• Sonuç bulunamadı

Nişancızâde'nin Nûru'l-'ayn Adlı Eserinin Tahkik ve Tahlili (7-11. Fasıllar)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nişancızâde'nin Nûru'l-'ayn Adlı Eserinin Tahkik ve Tahlili (7-11. Fasıllar)"

Copied!
216
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

İSLAM HUKUKU BİLİM DALI

NİŞANCIZÂDE’NİN NÛRU’L-ʻAYN ADLI ESERİNİN

TAHKİK VE TAHLİLİ (7-11. FASILLAR)

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Meryem YILMAZ

Danışman:

Doç. Dr. Asım Cüneyd KÖKSAL

İSTANBUL

2019

(2)
(3)

T. C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İSLAM HUKUKU BİLİM DALI

NİŞANCIZÂDE’NİN NÛRU’L-ʻAYN ADLI ESERİNİN

TAHKİK VE TAHLİLİ (7-11. FASILLAR)

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Meryem YILMAZ

Danışman:

Doç. Dr. Asım Cüneyd KÖKSAL

İSTANBUL 2019

(4)

TEZ ONAY SAYFASI

T. C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, İslam Hukuku Bilim Dalı’nda 020116YL09 numaralı Meryem YILMAZ’ın hazırladığı “Nişancızâde’nin Nûru’l-ʻAyn Adlı Eserinin

Tahkik ve Tahlili (7-11.Fasıllar)” konulu yüksek lisans tezi ile ilgili tez savunma sınavı,

05/08/2019 günü (15:00–16:30) saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı olduğuna oy birliği ile karar verilmiştir.

Doç. Dr. Asım Cüneyd KÖKSAL İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi

Prof. Dr. İbrahim Kâfi DÖNMEZ İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi (Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı)

Doç. Dr. Süleyman KAYA Sakarya Üniversitesi

(5)

BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

Meryem YILMAZ

(6)

ÖZ

On yedinci yüzyılda yaşamış bir Osmanlı fakihi olan Nişancızâde, Şeyh Bedreddin’in muamelat ve yargılama hukukuna dair olan ve gayr-i resmi bir kanun olarak uzun yıllar mahkemelerde kullanılan eseri Câmi‘u’l Fusûleyn’i ıslah etme amacıyla Nûru’l-‘Ayn fi

Islâhi Câmi‘u’l Fusûleyn’i kaleme almıştır. Bu tez, Nûru’l-‘Ayn ile Câmi‘u’l Fusûleyn’in

7-11. fasıllarının mukayesesi ile ilk eserin zikredilen fasıllarının tahlilini içermektedir. Yapılan mukayese ve tahlil, esas itibarıyla Nişancızâde’nin tasarruflarının tespitine yöneliktir.

Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde fasılların muhtevası hakkında bilgi verilmiş, iki eser arasındaki üslup ve telif tarzından kaynaklanan farklılıklar ele alınmıştır. Ayrıca Nişancızâde’nin tercih ve tenkitleri ile Nûru’l-‘Ayn’a eklediği ya da dahil etmediği mesele ve görüşlere yer verilmiştir. İkinci bölümde müellif hatlı iki yazma nüsha esas alınarak bu fasıllar tahkik edilmiştir.

Anahtar Kelimeler:

Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn, Şeyh Bedreddin, Câmi‘u’l Fusûleyn, Yargılama Hukuku, Dava Hukuku, Mahkeme, Kadı

(7)

ABSTRACT

Nişancızâde, an Ottoman faqih who lived in the seventeenth century wrote a book named

Nûru’l-‘Ayn fi Islâhi Câmi‘u’l Fusûleyn in order to improve the book of Şeyh Bedreddin

which is related to legal transactions and administrative jurisdiction and had been used as an informal law for many years in courts. This thesis includes the comparison and analysis of chapters seven to eleventh of Nûru’l-ʻAyn and Câmiʻu’l-Fusûleyn. The comparison and analysis are mainly aimed at determining the executions of Nişancızâde.

Our study consists of two chapters. In the first chapter, information is given about the content of the chapters and the differences between the two books stemming from writing style are explained. In addition, the preferences and criticisms of Nişancızâde and the issues and opinions that he added or raised in his book were included. In the second chapter, has been edited critique of these chapters of Nûru’l-ʻAyn based on two copies of the author.

Key Words:

Nişancızâde, Nûru’l-ʻAyn, Şeyh Bedreddin, Câmiʻu’l-Fusûleyn, Administrative jurisdiction, Case Law, Court, Muslim Judge

(8)

ÖNSÖZ

Nûrul-ʻAyn fi Islâhi Câmiʻu’l-Fusûleyn, oldukça önemli bir eserin üzerine yazılmış

olmasının yanı sıra geç dönemde yaşamış, kadılık vazifesi îfâ etmiş bir Osmanlı fakihinin gözlem ve tecrübelerini de yansıttığı için son derece dikkate değerdir. Bu eseri tahkik ederek yayın dünyasına kazandırmanın değerli bir çaba ve hizmet olacağı düşüncesinden hareketle proje grubu oluşturarak bu hedefe yöneldik. Aynı zamanda başlangıçtan beri var olan eserin tahlilini yapma fikri olgunlaştı ve ortak olması gereken hususlara karar verildi. Buna göre yapacağımız tahkik, eserin müellif hatlı iki versiyonuna dayanırken, tahlili ise Câmiʻu’l-Fusûleyn ile mukayese edilerek gerçekleştirilecekti. Bu mukayesenin ise üslup, muhteva ve kaynak farklılıklarını içermesi gerektiği hususunda fikir birliği sağlandı.

Nûru’l-ʻAyn’ın tahkik ve tahlilini yaptığımız bu çalışmada gerek müellifin

üslubuna alışmada gerekse rumuz listesinde açıklaması yapılmayan kaynakların tespitinde nispeten zorluk yaşamış olsak da proje grubu olarak birbirimize yardımcı olmak adına üstümüze düşeni yaptık. Ayrıca grubumuzdan tezini ilk bitiren arkadaşımız Hümeyra YORULMAZ’ın tahkikte uyguladığı biçimsel yol ve tahlilde üzerinde durduğu esaslar bizim için yol gösterici oldu. Bu vesileyle kıymetli arkadaşımıza teşekkürü bir borç bilirim.

Bizlere tez konusu olarak bu projeyi teklif eden, tezimi özenle okuyup fikirlerini sunan değerli danışmanım Doç. Dr. Asım Cüneyd KÖKSAL’a, projenin gelişmesinde ve kararlar alınmasında önemli katkı sağlayan muhterem hocalarım Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU ve Prof. Dr. İbrahim Kâfi DÖNMEZ’e, jürimde bulunarak değerlendirmelerini benimle paylaşan saygıdeğer hocam Doç. Dr. Süleyman KAYA’ya, aydınlatıcı bir fikir alışverişi içinde olduğumuz proje grubumuzdaki kıymetli arkadaşlarıma, maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen sevgili aileme en içten duygularla teşekkür ediyorum.

(9)

İÇİNDEKİLER

TEZ ONAY SAYFASI ... ii

BEYAN ... iii ÖZ ... iv ABSTRACT ... v ÖNSÖZ ... vi İÇİNDEKİLER ... vii KISALTMALAR ... ix

GİRİŞ: TEZİN KONUSU, SINIRLANDIRILMASI, KAYNAKLARI VE METODU ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM: NÛRU’L-ʻAYN’IN VE CÂMİU’L-FÛSULEYN’İN 7-11. FASILLARININ MUKAYESESİ ... 5

1. Fasılların Genel Muhtevası ... 5

1.1. Yedinci Fasıl: Akar Tespiti Davası ve İlgili Hususlar ... 5

1.2. Sekizinci Fasıl: Hâric ve Zilyed Davası ve Bunların Dava ve Şahitlikte Tarih Zikretmeleri ... 6

1.3. Dokuzuncu Fasıl: Dava ve Şahitlikte İşaret, Nisbet ve Tarif ... 9

1.4. Onuncu Fasıl: Davada Çelişki ... 10

1.5. On Birinci Fasıl: Dava ile Şahitlik Arasında ve Şahitler Arasında İhtilaf ... 11

2. Üslup-Telif Tarzından Kaynaklanan Farklılıklar ... 12

2.1. Konuyu Tertip Etme/Sunma Yöntemleri Arasındaki Fark ... 13

2.1.1. Nişancızâde’nin Takdim-Tehir Yaptığı Meseleler ... 17

2.1.2 Nişancızâde’nin İhtisar Ettiği Meseleler ... 22

(10)

2.2. Nişancızâde’nin Naklettiği Hükme Destekleyici Delil Getirmesi ... 30

2.3. Nişancızâde’nin Naklettiği Meseleye Açıklık Kazandırması ... 34

3. Nişancızâde’nin Tercihleri ... 40

3.1. Lafız Tercihleri ... 40

3.2. Nakil Tercihleri ... 45

4. Nişancızâde’nin Tenkitleri ... 51

4.1. Şeyh Bedreddin’i Eleştirmesi ... 51

4.2. Görüşünü Naklettiği Müellifi Eleştirmesi ... 71

5. Nişancızâde’nin Şeyh Bedreddin’in Görüşünü Desteklemesi ... 77

6. Nişancızâde’nin Eklediği Mesele ve Görüşler ... 79

7. Nişancızâde’nin Yer Vermediği Mesele ve Görüşler ... 86

SONUÇ ... 88

KAYNAKLAR ... 91

EKLER ... 94

ÖZGEÇMİŞ ... 104

İKİNCİ BÖLÜM: NÛRU’L-ʻAYN FÎ ISLÂHİ CÂMİU’L-FUSÛLEYN’İN 7-11. FASILLARININ TAHKİKİ ... 1

(11)

KISALTMALAR

b. : Bin/ibn Bkz./bkz. : Bakınız CF : Câmiu’l-Fusûleyn ed. : Editör h. : Hicrî haz. : Hazırlayan Ktp. : Kütüphanesi NA : Nûru’l-ʻAyn nr. : Numara ö. : Ölüm tarihi s. : Sayfa

Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü : Hacı Yunus Apaydın, Yargılama Usûlüne Dair

Câmiʻu’l-Fusûleyn’in bir bölümüdür (s.1183-1197).

Thk. : Tahkik eden

Trc. : Tercüme

t.y. : Basım tarihi yok

ve diğer. : Ve diğerleri

(12)

GİRİŞ: TEZİN KONUSU, SINIRLANDIRILMASI, KAYNAKLARI

VE METODU

Bu tez, Nişancızâde Muhyiddin Mehmed’in (ö. 1031/1621) Nûrul-ʻAyn fi Islâhi

Câmiʻu’l-Fusûleyn adlı eserinin 7-11. fasıllarının tahkik ve tahlilini, bu eserin tamamına

yönelik bir projenin parçası olarak hedeflemektedir. Eserin tahkiki, müellif hatlı iki yazma nüsha esas alınarak yapılmış olup, tahlili ise Nûru’l-‘Ayn’ın kendisi üzerine yazıldığı eser Câmiʻu’l-Fusûleyn ile karşılaştırmalı olarak gerçekleştirilmiştir.

Kaynaklarda doğum tarihi 962 (1555) olarak verilen Nişancızâde, Osmanlı Devleti’nin Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) devrinden II. Osman’a (1618-1622) dek hükümranlığı süren yedi padişah zamanında yaşamış bir fakihtir. Hocası Sâdeddin Efendi’nin (ö.1008/1599) meclisine devam etmiş ve İstanbul’da tahsil hayatını tamamladıktan sonra çeşitli müderrislik ve kadılık görevlerinde bulunmuştur. Kadılık görevlerini Bağdat, Yenişehir, Üsküdar, Halep ve Mekke’de gerçekleştirmiş, Edirne kadılığına tayin edilmiş fakat oraya ulaşamadan yolda vefat etmiştir. Ona nispeti kesinleşmiş olan en meşhur iki eseri Mir’âtü’l-kâinât ile Nûru’l-‘Ayn’dır.1

Nûru’l-‘Ayn’a kaynaklık eden Câmiʻu’l-Fusûleyn, Mecdüddin el-Üsrûşenî’nin (ö.

632/1235) el-Fusûl’ü ile İmâdüddin2 el-Merğinânî’nin Fusûlü’l-ihkâm fî usûli’l-ahkâm adlı eserinin bir araya getirilmesi suretiyle telif edilmiştir. Bu iki eserin dörtte biri hacminde olup kırk fasıldan oluşmaktadır. Bu eser hem muamelat hem de yargılama hukukunun önemli bahislerini içerir. Özellikle kazâ ve fetva ile ilgili meseleleri ele alması nedeniyle uzun yıllar kadı ve müftülerin başvuru kaynağı olmuştur.3 Bu durumda eserin

Hanefi mezhebinin güvenilir kaynaklarına dayanılarak yazılmasının da etkili olduğunu söyleyebiliriz.4 Adeta gayri resmi bir kanun mesabesinde olan eser, Mecelle’nin de

kaynakları arasındadır. Şeyh Bedreddin’in klasik meseleleri özgürce tartışması ve yer yer Hanefî imamlarının görüşlerine katılmaması birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Bu nedenle Câmiʻu’l-Fusûleyn’in üzerine çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bu eserlerden

1 Tahsin Özcan, “Nişancızâde Muhyiddin Mehmed”, DİA, XXXIII, s. 161.

2 Müellifin adı bazı kaynaklarda İmâdüddin zikredilmeden Zeynüddîn el-Merğînânî olarak geçmektedir.

(Murteza Bedir, “Üsrûşenî”, DİA, XLII, s. 393.)

3 Ali Bardakoğlu, “Câmiu’l-Fusûleyn”, DİA, s. 108-109.

4 Ayhan Hira, “Şeyh Bedreddin’in Câmiu’l-Fusûleyn Adlı Eserinin Hanefi Fıkıh Literatürüne Katkısı: İbn

(13)

en meşhurları şunlardır: Süleyman b. Ali el-Karamânî’nin (ö. 924/1518) el-Es’ile

ve’l-ecvibetü’l-müte’allika bi Câmi’i’l-fusûleyn, Zeynüddin b. Nüceym’in (ö. 970/ 1563) Câmi’u’l-Fusûleyn’e yaptığı haşiye, Necmeddin er-Remlî’nin (ö. 1081/1670) Câmiʻu’l-Fusûleyn’deki haşiyeleri temize çekerek oluşturduğu el-Le’âli’d-dürriyye fi’l-fevâidi’l-Hayriyye ve Nişancızâde Muhyiddin Mehmed’in (ö.1031/1622) Nûru’l-‘Ayn fi ıslahi Câmi’u’l-Fusûleyn eseri. Bununla birlikte Câmiʻu’l-Fusûleyn’in kendisinden sonraki

literatüre katkısı tartışılmazdır. Örneğin el-Bahru’r-Râik (İbn Nüceym), el-Eşbah

ve’n-nezâir (İbn Nüceym), Gamzü uyûni’l-basâir fi şerhi’l-eşbah ve’n-ve’n-nezâir (Ahmed b.

Muhammed el-Hamevî), el-Fetâva’l-Hindiyye, Mecmaʻu’l-enhur (Damad Efendi),

Şerhu’l-Mecelle (Ali Haydar) gibi eserler incelendiğinde Câmiʻu’l-Fusûleyn’den fazlaca

alıntı yapıldığı görülmektedir.5

Tezimiz iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümü 7-11. fasıllar arası

Nûru’l-‘Ayn ve Câmiʻu’l-Fusûleyn’in mukayesesine ayırdık. Öncelikle her faslı ayrı ayrı

tanıtmak suretiyle genel bir muhteva bilgisi verdik. Daha sonra iki eserin üslup-telif tarzından kaynaklanan farklılıklarını ele aldık. Burada Nişancızâde’nin tasarruflarına yönelik tespit ettiğimiz bulguları ortaya koyduk ve mevcut olduğu takdirde her fasıldan örnek getirmeye çalıştık. Akabinde Nişancızâde’nin lafız ve nakil tercihlerini ve Şeyh Bedreddin ile görüşünü naklettiği müellife yönelttiği tenkitlerini aktardık. Son olarak Nişancızâde’nin fasla eklediği ve yer vermediği mesele ve görüşlere ayrı başlıklarda yer verdik. Bütün bunları yaparken Nişancızâde’nin tasarruflarının sebebine ve sonucuna yönelik izahlarda bulunmaya çalıştık. Zaman zaman Nişancızâde’nin yönlendirmesiyle veya Câmiʻu’l-Fusûleyn’de ilgili konunun farklı bir fasılda işlendiğini tespit edince, mukayesemizi gerçekleştirebilmek adına diğer fasıllardan yardım aldık.

Tezimizin ikinci bölümünü bu fasılların tahkikine ayırdık. Otuz bir varaktan ibaret olan fasılların dizimini, Topkapı nüshasını esas alarak yaptık ve diğer bir müellif hatlı nüsha olan Âşir Efendi nüshasındaki farkları dipnotlarda belirttik.6 İhtiyaç hasıl

olduğunda ise Nûru’l-‘Ayn’ın diğer nüshalarından yararlandık. Bu nüshalar şunlardır: Veliyyüddin Efendi Ktp. nr. 1580, Müftülük Ktp. nr. 159, H. Hüsnü Paşa Ktp. nr. 323,

5 Hira, “Şeyh Bedreddin’in Câmiu’l-Fusûleyn Adlı Eserinin Hanefi Fıkıh Literatürüne Katkısı: İbn Abidin

Örneği” s.226.

(14)

Nuruosmaniye Ktp. nr. 2078, Raşid Efendi Ktp. nr. 281 ve 2729 ve 5696 numaralı Princeton Üniversitesi nüshaları.

Tezimizin konusunu ve yöntemini belirledikten sonra İmam Muhammed b. Suud İslam Üniversitesi, Dava ve İhtisab Yüksek Enstitüsü, Karşılaştırmalı Fıkıh Bölümü’nde bu kitabın tamamının tahkik ve dirasesini konu edinen ve müşterek bir proje olarak planlanmış bulunan üç doktora tezi tespit ettik. “Nûru’l-‘Ayn fî Islâhi Câmi‘u’l Fusûleyn

(Dirâsetün ve Tahkîkun)” isimli bu tezler Prof. Dr. Abdurrahman b. Selâme el-Mezînî’nin

danışmanlığında hazırlanmıştır. Fakat bu tezlerden yalnızca Muhammed b. Sa’d b. Muhammed el-Fâyiz’e ait, 21. fasıldan 32. faslın sonuna kadar olan kısmı içeren çalışmaya ulaşabildiğimiz için tezimizde ele aldığımız fasıllarda doğrudan faydalanmadık. Fakat müellifin mukaddimesinde ele aldığı Nûru’l-‘Ayn’ın muhtevası, yazılış dönemi, Nişancızâde’nin hayatı ve eserleri gibi genel bilgileri ve eserin üslubuna yönelik tespit ettiği noktaları tetkik ettik. Müellifin hayatı ve yaşadığı döneme dair bilgilere değinsek de konuyu büyük ölçüde proje grubumuzdan Rukıyye Güleçyüz arkadaşımıza tevdi ettik.

Tezimize kaynaklık eden Nûru’l-‘Ayn incelenirken Topkapı nüshasının tercih edilmesinde projemizin koordinatörü Doç. Dr. Asım Cüneyd Köksal’ın araştırması etkili olmuştur. Hocamız, Türkiye Kütüphaneleri veri tabanında Şeyh Bedreddin adına kaydedilen Nûru’l-‘Ayn nüshasına ulaşmış ve o zamana değin esas nüsha olarak kabul ettiğimiz Süleymaniye Kütüphanesi, Aşir Efendi koleksiyonu, numara 127’de kayıtlı olan nüshanın müellif tarafından daha önce yazıldığını, dolayısıyla eserin ilk versiyonu olduğunu, Topkapı nüshasının ise eserin son şeklini yansıttığını tespit etmiştir. Böylelikle Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan Köşkü, numara 602’de kayıtlı olan nüshayı asıl nüsha kabul edip Âşir Efendi nüshasındaki farklılıkları belirtmek suretiyle metni tesis ettik. Karşılaştırmamızı gerçekleştirirken Câmiʻu’l-Fusûleyn’in ise Süleymaniye Kütüphanesinde yer alan Halet Efendi koleksiyonu, 119 numaralı yazma nüshayı kullandık.

Topkapı nüshası 330 varaktır ve içinde telif veya tensih tarihi yoktur. 2a numaralı varakta nüshanın müellifin hattıyla yazıldığına dair bir ibare bulunmaktadır. Çalışmamızda bu nüsha esas alınmış, varakların sol üst köşesinde yer alan numaralandırma kullanılmıştır.

(15)

Âşir Efendi nüshası, 437 varaktır. Eserin kapak sayfasının karşısındaki sayfada eserin isminden sonra müellif hattıyla yazıldığına dair bir ifade bulunmaktadır. Tezimizde, PDF sayfasına göre 23. sayfadan itibaren başlatılan sayfa numaralandırılması kullanılmıştır. Nüshanın telif veya tensihine dair bir kayıt bulunmamaktadır.

Hâlet Efendi nüshası, 482 varaktan ibarettir. Müellif mukaddimesinde eserini hicrî 814 yılı Safer ayının 28'i cumartesi günü bitirdiğini ifade etmiştir. Bu nüshada iki farklı müstensihin hattı bulunmaktadır. Müstensih, metnin sonunda müellifin telif tarihini belirtmiş fakat istinsah tarihine yer vermemiştir. Çalışmamızda varakların sol üst köşesinde yer alan numaralandırma kullanılmıştır.

Proje grubumuzdan tezini daha önce bitiren arkadaşımız Hümeyra Yorulmaz’ın kullandığı başlıkların mümkün olduğu kadar daha sonraki yapılan tezlerdeki başlıklarla benzerlik taşıması hedeflenmekteydi. Fakat arkadaşımızın sorumluluk alanı tek bir faslı (33.fasıl) ihtiva ettiği için beş faslın tahlilinin ayrı ayrı mı yoksa bir arada mı yapılması gerektiği konusunda bir tereddüt hasıl oldu. Sonuç olarak tek başlık altında her fasıldan örnekler getirmeye karar verdik. Nişancızâde’nin eserin tüm fasıllarında uyguladığı yöntemlerin benzer olması sebebiyle birtakım değişikliklerle birlikte çoğunlukla Hümeyra Yorulmaz’ın tezinde tercih ettiği başlıkları kullandık. Fakat arkadaşımızın tezinin bir bölümü, bizden farklı olarak Câmiʻu’l-Fusûleyn’de bulunmayan başlıkların incelenmesine dairdir.

Tezimizde Hacı Yunus Apaydın’ın editörlüğünde hazırlanan Yargılama Usulüne

Dair Câmiʻu’l-Fusûleyn adlı tercümesinden metni anlamakta zorlandığımız yerlerde

yararlandık. Ayrıca tercümenin sonundaki Câmiʻu’l-Fusûleyn’in kaynak ve müelliflerini içeren “Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü”ne müracaat ettik. Câmi‘u’l Fusûleyn’e ve Şeyh Bedreddin’e yönelik bilgilerde çoğunlukla Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’ndeki “Câmiu’l-Fusûleyn” maddesine, zikri geçen tercümenin “Sunuş” kısmına, Ayhan Hira’nın Şeyh Bedreddin: Bir Sufî Alimin Fıkıhçı Olarak

Portresi ve Mustafa Bülent Dadaş’ın Şeyh Bedreddin: Bir Osmanlı Fakihi kitaplarına; Nûru’l-‘Ayn’la ilgili bilgilerde ise müstakil bir kaynak olmadığı için öncelikle eserin

kendisine, daha sonra Tahsin Özcan’ın “Nişancızâde Muhyiddin Mehmed” maddesine ve Muhammed b. S‘ad b. Muhammed el-Fâyiz’in doktora tezine dayandık.

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM: NÛRU’L-ʻAYN’IN VE CÂMİU’L-FÛSULEYN’İN

7-11. FASILLARININ MUKAYESESİ

1. Fasılların Genel Muhtevası

1.1. Yedinci Fasıl: Akar Tespiti Davası ve İlgili Hususlar

Klasik fıkıh kitaplarında bu faslın içeriği daha çok Kitabu’d-Dava olmak üzere Kitabu’ş-Şehâde ve Kitâbu’l-İkrar bölümlerinde yer almaktadır. Bu kitaplarda öncelikle davanın tanımı, içeriği, cevaz şartları ve hükmü ortaya konulur, daha sonra ise davacı ve davalının kim oldukları aktarılır. Bu temel bilgilerin ardından davanın hangi şartta kabul edileceği ele alınır. Bu kısımda deyn borcu, menkul ayn borcu ve son olarak da bu faslın konusu olan akar davasıyla ilgili meseleler anlatılır. Nûru’l-‘Ayn’da Câmi‘u’l-Fusûleyn ile paralel olarak bir önceki fasılda dava türleri ve davanın sıhhat şartları ele alınmış, bu fasılda ise akar tespiti davasına geniş bir yer verilmiştir.

Faslın konusu akarın tahdit edilmesidir. Akar, bir tanıma göre hurma ağacı veya ev gibi bir aslı/temeli olan bütün sabit mülklere denir.7 Başka bir tanıma göre ise akar arazi/toprak manasına gelir. Bununla birlikte her aslı olan mal için kullanılmıştır.8 Tahdit

ise sınırlama, kayıt koyma manasına gelmektedir. Terim olarak bir akarın sınırlarının özel işaretlerle belirtilmesi demektir. Bu görevi yapacak olan kişi akar sahibidir.9

Bu fasıl, Nişancızâde tarafından dört konu başlığına ayrılmıştır. Bu başlıklar şunlardır: “Akar Sınırlarını Belirlemede Yanılma”, “Binanın İstisna Edilmesi ve Benzeri Meseleler”, “Tâbi Olma ve Zevâid/İlaveler”, “Sınır Anlaşmazlığı ve Benzeri Meseleler”10. Nişancızâde, bu faslı Câmi‘u’l-Fusûleyn’den farklı olarak konu başlıklarına

ayırıp incelemiş olsa da birçok yerde yaptığı gibifaslın amacını açıklayan bir girişe yer vermemiş ve bir alıntıyla başlamıştır. Muhtemel ki böyle bir açıklamaya ihtiyaç olmadığına kanaat getirmiştir.

7Ahmed b. Muhammed Feyyûmî, Misbâhu’l-münîr fî garîbi’ş-şerḥi’l-kebîr li’r-Râfiʿî, cilt 2, Beyrut:

el-Mektebetü’l-İlmiyye, ty., s.421.

8 Mutarrizi el-Harizmi, el-Muğrib fi tertîbi’l-Muʻrib, cilt 1, Beyrut: Dâru’l-Kitabi’l-Arabî, 2010, s.323. 9 Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, “Tahdid”, İstanbul: Ensar, 2015, s. 535.

(17)

Faslın girişinde akar sınırlarının ve sınır sahiplerinin nasıl tarif edileceği aktarılmıştır. İlk başlık olan “Akar Sınırlarını Belirlemede Yanılma” başlığında ise sınırları zikrederken birinde hata yapılması, bu hataların düzeltilmesi, akarın zikredilen miktardan daha az ya da çok çıkması, hata yapan şahitlerin hâkim tarafından nasıl bilindiği konuları ele alınmıştır. “Binanın İstisna Edilmesi ve Benzeri Meseleler” başlığında genel olarak bahçeli ev davasında binanın istisna edilerek ilk yapılan şahitlikten dönmekle ilgili meseleler zikredilmiştir. Bu meselelerde bahçeli ev davasında şahitlik esnasında binanın kelime olarak zikredilip zikredilmemesi önem kazanmıştır. Aynı zamanda birbirlerine bağlı olup olmamaları bakımından cariyenin çocuğu ile ilişkisi meselesi, bina ve arsa ilişkisine benzetilerek bu konuda farklılaşan hükümler ve bu hükümlerin veçhi ortaya konulmuştur. “Tâbi Olma ve Zevâid/İlaveler” başlığı altında ise birbirine tabi olup olmama bakımından anne-çocuk, ağaç-meyve ya da arazi- ağaç gibi ilişkilere dair meseleler ele alınmıştır. Zevâid olarak ifade edilen de asla tâbi olarak davaya konu olan şeylerdir. Son başlık olan “Sınır Anlaşmazlığı ve Benzeri Meseleler” başlığında ise şu meseleler ele alınmıştır: Şahitlerin arazilerin sınırlarını bilmemesi yahut aralarında ihtilaf etmesi, zilyedin evin sahibi olduğunu iddia eden ve sınırlarını belirten davacıyı inkar etmesi, bir belgede sınırlarını da içerecek şekilde bir evin mülkiyetinin yazılı olması, şahitlerin evi gördükleri takdirde sınırları bileceklerini söylemesi üzerine hakimin iki adil kişiyi beraberlerinde göndermesi ve davacının sınırları yahut komşu isimlerini bilmediğini ifade ettikten sonra geri dönüp bunları zikretmesi.

1.2. Sekizinci Fasıl: Hâric ve Zilyed Davası ve Bunların Dava ve Şahitlikte Tarih Zikretmeleri

Bu faslın konusu genellikle klasik fıkıh kitaplarında “Kitabu’d-Dava”nın içinde “Dava’r-Raculeyn”11 babının içinde yer alır. Hâric ve zilyedle ilgili bazı meseleler, aynı zamanda davada çelişki konusuna birer örnek teşkil ettiği için Kitabu’d-Dava’nın tenakuz babında da bulunmaktadır. Bununla birlikte bu faslın içerdiği meselelere ayrı ayrı nikah, satın alma, rehin ve benzeri konuların müstakil olarak işlendiği ilgili kitap ve babların içinde de rastlamak mümkündür.

(18)

Hâric ve zilyedin tanımları zıt anlamlar içermeleri sebebiyle kaynaklarda birlikte verilmiştir. Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü’nde şöyle bir tanım verir:

Hâric bir aynı (nesne) elinde bulundurmayan, onda mülk sahiplerine has tasarruflarda bulunamayan kimsedir. Meselâ bir malı zilyedinde bulunduran bir kimseye karşı “o mal benimdir” diye iddiada bulunan kimseye hâric denmektedir. Karşıtı “zilyed”dir. Tasarrufa taraf olmayan kimse, üçüncü şahıs.12

Ömer Nasuhi Bilmen ise Hukûk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu’nda benzer bir hâric tanımı verdikten sonra bir malda eşit derecede tasarrufta bulunan her iki kimsenin zilyed sayıldığını ifade eder. Ayrıca tasarruflarının eşit olmayıp birinin tasarrufunun daha kuvvetli, daha zâhir olması durumunda o kişinin zilyed sayılıp diğerinin hâric olarak itibar edileceğini sözlerine ekler.13

Nişancızâde, bu faslın başında Câmiʻu’l-Fusûleyn’de hâric ve zilyed konusunda çok sık tekrar yapıldığı ve tertip bakımından yetersiz olduğu gerekçesiyle faslın üslubunu değiştirdiğini ifade etmiştir. Nişancızâde’ye göre Şeyh Bedreddin’in üslubu doğruyu yanlıştan ayırt etmeyi mümkün kılmamaktadır. Müellif aynı zamanda delilleri belirtilmeyen birçok önemli meseleyi muteber kitaplardan aktararak Câmiʻu’l-Fusûleyn’e ilave yaptığını belirtmiştir. Câmi‘u’l-Fusûleyn’de ise konuya bir giriş yapılmadan kaynaklardan aktarıma başlanmıştır.

Bu fasılda bir önceki fasıldan farklı olarak Câmi‘u’l-Fusûleyn’in üslubunda bütünsel bir değişikliğe gidilmiş ve aynı dava türü altında birleşen meseleler bir başlık altında ele alınmıştır. Nişancızâde’nin bu fasılda tercih ettiği başlıklar şunlardır: Mülk ve

12 Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, “Hâric”, s.180.

13 Ömer Nasuhi Bilmen, Hukûk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, İstanbul: Bilmen Yayınevi,

(19)

Miras Davası14, Satın Alma Davası, Nikah Davası15, Üretim16 Davası, Rehin Davası,

Farklı Dava türlerinin Birleştiği Meseleler, Farklı Meseleler, Hâricin Zilyedden Ayrılarak Bilinmesi.17

Faslın ilk başlığı olan “Mülk ve Miras Davası” başlığında altında iki kişinin mutlak mülkiyet ve miras iddiasında bulunmasına dair konular ele alınmıştır. “Satın Alma Davası” başlığında iki hâricin yahut hâric ve zilyedin malı bir veya daha fazla kişiden satın almaları durumu aktarılmıştır. “Nikah Davası” başlığında hâric ve zilyedin bir kadının nikahı üzerine nikah tarihini belirterek ya da belirtmeyerek iddiada bulunmaları, kadının nikahı ikrar edip etmemesi, kadının iki adamın ismini zikretmek suretiyle ikrarı, hâricin delil olmaksızın nikah iddiası karşısında karı kocanın yemin etme yükümlülüğü aktarılmıştır. “Ürün Davası” başlığında hâric ve zilyedin malı ürettiklerine yahut malın kendi yanlarında ürediğine dair delil getirmesi durumları zikredilmiştir. “Rehin Davası” başlığında aktarılan tek mesele, iki kişinin bir malı rehin olarak kabzettiklerini iddia etmeleri ve rehinin de rehin verenin elinde olması durumuyla ilgilidir. “Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler” başlığında rehin, mutlak mülkiyet, satın alma, icare, gasp gibi farklı dava türlerinin bir arada olduğu meselelere yer verilmiştir. “Farklı Meseleler” başlığında mutlak mülkiyet davasında zilyedin tek taraflı tarih belirtmesi, iki şahsın iki ayrı kişiden mal satın aldıklarını iddia etmesi, onlardan birinin belirli bir tarih zikredip diğerinin ise yalnızca ondan önce satın aldığını söylemesi, nikah ve alım satımda tam

14 Şeyh Bedreddin, mutlak mülkiyet, miras ve satın alma davalarıyla ilgili meseleleri bir arada işlerken,

Nişancızâde ise bu başlık altında iki kişinin mutlak mülkiyet ve miras iddiasında bulunması konularını ele almış, satın almayla ilgili konuyu ise bir sonraki başlık altında incelemiş, muhtemel ki konuları bu şekilde ayırmayı daha düzenli bulmuştur. Nişancızâde’nin üslubu, okur için daha açıkken Şeyh Bedreddin’in üslubu aktarılan meselelerin birbiriyle olan sıkı irtibatı dolayısıyla müellif nazarında daha kolay görünmektedir.

15 Bu başlığın içerdiği meselelerin çoğunu CF’de yirminci fasılda “nikah, mehir, nafaka ve çeyiz davası ve

bununla ilgili meseleler” başlığı altında bulduk. Bu nedenle karşılaştırmamızı o fasıldaki ilgili yerleri inceleyerek gerçekleştirdik. Nişancızâde ise yirminci faslın girişinde bu faslın meselelerinin bir kısmını CF’deki gibi ele alırken, bir kısmını da konuyla alakalı olmaları sebebiyle hâric ve zilyed, tenakuz, dava ve şehâdette ihtilaf meseleleriyle birlikte zikrettiğini belirtmiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 99a.) Nişancızâde’nin bu fasılda nikah davası için ayrı bir başlık açtığı görülmektedir. Kanaatimize göre Şeyh Bedreddin’in mutlak mülkiyet davasıyla bağlantılı olarak ele aldığı kadarıyla nikah davası yeterli görünmektedir. Fakat bu durumun üslup açısından büyük bir özene işaret ettiği de aşikardır.

16 “جاتن” olarak geçen bu kelime, bir şeyin semeresi, meyvesi, tarlanın ürünü, hayvanın yavrusu anlamlarına

gelmektedir. (Erdoğan, Sözlük, “nitâc”, s. 458.)

17 Bu başlık CF’de de yer alma vasfıyla faslın diğer başlıklarından ayrılmaktadır. Muhtemeldir ki Şeyh

Bedreddin konuyu anlamak adına önem taşıdığını düşündüğü, fakat diğer meselelerden farklı olan bu kısmı ayrı bir konu başlığı altında anlatmayı daha uygun görmüştür.

(20)

tarih belirtme zorunluluğu ve “öncelik” lafzının itibarı konusu aktarılmıştır. Son başlık olan “Hâricin Zilyedden Ayrılarak Bilinmesi ve Bununla İlgili Meseleler” başlığında ise bir meseledeki hâricle zilyedin kolay tespit edilemediği durumlar, iki kişinin de zilyed olduğunu iddia etmesi, yeni bir zilyedlik ihdâs etme meselesi, zilyedliğe daha çok delalet eden hallere dair örnekler aktarılmıştır.

1.3. Dokuzuncu Fasıl: Dava ve Şahitlikte İşaret, Nisbet ve Tarif

Bu faslın konusu klasik fıkıh kitaplarında genellikle Kitâbu’ş-Şehâde’nin çeşitli bab ve fasıllarında yer almaktadır. Bu faslın başında her iki eser de dava ve şahitlikte yerinde gerçekleştirilen işaretin, farklı ihtimalleri bertaraf etmek için çok büyük ihtiyaç olduğuna vurgu yapmıştır. Faslın üç konu başlığı şunlardır: “Dedeyi Zikretmekle İlgili Meseleler”, “Kadın İçin Şahitlik Etmek”18 ve “Başka Bir Tür”.

Faslın girişinde mahzar19 ve sicilde20 davacı ve davalıya işaret etmenin önemi,

davacının iddiaya uygun şahitlik yapıldığını söylemesi, sicilin mahzar ve hâkim mektubu ile farkı, şahitlik esnasında dava konusunun mülkiyet nispetinin yapılması, mülkiyet nispetinde kullanılan lafızlar, Farsça mülkiyet nispeti, iddia ve ona yapılan reddiyenin hangi lafızlarla geçerli olacağı konuları anlatılmıştır.

İlk konu başlığı olan “Dedeyi Zikretmekle İlgili Meseleler” başlığında her iki eserde davada kime işaret edileceği konusu ele alınmıştır. Bu konuya, yedinci faslın ilk başlığına geçilmeden akar tahdidi esnasında akar sahiplerini tarifin keyfiyeti aktarılırken de değinilmiştir. “Kadın İçin Şahitlik Etmek” başlığında ana hatlarıyla şu konular ele alınmıştır: İki adil şahidin kadına isim ve nesebiyle şahitlik etmesinin yeterliliği, şahitlerin kadını tanıyıp tanımadıkları sorusuna olumsuz yanıt vermeleri durumunda nasıl bir hüküm verileceği, kadının kendi isim ve nesebini bildirmesi, şahitlik ve haber verme

18 NA’da bu başlık yer alırken, CF’de “Tarif ile İlgili Başka Bir Mesele” başlığının altında kadın için şahitlik

mevzusu ele alınmıştır.

19 Mahdar/mahzar: Kendisinde iki hasmın arasındaki ikrara, inkara, beyyineye veya yeminden nükûle

binâen verilen hükme dair carî olan şeylerin iştibâhı kaldıracak veçhile yazılmış olduğu mahkeme defteridir. (Bilmen, Kamus, cilt 8, s. 205.)

20 Sicil: Kendisine nikaha, talaka, vakfa, ikrara, beyi ve şiraya ve sair hukukî muamelelere dair mahkemede

cereyan eden ifadelerin ve hükümlerin zabt ve tahrir edilmiş olduğu defterdir. Cemi sicillâttır. Mahkemede böyle bir muameleyi tesbit ve tahrire de “tescil” denilir. (Bilmen, Kamus, cilt 8, s. 205.)

(21)

arasındaki fark, haber vermenin cevazının koşulları, tek şahidin yeterliliği, peçeli kadını tarif. “Başka bir Tür” başlığında ise şu iki hükme yer verilmiştir: Bir kişinin bir başkasını, ismini ve nesebini zikrederken duymuş olmasının onu şahit yapmaması, akit yapan tarafların birbirinin isim ve neseplerini bildirmelerine itibar edilmeyeceği hükmü.

1.4. Onuncu Fasıl: Davada Çelişki21

Nişancızâde bu fasla Şeyh Bedreddin’in yöntemini eleştirmekle başlamıştır. Ona göre müellif bu fasılda meseleleri zikrederken asıl tertibe uymamış, bu nedenle müracaat eden akıl sahiplerinin önemli meselelerden olan defi22 meselelerini bulmasını zorlaştırmıştır.

Öyle ki karışıklığın ve dağınıklığın çok fazla olmasından dolayı tam bir tetkike, eleştiriye ve araştırmaya ihtiyaç hasıl olmuştur. Nişancızâde, bu sebepleri göz önünde bulundurarak talebelerin işini kolaylaştırmak için bu faslı tertip ettiğini belirtmiştir.23 Bu gayeye hizmet

etmek için diğer fasıllarda olduğu gibi farklı başlıklar kullanmıştır. Nişancızâde

Câmi‘u’l-Fusûleyn’deki meseleleri en çok bu fasılda takdim ve tehir etmiştir.

Bu faslın beş ana başlığı şunlardır: “Nesepte ve Verasette Çelişki”, “Defi Olan ve Olmayan Meseleler”, Defi Yolları24, “Defi’nin Def’i”, “Defi Durumları, Kabul Edilme ve Edilmeme Noktasında Ahkâmı ve Benzeri Meseleler”. “Defi Olan ve Olmayan Meseleler” başlığının altında on bir farklı alt başlık bulunmaktadır. Bu alt başlıklar ise şunlardır: “İkrar ile Defi”, “Ödünç Alma, Emanet Bırakma, Hibe Etme, Satın Alma Talebi Davalarında Defi”, “İnkâr ile Defi”, Alım Satım Davasında Defi”, “İfa, İkâle ve İbra Davalarında Defi”, “İkrah ve Gönüllülük Davasında Defi”, “Havale Davasında Defi”, “Sulh Davasında Defi”, “Nikah ve Muhâlea Davasında Defi”, “Kadınların Davalarında Defi”, “Çeşitli Türlerdeki Farklı Defi’ler”.

Faslın girişinde çelişkinin davanın her iki tarafı için de engel olması, kişinin malı önce kendine daha sonra başkasına izafe etmesi durumu, meçhul bir kişi lehine yapılan

21 CF’de bu faslın adı “Davada çelişki, davanın def’i ve buna dair meseleler ve nesepte tenakuz” iken NA’da

biraz daha ayrıntılı olan şu başlık tercih edilmiştir: “Davada çelişki ve çelişki zannedilip çelişki olmayan davalar, nesep davasında ve miras davasında çelişki, davacıdan ve davalıdan defi olan ve olmayan şeyler” Biz kısaca bu faslı “Davada çelişki” olarak nitelendirdik.

22 Def′/def′i: Hasım tarafın iddiasına yeni maddî veya hukukî sebepler ileri sürülerek yapılan itiraz;

zamanaşımı, tediye, butlan defileri gibi. (Erdoğan, Sözlük, “Def´/def´i”, s. 95.)

23 Nişancızâde, NA, 48b, 49a.

(22)

ikrarın geçersizliği, davacının önce beyyinesi olmadığını söylediği için davalıya yemin teklif edildikten sonra beyyine ileri sürmesi durumu, kişinin önce mutlak mülkiyet veya sebebe bağlı mülkiyet iddiasında bulunmasının farkı, zilyedin önce malı gâibe daha sonra hâzıra izafe etmesi, satıcının veya müşterinin, satımdan önce satıcının köleyi hürriyetine kavuşturduğuna dair beyyine getirmesi meseleleri ele alınmıştır.

Faslın ilk başlığı olan “Nesepte ve Verasette Çelişki” başlığında davacının dedesine kadar isimleri zikretmek suretiyle birinin amca olduğunu ispat etmesi ve davacının, önce ölen kişi için kendinden başka mirasçısı olmadığını ifade edip daha sonra başka birinin daha kendisiyle birlikte mirasçı olduğunu iddia etmesi meselesi ele alınmıştır. “Defi Olan ve Olmayan Meseleler” başlığında alt başlıklara geçmeden zilyed tarafından ortaya konulan definin hangi şartlarda kabul edileceğine dair genel bilgiler, kişinin bir aynın önce gâibe ait olduğunu söyleyip daha sonra hazıra ait olduğunu söylemesi, hükümden önce sahih olan defi’nin hükümden sonraki sıhhati ve benzeri meseleler aktarılmıştır. “Defi Yolları” başlığında hangi durumlarda defi davasının açılabileceği aktarılmıştır. “Defi’nin Def’i” başlığında hangi durumlarda def’in def’inin gerçekleşmiş olacağına dair çeşitli örnekler sunulmuştur. “Defi’nin Def’i Durumları, Kabul Edilme ve Edilmeme Noktasında Ahkâmı ve Benzeri Meseleler” başlığında defi’nin üstüne yapılan tüm def’ilerin sahih olacağı, defi’nin delil getirilmeden ya da hüküm verilmeden önce veya bunlardan sonra getirilebileceği gibi meseleler ele alınmıştır.

1.5. On Birinci Fasıl: Dava ile Şahitlik Arasında ve Şahitler Arasında İhtilaf

Bu faslın konuları klasik fıkıh kitaplarında Kitabu’d-Dava ve Kitabu’ş-Şehâde kısımlarında yer almaktadır. Bu faslın Nişancızâde’nin Câmi‘u’l-Fusûleyn’deki tertibe en az müdahale ettiği fasıl olduğunu söyleyebiliriz. Faslın üç ana başlığı şunlardır: “İsnat Meseleleri”, “Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler” ve “Şahitlikte ve Şahitlikle Dava Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler.” Bu başlıklardan zikrettiğimiz ikinci başlığın “Şahitlerin Zaman ve Mekânda İhtilafı” diye bir alt başlığı vardır.

Faslın ilk başlığına geçmeden mutlak mülkiyet iddiası için sebebe dayanan mülkiyet şahitliği veya tam tersinin olduğu durum, şahitlerin davadan önce hâkimin

(23)

sorusuna verdiği cevabı dava esnasında değiştirmesi, şahitlerin malın davacıda davacının iddia ettiğinden daha fazla veya daha az süredir olduğuna şahitliği, davacının tarih vermeksizin nikah iddiasında bulunup şahitlerin nikah için tarih vermeleri durumları ele alınmıştır.

Faslın ilk başlığı olan “İsnat Meseleleri” başlığında “-idi” (ناك) ekinin -geçmiş zaman- davada veya şahitlikte zikredilmesi meseleleri aktarılmıştır. “Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler” başlığında iki şahidin muhtelif lafızlarla şahitlik yaptıktan sonra muvafık lafızla geri dönüp şahitlik yapmaları, şahitlerden birinin davalının mal borcu için şahitlik edip diğerinin onun malı ikrar ettiğine dair şahitlik etmesi meseleleri ele alınmıştır. “Şahitlerin Zaman ve Mekânda İhtilafı” alt başlığında ise şahitlerin bir borcun ne şekilde ödendiğine dair ihtilaf etmeleri, şahitlerin zaman ve mekân ihtilafının hangi akitlere zarar vermeyip hangilerini iptal edeceği ve benzeri meseleler aktarılmıştır. “Şahitlikte ve Şahitlikle Dava Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler” başlığında şahitlerin aynı manayı ifade eden iki ayrı hâl için şahitlik yapmaları,25 çalınan hayvanın rengi konusunda şahitlerin ihtilafının davaya etkisi

meseleleri aktarılmıştır.

2. Üslup-Telif Tarzından Kaynaklanan Farklılıklar

Nişancızâde’nin eserinin girişinde ifade ettiği gibi, Nûru’l-‘Ayn, Câmi‘u’l-Fusûleyn’i ıslah etme amacıyla yazılmış bir eserdir. Müellif bunun nedenini, Câmi‘u’l-Fusûleyn’de çok fazla tekrar oluşu, sözün uzatılıp önemsiz konuların zikredilmesi, çok sayıda karışıklığın ve düzensizliğin olması, meselelerin olmaları gereken yerde ele alınmaması, bu yüzden meseledeki doğru hükmün ne olduğunun anlaşılmasında zorluk ortaya çıkması, önemli meselelerin zikredilmemesi olarak açıklamıştır. Fakat kadılar için olan fetva kitaplarından en faydalısının bu kitap olduğunu, dava ve anlaşmazlıklarla ilgili meseleleri en iyi şekilde içerdiğini söyleyerek eserin değerini ortaya koymuştur. Nişancızâde, mukaddimesinin sonunda eserinde gerçekleştirdiği tasarrufları hâkimlerin işini kolaylaştırmak için yaptığını ifade etmiştir.26

25 Şahitlerden birinin satıcının vefa şartı (geri alım) ile sattığına, diğerinin de müşterinin vefa yoluyla satın

aldığını ikrar ettiğine dair şahitlik etmesi gibi. (Nişancızâde, NA, vr. 65b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 102a.)

(24)

Nişancızâde nasıl Câmi‘u’l-Fusûleyn’i ıslah etme amacıyla eserini kaleme aldığını ifade ediyorsa, benzeri bir açıklamayı da Şeyh Bedreddin eserinin mukaddimesinde yapmıştır. Şeyh Bedreddin biri Muhammed b. Mahmud el-Üsrûşenî’ye diğeri İmadüddin’e ait olan iki Fusûl’ü mütalaa ettiğinde fetvalar ile anlaşmazlıkların çözümü (faslü’l-husûmât) ve davalar konularında kaleme alınan en değerli ve faydalı kitaplardan olarak gördüğünü fakat her iki eserde de açıklanmasına ihtiyaç olmayan, gereksiz tekrar ve uzatmaların bulunduğunu söylemiştir. Kasıtlı olarak hiçbir meseleyi es geçmeden, iki kitabı bir araya getirdiğini, tekrarları ise çok fazla ihtiyaç olmadıkça bunun dışında bıraktığını vurgulamıştır. Kaynakları ve telif usulüyle ilgili birtakım bilgiler veren Şeyh Bedreddin, eserin içerdiği konulara geçmeden önce Câmi‘u’l-Fusûleyn’i ihtiyacı olduğunda işinin kolaylaşması adına kendisi için yazdığını ifade etmiştir.27

İki eserin yazılış yöntemleri birbirine benzemektedir. Her iki müellif de kendisinden nakil yaptığı müellifleri eleştirmiş, birtakım görüş ya da lafız tercihlerinde bulunmuş, verilen hükmü teyit etmek için çeşitli nakillere başvurmuş ve konu bütünlüğünü sağlamak adına başka fasıllara atıflarda bulunmuştur.28 Bununla birlikte

Nûru’l-‘Ayn’da tezimiz özelinde incelediğimiz fasıllarda Câmiʻu’l-Fusûleyn’den farklı

olarak Nişancızâde’nin gerçekleştirmiş olduğu çeşitli tasarrufları tespit ettik.

2.1. Konuyu Tertip Etme/Sunma Yöntemleri Arasındaki Fark

Nişancızâde, nakillerin yerleriyle ilgili, sekiz ve onuncu fasıllarda bütünsel bir değişikliğe gitmiş ve uyguladığı yöntemi faslın girişinde açıklamış29; yedinci, dokuzuncu ve on

birinci fasıllarda ise nakillerin yerini tamamen değiştirmemiş, daha çok siyak sibak bütünlüğünü korumak adına küçük değişiklikler gerçekleştirerek bir meseleyi ya da görüşü ya hemen zikretmiş ya da tehir etmiştir. Bu takdim ve tehirleri, incelediğimiz son

27 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 1b.

28 Örneğin: Nişancızâde onuncu fasılda “Def Yolları” başlığında Kâdî Zahîreddin’in alım satım davası için

farklı bir defʹ sureti zikrettiğini ifade eder ve bu konuyu hâric ve zilyed davası faslında anlattığını söyleyerek, okuyucuyu o fasla yönlendirir. (Nişancızâde, NA, vr. 45b, 46a.)

Şeyh Bedreddin, yedinci fasılda “Akarın Sınırlarını Belirlemede Yanılma” başlığında davalının “akarın sınırlarının bir kısmı şahit ve davacının dediği gibi değil, şu şekildedir” demesinin olumlu bir ifade olduğunu, beyyinesinin kabul edilmesi gerektiğini söyler. Tenâkuz faslındaki başka bir meseleyi de hatırlatan Şeyh Bedreddin, sonuç olarak davalının yanılma hususunda söylediklerinin delil göstermesi halinde dikkate alınması gerektiğini söylemiştir. (Şeyh Bedreddin, CF, vr. 59a.)

(25)

fasılda birkaç yer haricinde hiç yapmamıştır. Nişancızâde’nin bu tasarrufunun, kitabın irtibatlı oluşuna ve okuyanın dilediği konuya kolaylıkla ulaşmasına gösterdiği ihtimamdan kaynaklandığını düşünüyoruz.

Nişancızâde’nin bazen fasılda uyguladığı yöntemi açıklayan bir girişe yer verdiği ve bu üslubunu tezimiz sınırları içindeki sekiz ve onuncu fasıllarda gerçekleştirdiğini ifade ettik. Böyle bir girişe yer vermediği fasıllarda Câmi‘u’l-Fusûleyn’le paralel nakiller tercih ettiği gibi konuyu derli toplu bir biçimde sunmayı sağlayan farklı nakillere de yer vermiştir. Yedinci faslın başında el-Hidâye’den,30 on birinci faslın başında ise ed-Dürer

ve’l-Gurer’den31 böyle bir alıntıya yer vermiştir.

Nişancızâde’nin yaptığı bir başka önemli değişiklik, her fasılda bazı meseleleri ihtisar etmesidir. Bununla birlikte Câmiʻu’l-Fusûleyn’e nazaran daha geniş yer verdiği ya da birleştirdiği mesele ya da görüşler de olmuştur. Nişancızâde’nin bu tasarrufları, düşüncelerin düzenli ve birbiriyle bağıntılı oluşuna itina göstermesiyle açıklanabilir.32

Nişancızâde’nin Câmi‘u’l-Fusûleyn’den farklı olarak nakil yaptığı çeşitli kaynaklar vardır. Bu kaynaklardan bir kısmı henüz Şeyh Bedreddin zamanında yazılmamış eserlerdir. Tezimizde karşılaştığımız bu eserler şunlardır: Ed-Dürer ve’l

Gurer, el-Eşbâh ve’n-Nezâir,33 Muînü’l-Hükkâm.34 Bu eserlerin yanında Nişancızâde’nin

30 Bu alıntıda akar tespiti davasında davacının bir akar iddiasında bulunduğunda neler yapması gerektiği

anlatılmıştır. Buna göre akarı sınırlandırması, onun davalının elinde olduğunu ve onu talep ettiğini ifade etmesi, akarın dört sınırını zikretmesi ve sınır sahiplerini nesepleriyle birlikte belirtmesi gerekmektedir. (Nişancızâde, NA, 36b.)

El-Hidâye, Burhâneddin el-Buhârî’nin (ö. 593/1197) Hanefî fıkhına dair eseridir. Hanefî fıkhınn en tanınmış ve muteber metinlerinden biri olup müellifin, Kudûrî’ye ait el-Muhtasar ile Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin el-Câmiu’s-sağîr’inde mevcut meseleleri bir araya getirmek suretiyle kaleme aldığı Bidâyet’ül-mübtedî adlı eserinin şerhidir. (Cengiz Kallek, “el-Hidâye”, DİA, XVII, S.471.)

31 Bu eserden aktarılana göre mutlak mülkiyet iddiası için sebebe dayanan mülkiyet şahitliği yapılması

kabul edilecektir. Çünkü iddia edilen şeyin azıyla şahitlik yapılmıştır. İddia edilen şeyin daha fazlasıyla yapılan şahitlik ise davacı şahitleri yalanlamış olacağı için kabul edilmemektedir. Ayrıca Hanefi imamlarının şahitlik ifadelerinde lafız ve mana uyumunun gerekliliği konusundaki düşünceleri aktarılmıştır. (Nişancızâde, NA, 62b.)

32 Muhammed b. S‘ad b. Muhammed el-Fâyiz, “Nûru’l-ʻ fî Islâhi Câmi‘u’l-Fusûleyn (Dirâsetun ve

Tahkîkun, min bidâyeti’l-fasl 21 ilâ nihâyeti’l-fasl 32)” ( Doktora Tezi, İmam Muhammed b. Suûd İslam Üniversitesi, 1432-33h.), s. 25-26.

33 İbn Nüceym’in (ö.970/1563) İslam hukukundaki küllî kaideleri ve benzer mesellerin tabi olduğu

hükümleri konu alan eseridir. İslam hukukunda ve özellikle Hanefî mezhebinde bu adla anılan eserlerin en meşhurlarındandır. (Mustafa Baktır, “el-Eşbâh ve’n-Nezâir”, DİA, XXI, s. 458.)

34 Bu eserin tam adı Muʿînü’l-ḥükkâm fîmâ yetereddedü beyne’l-hasmeyni mine’l-ahkâm’dır. Müellifi ise

Ebü’l-Hasen Alâüddîn Alî b. Halîl et-Trablusî’dir (ö.849/1445’ten sonra). (Abdullah Kahraman, “Muînü’l-Hükkâm”, DİA, XLI, s. 291.)

(26)

Câmi‘u’l-Fusûleyn’den farklı olarak kimi zaman rumuzla fakat genellikle eserin ünü

sebebiyle ismiyle kullandığı çeşitli kaynaklar da mevcuttur. Bu eserler

Münyetü’l-Fukahâ,35 Vecîz,36 el-Fetâva’l-Bezzâziyye,37 el-Müştemil,38 ve Kenzü’d-Dekâik. 39

Şeyh Bedreddin, Câmi‘u’l-Fusûleyn’e kaynaklık eden iki Fusul’den yararlanırken çok defa kaynak göstermemektedir. Bu durum eserdeki alıntıların ve müellife ait görüşlerin kolay ayırt edilebilmesine engel olmuştur. Nûru’l-‘Ayn’da ise kaynakların zikri hususunda daha titiz bir yöntem izlenmiş ve iki Fusul’den olan alıntılar mutlaka belirtilmiştir.

- Hanefî mezhebi imamlarının görüşlerini zikretmeye önem vermiştir.40

- Genellikle “Hakir der ki” diyerek başladığı itiraz, destek veya açıklama cümlelerini “Allah bilir” diyerek bitirmektedir. İncelediğimiz fasıllarda yalnızca bir yerde “Hak ortaya çıktı” diyerek farklı bir üslup tercih etmiştir.41

- Nişancızâde incelediğimiz fasıllarda bir yerde kadılara açık bir öğüt vermektedir.42

35 Bu eser Fahreddin Bediʹ b. Ebi Mansur el-Hanefî el-irakî’ye aittir. Bu eserin üzerine CF’nin kaynakları

arasında da yer alan el-Kunye yazılmıştır. El-Kunye müellifi Münyetü’l-Fukahâ için çok geniş bir eser olduğunu ve başka yerlerde olmayan şeyleri kendisinde topladığını ve bablarını dikkatle tetkik ettiğini ifade etmiştir. (Hacı Halîfe Kâtip Çelebi, Keşfu’z-Zunûn an Esâmi’l-Kütübi ve’l-Fünûn, cilt 2, haz. Şerâfettin Yaltkaya, Rıfat Bilge, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2014, cilt 2, s.1886.)

36 Bu kitabın Hanefî fakihi Ebu Abdillah Radıyyüddîn Burhânü’l-İslam Muhammed es-Serahsî

et-Tûsânî’ye (ö.571/1176) ait olabileceğini düşünüyoruz. Zira tezimiz sınırları içinde yalnızca Vecîz kısaltmasıyla bulunsa da Nûru’l-‘Ayn’da “زج” rumuzlu bir esere atıf yapıldığını gördük. Bu eserin rumuz fihristinde açıklaması Vecîzu’l-Muhtasar” olarak verilmiştir. Bu eser ise Radıyyüddin Serahsî’nin Muhit adlı eserine kendisinin yazdığı muhtasardır. (Şükrü Özen, “Serahsî, Radıyyüddin”, DİA, XXXVI, s.542-44.)

37 Hanefî fıkıh alimi Hâfızüddin Muhammed b. Muhammed b. Şihâb el-Kerderî el-Harizmî el-Bezzâzî’ye

(ö. 827/1424) aittir. Asıl adı Câmi´u’l-vecîz olan ve el-Fetâvâ’l-Kerderî diye de bilinen meşhur bir eserdir. Eserde ilk Hanefî imamlarının görüşleriyle daha sonraki devirlerde Hanefî alimler tarafından verilen fetvalar, muteber kitaplardan özetlenerek derlenmiştir. (Ahmet Özel, “Bezzâzî”, DİA, VI, s. 113-14.)

38 Tam adı Müştemilu’l-Ahkâm olan eser, Fahreddin Yahya b. Abdullah el-Mudurnî’ye (ö.879/1474) aittir.

Kitapta CF müellifinin fukahaya yönelttiği soru ve itirazlarına cevap verdiğini ifade etmiştir. Ferâidu’l-lâlî olarak da isimlendirilir. (Kâtip Çelebi, Keşfu’z-Zunûn, cilt 1, s. 566.)

39 Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin (ö.710/1310) Hanefî fıkhına dair eseridir. Müellifin kendi eseri el-Vâfî’nin

özetidir. Hanefîler arasında çok muteberdir ve Osmanlı medreselerinde yıllarca ders kitabı olarak okutulmuştur. (Ahmet Yaman, “Kenzü’d-Dekâik”, DİA, XXVI, 261-62.)

40 Örneğin, bahçeli ev davasında davalının binanın kendine ait olduğuna dair beyyine getirmesi halinde

kimin lehine hüküm verileceği hakkında el-Akzıye ve el-Asl eserlerinde oluşan rivayet farklılığını aktarırken el-Akzıye’dekinin Ebu Yusuf’a, el-Asl’dakinin ise İmam Muhammed’e ait olduğunu belirtmiştir. (Nişancızâde, NA, vr.39a.)

41 “قحلا حضتاو قرفلا لصحف” (Nişancızâde, NA, vr. 48a.)

42 On birinci fasılda Şeyh Bedreddin’in bir yorumunu eleştiren Nişancızâde, davanın tarih içerdiği,

şahitliğin mutlak olduğu veya tam tersi durumlarla ilgili gerek el-Muhit’ten, gerek Hulâsatü’l-Fetâvâ’dan farklı görüşlerin olduğuna dair aktarımların yapıldığını bu nedenle kaza ve fetva esnasında iyi düşünülmesi gerektiğini ve daha güzel ve kuvvetli yolla amel edilmesi gerektiğini söylemiştir. (Nişancızâde, NA, vr.63b.)

(27)

- Meselelerin taliline ve hüküm veçhinin açıklanmasına özen göstermiştir.43

- Câmi‘u’l-Fusûleyn’de yer alan bir meseleyi aktarırken eğer mesele başka bir konunun içerisinde yer alıyorsa nerede zikredildiğini belirtmiş, eğer bir çelişki söz konusu ise bunu altarmıştır.44

- Nişancızâde’nin incelediğimiz fasılların içinde aktardığı kaynaktaki bir hatanın müstensihten kaynaklanmış olabileceğine dair yorumu bulunmaktadır.45 Buradan

Nişancızâde’nin nüshanın yazımı esnasında olabilecek problemleri de ihtimal dahilinde değerlendirdiğini söyleyebiliriz.

- Görüş sahibinin sözünden dönmesi halinde bunu ifade etmeye özen göstermiştir.46 - Câmi‘u’l-Fusûleyn’deki bir nakil ya da müellife ait bir görüşün, aynı fasıl içinde yahut başka bir fasılda muhtevasını tamamlayıcı nitelikte olan ya da çeliştiğini gördüğü pasajları zikretmeye gayret göstermiştir.47

- Nişancızâde, birçok meselede var olan ihtilafı tüm boyutlarıyla ortaya koymuş fakat herhangi bir görüşe meyletmemiştir.48 Bunu yapmasının en önemli nedeninin

Nûru’l-43 Onuncu faslın sonunda “Defi Durumları, Kabul Edilme ve Edilmeme Noktasında Ahkâmı ve Benzeri

Meseleler” başlığında el-Fetâva’z-Zahîriyye’den aktarılana göre kişinin defi olmadığını söyleyip daha sonra defi ile gelmesiyle delili olmadığını söyleyip yemin ettikten sonra delil getirmesi farklıdır. İkinci durum, Ebu Hanîfe’ye göre kabul edilirken, İmam Muhammed’e göre ise kabul edilmemektedir. Nişancızâde bu konunun açıklamasının faslın başında el-Fetava’s-Suğra ve el-Mültekât eserlerinden açıklandığını ve oraya bakılması gerektiğini ifade etmiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 49b, 50a; CF, vr. 78b.)

44 Örneğin on birinci fasılda “Şahitlerin Zaman ve Mekânda İhtilafı” başlığında, Câmi‘u’l-Fusûleyn’de

Fetava’s-Suğrâ’dan yapılan alıntıda sırf sözlü tasarruflar içinde satım, boşama, köle azadı, ikrar ve ibrâ sayılırken, Hulâsa’dan yapılan alıntıda ise vekalet, kefalet, havale, vesayet, rehin ve deyn akitlerinin eklendiğini belirtmiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 65a.)

45 Nişancızâde on birinci fasılda “İsnat Meseleleri” başlığında “el-Muhit’te geçen bu şahitliğin kabulüne

delalet eden…” diye meseleye başlanan kısımdaki kabul ifadesinin yanlış olduğunu ve “kabulüne delalet etmeyen” şeklinde olması gerektiğini muhtemelen müstensihin “مدع” kelimesini sehven düşürmüş olabileceğini ifade etmiştir. (Nişancızâde, NA, 64a.)

46 Örneğin, sekizinci fasılda “Mülk ve Miras Davası” başlığında iki hâricin bir malın kendilerine miras

kaldığını iddia etmeleri meselesinde ikisinden birinin tarih getirmesi halinde Ebu Hanife’den aktarılan iki rivayet vardır ve ikincisi Nişancızâde’ye göre onun son görüşüdür. Şeyh Bedreddin ise yalnızca Ebu Yusuf’la aynı doğrultudaki malın tarihi önce olan kişiye verilmesi gerektiğini söyleyen ilk rivayete yer vermiş, ikinci rivayet olan ikiye bölünmesinden bahsetmemiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 41b.)

47 Örneğin dokuzuncu fasılda “Dedeyi Zikretmekle İlgili Meseleler” başlığında tarif için yalnızca lakap

zikretmenin yeterli olduğu durumda fazlasına hacet olmadığına dair Şeyh Bedreddin’in yorumunun yedinci fasılda böyle bir tarifin İbn Ebî Leylâ ya da Ebu Hanîfe gibi bir şöhretle bilinmemeleri durumunda yeterli olmayacağına dair verilen hükümle çeliştiğini söylemiştir. (Nişancızâde, NA, vr.46b.)

48 Örneğin onuncu fasılda Fetâvâ Reşîdi’d-dîn ve ez-Zahîretü’l-Burhâniyye eserleri arasında vuku bulan iki

şahitlik arasındaki tevfik imkanını yeterli görme yahut onun açık varlığını şart koşma konusundaki ihtilafta Şeyh Bedreddin yer yer fikrini beyan etse de Nişancızâde’nin kendi düşüncesini ortaya koymadan yalnızca iki eser arasındaki ihtilafı ve dayandıkları fıkhî mantaliteyi aktarma gayreti içinde olduğunu görüyoruz. (Nişancızâde, NA, vr. 62a.)

(28)

‘Ayn’ın kadı el kitabı olması hasebiyle ihtilafın bariz olduğu bazı meselelerin kadıların

içtihadına bırakılması gerektiği düşüncesi olduğunu düşünüyoruz.

- Nişancızâde’nin bazen faslın bir başlığının altında bütün görüşleri toparlayan bir nakle yer verdiği ve bu nakli genellikle geç dönemde yazılmış bir eserden yaptığı görülmektedir.49

2.1.1. Nişancızâde’nin Takdim-Tehir Yaptığı Meseleler

Nişancızâde’nin takdim-tehir yaptığı meseleler incelendiğinde konu bütünlüğünü korumak adına yapıldığı ve araştırılacak mevzunun kolay ulaşılabilir, dolayısıyla eserin rahat okunabilir olmasını hedeflediği görülmektedir. Bu takdim ve tehirler en fazla onuncu fasılda yapılırken en az on birinci fasılda yapılmıştır.

Yedinci Fasıl

1- Akarın sınırlarının belirlenmesi konusu ele alındıktan sonra akarla ilgili çeşitli hakların belirtilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle her iki eserde Zahîreddin Merğinânî’nin (ö.619/1222) el-Akzıye50 adlı eserinden nakil yapılmıştır. Kâdî Zahîreddin’e göre akarla

ilgili hakların belirtilmesi gerekmektedir. Zira bu haklar zikredilmediği takdirde, geçit/yol ve mesil gibi haklar akde dâhil olmaz ve onlardan yararlanmak mümkün olmaz. Akar davasında geçen “akarın hakları ve irtifakları” ibaresindeki haklar bunlardır, irtifaklar ise Ebu Yusuf’a göre evin menfaatleri anlamına gelirken zâhirü’r-rivâyeye göre ise irtifaklar ile haklar aynı şeydir.51 İrtifaklar konusundaki bu görüş farklılığına

49 Örneğin sekizinci fasılda nikah davası başlığının sonunda ed-Dürer ve’l-Gurer’den özet niteliğindeki şu

nakle yer verilir: İki kişi bir kadın hakkında çekişmeye düşerse ve delil getirirlerse, tarih getirmeleri durumunda kimin tarihi önceyse o öncelikli, tarih getirmezlerse veya aynı tarihi getirirlerse kadınla zifafa girmek, onu kendi evine taşımak gibi şeyleri kim gerçekleştirdiyse o öncelikli olur. Bunlar mümkün olmazsa kadının tasdikine bakılır. (Nişancızâde, NA, 43b.)

50 Hanefî fakîhi Ebu Bekr Zâhîreddîn Muhammed b. Ahmed el-Buharî’nin (ö.619/1222) eserlerinden

biridir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, “Zahîreddin Merğinânî, s. 1196-1197.)

(29)

Nişancızâde aynı pasajın içinde, Şeyh Bedreddin ise Fusûlu’l-Üsrûşenî’den52 yaptığı bir

nakilden sonra değinmiştir.53 Nişancızâde’nin burada irtifaklar konusu geçer geçmez

ilgili ihtilafa yer vermesi, meseleyi bir bütün olarak aktarmaya verdiği önemi göstermektedir.

Sekizinci Fasıl

1- “Nikah Davası” başlığında şu mesele aktarılmıştır: Kadın biriyle dün evlendiğini başka biriyle ise bir senedir evli olduğunu söylese, iki şahidin kadının her iki adam için ikrar ettiğine dair şahitlik etmeleri durumunda, kadın inkâr etse dahi, dünden beri evli olduğunu söylediği kişiye verilir. Ebu Yusuf’a göre şahitlere kadının söze kiminle başladığı sorulur ve onun lehine hüküm verilir. Kadın “Her ikisiyle evlendim biriyle dün, diğeriyle bir seneden beri derse dün evlendiğini söylediği kişinin lehine dava sonuçlanır.

Nuru’l-Ayn’da bu iki mesele Fetâvâ Kâdîhân’dan54 alıntılanmış, Câmi‘u’l-Fusûleyn’de ise ilk meselenin ardından kocanın gâip olması ve kadının iddia sahibi adamın kendisiyle değil de kız kardeşiyle evli olduğunu söylemesi gibi durumlar ele alınmış daha sonra ikinci meseleye geçilmiştir.55 Nişancızâde’nin aktardığı iki mesele birbiriyle doğrudan irtibatlı

olduğu için art arda verilmesinin daha iyi bir yöntem olduğunu ve okuyucunun bütüncül bir bakışla konuyu anlamasına yardım ettiğini düşünmekteyiz.

52 Ebü’l-Feth Mecdüddîn Muhammed b. Mahmûd b. el-Hüseyn b. Ahmed el-Üsrûşenî’nin (ö. 637/1240’tan

sonra) eseridir. Asıl adı el-Fusûl fi’l-mu’amelât’tır. Bedreddin Simâvî Üsrûşenî ile Fusûlü’l-İmâdî’yi Câmiʿu’l-fusûleyn ismiyle kısaltarak yeni bir eser meydana getirmiş, bu eser Osmanlı muhitinde kâdı ve müftülerce çok tutulan bir el kitabı haline gelmiştir. (Murteza Bedir, “Üsrûşenî”, DİA, XLII, 392-393)

53 Şeyh Bedreddin’in yer verdiği bu alıntıda Üsrûşenî, İmam Züfer’in aksine bir evin satışı yapılırken

umumi yolun da satışa dahil edilmesinin akdi ifsat etmeyeceğini ifade etmiştir. Üsrûşenî’den yapılan bu alıntının sonunda Fusûlu’l-Üsrûşenî’de de bu şekildedir.” şeklinde bir cümle yer almaktadır. Bunun bir hata olduğunu düşünmekteyiz. (Şeyh Bedreddin, CF, vr. 55b.) Fusûlu’l-Üsrûşenî’ye döndüğümüzde böyle bir ibareye rastlamadık. (Üsrûşenî, Fusûlu’l-Üsrûşenî, s. 76b.).

54 Ebü’l-Mehâsin Fahrüddîn Hasen b. Mansûr B. Mahmûd el-Özkendî el-Fergânî’ye (ö. 592/1196) aittir.

Kaynaklarda el-Fetâvâ’l-Hâniyye veya kısaca el-Hâniyye olarak da anılan eser, Hanefi mezhebinde yazılan en muteber ve yaygın fetva kitaplarından biridir. Fetva verme usuüyle ilgili kısa bir girişle başlayan ve klasik fıkıh kitaplarının sistematiğine göre düzenlenen eserde sıkça vuku bulan meseleler toplanmış, Hanefî imamlarıyla mütekaddimîn ve müteahhirîn ulemanın fikirlerine yer verilmiştir. (Ahmet Özel, “Kâdîhan”, DİA, XXIV, s.121.)

(30)

2- “Üretim Davası” başlığında önce el-Asl ve el-Akzıye eserleri arasındaki bir rivayet farklılığını açıklayan Nişancızâde, daha sonra el-Hasâil56 adlı eserden şu meseleyi

aktarmıştır: Zeyd, Bekr’in elindeki koyunun kendine ait olduğunu ve kendi mülkünde iken doğduğunu iddia edip delillendirse koyun Zeyd’e verilir. Daha sonra Amr diye üçüncü bir şahıs koyunun kendine ait olduğuna dair delil getirdiği takdirde Zeyd’in lehine hüküm verilmeden getirdiği delil, Bekr’e karşı olduğu için Amr’a karşı da delil getirmesi beklenir. Delil getirebilirse zilyed olduğu için ona verilir, delil getiremezse koyun Amr’a verilir. Amr’a verildikten sonra Zeyd koyunun kendi yanında doğduğuna dair delil getirirse onun lehine hükmedilir. Çünkü o, bu delili daha önce getirmiş olsaydı lehine karar verilmesini hak ediyordu, bu delili sonradan getirmiş olması da bu hakkı kazanmasını gerektirir. 57 Nişancızâde bu meseledeki hükmün anlaşılacağı üzere

el-Akzıye değil, el-Asl rivayetine dayandığını ifade eder.58 Şeyh Bedreddin, önce bu

meseleyi aktarmış, bir açıklama getirmiş, daha sonra el-Asl ve el-Akzıye’den rivayet edilen görüş farklılıklarını kaynaklardan aktarmıştır. Akabinde Fetâvâ

Mebîdi’d-dîn’den59 konuyu destekleyen bir hükme yer vermiştir.60 Nişancızâde ise bu hükmü Şeyh

Bedreddin’in yorumundan hemen sonra aktarmıştır.61 Nişancızâde’nin hem rivayetler

arasındaki görüş farklılığından sonra meseleyi zikretmesi, hem de Şeyh Bedreddin’in açıklamasından sonra destekleyici hükme yer vermesi, konuya daha iyi vâkıf olma açısından okura kolaylık sağlamaktadır.

56 Tam adı el-Hasâil fi’l-Mesâil olan eser, Ebû Hafs Necmeddin Ömer b. Muhammed b. Ahmed en-Nesefî

es-Semerkandî’ye (ö.537/1142) aittir. (Ayşe Hümeyra Aslantürk, “Nesefî, Necmeddin”, XXXII, s. 571-573) Keşfu’z-Zunûn’da hacimli bir kitap olduğu zikredilir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, “Ömer en-Nesefî”, s. 1192.) Rumuzu “لخ” olarak verilen bu eserin, CF’de açıklaması “El-Hasâil li Necmü’l-mille ve’d-dîn en-Nesefî”dir.

57 Nişancızâde, NA, vr. 44a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 68b. 58 Nişancızâde, NA, vr. 44a.

59 Muhammed b. Ömer b. Abdullah Reşîdeddin en-Nîsâbûrî’nin (ö.598/1201) eseridir. Hanefi mezhebinde

önemli yer tutar. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, “Reşîdeddîn”, s. 1193.)

60 Nişancızâde, NA, vr. 44a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 68b. 61 Nişancızâde, NA, vr. 44a.

(31)

Dokuzuncu Fasıl

1- “Dava ve şahitlikte yerinde gerçekleştirilen işaretin önemi aktarıldıktan sonra Nişancızâde Şurûtu’l-Halvâni’den62 şunları aktarmıştır: “Alım-satım, kira türündeki

meselelerde bu bilgi asıl/temel niteliğindedir ve alım satım babında ′karşılıklı sahih kabz yapılmakla birlikte‵ diye zikredilirse bu kayıt, tasrih ve beyan şartı olmadan yeterli olmayacaktır.”63 Câmi‘u’l-Fusûleyn’de ise bu alıntıya daha sonra yer verilmiş ve

el-Kâfî’den konu aktarılmaya devam edilmiştir. Şöyle ki mahzara “Davacı şahitlerini getirdi

ve benden onları dinlemem istendi. Onlar da davanın doğruluğuna şahitlik ettiler” veya sicile “Davanın doğruluğuna şahitlik ettiler” diye bir şey yazılması durumunda mahzarın ve sicilin sıhhatine fetva verilmez. Aynı şekilde kadı başka bir kadıya bunu yazılı belge olarak verse bu belge kabul edilmez. Örneğin mahzara “Bir kimse hüküm meclisine geldi ve beraberinde filanı getirdi. Getirilen bu kişiyi dava etti.” yazılırsa bu geçerli olmaz ve “Onunla beraber getirilen kişi” olarak yazılması gerekir. Çünkü bu şekilde söylenilmeden beraberinde getirdiği kişiyi değil de başka birini dava ettiği vehmini oluşturabilir. İki hasmı zikrederken mahzar sırasında “bu davacı” ve “bu davalı” denilerek yazılması gerekmektedir. Yine iki hasmın mahzar sırasında ve sicilde isimleriyle zikredilip onlara işaret edilmesi gereği örnek verilerek aktarılmıştır.64

Şeyh Bedreddin el-Kâfî’den yaptığı alıntıya şu meseleyle devam etmiştir: Kira akdi sözleşmesi yapan iki kişinin kiraya verilecek yerin üzerindeki ağaçları yahut asmaları diğer kişiye satıp daha sonra bu yeri kiraya vermesi durumunda, ağaç ve asmalar hakkındaki alım satımdan sonra, “Filan kişi yerini filan kişiye kiraya verdi” diye yazılırsa bu akit sahih olmaz. Çünkü kiraya veren kişinin yerin üstündeki ağaç ve asmaları sattığını açıklaması, daha sonra bu yerin kirasıyla ilgili bilgilerin yazılması gerekmektedir. Şeyh Bedreddin, bu meselenin, Nişancızâde’nin Şürûtu’l-Halvânî’den kendisinin ise Kadı Celaleddin’in eş-Şürût eserinden naklettiği (alım-satım, kira türündeki meselelerde işaretin önemi bilgisinin asıl nitelikte olması vs.) meseleyi açıkladığını düşünmüş olacak

62 Hanefî fakîhi Ebu Muhammed Şemsüleimme Abdülaziz b. Ahmed el-Halvânî’ye (ö.452/1060) aittir.

(Kamil Şahin, “Halvânî”, DİA, XV, s.383.

63 Nişancızâde, NA, vr. 46b. 64 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 73a,73b.

Referanslar

Benzer Belgeler

In this study, it is expected to research Irish statesman, William Butler Yeats who won the Noble prize for literature in 1923 and Mehmed II who conquered İstanbul in 1453 and

Yapılan araştırmalar sonucu öğretmenlerin fen bilimleri ve Fen Bilgisi öğretimine yönelik tutumları öğrencilerin fen bilimlerine yönelik tutumlarını

Zıt elektromotor kuvveti (EMK) dalga şekilleri ve statik moment değerleri sonlu elemanlar yöntemi ile hesaplanarak, simülasyon sonuçları ölçüm sonuçları ile

Çalışılan numune miktarı az olduğundan ultrasonikasyon işlemi için kullanılan hacim oldukça küçük tutulmuştur (100 ml beher).40 mm probkullanıldığında,prob

Nefsi idrak eden gücün niteliklerine dair analizden sonra İbn Sinâ, insanın nefs olarak idrak ettiği şeyin görme gücünün ciltten idrak ettiği şeyden farklı

Bizim çalışmamızda da bu iki genus en sık rastlanan genuslar olmuştur ancak Penicillium, Cladosporium cinsinden daha yoğun olarak tespit edilmiştir. Pei-Chih ve

To investigate the potenti al toxic effect of long term fluoxetine therap y on the DNA in women , com et assay was performed in peripheral lymph ocytes of 25

Asymptotically equivalence, Ces` aro summability, lacunary sequence, statistical convergence, I-convergence, double sequences of sets, Wijsman convergence.. 2016 Ilirias