• Sonuç bulunamadı

Sınav kaygısı öğrencilerin eğitimlerinde karşı karşıya kaldıkları en önemli problemlerden biridir (Khosravi&Bigdeli, 2008). Eğitim-öğretim sisteminde sınavlar önemli bir kaygı ve gerilim kaynağıdır (Tarhan, 2009, s.84). Özellikle üniversite sınavlarına hazırlık sürecinde ve sınav anında ergenlerin yaşadığı sorunların başında sınav kaygısı gelmektedir. Bu konu ile ilgili alan yazında önde gelen araştırmacılardan biri olan Spielberger’e (1972) göre bireyin gergin ve tedirgin olmasına sebep olan sınav kaygısı; bir sınav veya değerlendirme durumunda yaşanan, gerçek performansın ortaya çıkmasını engelleyen bir duygu durumudur (Akt. Yıldız, 2007). Ayrıca sınav kaygısı, akademik başarıyı olumsuz yönde etkileyen, bilişsel ve fizyolojik belirtilerle görülen ve bireyin çalışma kalitesini bozan bir durum olarak da tanımlanmaktadır (Güneri, 1997;

Man, 1991; Lazarus, 1966; Kirkland & Hollandsworth, 1980, Erkan, 1991).

Öğrenciler ilköğretim yıllarından itibaren sınav maratonuna başlar. Bu durum doğal olarak öğrenciler arasında görülen kaygı bozukluklarını beraberinde getirmektedir (Leta, 2001). Sınav kaygısı bireyin sonradan kazandığı ve öğrencilik yaşantısı boyunca

sıklıkla yaşadığı bir duygudur. İnsan yaşamının önemli dönemeçlerinden biri olan meslek seçiminin özellikle ülkemizde üniversiteye giriş sınavlarına bağlı olması, gelecek kaygısını ciddi biçimde taşıyan öğrencilerde sınav kaygısını daha fazla artırmaktadır.

Türk eğitim sisteminde “başarı”, odak kavram haline gelmiştir. Öyle ki, öğretmenlerin ve anne-babaların tüm çabaları öğrencilerin derslerden yüksek notlar almasına yöneliktir. Anne-babalar, çocuklarının üniversitede ‘iyi’ bir lisans programına yerleşmesi için her türlü özveride bulunmaktadır. Bu nedenle onların yüksek beklentileri çocuk için ciddi bir kaygı kaynağıdır. Anne babanın ikisi de çok iyi eğitimli ve üst düzey görevlerde çalışan kişilerse -çok ifade edilmese bile- çocuktan da aynı başarıyı göstermesi beklenmektedir. Bu durum çocuk için son derece kaygı verici bir durumdur. Öte yandan ebeveynden biri veya ikisi hedeflediği eğitsel ve akademik başarıyı yakalayamamışsa, kendi hedef ve beklentilerini çocuklarına yükleme durumu ortaya çıkabilir. Çocuk bütün gücüyle ebeveynini tatmin edecek sonuçlara ulaşmaya çabalar. Her iki halde de hayat bir bakıma yarışmaya dönmektedir (Burkovik, 2009, s.91-92). Buna karşın öğrencinin duygusal, sosyal, psikolojik, fiziksel, cinsel gelişimi ve sorunları ya dikkate alınmamakta ya da öğrenciyle ilgili sadece ciddi bir sorun ortaya çıktığında kısmen ilgilenilmektedir. Bu da ergenlerin ruhsal gelişimlerini olumsuz etkilemekte, hatta onların nevrotik rahatsızlıklar yaşamasına neden olabilmektedir.

Çocukların sınava yönelik tepkileri, onların aileleri içinde edindikleri bilinçaltı yaşantıları yansıtır. Sınav durumu sadece okula has bir durum değildir. Başarıların sınanması ve değerlendirilmesi çoğu kere aile içinde gerçekleşmektedir. Esasen çocuk, aile içinde edindiği yaşantıları okula taşımaktadır. Bu süreçte evin yerini okul, anne-babanın yerini ise öğretmen almaktadır. Kendine güven duygusu gelişmemiş çocuklar başarısızlıktan korktukları için sınavdan ve okuldan korkmaktadır (Ergün, 1994:142).

Öğrencinin nitelikleri (bilişsel ve duyuşsal giriş davranışları) başarı değişkeninin

%65’ini açıkladığı (Tan, 2006, s.76; Tan ve Erdoğan, 2004, s.46) dikkate alındığında duyuşsal özelliklerin ihmal edilmeyecek kadar önemli bir faktör olduğu görülür.

Duyuşsal özelliklerden biri olan korku da öğrencinin eğitim sürecini olumlu ya da olumsuz yönde etkilemektedir (Köknel, 2005:342). Dolayısıyla sınav korkusu öğrencinin çalışmasını ve öğrenmesini engellediği gibi akıl yürütme ve soyut düşünme yönündeki zihinsel faaliyetlere de zarar verir. Bu nedenle sınav korkusu ve kaygısı taşıyan öğrenciler, etkisi altında bulundukları korku ve kaygıdan dolayı beklenen performanslarını sergileyemezler.

Sınav kaygısı, ‘kuruntu’ ve ‘duyuşsallık’ adı verilen iki boyuttan oluşur.

Kuruntu, bireyin kendisi hakkındaki olumsuz değerlendirmeleri ve düşünceleridir.

Diğer bir ifadeyle sınav kaygısının bilişsel yönünü ifade eden kuruntu bireyin sınav esnasında yapılması gerekeni yapamayacağına, karşılaştığı sorunu çözemeyeceğine yönelik takıntılı düşüncelerden beslenmektedir. Odaklanma sorununu beraberinde getiren bu olumsuz düşünce kişinin dikkatinin dağılmasına neden olmaktadır (Öner, 1990). Bu süreçte ‘…daldım’, ‘kendimi veremiyorum’, ‘okuduklarımı anlamıyorum”,

“aklımda kalmıyor’, ‘ben başarısız olacağım’, ‘zaten beceriksiz biriyim’ gibi başarısızlık ve yetersizlik üzerine tasarlanmış içsel konuşmalar sıklıkla görülür. Benlik algısını ve özsaygıyı düşüren bu tür olumsuz düşünceler hem sınava hazırlanırken hem de sınav esnasında performansın ve verimliliğin düşmesine sebep olur.

Lise yıllarına denk gelen ergenlik dönemi ‘gerçek ben’in doğduğu yıllardır.

Çocukluktan yetişkinliğe geçişi yaşayan ergen fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal bakımdan kendisine yeni bir dünya kurmaya çalışmaktadır. Bedensel büyüme çok hızlıdır, soyut düşünme ve üst düzey akıl yürütme belirginleşmiştir. İdeolojilere ve inançlara karşı hassasiyet ve sorgulama başlamıştır. Ergen bu haliyle göçmene benzer.

Her göç, bir dengesizliktir. Dolayısıyla ergen çocukluktan yetişkinliğe geçişin dengesizliğini yaşamakta, bu da onda sosyal çevreye uyumsuzluk sorunlarını beraberinde getirmektedir. Ayrıca kendinden beklenen sorumluluklar altında yoğun stres ve kaygı yaşamaya başlayan ergen bundan dolayı da umutsuzluğa kapılabilmektedir (Yapıcı, 2015).

Sınava yönelik kaygı beraberinde sınavlara karşı olumsuz algıyı getirebilir.

Aslında sınav kaygısı sınavın kendisinden çok sınava yüklenen anlamdan kaynaklanır.

Sınav kaygısını arttıran düşünceler kaygı düzeyini yükseltir. Sınava hazırlanan bir öğrenci belli düzeyde kaygı yaşar. Kaygı normal düzeyde ise motivasyon ve performans yükselir. Yüksek düzeyde ise öğrenciler potansiyellerini yeterince ortaya koyamazlar.

Aşırı sınav kaygısı, başarısızlık ve yetersizlik hissini sürekli besler. Sınav kaygısının öğrenci seçme sınavı başarısı ile ilişkisi konulu araştırmasında Erkan (2013), lise akademik başarıları, sınava hazırlanma düzeyleri ve başarı güdüleri yüksek, sınav kaygıları ise düşük olan öğrencilerin üniversiteye giriş sınavında daha başarılı oldukları sonucuna ulaşmıştır.

Yapılan çalışmalar yüksek kaygının öğrencileri olumsuz etkileyerek umutsuzluk yaşamalarına sebep olduğunu göstermektedir (Poch & ark. 2004). Bununla birlikte kaygı bireylerin sadece kişilik özelliklerini değil aynı zamanda bu kişilerin okul

motivasyonlarını, akademik benlik algılarını, mesleki kariyerlerini ve sağlıklarını da etkilemektedir (Spielberg &Vagg,1995; Zeidner, 1998; Pekrun, Götz, Titz & Perry, 2002). Aşırı düzeyde kaygının, öğrenmeyi olumsuz yönde etkilediği, çok düşük düzeydeki kaygının da öğrenmeyi güçleştirdiği, yapılan araştırmalarla belirlenmiştir.

Orta düzeyde bir kaygı ise öğrenmeyi olumlu yönde etkilemektedir. Genelde yüksek kaygılı öğrenciler, düşük düzeyde kaygılı öğrencilere göre daha fazla başarısız olurlar.

Akademik yeteneği çok yüksek ya da çok düşük olan öğrenciler için kaygının düzeyi başarı durumunu etkilememektedir. Fakat akademik yeteneği orta düzeyde olan öğrenciler için kaygı önemli bir etkendir (Morgan, 1981:114).

Sınav kaygısı yüksek olan birey, bir sınav ve değerlendirme durumunda özvarlığının tehdit edildiği duygusuna kapılabilir. Yalnızca sınav değil, grup içinde konuşma, yüksek sesle okuma gibi etkinliklerde de korkulu, sinirli, heyecanlı ve gergin olabilir. Bu durum bireylerin kendilerine yönelik olumsuz düşünceler geliştirmelerine ve dikkatlerinin kolayca dağılmasına neden olur. Sınav kaygısı öğrencilerin sahip olduğu potansiyeli engellemekte, zaman zaman öğrenimlerini yarıda bırakmalarına neden olmakta, öğrencilerin gelecekteki yaşam tercihlerini ve mesleki kararlarını etkilemektedir. Sınav kaygısı yüksek olan bireyler, bilişsel yeteneklerini yeterince ortaya koyamadıkları için, daha düşük statülü, değerlendirme ve rekabetin daha az olduğu mesleklere yönelmektedirler (Ergene, 1994).

Alan yazın incelendiğinde sınav kaygısı ile ilgili çok çeşitli araştırmaların olduğu ve bu konunun güncelliğini koruduğu görülmektedir. Şahin, Günay ve Batı’nın (2006) lise öğrencileri üzerinde yapmış oldukları bir araştırmada öğrencilerin sınav kaygılarının çok yüksek olduğu ve sınavdan çok önce kaygılarının artmaya başladığı görülmüştür. Sınav kaygısının öğrenciler üzerindeki etkilerinin incelendiği başka bir araştırmanın sonuçlarına göre, üniversiteye giriş sınavına hazırlanan öğrencilerin kaygı düzeyi; genel cerrahi hastalarının kaygı düzeyinden çok daha yüksek bulunmuştur. Bu öğrenciler genellikle ‘uyku uyuyamadıklarını’, ‘kazanamazlarsa mahvolacaklarını’,

‘yemek yiyemediklerini’ ve ‘hayattan hiç zevk alamadıklarını’ belirtmişlerdir (Baltaş, 1992). Sınav kaygısının fazlasıyla hissedilmesinin sebep olduğu bu olumsuzlukların öğrencileri nasıl bir duygu karmaşasının içine sürüklediği açıkça ortadadır.

2.2.Başa Çıkma ve Dini Başa Çıkma