• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği`nin Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerine yönelik demokrasi ve istikrar politikaları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Avrupa Birliği`nin Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerine yönelik demokrasi ve istikrar politikaları"

Copied!
120
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

AVRUPA BİRLİĞİNİN AKDENİZ VE ORTADOĞU ÜLKELERİNE

YÖNELİK DEMOKRASİ VE İSTİKRAR POLİTİKALARI

Yüksek Lisans Tezi

Danışman Doç. Dr. Birol AKGÜN

Hazırlayan Ahmet BIYIKLI

(4)
(5)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ...iv

TABLOLAR LİSTESİ ...vi

GİRİŞ ...1

I. BÖLÜM AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ULUSLARARASI SİSTEMDE UYGUN ROL ARAYIŞLARI 1.1. Avrupa Birliği’nde Ortak Dış Ve Güvenlik Politikasının Oluşumu ...5

1.1.1. Avrupa Bütünleşmesini Hazırlayan Koşullar ...5

1.1.2. Fouchet Planları ve Avrupa Politik İşbirliği’ne Giden Yol ...7

1.1.3. Dış Politika Alanında Avrupa Politik İşbirliği ...8

1.2. Avrupa Birliği’nin “Ekonomik Dev Siyasal Cüce” Kimliğini Değiştirme Çabaları ve Rol Arayışını Belirleyen Faktörler ...10

1.2.1. Soğuk Savaş Sonrası Avrupa Güvenliğine Yönelen Tehditler...11

1.2.2. Maastricht Sonrasında Avrupa Entegrasyon Sürecinde Dış Politika, Güvenlik ve Savunma Konsepti ...12

1.2.3. Amsterdam Anlaşması: AB’nin Güvenlik ve Savunma Politikası Oluşturma Çabaları...14

1.3. NATO’ya Alternatif Bir Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ...15

1.3.1. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği ...16

1.3.2. Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ve Sınırları...17

1.3.2.1. Zirvelerle AGSP...18

1.3.2.2. Avrupa Ordusu...20

1.4. Eski Yugoslavya’da Yaşanan Gelişmeler ve Avrupa Güvenliğine Etkisi...21

1.4.1. Bosna Hersek İç Savaşında NATO ve BAB’ın İzlediği Politikalar ...22

1.4.2. Kosova Krizinde NATO ve AB’nin Uyguladığı Politikalar...23

1.5. Avrupa Güvenliğinin Geleceği Üzerine AGSP-NATO Bağlamında Bir Değerlendirme ...24

1.6. Avrupa Birliği’nin Karşılaştığı Yeni Tehditler...25

1.7. AB’nin Yasa Dışı Göç Politikaları ve AB’de Yasa Dışı Göç Sorunu ...25

1.7.1. AB Demografik Yapısının Göç Üzerindeki Etkisi ...27

1.7.1.1. Üçlü (0-25, Orta Yaş Grubu, 50+) Yaş Grubunda Dağılım:...29

1.8. Küresel Terörle Mücadelede AB Eksenli Güvenlik Politikaları ...31

1.8.1. Küresel Terörle Mücadele Yöntemleri ...32

(6)

II. BÖLÜM

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN UYGUN STRATEJİ ARAYIŞLARI

2.1. Ulusal Strateji Belgesi...34

2.2. Gelecekle İlgili AB – ABD Vizyon Yaklaşımları...36

2.2.1. Transatlantik İlişkiler ve İhtilafları...37

2.2.1.1. Eski Kıtada Amerikan Hegemonyası: Avrupa ve ABD...37

2.2.1.2. Soğuk Savaş ve Sorunlu İttifak...39

2.2.2. Transatlantik Çatlağı...42

2.2.3. Irak Savaşı’nın Transatlantik İlişkilere Etkisi: Euro-Atlantik Kırılması ve AB’nin Yaklaşımı ...47

2.3. AB ve ABD Vizyonları Çerçevesinde Geleceğe Yönelik Muhtemel Senaryolar...50

III.BÖLÜM AB’NİN AKDENİZ ÜLKELERİNE YÖNELİK DEMOKRASİ VE İSTİKRAR POLİTİKALARI 3.1. Akdeniz Bölgesi’nin Genel Durumu ...53

3.2. Akdeniz Bölgesi ve Avrupa Birliği ...55

3.2.1. AB’nin Genel Akdeniz Politikası’nın Nedenleri...56

3.3. Avrupa-Akdeniz Ortaklığına Genel Bir Bakış...57

3.3.1. AB-Akdeniz Ortaklığı’nın Tarihçesi ...58

3.3.2. Yenileştirilmiş Akdeniz Politikası...59

3.3.2.1. MED Programları ve Özellikleri...60

3.3.2.2. MED Programlarının Ana Hatları...61

3.3.2.2.1. “MED-Medya” Projesi...61

3.3.2.2.2. “MED-URBS” Projesi...62

3.3.2.2.3. “MED-CAMPUS” Projesi...63

3.3.2.2.4 MED-INVEST ...64

3.3.3. Avrupa-Akdeniz Ortaklığının Oluşturulması: Barselona Deklarasyonu...65

3.3.3.1. Barselona Süreci’nin Etkisini Değerlendirme...71

3.3.4 Avrupa-Akdeniz Mali İşbirliği /MEDA ...73

3.3.4.1. MEDAI...74

(7)

IV. BÖLÜM

IRAK KRİZİ VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ (BOP) ÇERÇEVESİNDE AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ORTADOĞU’YA YÖNELİK DEMOKRASİ VE

İSTİKRAR POLİTİKALARI

4.1. Ortadoğu Bölgesine Yönelik AB Politikasının Başlangıcı...80

4.2. AB’nin Bölgede Demokrasiyi Geliştirme Teşebbüsleri...84

4.2.1. AB-KİM Diyalogu...84

4.2.2. İran ile Etraflı Diyalog...85

4.2.3. Yemen İle İşbirliği Anlaşması ...85

4.2.4. Avrupa Komşuluk Politikası (European Neighbourhood Policy ENP)...85

4.3. Avrupa Birliği ve ABD: Büyük Ortadoğu Projesi...88

4.3.1. Soğuk Savaş Döneminden Bugüne Projenin Gelişimi ...88

4.3.2. Irak Savaşı ...90

4.3.3. Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (BOP)...91

4.4. Irak Krizi’nin ODGP Üzerine Etkileri ...93

4.4.1. Irak Krizinin Amerika-Avrupa İlişkilerine Etkisi...94

4.4.2. Irak Krizinin AB ve ODGP/AGSP’ye Etkisi...96

SONUÇ ...98

(8)

KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser.

a.g.m. : Adı geçen makale

AAO : Avrupa Akdeniz Ortaklığı AAT : Avrupa Atom Topluluğu AB : Avrupa Birliği

ABA : Avrupa Birliği Anlaşması ABD : Amerika Birleşik Devletleri AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu

AGİK : Avrupa Güvenlik İşbirliği Konferansı AGİT : Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı AGSK : Avrupa Güvenlik Savunma Kimliği AGSP : Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası AKÇA : Avrupa Kömür Çelik Anlaşması

AP : Avrupa Parlamentosu API : Avrupa Politik İşbirliği APT : Avrupa Politik Topluluğu ASI : Avrupa Siyasi İşbirliği

AST : European Depence Community BAB : Batı Avrupa Birliği

bkz. : Bakınız

BM : Birleşmiş Milletler BOP : Büyük Ortadoğu Projesi

C. : Cilt

ÇUŞ : Çok Uluslu Şirketler der : Derleyen

EAD : Avrupa Arap Diyalogu EFTA : Avrupa Serbest Ticaret Alanı

(9)

EIB : Avrupa Yatırım Bankası

ENP : European Neighborhood Policy ENPI : European Neighborhood Instrument EUMC : Avrupa Birliği Askeri Komitesi FKÖ : Filistin Kurtuluş Örgütü

Ibid : Aynı yer.

IFOR : Birleşmiş Milletler Uygulama Gücü IMF : International Monetary Fund

KAP : Küresel Akdeniz Politikası KİM : Körfez İşbirliği Meclisi

KOBİ : Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler MDAÜ : Merkezi Doğu Avrupa Ülkeleri

MEDA : Mediterrian Economical Development Area NATO : North American Treaty Organization

No : Numara

ODGP : Ortak Dış ve Güvenlik Politikası PSC : Political and Security Committie SFOR : Stabilization Force

s : Sayfa

S : Sayı

STA : Serbest Ticaret Anlaşması

UNPROFOR : Birleşmiş Milletler Koruma Gücü Vol : Volume

WASP : Beyaz, Anglo Saxon ve Protestan YAP : Yenileştirilmiş Akdeniz Politikası

(10)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Avrupa Birliği (15’de) Yaş Gruplarına Göre Nüfus Dağılımı... Tablo 2. Avrupa Birliği (15’te) Yaş Gruplarının Yüzdelik Olarak

Dağılımı ... Tablo 3. Avrupa Birliği’nde 1980-200-2020 Yıllarında Üçlü Yaş Grubuna Göre Yüzdelik Dağılım ... Tablo 4. Akdeniz’in Güney ve Batısındaki Nüfus Yapısı ... Tablo 5. Tarihlerle Avrupa-Akdeniz Ortaklığı ... Tablo 6. MED-MEDIA Projeleri ... Tablo 7. MED-URBS Projeleri ... Tablo 8. MED-CAMPUS Projeleri ... Tablo 9. Ortaklık Anlaşmalarının Son Durumu ... Tablo 10. 1995-2000 Döneminde MEDA Kapsamında Akdeniz

(11)

GİRİŞ

Avrupa Birliği’nin (AB) çekirdeğini oluşturan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun kurulması (AKÇT), 2. Dünya Savaşı’ndan büyük bir yıkım ile çıkan Avrupa ülkelerinin bu yıkımı gidermek konusunda attıkları adımlardan birisini teşkil etmiştir. Zaten 2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’nın ekonomik, siyasi ve güvenlik bakımından karşılaştığı sorunlara baktığımızda savaş sırasında çok büyük bir çöküntüye uğrayan Avrupa ekonomisinin tekrar düzeltilmesi gerekiyordu. Yani Avrupa artık dış yardımlar almadan ayakta duramayacak hale gelmiştir. Bu yüzden Avrupa ülkeleri, ekonomik açıdan birlikte hareket etme imkanlarını araştırmaya başlamışlardır.

Diğer taraftan Avrupa, ekonomik çöküntü ile birlikte siyasi açıdan da savaş öncesindeki durumunu yitirmiş, merkeze savaş sonrasında süper güçler olarak ortaya çıkan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) yerleşmiş Avrupa ise çevreye itilmiştir. Bu durumda Avrupa ülkelerinin bu iki süper gücün karşısında söz sahibi olabilmek için siyasi açıdan da birlikte hareket edebilecek bir mekanizma oluşturmaktan başka çareleri kalmamıştır.

Bunların yanı sıra Avrupa, ekonomik ve siyasi sorunlarıyla bağlantılı olarak güvenlik açısından da önemli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunların en önemlisi de Almanya’nın ya da Almanya benzeri hegemonya iddiasıyla ortaya çıkabilecek başka bir Avrupa devletinin bütün Avrupa’yı güç ve şiddet yoluyla ele geçirmeye yönelik yeni politikalardan uzak tutulmasını sağlayacak bir yapılanmanın oluşturulması teşkil etmiştir.

Soğuk Savaş sürecinde ABD ve Sovyetler Birliği’nin gölgesinde varlığını sürdüren Avrupa, kendine özgü bir politik kimlik geliştirememiştir. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Avrupa’ya yönelik ideolojik tehditlerin ortadan kalkması, AB’yi yeni bir politik kimlik arayışına yöneltmiştir. Bu çerçevede Avrupa Tek Senet Sözleşmesi ile ekonomik entegrasyon sürecini hızlandıran AB, Maastricht Antlaşmasıyla entegrasyon sürecini siyasal alana taşıyarak “Avrupa Kimliği” oluşturma arayışlarını hızlandırmıştır. Dışlayan, öteleyen ve ayıran bir özü olmasına rağmen dinamik yapısı ile Avrupa Kimliği tarihsel süreç içerisinde yaşanan değişimleri az ya da çok, doğru ya da yanlış bünyesine katarak bir kıtasal üst kimlik oluşturma yolunda

(12)

ilerlemektedir. Avrupa artık devletlerin ve ulusların Avrupa’sı olmaktan çok bunları da içerisinde barındıran bireylerin Avrupa’sı olma yolunda ilerlemeye çalışmaktadır.1

Buna bağlı olarak Avrupa’nın kendi içinde bölgesel iş birliğinin başlamasından sonra Avrupa’nın etrafındaki jeopolitik oluşumlar, AB’nin genişleme politikaları sonucunda Birliğin güney komşularıyla ilişkilerinin yeniden tanımlanmasını gerekli kılmıştır. Ekonomik açıdan oldukça zor geçen 1980’li yıllar içerisinde gelişmekte olan birçok ülke gibi Akdeniz ülkeleri de borç krizi ve düşük büyüme oranları ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu çerçevede, Akdeniz bölgesi ile ticari ve ekonomik ilişkilerdeki karşılıklı bağımlılıklar ve bölge ülkeleri ile AB ülkeleri arasındaki yüksek gelir farklılıkları göz önüne alındığında bölgenin barışı ve güvenliği için AB ve Akdeniz ülkeleri arasında daha yakın ve güçlü ilişkilerin kurulması zorunlu hale gelmiştir.

Zaten AB’nin demokrasi konusundaki hassasiyeti, kısaca “Güvenlik Toplumu” olarak isimlendirilen siyasi teorilere dayanmaktadır. Devletlerden çok toplumların karşılıklı ilişkiler geliştirmenin yarar sağlayacağını savunan Karl Deutsch’un ‘güvenlik topluluğu’ yaklaşımı, ortak değerlerin oluşturulmasına hizmet edecek biçimde toplumsal kesimler arasında iletişim ve ulaşım olanaklarının artırılmasını öngörmektedir. Bu yaklaşım, benzer nitelikteki toplumlar arasında karşılıklı güven oluşturulmasının barış sağlamada önemi üzerinde durmaktadır. Bu türden işbirliklerinin, bir karşı taraf, düşman yada öteki oluşmasına katkı sağlayan yönleri bulunmaktadır. Deutsch’un toplumların yeniden birbirlerine güvenmelerini sağlamaları bakımından önemli ipuçları sunan yaklaşımı benzer değil de farklı nitelikteki toplumlar arasındaki ilişkilere uyarlandığında, çalışmalara engel olabilecek yeniden güvenlik topluluğu oluşabilecektir.2 Bu teorinin ana felsefesi öncelikle Avrupa kıtasında ve çevresinde bir barış ve istikrar düzeni yaratmaktır. Buradan hareketle AB, Akdeniz ülkeleriyle 1995 yılında Barselona Süreci olarak da bilinen Avrupa Akdeniz Ortaklığı (AAO), Avrupa’nın güney tarafındaki istikrarsızlık hususundaki büyüyen endişelere Avrupa’nın bir karşılığı olması niyetiyle yapılmış ve bu süreç Orta Doğu bölgesine kaydırılarak ortaklık, ticaret ve kalkınmayı öngören bir dizi reformlar çerçevesinde başta Avrupa Birliği-Körfez İşbirliği Meclisi (KİM) Anlaşması, İran ve Yemen ile yapılan işbirliği anlaşmaları demokrasinin gelişimi açısından atılan oldukça önemli adımlar olmuştur.

1 H. Şaban Çalış, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Kimlik Arayışı Politik Aktörler ve Değişim, Nobel

Yayın Dağıtım, Ankara, 2001, s.396.

(13)

İşte bu nedenle, AB özellikle 1990’lı yıllardan itibaren bu bölgelerle çok sıkı mali, ekonomik, ticari ve stratejik ilişkiler geliştirmiştir ve bu amaçla ilgili ülkelere dış yardım yaparak ve insan haklarına vurgu yaparak demokratik yöntemleri ön plana çıkarmaya çalışmaktadır.

Her şeyden önce AB, Büyük Okyanus ve Akdeniz gibi büyük denizlerle çevrili bir yarımada ve kenar ülkesi olduğu için yeterli bir sahaya ve sağlam bir coğrafi bütünlüğe sahiptir. AB’nin, Avrupa Birleşik Devletleri’ne dönüşmesi halinde bölgesel güç olmaktan ziyade küresel bir güç olacağı çokta uzak bir ihtimal değildir. Bunun yanında günümüzde petrol ve doğalgaz gibi hammadde kaynaklarının stratejik önemi bilindiğinden AB petrole olan gereksiniminden dolayı Orta Doğu ile yakından ilgilenmek durumundadır. Bununla bağlantılı olarak Akdeniz, Avrupa’nın ham petrol ve diğer hammaddeleri temin ettiği taşıma yoludur. Ayrıca Akdeniz bölgesinde siyasi istikrarsızlığın artması göç dalgalarıyla ilk olarak AB’yi etkilediği için AB, hem Akdeniz hem de Orta Doğu bölgesiyle yakından ilgilenmek durumundadır. Çünkü özellikle 11 Eylül sonrası dünya Avrupa’nın askeri güç sonrasında demokratikleşme ve ekonomik kalkınma ekseninde kurduğu bir medeniyet vizyonuyla, Amerika’nın askeri güç, salt güvenlik ve tek taraflı önleyici savaş teorisi ekseninde kurduğu bir dünya liderliği vizyonu arasındaki gittikçe artan bir farklılaşmayı ve kırılmayı simgelemektedir.

Yukarıda belirtilen amaçlar ve varsayımlar çerçevesinde bu çalışma; ilk olarak 2. Dünya Savaşı’ndan harap bir şekilde çıkmış olan Avrupa’nın uluslararası sistemde yeniden baş aktör olabilmesi sürecinde kimlik, güvenlik ve dış politikada uygun rol arayış parametreleri göz önüne alınarak önce ekonomik entegrasyonunu başarılı bir şekilde uygulayan Avrupa’nın bunu siyasi alana taşıyarak kendisine atfedilen “Ekonomik Dev, Siyasi Cüce” kimliğini değiştirme çabaları Avrupa Güvenlik Ve Savunma Politikası (AGSP) çerçevesinde incelendikten sonra, Avrupa’nın karşılaştığı yeni tehditler olan uluslararası göç ve küresel terörizm ve Avrupa’nın bunlara yönelik çözüm formülleri ABD ile karşılaştırmalı bir analitik yöntem takip edilerek ayrıntılı bir şekilde analiz edilecektir.

İkinci bölümde ise; özellikle 11 Eylül süreci sonrasında Orta Doğu’da demokrasi boşluğunu doldurmak için AB’nin Ulusal Strateji Belgesi’nin içeriği belirtildikten sonra gelecek ile ilgili AB-ABD vizyon yaklaşımları Transatlantik ötesi denilen AB ile

(14)

ABD’nin Atlantik’teki karşılıklı ilişkileri ele alınarak AB’nin Transatlantik çatlağı çerçevesinde ABD ile olan muhtelif anlaşmazlıkları belirtildikten sonra AB’nin diğer güç merkezlerine üstünlüğü AB-ABD rekabetine teorik bir açıdan yaklaşılarak açıklanmaya çalışılacaktır.

Üçüncü bölümde ise Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte uluslararası konjüktürde meydana gelen değişimler Avrupa Birliği’nin ilgisini Akdeniz’e yönlendirmesine neden olmuş ve bu süreçte AB-Akdeniz Ortaklığının temeli olan Barselona Süreci geniş bir şekilde ele alındıktan sonra AB’nin Akdeniz’e yönelik demokrasi geliştirme metotları mali işbirliği de göz önüne alınarak incelenecektir.

Son bölümde ise özellikle Irak Krizi ve Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) kapsamında AB ve ABD Dış Politikalarında Demokrasi Gerçeği açıklanarak AB’nin Orta Doğu politikasına bakışı ve demokrasiyi geliştirmek için bölgede yapmış olduğu girişimler AB ve ABD’nin Irak’ta kesişen çıkarları bağlamında belirtildikten sonra son olarak Irak Krizi’nin Atlantik ötesi ilişkilere etkisi AB’nin yaklaşımı çerçevesinde ele alınarak çalışma sonuçlandırılacaktır.

(15)

I. BÖLÜM

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ULUSLARARASI SİSTEMDE UYGUN ROL ARAYIŞLARI

1.1. Avrupa Birliği’nde Ortak Dış Ve Güvenlik Politikasının Oluşumu 2. Dünya Savaşı sonrasında, ABD ve SSCB iki süper güç olarak ortaya çıkarken Avrupa, hem ekonomik olarak çökmüş, hem de uluslararası ilişkilerdeki üstünlüğünü kaybetmiştir. Bu nedenle, ekonomilerini bir an önce çalışır duruma getirebilmek ve uluslararası sistemde yeniden etkili olabilmek için güçlerini birleştirmeleri gerektiğinin farkına varmışlardır. Ayrıca, Avrupa’nın iki düşman kardeşi Almanya ile Fransa’yı aynı örgüt içerisinde bir araya getirerek onlar arasında kalıcı dostluğu kurmak ve böylece Avrupa’da potansiyel bir savaşı önlemek amaçlanmıştır. AB’nin güçlerini bir araya getirmekteki nedenini Sovyetler Birliği’nden algılanan siyasal ve askeri tehdit, ABD’den algılanan ekonomik tehdit ve Batı Avrupa’da tarih boyunca yaşanan geleneksel Fransız-Alman gerginliği biçiminde özetlememiz mümkündür.3

Avrupa’da Ortak Dış ve Güvenlik Politikası alanındaki ilk çabalar 2. Dünya Savaşı ertesinde başlatılmıştır. 1948 yılında imzalanan Brüksel Antlaşması ile İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg; ekonomik, sosyal ve kültürel iş birliği ile kolektif savunma amacıyla toplanmışlar ve daha sonra Batı Avrupa Birliği (BAB) adını alacak örgütü kurmuşlardır. Ancak 1949 yılında Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) kurulması nedeniyle hukuken varlığını korumasına karşın fiilen önemini yitiren BAB üyeleri arasında askeri alanda bir entegrasyon sağlanamaması üzerine Avrupalı ülkeler NATO aracılığıyla güvenliklerini muhafaza etmek zorunda kalmışlar ve daha çok ekonomik entegrasyon üzerinde yoğunlaşmaya önem vermişlerdir.

1.1.1. Avrupa Bütünleşmesini Hazırlayan Koşullar

2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’nın ekonomik, siyasi ve güvenlik olmak üzere çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldığını söyleyebiliriz; her şeyden önce savaş sırasında büyük bir çöküntüye uğrayan Avrupa ekonomisinin tekrar düzeltilmesi, siyasi açıdan da önemini yitiren Avrupa’nın ABD ve SSCB önderliğinde merkezden

3 Haluk Günuğur, “ AB Bütünleşmesinin Tarihsel Gelişimi Dünü, Bugünü, Yarını ”, Avrupa Birliği El

(16)

dışlanarak çevreye itilmesi, güvenlik açısından ise Almanya ya da Almanya benzeri hegemonya iddiasıyla ortaya çıkabilecek başka bir Avrupa devletinin Avrupa’yı güç ve şiddet yoluyla ele geçirmeye yönelik politikalardan uzak tutacak bir yapılanmanın oluşturulması gerekmiştir. Bu sorunlardan güvenlikle ilgili olanları Avrupa ülkeleri tarafından çözülmesi öncelikli sorunlar olarak görülmüş, ekonomik alanda girişilen bütünleşme çabalarının asıl hedefi de, bu bağlamda güvenlik problemlerinin halledilmesi olmuştur.

1950’lerin ilk yıllarında Almanya’nın askeri açıdan kontrol altına alınma gereği ve Avrupa’ya yönelen tehditlerin varlığı karşısında Fransızların inisiyatifiyle Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu üyesi ülkeler tarafından Avrupa Savunma Topluluğu (European Defense Community) kurma olgusu önem kazanmıştır.4 Fransa Başbakanı Rene Pleven tarafından Ekim 1950 tarihinde sunulan öneri paketi AKÇT üyesi ülkelerin milli ordularından farklı olarak Birleşik Avrupa Ordusu kurulması fikrini içermiştir.5 Nihayetinde 27 Mayıs 1952’de AKÇT’yi kuran altı ülke Avrupa Savunma Topluluğu Anlaşması’nı imzalamışlardır. Bu anlaşma dış politika, güvenlik, savunma ve insan hakları konularında ortak Avrupa politikası oluşturmayı içermiştir. Söz konusu anlaşma ile kurulacak Avrupa Savunma Topluluğu (AST) çerçevesinde oluşturulacak “Avrupa Ordusu’nun bir Avrupa Savunma Bakanı’nın komutası altında olması öngörülmüş ayrıca ulus üstü nitelikte olması beklenen AST’nin önemli konularda AB Bakanlar Konseyi’nin oy birliğiyle alacağı kararlarla bağlı olacağının öngörülmesi AST’nin ulus üstü niteliğinin AKÇT’den daha az düzeyde olduğunu göstermiştir.6 AST Anlaşmasıyla amaçlanan ortak politika konuları, De Gaulle taraftarlarının başını çektiği Fransız milliyetçi cephesi tarafından yüksek politika konuları alanı içerisinde değerlendirilmiş ve belirlenen alanlarda entegrasyon sürecine girilmesinin ulus egemenliğini aşındıracağı fikri ileri sürülmüştür. En sonunda, Fransızların inisiyatifiyle AST kurma çalışmaları, yine Fransız Parlamentosu’nun 319’a karşı 264 oyuyla başarısızlıkla sonuçlanmıştır.7 AST Anlaşmasının ortadan kalkmasıyla birlikte, altı üyenin bütünleşme sürecinin siyasi alana da yaymak amacıyla 1953 yılında başladıkları Avrupa Politik Topluluğu (APT) girişimi de son bulmuştur.

4 Rıdvan Karluk, AB ve Türkiye, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İstanbul, 1996, s.43. 5 Neil Nugent, The Government and Politics of the European Community, Second Edition,

Macmillan, London, 1991, s.50.

6 İrfan Kaya Ülger, Avrupa Birliği’nde Siyasal Bütünleşme, Gündoğan Yayınları, İstanbul, 2002 s.52. 7 Nugent, The Government and Politics of the European Community, s.50.

(17)

AST ve APT girişimlerinin başarısız olmasının bir başka sonucu da AKÇT üyesi altı ülkenin artık siyasi ve güvenlik alanında bütünleşme çabalarını bir yana bırakarak dikkatlerini ekonomik alanda entegrasyonun güçlendirilmesine yöneltmişlerdir. Bunun sonucunda da 25 Mart 1957’de imzalanan Roma Anlaşmaları ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Topluluğu (AAT) kurulmuştur. Roma Anlaşmalarında Avrupa da bir siyasi birlik oluşturulması ya da ortak bir dış politika izlenmesi amaçlarından bahsedilmemiş, yalnızca giriş kısmında “Avrupa halkları arasında daha sıkı bir birliktelik oluşturulması arzusunun” altı çizilmiştir.8

1.1.2. Fouchet Planları ve Avrupa Politik İşbirliği’ne Giden Yol

AST girişiminin başarısız olmasının temel nedeni, birbirine karşı yürüttükleri çok yıkıcı bir savaştan yeni çıkmış Avrupa ülkelerinin henüz bu alanda ulus üstü nitelikte bir iş birliğine hazır olmamalarıdır. Yani bağımsızlığın en önemli sembollerinden biri olan güvenlik ve dış politika alanlarından ulusal yetkileri bir üst otoriteye devretmek başta Fransa olmak üzere tüm üye devletlere zor gelmiştir. Bu yüzden, ekonomik alanda entegrasyon konusunda atılacak adımların siyasi bütünleşmeyi kolaylaştıracağından hareketle kısa zaman içerisinde siyasi iş birliği konusunda Fransa’nın girişimiyle Avrupa’da siyasi bütünleşme konusunda adım atılmıştır. De Gaul Fransası bir yandan Avrupalı ortaklarını ABD ve İngiltere’nin kıta Avrupa’sındaki etkilerinin azaltılması konusunda daima kendi yanında görmek isterken, diğer yandan ülkesinin dış politikadaki hareket serbestisini sınırlayacak şekilde ulus üstü niteliğe sahip olacak bir birlikteliğe karşı çıkmıştır. Fransa’nın istediği hükümetlerarası karaktere sahip bir örgütlenme çerçevesinde, AT üyelerinin siyasi ve güvenlik alanlarında birbirleriyle koordinasyon içinde hareket etmeleridir.9 Bu koordinasyon NATO ve BAB’dakinden daha ileri olmalı yani AT üyeleri güvenlik konularında müttefik oldukları ABD ve İngiltere’den daha çok Fransa’ya yakın olmalıydılar, ancak bu yakınlık Fransa’nın dış ve güvenlik politikasındaki egemenliğini sınırlandıracak düzeyde bir ulus üstü örgütlenmeyi gerekli kılmamalıydı. Diğer AT üyeleri ise Fransa ile siyasi ve güvenlik alanlarında NATO ve BAB çerçevesinde olduğundan daha ileri bir ortaklığın ancak ulus üstü niteliklere sahip olacak bir siyasi

8 Christopher Tugendhat, “ Europe’s Need for Self-Confidence”, International Affairs, C.58, No.1, Kış

1981/2, s.11.

(18)

kurumlaşmayla mümkün olabileceğini savunmuşlardır.10 Bu görüş ayrılıklarına rağmen, De Gaulle’nin ısrarları sonucu AT ülkeleri devlet ve hükümet başkanları 1961’de Fransız Büyükelçi Christian Fouchet başkanlığında bir komisyonu bir Avrupa Politik Birliği kurulmasına yönelik çalışmalar yapmakla görevlendirilmiştir. 2 Kasım 1961’de hükümet yetkililerinden oluşan üst komisyona sunduğu Birinci Fouchet Planı, kurulacak olan siyasi birliğin temel amacının ortak dış ve savunma politikası geliştirilmesi olduğunun altını çizmişlerdir. Birinci Fouchet Planı üzerine sert tartışmalar devam ederken, bu plan üzerinde uzlaşma şansının zayıf olduğunu gören Fransa 18 Ocak 1962’de İkinci Fouchet Planı’nı ortaya sunmuştur. Ancak ikinci planda da Fransa’nın diğer ülkelerin isteklerini dikkate almayarak, kurulacak olan birliğin hükümetlerarası karakterde olması ve kararların oy birliğiyle alınması konusunda ısrar etmesi diğer ülkelerin İkinci Fouchet Planını da reddetmelerine neden olmuştur.

Avrupa Toplulukları çerçevesinde siyasi alanda işbirliğini düzenleyen bir mekanizmanın oluşturulabilmesi için, sadece siyasi alanda ulus üstü bir yapıya karşı çıkmakla kalmayıp topluluğun o zamana kadar diğer alanlarda ulaştığı ulus üstü yapıyı da sınırlandırıp hükümetlerarası özelliği güçlendirmeyi amaçlayan De Gaulle’ün Fransa’da iktidardan uzaklaşması sonucu iktidarı Avrupa bütünleşmesine daha sıcak bakan Pompidou’ya bırakmasıyla siyasi işbirliği konusunda yeni adımların yolu açılmıştır.

1.1.3. Dış Politika Alanında Avrupa Politik İşbirliği

Ortak Dış Politika oluşturma konusunda AB’nin bir girişimi de Avrupa Politik İşbirliği (European Political Cooperation) mekanizmasıdır. 1969 yılında düzenlenen La Haye Zirvesinde Topluluk üyesi ülkeler, hükümetlerarası işbirliği esasına dayalı, kurucu anlaşma kapsamında olmayan, Avrupa Siyasi İşbirliği (ASİ) mekanizması oluşturma konusunda mutabakata varmışlardır. Nihayet 1972 yılında ASİ mekanizması oluşturulmuştur. Bu mekanizma çerçevesinde, üye ülkelerin Dışişleri Bakanları yıl içinde iki kez toplanarak, Siyasi Komite tarafından hazırlanan raporlar doğrultusunda uluslararası sorunlar karşısında ortak bir politika oluşturmayı hedeflemişlerdir. 1974 yılında yapılan Paris Zirvesinde, hükümet ve devlet başkanlarının bir araya geldiği zirve

10 Anna Kurylowich, Rodzoch ve Malportata Zawistowska, “Development of Cooperation in EU

Common Foreign and Security Policy”, The Polish Quarterly of International Affairs, C.8, No.2, İlkbahar 1999, s.146.

(19)

toplantıları, Avrupa Konseyi adı altında kurumsallaştırılmıştır. Bu gelişme ASİ mekanizmasını daha fonksiyonel kurumsal bir yapıya dönüştürmüştür.11 Bu süreci takiben, 1970 ve 80’li yıllarda ASİ mekanizmasını daha etkin kılma konusunda bir dizi çalışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında en önemlileri 1981 tarihli Londra Raporu ve 1983 tarihli Stuttgard Solemn Deklarasyonun temel unsurunu oluşturan Genscher Colombo önerisidir. Londra Raporunda, ASİ mekanizmasıyla uluslararası sorunlar karşısında sadece tepkisel politika oluşturulduğu vurgulanarak, birliğin belirli uluslararası sorunlar karşısında daha etkili çözüm önerileri ortaya koyması ve bu sorunlara uzun dönemli politika perspektifiyle yaklaşılması gerektiği belirtilmiştir.12 Raporda ayrıca, Almanya’nın önerdiği siyasi işbirliği mekanizmasına güvenliğin savunma boyutunun dahil edilmesi fikri, İrlanda Cumhuriyeti’nin başını çektiği bazı ülkeler tarafından benimsenmemiştir. Benzer şekilde, Genscher Colombo önerisi, güvenliğin savunma boyutunun ASİ mekanizmasına dahil edilmesi gerektiğini dile getirmiş fakat bu öneri bazı ülkeler tarafından kabul edilmemiştir.13

Etkin olmayan kurumsal yapısına rağmen ASİ, dış politika konusunda AB üyesi ülkeler arasında uyumlaştırma ve koordinasyon mekanizması sağlayarak uluslararası sorunların çözümü konusunda sivil diplomasi yaklaşımını getirmiştir. Ayrıca Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) yapılanmasında önemli işlevler yüklenmiştir. Fakat askeri savunma boyutunun görev kapsamında bırakıldığı ASİ mekanizması, uluslararası sorunların çözümünde etkin bir rol oynayamamıştır. Özellikle Arap-İsrail savaşı ve Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali sorunları karşısında deklarasyon diplomasisi dışında etkili bir politika uygulayamamıştır. Bu bağlamda ASİ’nin gelişimi BAB örneğinde olduğu gibi NATO’nun gölgesinde kalmıştır.14 Wallace ve Forster ASİ mekanizmasını, “Oy birliği esasına dayalı, ortak eylem üretemeyen ve askeri kaynaklardan yoksun bir yapıya sahip” olduğuna dikkat çekerek, bu mekanizmayı üye ülkeler arasındaki diplomasi platformu olarak tanımlamışlardır.15

11 Nicoll William and Salmon C.Trevor, Understanding the New European Community,Harwester

Wheatsheef, Hertfordshire, 1994, s.189.

12 A.g.e, s.191. 13 A.g.e, s.191

14 http://www.arena.vio.no/publications /wp99_34.htm , (4 Şubat 2005)

15 Antony Forster, Helen Wallace, “Common Foreign and Security Policy A New Policy or Just A New

Name?”, Helen Wallace, William Wallace (der.), The Policy Making in the European Union, Oxford University Pres, Oxford, 1996, s.417.

(20)

Sivil diplomasi alanında birtakım ilerlemelere rağmen, ASİ mekanizması güvenlik ve savunma konusunda etkin ve işlevsel olamamıştır. Bunun temel nedenleri ise şunlardır:

• Üye ülkelerin savunma, güvenlik ve dış politika gibi konuları yüksek politika alanı içerisinde algılamaları ve bu alanlardaki entegrasyon sürecinin ulus egemenliğini önemli ölçüde aşındırabileceği görüşü ve kaygıların olması,

• Avrupa entegrasyon sürecinde hükümetlerarası esnek bütünleşme yaklaşımını, ulus üstü yapılandırmayı içeren federal yaklaşıma tercih edilmesi,

• Avrupa savunma topluluğu çerçevesinde Almanya’nın yeniden silahlanma olasılığının yarattığı tedirginlik olmuştur.

ASİ’nin 1986’da Avrupa Tek Senedi ile kurumsal dayanağa kavuşturulmasıyla birlikte AB içerisinde dış politika konusunda uyumlaştırma açısından önemli gelişmeler gözlense de Doğu Avrupa’da yaşanan hızlı değişimler karşısında Tek Senet mekanizmasının oluşturduğu kurumsal mekanizmanın da etkisiz kaldığı görülmüştür.16

1.2. Avrupa Birliği’nin “Ekonomik Dev Siyasal Cüce” Kimliğini Değiştirme Çabaları ve Rol Arayışını Belirleyen Faktörler

Soğuk Savaş sürecinde ABD ve Sovyetler Birliği’nin gölgesinde varlığını sürdüren Avrupa kendine özgü bir politik kimlik geliştirememiştir. İki kutuplu ideolojik tehditlerin ortadan kalkması, AB’yi yeni bir politik kimlik arayışına yöneltmiştir. Bu çerçevede Avrupa Tek Senet Sözleşmesinin 1987 de yürürlüğe girmesiyle ekonomik entegrasyon sürecini hızlandıran AB, 1992 tarihli Maastricht Anlaşması ile entegrasyon sürecini siyasal alana taşıyarak Avrupa Kimliği oluşturma arayışlarını hızlandırmıştır.

Post Maastricht Avrupa entegrasyon sürecinin en önemli paradokslarından biri ulus devlet egemenliğinin nasıl veya ne ölçüde aşılması sorunu olmuştur. Günümüzde Avrupa Vatandaşları arasında halen ulusal kimlik Avrupa Kimliği konseptinden daha önemli olgu olarak varlığını sürdürmektedir. Yani daha öncede belirtildiği gibi AB üyesi ülkeler yüksek politika olarak algıladıkları dış politika, güvenlik ve savunma alanlarında egemenlik haklarını Brüksel merkezli karar alma mekanizmalarına devretme konusunda çekince göstermektedirler. Bu durum Avrupa siyasi entegrasyon sürecinin

16 Mustafa Şahin, Avrupa Birliği’nin Self Determinasyon Politikası, Nobel Yayınları, Ankara, 2000,

(21)

önündeki en önemli engeldir. İşte bu süreçte özellikle Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) oluşturma çerçevesinde Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan çok boyutlu güvenlik parametreleri sonucu AB’nin kendisine yönelebilecek tehditlere karşı nasıl bir rol oynayacağının daha yakından analiz edilmesi gerekmektedir.

1.2.1. Soğuk Savaş Sonrası Avrupa Güvenliğine Yönelen Tehditler

Soğuk Savaş boyunca Avrupa güvenlik ve savunma olgusu özellikle Doğu-Batı kutuplaşması ve ideolojik tehditlere göre şekillenmiştir. Komünizmin yıkılmasıyla birlikte güvenliğin siyasal, ekonomik ve çevresel boyutları daha önemli bir hale gelmiştir.17 Ayrıca, belirsizliklere dayalı potansiyel riskler ve tehditler Avrupa güvenliğinin temel sorunları olmuştur. Bu bağlamda, Soğuk Savaş sonrası yeni içerikler kazanan güvenlik konsepti, güvenliğin askeri boyutunun yanı sıra toplumsal, çevresel ve ekonomik boyutları da içeren bir değişime uğramıştır. Ayrıca 1992 tarihli Birleşmiş Milletler Bildirisi’nde “Uluslararası sisteme yönelen tehditlerin ekonomik, sosyal, çevresel ve insan hakları gibi askeri olmayan boyutu değerlendirilmiş ve uluslararası güvenliğin etkin bir biçimde sağlanması için savaşların önlenmesinden çok daha fazla çaba harcanması ve söz konusu konularla ilgili işbirliğine gidilmesi vurgulanmıştır.18

Bölgesel düzlemde Yugoslavya’nın dağılması ve Balkanlarda etnik ve kültürel merkezli sorunların oluşturduğu sorunlar Avrupa için yeni güvenlik tehditleri oluşturmaktadır. Gerçekten de Avrupa kıtasını çevreleyen bölgelerde insan hakları ihlalleri, çatışmalar, azınlık sorunları ve ekonomik istikrarsızlığın varlığı Avrupa güvenliğine yönelen tehditleri arttırmıştır. Örneğin BAB’ın 1995 yılında yayınladığı 27 ülkenin ortaklaşa kabul ettiği Avrupa güvenliğine yönelik tehditleri şu şekilde sıralamıştır: Sınır anlaşmazlıklarından kaynaklanan silahlı çatışmalar, etnik mücadele, özellikle Orta Doğunun kitle imha silahları ile ve bunları fırlatmak için gerekli teçhizatla donanması, uluslararası terörizm, kontrolsüz yasa dışı göç ve çevre kirliliği.19 Özetle Avrupa güvenliğini tehdit eden temel güvenlik sorunlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

17 Peter Gleick, “Enviorement, Resources and Security: Arenas For Conflict Areas for Cooperation” in

Rotblat Joseph and Blackaby Frank (der.), Towards a Secure World in the 21 st Century, London 1990 s.244.

18 Ersin Mortaş, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası(AGSP) ve Türkiye, Yayımlanmamış Yüksek

Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002, s.14.

19 Heinz Kramer, Avrupa ve Amerika Karşısında Değişen Türkiye, Timaş Yayınları, İstanbul, 2001,

(22)

• Bölgesel çatışmalar, özellikle Balkanlar, Akdeniz ve Orta Doğuda potansiyel etnik ve dinsel merkezli çatışmalar ve sınır uyuşmazlıkları,

• İnsan hakları ihlalleri

• Radikal İslam ve Radikal Milliyetçilik

• Terörizm, organize suçlar ve uyuşturucu ticareti

• Çevre ülkelerde yaşanan yoksulluk, nüfus artışı ve göç • Çevre sorunları ve çevresel tehlikeler.

Soğuk Savaş sonrası yeni güvenlik parametreleri olarak tanımlayabileceğimiz bu potansiyel tehlike ve riskler güvenlik kavramının askeri olmayan boyutlarını ön plana çıkararak bu sorunların etkilerini ulusal sınırlar ötesine taşıyarak küresel bir tehdit haline dönüşebilmektedir. Bu tehditlere karşı mücadele etmenin en uygun yolu uluslararası işbirliği oluşturularak çözüme dayalı politikaların uygulanması olarak gözükmektedir. İşte bu süreçte Avrupa Güvenlik Mimarisi’nin bu yeni tehditlere karşı nasıl bir yapılanma içerisine girdiği inceleme konumuz olacaktır.

1.2.2. Maastricht Sonrasında Avrupa Entegrasyon Sürecinde Dış Politika, Güvenlik ve Savunma Konsepti

Komünist Blok’un yıkılışı, Avrupa güvenlik sisteminin yeniden yapılanması sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu süreç içerisinde Avrupa’yı meşgul eden temel soru şu olmuştur. Soğuk Savaş sonrası Avrupa güvenliğine yönelen tehditlerle mücadele, Avrupa güvenliğinin geleneksel Avrupa-Atlantik merkezli güvenlik kurumları yoluyla mı, yoksa yeniden yapılandırılacak Avrupa güvenlik kurumları aracılığıyla mı yürütülecektir?

Avrupa’ da yaşanan bu değişim ve yeni güvenlik tehditleri AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP) oluşturmasını zorunlu hale getirmiştir. Bir başka ifadeyle, Birlik, kendi içerisinde yaşadığı ekonomik ve siyasal entegrasyon sürecini güvenlik ve savunma alanlarına da taşıyarak, dünya politikalarında etkin bir aktör olmayı hedeflemiştir.

ODGP oluşturma arzusunu 1987’de Avrupa Tek Senedi ile deklare eden AB, Şubat 1992’de imzalanan Maastricht Anlaşması ile, bu yöndeki hedeflerini kurumsal bir çerçeveye taşımıştır. Bu anlaşmanın getirdiği en önemli değişiklik, AB’nin uluslararası

(23)

sorunlara karşı ortak tutum ve eylem yürütme esasına dayanan ODGP oluşturması olmuştur.

Avrupa Birliği, ODGP mekanizması ile dış politika ve güvenlik alanında AB diplomasisini uluslararası sistemde daha etkin kılmayı hedeflemiştir. Diğer bir politika önceliği ise BAB mekanizması ile daha etkin bir Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği oluşturmak olmuştur.20

Maastricht Anlaşmasının J.1 (2) sayılı maddesinde ODGP hedefleri şu şekilde belirtilmiştir:21

• Birliğin ortak değerlerini, temel çıkarlarını ve bağımsızlığını korumak, • Birliğin ve üye devletlerin güvenliğini her bakımdan güçlendirmek, • Uluslararası işbirliğini geliştirme

• Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü ve insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı geliştirmek ve pekiştirmek

Maastricht Anlaşması’nda güvenliğin savunma boyutu ayrı ele alınarak, BAB’ın Avrupa bütünleşme sürecinin vazgeçilemez bir parçası olduğu vurgulanmıştır. Bu çerçevede, BAB’a bir taraftan AB’nin savunmasıyla ilgili karar ve eylemleri uygulama işlevi verilmiş, diğer taraftan NATO ittifakının Avrupa ayağını güçlendirecek bir kurumsal unsur olacağı öngörülmüştür.22

Her ne kadar ODGP’nin AB üyesi ülkelerin uluslararası sorunlar karşısında ortak tavır ve ortak eylem oluşturma esasına dayanarak oluşturulduysa da Birliğin ODGP hedeflerini uluslararası sorunlar karşısında etkili bir şekilde uyguladığını söylemek güçtür. Yugoslavya iç savaşı sırasında Birlik üyesi ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri, Birliğin ortak tavır ve ortak eylem oluşturma girişimlerini engellemiştir.23

Görüldüğü gibi Birlik, yakın çevre alanında gelişen Yugoslavya İç Savaşı’nda ODGP ilkelerini hayata geçirememiş ve sorunun çözümü konusunda diğer uluslararası aktörlerden (BM ve ABD) destek istemek zorunda kalmıştır. Benzer şekilde 1998

20 http:// www.parliament.uk/commons/lib/research/rp 2000/rp 00-020.pdf, ( 12.02.2005 ) 21 Muhsin Kar, Ortak Politikalar ve Türkiye, Beta Basın Yayın Dağıtım, İstanbul, 2003, s.379. 22 Kar, a.g.e, s.380.

23 Başak Kale, AB’nin Balkan Politikası: “Çelişkiler İçinde Bir Yanılsama”, Balkan Diplomasisi, Birgül

(24)

Kosova Savaşı’nda AB ortak tavır ve ortak eylem merkezli bir dış politika uygulayamamış ve ABD’nin katkısına gereksinim duymuştur. Bu çerçevede, bazı ülkelerin (İngiltere, Fransa, İspanya) dünyanın birçok bölgesindeki ülkelerle eski koloni döneminden kalma yakın çıkar ilişkilerini devam ettirdikleri için, Birliğin etkin bir ODGP uygulaması çok güçleşmiştir. Fakat Avrupa’nın yakın çevre ve çıkar sahası içinde patlak veren Balkan Savaşları, AB’nin askeri müdahale kapasitesine sahip ODGP oluşturma ihtiyacını ortaya koymuştur.

1.2.3. Amsterdam Anlaşması: AB’nin Güvenlik ve Savunma Politikası Oluşturma Çabaları

Maastricht Anlaşması’yla oluşturulan ODGP, önemli uluslararası sorunların tartışıldığı hükümetlerarası forum mekanizması işlevi görmekten daha öteye gidememiştir. Bu nedenle, Amsterdam Anlaşması ODGP’nin kurumsal yapılanmasına yeni düzenlemeler getirmek zorunda kalmıştır. Yani bu düzenlemelerle getirilen amaç, dış politika, güvenlik ve savunma alanlarında ortak stratejik çerçevenin kurulması ve Amerika kontrolündeki NATO’dan bağımsız etkin bir AGSP’nin oluşturulması olmuştur.

Amsterdam Anlaşması’nın ODGP konusunda getirdiği en önemli yenilik, kararlarını ilke olarak oybirliği ile alan konsey toplantılarına katılmayan üyelerin ortak karar alınmasına engel olamayacağı yönündeki hükmü olmuştur.24

“Yapıcı geri çekilme” olarak tanımlanan bu yeni mekanizmayla, ODGP’de ortak karar almanın önündeki engellerin kaldırılması hedeflenmiş ayrıca Amsterdam Anlaşması ile AB ve BAB arasında daha yakın kurumsal ilişkiler geliştirilmesi öngörülmüştür.

Fakat Amsterdam Anlaşması’nın getirdiği değişiklikler, Birliğin etkili bir AGSP oluşturulabilmesi için gerekli olan kurumsal dayanağı sağlamaktan uzak kalmıştır. Özellikle ilerde daha ayrıntılı olarak değinilecek olan Kosova Savaşı’nda Birliğin etkisiz kalması ve büyük ölçüde Amerikan liderliğindeki NATO’ya bağlı kalınması yukarıda savunduğumuz tezi doğrulamaktadır.

24 Amsterdam Treaty, http://www.auswaertiges-amt.de/www/en/infosevice/download/pdf/eu.pdf,

(25)

İşte bu noktada çalışmanın bu bölümünde, Avrupa Savunma ve Güvenlik mimarisinin son halkasını oluşturan Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK)’yı inceleyerek NATO’ya alternatif bir Avrupa güvenliğinin sağlanıp sağlanamadığı belirtilerek özellikle Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan uluslararası krizlerde AB ve BAB’ın politikaları ile ABD’ye bağlı NATO’nun politikaları karşılaştırılarak bir sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır.

1.3. NATO’ya Alternatif Bir Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası

Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni dünya düzeninde Sovyetler Birliği’nin oluşturduğu ortak tehdit ortadan kalktığından Avrupa’nın güvenlik anlayışı değişmiştir. Bu da, Avrupa’yı savunma alanında kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlayacak NATO’dan bağımsız, kararlarının kendisinin verebildiği bir mekanizma oluşturmaya itmiştir.

Bilindiği gibi AGSP, AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nın bir açılımıdır. AGSP, bağımsız bir aktör olarak uluslararası sisteme dahil olmak isteyen AB’nin, kendi savunma ve güvenliğini yine kendisi tarafından sağlanması amacıyla geliştirdiği politikasıdır ve NATO bünyesinde geliştirilen Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği kavramından farklıdır. Olası yanlış anlamaların önüne geçebilmek için AGSP ve AGSK arasındaki farklılıklar da belirtilmek zorundadır.

Soğuk Savaş sonrasında tehdit algılamalarındaki farklılıklar nedeniyle Avrupa’da güvenlik ve savunma ile ilgili tartışmalar iki aşamada gerçekleşmiştir. Birinci tartışma Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte ortaya çıkmış, üç alternatif ve karşıt düşünce ileri sürülmüştür. Fransa ve Belçika’nın AB’nin savunma kimliği için ileri sürdükleri görüşe göre; bu kimlik NATO’dan ayrı olmalı ve ayrılabilmelidir. Almanya ve Çek Cumhuriyeti ise Avrupa için genişletilmiş Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) temelli bir kolektif güvenlik düzenlemesi geliştirilmesini desteklemişlerdir. ABD ve İngiltere ise, NATO’nun vazgeçilmezliğini ileri sürerek NATO merkezli düzenin değişmezliğini savunmuşlardır.25 On yıl boyunca bu üç düşünce iyice olgunlaşarak, “NATO” ve “Avrupa Kimliği” biçiminde ikiye indirgenmiştir. 2000’lerin başında “Avrupalılaştırılmış NATO” ve “Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası” 1990’ların başlarına göre fark edilir bir biçimde birbirine yaklaşmıştır. Asıl sorun bu

25 Paul Cornish, Geoffrey Edwards, “Beyond the EU-NATO Dichotomy: the Beginning of a Strategic

(26)

gelişmenin NATO bünyesi içinde mi, yoksa AB bünyesinde mi oluşturulacağıdır. Bu bağlamda AGSK tartışmaları NATO’da, AGSP tartışmaları da AB’de yapılmaktadır.

1.3.1. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği

1990’lı yılların başında, NATO’nun Avrupa ayağını oluşturan ülkelerce, ortak güvenlik ve savunmalarında daha fazla sorumluluk almalarına olanak sağlayacak bir süreç başlatılmıştır. Bu süreçle hem Atlantik’in iki yakası arasında dengeli bir ortaklık oluşturularak hem de Avrupa entegrasyon sürecinde ortak dış ve güvenlik politikası geliştirme isteği karşılanmış olacaktı.26

AGSK, Avrupa uluslarının kendi savunma sorumluluklarını artıran bir kavram olarak kullanılmaktadır.27 AGSK ilk kez 10 Aralık 1991 tarihinde Maastricht’teki “AB üyesi ülkelerin BAB’ın rolü ve AB ile Atlantik İttifakı ile olan ilişkileri hakkındaki” deklarasyonuyla resmen kabul edilmiştir. Avrupa güvenlik kimliği düşüncesi, 7-8 Kasım 1991 tarihindeki Atlantik ittifakının Roma Zirvesi kararlarında ortaya çıkmıştır. Bu tarihten sonrada AGSK’nın NATO bünyesinde mi, yoksa NATO’nun dışında mı oluşturulması gerektiğine yönelik yoğun tartışmalar başlamıştır.28

BAB üyesi ülkelerin Maastricht Deklarasyonu’nda, AGSK’nın aşama aşama geliştirileceği vurgulanmıştır. AGSK’nın amacı, “AB çerçevesinde ortak bir savunma politikasının nihai gelişimi, Kuzey Atlantik ittifakı çerçevesindeki savunma ile tutarlı, ortak bir savunma politikası oluşturmak” olarak belirlenmiştir.29

Haziran 1996 tarihindeki Kuzey Atlantik Konseyi’nin Berlin’deki Bakanlar Toplantısı’nda, AGSK’nın NATO içerinde kurulması düşüncesi kabul edilmiştir. Böylece NATO ve BAB’ın Kuzey Atlantik Konseyi ile bağlantılı bir biçimde çalışacakları anlaşılmıştır. Yani Berlin Sonuç Bildirgesi, Soğuk Savaş sonrası Avrupa güvenlik yapılanması açısından dönüm noktası olmuştur.

NATO bünyesinde AGSK’nın geliştirilmesinde bundan sonraki süreçte NATO varlıklarının ve komuta yapısının kullanımı, kriz yönetimi metotlarının ortaklaşa denenmesi gibi çalışmalar AB’nin 1999 Köln Zirvesi Kararları’na kadar devam etmiştir.

26 NATO Handbook Brussels, NATO Office of Information and Press, 2001, s.98.

27 Yüksel İnan ve İslam Yusuf, “New European Security Identity and Turkey”, The Turkish Yearbook

of International Affairs, No.29, 1999, s.35.

28 Stanislaw Parzymies, “The European Security and Defence Identity: Myth or Reality?”, The Polish

Quarterly Of International Affairs, C.8, No.2, İlkbahar 1999, s.11.

(27)

Yani AB bünyesinde geliştirilmekte olan ortak bir AGSP’nin uygulanması için ihtiyaç duyulan araç ve yetenekleri AB’ye vermek amacıyla kararlar alınmıştır. Bu kararlara uygun olarak AGSK’nın gelişmesi ile ilgili olarak BAB’ın üstleneceği rolde AB tarafından belirlenecektir.30 Çünkü bu zirvede BAB’ın feshedilerek AB’nin entegral bir unsuru haline getirilmesine karar verilmiştir. Kasım 2000 Marsilya Toplantısı’nda ise BAB Bakanları BAB’ın AB’nin entegral bir unsuru olması sürecinde rutin NATO-BAB danışma mekanizmalarını genişletmeye karar vermişlerdir.31

NATO ile AB arasındaki resmi ilişkiler Ocak 2001’de kurulmakla birlikte, 16 Aralık 2002 tarihinde NATO ve AB arasında AGSP konusundaki deklarasyonun kabul edilmesiyle gelişmiştir. Bu tarihten sonra AB ve NATO arasında kriz yönetiminde işbirliği konusunda bir seri doküman üzerinde müzakereler devam etmiştir. Bunların arasında “Berlin-Artı” bilinen paket 1 Nisan 2003 tarihi itibariyle Makedonya’daki barışı koruma sorumluluğunu NATO’dan alarak AB’ye devretmeyi olanaklı kılmıştır.32

1.3.2. Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ve Sınırları

ABD ile Batı Avrupalı ülkeler arasında AGSP’nin gelişimi ile ilgili tartışmalar AGSK bağlamında gerçekleştirilmiştir. 1998 yılının sonuna kadar AGSK, NATO bünyesinde geliştirilecek ve böylece ABD’nin onayını alacak, diğer taraftan BAB, Avrupa Savunma İşbirliği’nin askeri örgütlenmesi biçiminde görülecek ve son olarak da, ABD’nin Avrupa savunmasında etkin bir rol oynaması beklenmeyecektir, denilmiştir. Gelişmekte olan AB, henüz gelişmesini tam anlamıyla sağlayamadığı için, NATO varlık ve yeteneklerine bağımlılığını sürdürmek durumunda kalmıştır.

AGSP’nin temelleri, 4 Aralık 1998 tarihinde Saint Malo’da, Fransa Cumhurbaşkanı Jacgues Chirac ile İngiltere Başbakanı Tony Blair arasında gerçekleştirilen zirvede atılmıştır.33 Bu zirvede İngiltere daha önce savunduğu görüşlerinde vazgeçerek, Fransa’nın AB yapılanması içinde Savunma ve Güvenlik alanlarında faaliyet göstermek amacıyla yeni bir birimin oluşturulması görüşünü kabul etmiştir. Zirve sonunda yayınlanan ortak bildiride şu konular üzerinde görüş birliği sağlandığı duyurulmuştur:

30 NATO Handbook, s.101. 31 Ibid, s.102.

32 http://www.nato.int/docu/briefing/crisis-menagement_e.pdf , (21.02.2005)

33 Margarita Mathiopoulos and Istwan Gyarmati, “Saint Malo and Beyond: Toward European Defence”,

(28)

• Amsterdam Anlaşması’nda yer alan ODGP’nin hızlı bir biçimde uygulamaya konulması

• AB’nin uluslararası krizlere müdahale edebilecek kapasiteye ulaşması ve bu gelişmenin yeterli askeri güç ile de desteklenmesi

• Avrupa’nın güçlendirilmiş bir silahlı kuvvetlere ihtiyacı vardır ve bu da Avrupa Savunma Sanayi ile desteklenerek gerçekleştirilecektir.34

1.3.2.1. Zirvelerle AGSP

3-4 Haziran 1999 Köln Zirvesi ve 10-11 Aralık 1999 AB Helsinki Zirveleri’yle AGSP’nin esasları belirlenmiştir.

Köln Zirvesi’nde, AB’nin uluslararası bir aktör olarak üzerine düşenleri yerine getirilebilmesi için ortak bir AGSP uygulama kararlılığında olduğu belirtilmiştir.35 Ancak AGSP’nin gelişimindeki en büyük sorun NATO’ya bağımlı olması dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Zaten AB’nin şu anki 11 üyesi aynı zamanda NATO üyesi olduğu için sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu zirvede BAB feshedilerek AB bünyesine alınmasına karar verilmiştir.36

Helsinki Zirvesi’nde, tüm Petersberg görevlerini uygulamaya koyabilecek bir askeri gücün kurulması “Temel Hedef” olarak kabul edilmiştir. Bu hedefi gerçekleştirmek amacıylada kolordu düzeyinde 50-60 bin kişilik bir silahlı gücün (Acil Müdahale Gücü) Aralık 2003 tarihine kadar oluşturulması öngörülmüştür. Bu gücün; gerektiğinde süratle hareket bölgesine yerleşebilecek, her türlü kendi ihtiyacını kendi başına sağlayabilecek bir yapılanmaya ulaşmasına karar verilerek uygulamaya geçilmiştir.37 Ancak bu gücün sürekli silah altında bulundurulması yerine gerek görüldüğünde toplanması öngörülmüştür.38

2000 yılının sonuna kadar BAB’ı absorbe etmek amacıyla 1999 Köln Zirvesi’nde anlaşıldığı üzere AB, Helsinki Zirvesi’nde; Brüksel’de AGSP’nin gerekli alt yapısını oluşturmak için bir dizi askeri ve sivil komite tesis etmeye karar vermiş, bu

34 Ülger, a.g.e, s.103. 35 Ibid, s.103.

36 İlhan Uzgel “ABD ve NATO ile ilişkiler”, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne

Olgular, Belgeler, Yorumlar, Baskın Oran (der.), C.2, 3. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s.313.

37 Ali L. Karaosmanoğlu, “AGSK Açısından Türkiye-AB İlişkileri”, Doğu-Batı Düşünce Dergisi,

Sayı.14, Şubat, Mart, Nisan 2001, s.160.

(29)

çerçevede büyükelçilik düzeyinde ODGP’den sorumlu Siyasal Komite, Siyasal ve Güvenlik Komitesi (Political and Security Committie-PSC) haline gelecek ayrıca ulusal savunma şeflerinin temsilcilerinden oluşan bir Avrupa Birliği Askeri Komitesi (EUMC) kurularak PSC’ye danışmanlık yapmasına karar verilmiştir. EUMC erken uyarıyı yapacak durum değerlendirilmesinde bulunacak, Petersberg görevleri için ulusal ve çok uluslu güçlerin tanımlanmasını da içeren durum değerlendirilmesi yapacaktır.39

Haziran 2000 tarihinde yapılan Feira Zirvesi’nde40 AB üyesi devletler AGSP’nin etkinliğinin, AB’nin askeri yeteneklerini geliştirmesiyle artacağını vurgulayarak AGSP kapsamında “Güvenlik ve Savunma Alanlarında Ortak Avrupa Politikasının Güçlendirilmesi” başlıklı bir raporu da kabul etmişlerdir. Bu raporda zirvede 30 Ekim 2000 tarihine kadar AB üyesi devletlerin, Acil Müdahale Gücü’nün41 oluşturulması için, bu kuvvete tahsis edecekleri asker sayılarını42 bildirmesi kararlaştırılmıştır.

Bu bağlamda Feira Zirvesi’nde alınan kararlar itibariyle, AGSP’nin genel yapısında ortaya çıkan sorunların güçlendirilmiş işbirliği çerçevesinde çözmek için AB üyesi devletlerin hükümet başkanları, 7-11 Aralık 2000 tarihleri arasında Nice’de bir araya gelmişlerdir. Bu amaç çerçevesinde, AB üyesi devletler arasında Nice Zirvesi’nde AGSP’nin, ODGP’nin bir uzantısı olduğu resmen deklare edilse de aynen Amsterdam Anlaşması’nda olduğu gibi Nice Zirvesi’nde de alınan kararlar itibariyle savunma konuları güçlendirilmiş işbirliği prensibi dışında bırakılmıştır. Nice Zirvesi’nde önemle üzerinde durulan bir diğer konuda AGSP çerçevesinde oluşturulan Acil Müdahale Gücü içinde faaliyet göstermek üzere, AB Bakanlar Konseyi bünyesinde sürekli olarak çalışmalarda bulunacak Siyasi ve Güvenlik Komitesi, Askeri Komite, AB Genel Kurmayı isimli üç yeni kurumun oluşturulmasıdır. Bu bağlamda BAB’ın operasyonel faaliyetlerinin büyük bir bölümünün AB tarafından devralındığının bir göstergesi

39 Cornish and Edwards, a.g.e, s.594.

40 Feira Zirvesi Sonuç Bildirgesinin Tam metni için bkn, http://ue.eu.int/en/info/eurocouncil ,

(08.10.2005)

41 Bu bildiri ile yaklaşık 100 bin asker, 400 savaş uçağı ve 100 savaş gemisinden “Acil Müdahale

Gücü’nün oluşturulması ve bu gücün 4 bin km uzaklıktaki bir kriz bölgesine 60 gün içerisinde en az 1 yıl görev yapabilecek şekilde askeri yığında yapabilme yeteneğine de sahip olması kararlaştırılmıştır. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bkn. ; Hüseyin Bağcı, “Türkiye ve AGSK: Beklentiler, Endişeler”, İdris Bal(der.), 21.Yüzyılın eşiğinde Türk Dış Politikası, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001, s.602.

42 Kasım 2000 Tarihinde Brüksel’de yapılan “Askeri Taahhüt Konferansı” sonrasında ilan edilen bildiride

tesis edilecek asker sayısı şöyledir: Almanya 13.500; İngiltere 12.500; Fransa 12.000; İtalya ve İspanya 6.000; Hollanda 5.000; Yunanistan 3.500; Finlandiya 2.000; İsveç 1.500: Belçika ve İrlanda 1.000; Lüksemburg 100 asker. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bkn. ; Çınar Özen, “AGSK’nın Temel Özellikleri”, ATAUM Bülteni, Yıl 1, ,Sayı 1, Kış 2000-2001, s.2.

(30)

olmuştur. Yani BAB’ın savuma ve güvenlik alanında sahip olduğu tüm yetkiler 1999 Köln Zirvesi ile AGSP’nin oluşturulması sürecinde AB tarafından devralınmıştır.

14-15 Aralık 2001 Laeken Zirvesinde ise AGSP’nin operasyonel olduğu resmen açıklanmıştır.43

21-22 Haziran 2002 Sevilla Zirvesi ile AB’nin kriz operasyonları üstlenecek durumda olduğu teyit edilerek, Bosna Hersek’te Birleşmiş Milletler (BM)’nin yerine 1 Ocak 2003’ten itibaren AB’nin polis misyonu üstlenmeye hazır olduğu bildirilmiştir. Ayrıca Makedonya’da NATO’nun görev sürecinin dolmasını takiben, bu görevi AB’nin devralma isteği dile getirilmiştir.44

1.3.2.2. Avrupa Ordusu

Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra, ikincil bir konu olarak NATO dışında bir Avrupa savunma politikası oluşturulması çalışmalarıda başlatılmıştır. Bir AGSP hayali ve bunun mantıksal sonucu olarak geleneksel askeri doktrin, iç ve dış politikada değişikler yapılmasını gerektirmiştir.45 Gelecekteki çok uluslu Avrupa ordusunun filizini oluşturacak bir Avrupa ordusu oluşturulması düşüncesi, 1991 Ekim ayında Fransız-Alman önerisi olarak ileri sürülmüştür.46

Avrupa Ordusu düşüncesi 22 Mayıs 1992 tarihinde La Rochelle’de düzenlenen 59. Fransız-Alman zirvesinde kabul edilmiştir. Üç ülke; Belçika 25 Haziran 1993’de, İspanya 10 Aralık 1993 ve Lüksemburg 7 Mayıs 1996’da olmak üzere daha sonra buna katılmıştır. Avrupa ordusu 50 bin kişiden oluşmaktadır ve 30 Kasım 1995 tarihindeki Pegasus-95 tatbikatının ardından operasyonel hale getirilmiştir.47 Fakat görünürde bir bağımsız Avrupa Ordusunun olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz. Avrupa Ordusu gelişimi süreci BAB bünyesinde başlatılmış, 1999 Köln Zirvesi ile AB’nin entegral bir unsuru haline gelse de daha çok Petersberg Bildirisi şeklinde ifade edebileceğimiz düşük yoğunluktaki çatışmalarda kendini göstermiştir. Bu süreçte NATO’dan ayrı bir Avrupa Ordusu oluşturma fikri çok zor görünmektedir.

43 Tuğba Erbilgin, “AGSP ve Türkiye”, ATAUM Bülten, Yıl 3, Sayı 1-2, Kış-Bahar 2003, s.21. 44 http://www.mfa.gov.tr , (07.01.2005)

45 Craig Mackinnon, “A New Direction for European Defence?”, Peacekeeping@Internatıonal

Relations, C.29, No.1, Ocak-Nisan 2000, s.19.

46 M. Dedman and C.Fleay, “Britain and The European Army”, History Today, C.42, Nisan 1992, s.11. 47 http://europe.eu.int/scadplus/printversion/en/cig/q40000e.htm , (04.04.2005)

(31)

Avrupa ordusunun görev alanları NATO’nun stratejik çıkarları ile ikileşmeye neden olmamaktadır. Avrupa Ordusunun görev alanına giren konular daha çok düşük yoğunluktaki çatışmaları (İnsani yardım ve çatışma önlemi) içermektedir. Böylece, bütünleşmiş bir AB gücü fonksiyonel olarak NATO’dan ayrılmaktadır. İngiltere Başbakanı Tony Blair ile Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac 1998 yılının Aralık ayında Atlantik ittifakının dışında görev yapacak bağımsız bir Avrupa savunma gücünün gerekli olduğunu tartışmışlardır. Bu görüşler, ABD’nin Avrupa üzerindeki otoritesinin kırılmasını amaçlamıştır. Böylece AGSK’nın, NATO doktrininin dışına çıkmadan otonomiye doğru küçük bir adım atması mümkün olmuştur.48

Özellikle Bosna Hersek ve Kosova olaylarından sonra Avrupa kamuoyu, hükümetlerini kıtalarında yaşanan etnik çatışmaları önleyememeleri ve savaş suçlularını adalete teslim edememeleri nedeniyle eleştirmeye başlamışlardır. Böylece Avrupa’nın kendi özerk savunma yapılanmasına yönelik gelişme ve AGSP’nin oluşturulma süreci ivme kazanmıştır.49

1.4. Eski Yugoslavya’da Yaşanan Gelişmeler ve Avrupa Güvenliğine Etkisi 2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da çıkmayacağı düşünülen bir savaş Yugoslavya’da bir iç savaş biçiminde de olsa 1991 yılında yaşanmıştır. 1991 yılında başlayan çatışmaları sona erdirmek için gereken araç ve yöntemler üzerinde görüş birliğinin olmaması nedeniyle Yugoslavya’nın dağılmasına neden olan iç savaş kısa sürede sonlandırılamamış ve yıpratıcı olmuştur. Avrupalı ülkeler bu savaşa hazırlıksız yakalanmışlardır.

Krizin başlamasıyla birlikte AB ortak bir politika geliştirmeye çalışmış ancak üye ülkelerin ferdi hareket etmeleri bunu engellemiştir. Başlangıçta, Yugoslavya’nın toprak bütünlüğünün korunması ve bütünden ayrılması ve bağımsızlık ilan eden ülkeleri tanımama biçiminde bir politika izlenmeye çalışılmışsa da başarılı olunamamış, askeri güç kullanılmadan barışçıl yöntemlerle sonuç alınamayacağının farkına varılmıştır.50

Yugoslavya’nın dağılma sürecinde yaşanan etnik çatışmalar AB’nin müstakil silahlı bir gücünün olmaması nedeniyle mevcut ODGP ile çözülememiştir. Öncelikle

48 Mackinnon, a.g.e, s.2.

49 İnan ve Yusuf, The Turkish Yearbook, s.33.

50 Dursun Arslan, “Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Krizler ve Almanya”, Avrasya Dosyası, C.5, s.4,

(32)

NATO bünyesinde bir AGSP oluşturma çabası içine girilerek, yapılan bu hataların tekrarlanmaması ümit edilmiştir. Bunun nedenlerini Bosna Hersek iç savaşında ve Kosova krizinde izlenen politikalar bağlamında değerlendirmek gerekmektedir.

1.4.1. Bosna Hersek İç Savaşında NATO ve BAB’ın İzlediği Politikalar BM Güvenlik Konseyi 9 Ekim 1992 tarihinde 781 sayılı kararı ile Bosna Hersek üzerinde “Uçuşa yasak bölge” kurulmasını benimsemiştir. Ayrıca 30 Mart 1993 tarihindeki 815 sayılı kararı ile Güvenlik Konseyi, BM üyesi ülkelerin bu yasağı ihlal edenlere karşı gerekli önlemleri almaları konusunda yetkilendirmiştir.51 Bu kararın en önemli özelliği, zorlama yöntemlerinin uygulanmasına yönelik yetkiyi sadece genel olarak üyelere değil, aynı zamanda bu ülkelerin oluşturdukları bölgesel düzenlemelere ve örgütlenmelere de vermesidir. Bundan sonra NATO, diğer ülkelerle birlikte yetkilendirilmiştir. Nisan 1993 tarihinde, BM Güvenlik Konseyi Bosna Hersek’te güvenli bölgeler oluşturmuş, daha sonra Haziran 1993’te 836 sayılı kararı ile BM Koruma Gücü’ne (UNPROFOR), gerektiğinde bu alanların savunması için askeri güç, özellikle de hava gücü yerleştirilmesine yetki vermiştir.52

Bosna Hersek’teki iç savaş, 1995 yılının Kasım ayında BM, AB, NATO ve Avrupa Güvenlik İşbirliği Konferansı (AGİK)’in girişimleriyle yapılan Dayton Anlaşması ile sona ermiştir. 14 Aralık 1994 tarihinde imzalanan resmi barış anlaşmasından sonra 30’dan fazla ülkenin dahil olduğu ve çoğunluğunu NATO’nun sağladığı 60 bin kadar Uygulama Gücü (IFOR) askeri, Aralık 1995’ten itibaren askeri kontrolü üstlenmiştir. Bir yıl sonra da daha küçük bir sayıdaki SFOR (Stabilization Force) bu görevi devralmıştır.53 SFOR’un görevi barışı korumaktan çok barışı tesis etmek olarak belirlenmiştir. Haziran 1998 tarihine kadar SFOR’un bu görevi yerine getirmesi ve bu tarihte tasfiye edilmesi kararlaştırılmıştır.54

İngiltere ve Fransa Bosna Hersek’te yaşanan çatışmaları sona erdirme ve Bosna Hersek’in güvenliğini sağlamada, tek başına Avrupalı güçlerin yetersiz kalacağının farkına varmışlardır. Bunun üzerine ABD bölgeye yaklaşık 25 bin askerden oluşan bir tümen göndermiştir. Bosna Hersek’te 4 yılı aşkın süren iç savaş sonrasında siyasal,

51 Gülnur Aybet, NATO’s Developing Role in Collective Security, SAM Press, Ankara, 1999, s.13. 52 BM Kararlarında Eski Yugoslavya ve Bosna Hersek, Çev: Nejat Özdemiroğlu, Dayanışma Vakfı

Yayını, İstanbul, 1996, s.228.

53 Javier Solana, “NATO’s Success in Kosova”, Foreign Affairs, C.78, No.6, Kasım-Aralık 1999, s.115. 54 Charles-Philippe David, “At Least 2001: US Security Policy and Exit Strategy in Bosnia”, European

(33)

sosyal, ekonomik anlamda yenilenme yapılanma, barışın tesisi ve saldırganlığın durdurulmasının askeri bir destek olmadan gerçekleşmediği anlaşılmıştır. Böylece Avrupa güvenliği için eski “Kolektif Savunma” anlayışında “Kriz Yönetimi” ve müdahaleye dayanan yeni bir anlayışa doğru kayma yaşanmıştır.55

Bosna Hersek’te yaşanan olaylar ve yapılan müdahale Avrupalı ülkelerin dikkatlerini iyice ODGP’ye çevirmelerine neden olmuştur. Hatta, ODGP’nin başarısız yapıldığı üzerinde tartışmalar bile yapılmıştır. Çünkü bu politika Bosna Hersek’teki iç savaşı durduramamıştır. Batı Avrupa’nın 12 ülkesi kendi sınırları dışındaki savaşı engelleyememişlerdir. Böylece ortak dış politika düzenlemelerinin sonu olacağı dile getirilmeye başlanmıştır.

1.4.2. Kosova Krizinde NATO ve AB’nin Uyguladığı Politikalar

NATO’nun 1999 tarihinde Yugoslavya’ya (Sırbistan Karadağ) yönelik düzenlediği hava saldırısının, Soğuk Savaş sonrası Uluslararası Güvenlik Sisteminin şekillenmesinde önemli bir yeri olmuştur. Zaten 1990’larda Avrupa güvenliği konusundaki önemli kararlar NATO-AB-Rusya üçgeninde kabul edilmekteydi. NATO’nun Yugoslavya’ya müdahalesi, hem Soğuk Savaş sonra Avrupa’sının uluslararası güvenlik yapılanmasındaki gerçek yeri ve hem de NATO’nun kavramsal yapısı üzerinde önemli etkileri olmuştur.

Yugoslavya’daki savaş, uluslararası güvenliğin ve Avrupa’da barışın devamına yönelik tehlike ve tehditlerin varlığını göstermesi açısından oldukça önemlidir. Böylece AGSP’nin ve NATO bünyesinde korunan Avrupa güvenliğinin geleceğine yönelik tartışmaların başlamasına, NATO’nun yapısı, görevleri ve stratejisinin gözden geçirilmesine neden olmuştur. NATO’nun temel görevleri; Kolektif Savunma, dışarıdan gelebilecek krizlerle mücadele ve düzenin korunması biçiminde özetlenmekte iken 1999’daki Kosova Krizi’nde üyelerinin herhangi birinin topraklarında olmayan, tamamen farklı bir ülkeye yönelik müdahalesi biçiminde gerçekleştirmiştir. Yani bir savunma örgütü olan NATO, topraklarına yönelik doğrudan bir saldırı olmadan, ittifakı ve temel değerlerini etkilediği gerekçesiyle saldırıda bulunmuştur.

AB ise uluslararası toplumun temel değerleri olduğunu savunduğu demokrasi, insan haklarının korunması, self-determinasyon ve serbest pazar ekonomisine önem

(34)

vermiştir. Bu değerler, Amsterdam Anlaşması’nın ODGP bölümünde (Başlık 5, Madde J.1.1.): “…demokrasiyi geliştirme ve güçlendirme, hukukun üstünlüğü ve insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması” biçiminde sıralanmıştır.56 Bu değerler 1991’deki Körfez Savaşı, Somali, Bosna Hersek müdahalelerinde olduğu gibi, Mart 1999’daki Kosova Krizi’nde de askeri güç kullanımının gerekçesi olarak ileri sürülmüştür.57

1.5. Avrupa Güvenliğinin Geleceği Üzerine AGSP-NATO Bağlamında Bir Değerlendirme

Soğuk Savaş yıllarında Avrupa güvenliğini ve Avrupa’da meydana gelen etnik temelli sorunların engellenmesini, barışın tesisi ve devamını ne BM ne AB ne de AGİT sağlayabilmiştir. Bu örgütler temelde diplomatik çözüm yollarını kullandığı için bu sorunların çözülmesi barışçıl yöntemlerle mümkün olamamış, ancak askeri olanaklara sahip NATO’nun girişimiyle sağlanmıştır. Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Bosna Hersek ve Kosova’da yaşanan olaylar ve sorunların NATO’nun katkısıyla çözüme ulaşması, bu örgütün Avrupa barışı ve güvenliği için ne kadar gerekli olduğunu ortaya koymuştur. Avrupa güvenliğinin geleceğini öncelikle NATO güvence altına almaktadır.58

1992 yılında beri, NATO’nun Avrupalı üyeleri savunma harcamalarını %22 oranında kısmışlardır. Bu nedenle AB bünyesinde bir Avrupa ordusu kurulması düşüncesi hayata geçirilememekte ve bir düşünce olarak gelişimine devam etmektedir.59

Ayrıca, NATO bünyesinde ABD’nin tartışmasız liderliği söz konusudur. AB’de ise liderlik konusunda Fransa, Almanya ve İngiltere gibi büyük ve etkili üyeler arasında yarış bulunmaktadır. Tartışmasız bir liderden yoksun 25 üyeli örgütte, Avrupa savunmasına yönelik karar alma sürecinin güçlüğü dikkat çekicidir. Uzun vadede AB’nin NATO ile karşılaştırılabilir bir askeri güç geliştirip geliştiremeyeceği uzun vadede belli değildir. Eğer geliştirilebilirse, NATO’nun mal varlığı ve yapısı iki parçalı bir duruma gelecektir. Bu durumun meşruluğu tartışması şu an için çok erkendir.

Bazı operasyonların (sivillere yardım ve önleyici güç kullanmak gibi) NATO’dan ayrı olarak (ayrılabilir fakat ayrı değil-Seperable but not seperate)

56 Muharrem Gürkaynak, Avrupa’da Savunma ve Güvenlik, Asil Yayın Dağıtım, Ankara, 2004, s.209. 57 Ibid, s.209.

58 Peter W. Romdan, “The Fallout From Kosova”, Foreign Affairs, C.78, No.4, Temmuz-Ağustos 1999,

s.46.

Şekil

Tablo 4. Akdeniz’in Güney ve Batısındaki Nüfus Yapısı 118 (milyon kişi)   Toplam Nüfus 2001  Toplam Nüfus*2015  Yıllık Ortalama Artış Oranı(%)  2001-2015  Fas   29,2  35,8  1,5  Tunus   9,7  11,7  1,3  Cezayir   30,8  41,9  2,0  Mısır 70,7  79,2  1,7  Ürdü
Tablo 6. MED-MEDIA Projeleri 131
Tablo 7. MED-URBS Projeleri 134
Tablo 8.  MED-CAMPUS Projeleri 135
+3

Referanslar

Benzer Belgeler

 Örneğin genel vergilerden finanse edilen İngiltere sağlık sisteminde aile hekimlerine kişi başı ve kalite ilişkili ödemeler yapılmaktadır.  Almanya’da hizmet

Pamukkale ve Karahayıt destinasyonlarında bulunan konaklama tesisleri değerlendirmeleri incelendiğinde tüketiciler, en çok tesislerin bulunduğu yeri (konumu), ikinci sırada

acı\ kuvved FALSE TRUE FALSE FALSE FALSE FALSE FALSE FALSE FALSE FALSE TRUE FALSE TRUE FALSE FALSE kuvvet-> kuvved açacağ FALSE TRUE FALSE FALSE FALSE FALSE

İT Türk Formu puanları gelişim etkisi göstermek- te olup, Karakaş ve Başar’ın (1995) çalışmasında, düzenli ve düzensiz harflerdeki yanlış harf sayısı

Ob bjje ec cttiiv ve e:: In this study, we investigated the effect of osteoporosis on pulmonary function and respiratory muscle strength in patients with male osteoporosis with

(1) Kurumun görev ve yetkileri şunlardır:.. a) Ulusal meslekî yeterlilik sistemi ile ilgili yıllık gelişme planlarını hazırlamak, geliştirmek, uygulamasını yapmak

In conclusion, it is known that patients with OA experience sleep disorders due to chronic pain. This pain is more obvious in patients who display the characteristics

Caudal application of ropivacaine in appropriate doses provides satisfactory peroperative and pos- toperative analgesia with no side effects in pediatric patient group going