• Sonuç bulunamadı

Yeşilçam dönemi seri komedi filmleri: Cilalı İbo ve Turist Ömer örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yeşilçam dönemi seri komedi filmleri: Cilalı İbo ve Turist Ömer örneği"

Copied!
137
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

RADYO TELEVİZYON VE SİNEMA ANABİLİM DALI

RADYO TELEVİZYON VE SİNEMA BİLİM DALI

YEŞİLÇAM DÖNEMİ SERİ KOMEDİ FİLMLERİ: CİLALI İBO

VE TURİST ÖMER ÖRNEĞİ

Ferdi ŞAH

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Dr. Öğretim Üyesi Sinem Evren YÜKSEL

(2)
(3)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

Bilimsel Etik Sayfası ... ii

Tez Kabul Formu ... iii

Önsöz / Teşekkür ... iv Özet ... v Abstract ... vi Giriş ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM - GÜLME ... 11 1.1 Gülmenin Tanımlanması ... 11 1.2. Gülme Kuramları ... 12

1.2.1. Geleneksel Gülme Kuramları ... 12

1.2.1.1. Üstünlük Kuramı ... 12

1.2.1.2. Uyumsuzluk Kuramı ... 13

1.2.1.3. Rahatlama Kuramı ... 14

1.2.2. Çağdaş Gülme Kuramları ... 15

1.3. Gülmenin Toplumsal İşlevi ... 17

1.4. Gülmeye Yönelik Diğer Sınıflandırmalar ... 19

1.4.1. Mizahi Olan ve Mizahi Olmayan Gülme Durumları ... 19

1.4.2. Sağlıklı ve Sağlıksız Gülme Durumları ... 19

1.4.3. Aristokratik Gülüş ve Halk Gülüşü ... 20

1.4.4. Alaycı - Neşeli Gülüş ... 21

1.5. Mizah Yaratma Yöntemleri ... 22

1.5.1. Bergson Sınıflandırması: Durum, Söz ve Karakter Komiği ... 22

1.5.1.1 Durum Komiği ... 22

1.5.1.2. Söz Komiği ... 23

1.5.1.3. Karakter Komiği ... 24

1.5.2. Morreall'in Sınıflandırması: Uyumsuzluklar ... 25

1.5.2.1. Şeylerdeki Uyumsuzluklar ... 25

1.5.2.1.1. Fiziksel Bozukluklar ... 25

1.5.2.1.2. Cahillik ya da Aptallık ... 25

1.5.2.1.3. Ahlaki Bozukluklar ... 26

(4)

1.5.3. Sunuştaki Uyumsuzluklar ... 27

1.6. Sinemada Komik Olanın İşlevi ... 30

1.6.1. Çaresiz, Hırpalanan ... 30

1.6.2. Toplumdışı (Outsider) ... 30

1.6.3. Nesnelerin, Şeylerin Dünyası ... 31

1.6.4. Eleştirici ... 31

1.6.5. Yıkıcı ... 32

1.7. Sinemada Komik Olanın Görünür Hale Gelmesi ... 32

1.7.1. Sinemadaki Komikliğin Modelleri ... 33

1.7.1.1. Komik Olanın Malzemesi Olarak Film Tekniğinin ve Teknolojinin İşlevi ve Katkıları...33

1.7.1.2. Fantastik Olan ile Komik Olan ... 33

1.7.1.3. Nesnenin Direnmesi ... 33

1.7.1.4. Nesnenin Dönüşümü ... 34

1.7.1.5. Görüntü Travması ... 34

1.7.2. Komedinin Anlatım Kalıpları ... 34

1.7.2.1. Bir Kadın ve Bir Erkek ... 35

1.7.2.2. Başka Bir Tür'ün Parodisini Yapmak ... 35

1.7.2.3. Sorunun Saçmalığa Dönüşmesi ... 35

1.7.2.4. Sosyal Gruplar ve Sınıflar ... 35

1.7.2.5. Kahramanın Hayatla Baş Etmeye Çalışması ... 36

1.7.2.6. Görev ... 36

İKİNCİ BÖLÜM - TÜRKİYE'DE MİZAH GELENEĞİ VE TÜRK SİNEMASINDA KOMEDİ: CİLALI İBO VE TURİST ÖMER ... 37

2.1. Türk Güldürü Geleneği ... 37 2.1.1. Keloğlan ... 37 2.1.2. Nasreddin Hoca ... 38 2.1.3. Karagöz ... 38 2.1.4. Kukla ... 40 2.1.5. Meddah ... 40 2.1.6. Ortaoyunu ... 41

2.2. Türk Sinemasındaki Komedi Filmlerine Genel Bir Bakış ... 43

(5)

2.3.1. Cilalı İbo Filmleri ... 50

2.3.1.1. Cilalı İbo Karakterinin Özellikleri ... 51

2.3.1.2 Cilalı İbo Komedisinin İşlevi ... 53

2.3.1.3. Cilalı İbo Komedisinin Anlatım Kalıpları ... 54

2.3.1.3.1. Cilalı İbo Filmlerinde Kadın ve Erkek ... 54

2.3.1.3.2. Cilalı İbo Filmlerinde Tür Parodisi ... 56

2.3.1.3.3. Cilalı İbo Filmlerinde Sorunun Saçmalığa Dönüşmesi ... 56

2.3.1.3.4. Cilalı İbo Filmlerinde Görev ... 57

2.3.1.4.Cilalı İbo Filmlerinin Olay Örgüsünde Kullanılan Mizah Öğeleri ... 57

2.3.2. Turist Ömer Filmleri ... 69

2.3.2.1. Turist Ömer Karakterinin Özellikleri ... 70

2.3.2.2. Turist Ömer Komedisinin İşlevi ... 71

2.3.2.3. Turist Ömer Komedisinin Anlatım Kalıpları ... 73

2.3.2.3.1. Turist Ömer Filmlerinde Kadın ve Erkek ... 73

2.3.2.3.2. Turist Ömer Filmlerinde Tür Parodisi ... 74

2.3.2.3.3. Turist Ömer Filmlerinde Sorunun Saçmalığa Dönüşmesi ... 75

2.3.2.3.4. Turist Ömer Filmlerinde Sosyal Gruplar ve Sınıflar ... 75

2.3.2.3.5. Turist Ömer Filmlerinde Kahramanın Hayatla Baş Etmeye Çalışması... 77

2.3.2.3.6. Turist Ömer Filmlerinde Görev ... 77

2.3.2.4.Turist Ömer Filmlerinin Olay Örgüsünde Kullanılan Mizah Öğeleri ... 78

Sonuç ... 102

Kaynakça ... 111

Ekler ... 116

(6)

X SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı: Ferdi Şah

Numarası: 164223002001

Ana Bilim / Bilim

Dalı Radyo Televizyon ve Sinema / Radyo Televizyon ve Sinema

Programı Tezli Yüksek Lisans X Doktora

Tezin Adı Yeşilçam Dönemi Seri Komedi Filmleri: Cilalı İbo ve Turist Ömer

Örneği

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası

(7)
(8)

ÖNSÖZ / TEŞEKKÜR

Bu çalışmayı, okul eğitim hayatımın uzun sürmesine rağmen benden her türlü desteğini esirgemeyip aksine her zaman destekleyen ve bu çalışmanın hazırlığını yaparken rahatsızlanıp hayatını kaybeden sevgili babam Fehmi Şah'a ithaf ediyorum. Ayrıca yine eğitim hayatım boyunca yanımda olan başta annem Firdevs Şah ve tüm aileme; Feridun Gündeş ağabeyime; zorlu bir dönemden geçerken bana destek olan saygı değer hocalarım Dr. Timuçin Çevikoğlu ve Öğr. Gör. Burak Kaynarca'ya ve tüm arkadaşlarıma; ve son olarak tüm süreçte verdiği destek ve katkıları için sayın danışmanım Dr. Sinem Evren Yüksel'e teşekkür ediyorum.

(9)

ÖZET

Türk sinemasının bir karakter çevresinde serileşmiş en uzun seri komedi filmleri olan, Cilalı İbo (10 film) ve Turist Ömer (8 film) filmlerinin mizahi öğelerinin incelendiği bu çalışmada; gülme üzerine ortaya konmuş geleneksel ve çağdaş kuramlardan yola çıkılarak bu filmlerde mizahın nasıl üretildiği ele alınmıştır. Komedinin sinema sanatı özelinde değerlendirilmesi nedeniyle; filmlerin değerlendirilmesinde mizahın sinemadaki işlevlerinden ve anlatım kalıplarından yararlanılmıştır. Her iki karakterin fiziksel, psikolojik, kültürel ve diğer özellikleri üzerinde durulduktan sonra filmlerin anlatım unsurları ve güldürü yöntemleri incelenmiştir. Bu çalışmanın amacı bu filmlerde mizahi unsurların nasıl kullandığını araştırmak ve mizahın üretiminde sinematografik unsurlardan ve anlatım tekniklerinden nasıl yararlanıldığını ortaya koymaktır. Cilalı İbo ve Turist Ömer tiplemelerine dayalı filmlerin Türk sineması tarihinin en uzun süreli komedi film serileri olması, dönemin güldürü öğelerinin saptanması bakımından önemlidir ve bu konuda ilk kez böyle kapsamlı bir çalışma yapılacak olması alana önemli bir katkı sağlayacaktır.

Anahtar Kelimeler: Yeşilçam Dönemi, Türk Sineması, Seri Komedi, Cilalı İbo, Turist Ömer

(10)

ABSTRACT

Based on traditional and modern theories on laughter, this study is an analysis of how humor is produced in the character based serialized comedy films with the most installments in Turkish cinema, Cilalı İbo (10 films) and Turist Ömer (8 films). Since this study focuses on humor only within the scope of the art of cinema, the evaluation of the films is done by utilizing the function and narrative patterns of comedy in cinema. After a description of physical, psychological, cultural and other aspects of both characters, narrative structures of the films, and methods they employ to create comedic feeling are analyzed. The purpose of the study is to explore how the elements of humor are used in these films, and to unveil how cinematographic tools and narrative techniques are used to produce humor in them. Cilalı İbo and Turist Ömer films, since they are longest running serialized comedy films of Turkish cinema, provides a fertile ground to find out the most common elements of humor that were prevalent in their time. Being the first of its kind especially in the width and depth of its scope, this work will be a valuable contribution to this field of study.

Keywords: Yeşilçam Era, Turkish Cinema, Serialized Comedies, Cilali Ibo, Turist Omer

(11)

GİRİŞ

Gülme eylemi, tarihin ilk çağlarından bu yana tartışılan, üzerinde durulan, düşünceler üretilen bir olgu olmuştur. Gülmenin sadece insana özgü bir eylem olduğu düşüncesinin ortak kabulü kadar, çeşitli inanışlarda, düşünce insanları arasında sürekli tartışılan bir duygu olduğu da bir gerçektir, örneğin; Aristo, gülmeyi alt sınıfa mensup kişilerin bir tepkisi olarak açıklamış1; Platon, gülmeyi otoriteyi

bozan, yasaklanması, sınırlanması gereken bir davranış olarak görmüş, Musevilik inancında gülmenin tedirgin edici etkilerinden söz edilmiş, Hıristiyan inancında da, kutsal kitapta Hz. İsa'nın hiç gülmeden söz etmediği vurgulanarak hoş karşılanmamıştır. Bütün bu olumsuz bakış açılarının yanında, gülmenin, İ.S. Roma Hatiplik Kurulu'nda tam olarak açıklanamamasından da yakınılmıştır (Morreall, 1997:3). Korku ve sevgi gibi duygular üzerinde ortak bir uzlaşı, görüş sağlayabilen kuramcılar, gülme konusunda farklı görüşler sunmuşlardır.

Antik Çağ kaynaklarında gülme davranışının yeni doğan bir bebek üzerinde gözlemlenip, doğumunu izleyen ilk dördüncü veya kırkıncı günde ortaya çıktığından bahsedilmektedir. Sokrates öncesi felsefeciler, gülme eylemi eğer gerçekleşecekse bunun rahatlama amacıyla gerçekleştirilmesi gerektiği üzerinde durur (Sanders, 2001:108). Gülme üzerine üretilen düşüncelerle zaman içinde gülmenin yıkıcı etkileri de keşfedilmiştir. Bir soytarının verdiği karşılıklar ve zekası zaman içinde irdelenip, üzerinde düşünülerek insanların onlarla konuşken tetikte olması gerektiği vurgulanmıştır. İroni ve nükte gibi kavramların ışığında kendisine daha ciddi bir bakış açısı kazandırılan gülme üzerinde daha detaylı bir şekilde durulmaya başlanmıştır. İyi esprinin ve kötü esprinin etkisinden de bahsedilmiş, iyi ve kaliteli bir esprinin saygınlık uyandıracağından söz edilmiştir (Sanders, 2001:101). İnsanların fiziksel kusurlarıyla dalga geçerek gülmenin üzerinde durulduktan sonra, 17. yüzyıldan itibaren gülme eylemi daha çok düşünsel alana kaydırılmıştır. Gülmeye olan sert bakış açılarının yanında mizahla birlikte ciddi bilgilerin insanlara

1 Aristoteles, gülmeyi insana özgü bir davranış olarak açıklarken; klasik tiyatroda, komediyi alt

sınıftan insanlara mahsus bir etkinlik olarak görmüş, trajediyi ise orta ve üst sınıfına özgü olarak nitelendirmiştir. Çeşitli düşünürler tarafından tragedyanın olay örgüsü ve tarihle işlendiği, komedinin ise daha özgürce dolaşan karakterlerin neşelerinden kaynaklandığı varsayımından hareket edilmiştir.

(12)

aşılamasında etkili olduğu da saptanmıştır (Sanders, 2001:140). Gülme üzerine yapılan sert tartışmalar, ironi ve nükte kavramlarının ışığında; kaliteli mizahın saygınlığından, kötü esprinin insanların düşünce yapısını ele vermesine uzanan görüşlerle zaman içinde gülmenin estetik yanının konuşulmaya başlamasına kadar gelmiştir. Yakın tarihe baktığımızda, gülme üzerine filizlenen estetik bakış açılarının yanında, insanoğlunun hırs ve iktidarını korumak üzere her yolu mübah saydığı II. Dünya Savaşı döneminde gülmenin, alaya almanın tehlikesini savuşturmak için; Hitler'in iktidarını, kendince saygınlığını korumak için Şaka Mahkemeleri kurduğu da görülmektedir (Morreall, 1997:143).

Sinematografın icadının ardından toplu gösterimlerin yapılmasıyla komedinin kitlelerin ilgisini çeken, onlara yakın, onların içinden gelen bir unsur olduğunun farkına bir kez daha varılmıştır. 1895 tarihinde Lumiere Kardeşler'in, Bahçıvanı Sulamak isimli kısa filmi ile ilk komedi gösterimi yapılmıştır. Amerika'nın dünyanın sinema tekelini henüz eline geçirmediği I. Dünya Savaşı öncesinde, 1907 yılında Andre Deed'in oynadığı Boireau karakteri ile başladığı komedi dizisi ile bir devrim yaşanmıştır (Nowell-Smith, 2003:103). Andre Deed'i izleyen yıllarda Sessiz Dönem Amerikan sinemasında birçok güldürü ustası ortaya çıkmış ve kendi üsluplarında komediler üreterek dikkat çekmiştir. Arka planlarına bakıldığında çoğunun tiyatro, akrobasi, pantomim kökeninden geldiği görülmektedir. Komedi üretme tarzları tiyatro ve diğer sanatlarda kazandıkları fiziki yetilerinin gölgesinde ilkel üsluplara dayanmaktadır. Kremalı pasta, sulu atraksiyonlar, kaçma-kovalamaca, düşmeler gibi eylemler komedi üretiminde ön plandadır. (Makal, 1995:9) Sinemanın doğduğu ve nefes aldığı bu ilk yıllarda güldürü tiyatro ilişkisini, Amerikan sinemasının güldürmekle ilgilenen ilk sanatçısı olan Mack Sennett şöyle açıklamıştır: "Güldürü yapımcısı için en önemli niteliklerden biri, tiyatroyla ilgili her şeyi, en küçük ayrıntısına dek bilmektir" (Makal, 1995:15). Mack Sennett'in çalışmaları, sayısız filminin yanı sıra dünya sinema tarihine geçen birçok güldürü ustasını sinemaya kazandırmıştır. Bu isimlerden en önemlisi şüphesiz Charlie Chaplin'dir. Chaplin'in, fiziki güldürünün manasızlığını ve rutinliğini görerek kendi üslubunu yaratması çok gecikmemiştir. Chaplin, deneyim kazandıktan sonra savruklama (slapstick) güldürüyü terk etmiştir. Komediyi artık 'us'a dayalı olarak üretmeye başlayan

(13)

Chaplin'in evrensel karakteri Şarlo'da duygusal değişimler görülmektedir. Charlie Chaplin, The Kid (1925), filmiyle de ilk kez duygusal güldürüyü gerçekleştirmiş ve sinema sanatına kazandırmıştır (Makal, 1995:56-58).

Türk sinemasında komedinin varlığı sinemanın sınırları içine ilk girdiği andan itibaren görülmeye başlamıştır (Özgüç, 2005:63). Sinemanın doğuşuyla birlikte başlayan tiyatro işbirliği Türk sinemasında da görülmüştür. İlk kısa ve uzun metraj komedi filmleri denemeye başlanırken, bir tiyatro karakteri olan Hüseyin Şadi Karagözoğlu'nun canlandırdığı Bican Efendi dizisiyle ilk seri komedi filmi de başlamış olur. Türk sinemasında Tiyatrocular Dönemi olarak adlandırılan bu ilk yıllarda, yabancı vodvil ve müzikallerden uyarlama yapımlar dikkat çekmekte, yaratılan komik karakterlerde o dönemin dünyaca ünlü karakterleri taklit edilmektedir. Tuluat Naşit Özcan Bey ve yine geleneksel Türk güldürüsünün üstatlarından İsmail Dümbüllü'nün tiyatrodan uyarlanan Dümbüllü karakteri ile dizileşen filmlerin dışında, tamamıyla yabancı karakterlerden taklit, uyarlama filmler görülmektedir. 1957-1960 yıllarında salon ve kasaba güldürülerinin ilk örnekleri Türk sinemasında belirecektir. Bican Efendi ve Dümbüllü seri filmlerinin tiyatrodan esin karakterlerinin dışında, Cilalı İbo ve Turist Ömer gibi ilk sinema komedi karakterleri ortaya çıkacaktır. Anlatım dili açısından bir değişim yaşayan Türk sineması, ticari sinemanın yanında artık nitelikli filmler üretme çabası içine girecektir. Atıf Yılmaz'ın Ah Güzel İstanbul'undaki (1966) mizah toplumsal eleştirinin komediyle kaynaştırıldığı bir yapım olarak göze çarpmaktadır. 60'lı yıllarda Nijat Özön'ün deyimiyle fabrikasyon yapımlar yeniden yeniden üretilmeye devam etmiştir (Makal, 2017:488). 1970 yılında Yeşilçam Dönemi'nin son bulmasıyla, İtalyan ve Fransız yapımlardan uyarlama Seks Güldürüleri, Türk sinemasında görülmeye ve egemen olmaya başlamıştır. Türk sinema izleyicisinin salonlardan uzaklaştığı bu dönemde, onlar için televizyon daha cazip bir eğlence aracı haline gelmiştir.

Çalışma kapsamında kullanılan Yeşilçam Dönemi ile Türk Sinemasının 1950 ile 1975 yılları arasındaki bir bölümünden bahsedilmektedir. Türk Sineması tarihinde önemli bir yere sahip olan Yeşilçam Dönemi'nin isim olarak Amerikan sinema sektörünün kalbi olan Hollywood (Kutsal Ağaç) markasına bir atıf olarak

(14)

holly-kutsal (yeşil) ve wood-ağaç (çam) gibi iki kelimenin birleşmesinden türetildiği öne sürülmektedir. Ayrıca Yeşilçam, Türk sinema sektörünün en canlı olduğu döneminde Taksim ve Galatasaray arasındaki bir mevki olan Kuloğlu ve Ahududu sokak bölgesine verilen genel bir addır (Kırel, 2005:179). Bir Yeşilçam filmi denildiğinde ise genelde bir aşırılık, gerçeklikten kopuk bir anlatı metni akıllara gelmektedir (Arslan, 2005:15). Yeşilçam Dönemi'nin özellikle 60'lı yıllarında seyircinin sinemaya olan ilgisi hem büyük salonlarda hem de açık hava sinemalarında kendini gösterirken, sinema yıldızları da seyircinin gözünde yükselmeye devam etmektedir (Kırel, 2005:294). Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri de, yapımcıların gişe odaklı yapımlara yönelerek, halkın nabzını bölgelere göre tutarak ve seyircinin beğenisine mazhar olan türleri yeniden ve yeniden üreterek gösterime sokmaları olmuştur (Kırel, 2005:277). Nijat Özön'ün Yeşilçam tanımlamasında da yinelenen kalıpların örnekleri göze çarpmaktadır: "Karagöz'deki kadar kalıplaşmış tipler, kalıp öyküler, kalıp durumlar, ağdalı melodramlar, çapraşık entrikalar, akıl almaz rastlantılar, gözyaşı ticareti, yoksul kız-zengin oğlan ya da tersi, ağa-yoksul sevgililer üçgeni, kitabi konuşmalar, beyaz ya da pembe diziler, din ticareti..." (Akt. Arslan, 2005:39). Yeşilçam Dönemi'nin bir karakteristiği de seyircinin diyaloglarla yakalanmasıdır. Seyircinin radyo temelli bir alt yapısının oluşu ve tiyatroya alışkın bir durumda olması Yeşilçam filmlerinde diyaloglara ağırlık verilmesi durumunu ortaya çıkarmıştır. Yeşilçam güldürüsünde bol diyaloglardan oluşan gülütler ağırlıkla göze çarpmaktadır (Kırel, 2005:251).

Yeşilçam Dönemi'nde öne çıkan bir diğer unsur da yıldız oyuncuların seyircilerin talepleri doğrultusunda şımartılarak filmlerin kalbi konumuna gelmesidir. Bölge işletmecilerinin talepleriyle yıldız oyuncular belirlendikten sonra senaryolar starın karakteristiğine göre oluşturulmaktadır (Kırel, 2005:198). 60'lı yıllarda Yeşilçam'ın unutulmaz tipleri ve bu tiplerin canlandıran oyuncular, adeta dönem sinemasının temsilcileri olmuştur. Çalışmamız kapsamında da vurgulanan Cilalı İbo ve Turist Ömer tiplemelerinin perdeye çıkış filmlerinde olduğu gibi, yardımcı karakter olarak filmlerde yer alan oyuncular, tiplemelerinin beğenilmesiyle başrole taşınmış ve seri filmler üretmişlerdir (Kırel, 2005:237). Cilalı İbo ve Turist Ömer tiplemelerinin yanında iyilik mesajlarıyla bezenmiş yardımcı oyuncular da seyircinin

(15)

sevdiği bir unsur olarak hem bu seri filmlerde hem de birçok Yeşilçam filminde gişenin garantilenmesi düşünülerek aynı rolde sayısız kez kullanılmıştır (Kırel, 2005:249).

Yeşilçam Dönemi'nin 60'lı yıllarında, yeni Anayasa'nın özgürleştirici etkileri ve 50'li yılların ekonomik yansımalarının yanında yaşanan göç dalgaları, seyircinin sinemaya olan bağlılığını daha da güçlendirmiştir. Beyaz perdede yer verilen ağır melodramlar ve duygu sömürüleriyle yoksul seyircilerin sınıfsal durumlarının sinema perdesindeki yansımaları seyirciyi daha da sinemaya çekmiştir (Abisel, 1994:74). Nilgün Abisel'in dönem sinemasının seyirciler üzerindeki etkisine ilişkin sosyal saptaması dikkat çekicidir: "Özellikle göç ve kentleşme sürecinin etkisindeki seyirci için bu 'başı sonu belli' dünyalar ya da başka deyişle 'düzenlilik' duygusu, onlara sarsıntılı günlük yaşamlarında sığınabilecekleri bir liman işlevi görmüştür." (Akt. Kırel, 2005:140).

Bu çalışma ile Yeşilçam Dönemi'nde varolmuş ve Türk sineması tarihinin en uzun süreli komedi film serileri olan Cilalı İbo (1959-1986) ve Turist Ömer (1964-1974) gibi bir tip çevresinde serileşen komedi filmlerinin mizah olgusu incelenecektir. Çalışmada uzun süreli seri komedilerdeki mizah unsurunun nasıl kullanıldığının yanı sıra filmlerin sinematografik unsurlarına ve anlatım tekniklerine değinilmesi amaçlanmaktadır.

Türk sinemasında komedi ve mizah ekseninde daha önce yapılan çalışmalara bakıldığında 24 adet Yüksek Lisans ve 2 adet de Doktora Tezine rastlanmıştır. Bu çalışmaların çoğunun son dönem Türk sinemasında mizah olgusunu ele aldığı daha çok komediye etki eden kavramların incelenmesinden oluştuğu söylenebilir. Yeşilçam dönemi öncesine ya da Yeşilçam dönemine odaklanan çalışmaların sınırlı olduğu görülmektedir.

Yeşilçam dönemi çalışmalarına baktığımız zaman alanda yapılan 1989 tarihli ilk çalışmanın Nazlı Kırmızı'nın "Geleneksel Anlatılar ve Söylen: Türk Güldürü Filmleri Üzerine Yapısalcı Bir Çözümleme" olduğu görülmektedir. Bu çalışmada geleneksel masalların Kemal Sunal filmlerinin söylenleriyle ilişkisi ele alınmaktadır. Kemal Sunal üzerine yapılan bir başka çalışma, Kemal Sunal'ın kendi filmlerini ele

(16)

aldığı "Tv ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü" (1998) başlıklı yüksek lisans tezidir. Sunal bu çalışmasında filmlerini 1970'li, 80'li ve 90'lı yılların sosyo-ekonomik ve kültürel yapısıyla ilişki içinde çözümlemiştir. Demirtepe'nin "Türk Komedi Filmlerinde Zengin ve Yoksul Stereotip Temsilleri" (2003) başlıklı yüksek lisans tezinde Türk komedi filmlerinde yer alan zengin ve yoksul stereotiplerinin ele alınış biçimleri tartışılmakta; Gümüşkemer’in "Yeşilçam Sinemasında Karakterler ve Tipler" (2001) başlıklı tezinde 1950-1970 yılları arası Yeşilçam sineması genel başlıklar altında incelenmekte; Şahinalp’in "Türkiye'de Gülmenin Dönüşümü: 1970 ve 2000'li Yıllarda Gülmenin Dönüşümü - Komedi Filmlerinin Karşılaştırmalı Bir Analizi" (2010) başlıklı tezinde ise iki farklı dönemdeki komedi karakterleri

arasındaki farklılıkların yanında kültürel dönüşümün anlaşılabileceği

savunulmaktadır. Bu çalışmaların yanı sıra Halis (2014) Arzu Film dönemini ele almış, Hıdıroğlu (2002) ve Bıçakcıoğlu (2014) Ertem Eğilmez filmlerini incelemiş, Karademir (2015) Türk sinemasında güldürüyü İlyas Salman filmleri çerçevesinde analiz etmiştir.

Son dönem Türk sineması üzerine yapılan çalışmalar ise şu şekilde özetlenebilir: Çetin’in, Türsel Oluşum ve Dağılım Açısından Türk Sinemasında Mizahın Kuruluşu 1970-1980 Dönemi Kurmaca Örneklerinde Bir Anlatım Aracı Olarak Mizah-Aksiyon Öğelerinin Etkileşimi ve Sonuçları (2003) başlıklı tezinde, mizah aksiyon öğelerinin 70’li yıllardaki filmler içindeki işlevi iki örnek film üzerinden ele alınmaktadır. Kahraman (2010), Türk komedi filmlerindeki Amerikan temsillerini; Kartal (2013), sinemada komedinin alt türlerini ele alarak çalışmış; Güler (2013), 2000-2010 yılları arasında yazılı basında yer alan komedi film eleştirileri üzerine eğilmiş; Deliormanlı (2014), Türk komedi filmlerindeki etnik kimliklerin temsilleri üzerinde durmuştur. Ayrıca Battal (2015), Yavuz Turgul sinemasındaki mizahi unsurları ve toplumsal eleştiriyi; Karakaya (1997) Kemal Sunal filmlerinin günümüz televizyon izleyicisiyle olan bağını; Teksoy (2015), Kemal Sunal'ın Şaban tiplemesindeki, Charlie Chaplin'in Şarlo karakterinin etkilerini ele almış; Kaşıkçı (2016), 2000 sonrası Türk sinemasında mizah anlayışını ve bunun toplumsal etkilerini değerlendirmiş; Öztürk (2016), Türk sinemasının son dönem yönetmenlerinden Onur Ünlü'nün filmlerindeki kara komedi olgusu bağlamında

(17)

kadın temsilini incelemiş; Çağan (2009) ve Sezgin (2017) Türk sinemasında mizahın dönüşümü üzerinde durmuş; Tüzün (2011) ve Çölgeçen (2018) Recep İvedik karakterine odaklanmış; son olarak da Özçelik (2017), Türk sinemasındaki son dönem komedi filmleri üzerinde bir çalışma yapmıştır.

Türk sinemasında güldürü filmleri üzerine yazılan başlıca kitap ve makalelere bakıldığında ise Uluyağcı'nın (1966) "Türk Sinemasında Güldürü" makalesinde Türk sinemasındaki komedi filmlerini geçmişten 20. yüzyıla kadarki olan süreçteki filmleri ve süreçleri değerlendirmiş ardından Türk sinemasındaki güldürü özelliklerini saptamıştır. Ünal'ın (2010), "Dünden Bugüne Güldürü Sinemamız" isimli makalesi, Türk sinema tarihinin başından günümüze yer alan komedi filmlerine ait genel bir çalışma yapmış olup; Yıldırım (2015), "Türk Sinema Tarihyazımı ve Türler Yeşilçam'ın Standart Türlerine Giriş Tarihi Filmler Komediler Polisiyeler 1948-1959" isimli makalesinde Yeşilçam dönemi komedi filmlerine anahatlarıyla yer vermiştir. Bu çalışmaların yanı sıra Sunal'ın (2001), yüksek lisans tezinden uyarladığı Kemal Sunal Güldürüsü isimli kitabında, kendi filmlerindeki güldürü ile, filmlerinin yer aldığı dönemin sosyo-kültürel unsurlarıyla birlikte değerlendirmelere yer verilmiştir. Özgüç'ün (2005), Türlerle Türk Sineması: Dönemler-Modalar-Tiplemeler kitabında Türk sinemasındaki baskın tür kalıplarını; dönemsel ve tiplemeleriyle birlikte anlatılmıştır. Makal'ın (2017), Yönetmenleri ve Filmleri ile Gülmenin Sineması isimli kitabında Yeşilçam dönemi komedi filmleri üzerinde kısaca durduğu görülmektedir.

Türk sineması tarihi göz önüne alındığında, en çok sayıda filme ulaşmış "Serial Komedi"lerden ikisi olan Cilalı İbo ve Turist Ömer tiplemelerinin ve filmlerinin hala hafızalarda yer almasına ve günümüz komedik film karakterlerinin temelini oluşturmasına rağmen alanda yapılan çalışmaların daha çok Şaban (Kırmızı, 1989), (Karakaya, 1997), (Teksoy, 2015) ve Recep İvedik (Şahinalp, 2010), (Tüzün, 2011), (Çölgeçen, 2018) tiplemesi üzerinde yoğunlaşmakta olması, bu çalışmayı öne çıkaran ve farklı kılan etkenlerdir. Bir tipleme üzerine serileşmiş komedi filmleri üzerinde; mizah ve tipleme özellikleri, serilerin gelişimi dönemin güldürü özellikleri ve sinematografik unsurlar göz önüne alınarak ilk kez böyle bir çalışma yapılacak olması ile alana katkıda bulunulacaktır.

(18)

Bu çalışmanın gerçekleştirilmesinde hareket edilecek varsayımlar şu şekilde belirlenmiştir:

1- Film yapımcıları tarafından, seyircinin bir tiplemeye yönelik yoğun ilgisi sonucunda, ardı ardına üretilen komedi filmleri, sinemanın ticari unsurlarının ön plana alınarak özensiz yapımların komedi tiplemeleri arkasına gizlenmesi durumunu doğurarak sinema ve seyir kalitesini düşürebilmektedir.

2- Yönetmen veya senaryo yazarları, yarattıkları ve seyirci tarafından benimsenen tiplemeler aracılığıyla, filmlerin yapıldığı dönemin toplumsal ve siyasal özellikleri konusunda fikir vermektedir.

3- Tiplemelerin, halkın alt tabakasına ait avare, gariban kişiler olması ve içinde bulundukları her koşulda tüm olumsuzluklara rağmen hayatta kalarak, hedeflerine ulaşması bir katharsis sağlanmasına ve seyirci tarafından daha çabuk benimsenmelerine yol açmaktadır.

4- Bir tipleme üzerine serileşen komedi filmlerinde, uluslararası sinemada kitlelerin beğenisini kazanmış yabancı yapımların öykü ve mizah unsurları tiplemelere uyarlanarak seriler sürdürülebilmektedir.

Çalışmanın evreni, Türk sineması tarihinde "Yeşilçam Dönemi" olarak tanımlanan dönem ve bu dönemde bir tipleme üzerine en çok sayıda çekilen "Serial Komedi"lerden Cilalı İbo (16 Film) ve Turist Ömer (10 Film) filmleri ile sınırlandırılmıştır.

Çalışmanın evrenini oluşturan 1959-1986 tarihleri arasındaki dönemde, 1963 yapımı "Adanalı Tayfur" isimli filmde, komik bir tipleme yaratılmışsa da, hem devam filmlerinde aynı tiplemenin özelliklerini korumaması, hem de serinin üç filmde sınırlı kalması nedeniyle bu çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır.

Cilalı İbo filmlerinden, Cilalı İbo Casuslar Arasında (1959), Cilalı İbo'nun Çilesi (1960), Cilalı İbo Rüyalar Aleminde (1962), Cilalı İbo Kızlar Pansiyonunda (1963) isimli serinin dört filmi dijital kaynaklara ulaşılamamasından dolayı,

(19)

Cilalı İbo Beni Anneme Götür (1985), Cilalı İbo Maceralar Peşinde (1986) isimli serinin iki filmi ise gösterime girmediği için,

Turist Ömer filmlerinden ise, Turist Ömer Dümenciler Kralı (1965) ve Turist Ömer Almanya'da (1966) isimli serinin iki filmi, dijital kaynaklarına ulaşılamamasından dolayı kapsam dışında tutulmuştur.

Çalışma kapsamında kullanılan "Serial Komedi" kavramı, Türk sinemasının 60'lı yıllarındaki güldürü filmlerinin başlıca üç bölümünden birisi olarak ifade edilebilir; bir tipleme üzerine kurulu ve o tiplemenin maceralarının mizahi öğelerle bezeli sunumu şeklinde tanımlanabilir (Özkırım, 1962).

Çalışmada kullanılacak diğer öne çıkan kavramlar; Slapstick, ironi ve nükte olarak sıralanabilir. Slapstick (Savruklama) güldürü ile düşünsel eylemlerin değil, fiziki atraksiyonların aracılığı ile yaratılan komedi; ironi kavramı ile, tek bir ses tonuyla aynı anda iki şeyi söylemede kullanılabilecek hitabet mecazı kastedilmektedir (Sanders, 2001). Nükte, gerçeğin ince anlamlar ile donatılıp bir şaka aracılığı ile iletilmesi olarak, (Sanders, 2001) tanımlanmaktadır. Bu çalışmada bu tanımlar çerçevesinde kullanılacaktır.

Çalışmada, öncelikle arşiv ve kaynak taramaları yapılmış, filmlerin yapısını oluşturan kodlar ve kategoriler belirlenmiş ve çalışmanın evrenini oluşturan sinema filmlerinin dijital kopyaları üzerinden serilerin anlatı yapıları, tipleme özellikleri, mizah öğeleri ve sinematografik özellikleri incelenip analiz edilmiştir.

Çalışmanın birinci bölümünde, gülme kavramına, gülmenin toplumsal işlevine, sınıflandırılmasına ve Gülme Kuramlarına yer verilecektir. Bu kısımda çalışmanın kuramsal temelleri Aristo ve Platon gibi düşünürlerin yanı sıra Bergson ve Morreall'in görüşleri çerçevesinde oluşturulacaktır. Ardından sinemada komikliğin modelleri ve anlatım kalıpları üzerinde durulduktan sonra Türk güldürü geleneği ve Türk sinemasındaki komedi filmleri genel bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır.

Çalışmanın ikinci bölümünde çalışma kapsamına alınan filmlerin, tiplemelerinin ayrı ayrı analizi yapıldıktan sonra, filmlerde komedinin nasıl inşa

(20)

edildiği açıklanacaktır. Bu çözümleme sırasında ilk bölümde sözü edilen modeller ve kategorilerden yararlanılacaktır.

Son olarak çalışmanın sonuç bölümünde elde edilen bulgular değerlendirilerek yorumlanacaktır.

(21)

BİRİNCİ BÖLÜM GÜLME

Çalışmanın birinci bölümünde sırasıyla gülmenin tanımlanması, gülmeyle ilişkili geleneksel ve çağdaş kuramlar genel hatlarıyla ortaya konduktan sonra, gülmenin toplumsal işlevine değinilecek ve gülmenin üretiminde kullanılan çeşitli yöntemlerden söz edilecektir.

1. 1. Gülmenin Tanımlanması

Yüzyıllardan bu yana gülme gibi insana ait bir duygunun üzerinde birçok düşünür görüş bildirmiş ve bu kavram üzerinde çeşitli tanımlar yapmışlardır. İ.S. Roma Hatipler Kurulu'nda gülmenin açıklanamamasından yakınılmış ve o günden bugüne, tanımlanması son derece güç olan gülme duygusu üzerine sınıflandırılmalar yapılmıştır (Morreall, 1997:3).

Gülmenin yalnızca insana özgü bir davranış olması, aynı zamanda salt duygularla ilintili bir eylem olması, gülmenin açıklanmasının ne kadar karmaşık olduğu hakkında bir fikir vermektedir. Gülme eylemini farklı bakış açılarıyla ele alan birçok düşünür; felsefi, psikolojik ve sosyal yönden inceleyerek görüşlerini ortaya koysalar da, net bir uzlaşının sağlanmadığı görülmektedir.

Dönemler değiştikçe içinde bulunulan şartlara göre çeşitli bakış açılarıyla farklı görüşler ortaya konmuştur. Gülmenin yalnızca tanrıya özgü bir özellik olduğundan başlayarak yasaklanması gereken bir duygu olduğuna kadar çeşitli bakış açılarıyla gülme üzerine farklı görüşler öne sürülmüştür. Aristo ve Platon gülmeyi alayın bir türü olarak nitelendirirken, ayrıca Aristo insanı gülen bir hayvan olarak da tanımlamıştır (Sanders, 2001:22). Genel bir tanımla gülme duygusu, "insanın içinde bulunduğu dünyada algılamış olduğu bazı şeylere verdiği tepkinin dışa vurumudur-en kaba biçimiyle söylersek duyumsal bir uyara verilvurumudur-en motor yanıttır" (Morreall, 1997:85). Bergson ise gülmeyi, insan dışında herhangi bir varlıkta görülmeyen, sadece insana özgü bir nitelik olarak tanımlamıştır (Bergson, 2015:12). Aziz Nesin'in tanımına göre ise gülme, "gülmece kapsamına giren olgulardan algılanmasıyla insanda beliren psikofizyolojik bir olaydır. İnsanın, kendi toplum ortamındaki bir

(22)

nedenin etkisiyle herhangi bir haz duyumu alması sonucu, bunun dışa vurumu... " (Nesin, 1973:18).

Görüldüğü gibi gülmenin herkes tarafından uzlaşılan, genel ve kapsamlı bir tanımını yapmak zordur. Ancak bu konudaki kuramsal çalışmalara daha yakından bakmak, gülmeye dair fikirleri derinleştirmek açısından yararlı olacaktır.

1. 2. Gülme Kuramları

Kuramcılar, korku ve sevgi üzerine ortak görüşler belirtebilmiştir fakat daha önce de belirtildiği gibi söz konusu olan gülme gibi çetrefil bir duygu olunca farklı bakış açıları gündeme gelmiştir. Gülmenin duyguyla bağdaşmadığı konusunda direnen araştırmacılardan, gülmeyi bir duygu olarak sınıflandıranlara kadar üzerinde uzlaşılamayan hususlar bulunmaktadır (Morreall, 1997:5). Bunun yanında Sokrates'ten, Bergson'a kadar çeşitli alanlarda birçok düşünür gülme eylemine değişik bakış açıları sunmuştur (Güler ve Güler, 2010:237). Çalışmamız kapsamında ilk olarak geleneksel gülme kuramlarından bahsedildikten sonra çağdaş gülme kuramları hakkında bilgi verilecektir.

1.2.1. Geleneksel Gülme Kuramları 1.2.1.1. Üstünlük Kuramı

Üstünlük kuramı, Platon'dan Hobbes'a kadar birçok düşünürün görüşlerine dayanmaktadır (Güler ve Güler, 2010:241). Bu kuram, kişinin gülmeyi diğer insanlar üzerinde bir üstünlük duygusunun ifadesi olarak görmesidir. Platon gülmeyi: bir kişiyi gülünç kılan şey, onun kendisini bilmemesidir şeklinde açıklamaktadır (Morreall, 1997:8). Gülünç olan kişi kendini diğer insanlardan daha akıllı, zeki ve daha erdemli olarak görmektedir. Gülen birisi içinde bulunduğu durumu diğer insanlarla karşılaştırdığında kapıldığı üstünlük algısıyla kendini güçlü ve şanslı addeder (Şahin, 2014:242). Bergson da çalışmasında bu noktaya vurgu yapmaktadır: "Komik bir karakter cehaletiyle orantılı bir biçimde komiktir" (Akt: Morreall, 1997:8). Platon, gülme güdüsünün geliştirilmemesinden bahsederken, kusur üzerinden türetilen komedinin diğer insanları etkileyip, insani yönlerin kaybedilmesine neden olabileceğini vurgular (Morreall, 1997:8). Ayrıca yine Platon,

(23)

güçsüz kişilerin cehaletine gülündüğünü belirtmektedir (Güler ve Güler, 2010:241). Aristoteles de, Platon ile aynı görüşleri paylaşmaktadır. Gülmenin alayın bir türü olduğunu, hatta nüktenin bile küstahlık içerdiğini bildirmiştir. Fakat insanların kendilerine gülünmesinden hoşlanmadıkları için bunun bazı insanlar üzerinde yola getirici etkisinden yararlanılabileceğine de vurgu yapmıştır (Morreall, 1997:9). Hobbes da, üstünlük kuramı üzerine görüşler belirtirken, Aristoteles ve Platon gibi, gülmenin insan karakterine zararlı olacağını bildirmiştir (Şentürk, 2016:50). Ayrıca gülmeyi, başkalarına karşı duyulan üstünlük algısına bir tepki olarak tanımlamıştır. Birçok kuramcı gülmeyi üstünlük kuramıyla açıklamaya çalışsa da, bu açıklamalar genel bir kapsayıcılık içermemektedir. Daha önce de bahsedildiği gibi gülmenin açığa çıktığı sayısız duygu ve durum olabilmektedir.

1.2.1.2. Uyumsuzluk Kuramı

Uyumsuzluk kuramı ile gülme üzerine ortaya konan düşüncelerle, gülmenin açıklanmasında insanın bilişsel düzeyine vurgu yapılarak açıklandığı evreye geçilmiştir. Üstünlük kuramında kişinin kendi iç dünyasında kendisini yücelttiği bir kibir, bir yukarıdan bakma söz konusuyken; uyumsuzluk kuramında, kişinin karşı karşıya kaldığı durumlarda zihinsel olarak ayırt ettiği zıtlıklarla açığa çıkan bir gülme söz konusudur. İnsanlar, içinde bulunduğu yaşamda karşı karşıya kaldığı türlü kurallar silsilesi ve kalıpların dışına çıkılan durumlarla yüz yüze kaldığında gülme şeklinde tepki verebilmektedir (Şahin, 2014:243).

Uyumsuzluk kuramının açığa çıkarmaya çalıştığı gülme durumu, insanların içinde bulunduğu toplumlarda belirli kalıplar içinde yaşadığı, bunun aksinde bir durumla karşılaştıklarında ise gülme durumunun ortaya çıktığıdır (Morreall, 1997:25). Aristoteles, uyumsuzluk kuramını "hayal kırıklığı" kuramı şeklinde açıklamıştır (Güler ve Güler, 2010:243).

Aristoteles, üstünlük kuramı çerçevesine alamadığı için uyumsuzluk ile gülmeyi ilk başlarda açıklamamış, daha sonraki Retorik adlı eserinde; dinleyicilere karşı bir beklenti yaratılmasının ve ardından vaadedilenin dışına çıkılmasının iyi bir güldürme yöntemi olabileceğinden bahsetmiştir (Morreall, 1997:25).

(24)

Bu kuramın en meşhur savunucuları Kant ve Schopenhauer'dir; mizah sadece uyuşmazlıktan doğmaktadır (Güler ve Güler, 2010:243). Kant sadece uyumsuzluk ile gülmeyi açıklamıyor, bunun yanında bir rahatlama da açığa çıkardığından bahsediyordu. Schopenhauer ise uyumsuzluk kuramı ile gülmeyi "Her durumda gülme'nin nedeni, bir kavramla, o kavram ilişkisi içinde düşünülen gerçek nesneler arasındaki uyumsuzluğun aniden algılanmasıdır, ve gülme'nin kendisi bu uyumsuzluktan başka birşey değildir" biçiminde tanımlıyordu (Akt: Morreall, 1997:28).

Uyumsuzluk kuramının sınırlılıklarını ortaya koyan düşünür ise James Beattie olmuştur. Beattie uyumsuzluk ile gülmeyi daha açık bir hale getirmiştir. Beattie'ye göre, "gülme iki ya da daha fazla uyumsuz, uygunsuz veya uyuşmaz bölümün veya durumun tek bir karmaşık cisim ya da bütün olarak kabul edildiği, ya da zihnin algılayabileceği şekilde böyle bir bağlantının kurulduğu durumlarda ortaya çıkar" (Akt. Güler ve Güler, 2010:245). Uyumsuzluk ile gülme durumunu "Duygusal Gülme" ve "Hayvansal Gülme" şeklinde ayırt eden Beattie, duygusal gülme ile, daima zihinle alakalı olarak, zihnin ayırt ettiği nesnelerin ve şeylerin uyumsuzluğu ile gülmenin açığa çıktığını açıklamaktadır. Hayvansal gülme ile ise hayvansal ruh ekseninde maddi olarak algılanan uyumsuzluktan ortaya çıkan, zihinle ilişkisi olmayan gülmeyi açıklarken, durumu henüz zihinsel algıya sahip olmayan bebeklerin gülme durumları ile ortaya koymuştur (Morreall, 1997:28-29).

1.2.1.3. Rahatlama Kuramı

Rahatlama kuramı gülmenin biyolojik işlevi üzerine düşüncelerle açıklanmaya çalışılmıştır. Rahatlama kuramı "psikoanalitik teori" olarak da adlandırılmaktadır (Şahin, 2014:244). İlk olarak Shaftesbury'nin dile getirdiği bu görüş ile, sürekli baskı altında olan bireylerin içinde bulundukları durumdan kurtulmak için çeşitli yollar arayacağı, bu minvalde türeteceği türlü gülmece biçimleriyle açığa çıkan gülme ile baskıdan bir öç alacağı ileri sürülmüştür (Akt. Morreall, 1997:32).

Spencer rahatlama kuramıyla ilgili gülmeyi, sinir enerjisiyle ilişkilendirmiş ve bu enerjinin açığa çıkarak kaslar aracılığıyla boşaltıldığını dile getirmiştir. Ayrıca

(25)

gülme ile açığa çıkan kassal enerji de farklı bir şekilde kullanılamaz örneğin; bizi zor bir durumdan kurtarmaz ya da kavgaya neden olmaz (Morreall, 1997:37).

Freud, arkadaşı Lipps ve Spencer'in gülmeyi, "ruhsal enerjinin mekanik enerjiye dönüşmesi" olarak tanımlamasından etkilenmiş ve rahatlama kuramı hakkında görüşlerini belirtmiştir: Freud'a göre "mizahın işlevi gerilim ve sıkıntılardan kurtulmayı veya aşırı gerilimin boşalmasını sağlamaktır" (Güler ve Güler, 2010:245). Toplum içinde varolan yasaklar ve baskı altında tutulan dürtüler, başkaları tarafında dile getirildiğinde; örneğin bir komedyen tarafından paylaşıldığında gülme durumu ortaya çıkar. Freud, "cinsellik ve düşmanlığın, baskı altında tutulan gülme'yi ortaya çıkaran yegane itkiler olduğunu düşünür" (Akt: Morreall, 1997:34) Dünya üzerindeki birçok komedyen, yasak ve toplumun içinde gömülü olan cinsel dürtüleri bir şakanın malzemesi yaparak izler kitleyi güldürmektedir.

Freud'un gülme kuramı üstüne olan çalışmalarında, "şaka yaparken, bastırılmış ya da yasaklanmış duygu ve düşünceler için kullanılacak olan enerjiyi; komik durumlara tepki verirken düşünmek için kullanmadığımız fazla enerjiyi; mizah için ise, duygularımızca kullanılmayan enerjiyi harcadığımızı..." söylemektedir (Akt. Morreall, 1997:43). Freud ayrıca toplum tarafından bireyin içinde baskı altında tutulan duyguların ve düşüncelerin şaka aracılığıyla bilince aktarıldığını belirtmektedir (Güler ve Güler, 2014:248).

1.2.2. Çağdaş Gülme Kuramları

Geleneksel gülme kuramlarının yanında, gülme üzerine ortaya konan görüşlerde Henry Bergson gülmeyi, insanın vücudunun basit bir nesneye dönüşümü ile ortaya çıkacak devinimin oluşturacağı bir eylem olarak açıklamıştır. Doğanın ve insanın makine gibi düşünülerek ortaya konan mekanik hareketlerin gülme eylemini açığa çıkaracağını savunmuştur. Nesnelerin insan kılığına bürünmesi veya insanların bir nesne olarak algılanması gülmeyi oluşturacaktır. Gülmenin açığa çıkması için dikkatin ruhtan tamamen uzaklaştırılıp odağın bedene çekilmesi gerekmektedir (Bergson, 2015:41). Fakat Koestler, Bergson'un insanın cisimleştirilmesiyle ortaya çıkan gülme iddiasına, ölü bir insan bedeninin de bir nesne olduğunu ileri sürerek

(26)

karşı çıkmış, bu durumda gülmenin açığa çıkamayacağını öne sürmüştür (Koestler, 1997:32).

Koestler ise kuramını örnek fıkralar üzerinden açıklamaktadır. Örneğin Freud'un bir denemesinde yayımlanan bir fıkrayı şu şekilde aktarır:

"Chamfort, XIV. Louis'nin sarayında yaşayan bir Marki'nin karısının dairesine girdiğinde onu Piskopus'un kucağında bulduğunu anlatır. Marki hiç istifini bozmadan pencereye gitmiş ve sokaktaki halkı kutsuyormuş gibi hareketler yapmaya başlamış.

'Ne yapıyorsun?' diye bağırmış üzüntü içindeki karısı.

'Monsenyör benim görevimi üstlendiğine göre' demiş Marki, 'Ben de onun görevini yerine getiriyorum'" (Koestler, 1997:13).

Koestler, olay örgüsünün doruk noktaya ulaştığı ve izleyicideki gerilimin tırmandığı bir noktayla açığa çıkan katharsis'in (arınma) giderek azaldığını anlatarak; örnek olarak verdiği fıkrada bu durumun, doruk noktanın aniden kesilerek komik bir sonuç ışığında bir patlamanın açığa çıkması ve bir rahatlama olması biçiminde gerçekleştiğini belirtmiştir (Koestler, 1997:13). Koestler yaratılan gerilimin gülmeye dönüşümünde ortaya çıkarılan bir anilik, hızlı bir kestirip atmanın yanında aniliğin mantıklı bir şekilde kullanılması gerekliliğine de vurgu yapmıştır. Fıkra gibi anlatıların dışında, hiciv ve taşlama gibi yüksek kaliteli mizah türleriyle açığa çıkarılan gülme ile de, ulaşılan doruk noktadaki patlamadan dramatik bir aksiyonunun zirvesinin ardından yaşanan azalmanın tersine azalmayan bir gülme ve eğlenceyi kastetmektedir (Koestler, 1997:18).

Morreall ise geleneksel kuramlara değindikten sonra psikolojik ve duyumsal değişimlerin ardından ortaya çıkan kendi ifadesiyle -kaynaklanan- gülme durumu şeklinde kendi kuramına bir açıklama getirmiştir. Bebeklerin ilk gülme anlarını örnek gösteren Morreall, bu gülme durumunun psikolojik bir değişimden değil, kavranan duyumsal bir değişimden olduğunu ortaya koymuştur. Bebeklerin algıladığı mekanik hareketler, henüz gelişmemiş olan psikolojik duyularına değil, kavradığı ve gülme şeklinde tepki verdiği hareketleredir (Morreall, 1997:62). Yaşı ilerleyen çocuklar

(27)

deneyim aracılığıyla dünyayı anlamlandırır ve geçirdiği kavrayışsal değişimle durumları süzebilirler. "Çocuk, duygusal ve zihinsel açıdan geliştikçe ve küçük uyumsuzluklardan zevk almaya başladıkça mizah kapasitesi ve nüktelerinin karmaşıklığı da gelişir" (Morreall, 1997:67). Yetişkinler ise kavrayış dizgelerinde bir değişim yaşadıklarında, yani beklentilerinin ortaya konan durumlarda karşılığını bulamadığını, çeliştiğini fark ettiğinde buna gülme ile tepki gösterir (Morreall, 1997:65).

Psikolojik değişim üzerinden kuramını açıklayan Morreall, bu değişimin olumsuz olması durumunda gülmenin gerçekleşmeyeceğini belirtmektedir (Morreall, 1997:77). Morreall, psikolojik değişimin aniliğine ve ortaya çıkacak gülmeden alınan zevke de vurgu yapmıştır. Gülmenin açığa çıkması için gerekli olan değişimin hızlı bir şekilde ve kısa bir sürede ortaya çıkması gerektiğini belirtmiştir. Gülme durumunda ortaya çıkacak olan zevk unsuru için ise, bireyin psikolojik olarak herhangi bir olumsuz etkenin altında olmaması gerekmektedir (Morreall, 1997:78). 1.3. Gülmenin Toplumsal İşlevi

Yalnızca insana özgü bir eylem olan gülmenin, bireyden topluma aksederek kitleye etki etmemesi düşünülemezdi. Gülmenin, Morreall'in vurguladığı gibi yalnızca saçma bir nedenden bulaşıcı olarak toplumda yaygınlık gösterebilmesinin yanında, insanları mizah ile güldürmenin de toplum üzerinde etkileri olduğu görülebilmektedir (Morreall, 1997:161). Fakat toplumsal anlamda bir gülmeden bahsederken kültürel farklılıkların mizahın, dolayısıyla da gülmenin oluşumunda büyük bir rol oynadığını belirtmeliyiz. Örneğin Batı toplumunun gülme anlayışı ile kıyasladığımızda Türk toplumunda toplumsal gerçekliği ve eleştiriyi konu alan güldürülerin azlığı göze çarpmaktadır (Avcı, 2003:2).

Genel hatlarıyla gülme üzerine geçmişten bu yana yapılan tartışma ve düşüncelerde ortaya konan bu işlevleri; kenetlenme, eğitme ve yıkıcılık olarak çerçeveleyebiliriz. Bunun yanında Bergson'un çalışmasında bir çıkış noktası olarak kullandığı yararlılık işlevinin içerisine, bireysel bir sonuç olsa da rahatlamayı da ekleyebiliriz zira Sokrates öncesi felsefeciler gülmenin ciddi işlerin yerine getirebilmesinde bir rahatlama sağlayacağını belirtmişlerdir (Sanders, 2001:101).

(28)

Bergson, gülmeyi toplumsal bir jest olarak da nitelendirmiştir. Ayrıca güldürücü etki tipi olarak; doğanın içine sokulmuş bir mekanizma ve bunun yanında özdevinimli olarak işleyen bir toplum sisteminin olması gerekliliğini belirtmiştir. Gülmenin açığa çıkartılması için doğal olarak işleyen, karşı karşıya kalındığında yadırganmayacak bir rutinin gerekliliği yanında, işleyen bir toplumsal yapının varlığı da olmazsa olmaz iki unsurdur (Bergson, 2015:22-39).

Gülmenin kenetleyici bir eylem olarak işlevinin, bireyler arasında kolayca bulaşıcı bir etki yaratmasının yanında, birlikte gülen insanların kolaylıkla yakınlaşacağı, bunun da toplumun tamamına yayılabilerek birleştirici bir etki yaratabileceği bir gerçektir. Freud da, bir toplumda aynı espriye gülünmesini ruhsal bir uzlaşının kanıtı olarak görmektedir (Freud, 1998:182). Morreall'in vurguladığı gibi, "Gülmek bulaşıcı olmakla birlikte, aynı zamanda kişiden bir başkasına geçtiği için kenetleyici bir etkisi de vardır. Birlikte gülmek insanları birbirine kenetler" (Morreall, 1997:161)

Bergson'un yararlılık üzerine inşa ettiği gülme kuramına benzer bir şekilde Morreall de bireyin kendisine ve başardığı eylemlere mizah duygusuyla yaklaşmasının onun özeleştiri yapmasını kolaylaştırarak onu geliştireceğini savunmuştur (Morreall, 1997:145). Mizah ile ele alınan durumların kişiyi o andan soyutlayıp düşünsel anlamda özgür bırakarak kişinin yeni değerlendirmelerde bulunmasını sağlaması ve ona farklı bakış açıları kazandırması önemli bir özelliktir (Avcı, 2003:3). Ayrıca yine yararlı bir eylem olarak mizahi bir üslupla açığa çıkarılacak gülme ile insanların kibrinden arınabileceği de vurgulanmıştır (Morreall, 1997:149)

Gülmenin toplumsal işlevleriyle ilgili bir diğer tartışma konusu, gülmenin ehlileştirilerek, mizahla birlikte eğitimde kullanılarak bir etki yaratılabileceği düşüncesidir (Sanders, 2001:141). İnsanların ciddi bilgileri özümsemesinde mizah kullanılması günümüzde de üzerinde uzlaşılan bir görüştür.

Gülmenin yıkıcı işlevi ile ilgili olarak ise egemen kesim gülmenin gücü karşısında otoritelerinin sarsılacağı gerekçesiyle sürekli bir korku içinde olmuştur. Platon, gülmenin, otoriteyi sarsabileceği gerekçesiyle yasaklanması gereken bir

(29)

duygu olduğunu vurgulamıştır (Sanders, 2001:101). Arendt de, kahkahayı (gülmeyi), otoritenin amansız düşmanı ve onun etkisini zayıflatan bir eylem olarak tanımlamıştır (Akt. Avcı, 2003:9). 17. yüzyıla kadar ağırlıklı olarak insan kusurları üzerinden ortaya çıkabilen gülme durumunun etik bağlamda yıkıcı etkisinden söz edilebilir. Bunun yanı sıra incitici esprinin yarıda kesilmesi gerekliliği de belirtilmiştir (Sanders, 2001:136).

1.4. Gülmeye Yönelik Diğer Sınıflandırmalar

Gülme gibi insani duyguların bir ürünü olan kavramın açıklanmasında, bakış açılarının farklılığı nedeniyle bir zorluk görünürken; gülmeyi çeşitli adlar altında sınıflandırmaya çalışmak da bir o kadar güçtür. Gülme konusunda kesin sınırlar çizmek zor olsa da, bu konudaki tartışmalar birtakım sınıflandırmalar ekseninde yürütülmüştür.

1.4.1. Mizahi Olan ve Mizahi Olmayan Gülme Durumları

Morreall çalışmasında gülme konusunda, mizahi olmayan gülme durumları ve mizahi etkilerle açığa çıkan gülme durumları şeklinde bir sınıflandırma yapmıştır. Morreall mizahi olmayan gülme durumlarını çeşitlerken daha çok mekanik hareketlerden kaynaklanan ani duygu durum değişikliği sonucu ortaya çıkan veya psikolojik bozukluktan kaynaklanan durumlar biçiminde açıklamıştır. Bu durumlardan bazıları; gıdıklama, bebeklere yapılan "ceee" ya da havaya atıp tutma jestleri, ani bir sürpriz ile karşılaşma, güzel bir haber alma, bir başarı kazanma, kimyasallara maruz kalma, sahnedeki bir atraksiyondan etkilenme olarak sıralanabilir. Morreall mizahi gülme durumlarını ise; fıkra üzerinden; fıkrayı dinleme, kötü anlatılan bir fıkraya gülme, fıkrayı anlamayan birisine gülme; kılık değiştirmiş birisine gülme, aynı kostümü giyen ikizlere gülme, taklit, dilden kaynaklanan ses ya da hece karışması, bir çocuğun yetişkin gibi hareket etmesi, abartılı öyküler duyma vb. durumlar şeklinde sıralar (Morreall, 1997:4).

1.4.2. Sağlıklı ve Sağlıksız Gülme Durumları

Gülme konusunda yapılan bir başka ayrım, Aziz Nesin'in çalışmasında belirtilen sağlıklı ve sağlıksız gülmedir. Nesin çalışmasında hakiki bir gülmeden

(30)

bahsedilebilmesi için gülme durumunun sağlıklı bir biçimde oluşturulup açığa çıkması gerekliliğine vurgu yapmıştır. Nesin, sağlıksız gülme durumlarını; gıdıklanma, gülme nöbeti geçirme ya da herhangi bir rahatsızlıktan doğan gülmeler, kimyasal uyarıcıların yarattığı gülme tepkileri, yaranma veya sahte bir şekilde açığa çıkan gülmeler şeklinde açıklayarak bunların gülmece sayılamayacağını bildirmiştir. Sağlıklı gülme durumlarını ise; yazılı ve sözlü edebiyat kapsamına bütün incelikli türetmeler ve tüm görsel sanatlarda, gölge oyunu, tiyatro, sinema vb. gibi, ortaya konan trükler olarak sıralamıştır. Ayrıca dalga geçmek, nükte, ironi, ters yansılama, gırgır geçmek gibi eylemleri de sağlıklı gülmece kapsamına almıştır (Nesin, 1973:17).

1.4.3. Aristokratik Gülüş ve Halk Gülüşü

Daha önce de belirtildiği gibi gülme eylemi üzerine yapılan ilk çalışmalar ve dile getirilen görüşlerde gülmeye karşı katı ve temkinli bir tutum mevcuttu. Gülmenin aşağılık, laçka bir tutum olduğunu ileri sürenler, özellikle Rönesans kilisesi, alt katmana ait; bedende açığa çıkan kabalıkların ortaya çıkışından nefret ediyordu. Rönesans'ta ayrıca insanların gülme şekillerinden mizaçlarını tayin etme gibi bir durum da ortaya çıkmıştı: hihihihi, melankolikleri; heheheheh öfkelileri; hohohoho ise canlılığı gösteriyordu (Sanders, 2001:227). Aristoteles'in de, klasik tiyatroda komediye, gülmeye karşı olan bakışı, komedinin alt katmandan insanlara

yönelik, trajedinin ise soylulara yönelik olduğunu düşünmesinden

kaynaklanmaktaydı (Makal, 1995:7). Ayrıca Aristo'ya göre tragedya yazarları ağırbaşlı ve soylu kişilerdir. Komedya yazarları ise daha çok alaycıdır ve hafif insanlardır (Avcı, 2003:6).

Sanders çalışmasında, ironi ve yerginin üst sınıfa özgü incelikli ve saygınlık uyandırıcı nitelikler olarak tanımlandığını vurgularken; zihinsel durumlardan açığa çıkmayan bedensel nitelikli gülmelerin alt katmana ait olduğunu bildirmiştir. Sanders ayrıca yergi ve ironinin anlama kapasitesinde ortaya çıkardığı ayrımlarla örneğin 18. yüzyıl İrlanda'sındaki okuryazar olmayan kesimle, iktidar kesiminin farklılığının kesin sınırlarla ayrılabildiğinden bahseder (Sanders, 2001:269). Thomas, 18. yüzyıla gelindiğinde alt sınıfların iyi terbiyenin boğucu etkisinden kendilerini kurtardığını

(31)

vurgulamıştır (Akt. Sanders, 2001:276). Dördüncü Chesterfield kontu, oğluna görgü kurallarıyla ilgili mektuplar yazarken abartılı gülmenin görgüsüzlüğün bir örneği olduğunu dile getirerek ayak takımına özgü olduğunu belirtmiştir (Sanders, 2001:277).

1.4.4. Alaycı - Neşeli Gülüş

Daha önce de belirtildiği gibi, gülme üzerine yapılan ilk çalışmalarda, gülmenin içerdiği alay durumu üzerinde, alaycı gülmenin yıkıcı etkisi de göz önüne alınarak görüşler dile getirilmiştir. Ayrıca Batı edebiyatında İlyada'nın birinci bölümünde ateş ve zanaat tanrısı Hephaistos'un topal, kötürüm haliyle tanrılara sunacağı içkileri taşırken dökmesi sonucu maruz kaldığı alaycı gülüşler ve utanması, Batı edebiyatında ilk alaycı gülüşün örneğini oluşturur (Sanders, 2001:86). Homeros, alaycı gülmeyi dindirilemez olarak görerek, yıkıcı etkisinden dolayı ona ateşin özelliklerini atfeder. Neşeli gülme ise ışık ve havayla ilişkilendirilir. Alaycı gülme nükleer güce benzetilirken, neşeli gülme içerdiği ılımlı havanın etkisiyle zararsızdır (Sanders, 2001:102). Neşeli gülmede, alay ya da incitici etkiler söz konusu değildir. Antik Yunan'da bu tür gülmede kontrolsüz bir kahkahanın olmaması, neşeli kahkahanın üst sınıflara ait bir gülme biçimi olarak görülmesini sağlamıştır (Şahinalp, 2010:26).

Antikçağlılar da alaycı gülmenin yok edici özelliğinin farkında olarak, bunu bir savaş silahı olarak nitelendirebiliyorlardı. Alaycı gülmenin bıraktığı yara ömür boyu sürecek bir acının sebebi, en güçlü insanı bile yok edebilecek bir eylemdi (Sanders, 2001:138).

İyonya okulunun bir üyesi olan ve her şeye gülen filozof olarak tanınan Demokritos’un gülüşü başlangıçta alaycı bir ifade gibi görünse de aslında ciddi bir tez ortaya koymaya çalıştığı, iyi niyetli ve ölçülü eleştiriyi amaçladığı tespitleri yapılmıştır (Sanders, 2001:102).

Modern gülmenin tarihi başlatan Yunanlılar gülmenin neşeyle özgürleştirici doğasına da vurgu yapmışlardır (Sanders, 2001:105). Sanders'ın çalışmasında alaycı gülüş ile ilgili yaptığı şu tespite de yer vermek gerekir: günümüz stand-up

(32)

komedyenlerinin yaşamın içinden ele aldıkları konularla bizi güldürürken aslında yaptıkları eylem üsluplaştırılmış bir alaydır.

1.5. Mizah Yaratma Yöntemleri

Türkçeye gülmece olarak aktarılan mizah, basit bir gülmeceden farklıdır. Onu basitlikten, sıradan bir kahkahadan ayıran, insanlara canlılık katması ve bir kavrayış değişikliği yaratmasıdır (Morreall, 1997:89). Mizah, gerçekliğin sözcüklerle aktarıldığı bir kanal olarak görülürken özünde eleştiriyi barındırmaktadır. Basit bir gülme kişinin bedensel bir boşalması ve bir rahatlama sağlarken, mizah kişinin algı kapasitesini ve bakış açısını geliştiren bir yapıdır (Avcı, 2003:2). Çalışmamız kapsamında, mizahı türetmenin yollarından ve çeşitlerinden, farklı sınıflamalar yapan araştırmacıların yöntemlerinden bahsedilecektir.

1.5.1. Bergson Sınıflandırması: Durum, Söz ve Karakter Komiği

Henry Bergson komiğin anlamını sorgularken yaptığı ilk ayrım, durum komiği, söz komiği ve karakter komiği arasındadır.

1.5.1.1 Durum Komiği

Bergson durum komiğini açıklarken Yaylı Şeytan, İpli Kukla ve Kartopu gibi nitelendirmelere başvurur. Yaylı Şeytan deyimiyle, eylemlerin mekanik bir şekilde geri tepmesiyle ortaya çıkan aksiyon ile seyircide gülme durumunun ortaya çıkmasını ifade etmektedir (Bergson, 2015:53). İpli kukla şeklinde açıkladığı durumu, insanların özdeşleştiği karakterlerin genelde egemen, başat bir rolde olan kimseler olmasından ve bu karakterin diğer karakterleri elinde oynatmasının verdiği hazdan kaynaklanan bir komedi biçiminde tanımlamaktadır (Bergson, 2015:58). Bergson kartopu nitelendirmesiyle komediyi açıklarken yaptığı sınıflandırmalarının ise çocukluk dönemine ait imgelerle ilişkili olduğunu belirtir. Durumların ve çatışmaların birbirini etkileyerek ilerlemesini kartopu etkisiyle katlanarak bir komediye yol açması olarak belirtmektedir. Zincirleme olarak ilerleyen bu olayların özellikle vodvillerde sıkça kullanıldığından söz eder (Bergson, 2015:61).

(33)

Bu noktada Bergson klasik tiyatrodaki yöntemleri daha yakından incelemiştir. Bu yöntemlere çağdaş tiyatroda da rastlandığını ifade ederken bunları Yineleme, Tersine çevirme ve Dizilerin birbirinin içine girmesi şeklinde açıklamıştır. Yineleme ile davranış tekrarı gibi aksiyonların oluşturulmasıyla komedinin elde edilmesini vurgulamıştır. "Yinelenen sahne ne kadar karmaşık, ne kadar doğal biçimde düzenlenmişse, yineleme de o ölçüde komik olur" (Bergson, 2015:65). Tersine çevirme ile ise, kalıplaşmış ya da seyirciye tanıştırılmış karakterlerin rollerinin tersine çevrilip, yer değiştirmesiyle komik bir sahne elde edilebilir (Bergson, 2015:67). Birbiri içine geçmiş, iki anlamlı durumların farklı farklı algılar yaratarak ortaya çıkardıkları karmaşa ise dizilerin birbirinin içine girmesi şeklinde adlandırılmıştır. Bergson bu durumu, "Bir durum, hem birbirinden kesinlikle bağımsız iki olay dizisine ait olur, hem de tümüyle değişik iki anlamda yorumlanabilirse hep komiktir" (Bergson, 2015:69), şeklinde açıklamaktadır.

1.5.1.2. Söz Komiği

Bergson, dilin anlattığı komedilerle, dilden kaynaklanan komedileri birbirinden ayırmıştır. Söz ile yaratılan komedide, komik durum farklı dillere aktarılabilirken, dilden kaynaklanan kusurlarla ya da sözcük oyunlarıyla ortaya konan komedi kültürel farklılıklardan dolayı bir başka dilde komik olmayacaktır. Söz komedisi oluşturmada nüktenin üzerinde duran Bergson, nükteyi en geniş anlamıyla dramatik bir düşünce biçimi olarak tanımlamaktadır (Bergson, 2015:74). Nükteci, herkesin bildiği doğruları, düşünce kalıplarını kullanarak bunları gülünç şekillerde, dil aracılığıyla ifade ederek komikleştirir.

Bergson; kendimizi bir duygu durumunun içerisine kaptırıp o anda söylemek ya da yapmak istemediğimiz bir şeyi söylediğimiz veya yaptığımızda komik bir sonucun ortaya çıkacağını belirtmektedir. Ayrıca saçma bir düşünceyi beylik bir kalıp içinde ifade etmenin de her zaman komik bir sonuç ortaya koyacağını söylemektedir (Bergson, 2015:78).

Dil kullanımı üzerinden de komiği açıklayan Bergson; mecaz kalıpların, gerçekmiş gibi ortaya konularak ifade edilmesiyle komikliğin oluşacağını belirtmektedir (Bergson, 2015:80). Ayrıca tümcelerin tersine çevrilmesiyle de

(34)

komikliğin oluşacağını belirterek, bu durumun komediye dönüşmesi için belirli bir ustalıkla işlenmesi gerektiğini vurgulamıştır:

"Neden pipolarınızı taraçama silkiyorsunuz? -Peki siz neden taraçanızı pipolarımın altına koymuşsunuz?" (Bergson, 2015:83)

Bir düşüncenin aktarılmasının doğallığından çıkarılıp başka bir tonda ifade edilmesiyle de komik bir sonuç elde edilebilmektedir. Örneğin ciddi ve sade bir tonda aktarılan düşüncelerin dile getirilişi yer değiştirildiğinde bir komiklik elde etmek mümkün olabilmektedir (Bergson, 2015:85). Alçalma ve abartma durumlarıyla da komiklik elde edilebilirken; değerli ve saygı duyulan bir şeyin seviyesi düşürülerek (alçalma) ya da küçük şeyler sistemli bir şekilde uzatılarak abartılmasıyla komik bir etki oluşturulabilmektedir. Bunun yanında düşüncelerin dürüstlüğü üzerinden bir aktarım yaratılarak, dürüst olmayan bir düşünceye dürüstmüş gibi yaklaşmak ile de komiklik yaratılabilmektedir (Bergson, 2015:87). Mizahı türetmede ironinin önemine de vurgu yapan Bergson, gerçeklerin içinde bulunulan durumun alaya alınarak aktarılmasıyla açığa çıkan gülmeceden bahseder. Son olarak çeşitli meslek gruplarına ait sözcüklerin, deyimlerin günlük yaşama uyarlanarak dile getirilmesiyle de gülmecenin yaratılabileceğini belirtmektedir (Bergson, 2015:89).

1.5.1.3. Karakter Komiği

Komedi duyguların kaybolduğu yerde başlarken, toplum içinde başkalarıyla çarpışmaktan kaçınmayan kişi gülünç bir durum yaratır. Komedya toplum içinde gerçekleşirken burada varolan karakterin hep aşağı katmandan biri olarak görülmesi kişiyi daha da komik bir duruma düşürür. Toplumun içinde bulunan kalıpların dışına çıkan her karakter komik olur. Karakterin aykırı olduğu nokta ahlaki etkenlerden çok toplumunun egemen duygu ve davranışlarına olan aykırılıktan doğmaktadır. Bergson karakter komiğinin oluşumu için iki etkeni; toplumla uyumsuzluk ve izleyicinin duygulanmaması olarak koşullandırmıştır. Üçüncü etken ise Bergson tarafından özdevinim olarak adlandırılır. Özdevinim otomatik olarak, istemsizce ya da bilinçsizce yapılan eylemleri kapsar: "Katılık, özdevinim, dalgınlık, topluma

(35)

uyumsuzluk... Bütün bunlar birbirlerinin içine girer, karakter komiği de bütün bunlardan oluşur" (Bergson, 2015:100).

Komik karakterin benliğindeki kalıplaşmış jestleri kendi deneyimlerine paralel bir şekilde fark eden izleyici, bunları mekanikleşmiş bir biçimde algılayarak güler. Bir de buna, dalgınlık gibi kusurlar da eklenerek eylemler yaratılırsa komedinin niteliği de yükselmektedir.

1.5.2. Morreall'in Sınıflandırması: Uyumsuzluklar 1.5.2.1. Şeylerdeki Uyumsuzluklar

Gülme eyleminin gerçekleşmesine nesnelerin veya insanların durumlarındaki farklılıklar neden olmaktadır. Bir insanda ortaya çıkacak olan uyumsuzluğun karşısındaki insanlara gülünç gelmesinin sebebi, onu uyumsuzluğun getirdiği bir aşağılama içinde görmesinden kaynaklanmaktadır. Nesnelere oranla bir duygu deposu olan insanda bu uyumsuzlukların çok sayıda olduğu bir gerçektir. Morreall bunları; fiziksel bozukluklar, bilgisizlik ya da aptallık, ahlaki bozukluklar ve başarılamayan işler şeklinde sınıflandırmıştır (Morreall, 1997:94).

1.5.2.1.1. Fiziksel Bozukluklar

Fiziki bozukluklara gülme etkinliğine ahlaki olarak günümüzde pek rastlanmasa da, insanlar içten içe, çirkin bir yüze, büyük kulaklı bir insana ya da kaba burunlu birilerine gülebilir. Bu tür bozuklukların sahnede ya da sinema perdesinde görülmesinde ise insanlar gülme tepkisini rahatlıkla gösterebilmektedir. Palyaçolara gülünmesi de tamamıyla karşılaşılan fiziki bozukluklar ile ilgilidir.

1.5.2.1.2. Cahillik ya da Aptallık

Çocukların davranışları en basit olarak bu tip gülmenin sonucu olabilir Delilere gülmek, dalgın insanlara gülmek, kişilerin cahilliğine ve aptallıklarına gülmek birçok kültürde sıkça rastlanan durumlardır.

(36)

1.5.2.1.3. Ahlaki Bozukluklar

Toplumda hoş karşılanmayan cimri, yalancı, sarhoş, tembel, seks manyağı, dedikoducu, iki yüzlü gibi olumsuzluk içeren davranışların herhangi birine sahip bir karakter komik olabilmektedir. Platon bu tip ahlaki bozuklukların gülmenin tek nedeni olduğunu da ileri sürmüştür. Bu tip olumsuz davranışlara sahip birinden toplum içinde bahsedildiğinde insanlar gülerek tepki verebilmektedir (Morreall, 1997:96).

1.5.2.1.4. Başarılamayan İşler

İnsanlar çok çaba sarf ederek peşinden koştukları bir hedefin kıyısından dönerek ya da o hedefi başaramayarak da komik bir duruma yol açabilir. Bu başarısızlık aptallık, cahillik gibi durumları da içerebilmektedir. Ulaşılamayan hedefle araya giren büyük bir şanssızlık ya da ani bir durum değişikliği söz konusuysa buradaki gülme dozu da o oranla artarak güçlü olacaktır. Aynı zamanda başarılmasına rağmen düzenin bir türlü kurulamaması, kişinin savsaklığı gibi durumlar da yine gülünç bir sonuç ortaya çıkarabilmektedir.

El şakalarına dayanan ya da çok bilindik ve basit bir numara olan oturacak olan birinin sandalyesini çekmek gibi durumlardan kaynaklanan gülme ise hareketlerdeki bozukluklara dayalıdır. Başarılamayan işler sonucunda olduğu gibi, tam tersi durumlarda da örneğin beklenmedik bir şekilde kazanılan başarıların sonucunda da gülme durumu ortaya çıkabilmektedir. Sessiz film dönemindeki kahramanların beklenmedik bir şekilde içinde bulunduğu gerilimden birden bire sıyrılarak kurtulması ile seyirci gülebilmektir (Morreall, 1997:96).

Şeylerdeki uyumsuzluklarla açığa çıkan durumların bir başka şekli de, sandığımız şeyin başka bir şey olması durumudur. Böyle bir durum üzerinden geliştirilecek olan diyalog sonunda açığa çıkacak olan şaşırma durumuyla yine gülünç bir sonuç elde edilmektedir.

Şeylerdeki uyumsuzluğun bir başka ve yaygın biçimlerinden bir diğeri taklitten doğan gülmecedir. Taklidi gerçekleştiren komedyenin el-kol hareketleri, ses tonu bir gülme durumunu açığa çıkarırken, imgedeki sesin sahibinin figürü ile

Referanslar

Benzer Belgeler

4.36 Farklı Gelişen Çocuğun Engel Türüne Göre Anne Babalarının Uzmanlardan (terapist, psikolojik danışman, özel eğitim öğretmeni) Faydalanma Gereksinimlerinin Farklılaşıp

Yukarıda isimleri zikredilen ve Türk mizah geleneğinin en önemli unsurlarından olan Nasreddin Hoca, Keloğlan ve Karagöz'ün çeşitli özellikleri bağlamında

Dersin Amacı " Mitolojinin birincil kaynakları aracılığıyla dinsel düşünüşün başlangıç noktalarına inilecektir.. Yaratılış Mitosları ile inançların

Aynı şekil­ de, o akşam, “Bir Kemal Sunal filmi” daha oynayacaktı ve tele­ vizyon sayfalarında büyük pun­ tolarla yer almıştı ve eminim bir hafta

irketin, Otel’deki yıkım için kat başına 2 ila 2.5 milyar lira talep edeceğini belirten şirket yetkilileri, kaba kuvvetle, murçlarla ve balyozlarla otelin fazla katlarının

As a result, the present study contributes new experimental mass attenuation coefficients, molecular, atomic and electronic cross sections, electron density and

EDİRNE Trakya — Paşaeli Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti Baş kanı Şükrü Bey tarafından dün Mustafa Kemal Paşa’ya yolla nan uzun bir raporda, Fransız

Ne yazrk ki, iizerinde anlagmaya vanlan konular konsenstisiin oluq- masrnl engelleyecek kadar itiraz gordti.TartrEmah prensiblerden biri DTBS aktivitelerinin,