• Sonuç bulunamadı

Nişancızâde’nin Eklediği Mesele ve Görüşler

Nişancızâde’nin, Câmiʻu’l-Fusûleyn’de yer alan mesele ve görüşlere, üslubu gereği çeşitli müdahalelerde bulunduğunu, bazen destek ya da tenkit yönünde açıklamalar yaptığını lafız ya da nakil tercihleri olduğunu ifade ettik. Fakat müellif, Şeyh Bedreddin’in yer vermediği yeni mesele ve görüşleri de eserine dahil etmiştir. Bu meselelerin faslın ilgili başlığına eklenmesi birçok defa konuyu anlamakta faydalı olmuştur.

Yedinci Fasıl

1- Bu fasılda iki mesele Câmi‘u’l-Fusûleyn’den farklı olarak eklenmiştir. Kâdîhan’dan aktarılan ilk meselede şahitlerin bahçeli ev davasında bir binanın varlığından haberdar olup, oradaki binanın o bina veya başka bir bina olduğunu bilmemeleri durumundan söz edilmiş ve el-Müntekâ’ya göre cevabın da şu yönde olduğu belirtilmiştir: Bahçe ve bina davacının lehine hükmedilecek, fakat davalı daha sonra beyyine getirirse bina daha önce bahçeye tâbi olarak davacının lehine hükmedildiği için beyyinesi dinlenecektir.293

291 Hasıl üzere yemin bir hususun halen bâki olup olmadığına mesela akdin hâlen bâki olup olmadığına

yapılan yemin. (Erdoğan, Sözlük, “Yemin”, s.183.)

292 Nişancızâde, NA, vr. 57b, 58a.

Nişancızâde tahlif faslında meseleyi aktardıktan sonra, bu meselenin çelişki faslında mutlak mülkiyet davasıyla ilgili olarak Fetâvâ Reşîdü’d-dîn’den ele alındığını ve bu eserde bu iddianın dinlenilmeyeceğinin ifade edildiğini not olarak düşmüştür. Nişancızâde, NA, vr. 79b.

2- Ez-Zahîretü’l-Burhâniyye’den davacının akarın sınırını zikredip onun bağ, arazi

ya da ev olduğunu belirtmemesi meselesi ele alınmıştır. Bir görüşe göre bu durumda ne dava ne de şahitlik dinlenir. Diğer bir görüş eğer şehir, mahalle ve yer beyan edilmişse dinleneceği yönündedir. Üçüncü bir görüşe göre ise şehrin, mahallenin ve köyün zikredilmesi gerekli değildir. Şeyh Bedreddin Fusul’ul-İmadi’den şürût müelliflerinin beyan edilecek şeyler konusunda ihtilaf etmesinin beyanın şart olduğu hususunda icma etmiş olduklarını gösterdiğini belirten bir aktarımda bulunur ve İmâdüddin’in bu görüşüne itiraz eder. Ona göre var olan bu ihtilaf yalnızca beyanın şart olduğunu düşünenler nezdinde olabilir, dolayısıyla bu durum icmânın varlığına delalet etmez.294

Nişancızâde bu nakle ve Şeyh Bedreddin’in eleştirisine yer vermez ve Hulâsatü’l-

Fetâvâ’dan bir nakil yapar. Bu eserde Fevâid-u Şemsu’l-İslam’daki295 hüküm şöyle

aktarılmıştır: Şehri, mahalleyi, yeri ve sınırları belirtmesi halinde sahih olur. Mahallenin, çarşı ve sokağın zikredilmesi gerekli değildir fakat şehrin ve köyün belirtilmesi gerekmektedir.296

Sekizinci Fasıl

1- “Mülk ve Miras Davası” başlığında ölünün velayeti meselesi ed-Dürer ve’l Gurer eserinden aktarılmıştır. Ölmüş bir insan üzerinde velayet iddia edip bunun üzerine delil getiren iki kişinin, tıpkı mülkiyet davasında olduğu gibi velayet ve miras hususunda iştirak etmeleri caizdir.297

2- “Satın Alma Davası” başlığında Nişancızâde ez-Zahîretü’l-Burhâniyye adlı eserden hâric ve zilyed arasındaki şu meseleyi ele alır: Hâric ve zilyedden biri, bir malı diğer kişi ve satıcı arasındaki satım akdi feshedildikten sonra satın aldığını iddia ederse diğer kişinin davası reddedilmektedir.298

294 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 58b.

295 Ebu’l-Kasım Mahmud b. Abdülaziz el-Özcendî’ye aittir. Müellif, Şemsuleimme ve Şeyhulislam olarak

tanınmakta olup, meşhur fakih Kâdîhan’ın dedesidir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, “Şemsulislâm Mahmûd el-Özcendî”, s. 1194.)

296 Nişancızâde, NA, vr. 37b. 297 Nişancızâde, NA, vr. 41b. 298 Nişancızâde, NA, vr. 42a.

3- “Nikah Davası” başlığında Veciz ’den şu meseleye yer verir: Bir Müslüman ve bir kafirin Hıristiyan bir kadın için Hıristiyan delili ortaya koymaları durumunda Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre Müslümanın lehine, Ebu Yusuf’a göre ise Hıristiyan olanın lehine hükmedilmesi gerekmektedir.299

4- “Üretim Davası” başlığında ed-Dürer ve’l-Gurer’den şu meseleye yer verilmiştir: İki kişi hayvanın kendi yanındayken veya satıcısının yanındayken ürediğine dair delil getirseler -hayvanın her ikisinin elinde, içlerinden birinin elinde yahut üçüncü bir kişinin elinde olması durumları arasında fark yoktur- kimin getirdiği tarih hayvanın yaşına uygunluk gösteriyorsa hayvan onun olur. Hayvanın yaşı konusunda anlaşmazlığa düşülmesi durumunda, içlerinden yalnızca birinin zilyedinde değilse her ikisi arasında bölüştürülür; yalnızca birinin elindeyse zilyede bırakılır.300

5- “Rehin Davası” başlığında şu mesele301 aktarılmıştır: Ebu Cafer’in el-

Fevâid’inden aktarılan mesele şöyledir: İki kişinin bir malı rehin olarak kabzettiklerini

iddia etmeleri ve rehinin de rehin verenin elinde olması durumunda, kıyasen ikisinden birinin lehine hükmedilmez. İçlerinden biri daha önce olduğuna dair delil getirirse veya her ikisi de tarih belirtirse tarihi daha önce olanın lehine hükmedilir. İçlerinden birinin elindeyse, diğeri daha önce rehin aldığına delil getirmedikçe önceliklidir.302

6- “Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler” başlığında Nişancızâde, Sadru’ş-

Şeria Şerhi’nden303 şu alıntıya yer vermiştir: İki hâricden biri, zilyede karşı malı

kendinden gasp ettiğini iddia eder, diğeri de malı ona emanet olarak bıraktığını iddia eder ve her ikisi de delillendirirse mal ikisi arasında bölüştürülür. Çünkü emanet olarak bıraktığını söyleyen de mal ona geri verilmediği için gasp hükmünde olur ve iki hâricin iddiaları eşitlenmiş sayılır.

299 Nişancızâde, NA, vr. 43b. 300 Nişancızâde, NA, vr. 43b.

301 Nişancızâde bu başlıkta yalnızca bu meseleye yer vermiştir. Rehinle ilgili davaların çoğu bir sonraki

başlık olan “Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler”de yer almaktadır.

302 Nişancızâde, NA, vr. 44b.

303 Bu eserin, Sadru’ş-şerîa es-Sânî Ubeydullah b. Mesud b. Tâcişşerîa Ömer b. Sadrişşerîa el-Evvel

Ubeydullah b. Mahmud el-Mahbûbî el-Buhârî’ye (ö.7471346) ait olduğunu tahmin ediyoruz. Adı Şerhu Vikaye olan eser, müellifin lakabıyla özdeşleşip Sadrü’ş-şerî’a olarak da anılmıştır. Dedesi Burhânüşşerîa Mahmud’un telif ettiği Hanefi mezhebinin dört muteber fıkıh metninden biri kabul edilen Vikâyetü’r- rivâye’nin en meşhur şerhidir.

7- “Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler” başlığında Veciz’den şu mesele aktarılmıştır: Zilyede karşı iki hariçten birinin emanet, diğerinin mutlak mülk yahut birinin gasp, diğerinin mutlak mülk iddia etmesi durumlarında, emanet ve gasp iddiasında bulunan öncelikli olacaktır.304

8- “Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler” başlığında El-Hidâye’den şu mesele aktarılmıştır: Bir adam bir şeyi satın aldığını iddia etse, davalının karısı da onun kendisine mehir olarak verildiğini iddia etse Ebu Yusuf’a göre bu iki durum birbirine eşitken İmam Muhammed’e göre satın alma önceliklidir. Dolayısıyla adamın kadına malın kıymetini ödemesi gerekir.

Dokuzuncu Fasıl

1- Fetâvâ Kâdîhân’dan yapılan bir alıntı Nûru’l-‘Ayn’da özetle şöyle aktarılmıştır: Bir ayn, meclise getirildiği takdirde davacının o aynı eliyle işaret etmesi ve “Bu ayn benimdir” diye söylemesi, şahitlerin de mülke şahitlik edip elleriyle davacıya ve dava konusu olan ayna işaret etmeleri gerekmektedir. Başla işaret etmek, dava konusu ayna işaret ettiği bilinmiyorsa yeterli değildir. Eğer iki kişi bir ayn için şahitlik ettiğini veya dava konusunun o olduğunu söyler fakat mülkiyet nispet etmezse bu şahitlik geçerli olmayacaktır. Çünkü kira akdi de o kişiye nispet ediliyor olabilir. Bu ihtimali ortadan kaldırmak için mülkiyeti açıklamak gerekmektedir. Şeyh Bedreddin, eserinde bu alıntının yalnızca mülkiyetin açıklanma gerekliliğiyle ilgili kısmına yer vermiştir.305 Davacıya elle

işaret edilmesi gerektiğiyle ilgili mesele ise incelediğimize göre Câmi‘u’l-Fusûleyn’de yer almamıştır.

Onuncu Fasıl

1- Faslın ilk başlığına geçmeden önce Fetâvâ Reşîdi’d-dîn’den davalının borcu olmadığını çünkü vekiline ödediğini iddia edip bunu ispatlayamaması durumu ele alınmıştır. Bu durumda eğer “sana ödedim” derse bu sözü uzlaştırma olmadan kabul

304 Nişancızâde, NA, vr. 45a.

edilmez. Eğer “Vekile ödedim fakat sen vekaleti inkâr ettin, ben de sana ödedim” derse bu sözü kabul edilir. Aynı şekilde “Sana ödedim deyip” daha sonra “Vekiline ödedim” derse bu da kabul edilir ve uzlaştırma olmasa da çelişki bulunmaz. Ona göre iki mesele arasındaki fark, ilk meselede çelişkiyle birlikte yalan ihtimalinin daha fazla olmasıdır. Zira uzlaştırma bu meselede ikinci meselenin aksine gizlidir. İkinci meselede ise ifadenin manası şudur: “Ben senin vekiline ödedim. Fakat onun sana ulaştırdığını zannettim. Bu nedenle sana ödedim diye söyledim.” Nişancızâde bu alıntıya bir açıklama getirir ve iki mesele arasındaki farkı şöyle açıklar: Birincide, ikincinin aksine bir kapalılık olduğu için yalan ihtimali çelişkiyle birlikte artmıştır. İkincide ise cümleyi söyleyen kişi ödemeyi vekile yaptığını ve ona ulaştırdığını zannettiğini, bu nedenle “sana ödedim” diye belirttiğini söylemiş sayılmaktadır.306

2- Faslın ilk başlığına geçmeden önce Bezzâziyye’den, kişinin birine şahitlik yapmayı reddetmesi durumu aktarılmıştır. Şöyle ki “benim falan kişi için şu işte şahitliğim yoktur” veya “herhangi bir bilgim yoktur” ya da “filanın lehine, filancanın aleyhine yaptığımız şahitlik yalandır” diye açıklama yaptıktan sonra şahitlik yapar ve hatırladığını söylerse bu şahitlik kabul edilir. Davacı benim lehine kendisinin onun belirttiği konuda filanın şahitliği yoktur derse şahitlik kabul edilmez. Şahidin olay hakkında bilgisi olmadığını söyleyip daha sonra şahitlikte bulunması kabul edilmez, fakat Ebu Yusuf’tan gelen rivayete göre kabul edilir.307 Kişilerin, şahitliği külli bir şekilde

reddetmesi veya olay hakkında bilgisiz olduğunu söylemesi, davacının şahitlerin belli bir konudaki şahitliğini reddetmesi hakkında verilen bu hükümlerin konuyu tamamlar nitelikte olduğunu düşünüyoruz. Bu ayrıntılara Câmi‘u’l-Fusûleyn’de yer verilmemiştir. 3- Fetâvâ Kâdîhân’dan şu mesele aktarılmıştır: Kişi bir ev veya akar satıp daha sonra onu vakfettikten sonra sattığını iddia etse ne hüküm verileceği hususunda alimler ihtilaf etmiştir. Nişancızâde ise bunun daha önce zikredilen üç kitaba muhalefet ettiğini belirtmiştir.308

306 Nişancızâde, NA, vr. 49a, 49b.

307 Nişancızâde bu hükümden hemen sonra el-Muhîtu’l-Burhânî’den bir alıntı aktarır. Bu eserde şahidin

bu olay hakkında “bir şahitliğim yoktur” dedikten sonra şahitlikte bulunduğu takdirde Ebu Hanîfe’den kabul edilip edilmeyeceğine dair iki farklı rivayet olduğu, İmam Muhammed’e göre ise bu şahitliğin kabul edileceği aktarılmıştır. (Nişancızâde, NA, vr. 50a.)

4- Faslın ilk başlığına geçmeden El-Eşbâh ve’n-Nezâir’den bir mesele ele alınmıştır. Bu meselede cehalet dolayısıyla düşülen çelişki mazaretinin kabul edileceği anlatılır. Varis, vasi ve mütevellinin durumu bu şekildedir. Muhâleayı kabul eden daha sonra kocasının kendini daha önce üç defa boşadığını iddia eden kadın eğer bunu delillendirirse cehalet nedeniyle hakkını geri isteyebilir. Bir köle kitabet sözleşmesini ve bedeli iddia ettikten sonra, daha önce azat edildiğini iddia etse davası dinlenir ve delillendirirse eğer kitabet bedelini geri alır. Baba ve vasi eğer bir şey satıp daha sonra aşırı aldanma olduğunu iddia etse ve “bilmiyordum” diye ifade etse kabul edilir. Hürriyet, nesep ve talak konularında çelişki zarar vermez.

5- “İkrar ile Defi” başlığında ed-Dürer ve’l-Gurer eserinden şu mesele ele alınmıştır: Bir kişi birine borcu olduğunu ikrar ettikten sonra, ikrarında yalancı olduğunu belirtse, lehine borç ikrar edilen şahsa bu kişinin yalan söylemediğine dair yemin ettirilir. Ebu Yusuf’a göre bu durum dava ettiği şeyi iptal edici değildir. Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre ikrar edilen şeyin, lehine ikrar edilen şahsa teslimi emredilir. Müellif Molla Hüsrev, halk arasında var olan ikrar senedinin yazılıp daha sonra malın alınması adetinin sürmesi için lehine ikrar edilen şahsa yemin ettirildiğini ve bu hükmün el-Kâfî eserinde de böyle olduğunu belirtmiştir.309

6- “İnkar ile Defi” başlığına Fetâvâ Kâdîhan’dan bir alıntıyla başlanmıştır. Bir kişinin ikrar ettiği şey hususunda yalancı olduğunu iddia ettiği her durumda Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre yemin ettirilir, Ebu Yusuf ve İmam Şafii’ye göre ise yemin ettirilmez. Eğer mesele tartışmalıysa Ebu Yusuf’a göre hâkimin ve müftünün görüşüne başvurulması gerekmektedir. Nişancızâde tezimizde incelediğimiz fasıllar arasında yalnızca burada, İmam Şafii’yi zikretmiştir. Şeyh Bedreddin ise Fetâvâ Kâdîhân’dan yapılan bu alıntıya, Hanefi imamlarının ve İmam Şafii’nin bu konudaki görüşlerine yer vermemiştir.310

7- “Çeşitli Türlerdeki Farklı Defi’ler” başlığında El-Kunye eserinden şu mesele aktarılmıştır: Bir adam başka birinin ölene kadar eşeğini dövdüğüne dair delil getirir ve davacı olur, davalı ise o eşeğin diri olduğuna delil getirirse bu defi kabul edilmez. Çünkü kasıtlı olarak nefy üzere getirilmiş bir delildir. Hulâsatü’l-Fetâvâ’dan da benzer bir

309 Nişancızâde, NA, vr. 57a. 310 Nişancızâde, NA, vr. 57a.

mesele aktarılmıştır: Bir adamın karısını veya cariyesinin karnına vurup onu bu darbeyle öldürdüğü iddia edilse, davalının kadının bu darbeden sonra çarşıya çıktığını söylemesi durumunda bu defi yine sahih olmayacaktır. Eğer darptan sonra iyileştiğine delil getirebilirse bu defi sahih olacaktır. Biri kadının öldüğüne diğeri sağlıklı olduğuna delil getirirse sağlıklı olduğuna dair delil daha üstündür. Nişancızâde sağlıklı olduğuna dair olan delilin üstünlüğünde problem olduğunu, çünkü biraz önce Kunye’den nakledildiği gibi delilin kasıtlı olarak nefy üzere kâim edildiğini ifade etmiştir. Ayrıca ed-Dürer ve’l-

Gurer eserinden yaraya bağlı olarak ölüm delilinin iyileştikten sonra ölüm delilinden

üstün olduğunu bir mesele örnekleyerek aktarmış ve doğru olanın ne olduğu konusunda teemmül edilmesi gerektiğini söylemiştir.311

8- “Defi Yolları” başlığında Nişancızâde Kâdî Zahîreddin’den şu meseleyi aktarmıştır: Davacı eğer bir evi filandan satın aldığı iddiasında bulunursa zilyedin defi o satıcıdan satın aldığını iddia etmektir.

9- “Defi’nin Def’i” başlığında Fetâvâ Tatarhâniyye’den emanet veren kişinin onu Mekke’de verdiğini iddia edip, emanetçinin ise o vakitte onun Kufe’de olduğuna dair delil getirmesi meselesi ele alınmıştır. Müellif Alim b. Ala (ö.786/1384), emanet verenin ikrarını delillendirmediği takdirde kabul edileceğine, diğer şekilde bu şahitliğin bâtıl olduğuna hükmetmiştir.

10- “Defi’nin Def’i” başlığında el-Vecîz’den ise şu mesele aktarılmıştır: Bir adamın evin kendisinde filanın emaneti olarak bulunduğunu, o evin şufʹadarının ise o kişinin evi başka birinden satın aldığını delillendirmesi meselesi ele alınmış ve bu durumda o kişiye şufa hakkı verilir, zilyed, davacıya karşı fiilen hasım konumundadır ve başka birine havale edene değin ondan husumet def edilmiş olmaz.312

On Birinci Fasıl

1- Faslın başında ed-Dürer ve’l-Gurer’den Ebu Hanîfe’ye göre şahitlerin ifadelerinin lafız ve mana olarak birbiriyle uyumlu olması gerekirken, Sâhibeyn’e göre ise yalnızca manadaki uyumluluk yeterli olacağı aktarılmıştır. Bu konu çeşitli örneklerle

311 Nişancızâde, NA, vr. 61a. 312 Nişancızâde, NA, vr. 61b, 62a.

açıklanmıştır. Bu örneklerden biri, iki şahitten birinin bin, diğerinin bin yüz lira için şahitlik yaptığı durumdur. Burada eğer davacı bin yüz lira iddiasında bulunuyorsa bin lirada ittifak edildiği için bu şahitlik kabul edilir fakat davacının yalnızca bin lira iddia etmesi durumunda kabul edilmez. Çünkü en başta ifade edildiği gibi davacı şahidinin bu ziyadesini yalanlamış olacaktır. Nikah davasında ise Ebu Hanîfe’ye göre mutlak olarak daha azıyla şahitlik sahihken, Sâhibeyn’e göre şahitliği bâtıl hale getirir.313

2- “Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler” başlığında el-Kunye’den şu meseleye yer verilmiştir: İki şahit, muhtelif lafızlarla şahitlik yaptıktan sonra muvafık lafızla geri dönüp şahitlik yaparlarsa bu şahitlik kabul edilecektir.

3- “Şahitlerin Zaman ve Mekânda İhtilafı” başlığında el-Muhit’ul-Burhânî’den şahitlerin bir borcun ne şekilde ödendiğine dair ihtilaf etmeleri durumunda kabul edilme noktasında iki ayrı görüş bulunduğu ve müellife göre kabul eden görüşün doğruya en yakın görüş olduğu aktarılmıştır.

4- “Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler” başlığında şu mesele aktarılmıştır: Davacı bir katl iddiasında bulunduğunda, şahitlerden birinin fiilin kendisine, diğerinin ise davalının bu fiili ikrar ettiğine dair şahitlik yapması halinde el-Mebsût’a göre bu şahitlik geçersizdir. Bu aktarım her iki eserde de mevcuttur. Fakat Nişancızâde Câmi‘u’l-Fusûleyn’den farklı olarak ed-Dürer ve’l-Gurer’den bu meselede şahitliğin geçerli olacağı hükmünü aktarmıştır.