• Sonuç bulunamadı

TEBLİĞLER KİTABI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "TEBLİĞLER KİTABI"

Copied!
861
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

15. Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi

11 – 12 Eylül 2017

Komrat / Gagavuzya Özerk Bölgesi / MOLDOVA

TEBLİĞLER KİTABI

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı

İstanbul / 2017

(3)

Bu eser

Bakanlar Kurulu’nun 20.07.1980 tarih ve 8 / 1307 sayılı kararıyla kamu yararına hizmet verdiği kabul edilerek vergi muafiyeti tanınmış olan TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI’nın yayınıdır.

Her hakkı mahfuzdur.

Bu kitaptaki bilgilerin her türlü sorumluluğu yazarlarına aittir.

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI

müsaadesi olmaksızın tamamen, kısmen veya herhangi bir değişiklik yapılarak iktibas edilemez.

Editörler

Prof. Dr. Ahmet Vecdi CAN

Doç. Dr. Köksal ŞAHİN

Yrd. Doç. Dr. Kamil TAŞKIN

Yrd. Doç. Dr. Suat KOL

Öğr. Gör. Ali KIRKSEKİZ

Haberleşme

Türk Dünyası Araştırlamaları Vakfı Kemalpaşa Mah. Bukalıdede Sok. No:4

Saraçhane / İstanbul Telefon: +90 212 511 10 06 (pbx) İnternet Adresi: www.turan.org.tr

e-posta: tdav@turan.org

E-ISBN: 978-975-498-246-6

(4)

ÖNSÖZ ve TEŞEKKÜR

Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi Avrasya coğrafyasına yönelik bilimsel

üretim ve paylaşım sağlamak amacıyla 2003 yılından bu yana her sene düzenlenen bir

kongredir. Memnuniyetle ifade etmeliyim ki Kongremiz; zaman içerisinde Türk dünyası

özelindeki başlıca bilimsel işbirliği platformlarından biri haline gelmiştir.

Kongremizin 15’incisini, 11-12 Eylül 2017 tarihleri arasında Komrat Devlet Üniversitesi'nin

ev sahipliğinde Moldova Cumhuriyeti’nin Gagavuzya Özerk Bölgesi'nde verimli bir şekilde

gerçekleştirmiş olmanın gururunu yaşıyoruz. Samimi ve kusursuz ev sahipliğinden ötürü

Komrat Devlet Üniversitesi'ne teşekkürlerimi sunmak isterim. Kongre öncesi 8 Eylül 2017

tarihinde de Romanya Köstence Ovidius Üniversitesi’nin ev sahipliğinde düzenlediğimiz

Yöntembilim Çalıştayı ise ayrıca mutluluk vericiydi.

Soğuk savaşın sona ermesinden günümüze Türk Dünyasına yönelik eğitim-kültür

faaliyetlerini aralıksız sürdürerek bu alanda ayrıcalıklı bir yer edinmiş olan Türk Dünyası

Araştırmaları Vakfı (TDAV) bu kongrenin başlatıcısı olan kurumdur. Kendileri her sene olduğu

gibi bu yılda Kongre koordinasyonunun önemli bir paydaşı oldular. Yine Türk Dünyasına

yönelik başlıca devletlerarası teşkilatlardan biri olan TÜRKSOY bu sene de kongremizin

destekçisi olmayı sürdürdü. Koordinatörlüğü Sakarya Üniversitesi tarafından üstlenen 15.

Kongre yurt içinden ve yurt dışından toplam 16 kurumun işbirliğiyle gerçekleştirildi. Bu 16

kurumun 14’ü yüksek öğretim kurumu olup 6 tanesi de Türkiye dışındandır. Ev sahipliğini

üstlenen Moldova Komrat Devlet Üniversitesi başta olmak üzere Kazakistan Korkutata

Kızılorda Devlet Üniversitesi, Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Makedonya Uluslararası

Vizyon Üniversitesi, Kırgızistan İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Kazakistan Çimkent Miras

Üniversitesi ve Romanya Ovidius Üniversitesi'ne işbirliklerinden ötürü teşekkürlerimizi

sunuyoruz. Koordinatör üniversite olan Sakarya Üniversitesi başta olmak üzere Kongre'nin

daimi ortakları olan; İstanbul Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Celal Bayar

Üniversitesi ile bu sene paydaş üniversite olarak katkıda bulunan; Giresun Üniversitesi,

Osmaniye Korkutata Üniversitesi ve Kırklareli Üniversitesi’ne minnettarız.

Bu vesileyle paydaş üniversitelerin sayın rektörleri; Prof. Dr. A. Kılıçbay

BİSENOV (Kazakistan Korkutata Kızılorda Devlet Üniversitesi Rektörü), Prof.Dr. Edalet

MURADOV (Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Rektörü), Prof. Dr. Fadıl HOCA

(Makedonya Uluslararası Vizyon Üniversitesi Rektörü), Prof.Dr. Abdilbaet MAMASIDIKOV

(Kırgızistan İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi Rektörü), Prof.Dr. Muzaffer ELMAS (Sakarya

Üniversitesi Rektörü), Prof.Dr. İbrahim USLAN (Gazi Üniversitesi Rektörü), Prof.Dr. Mahmut

AK (İstanbul Üniversitesi Rektörü), Prof.Dr. A. Kemal ÇELEBİ (Celal Bayar Üniversitesi

Rektörü), Prof.Dr. Yusuf ULCAY (UludağÜniversitesi Rektörü), Prof.Dr. Murat TÜRK

(Osmaniye Korkutata Üniversitesi Rektörü), Prof.Dr. Cevdet COŞKUN (Giresun Üniversitesi

Rektörü), Prof.Dr. Bolat MİRZALİYEV (Kazakistan-Çimkent Miras Üniversitesi Rektörü), Prof.

Dr. Sergey ZAHARİYA (Moldova Komrat Devlet Üniversitesi Rektörü) ve Prof. Dr. Bülent

ŞENGÖRÜR’e (Kırklareli Üniversitesi Rektörü) katkılarından ötürü şükranlarımı sunuyorum.

Kongre boyunca çeşitli ülkelerden gelen akademisyenler tarafından eşanlı olarak 6 ayrı

salonda ve 3 ayrı oturumda toplam 126 tebliğ sunuldu. Tebliğ sunan hocalarımıza da ayrı ayrı

teşekkür ederim. Kapanış oturumunda dikkati çeken başlıca öneriler ise; Türk dünyası özelinde

akademik ağın (net work) oluşturulması ve akademik serbest geçiş sistemi üzerinde

yoğunlaşılması oldu.

Kongrenin sonunda Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi ve Makedonya Uluslararası Vizyon

Üniversitesi ev sahibi Komrat Devlet Üniversitesi ile akademik işbirliği protokolleri imzaladılar.

Kendilerini kutluyorum. Temennimiz ve hedefimiz kongremizin bu tür akademik işbirliklerine

daima vesile olmasıdır. Bu arada Gagavuzya’da çeşitli resmi görüşmelerde de bulunan kongre

yürütme kurulumuz ve katılımcı rektörlerimiz, Özerk Gagauz Yeri Başkanı Maria İrina Vladh ve

(5)

Milli Meclis Başkanını ziyaret ederek temaslarda bulundular. Basın yayın organlarının da ilgiyle

takip ettiği kongremiz gerek bilimsel üretim ve paylaşım gerekse sosyal münasebetler

bakımından başarılı bir şekilde tamamlanarak amacına ulaşmış oldu.

Sözlerimi tamamlarken Prof. Dr. Turan Yazgan Hocamızı rahmet ve minnet ile anmak

istiyorum. O'nun çok zor şartlar altında Türk dünyasının dört bir köşesine attığı akademik

tohumlar bu bilimsel platformun her sene yeniden kurulmasında iletişim zeminini teşkil

etmektedir. Kongremizi bizzat şereflendiren Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Genel Başkanı

Közhan YAZGAN bey ile bu kongrede de bizleri yalnız bırakmayan Uludağ Üniversitesi Rektör

Yardımcısı sayın Prof. Dr. Mehmet YÜCE' ye minnettarım. Sürecin lokomotifi olan kongre

yürütme kurulu üyeleri; Doç. Dr. Köksal ŞAHİN, Yrd. Doç. Dr. Adem AKBIYIK, Yrd. Doç. Dr.

Kamil TAŞKIN, Yrd. Doç. Dr. Suat KOL, Yrd. Doç.Dr. Türker Fedai ÇAVUŞ, Öğr.Gör. Ali

KIRKSEKİZ ve Mehmet Töre YILDIRIM' a içten teşekkürlerimi sunarım. Adını sayamadığımız

kongre sürecinde emek harcayan herkese ve katılımcılarımıza yürekten şükranlarımı sunarım.

Prof.Dr. A. Vecdi CAN Kongre Koordinatörü

(6)

KONGRE KOORDINATÖRÜ

Prof.Dr. A. Vecdi CAN SAKARYA ÜNİVERSİTESİ

KONGRE SEKRETERI

Doç.Dr. Köksal ŞAHİN SAKARYA ÜNİVERSİTESİ

YÜRÜTME KURULU

Doç.Dr. Abdülmecid NUREDİN Uluslararası Vizyon Üniversitesi

Doç.Dr. Köksal ŞAHİN Sakarya Üniversitesi

Yrd.Doç.Dr. Adem AKBIYIK Sakarya Üniversitesi

Yrd.Doç.Dr. Kamil TAŞKIN Sakarya Üniversitesi

Yrd.Doç.Dr. Osman NACAK Adnan Menderes Üniversitesi

Yrd.Doç.Dr. Suat KOL Sakarya Üniversitesi

Yrd.Doç.Dr. Türker Fedai ÇAVUŞ Sakarya Üniversitesi

Yrd.Doç.Dr. M. Zahit CAN Sakarya Üniversitesi

Öğr.Gör. Ali KIRKSEKİZ Sakarya Üniversitesi

Arş Gör.Dr. M. Kürşad UÇAR Sakarya Üniversitesi

Mehmet Töre YILDIRIM Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı

Dr. Mutaf GALİNA Komrat Devlet Üniversitesi

Dr. Burgucu SONEA Komrat Devlet Üniversitesi

Dr. Güllü KARANFİL İstanbul Aydın Üniversitesi

Öğr. Gör. Tarkan PERAN Kırklareli Üniversitesi

(7)

Antropoloji Dr. Hayati BEŞİRLİ

Arkeoloji Dr. Hacer ÇORUH

Çalışma Eko. ve Endüstri

İlişkileri Dr. M.Çağlar ÖZDEMİR

Dr. Ekrem ERDOĞAN

Coğrafya Dr. Muhammet KAÇMAZ

Çeviribilim Dr. M. Zahit CAN

Dr. Filiz ŞAN

Kentleşme ve Çevre Sorunları Dr. Ferruh TUZCUOĞLU Din Bilimleri Dr. Abdülvahit İMAMOĞLU Eğitim Bilimleri Dr. Dursun AKSU

Ekonomi Dr. Selim İNANÇLI

Ekonometri Dr. Kutluk Kağan SÜMER

Dr. Nazan SAK

Felsefe Dr. Tufan ÇÖTOK

Finans Dr. M. Başaran ÖZTÜRK

Dr. Sinan ESEN Dr. Gülfem EKŞİ TUNA Girişimcilik Dr. Umut Sanem ÇİTÇİ

Hukuk Dr. Sevda Yaşar COŞKUN

İstatistik Dr. Mustafa Cahit UNGAN

Dr. Nihal SÜTÜTEMİZ

Kamu Yönetimi Dr. Osman NACAK

Dr. Özer KÖSEOĞLU

Maliye Dr. Habib YILDIZ

Dr. Cahit ŞANVER

Muhasebe Dr. Fevzi Serkan ÖZDEMİR

Dr. Haluk BENGÜ

Pazarlama Dr. Remzi ALTUNIŞIK

Psikoloji Dr. Murat İSKENDER

Siyaset Bilimi Dr. Köksal ŞAHİN

Sosyoloji Dr. Nesrin AKINCI ÇÖTOK

Spor Dr. Çetin YAMAN

Dr. Gülten HERGÜNER

Tarih Dr. Selçuk URAL

Dr. Gülin ÖZTÜRK Töre Bilim ve Ahlaki Değerler Dr. Gülay MİRZAOĞLU

Turizm Dr. Oğuz TÜRKAY

Türk Dili Dr. Selçuk Kürşad KOCA

Türk Kültürü ve Sanatı Dr. Kürşad GÜLBEYAZ Uluslararası İlişkiler Dr. Murat ERCAN

Üretim Dr. Kamil TAŞKIN

Yönetim Bilişim Sistemleri Dr. Adem AKBIYIK KONGRE EDİTÖRÜ

ALAN EDİTÖRLERİ Dr. Suat KOL

(8)

ONUR KURULU

Prof.Dr. A. Kılıçbay BİSENOV Korkutata Kızılorda Devlet Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. Edalet MURADOV Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Rektörü

Prof. Dr. Fadıl HOCA Uluslararası Vizyon Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. Abdilbaet MAMASIDIKOV İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. Muzaffer ELMAS Sakarya Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. İbrahim USLAN Gazi Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. Mahmut AK İstanbul Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. A. Kemal ÇELEBİ Celal Bayar Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. Yusuf ULCAY Uludağ Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. Murat TÜRK Osmaniye Korkutata Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. Cevdet COŞKUN Giresun Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. Bolat MİRZALİYEV Kazakistan-Çimkent Miras Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. Sergey ZAHARİYA Komrat Devlet Üniversitesi Rektörü

Prof.Dr. Bülent ŞENGÖRÜR Kırklareli Üniversitesi Rektörü

Közhan YAZGAN Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Genel Başkanı

DANIŞMA KURULU

Prof.Dr. Enver AYDOĞAN Gazi Üniversitesi

Prof.Dr. Fırat PURTAŞ TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı

Prof.Dr. Mehmet YÜCE Uludağ Üniversitesi

Prof.Dr. Musa EKEN Sakarya Üniversitesi

Prof.Dr. Mustafa MIYNAT Celal Bayar Üniversitesi

Prof.Dr. Zeynep TÜRK Osmaniye Korkutata Üniversitesi

Prof.Dr. Haluk BENGÜ Ömer Halisdemir Üniversitesi

Doç.Dr. Ferruh TUZCUOĞLU Türk Dünyası Bakü İşletme Fakültesi

Doç.Dr. İbrahim AKIŞ Türk Dünyası Kırgız-Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü

Doç.Dr. Kutluk Kağan SÜMER İstanbul Üniversitesi

Doç.Dr. Kürşad GÜLBEYAZ Muğla Üniversitesi

Doç.Dr. Leniyara SELİMOVA Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi

Doç.Dr. Mensur NUREDDİN Uluslararası Vizyon Üniversitesi

Yrd. Doç.Dr. Abbas KARAAĞAÇLI Giresun Üniversitesi

Metin KÜÇÜK İstanbul Üniversitesi Genel Sekreteri

Ergün ERBAY Kırklareli Üniversitesi Genel Sekreteri

Saadet Pınar YILDIRIM Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Genel Müdürü

(9)
(10)

İÇİNDEKİLER

Çatışma, Psikolojik Sağlamlık ve Uzlaşma Kavramsal Tartışması Işığında Arabuluculuk ... 12

Çevre, Eğitim ve Milli Parkların Önemi ... 21

Geleneksel Bir Konut Tipi: Siirt İlinde Cas Evleri ... 33

Kanuni Dönemi Klasik Osmanlı Medreselerinde Eğitim-Öğretim Anlayışı ... 46

Orta Asya Sovyetler Dönemi ve Sonrası Nakşibendilik (Hüseyniyye Kolu Örneğinde) ... 57

Sağlık Sektöründe İş Değerleme: Özel Bir Hastane Uygulaması ... 65

Kuran’daki Arz ve Dünya Kavramlarının Osmanlı İktisat Zihniyeti Üzerine Etkisi ... 70

XIX Yüzyılın Sonu XX Yüzyılın Başlarında Nahçıvan'da Eğitimin Gelişiminde Halk (Köy) Okullarının Rolü ... 83

Toroslardaki Yörük Çocuklarının Oyuncağı: Cıngırlak ... 89

1924 İlkokul Tarih Ders Programı ile 2017 Taslak Sosyal Bilgiler Programında Yer Alan Tarih Konularının Muhteva Açısından Karşılaştırılması ... 92

İlkokul 4. Sınıf Öğrencilerinin Okudukları Metinden Çıkarttıkları Özetlerin İncelenmesi (Bir İçerik Analizi) ... 105

OECD Ülkelerinde Yolsuzluk: Küme Analizi ... 116

1926 Hayat Bilgisi ve 2017 Taslak Hayat Bilgisi Programlarında Yer Alan Tarih Konularının Mukayeseli Olarak İncelenmesi 124 Zihin Kartlarinin, Kdu Öğrencileri Için Öğrenim Materyalinin Kalitesinin Arttirilmasi ve Bu Konuda Organizasyon Kurma Imkânlari ... 134

Makedonya Eğitim Sisteminde Yeni Eğilim Olarak Entegre Eğitimin Gelişimi ve Çocukların Sosyal Psikolojisine Etkisi ... 138

Dünya Bankası Verileri Işığında Moldova’nın Ekonomik Görünümü (2000-2015) ... 147

Bölgeselleşme ve Bölgesel Ekonomik İşbirlikleri ... 160

Türk Katılım Bankalarında Kar Dağıtım Yöntemlerinin Uygulamalı Olarak Değerlendirilmesi ... 170

Politik Risk Sigortası: Mıga, Opic ve Turk Exımbank ... 182

Enerji Tüketimi ve Karbon Emisyonun İktisadi Büyüme Üzerindeki Etkisinin Ölçülmesi: Avrasya Ülkeleri Örneği ... 188

Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Türkiye’nin Rekabet Gücü Üzerine Etkisi: 1980-2015 Dönemi ... 196

Azərbaycan Paleooykonimlərinin Xarakterik Xüsusiyyətləri ... 206

Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisine ve Dış Ticaretine Olumlu Etkileri ... 211

İsa Muğanna Yaradıcılığında Büyülü Gerçeklik ve Mistika ... 220

Sokrates’in Maieutikê (Bilgi Doğurtma) Yöntemi ve Türk-İslam Dünyasındaki Etkisi ... 229

Tarih Bilimine Felsefi Bir Bakış: Hümaniteci, Pozitivist ve Ekspresyonist Tarih Kuramları ... 235

Doing Business Endeksine Göre Moldova’da İş Yapma Ortamı (2015-2017) ... 241

Uluslararası İltica Hukukunun Tarihi Gelişimi ve Türkiye ... 257

Zararın Birliği İlkesi Gereğince Gelecekteki Zararların Önceden Tazmini ... 269

Basic Law Principles And Positive Legal Effects ... 274

Yargılamada Sürenin Adil Yargılama İlkesi ve Usul Ekonomisi İlkesi Çerçevesinde Değerlendirilmesi ... 282

Post Modern Dönemde Çok Aktörlü Yönetim ve Yeni Kamu Yönetimi Anlayışı ... 295

Türkiye’nin Sınır Ötesi Göç ve Kamu Politikaları: Suriye Krizi Üzerine Bir Değerlendirme ... 304

(11)

Yenilenebilir Enerjinin Teşvikinde Tarife Garantisi Uygulaması Üzerine Bir İnceleme... 312

Sosyal Güvenliğin Tasarruflar Üzerindeki Etkileri: Kuramsal Açıdan Değerlendirme ... 323

Türkiye’de İç Borç Stokunun Bankacılık Sektörü Yurtiçi Net Kredi Hacmi Üzerindeki Etkilerinin Analizi ... 335

Geride Kalan 10 Yılın Ardından Muhasebe Meslek Mensuplarının Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarını Öğrenme ve Uygulama Düzeylerine Yönelik Bir Değerlendirme ... 348

Bir İktidar Sorunu Olarak Saydamlık: Muhasebenin ve Muhasebecilerin Rolü ... 371

Türk Modernleşmesinin Sosyo-Politik Analizi: Riskler, Yenilikler ve Tehditler ... 384

Çarlık Azerbaycan’ında Milliyetçiliğin Gelişimi: 1850-1918 ... 392

Türk Konseyi Ülkelerine Yönelik Bibliyometrik Bir Analiz: “Bilimsel Yayın Sayısı” ve “Ortak Bilimsel Yazarlık” Eksenli Bir Çalışma ... 403

Ahmet Yorulmaz’ın Romanlarında Mübadele ve Sosyo-Kültürel Çatışmalar ... 415

Kırgızistan'da Göç Olgusu ve Göçün Dinamikleri ... 425

Medyadaki Spor Programlarıyla İlgili Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğrencilerinin Görüşleri ... 435

Devlet Alameti Olarak Türkiye Cumhuriyetinin İlk Madeni Paraları ve Üzerindeki Simgeler ... 446

Macaristan’da Türkoloji, Turancılık ve Türk Dünyası (Xıx. Yüzyıldan Xx. Yüzyıla) ... 458

Orhan Kemal’in Hanım’ın Çiftliği Üçlemesinde Demokrat Parti ... 463

Gagauz Türklerinin Folklorunda Evvelki Devlet Elemanları ve Herodot'un Yazılarında Onlarla Paraleller ... 473

Balkanlarda Türk Dünyası Kültür Elçisi: Sarı Saltuk Gerçeği ... 493

Millî Mücadele Döneminde Anadolu’da Tarım ... 510

“Conventıon De Budapest Vısant A Facılıter Les Voyages, Les Vısıtes Et Les Sejours Tourıstıques” Turist Seyahatlerini, Ziyaretlerini ve Kalışlarını Kolaylaştıracak Budapeşte Konvansiyonu ... 518

Gagavuz Türkçesi'nde Bazı Arkaik Özellikler ... 524

Dîvânü Lugâti’t-Türk’te /J/ Sesinin Kökeni ve Fonolojisi ... 531

Altay Kahramanlık Destanı Ak-Koñır Üzerine Bir İnceleme... 544

Emsâl-İ Mehmed Ali’de Aile Üyelerine Bakış ... 555

Litvanya Tatar Türklerine Ait Dua Kitabı ve Dil Özellikleri ... 565

Gagauz Dilinin Eri Başka Türk Dillerinin Arasında: Gerçek Hem Beklenti ... 576

Gavril Arkadyeviç Gaydarcı – Bilimci, Yazıcı, Lingvist. Önemni Temalar Onun Yaratmalarında (Yazıcının 80-İnci Yıldönümünä) ... 581

Zamandaş Üürenicinin Ruh –Moral İlerlemesindä Problemaların Kökü Hem Onnarın Çözülmesi ... 587

Azerbaycan-Türk Edebi Dilinin İnkişafinda Nımetullah Deylemganı Kışverı “Dıvan”Inın Özellikleri ... 602

Oğuz Türklerinden Bugüne Gelen Kültürün İzinden: Klâsik Türk Şairlerinin Dilinden And İçmek ... 607

Hazar Denizi'nin Jeopolitik Rolü ... 620

Düşünce Kuruluşlarının Uluslararası İlişkilerde Rolü ... 630

İran’da Şii Ulemanın Küreselleşmeye Tepkisi ... 642

Orta Asya’ya Yönelik Türkiye’nin Bir Yumuşak Güç Unsuru Olarak Kültür Politikaları ... 652

Avrupa Birliği’nin Kamu Dil Siyaseti ... 668

Üç Boyutlu Yazıcıların Üretim Süreçlerine Etkileri ... 685

(12)

Yöneticilerin Örgüt Kültürü Algılamalarının İç Girişimcilik Üzerindeki Etkisini Belirlemeye Yönelik Konaklama İşletmelerinde Bir

Araştırma: Marmaris Örneği ... 695

Encümen-İ Daniş: Oluşumu, Yapısı ve Yönetsel Başarısızlığı... 711

Psikolojik Sermayenin İş Yaşamı Kalitesine Etkisi: Banka Çalışanlarına Yönelik Bir Araştırma ... 717

BIST Getirileri Üzerinde Pozitif ve Negatif Haber Etkilerinin Analizi ... 725

Türk Dünyasının Ustad Ozanı, Dədə Şəmşirin Musiqi-İfaçılıq Sənəti ... 737

Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinin İlk Yıllarında Eşya Üzerinden Kurgulanan Şiirler ... 749

14-19 Yüzyıl Arası Osmanlı Saray Giyimlerinde Kullanılan Dokuma Sanatı ve Desen Özellikleri ... 760

Tatar ve Başkurt Sihirli Masallarında “Ruhun/Canın Başka Bir Yerde Saklanması Ya Da Korunması” ile İlgili Motifler Üzerine ... 769

Gagauzların İstoriyası Hem Kulturası Türk Halklarının Arasında ... 776

Kultur Aradakı Komunikaţiyanın Soţial – Pedagogika Fenomeni ... 778

Vasilisa Tukan'ın Şiirlerinde Gagauzlar ve Gagauzluk Bilinci ... 781

Kicik Və Orta Sahibkarlıq Fəaliyyətinin İnkişafı Və Tənzimlənməsi İstiqamətləri ... 796

Seyyahlara Göre Bozkırda Göç ve Yolculuk (13-15. Yüzyıl) ... 802

Avrasya Ekonomik Birliği ... 809

Tıbbi Sosyal Hizmet Uygulamalarının Tarihi Süreçten Günümüze Karşılaştırmalı İncelenmesi: Türkiye- ABD Örnekleri ... 820

Ülkelerdeki İş Yapma Kolaylığının Hizmet İhracatındaki Rolü: Türkiye ile Avrupa Birliği ve Şangay İşbirliği Örgütü Karşılaştırması ... 829

Muhammedhüseyn Şehriyar Hakkinda Araştirmaci Düşünceleri ... 837

Sosyal Medya Reklamlarında Ünlü Desteği Kullanımı: Mikro-Ünlülerin Yükselişi ... 844

Kongre Yöntem Bilim Çalıştayı Sunumu “Rene Descartes ve Karteziyen Metot” ... 857

(13)

Çatışma, Psikolojik Sağlamlık ve Uzlaşma Kavramsal Tartışması

Işığında Arabuluculuk

Serhat Tek1

Özet

Çatışma, tarihsel süreçten bu yana var olagelen bir kavram olmuştur. İlk

insanlardan günümüze bireylerin, ailelerin, grupların ve toplumların ilişki

durumları, iletişim problemleri, değersel anlaşmazlıkları, sorunları ve çıkar

odaklı talepleri çatışma durumuna dayanak oluşturan nedenler olmuştur.

Çatışma, farklı boyutlarla ele alınan, kişiden kişiye göre değişen duygu

durumlarına neden olan bir süreçtir. Ayrıca öncül süreçleri olan belirli birikimler

neticesinde olgunlaşan bir sonuçlar silsilesi olarak da ifade edilebilir. Çatışma

sürecinde birikimlerin sonucu belirlediği ve birikimlerin miktarına göre sonucun

şiddetinin de ortaya çıktığı bir yapı söz konusudur. Çatışma, çoğunlukla negatif

bir süreci ifade ediyor gibi görünse de, süreçte tarafların güçlenmesi ve süreç

sonucunda çözüme dair bir neticeye varılması gibi bazı noktalarda pozitif

çıktılara ulaştığı da ifade edilmektedir. Çatışma şüphesiz taraflarını yıpratan bir

süreçtir. Psikolojik açıdan sağlamlığı yüksek bireyler, süreçten en az hasarı

almak adına güçlü kalmayı başarabilenlerdir. Çatışma sürecinin negatif bir

noktaya evrilmeden çözümlenmesi adına uzlaşma oldukça önemli ve gereklidir.

Uzlaşmanın zamanında sağlanması ve uzlaşmayı sağlayacak yapının tarafsız

üçüncül bir konumda olması tarafların güvenini kazanma ve çözümden yana

istekliliğini artırma hususlarında etkilidir. Bu noktada son yıllarda adından

sıklıkla bahsedilen arabuluculuk kavramı, gittikçe önemli hale gelen bir

yapıdadır.

Anahtar Kelimeler: Çatışma, Uzlaşma, Psikolojik Sağlamlık, Arabuluculuk,

Sosyal Hizmet

1. Giriş

İnsanlık ve bilim tarihi hakkında ilk çıkarsamalar, M.Ö. 3200 lü yıllarda yazıyı ilk ortaya koyan Sümerler

’in tarihine yönelik bir yolculuğa çıkmayı zorunlu kılar. Sümer Mitolojisinde insanın yaradılışı anlatılırken bile, tanrıların kavgaya tutuştuklarından bahsedilir (Tekin, 2013). Dolayısıyla çatışma ve anlaşmazlık, insanın kendini anlatmayı ve gelecek nesillere aktarmaya başladığı ilk zamandan bu yana görünür hale gelmiştir. Eski Yunanda ise insan ve davranışı somutlaştırmaları bilimin ve sanatın farklı alanlarında ortaya konan çalışmalar ile ortaya konulmuştur. Bu bağlamda, M.Ö. 456- 386 yıllarında yaşayan ve Eski Komedya

1 Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Hizmet Anabilim Dalı serhat.tek@hacettepe.edu.tr

(14)

türünde eserler veren Aristofanes’in ortaya koyduğu komedya kalıplarından birisi olan ve çatışma manasını taşıyan ‘Agon’, düşünceleri birbirine karşıt olan iki oyun kişisinin tartışmaya girdiği bölümdür. Bu bölümde genellikle başkahraman kazanır ve tartışmaya girdiği muhatap sahneyi terk eder (Yılmaz ve Yıldız, 2010).

İnsanlık ve çatışma tarihi ile ilgili yapılan araştırmalarda karşılaşılan bir diğer kavramsallaştırma ise dinler tarihinde karşımıza çıkar. Musevilerce kutsal Tevrat’ta, Hristiyanlarca kutsal Eski Ahit’te ve Müslümanlarca kutsal Kuran’da, ilk insanlar olarak kabul edilen Âdem ve Havva’nın büyük ve küçük oğulları Habil ve Kabil’in yaşadığı anlaşmazlıktan ve neticesinde Habil’in Kabil tarafından öldürüldüğünden bahsedilir. Bu durumda, dinler özelinde konuya yaklaşıldığında insanlık tarihinin başladığı ilk süreçten itibaren çatışmaların var olduğu görülecektir.

Peki, nedir insanları ilk zamanlardan bugüne bu denli çatışmaya götüren sebep? Neden insanlar birbirlerini anlamak yerine anlamamakta diretir? İnsanları ortak paydada buluşturabilecek bir yol var mıdır? Tüm bu soruların yanıtı, en az sorular kadar muğlaktır aslında. Mutlak olan tek şey var ki, insanları çatışmaya götüren bazı alt süreçler vardır. Ortaya konulan çoğu davranışın bir nedensellik süreci vardır. Bu bağlamda yapılan çalışmada bahsi geçen sorulara verilen bilimsel cevaplar incelenecek, genel çatıyı oluşturan arabuluculuk kavramı; çatışma, direnç ve uzlaşma kavramları ile ilişkilendirilerek bütüncül bir bakış açısı ortaya konulmaya çalışılacaktır.

1.1. Çatışma Öncesi Süreç

Bir insan dünyaya geldiğinde başkalarıyla ne tür ilişkiler kuracağını ve yaşamında neler olacağını belirleyen tek etken iletişimdir (Satir, 1972). İnsan dünyaya geldiği ilk andan itibaren önce annesi ile, devam eden süreçte yakın çevresi ile, sonrasında ise dış dünyası ile farklı iletişim kanalları oluşturur. Bu iletişimin doğal ve çevresel birçok tetikleyicisi vardır. Doğuştan gelen genetik özellikler ve çevresel faktörlerin etkileşimi uzun bir büyüme-gelişme sürecinde kendine özgü bir kişilik ortaya çıkarmaktadır. Birçok gelişim kuramcısı kişiliğin temel özelliklerinin hayatın ilk yıllarında belirlendiğini belirtmişlerdir. Temel ihtiyaçlarını toplumla çatışma haline düşmeden doyurabilen kimseler psikolojik bakımdan sağlıklı kimselerdir (Özdemir, Özdemir Güzel, Nasıroğlu ve Kadak, 2012).

Bakışımız, duruşumuz, eylemlerimiz, söylemlerimiz çoğunlukla bu tetikleyici faktörlerce inşa edilir. Bu süreçte doğanın bize verdikleri ile çevreden görerek öğrendiklerimiz bütünleşerek ortak bir havuz oluşturur. Örneğin, yönelimlerimizi belirleyen doğa süreçleri iken, toplumsal kalıplar çevresel bir algı inşasıdır. Bu tür süreçlerde birey önce bu karmaşıklığı anlamlandırmaya çalışır. Daha sonra çevre galip gelir, birey kendisinin olağan dışı olduğunu düşünür ve kendisini suçlar. Sonraki aşama bireyin iç sesiyle yüzleşmesi ve doğasının galibiyetini kutlamasıdır. Çünkü insanı diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden birisi, türünün genel şemsiyesi altında anılmaktan çok bireyselliği ile öne çıkıyor olmasıdır.

Neticede bireysel sorgulamaların, çevresel çerçevelerin insanı götürdüğü nokta çatışma-çözüm ikilemi olacaktır.

Özel anlamda bireyin ve ailenin, genel anlamda toplumun anlaşmazlıklarında temel katalizör iletişimdir.

İnsanlarla doğru şekilde iletişim kurabilmek, doğru şekilde kurgulanmış bir neden-sonuç kurgusu gerektirir. Kaynaktan iletilen mesajın, doğru şekilde alıcıya ulaşması adına bu ilişki hayatidir. İletişimde yaşanabilecek olası sıkıntılar, insan ilişkilerini bozar. Tarafların gerginliği süreci çözümsüzlüğe götürür.

Çatışma öncesi süreç, tarafların birbirlerine karşı sergiledikleri tavırlar, verdikleri tepkiler, sözel ve sözel olmayan bir iletişimle gerçekleştirilmektedir (Folger, Poole ve Stutman, 2013). Tüm söz konusu etkenler, çatışmaya adeta dayanak oluşturur.

İnsanları çatışmaya götüren süreçte düşünülenin aksine her faktör olumsuz değildir. Çatışma öncesi, gerilmiş olan tarafların gerginliğinin devam ediyor olması şiddeti artırabilir. Ancak çatışmaya ve şiddete varmadan tarafların yüzleşmesi, birbirlerine yönelik süreç esnasında geliştirdikleri doğru olmayan yargıları da ekarte edeceğinden dolayı pozitif olarak nitelendirilebilir. Aslında çatışma doğası gereği yıkıcı değildir insanlara ilişkilerini güçlendirme ve kişisel gelişim fırsatı verir. Çatışma karşısında gösterilen tutumlar ve tepkiler kritik önem taşır. Çözülmemiş çatışmalar yıkıcıdır, doğru yönlendirilerek ve hoş karşılanarak karşıt bir durum yapıcı bir hale dönüştürülebilir (Kruk, 1997).

1.2. Çatışma ve Anlaşmazlıkları Doğuran Sebepler

Bilinen anlamıyla çatışma, her türlü karşı koyma ve karşılıklı olumsuz ilişki anlamına gelir. Gücün, kaynakların veya toplumsal pozisyonun azlığına ve değişen değer yargılarına dayanır. Çatışma, bireyler

(15)

arası, grup içinde ve gruplar arası düzeylerde amaç, algılama, düşünce ve inanç farklılıklarının yaşandığı her durumda ortaya çıkan evrensel bir kavramdır (Robbins, 2001). En genel tanımıyla çatışma, iki veya daha fazla kişi veya grup arasındaki çeşitli kaynaklardan doğan anlaşmazlık olarak tanımlanabilir. Nasıl tanımlanmış olursa olsun, anlaşmazlık, zıtlaşma, uyumsuzluk, birbirine ters düşme çatışmanın temel unsurlarıdır. Bu unsurların esas olduğu bir ortamda taraflar kendi çıkarlarını gerçekleştirmek veya kendi görüşlerini hâkim kılmak peşindedir. Çeşitli düzeylerde ve çeşitli taraflar arasında ortaya çıkan çatışmaların nedenlerini bilmek, geliştirilecek çözüm yolları açısından önemlidir. Bu çatışmalardan bazılarının kaynağı kişilerin içinde, bazıları kişiler arasında, bazıları da organizasyondaki çeşitli birimler arasındadır (Koçel, 2010). Karcıoğlu ve Alioğulları (2012), çalışmalarında çatışma ile ilgili nedenleri farklı başlıklarda ele almıştır. Bu başlıklar;

1. Amaç farklılıkları 2. Algılama farklılıkları 3. İletişim noksanlıkları 4. Statü farklılıkları 5. Çıkar farklılıkları 6. Kişilik farklılıkları

7. Değişen koşulların öngördüğü yeni nitelikler

Bush ve Folger (2005) çatışma sürecinin tahmin edilemez bir süreç olduğunu bildirmektedir. Sosyal etkileşim sürecinde her bir bireyin anlaşmazlık yaşamasının normal olduğu ve anlaşmazlıkları müzakere ederken yaşamını anlamlandırdığı da söylenebilir. Ancak her zaman yapıcı müzakerelerin yüz yüze başlatılması, sürdürülmesi ve tamamlanması mümkün olamamaktadır. Anlaşmazlık yaşayan kişilerin aynı zamanda yoğun kızgınlık ve yıkıcı duygular içinde olması onların diyaloglarının hızla yapıcı ve barışçıl bir çizgiden uzaklaşmasına sebep olabilmektedir (Çetin, Türnüklü ve Turan, 2014).

Ghaffar (2010) ise farklı bir perspektiften bireyler arasındaki farklılıkların dışında, bireyler arasında fikir birliğinin de çatışmalara yol açabildiğini belirtir. İnsan, her ne kadar başka insanlarla fikir birliğine varıyor gibi görünse de, her zaman özne olarak söyleyecek birkaç farklı cümlesi vardır. İnsan nasıl öznel ve biricikse, her insanın bakış açısı da o değerde biriciktir.

Sonuç olarak, bireylerin bireylerle, bireylerin gruplarla, grupların gruplarla uyuşmazlıkları, anlaşmazlıkları zaman zaman şiddete varan çatışma durumları her süreçte gözlemlenebilir. Çatışmaya neden olan birçok faktör vardır. Çatışma hali büyük oranda ön süreçlerle örüntülenen bir birikim neticesinde hayat bulur. Tabiidir ki, bireylerin kişilikleri nispetinde herhangi bir ön süreç olmadan da çatışma gerçekleşebilir. Neticede, çatışma kavramı insanların var olduğu ilk dönemden bu yana sıcaklığını korumuş, gündemde kalmayı başarabilmiştir. Çünkü kimi zaman bir kaşık suda fırtına kopararak, kimi zaman da oldukça büyük, yıpratıcı süreçlerden geçerek tartışmayı, anlaşamamayı bir adım daha öteye taşıyan insanoğlu kendi doğrusunda diretmiş ve çatışmayı sürdürmeye devam etmiştir.

1.3 Öfkeyi Tetikleyen Sarmal ve Çözümsüzlüğe Direnç

Çatışma, insani bir olgudur ve çatışmasız bir yaşamın olamayacağı düşünülmektedir (Gündüz, Tunç ve İnandı, 2013). Burada mutlak olan çatışmanın gerçekliğinin kabulündense, çatışmanın insani bir süreç olduğunun vurgulanıyor olduğudur. Çatışma kimi zaman tarafları pozitif anlamda geliştiren, kimi zaman her ne kadar süreci sıkıntılı olsa da sonucu bağlamında önemli çıktılar sunan bir olgudur. Ancak her çatışma süreci, çözüm ile sonlanmamaktadır. Bazı çatışma durumları, süreğen bir yapıya bürünmekte ve taraflarını olabildiğine yıpratabilmektedir. Bu içinden çıkılamayan çatışma durumları çoğu zaman negatif bir yapıya bürünebilmekte ve şiddeti ve öfkeyi tetikleyen bir hale dönüşebilmektedir.

Pendharkar (1995)’a göre çatışma olgusu, bireyler veya gruplar arasındaki karşıtlıklar veya uyuşmazlıkların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu uyuşmazlıklar ve karşıtlıklar bireyleri, çatışmanın karşı tarafına yönelik bir öfkeye sevk edebilir. Bu öfke hali, tarafları birbirine yaklaştırmadan ziyade uzaklaştıran bir süreci tetikler. Uzaklaştıkça, çözüm fikrinden uzaklaşılır ve tarafların birbirine yönelik öfkesinin şiddeti artar. Bu durum tarafları içinden çıkılamayacak bir sarmala sürükler. İnsanların

(16)

üzerinde direttiği çatışma hali, genel geçer bir savaşa dönüşebilir. Bu savaş, öfkenin tetiklediği ve karşı tarafa zarar vermek adına her türlü sıkıntılı fikri meşru gören bir hal alabilir. Çünkü öfke, dimağı adeta bir perde ile örten kısa süreli de olsa insanı mantık çerçevesinden ayrılmaya zorlayan bir durumdur.

Öfke, belirli bir nedensel süreci olan ancak zaman zaman olayın veya durumun kişide yarattığı etkiye göre spontane olarak da ortaya çıkabilen bir durumdur. Özellikle bireyi hedef alan, rahatsızlık uyandırdığı defeatle bildirilmesine rağmen şiddetle sürdürülmeye devam eden davranışlar öfkeyi tetikler. Öfke planlanarak ortaya çıkan bir durum değildir. Çoğunlukla, engellenme, haksızlığa uğrama, eleştirilme, küçümsenme gibi durumlarda oluştuğu belirtilmektedir (Balkaya ve Şahin, 2003). Balkaya ve Şahin (2003)’in örneklerle somutlaştırdığı nedenler ve benzer şekilde kişiyi hedef alan ve yıpratıcı, üzücü sonuçlar doğurabilecek olaylar karşısında etkiye tepki doğar ve kişi öfke duymaya başlar.

Öfke, basit bir kızgınlık ya da sinirlilik halinden, yoğun hiddet durumuna kadar değişen kademeli bir duygusal durumdur (Spielberger, Crane ve Kearns, 1991). Oldukça basit gibi görünen, sergilenirken başkasının üzülebileceği düşünülmeyen bir takım tavır ve davranışlar, kişiden kişiye, algıdan algıya göre değişen oranlarda reaksiyon yaratır. Sinirlilik halinin kademesi düşük ise, özneye göre farklılıklar göstermekle birlikte öfke durumu kısa süreli ve geçici olabilir. Ancak sinirlilik halinin kademesi yüksek ise, öfke durumu şiddetlidir ve sonuca odaklanır. Nihayetinde şiddete varan, çatışmayla ortak paydada bir sonuca varabilir.

Öfke hali, sadece öfke duyulan kişiye zarar vermez, eş oranda öfke duyan kişinin kendisine de zarar verir.

Bu süreç, insanı anlamamaya, dinlememeye kimi zaman da öfke duyulan kişinin adını dahi anmaya tahammülü olmayan bir yapıya yönlendirir. Bu durumda da öfke duyan kişi, öfke duyulan kişinin de tavrı ile bağlantılı olarak çözüm yoluna gitmeyi tercih etmek yerine öfkenin şiddetini artırır. Böylelikle içinden çıkılamayacak, çift taraflı yıpratıcı süreçleri tırmandıracak, onulamaz sorunlara yol açma potansiyeline sahip bir direnç ortaya çıkacaktır. Bu direnç, bireyi mantık çerçevesinden alıkoyarak kendi bildiğini ve istediğini direten bir pozisyona koyar. Çözümsüzlüğe ket vuran söz konusu direnme hali, kronikleşir ve zarar boyutunu katlayarak artırır.

1.4 Karar Verme Süreci ve Uzlaşmanın Kaçınılmazlığı

Çatışma durumlarında, taraflar problem çözümünde bir mantık silsilesi içerisinde ilerlerken de bazı engellerle karşılaşabilmektedirler. Taraflar karşındakinin görüşünün ne olduğunu görme, geleceğe yönelik ortak bir vizyon geliştirme veya ortak çözümler üretme konusunda onları engelleyen veya durduran bir durumla karşılaşabilmektedirler. Çatışmanın yaratıcı bir şekilde yönetilmesini zorlaştıran pek çok neden olmakla beraber bu süreçte söz konusu olabilen iki önemli durumun ele alınabilmesi oldukça önemlidir.

Bunlardan biri tarafların sahip olduğu inançların büyük bir siper oluşturması ve paralize etmesidir. Diğeri ise taraflar arasında geçmişte yaşanmış olan çok anlamlı sınır ihlallerinin olması nedeniyle bir ilerleme sağlayamamaktır (Folger, Poole & Stutman, 2013).

Çözümsüzlük, herhangi bir dokunuş olmadığı takdirde uzadıkça uzar. Yoğun çatışma süreci tarafları yıpratır. Sürecin uzaması, her ne kadar çatışmanın sürdürüldüğü anlamını taşısa da çoğu zaman tarafları bir karar verme noktasına da taşır. Çünkü süregelen çatışma durumu, bazen amaçlanan hedeften sapmalara yol açabilmektedir. Bireyler bu süreçte önemli gel-gitler yaşarlar. Bu durum bireyi, arzulanan ya da hoşnut olunmayan çıktıyı sunuyor olsa da bir karar almaya iter. Nihayetinde karar alma süreci bireyi içerisinde bulunulan çatışma durumundan kurtaracak, öyle ya da böyle özgürleştirecektir. Sonuç olarak karar alma süreci, tarafları uzlaşma yoluna sevk edecektir. Aksi takdirde, uzlaşma aşamasına geçilememiş bir çatışma süreci adeta iç içe geçmiş ve asla çözülemeyecek olan bir yumağa dönüşecektir.

Uzlaşma, kendisine güven ve işbirliği kavramlarının ortasında bir yerde yer bulur. Her iki tarafın da kısmen memnun olması durumlarında beklentiyi karşılayan bir çözüm üretilmesi önemlidir. Bir orta yol arayışı durumunda iki taraf da kazanır ve/veya kaybeder. Uzlaşma özellikle baskı anlarında uygun çözüme ulaşmak adına önemlidir. Tartışma konusu önemli ise veya insanlar özel meseleler arasında sıkıştıysa uzlaşma etkili olabilir ancak daha geniş bakış açıları ile bakılmadığında çatışmanın altında yatan gerçek çatışma nedenleri göz ardı edilmiş olur (Kruk, 1997).

Uzlaşma, tarafların isteklerini kısmen karşılayan bir stratejidir. Bazen tarafların istekleri birbirinin tam tersi olabilmektedir. Birinin tatmin edilmesi diğerinin isteklerinin tamamen dışlanması anlamına gelebilmektedir. Bu tür durumlarda, her iki tarafın da bir kısım isteklerini yerine getiren ama bazı

(17)

taleplerinden de vazgeçilmesini gerektiren uzlaşma stratejisi kullanılabilir. Uzlaşma stratejisi, kişilerin taleplerine tam anlamıyla cevap veremese de, tarafların karşılıklı anlaşmasına dayandığı için insan doğası ile uyumlu bir çözümdür (Akın, 2008). En kötü uzlaşma durumu bile en iyi çözümsüzlük- çatışma durumuna tercih edilir. Evet, belki taraflardan birisi bu süreçten salt bir şekilde avantajlı ayrılmış görünebilir. Ancak çözüm ve uzlaşım durumuyla tarafların geçirdiği ve etkisinde kaldığı psikolojik süreçler kısmen de olsa aşılacaktır. Tarafların uzlaşım durumu, kar-zarar maksimizasyonu yapılabilecek bir konu değildir. Söz konusu insani süreçler olduğu için ve uzlaşma zorlu tartışmalar, gerginlikler neticesinde sağlanmış bir mutabakat olduğu için değerlidir ve değeri nispetinde gereklidir.

1.5 Psikolojik Sağlamlık

İngilizce resilience kelimesi, kavramsal olarak farklı birkaç kelimede karşılığını bulacak şekilde Türkçeleştirilmiştir. Yapılan literatür incelemesinde fen bilimlerinde sağlamlık, esneklik, direnç olarak karşımıza çıkan kavram, sosyal bilimlerde ise yılmazlık, psikolojik sağlamlık, psikolojik dayanıklılık olarak karşılığını bulmuştur. Eraslan (2014)‘a göre psikolojik sağlamlığın temelinde fizik ve matematik vardır. Zira metaller büküldüğünde tekrar eski halini alır. İnsanın da benzer şekilde zorlu koşullara ayak uydurması ve tekrar eski haline gelmesi söz konusu benzetme ile anlatılmaya çalışılmıştır. Yapılan çalışmada anlamca kavramı en çok karşıladığı düşünülen psikolojik sağlamlık kelimesi tercih edilecektir.

Psikolojik sağlamlığın, hangi standartlara göre çerçevesinin çizileceği ve bu bağlamda nasıl tanımlanacağı oldukça karmaşık bir konudur. Gelişim araştırmacıları psikolojik sağlamlığı, çocuğun davranışının içinde yaşadığı kültürün ya da toplumun temel beklentilerini karşılayıp karşılamamasına göre ve gözlenebilir bir belirti temeline dayandırarak tanımlamaktadır. Bu toplumsal beklentiler; gelişimsel görevler, yeterlik ölçütü, yaşa uygun kültürel beklentiler olarak adlandırılmaktadır. Psikopatoloji konuları ile ilgilenen araştırmacılar ise psikolojik sağlamlığın ölçütü olarak alanları ile ilişkisi bakımından akademik ya da sosyal başarılardan ziyade bireyin psikopatolojisinin olmamasına ya da düşük düzeyde semptomlar ve bozulma üzerine odaklanmıştır (Masten, 2001).

Psikolojik sağlamlık; hastalıktan, depresyondan, değişimlerden ya da kötü durumlardan çabucak iyileşme yeteneği; kendini toparlayabilme; incindikten, gerildikten sonra eski haline kolayca dönebilme;

elastikiyet olarak tanımlanır (Ramirez, 2007). Bir diğer tanımda ise, Masten ve Coatsworth (1995) psikolojik sağlamlığı, oldukça zor koşullara rağmen kişinin bu olumsuz koşulların üstesinden başarıyla gelebilme ve uyum sağlayabilme yeteneği olarak tanımlamıştır. Travmaya neden olabilecek tehdit, trajedi veya ailesel ve ilişkisel sıkıntılar, ciddi sağlık problemleri, işyeri ve parasal sorunlar gibi stres kaynaklarına karşı; bireyin duruma uyum sağlama süreci, kendisini toparlama ve direnme gücü veya değişimin başarılı biçimde üstesinden gelme yeteneği psikolojik sağlamlık olarak tanımlanmıştır (Çam, Öztürk Turgut ve Büyükbayram. 2014).

Stewart, Reid ve Mangham (1997), psikolojik sağlamlığın literatürdeki çeşitli tanımlarını gözden geçirerek bu tanımlarda ki ortak temaları belirtmişlerdir. Buna göre psikolojik sağlamlık, bireylerin belirli özellikleriyle çevreleri arasında karmaşık ve karşılıklı bir oyundur. Psikolojik sağlamlık, başa çıkma yeteneği ile stres arasındaki bir dengeden oluşur. Çoklu stres veren yaşam olaylarından türeyen risk faktörleri ve riskin olumsuz etkisini yatıştıran ya da azaltan koruyucu faktörler, psikolojik sağlamlığa katkıda bulunur. Psikolojik sağlamlık dinamiktir. Psikolojik sağlamlık gelişimseldir. Başarılı olma bireyin yeteneklerini güçlendirir. Psikolojik sağlamlık yaşam geçişlerinde en önemli faktördür.

Psikolojik sağlamlık, bireyin zor koşullar karşısında sürecin başarıyla üstesinden gelebilme ve duruma uyum sağlayabilme yeteneğidir. Psikolojik sağlamlık düzeyleri yüksek bireylerin karşılaştıkları zor ve stresli durumlarla, daha başarılı bir biçimde baş edebildikleri saptanmıştır. Psikolojik sağlamlığı yüksek bireyler bazı olumlu özelliklere sahiptirler. Söz konusu olumlu özelliklere etkili problem çözme yeteneği ve kişiler arası iletişim becerileri örnek gösterilebilir (Öz, 2009).

Psikolojik sağlamlıkta bireyin güçlü-zayıf yönlerinin tespiti bu güçlü-zayıf yönlerin beraberinde getireceği tehdit ve fırsatların algılanması oldukça değerlidir. Çünkü yaşanan sorunların aşılmasında en önemli görev yine bireye düşmektedir. Beddoe, Davys ve Adamson (2013)’a göre psikolojik sağlamlığa destek olan bireysel faktörler şu başlıklar altında sıralanmıştır:

(18)

1)Dayanaklılık 2) İyimserlik ve Umut 3) Başetme Mekanizmaları

4) Bilişsel- Davranışsal Yaklaşımlar 5) Ruhsal Amaç Uyumu/Yönelimi 6) Öz etkililik ve güçlü değer uygulaması 7) Yeterlik ve bilgi

8) İş yaşam dengesi

9) Bireysel açıdan iyilik hali 10) Duygusal Yetkinlik 11) Etki ve Empati

Son yıllarda aile sistemleri çalışmaları içerisinde ailenin psikolojik sağlamlığı üzerine yapılan çalışmalar ağırlık kazanmıştır. Bu çalışmalar çoğunlukla literatürde “aile yılmazlığı" kavramsallaştırması ile tanınmaktadır. Simon, Murphy ve Smith (2005), aile yılmazlığını 3 farklı boyutta açıklamışlardır. Birinci boyut, süre boyutudur. Süreden kasıt, ailenin karşı karşıya kaldığı olumsuz koşulların süresidir. Bu süre kısa ise ‘güçlük’ olarak isimlendirilmekte, uzun ise ‘kriz’ olarak isimlendirilmektedir. Güçlük, ailenin mevcut fonksiyonunu korumaya yönelik görece önemsiz mücadelelere uyum sağlamayı gerektiren kısa süreli bir durumdur. Kriz ise ailenin hareket alanını önemli ölçüde etkileyen temel değişiklikler olup düzenlemeyi gerektiren kronik durumlardır. Aile yılmazlığının ikinci boyutu, yaşam dönemidir. Yaşam dönemi, ailenin bir güçlük ya da krizle karşılaştığı dönemdir. Bu dönem karşılaşılan, kriz ya da mücadeleyi doğrudan etkiler.

Her ne kadar aileler güçlerini bir yaşam dönemi boyunca meydana gelen sorunların üstesinden gelmek için kullanabiliyor olsalar da söz konusu güç, aile yaşamının diğer dönemlerinde mücadele edilmesi gereken durumlarla karşılaşıldığında yeterli olamayabilir. Aileler, stresli olaylara uyum sağlamada ve bunları düzenlemede bireyin, ailenin ve toplumun gücünü ve kaynaklarını kullanırlar. Aile yılmazlığının son boyutu ise, ailenin kriz süresince kullandığı destek kaynaklarıdır. Bu kaynaklar iç ve dış menşeli olabilir. Aile, üyelerinin gücüne güvenebilir veya çevresinden destek alabilir. Sosyal çevreleri ile iletişim içinde olan ailelerin yılmazlık düzeylerinin yüksek olduğu ifade edilmektedir. Bu süreçte ailenin yakın akrabalarının ve arkadaşlarının pozitif katkı sunacağı düşünülmektedir. Bunun dışında sosyal ortamlar olan okul, hastane, dini kurum gibi kaynaklardan elde edilen destek de aile yılmazlığının güçlenmesine katkıda bulunmaktadır (Eraslan, 2014).

1.6 Arabuluculuğa Duyulan İhtiyaç

Arabulucu; Folger, Poole ve Stutman, (2013)’a göre, çatışma yaşayan tarafların etkileşimini kolaylaştırmak için çözümü büyük oranda tarafların kendisine bırakan üçüncü bir kişi olarak tanımlanmıştır. Bush ve Folger (2005)’e göre arabuluculuk süreci, kendi içerisinde çatışma ilişkisinin dönüştürülmesi ve sürece dâhil olan kişilerin anlayışlarının dönüştürülmesi olarak ifade edilmektedir.

Arabuluculuğun söz konusu potansiyel dönüşümü iki önemli dinamik etki yaratır. Bunlar, anlaşmazlığın tarafı olan bireyleri güçlendirme ve karşı tarafı anlama kapasitesidir. Bireylerin güçlenmesi ile anlaşmazlık yaşayan taraflar kendi değerleri ve güçleri nispetinde karar verirler.

Günlük sıkıntıları ele alma becerileri konusundaki algılarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi de yine bu güç bağlamında gerçekleşir. Anlaşmazlığın yaşandığı diğer tarafın tanınması ise, bireylerin şartlara ve diğerlerinin görüşlerine ilişkin kabullerini ve empati yapma potansiyelini ifade etmektedir. Arabuluculuk süreci, anlaşmazlık yaşayan taraflara, önce kendilerini tanıma ve anlama daha sonra birbirleriyle çatışma ilişkisi yoluyla birbirlerini anlama olanağı tanımaktadır. Nitekim arabuluculuğun başında çatışan bireyler arasındaki iletişim kapalı, daha çok savunmaya meyilli ve ben nitelikli iken, arabuluculuk süreci ile daha net, güven ilişkisine dayalı ve kabul edilebilir hâle dönüşür. Bu durum da söz konusu değişimin en önemli göstergesidir (Çetin, Türnüklü ve Turan, 2014).

(19)

Arabuluculuk sürecinde daha önceden sürecin vermiş olduğu zarar ile yıpranan taraflar çoğunlukla karşılıklı olarak ilişkiden bir süre uzak kalmayı tercih etmiş olabilirler. Duygu durumları oldukça hassas olan taraflar, kimi zaman bir araya gelmek ister ama buna cesaret edemez. Arabulucunun sürece dahil olması ile birlikte taraflar arasında bir süredir yerini gerginliğe bırakmış olan iletişim yeniden başlar. Bu süreçte arabulucuya düşen bazı görevler vardır. Tekrardan sağlanan iletişim ortamının zarar görmemesi adına taraflar açısından bazı koşulların sağlanmış olması gerekir. Tarafların hali hazırdaki duygu durumları sürecin işleyişi adına büyük önem arz etmektedir. Çünkü duygu durumlarının işaret ettiği ve arabulucu tarafından öngörülen bazı olumsuz duygular söz konusu ise, bu durum arabuluculuk sürecine darbe vurabilir. (İl, 2009)

Arabuluculuk sürecinde tarafların çözüm amacıyla kendi istekleriyle arabuluculuk sürecine dâhil olmaları gerekir. Ancak bu durum her ne kadar rıza çerçevesinde gerçekleşiyor görünse de bazen taraflar, üçüncü kişilerin zoruyla sürece dâhil olmaya teşvik edilebilir. Bu süreçte arabulucuya düşen; gönülsüz olan bireylerin öfke, yılgınlık ve eleştiriye karşı duyarlılığını tespit ederek henüz sürecin başında kopuş noktasında olan tarafı ya da tarafları sürece dâhil etmenin yollarını tespit etmektir (Gladding, 2013).

Nihayetinde belirli kabullerle başlayacak olan bir süreç, gelişime katkı sunmaz, ilerlemeyi amaçlayamaz.

Arabuluculuk temel anlamıyla basit şekilde müzakere asistanlığı olarak tanımlansa da, kişiler arası birçok çatışma ve tartışma durumunda önemli oranda etkilidir. Arabulucular, belirli alanlarda eğitim almış uzman kişiler olmak durumundadır. İnsanla çalışan ve daha önemlisi sorunların çözümünde rol oynamaya odaklanmış bir çaba, gelişi güzel bir çaba değildir ve herkes tarafından gerçekleştirilemez. Arabuluculuğun eşsizliği birçok farklı uygulama alanı ve pratikler arasında kullanılması ve sosyal hizmet öğrencileri, pratisyenleri – uzmanları ve diğer birçok benzer insani yardım servislerini kapsamasındandır. Bu bağlamda sosyal hizmet, tüm değer, bilgi ve beceri çabası ile arabuluculukta farkını hissettiren meslektir. Tarihsel olarak sosyal hizmette arabuluculuk çatışma çözme geleneği açısından zengin bir gelenektir. Arabuluculuk teorisinin ve pratiğinin gelişmesinde sosyal hizmetin kullandığı müracaatçıya özgü görüşme teknikleri, önemli katkılar sağlamıştır.

Arabuluculuk işbirliğine dayalı bir çatışma yönetim tarzıdır. Hem işbirliği hem kendine güven ağırlıklıdır. Tüm tarafları memnun edecek ortak bir çözüm yolu arayışındadır. Anlaşma; önemli ilişkiler söz konusu olduğunda, tartışma konuları tüm taraflar için değer taşıdığında, karşılıklı taahhüt yapılabildiğinde mümkün olur. Ancak bu yöntemle bile yeterince zaman ve enerji harcanamadığı zaman önemsiz gibi görünen basit konular göz ardı edilebilir. Arabuluculuk anlaşmalı bir çatışma çözme yöntemidir.

Arabulucular, iki veya daha fazla tarafın anlaşmazlıklarında tarafsız olarak katkıda bulunur. Tartışmalı konularda tarafların kendi ortak anlaşmalarını yapabilmeleri için tüm tarafların ilgilerini çekebilecek ve onları memnun edecek bir karar verebilmeleri için tarafları güçlendirerek destek sağlayan bir süreçtir.

Güçlendirme, arabuluculuğun olmazsa olmazıdır. Taraflar kendi kararlarını alma sorumluluğu konusunda güçlendirilir. Süreçten sorumlu olarak arabulucu, tarafları fırsatlar geliştirmeleri ve alternatifleri değerlendirmeleri konusunda güçlendirir ancak onlar için karar vermek veya tavsiyede bulunmak gibi bir yetkisi yoktur. Sonuçta taraflar hiçbir baskı ve kontrol olmaksızın gönüllü ve karşılıklı kabul edilebilir bir anlaşma zeminine girerler. Arabuluculuk bir anlamda müzakere asistanlığıdır.

Arabulucu diğer insanların müzakerelerinde yöneticidir. Arabulucu süreci kontrol ederken taraflar sonucu belirler. Arabuluculuğun başlıca sonucu anlaşmadır. Bu da tartışma konularında mutabakat ile olur (Kruk, 1997).

2. Sonuç- Değerlendirme

Çatışma en az iki taraf arasında gerçekleşir. Tarafların memnuniyetsizliği, isteklerinin gerçekleşmemesi, duygusal ve kişisel süreçler, çıkar kazanımları vb. nedenler çatışmanın sürecini ve seyrini etkiler. Üzerinde anlaşmazlığa varılan konunun mahiyetine göre, çatışma süresi uzun ya da kısa sürebilir. Çatışma çoğunlukla olumsuz bir kavrammış gibi düşünülmektedir. Oysa yapılan literatür incelemelerinde şiddete varmayan, anlaşmazlık boyutunda olan bazı çatışma durumlarının, sorunların büyümeden çözülmesine ve tarafların süreçten sanılanın aksine güçlenerek çıkmalarına neden olabildiği görülmüştür.

Çatışma durumları duygusal süreçlerdir. Şiddeti ölçüsünde çoğu zaman yıpratıcıdır. Taraflar, zaman zaman içerisinden çıkılamayacak noktaya taşınan boyutta anlaşmazlıkların yükünü taşımak zorunda kalır.

Üzerinde anlaşılamayan konu ne olursa olsun, süreç yorucu ve yıpratıcıdır. Bu noktada kronikleşen sorunlar

(20)

için yalnızca iki seçenek söz konusu olmaktadır; süreci kangrene dönüşmüş şekilde bırakmak veyahut olumlu-olumsuz, kazançlı-kazançsız süreçte bir uzlaşma sağlama zemini aramaktır. Zaman zaman bireyler kişisel özelliklerine, psikolojik sağlamlıklarına göre değişen oranda mevcut duygu durumlarını korumaya çalışırlar ve kendi kendilerini güçlendirirler. Özellikle her şeye rağmen ilişkileri devam etmek durumda olan bireyler, uzlaşma zeminine kati surette ihtiyaç duyarlar. Her ne kadar gönüllü olsalar da süreçten yıpranmış olmanın verdiği tedirginlik nedeniyle çekinirler. Bu noktalarda üzerinde diretilen konular ve diretildikçe de gerginleşen ilişkiler profesyonel bir üçüncü kişiye olan ihtiyacı doğurur. Süreçte yakın akraba, arkadaşlar ve aileden destek almak pek tercih edilmez. Zira adı geçen gruplardan ve bireylerden tarafsız olmaları beklenemez.

Anlaşmazlık yaşayan tarafların talebi ile arabulucular sisteme dahil olur. Arabuluculuk mahkeme sürecine alternatif bir uygulamadır. Travmatik bir yaşam deneyimi olan ve süreçten ciddi manada zarar görmüş tarafların birbirlerine karşı negatif duygular beslemesi olasıdır. Bu noktada arabuluculuk, doğrudan katılım ile tarafların gergin yapılarını kısmen de olsa sakinleştiren ve uzlaşmaya doğru yol çizen bir uygulamadır. Süreçte arabulucu sadece takipçi pozisyonundadır, süreci taraflar yönlendirir ve böylelikle sonucu da taraflar belirler. Arabulucu bu süreçte küçük dokunuşlarla yol gösterici olabilir. Örneğin, bilgi ihtiyacı olduğunu saptamışsa, tarafların bu yöne doğru yönelmesini sağlayabilir.

Arabuluculuk farklı açılardan avantajlar sağlayan bir uygulamadır. Arabuluculukta taraflar yeni bir başlangıç yapma noktasında geleceğe yönelik ilişkiler geliştirir. Tüm konular bu süreçte gözden geçirilir, geçmişe kısa bir yolculuk yapılır ve daha önce gündeme gelmemiş konular da gündeme getirilir. Sürecin basit ve sade olması tercih nedenidir. Kontrolün tarafların elinde olması ve bu sürecin bir tarafsız uzman tarafından idare ediliyor olması sürece olan güveni artırır. Süreç esnek bir yapıdadır. Hem taraflar hem de arabulucu açısından rol esnekliği vardır. Süreç samimidir çünkü taraflar mahkeme önünde değil özel bir ofiste görüşmeyi gerçekleştirir. Mali açıdan da avantajlar sağlar. Yoğun, yüklü, resmi süreçlere nazaran önemli bir süre tasarrufu sağlar. Çözüm ve işbirliği odaklıdır, rekabet yerine uzlaşma teşvik edilir.

Son söz olarak, yapılan çalışmada birbirleri ile karşılıklı, çapraz, neden-sonuç ilişkisine varan yoğun ilişki bağları olan çatışma, psikolojik sağlamlık, uzlaşma kavramları anlaşılmaya ve tartışılmaya çalışılmış, kapsayıcı bir yaklaşımla arabuluculuk genel şemsiyesi altında konu bütünleştirilmeye çalışılmıştır.

Kaynaklar

Akın, M. (2008). Örgütlerde Çatışma, Örgütsel Davranışta Seçme Konular. Ankara: İlke.

Balkaya, F. ve Şahin, N H. (2003) Çok Boyutlu Öfke Ölçeği. Türk Psikiyatri Dergisi 14(3).

Beddoe, L. Davys, A. & Adamson, C. (2013) Educating Resilient Practitioners. Social Work Education Journal. (32)1.

Bush, R. & Folger, J. (2005) The Promise of Mediation. San Francisco: Jossey-Bass Publishers

Çam, O M. Öztürk Turgut, E ve Büyükbayram, A (2014) Resiliency and Creativity in Psychiatric and Mental Health Nursing. Journal of Psychiatric Nursing (5)3.

Çetin, C. Türnüklü, A. ve Turan, N. (2014) Anlaşmazlıkların Çözümünde Akran Arabuluculuk Modelinin Dönüştürücü Etkileri: Arabulucu Öğrenciler Gözünden Bir Değerlendirme. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 16(3).

Eraslan, Ö. (2014) Üniversite Öğrencilerinde Psikolojik Sağlamlık ile Depresif Belirtiler ve Yaşam Memnuniyeti Arasındaki İlişkide Benlik Saygısı, Pozitif Dünya Görüşü ve Umudun Aracı Rolünün İncelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Klinik Psikoloji Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.

Folger, J P. Poole, M S. & Stutman R K. (2013) Working Through Conflict Strategies for Relationships, Groups and Organizations. Pearson Education Press: New Jersey.

Ghaffar, A. (2010). Conflict in Schools: Its Causes & Management Strategies. Journal of Managerial Sciences, 3(2)

Gladding, ST. (2013) Kapsamlı Bir Meslek Psikolojik Danışma. Ankara: Nobel .

(21)

Gündüz, B. Tunç B. ve İnandı, Y. (2013) Okul Yöneticilerinin Öfke Ve Stresle Başa Çıkma Yaklaşımları İle Çatışma Yönetimi Stilleri Arasındaki İlişki. International Journal of Human Sciences. (10)1

İl, S. (2009) Aile Arabuluculuğu. Toplum ve Sosyal Hizmet (20)1.

Karcıoğlu, F. ve Alioğulları, Z D. (2012) Çatışmanın Nedenleri Ve Çatışma Yönetim Tarzları İlişkisi.

Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi 26(3).

Koçel, T. (2010). İşletme Yöneticiliği. İstanbul: Beta.

Kruk, E. (1997) Mediation and Conflict Resolution in Social Work and The Human Services. Chicago:

Nelson-Hall.

Masten, A S. (2001) Ordinary Magic: Resilience Process in Development. American Psychologist. (56)3.

Masten, A S. & Coatsworth, J D. (1995) Competence, Resilience and Psychopathology. Developmental Psychopathology John Wiley Publisher: New York.

NASW (2002) Divorce Mediation: Facilitating a Resolution. Winter Volume 3 (2).

Öz, F. (2009) Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliğinde Dayanıklılık ve Yaratıcılık. Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Dergisi 2009 Sayısı.

Özdemir, O. Özdemir Güzel, P. Nasıroğlu, S. ve Kadak M.T. (2012) Kişilik Gelişimi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar Dergisi-Current Approaches in Psychiatry Journal. 4(4)

Pendharkar, M. (1995). School-Based Conflict Management. A Summary Of A Thesis SSTA Research Centre.

Ramirez, E R. (2007) Resilience: A Concept Analysis. Nursing Forum. 42(2).

Robbins, S P. (2005) Organizational Behavior. Great Britain: Pearson Prentice Hall.

Satir, V. (1972) Peoplemaking. Palo Alto, Calif Science and Behavior Press.

Simon, B J. Murphy, J J. & Smith, S M. (2005) Understanding and Fostering Family Resilience. The Famıly Journal: Counselıng And Therapy For Couples And Famılıes. (13)4.

Spielberger, C D. Crane, R S. & Kearns, W D. (1991) Anger And Anxiety in Essential Hypertension. Stress And Emotion: Anxiety, Anger And Curiosity. New York: Taylor&Francis.

Stewart, M. Reid, G. & Mangham C. (1997) Fostering Childrens’ Resilience. Journal of Pediatric Nursing, 12.

Tekin, A. (2013) Sümerler’den İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler. İstanbul: Berfin.

Yılmaz, M. ve Yıldız, M. (2010) Aristofanes’in 11 Komedyası. Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Kulübü Yazınca Dergisi. 11

(22)

Çevre, Eğitim ve Milli Parkların Önemi

Prof.Dr. Zeki Koday Arş.Gör. Çağlar Kıvanç Kaymaz

Özet

Bilimsel ve estetik bakımından, ulusal ve uluslararası ender bulunan tabii ve

kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat

parçaları olan milli parklar; eğitim, bilimsel araştırma, rekreasyon gibi çok

yönlü kullanım biçimine sahip yerlerdir. Bu açıdan milli parkların kurulma

amacının doğa koruma olmasının yanında, insan kullanımlarına izin vermesi

yönüyle de özel alanlar olduğu söylenebilir. Ülkemizde, doğal bitki örtüsü, özgün

canlı türleri, hidrografik unsurları, dikkat çekici jeolojik oluşum örnekleri gibi

doğal kökenli kaynak değerlere sahip milli parklarımızın yanında arkeolojik

buluntular, tarihi yapılar, tarihi olay mekânları, kırsal mimari, kırsal kültür gibi

beşeri kaynak değerleri ile ön plâna çıkan milli parklar da yer almaktadır.

Türkiye’de, son yıllarda çevre eğitimi ve sürdürülebilir kalkınma konularında

gerek devlet, gerekse kamuoyunda bilinçlenme artmaya başlamıştır. Bunun

yeterli olmadığı bilinse de, bundan sonra atılması gereken adımlar için altyapı

oluşturulmasına açık bir durumdadır. Teknolojik gelişmeler ve sanayileşmeye

bağlı olarak her geçen gün insanoğlunun çevreye baskısı ve etkisi artmakta ve

doğal çevre hızla tahrip olmaktadır. İnsanların gösterdikleri davranışlar

aldıkları eğitime bağlıdır. Bu noktada insan çevreyi tahrip etme derecesi ya da

koruması almış olduğu çevre eğitimine doğrudan bağlıdır. Milli park ve koruma

alanlarının bir amacı topluma doğada davranış eğitimi ve etiği kazandırarak

doğayı tanıtmak, çevre ve doğa koruma bilincini aşılamaktır. Bu nedenlerle

böyle alanlarda sunulacak hizmet ve aktiviteler, buraların kullanılabilme

şartlarını da belirleyecektir. Bugün çevre eğitiminde milli parklar gibi doğa

koruma alanları ve kentsel yeşil alanlar özellikle insan ve doğal çevresi bir

laboratuvar olarak kabul edilerek eğitim amaçlı değerlendirilmektedir. Çevre

eğitimini, toplumun tüm kesimlerinde çevre bilincinin geliştirilmesi, çevreye

duyarlı, kalıcı ve olumlu davranış değişikliklerinin kazandırılması ve doğal,

tarihi, kültürel, sosyo-estetik değerlerin korunması, aktif olarak katılımının

sağlanması ve sorunların çözümünde görev almak olarak tanımlanmaktadır. Bu

açıdan çocukluk döneminden başlamak üzere ileri yaşlara kadar iyi bir çevre

eğitimi verilmesi, algı oluşturulması ve bunun süreç içerisinde tekrar edilmesi

hem gelişim, hem de doğal çevrenin geleceği açısından büyük önem

taşımaktadır. Bu çalışmada literatür destekli çevre eğitiminde milli parkların

önemi değerlendirilmeye çalışılmış ve milli parkların başta bilimsel olmak üzere

ekorekreasyon, turizm, doğal kaynak yönetimi konularında ilgili kurum ve

(23)

kuruluş çalışanları ile yerel halkın çevre eğitimi konusunda bilinçlendirilmesinin

hem teorik, hem de uygulamada hayata geçirilmesinin yanında koruma-

kullanma dengesinin kurulmasında öncelikli çevre eğitiminin önemi üzerinde

durulmuştur. Buna rağmen insanların tüketim alışkanlıklarının doğal çevre

üzerinde de büyük bir etki meydana getirdiği görülmekte olup, çevre eğitimi

konusunda eksikliklerin olduğu görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Çevre Eğitimi, Milli Park, Korunan Alan

1. Giriş

Dünya Koruma Birliği (IUCN, 2011) Milli Parkları: “Bir veya birden fazla ekosistemin ekolojik bütünlüğünü bugün ve gelecek nesiller için korumak, doğal çevrenin işgalini ve sömürülmesini engellemek, ve çevreyle uyumlu biçimde bilim, eğitim, rekreasyon ve ziyaretçi aktivitelerinin gelişimini tesis etmek amaçları için ayrılmış (kara/deniz) doğa parçaları” olarak tanımlamaktadır (Şahbaz ve Altınay, 2015: 126). Ülkemizde ise 9/8/1983 tarihinde kabul edilen ve 11/8/1983 tarihinde 18132 sayılı resmi gazetede yayımlanan milli parklarla ilgili kanun “Madde 2 - Bu Kanunda yer alan; a) Milli park; bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarını” şeklinde tanımlanmıştır (Web-1; Tablo 1.).

Milli parklar eğitim, bilimsel araştırma, rekreasyon gibi çok yönlü olması gereken kullanım biçimine sahip olmalıdır (Ayhan vd., 2009: 70). Bu açıdan milli parkların kurulma amacının doğa koruma olmasının yanında, insan kullanımlarına izin vermesi yönüyle de özel alanlar olduğu söylenebilir (Kervankıran ve Eryılmaz, 2016:154). Milli parklar, barındırdıkları farklı türdeki kaynak değerleri nedeniyle ulusal ve uluslararası ölçekte ilgi çekebilmekte, başta turizm olmak üzere, bilimsel ve eğitim amaçlı çeşitli faaliyetlere ev sahipliği yapabilmektedirler. Ülkemizde, doğal bitki örtüsü, özgün canlı türleri, hidrografik unsurları, dikkat çekici jeolojik oluşum örnekleri gibi doğal kökenli kaynak değerlere sahip milli parklarımızın yanında arkeolojik buluntular, tarihi yapılar, tarihi olay mekânları, kırsal mimari, kırsal kültür gibi beşeri kaynak değerleri ile ön plâna çıkan milli parklar da yer almaktadır. Türkiye milli parkları, ülkemizin doğal, beşeri ve kültürel zenginliklerinin yansımalarının en belirgin gözlendiği yerlerdendir (Coşkun ve Zaman, 2012:119).

Tablo 1. Türkiye’de Bulunan Başlıca Milli Parklar

Milli Park Adı İlan Edilme Tarihi

Alanı (ha) İli Milli Park Adı İlan Edilme Tarihi Alanı (ha)

İli Ağrı Dağı Milli

Parkı 17.11.2004 88.014 Ağrı, Iğdır Kızıldağ Milli

Parkı 09.05.1969 55.106 Isparta

Aladağlar Milli

Parkı 21.04.1995 55.065 Kayseri, Niğde,

Adana Kovada Gölü

Milli Parkı 03.11.1970 6.551 Isparta Altınbeşik

Mağarası Milli Parkı

31.08.1994 1.147 Antalya Köprülü

Kanyon Milli Parkı

12.12.1973 35.719 Antalya

Altındere Vadisi Milli Parkı

09.09.1987 4.468 Trabzon Kuş Cenneti

Milli Parkı

27.07.1959 17.058 Balıkesir Başkomutan

Tarihi Milli Parkı

08.11.1981 40.948 Afyonkarahisar,

Kütahya, Uşak Küre Dağları

Milli Parkı 07.07.2000 37.753 Kastamonu, Bartın Beydağları Sahil

Milli Parkı

16.03.1972 31.018 Antalya Marmaris

Milli Parkı

08.03.1996 29.206 Muğla

Beyşehir Gölü

Milli Parkı 11.01.1993 86.855 Konya Munzur

Vadisi Milli Parkı

21.12.1971 42.674 Tunceli

Boğazköy - Alacahöyük Milli Parkı

21.09.1988 2.600 Çorum Nemrut Dağı

Milli Parkı

07.12.1988 13.827 Adıyaman, Malatya

Referanslar

Benzer Belgeler

DTÖ kuralları geleneksel olarak hassas sektörler olarak kabul edilen tarım malları ticareti ve tekstil ve.. konfeksiyon ürünlerini

Bunun için AB’nin öncelikle ikili ve bölgesel ticaret anlaşmalarını tekrardan gözden geçirmesi, ve daha önce kalkınma ve yakın çevre ülkeleri odaklı

Buna karşılık, toplantıya konuk konuşmacı olarak katılan AB Komisyonu Ticaret Genel Direktörü Yardımcısı Peter Balas, ABD Yönetimi’nde, DTÖ Doha Kalkınma

Ortak Pazar (Tarifelerin ortadan kaldırılması + Ortak Dış Tarife + Üretim. Faktörlerinin Dolaşımı) Gümrük Birliği

Kabul edilen bu Çerçeve Karar, uluslararası ticaretin daha fazla serbestleştirilmesi için temel bir yapıyı oluşturmayı hedeflemekte ve bu amaçla, serbest ticareti

◦ Fikri Mülkiyet — Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS)1. ◦ Anlaşmazlıkların

Pazara giriş engeli niteliği taşıyan uygulamalar, genel olarak Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)/Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) gibi çok taraflı ticaret

Dolayı- sıyla, 2011’den 2015 yılına kadar gelişen ve büyü- yen dünya ticaretinde özellikle gümrük işlemlerinin kolaylaştırılması ile ticaret hacminin ve kazancın