özellikle problem odaklı olanların duygu odaklı olanlara nispeten daha etkili olduğu kaynaklarda vurgulanan hususlardandır (Lee & Larson, 1996). Ergenlik dönemi, din, meslek, ekonomi ve cinsellik başta olmak üzere pek çok açıdan kriz dönemi olarak ifade edilmektedir. Bu nedenle ergenlerin bir kısmı aldığı sosyal ve profesyonel destekle problemi çözmeye yönelik etkili başa çıkma yöntemlerini kullanırken bir kısmı ise duygusal tepki içeren geçici stratejileri kullanmaktadır.

2.2.2.Dini Başa Çıkma

Stresli olay ya da duruma uyum sağlama çabası içinde bireylerin başa çıkmada başvurdukları bir diğer yol da inançlarıdır. Stres anında yaşanan durum ya da olayla baş edebilmek için bireylerin dine yönelmeleri ve dini inançlarından destek almaları bilinçli bir tercihtir (Schaefer & Grouch, 1993; Akt. Kula, 2005). Yani birey, stresli bir olay veya durumla karşılaştığında, inançlarından ve dini pratiklerinden oluşan bir sistemden yararlanır. Bu sistem öncelikle stresli olay veya duruma zihinsel ve davranışsal olarak alışmayı, nihayetinde çözümler üretmeyi sağlar. Bu anlamda din önemli bir başa çıkma vasıta ve imkânı olarak devreye girmektedir (Certel, 2009; Yapıcı, 2007).

İnsanların ruhsal ihtiyaçlarının başında günlük hayatın zorluklarından kurtulmak, açıklayamadığı olaylar karşısında duyulan acz, korku, dehşet ve hayretten kurtulmak, istikbal ve akıbeti hakkındaki endişelerini gidermek, devamlı bir ruh huzuruna kavuşmak vs. gelmektedir (Armaner, 1980, s.93). Dinin işlevsel yönüyle doğrudan ilişkili olan bu durum ihtiyaç anında dine sığınmayı ve dinden destek almayı beraberinde getirmektedir. Din, insana bir dünya görüşü, olaylara bakış açısı, hayat ve ölüm ötesi hakkında ilmin ve teknolojinin sağlayamadığı bir teselli, güven ve itminan verir (Şentürk, 1997:178; Yapıcı, 2003, s.139-140). Yani dini inanç kişiye geçici olmayan bir güven duygusu vermektedir. Bu sebeple din, temel güven duygusunun kaynağını oluşturmaktadır (Yaparel, 1987, s.25). Ayrıca insanı strese karşı korumakta ve ona yaşadığı stresle başa çıkmada yardımcı olmaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

The oldest formations thai belong to the base vvhich form the land in Sille Brook Basin and around it are Paleozoic.. These involve main mixture that are subpaleozoic aged

Terkostan şehre kadar yeni bir yol yapılmak istenmesi bir ihtiyacın eseridir. Yepyeni bir yol yapmak, sonra da eski yolu tam manasile yenileştirmek ile şehir

In our proposed security system heterogeneous determination of Elgamal cryptosystem inculcates various methodologies proceeding conversion of text data into binary files,

Çiğit küspesi ile 150 mg/L RB19 + 50-75-100-125-150 mg/L RY145 boyarmadde karışımlarının adsorpsiyonuna ilişkin farklı sabit sıcaklıklarda RB19 boyarmaddesi için elde

Conclusion The seven characteristics of an ideal critical thinker (i.e., critical thinking dispositions) are: (1) open-mindedness – tolerance of divergent views, self-monitoring

Hipotezlerde beklendiği gibi üniversite adaylarının demografik özellikleri açısından stresle başa çıkma tutumları ve sınav kaygıları arasında anlamlı

Öğrencilerin kendilerini başarılı, orta ve başarısız görmelerine göre öğrencilerin sosyal mastır, sosyal performans yaklaşım ve sosyal performans kaçınım

Bu bağlamda bireylerin zor zamanlarında dini referans olarak serdettikleri gayret ve faaliyetler dini başa çıkma olarak isimlendirilmektedir.. Dini başa çıkmanın