• Sonuç bulunamadı

Okul Türü Değişkenine Göre Sınav Kaygısı, Maneviyat ve Başa Çıkma

Sınav kaygısı ve ne sıklıkta yaşandığı birçok sosyo-demografik değişkenle yakından ilişkilidir ve buna bağlı olarak farklı sonuçların ortaya çıkması muhtemeldir.

Sosyo-demografik değişkenlerden biri olan öğrencilerin öğrenim gördükleri okul türü de sınav kaygısı bağlamında değerlendirildiğinde belirleyici bir etkiye sahip olduğu düşünülmektedir.

Hipotez 7’de bu durum şu şekilde ifade edilmişti: “Okul türü ile sınav kaygısı arasında anlamlı bir ilişki vardır. Fen Lisesinde okuyan öğrenciler Anadolu Lisesinde okuyan öğrencilere nispetle daha fazla sınav kaygısı yaşamaktadır.”

Yapılan istatistiksel çözümlemelere göre sınav kaygısı ölçeğinden Anadolu Lisesi öğrencileri Fen Lisesi öğrencilerinden daha yüksek puan almışlardır. Ancak sınav kaygısı değişkeni bağlamında okul türleri arasında anlamlılık düzeyine ulaşan farklılıklar görülmemiştir (bk. Tablo 3) (p>.05). Beklentilerimizin aksine Anadolu Lisesinde öğrenim gören öğrencilerin daha fazla sınav kaygısı yaşadığı sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla Fen Lisesi öğrencilerinin, üniversite sınavı için yapmış oldukları hazırlıklar konusunda kendilerini tanıdıkları, sınava girecek grup içindeki yerlerini yaklaşık olarak tahmin ettikleri, sınavı kazanma ve bir YÖP'e yerleşme konusunda kendilerine güvendikleri yorumu yapılabilir. Bu durum, kendine güvenen bireylerin daha az kaygı duyduğu hatta kendini tamamen güvende hisseden bireylerin ise hiç kaygı duymadığı biçiminde yorumlanabilir.

Bu bulgular, Hambree (1988) tarafından incelenmiş birçok araştırmanın bulgularıyla da tutarlılık göstermektedir. Hambree, incelediği araştırmaların ortak bulgusu olarak sınav kaygısının, kendine güven duygusuyla negatif korelasyon verdiğini saptamıştır. Bu araştırmanın bulguları, Cengiz (1988) tarafından yapılmış araştırmanın bulgularıyla da tutarlılık göstermektedir. Başarılı ve başarısız öğrencilerin, sınav öncesi ve sonrası durumluk kaygı düzeylerini inceleyen Cengiz, çalışmasının sonunda, başarılı öğrencilerin kaygı düzeylerini, başarısız öğrencilere göre daha düşük bulmuştur. Çalışmamızda elde ettiğimiz bulgulara göre H7’nin desteklenmediğini görmekteyiz. Bununla birlikte, elde edilen sonuçlara dayanarak Fen Lisesinde okuyan öğrencilerin sınav kaygısı yaşamadığı çıkarımı yapılmamalıdır. Çünkü alınan ortalama puanlara dikkat edilecek olursa, Fen Lisesinde öğrenim gören öğrencilerin de sınava yönelik kaygılarının olduğu ve bunun etkisini belirgin bir şekilde hissettiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak Anadolu Lisesi öğrencileri Fen Lisesi öğrencilerine nispetle sınavlara yönelik kaygının etkisini daha fazla hissetme eğilimi göstermişlerdir.

Akademik olarak daha başarılı öğrencilere sahip Fen Lisesindeki öğrencilerin bu çalışmada düşük sınav kaygısına sahip olmaları, başarı düzeyi ile ilişkili olan değişkenlerin sınav kaygısı üzerinde etkili olduğu düşüncesini yaratmaktadır. Terzi ve

Mirasyedioğlu (2009); Genel Lise, Fen Lisesi, Anadolu Lisesi, Süper Lise ve Anadolu Öğretmen Lisesi olmak üzere beş farklı lise türü üzerinde çalışmış ve Anadolu Liseleri öğrencilerinin öz yeterliklerinin daha yüksek olduğunu bulgulamışlardır. Taşdemir (2012) Fen Lisesi, Anadolu Lisesi, Anadolu Öğretmen Lisesi, Genel Lise ve Özel Lise türleri üzerinde yürüttüğü çalışmasında Fen Lisesi ve Anadolu Öğretmen Lisesi öğrencilerinin ortalama öz yeterlik algısı puanlarının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu çalışma ile elde edilen sınav kaygısı puanları ortalamalarına bakıldığında, liselere giriş sınavından alınan puanlarına göre yerleşilen okul sıralamasıyla büyük ölçüde paralellik gösterdiği görülmektedir. Yani, en yüksek puanla yerleşilen Fen Lisesi öğrencileri Anadolu Lisesi öğrencilerine nispetle daha düşük sınav kaygısına sahiptir.

Bu durum, öz yeterlik ile sınav kaygısı arasındaki ters yönlü ilişkinin varlığıyla (Dwyer

& Cummings, 2001; Bandura & diğ., 1988) açıklanabilir. Fen Liseleri, öğrencilerin akademik yeterliklerini ölçen üniversiteye giriş sınavlarından en yüksek puanı alan öğrencilerin yerleştirildikleri okullardır. İçerisindeki öğrencilerin çoğu sınav başarısı konusunda rakipleri olan lise türlerindeki öğrencilere göre daha üstün konumdadır. Her ne kadar öğrencileri yarış içerisine iten eğitim atmosferi sınav kaygısının artmasına neden olan bir faktör olarak değerlendirilse de (Hancock, 2012) sınav başarılarının yüksek olması bu öğrencilerin öz yeterlik algılarına olumlu katkı sağlıyor olabilir. Bu durum; sınav başarısının yüksek olmasının sınav kaygısının azalmasına katkı sağladığı şeklinde yorumlanabilir. Dolayısıyla kişinin başarılı olacağına dair inancının yüksek olduğu durumlarda, örneğin başarılı akademik performans gösterdiğinde (Dordinejat &

diğ., 2011) sınav kaygısının daha düşük düzeyde gözlendiği tespit edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında Fen ve Anadolu Liseleri gibi başarı düzeyi yüksek liselerin öğrencilerinin meslek liseleri ve genel liselere devam eden öğrencilere oranla daha düşük düzeyde sınav kaygısı yaşamaları beklenen bir durumdur. Ancak günümüzde genel liseler de artık Anadolu Lisesi başlığı altında değerlendirildiğinden bu ayrımı yapmak liselere geçiş sınavında öğrencilerin almış oldukları akademik başarı puanlarına bakarak mümkün görünmektedir. Yapılan bu değerlendirmenin ne kadar doğru sonuçlar ortaya çıkaracağı tartışmaya açık bir konudur.

Hipotez 8’de; “okul türü ile öğrencilerin maneviyat düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki olacağı” öngörülmüş, bu durumun özellikle Anadolu Lisesi öğrencilerinde dini-manevi tutumların belirgin olarak gözleneceği şeklinde ileri sürülmüştü. Elde edilen bulgular (bk. Tablo 4) değişen maneviyat tutumları maddelerinin birçoğunun okul türüne göre anlamlı derecede farklılaşmadığı sonucunu ortaya koymuştur. Anadolu

Lisesi öğrencileri değişen maneviyat tutumlarından “başıma gelen olumsuzluklar şanssız bir insan olmamdan kaynaklanmaktadır” ve “başıma gelen olumsuzlukların nedeni çevremdeki insanlardır” maddelerinde Fen Lisesi öğrencilerine nispetle anlamlı derecede farklılaşmaktadır. Dolayısıyla H8‘in doğrulanmadığı ortaya çıkmaktadır. Elde edilen bulgulardan hareketle Anadolu Lisesi öğrencilerinin Fen Lisesinde öğrenim gören öğrencilere nispeten yaşadıkları olumsuzlukları kendilerine değil de dış dünyaya, çevreye ve şans faktörü gibi kontrollerinin dışında olan nedenlere atfetme eğilimi içinde olduklarını görmekteyiz. Bu tutum Anadolu Lisesi öğrencilerinin başarısızlık yaşadıklarında bunun sorumluluğunu kabullenemedikleri, dış faktörlerin olumsuzluklara sebebiyet verdiği yönünde çıkarımlar yapmamıza olanak vermektedir. Bununla birlikte her iki okulda da öğrenim gören öğrencilerin maneviyat tutumları arasında anlamlı bir farklılık olmamasına rağmen ölçeğin “başıma gelen olumsuzluklar için ‘Allah’tan gelmiştir’ derim”, “sınava çalıştıysam Allah’ın bana yardım edeceğini düşünürüm” ve

“başarısızlık yaşadığımda bu durumun bendeki bir eksiklikten kaynaklandığını düşünürüm” maddelerinde Fen Lisesi öğrencilerinin Anadolu Lisesinde öğrenim gören öğrencilere göre daha yüksek puanlar aldıkları görülmektedir. Bu durumda Fen Lisesi öğrencilerinin yaşadıkları olumsuzlukları kadere atfetme ve Allah’tan geldiğine inanma, sınavlara çalışıldığında Allah’ın yardım edeceğine inanma ve başarısızlıkların sebebini çevreye yüklemekten çok kendindeki bir eksiklikten kaynaklandığını düşünme eğiliminin Anadolu Lisesi öğrencilerinden daha fazla olduğu söylenebilir. Dolayısıyla Fen Lisesinde öğrenim gören öğrencilerin daha içe dönük bir dindarlık yaşadıkları ve daha kaderci bir inanca sahip oldukları sonucuna ulaşılabilirken Anadolu Lisesi öğrencilerinin yaşadıkları olumsuzlukları daha çok çevreye atfettikleri ve daha dışa dönük bir dindarlık yaşadıkları yorumu yapılabilir. Araştırma konumuzla bire bir örtüşen herhangi bir çalışma bulunmamasına rağmen, elde edilen sonuçlardan hareketle ilgili literatür incelendiğinde ülkemizde Gürtekin (1993), Can (2005) ve Koçyiğit (2011) gibi isimlerin yaptıkları çalışmalarda katılımcılar başarıyı yeteneğe yüklerken başarısızlığı ise dışşal nedenlere yüklemişlerdir. Araştırmamızın bulguları “başıma gelen olumsuzluklar şanssız bir insan olmamdan kaynaklanmaktadır” ve “başıma gelen olumsuzlukların nedeni çevremdeki insanlardır” maddelerine Anadolu Lisesi öğrencilerinin katılımının daha fazla olması sebebiyle bu çalışmalarla paralellik göstermektedir. Bulman ve Wortman’ın 1977’de, Metalsky ve Amramson’un 1980’de, Miller ve Ross’un 1957’de yaptıkları araştırmalar kişilerin tehdit edici, trajik olayları daha sıklıkla tabiatüstü nedenlere atfettiğini göstermiştir (Yaparel,1994). Fakat Spilka &

Scmidt’in (1983) yaptıkları çalışmanın sonucunda dindarlık seviyesi yüksek insanların olumsuz olaylar karşısında diğer insanlara göre daha çok kendilerini suçlayabileceklerini belirtmişlerdir. Onlara göre kötü bir olayı Tanrı’ya atfetmek; dindar kişi için Allah’ın sevgisini kaybetmek, günahkâr olmak anlamlarına gelebileceğinden kişi böyle bir atıftan kaçınır. Hovemyr (1998) dindarlığı ‘içsel’, ‘dışsal’ ve ‘arayış’

dindarlığı olarak ele aldığı araştırmasında içsel dindarlığa sahip öğrenciler için araştırmamıza benzer sonuçlar bulmuştur. İçsel dindarlık seviyesi yüksek olan öğrenciler başarı için dinî nedenlere atıf yaparken, başarısızlık için ilahî bir suçlamadan kaçınmışlardır.

Dışsal ve arayış dindarlığına sahip öğrenciler ise başarıyı kişisel nedenlere yüklerken, başarısızlık için dışsal etkenleri suçlamışlardır. Gorsuch ve Smith (1983) de Tanrı’ya yüklenen sorumlulukları araştırdıkları çalışmalarında dindar insanların Tanrı’ya daha fazla sorumluluk yüklemekle birlikte daha iyimser oldukları sonucuna varmışlardır. Bu sonuca göre dindar insanlar kendilerini kontrol altında hissetmekte ve istenen sonuca Tanrı’nın yardımıyla çaba göstererek ulaşacaklarını düşünmektedirler.

Hipotez 10’da; “okul türü ile öğrencilerin kullandıkları başa çıkma stratejileri arasında anlamlı bir ilişki olacağı ve Anadolu Lisesi öğrencilerinin dini-manevi başa çıkma stratejilerini Fen Lisesi öğrencilerinden daha fazla kullanacakları” ileri sürülmüştü. Elde edilen bulgular (bk. Tablo 18), Anadolu Lisesi öğrencilerinin “namaz kılarak”, “dua ederek”, ve “oruç tutarak ” teselli olma açısından Fen Lisesi öğrencilerinden anlamlı derecede farklılaştığını göstermektedir (p<.05). Başa çıkma stratejileri; dini-manevi başa çıkma, dışa dönük-içe dönük başa çıkma ve halk dindarlığı ile başa çıkma şeklinde 4 boyutu kapsamaktadır. İleri sürülen hipotezin desteklenip desteklenmediği sadece dini-manevi başa çıkma boyutuyla değerlendirileceğinden Anadolu Lisesi öğrencilerinin Fen Lisesi öğrencilerinden daha fazla bu başa çıkma tarzlarını kullandıkları anlamına gelen sonuçlara göre H10 desteklenmiştir. Ayrıca içe dönük başa çıkma stratejilerinden olan “ağlama” davranışını gösterme açısından yine Anadolu Lisesinin Fen Lisesinden daha yüksek puan aldığını ve okullar arasında anlamlı bir farklılığın ortaya çıktığını belirtebiliriz.

Arslan, Dilmaç & Hamarta (2009), yaptıkları araştırmada üniversite öğrencilerinin sürekli kaygı ve stresle başa çıkma tarzlarının denetim odağına göre anlamlı düzeyde farklılaşma gösterip göstermediğini incelemişlerdir. Araştırma sonucunda içten denetimli bireylerin sürekli kaygı puanları dıştan denetimli bireylerden anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Ayrıca içten denetimli öğrencilerin problem odaklı

başa çıkma stratejileri dıştan denetimli öğrencilerden anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Bu sonuçlardan hareketle dini-manevi başa çıkma stratejilerini kullanan insanların daha çok içten denetimli oldukları söylenebilir. Diğer yandan Pargament (2002) stres veya kriz zamanlarında manevi veya dini pratiklerin başa çıkma tarzlarına konsantre olmaya dönüştüğünü ve bunun da insan sağlığı üzerinde güçlü bir etkisi olduğuna dikkat çeker. Dini ve manevi pratikler bireyin olaya bakış açısını etkilediği ve başa çıkma kaynağı sağladığı için, stres veya kriz anında kişilerde olumlu etki yapar.

Manevi pratikler başa çıkma mekanizmalarında önemli bir rol oynar, manevi pratikler stres ve acıya karşı ilk savunma hattı olarak görünmektedir.

5.3. Sınav Kaygısı ile Dindarlık ve Maneviyat Arasındaki İlişkiler

Sınav kaygısı değişkeni ile dindarlık ve maneviyat kavramları arasındaki ilişki incelenip ilgili literatürle karşılaştırılarak tartışılacaktır.

Hipotez 9 “dua etmenin hissedilen sınav kaygısının etkisini azaltma yönünde önemli bir işlevi olduğu” yönündeydi. Sınav kaygısı ve dua arasında yapılan istatistiksel çözümlemeler göstermiştir ki (bk. Tablo 13) yaşanan sınav kaygısıyla dua etme arasında anlamlı bir ilişki vardır. Özellikle “sınavdan önce dua etmenin rahatlattığına inanma”

ve “çalışıldığı halde sonuçta başarılı olunamazsa Allah’ın duaları kabul etmediğini düşünme” maddelerinin yaşanan sınav kaygısının etkisini azaltma yönünde etkili olduğu görülmektedir. Buna göre yaşanan genel sınav kaygısı arttıkça sınavdan önce dua etmenin kaygı düzeyini azalttığına ve rahatlatıcı etkisine olan inanç da artmaktadır diyebiliriz. Ayrıca yaşanan sınav kaygısı çalışıldığı halde başarılı olunamazsa Allah’ın duaları kabul etmediği düşüncesini de beraberinde getirmektedir.

Dua ile ilgili yapılan çeşitli araştırmalara göre dua etmenin yaygın bir davranış olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Gençlerin % 90- 95’inin çeşitli sebeplerle devamlı veya ara sıra dua ettiklerini söyledikleri ve yarıdan fazlasının da bundan fayda gördükleri tespit edilmiştir (Hökelekli, 1993:218–219). Albayrak tarafından yapılan araştırmada dua etmeyen gencin olmadığı görülmektedir. (Albayrak, 2002, s.221–222). Tabi ki bu sonuç Albayrak’ın yapmış olduğu çalışmayla sınırlıdır, genelleme yapmamak gerekir. Sonuçta dua etme davranışında bulunmayan insanları görmek mümkündür. Bu araştırmalarda olduğu gibi din psikolojisi alanında yapılan diğer araştırmalarının sonuçlarına bakıldığında gençlerin %64,92u ‘duanın moral güçlerinin artmasına ve problemlerin çözümüne yardımcı olduğunu’, %20,8’i duanın kendilerini ‘kaygı, sıkıntı ve

endişelerden kurtardığını’, %8,6’sı ‘başarılı bir birey olmada etkin bir fonksiyonu olduğunu’ ifade etmişlerdir. Bu yüzden dua ile sıkıntı arasında bir ilişki vardır denilebilir. Genel anlamda düşünürsek insanların duaya yönelişinde gelecek endişesi, günahlarını affettirme düşüncesi, sınavlarda başarılı olma isteği, sevilen birinin kaybedilmesinden duyulan üzüntü, hastalık ve tehlikeli durumlarda yardım ve güvenlik isteği, Allah’ın rızasını kazanma umudu, huzurlu bir aile ortamı gibi sebepler etkin rol oynamaktadır. Bütün bunlar göstermektedir ki, kişiler çeşitli sebeplerden dolayı dua etmektedirler. Fakat kişinin duaya yönelmesindeki asıl sebebin sıkıntı olduğu gözlenmektedir. Allah’ı inkâr edenlerin dahi çaresizlik anında dua etmesi, dua ile sıkıntı arasında belli bir bağın olduğunu ortaya koymaktadır (Hökelekli, 1993:221–222). Daha önce de ifade edildiği gibi dua eden bir birey problemlerinin çözümünde ve ihtiyaçlarının giderilmesinde kutsal varlığın kendisine yardımcı olmak suretiyle üzüntüsünün ve kaygısının yok olacağını ümit eder (Koç, 2005, s.82). Bir araştırmaya göre depresif duygularla beraber dua etme davranışında bir yükselme görülür. Dua davranışının artması ile de durumluk kaygıda düşme olmuştur (Yaparel, 1987, s.140).

Diğer bir araştırmada da deneklerin %11,11’i bir zorlukla karşılaştıklarında dua etme ihtiyacı duyduklarını belirtmişlerdir. Bütün bunlar göstermektedir ki insan zorluklar karsısında duaya yönelmektedir ( Apaydın, 2001, s.78). Bu çalışmalardan elde edilen sonuçlar “dua etmenin sıkıntıların hafiflemesinde ve yaşanan sınav kaygısının etkisinin azaltılmasında etkili bir faktör olduğunu” doğrular niteliktedir.

Hipotez 1’de; “öğrencilerin sınav kaygısı ile maneviyat düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki olacağı ve maneviyat düzeyleri yüksek olan öğrencilerin daha az sınav kaygısı yaşayacağı” öngörülmüştü. Maneviyat düzeylerini belirlemeye yönelik bulgular: Manevi Temelli Olmayan Açıklamalar (bk. Tablo 11), Dini-Manevi Temelli Açıklamalar (bk. Tablo 12) ve Dua Etme (bk. Tablo 13) başlıkları kapsamında ayrı ayrı incelenmiştir. Elde edilen bulgular manevi temelli olmayan açıklamalardan “başa gelen olumsuzlukların sebebinin şanssız biri olduğundan kaynaklandığını düşünme” ve “başa gelen olumsuzlukların sebebi olarak çevredeki insanları görme” maddeleriyle sınav kaygısı arasında anlamlı bir ilişki olduğunu göstermiştir. Bu da sınav kaygısı arttıkça yaşanan olumsuzlukların sebebi olarak kontrolümüz dışında olan faktörlere diğer bir deyişle dış faktörlere yükleme yapıldığı sonucunu çıkarmaktadır. Manevi temelli olmayan açıklamalar başlığı altında incelenen bir diğer madde de “bir olumsuzluk yaşadığında bunu hak ettiğini düşünme” dir. Yaşanan sınav kaygısı ile bu madde arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir.

Sınav kaygısı ile dini-manevi açıklamalar arasındaki ilişki incelendiğinde (bk.

Tablo 12) “başa gelen olumsuzlukların Allah’tan geldiğine inanma”, “başa gelen her şeyin kaderde yazılı olduğuna inanma”, “iyi-kötü her şeyin Allah’tan geldiğine inanıyor olmanın dayanma gücü verdiğini düşünme”, “sınava çalışıldıysa Allah’ın yardım edeceğine inanma” ve “peygamberlerin yaşadıkları zorlukları düşündükçe kendininkileri küçük görme” maddeleriyle sınav kaygısı arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir (p>0.5). Buna göre maneviyat düzeyi yüksek olan öğrencilerin daha az ya da daha fazla sınav kaygısı yaşadığı yönünde bir yorum yapamayız. Maneviyat düzeyini belirlemede ele alınacak bir diğer alt başlık da ‘dua etme’dir. Maneviyat düzeyini ölçen ve dua etme başlığı altında yer alan “sınavlardan önce dua etmenin rahatlattığına inanma” ve “çalışıldığı halde sonuçta başarılı olunamazsa Allah’ın duaları kabul etmediğini düşünme” maddeleriyle sınav kaygısı arasında anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yani dua etmenin yaşanan sınav kaygısının etkisini azaltmada etkili olduğu görülmektedir. Öğrencilerin maneviyat düzeylerini bu 3 boyutta inceleyen ölçekten elde edilen sonuçlara göre değerlendirileceğinden, tüm boyutlarında maneviyatı yüksek olan öğrencilerin sınav kaygısının azaldığı yönünde sonuçlara ulaşılamadığından H1 desteklenmemiştir.

Eghdami & Karimi(2012) lise öğrencilerinin dindarlık düzeyleri, sınav kaygıları ve akademik başarıları arasındaki ilişkiyi inceledikleri çalışmalarında dindarlık ile sınav kaygısı arasında negatif, dindarlık ile akademik başarı arasında pozitif yönde ilişki bulmuşlardır. Ülkemizde dindarlık ile sınav kaygısı ilişkisini inceleyen bir çalışma bulunmasa da genelde kaygı- stres durumunu, özelde ölüm kaygısını inceleyen çalışmalar yapılmıştır. Stresle dindarlık arasındaki ilişkinin incelendiği Tokur’un (2011) çalışmasında stres ile dindarlık arasında negatif yönde anlamlı ilişki tespit edilmiş, dindarlık düzeyi arttıkça stres puanının düştüğü sonucuna varılmıştır. Tokat 2012 yılında ortaöğretim öğrencileriyle yaptığı çalışmada ise bizim çalışmamızda da olduğu gibi genel kaygı düzeyi ile dindarlık düzeyi arasında anlamlı bir ilişki tespit edememiştir. Görüldüğü gibi dindarlık kaygı ilişkisini ele alan çalışmalarda birbirleriyle çelişen sonuçlar görülmektedir. Spilka ve Scmidt’in (1983) yaptıkları çalışmanın sonucunda dindarlık seviyesi yüksek insanların olumsuz olaylar karşısında diğer insanlara göre daha çok kendilerini suçlayabileceklerini belirtmişlerdir.

Onlara göre kötü bir olayı Allah’a atfetmek; dindar kişi için Allah’ın sevgisini kaybetmek, günahkâr olmak anlamlarına gelebileceğinden kişi böyle bir atıftan kaçınır.

Gorsuch ve Smith (1983) de Tanrı’ ya yüklenen sorumlulukları araştırdıkları

çalışmalarında dindar insanların Tanrı’ya daha fazla sorumluluk yüklemekle birlikte daha iyimser oldukları sonucuna varmışlardır. Bu sonuca göre dindar insanlar kendilerini kontrol altında hissetmekte ve istenen sonuca Tanrı’nın yardımıyla çaba göstererek ulaşacaklarını düşünmektedirler.

Din insana güven duygusu telkin ettiği için kaygı düzeyini düşürmesi beklenir fakat insanların bireysel gayretlerinin, sorumluluklarının önemli olduğu durumlarda belli ölçüde kaygısının bulunması normaldir. Bir insanın ölümden sonra sonsuz bir hayata kavuşacağı düşüncesi ölüm kaygısını azaltırken, ölümden sonra hesaba çekileceği düşüncesi ise kaygısını artırabilir (Cirhinlioğlu, 2010). Benzer şekilde dindar bir öğrenci için sınava hazırlanmak kendi sorumluluğunda olduğu için kaygı duyabilir, sınav sonucuna yönelik tevekkül ettiği için kaygısı azalabilir. Dolayısıyla sınav kaygısı ile dindarlık arasında her zaman doğrusal bir ilişki bulunamayabilir.

5.4. Sınav Kaygısıyla Başa Çıkma ve Dini Başa Çıkma Stratejileri

Lise son sınıf öğrencilerinin yaşadığı sınav kaygısı ve bunun üstesinden gelmek için ne tür başa çıkma stratejilerini kullandıkları yapılan istatistiksel sonuçlara göre yorumlanacak ve bu konuda yapılmış olan diğer çalışmalarla karşılaştırılacaktır.

Hipotez 2; “öğrencilerin sınav kaygısı ile başa çıkma stratejileri arasında anlamlı bir ilişki vardır” şeklinde ifade edilmişti. Elde edilen veriler analiz edilirken başa çıkma stratejileri; dini ve manevi başa çıkma, halk dindarlığı ile başa çıkma, içe dönük başa çıkma ve dışa dönük başa çıkma şeklinde 4 alt başlık altında ele alınmıştır.

Sınav kaygısı ile dini-manevi başa çıkma stratejilerinden “namaz kılarak” ve “oruç

Sınav kaygısı ile dini-manevi başa çıkma stratejilerinden “namaz kılarak” ve “oruç