• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

4.3. Avrupa Birliği ve ABD: Büyük Ortadoğu Projesi

ABD, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, Avrupa’dan hakim güç statüsünü devralarak dünyadaki iki önemli güçten biri haline gelmiştir. ABD Dışişleri Eski Bakanı Henry Kissenger, “Diplomasi” adlı eserinde şu görüşleri dile getirmiştir:

“XX. Yüzyılda, uluslararası ilişkileri hiçbir ülke Birleşik Devletler kadar kesin fakat aynı zamanda kararsız bir şekilde etkilememiştir. Hiçbir ülke, kendi diplomasisinin bugünden yarına uygulanmasında onun kadar pragmatik ve ideolojik olmamıştır. 180

2. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’nin talebiyle ABD Ortadoğu’da aktif politikalara başlamıştır. ABD, Soğuk Savaş döneminden 11 Eylül’e, 11 Eylül’den bugüne kadar giderek genişletilmiş bir coğrafyada sürdürdüğü Ortadoğu politikalarını genelde ekonomi, güvenlik ve İsrail temelinde sürdürmüştür Arı’ya göre ABD politikalarına yön veren faktörlerden biri petrolün yani ekonomik çıkarların sürdürülmesi, diğeri İsrail’in güvenliğinin sağlanmasıdır.181

ABD, Doğu Bloku’nun Batı Bloku’na karşı rekabeti daha fazla devam ettiremeyip SSCB’nin yıkılmasıyla Soğuk Savaş sonrası dönemde tek süper güç haline gelmiştir. Dünyayı ikiye bölen kutuplaşmanın kalktığı, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi kavramların ön plan çıktığı “Yeni Dünya Düzeni” olarak adlandırılan bu dönemde çeşitli tezler ve yaklaşımlarda gündeme getirilerek ABD’nin üstünlüğü açık bir biçimde vurgulanmıştır. Zbigniew Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası”182 Francis Fukuyama’nın “Tarihin Sonu ve Son İnsan” 183 ve Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması”184 isimli tezleri oldukça önemlidir.

180 Henry Kissenger, Diplomasi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2002, s.9. 181 Tayyar Arı, Irak İran ve Önleyici Savaş, Alfa Yayınları, İstanbul, 2004, s.179. 182 Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Sabah Kitapları, İstanbul, 1998, s.20.

183 Francis Fukuyama, The End of History and The Last Man, New York: Perennial, 2002, s.67. 184 Samuel Huntington, Medeniyetler Çatışması, der. Murat Yılmaz, Vadi Yayınları, Ankara, 2000, s.22.

Brzezinski bugünün politikasına ışık tutacak şu değerlendirmede bulunmaktadır:

“Avrasya, geleceğin çok boyutlu Büyük Satranç Tahtası’dır. Avrasya’ya hükmeden dünyaya hükmeder. Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan bölgede önemli aktörlerdir. Amerika’nın öncelikli menfaati hiçbir global gücün bu bölgeye tek başına hakim olmamasından geçmektedir.” 185

Fukuyama ise 1989 yılındaki “Tarih Sonu mu?” başlıklı makalesi ve “Tarih Sonu ve Son İnsan” adlı hitabında tarihin sonunun geldiğini ve liberalizmin her yerde ve her şeye egemen olduğunu savunmuştur.186 Huntington ise “Medeniyetler Çatışması” adlı kitabında Ortadoğu ve Avrasya’nın çatışmaların merkezi olacağına dikkat çekerek, Avrupa’nın Hıristiyanlığı ile İslam Dünyası arasındaki kültürel bölünmeyi yeniden ortaya çıkarmıştır.187

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle yükselişe geçen bir diğer tehdit uluslararası terörizm olmuştur. 11 Eylül terör saldırılarının ardından dünyanın en büyük gücünün bile aciz kalabileceği gözler önüne serilmiştir. ABD bundan sonra terörü artık bir numaralı tehdit ve düşman olarak kabul etmeye başlamıştır. 188 ABD, teröre karşı küresel savaş ilan ederek El-Kaide’ye yataklık ettiği gerekçesi ile 1990’larda desteklediği Taliban rejimini Aralık 2001’de devirmiş, ikinci aşamada ise benzeri gerekçelerle Saddam rejimine de Nisan 2003 tarihinde son vermiştir.189 ABD’nin işgal sırasında ve sonrasında uyguladığı insanlık dışı suçlar bugüne kadar savunduğu insan hakları, demokrasi özgürlük gibi değerlerin yara almasına neden olmuştur. Fakat terör sorunu hala önemini korumakta gerek ABD gerekse AB’yi çözüm konusunda arayışlara itmektedir.

Soğuk Savaş sonrası birçok bölgede istikrarsızlıklar oluşmuştur. Yugoslavya dağılmış ve Hırvat-Sırp, Sırp-Müslüman savaşları yaşanmış, Kosava ve Makedonya sorunları ortaya çıkmıştır. Ortadoğu ise zaten istikrarsız bir bölgeydi.190 Soğuk Savaş döneminde bile, bir taraftan Arap-İsrail savaşları, İran ve Irak arasında sekiz yıl süren

185 Brzezinski, a.g.e., s.20-80. 186 Ramazan Gözen, a.g.m., s.116. 187 Samuel Huntington, a.g.e., s.25.

188 Noam Chomsky, 11 Eylül, Çev.: Dost Körpe, Om Yayınevi, İstanbul, 2002, s.14.

189 Bush Doktrini için bkz., Robert Jervis, “Understanding Bush Doctrin”, Political Sicience Quarterly,

Vol.118, No.3, 2003, s.365-388.

(1980-88) savaşlar olmuştur. Bu savaşın bir milyondan fazla insanın hayatına mal olduğu ileri sürülmektedir.191 Saddam Kuveyt’i işgal etmiş ve bölgedeki istikrarsızlığa katkıda bulunmuştur. 192 Bunu 1991’de II. Körfez Savaşı ve Mart 2003’de Irak’ın işgali ve Saddam’ın yakalanması takip etmiştir. Şimdi ise İran’ın nükleer programını açıklamasından sonra ABD, İran’ı bölge ve dünya barışı için bir tehdit olarak görmekte bu nedenle İran’ı izole etmeye, kontrol altında tutmaya çalışmaktadır.

Yukarıda belirtilen küresel ve bölgesel sorunlar karşısında, ABD tek süper güç olarak tüm bu politikalara karşı politikalar üretmeye çalışmaktadır.193 Bunlardan bir tanesi daha önce dışarıda bıraktığı BM ve NATO’yu etkin bir şekilde yönlendirerek söz konusu sorunlarla ilgilenmeye başlamıştır.

4.3.2. Irak Savaşı

ABD, küresel ve bölgesel bazda dengeleri değiştirebilecek tüm ülkelerle mücadele etmekte ve bu bağlamada beklenildiği gibi Irak’ı işgal etmiş ve Saddam rejimine son vermiştir. Zaten Bush’un önemli hedeflerinden bir tanesi olan bu durumun nihai amacı, Irak’a demokrasinin getirilmesi olmuştur. Wilson idealizminin uzantısı sayılabilecek bu söylem bölgede demokrasinin olmadığı, diğer ülkeler içinde ABD tehlikesinin olduğunu gösterse de, Irak’a savaş açılması gerektiği düşünülen bu noktalar ABD’nin gerçek amacını yansıtmamaktadır. 194 Asıl amacın petrol ve enerji kaynaklarına sahip olmak olduğunu söyleyebiliriz.

Diğer taraftan Afganistan ve Irak Savaşı’nı takip eden gelişmeler ABD’nin demokrasi ve insan hakları anlayışıyla ilgili birtakım sorunları da beraberinde getirmiştir. Öncelikle ABD’nin önderliğinde BM’nin Irak Savaşı’yla uluslararası aktör olarak etkinliğini iyice yitirdiği ve artık etkin ve bir kurum olmadığı tartışılmaya başlanmıştır. Artık BM uluslararası güvenliğin sağlanmasında ölümcül bir yara almıştır.195 Özellikle ABD’nin Guantanomo’daki deniz üssünde tutulan tutukluların

191 http:/www.fas.org/man/dod-101/ops/war/iran-ıraq.htm, (09.06.2005) 192 İdris Bal, a.g.e.,s, 769.

193 Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitabevi, Ankara, 1999, s.222-237. 194 Birol Akgün, “Yeni Amerikan Yüzyılı, Birleşmiş Milletler ve Dünya Barışı”, http://www.liberal-

dt.org-tr/guncel/Dıger/bia_baris.htm, (14.06.2005)

yargı önüne çıkarılmadan hapsedilmeleri insan hakları ihlali olarak kabul edilmektedir.196

III. Körfez Savaşı’nın geride bırakıldığı bir diğer soru, terörle küresel savaş bağlamında değerlendirilen Afganistan ve Irak Savaşları sonunda uluslararası teröre darbe mi vurulduğu, yoksa ivme mi kazandırıldığıdır. Bu sorunun cevabı bugün için pekte iç açıcı değildir.

Uluslararası boyutta bir diğer sorun ise savaşın meşruiyeti ile ilgilidir. Özellikle Irak’ın uluslararası terörizm ile bağlantısının olmadığı, kitle imha silahlarının Irak’ta bulunmadığı bunların sadece savaşı meşrulaştırmak için bahane olarak kullanıldığı ileri sürülmektedir.

Afganistan ve Irak savaşları ile ortaya çıkan yeni sorunlar ABD’ye küresel ve bölgesel sorunlarla ilgilenmede başka metotlara yönelmesini sağlanmıştır. Çünkü ABD işgalin çok kolay fakat istikrar getirmenin ise tam aksine çok zor olduğunu görmüştür. Çünkü uluslararası terörün sadece askeri metotla kökü kazınamamaktadır. İşte ABD, bunlara karşı önlem alabilmek için küresel ve bölgesel müttefiklere ihtiyaç duymaktadır. ABD, işte bu yıpranan imajını düzeltmek ve bölgeye yönelik yeni politikasını meşrulaştırmak için yeni projeler arayışına girmiştir. Bu arayış, kendini Büyük Ortadoğu Projesi veya yeni adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi şeklinde ortaya çıkarmıştır. Bu proje özellikle Bush’un ikinci kez başkan seçilmesiyle önemini sürdürecek gibi gözükmektedir.

4.3.3. Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (BOP)

Dünya politika gündemine 2003 Irak Savaşı’nın ardından giren bu proje, farklı kesimlerce tartışılmakta olup bundan sonrada tartışılacak gibi gözükmektedir. Bu projenin bölgede ekonomik, sosyal problemlerin çözümü, baskıcı rejimlerin reformlarla demokratikleştirilmesi gibi amaçların yanında doğal olarak ABD’nin kendi bölgesel ve küresel senaryoları için bir araç olduğu da gerçektir. Enerji, güvenlik kayıpları, İsrail’in durumu, pazar potansiyeli gibi faktörler bölgeyi ABD açısından önemli kılmaktadır.

Projenin öncelikli hedefi, 1. Dünya Savaşı sonrasında Batılı devletler tarafından sınırları cetvelle çizilen anti-demokratik yönetimlerin bugüne kadar desteklendiği Ortadoğu’da demokratikleşmeyi gerçekleştirmektir. Bu hedefe ulaşmak için, siyasi alt

yapının hazırlanması, serbest ve özgür seçimlerin yapılması, sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi, din ve devlet işlerinin ayrılması, kadınların siyasete aktif olarak desteklenmesi ve gerekli eğitim atağının alt yapısının oluşturulması planlanmıştır.197

BOP ile hedeflenen demokratikleşmenin gerçekleştirilebilmesi için Büyük Ortadoğu coğrafyasının bilgi top0lumuna dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Bu kapsamda okuma-yazma bilmeyenlerin oranının 2010’a kadar yarı yarıya azaltılması hedeflenmektedir. Ayrıca ekonomik ve ticari işbirliğinin, bölgenin istikrara kavuşması için etkili olacak ekonomik gelişme bağlamında teknolojinin geliştirilmesi, serbest ticaret bölgesinin uygulanması ve büyük Ortadoğu Kalkınma Bankası’nın kurulması hedeflenmektedir.

Zengin enerji kaynaklarına rağmen her yönden geri kalmış bir bölge olan Ortadoğu’da demokrasi, insan hakları, refah toplumunun önünü açacak böyle bir projenin uygulamaya konulması hem küresel hem de bölgesel bağlamda acilen gereklidir. Ancak, gündeme getirilme konjonktürü ve argümanları, Irak’ta bazı ABD askerlerinin insan hakları ve demokrasiye aykırı uygulamaları, ABD’nin Filistin-İsrail konusundaki çelişkili politikaları uygarlık perspektifi sunan BOP’a zarar vermiştir.

ABD, günlük 20 milyon varillik petrol ihtiyacının yaklaşık 7-8 milyon varilini iç kaynaklardan karşılamaktadır. ABD’nin kendi kaynaklarının 10-11 yıl sonra tükenmesi beklenirken sadece Ortadoğu Bölgesi’nde dünya petrol rezervlerinin %65’i bulunmaktadır. Büyük Ortadoğu coğrafyası’nda AB, Rusya, Çin ve Japonya gibi ülkeler enerji kaynakları ve pazar payları üzerinde mücadele etmektedirler. Bu çerçevede ABD, BOP projesi ile kendisine rakip güçleri bertaraf etmeyi de düşünmektedir. ABD’nin en önemli rakibi AB ve özellikle Fransa-Almanya ittifakıdır. ABD-AB gerginliği giderek artmaktadır.

Irak ve İran’a ambargoyu delen Avrupa, ABD’nin Irak’a müdahalesini BM’de veto etmiştir. ABD’nin reddettiği Filistin lideri Yaser Arafat’a sahip çıkmıştır. Ortadoğu ülkelerinde ABD’nin sert politikası yanında Avrupa’nın politikaları daha ılımlı ve demokratik bulunmaktadır. Ekonomik ve ticari rekabet, şirket ve finans bazındaki küresel rekabet çok yoğun yaşanmaktadır. ABD ise demokratikleşme söylemiyle bölgedeki etkinliğini artırmayı ve küresel ekonomide söz sahibi olmayı

hedeflemektedir. Zaten Gürcistan ve Ukrayana’da Batı yanlısı yönetimlerin işbaşına gelmesi bunun bir göstergesidir.

BOP projesiyle sorgulanması gereken bir kurumda NATO olmuştur. Özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Batı için Komünizm tehdidinin ortadan kalkması NATO’nun işlevinin sorgulanmasına neden olmuştur. Bu çerçevede 11 Eylül saldırıları NATO için de bir dönüm noktası olmuştur. Projeyle, BOP’un güvenlik ayağını NATO’nun oluşturması öngörülmektedir. NATO’nun yeni mücadele alanları “terörizm,kitle imha silahları” olarak belirlenmiştir.198 NATO, genişlemesiyle Avrupa kıtasını birleştirirken, diğer yandan AB içinde potansiyel bölünme riskini de Avrupa’nın gündemine taşımaktadır. Askeri kuvvet kullanımının uluslararası sorunları tek başına çözemediği aşikardır. Bunlar ise NATO’nun misyon arayışını daha da çetrefilleştirmektedir. 199 Ayrıca, NATO Genel sekreteri Jaap De Hopp Scheffer Nisan 2004’te Türkiye’ye yaptığı ziyarette Büyük Ortadoğu için işbirliği yapılması gerektiğini açıkça vurgulamış ve “İstanbul nasıl iki kıtayı birleştiriyorsa, NATO da aynı şekilde Kuzey Amerika ve Avrupa kıtalarını birleştiriyor” görüşlerini dile getirmiştir.200

İşte bu çerçevede, Irak krizi gerek AB içerisinde gerekse AB-ABD ekseninde ciddi anlaşmazlıkların yaşanmasına yol açmıştır. AB her ne kadar Ortak Dış ve Güvenlik Politikalarına önem verdiğini her fırsatta dile getirirse de, bu alanda ortak bir duruş belirlemekte başarılı olamamıştır. Şimdi bu süreci Irak Krizi’nin Amerika-Avrupa ilişkilerine etkisi ve Avrupa için hayati öneme sahip ODGP’ye ne gibi etkileri olduğunu belirtmekte yarar olacağı kanaatindeyim.