• Sonuç bulunamadı

3. Nişancızâde’nin Tercihleri

3.1. Lafız Tercihleri

Nişancızâde Câmiʻu’l-Fusûleyn’deki bir nakli aktarırken bazen farklı lafızlar tercih etmektedir. Bu farklılıklar kimi zaman anlama etki edecek düzeyde olmaktadır. Bu nedenle farklılıkların nereden kaynaklandığını tespit etmek, eserlerin mukayesesinde önem taşımaktadır. Biz de çalışmamızda bunu gerçekleştirebilmek adına naklin yapıldığı kaynağa ulaşıp lafzın doğrusunu ortaya çıkarmaya gayret ettik. Eğer kaynağa ulaşamadıysak o naklin diğer eserlerde nasıl yer aldığını araştırıp, bulgularımıza dahil ettik. Bunları gerçekleştiremediğimiz durumda ise anlamı daha iyi ifade ettiğini düşündüğümüz lafzı belirttik.

Yedinci Fasıl

1- “Akar Sınırlarını Belirlemede Yanılma” başlığında Şemsü’l-eimme es-Serahsî’den bir görüş aktarılmıştır. Ona göre şahit, dava sınırlarını tarifte bazı hatalar yapsa, daha sonra bu hatalarını düzeltip, yeniden doğru bir şahitlikte bulunsa iki şahitlik arasında uzlaştırma imkânı bulunduğu takdirde şahitliği kabul edilir. Serahsî, sınır sahibinin şu iki ifadesiyle uzlaştırmanın sağlanabileceğini düşünür: “Sınır sahibi filandı fakat evini başka birine

140 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 104b. 141 Nişancızâde, NA, vr. 66b, 67a.

satmış, bunu bilmiyorduk” yahut “Sınır sahibinin ismi daha önce farklıydı, sonradan başka bir isimle isimlendirilmiş, bunu bilmiyorduk.” 142 Câmi‘u’l-Fusûleyn’de ikinci

ifade “sınır sahibinin ismi” olarak değil “sınırlardan birinin ismi” şeklinde geçmektedir.143 Serahsî’nin bu sözünü, kendi eserinden doğrulayamadık fakat klasik fürû

kitaplarında aradığımızda Nûru’l-‘Ayn’daki şekliyle yer aldığını gördük.144

Sekizinci Fasıl

1- El-Fetâva’z-Zahîriyye’den aktarılan meselede Nişancızâde “İmam Muhammed’e göre ise Amr’ın eşidir” ifadesine yer vermez.

Amr’la evlendikten sonra Zeyd’le evlendim derse her iki adamın da kadınla nikahlı olduklarını iddia etmesi durumunda, Ebu Yusuf’a göre kadın, Zeyd’in eşidir; İmam Muhammed’e göre ise Amr’ın eşidir. Ebu Yusuf’un görüşü kendisiyle fetva verilen görüştür.145

Dokuzuncu Fasıl

1- Faslın ilk başlığına geçmeden önce, bir davada iddianın ve ona yapılan reddiyenin bağlanacağı hükmün hangi lafızlarla geçerli olacağı mevzusunda şu mesele nakledilmiştir: Kişinin diğerini zinakâr olarak nitelendirip ona söylemesinin karşılığında diğer şahıs da “bu söylediğin aynen sensin” diye karşılık verirse her ikisi de had cezasıyla cezalandırılırlar. Bu, bir şahidin daha önceki şahidin ardından “Ben de onun şahitlik ettiği her şeye aynen şahitlik ediyorum” demesine benzer ve bu ifadenin kabul edileceğinde şüphe olmadığı belirtilmiştir. Bu alıntı, Nişancızâde tarafından Fusûlu’l-Üsrûşenî’den alıntılanmışken Şeyh Bedreddin tarafından el-Mebsût’tan aktarılmıştır. İki eser arasında şöyle bir lafız farklılığı vardır. Câmi‘u’l-Fusûleyn’de iddiaya cevap veren kişi "تلق امك وه" yani “O aynen senin dediğin gibidir” dediği belirtilirken Nûru’l-‘Ayn’ın nüshalarında bu

142 " هب انملع امو رخلآا مسلاا اذهب كلذ دعب يمس هنأ لاإ مسلاا اذهب دحلا بحاص ناك لوقي وأ ... " Nişancızâde, NA, vr. 38a. 143 " هب انملع امو رخلآا مسلاا اذهب كلذ دعب يمس هنأ لاإ مسلاا اذهب دحلا ناك لوقي وأ ... " Şeyh Bedreddin, CF, vr. 59a. 144 Bkz. el-Muhîtu’l-Burhânî, cilt 8, Beyrut: Dar’ul-Kütüb’ül-İlmiyye, 2004, s. 431; Şeyh Nizam, el-

Fetava’l-Hindiyye, cilt 3, Beyrut: Dar’ul-Kütüb’il-İlmiyye, 2000, s. 451.

ifade "تلق امك تنأ" yani “Sen, söylediğin gibisin.” olarak yer almaktadır.146 Fusûlu’l-

Üsrûşenî’ye döndüğümüzde bu ifadenin Câmi‘u’l-Fusûleyn’deki gibi yer aldığını

gördük. Ayrıca Fusûlu’l-Üsrûşenî’de bu alıntının el-Mebsût’un hadlerle ilgili kısmının Sadru’l-İslam şerhinden aktarıldığı bildirilmiştir.147 El-Mebsût’ta bu kısmı bulamadık.

Onuncu Fasıl

1- El-Mebsût’tan şu hüküm alıntılanmıştır:

“…ةافانملا نكمتف ةموصخلا دنع هريغ ىلإ هفيضي لا هكلم يف وه ام نلأ عمسي لا هريغل مث هسفنل هاعدا” Görüldüğü üzere burada bir kişinin bir malı önce kendine daha sonra başkasına izafe etmesi durumunda, davasının dinlenmeyeceği zira husumet esnasında kişinin kendi malını başkasına izafe etmesinin mümkün olmadığını ve bu durumda iki iddianın birbirini nefyedeceği belirtilir. El-Mebsût’ta geçen bu ifadelere Nişancızâde bir açıklama getirir. Bu ifadelerin ez-Zahîretü’l-Burhâniyye’den daha sonra gelecek olan ifadelere muvafakat ederken Fetâvâ Kâdîhân ve Fetâvâ Reşîdi’d-dîn’de geçenlere muhalefet ettiğini, bu nedenle meselede iki farklı rivayetin olabileceğini söyler. Fakat zâhir olanın bu davanın dinlenmesi gerektiği görüşü olduğunu, çünkü insanın kendi malını başkasına izafe etmese de vekalette olduğu gibi başkasının malını kendine izafe edebildiğini ekler.

Câmi‘u’l-Fusûleyn’in el-Mebsût’tan alıntıladığı ilgili kısımda ise şu ifadeler

mevcuttur:

148“...نييوعدلا نيب ةافانم لا ذإ عمست نهربو ةلاكوب هريغل مث هسفنل هاعدا”

Nişancızâde el-Mebsût’taki ifadenin ez-Zahîretü’l-Burhâniyye’dekiyle muvâfık olduğunu söylese de bu eserden yapılan alıntılarda önce başkasının malı olduğunu ikrar edip daha sonra kendine izafe etmesi durumunda (Nişancızâde’nin söylediği durumun tam tersi) davanın dinlenmeyeceği ifade edilmektedir. Nûru’l-‘Ayn’ın tüm nüshalarına baktığımızda el-Mebsût’taki ifadenin aynı şekilde geçtiğini gördüğümüz için el-Mebsût’a dönme gereği duyduk. Bu eserde İmam Serahsî’nin ifadesi Câmi‘u’l-Fusûleyn’dekini

146 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 74b; Nişancızâde, NA, vr. 47a, 47b. 147 Üsrûşenî, Fusûlu’l-Üsrûşenî, vr. 95b.

doğrulayacak niteliktedir. Dolayısıyla Nişancızâde’nin burada hata yaptığı görülmektedir. İmam Serahsî ifadesinde şunu söylemektedir:

Aynı şekilde eğer malın kendine ait olduğunu iddia etse daha sonra falanın olduğunu iddia etse, bu konuda onu husumete vekil kılmış olur. Buna delil getirirse delili kabul edilir. İki dava/iddia arasında birbirini nefy etme durumu yoktur. Çünkü husumete vekil olan kişi, bazen mutâlebe hakkının olduğu anlamında aynı kendisine izafe edebilir. Bu durumda kadı da ilk davasından sonra hüküm vermeye muktedir olur. İlk önce falanın lehine iddiada bulunmuş olsa bu konuda onu husumete vekil kılmış olur. Daha sonra kendinin olduğuna dair beyyine getirirse delilini kabul etmem.149

2- “Defi Olan ve Olmayan Meseleler” başlığında Kitâbu’d-Deavî ve’l-Beyyinât’tan aktarılan aşağıdaki hükümde “ödünç verildiğine” ifadesi Câmiʻu’l-Fusûleyn’de yer almaz.150

Bir kimse başkasının elindeki bir malın kendine ait olduğuna dair beyyine ortaya koyarsa zilyed bu malın kendisine emanet bırakıldığına, ödünç verildiğine, birinden gasp ettiğine veya müzâraa ya da muamele yoluyla aldığına dair bir delil ortaya koyamadığı müddetçe kendisinden husumet def edilmeyecektir.

3- “Havale Davasında Defi” başlığında Fetâvâ Reşîdü’d-dîn’den şu hükümde altı çizili kelimeler farklı olarak nakledilmiştir:

Nûru’l-‘Ayn: نع اهطاقساو ةبلاطملا ريخأت هب دارأ هنلأ لبقي ٍنلاف ىلع كتلحأ يِّ نأ هنويدم نهربف ًانيد يعدا شف" هسفن ... " Câmiʻu’l-Fusûleyn: ةبلاطملا ريخأت هب ىعدإ هنلأ لبقي ٍنلاف ىلع كتلحأ يِّ نأ هنويدم نهربف ًانيد يعدا شف" "...هسفن نع اهطاقساو

“Davacı birine karşı borç iddiasında bulunsa, borçlu kişi ise borcunu birine havale ettiğini söylese bu defi kabul edilir. Çünkü bu şekilde hak talebini tehir edip, kendinden düşürmeyi istemiştir/iddia etmiştir.”151 Görüldüğü üzere Nûru’l-‘Ayn’da "دارأ" (istemek)

149 ليكولاف نيتوعدلا نيب ةافانم لا هنلأ ؛هتنيب لبقت كلذ ىلع ةنيبلا ماقأو ،هيف ةموصخلاب هلكو نلافل هنأ ىعدا مث ،هل هنأ ىعدا ول كلذك"

ا هب دهش امب ءاضقلا نم يضاقلا نكمتيف هب ةبلاطملا قح هل نأ ىنعم ىلع هسفن ىلإ نيعلا فصن دق ةموصخلاب ولو لولأا هاوعد دعب دوهشل

"هتنيب لبقأ مل هل هنأ ةنيبلا ماقأ مث ،هيف ةموصخلاب هلكو نلافل هنأ ةرم لوأ ىعدا

(Serahsî, el-Mebsût, c.17, Beyrut: Dâru’l- Ma’rife,1993, s. 98.)

150 Nişancızâde yalnızca bu ifadeyi Kenzü’d-Dekâik’ten nakletmiştir. Bu eser dönem farkı olması nedeniyle

CF’de kullanılmamıştır. (Nişancızâde, NA, vr. 53b.)

fiiliyle, Câmiʻu’l-Fusûleyn’de ise "ىعدإ" (iddia etmek) fiiliyle kullanılmıştır. Bu durumda mana “Hak talebinin tehir edildiğini ve kendinden düşürüldüğünü iddia etmektedir” şeklinde olur. Kaynak esere ulaşamadığımız için doğrusunu tespit edemesek de Nûru’l-

‘Ayn’da geçen ifadenin doğru olduğunu düşünüyoruz. Zira meselenin başında davacının

iddiası açıkça verilmiş ve defi’nin kabul edeceği ifade edilmiştir. Bu durumda davacının isteğine/amacına yönelik bir açıklama daha uygun düşecektir.

On Birinci Fasıl

1- “Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler” başlığında el-

Muhîtu’l-Burhânî’den şu mesele aktarılmıştır: Davacı, lehine bir borç iddiasında bulunsa,

şahitlerden biri mal için şahitlik edip diğeri davalının malı ikrar ettiğine dair şahitlik etse bu şahitlik kabul edilmez. Fetava Kâdîhan’da ise Ebu Yusuf’un kabul ettiğine dair bir rivayetin olduğu belirtilmiştir. Fetâvâ Reşîdi’d-dîn’de ise bu tür şahitliğin yalnızca ayni mal için yapılması durumunda geçerli olacağı belirtilmiştir. Şeyh Bedreddin de ayn ile deyn arasındaki farkı açıklar. Ona göre deynin kendisinde artışın meydana gelmesi ihtimal dışıdır. Bu nedenle şahitlik edilen şey üzerinde ihtilaf gerektirmezken ayn için tam tersi geçerlidir. Nişancızâde de Şeyh Bedreddin’in bu yorumunu destekler ve bu farkın doğru olduğunu, el-Muhîtu’l-Burhânî’den biraz önce aktarılan meseledeki şahitliğin kabul edilmesi gerektiğini, Ebu Yusuf’un delilinin de bu fark olması gerektiğini ifade eder.152 El-Muhîtu’l-Burhânî’den aktarılan bu kısım Nûru’l-‘Ayn’da şöyledir:

“لبقي لا لاملاب هرارقإب رخآو لاملاب ٌدحاو دهشو ًانيد ىعَّدا”

Câmi‘u’l-Fusûleyn’de bu nakil altı çizili olumsuzluk edatı “لا” olmadan

yapılmıştır. Dolayısıyla bu ifade “kabul edilir” olarak yer almaktadır.153 Fakat

Nişancızâde Şeyh Bedreddin’in açıklamasına yorum getirdiği halde bu farklılığa değinmemiştir. El-Muhîtu’l-Burhânî’ye döndüğümüzde karz akdi için yapılan şahitlikte birinin ikrara diğerinin fiile şahitlik yapması durumunda bu şahitliğin kabul edileceği ifade edilmektedir.154 Fakat mal borcu için herhangi bir ifadeye rastlamadığımız için bu ifadenin doğruluğunu tespit edemedik.

152 Nişancızâde, NA, vr. 64b. 153 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 101a.