• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

4.4. Irak Krizi’nin ODGP Üzerine Etkileri

4.4.2. Irak Krizinin AB ve ODGP/AGSP’ye Etkisi

AB’nin uluslararası krizlerle baş etmede etkin olamadığı Soğuk Savaş döneminden bu yana bilinen bir gerçektir,ancak unutulmamalıdır ki, krizler Balkanlar örneğinde olduğu gibi ODGP’nin güçlendirilmesinde katalizör rolü oynamıştır. AB genişlemesi Avrupa kıtasını yeniden birleştirirken Irak Krizi Avrupa’da yeni bölünmelere neden olmuş, Avrupa’nın geleceğinin tartışıldığı bir dönemde AB üyeleri ile katılmakta olan ülkeler arasında bir güven bunalımı ve kimlik krizi yaşanmıştır. Yeni Avrupa’nın eski Avrupa’ya katılımını engelleyemeyen Fransa, çözümü birlik içinde daha yakın ve derin bir çekirdek ülkeler grubu oluşturmada bulmuştur.

Fransa’nın genişlemenin AB’yi daha Amerika ve NATO yanlısı yapabileceği endişesi yersiz değildir. Ancak, yeni üyeler sıkı bir Atlantik ittifakına destek verirken, genişleme sonra Balkanlarda ve doğuda sınırdaş olacağı ülkelerle ilişkilerini güçlendirmesini istemektedirler.

AB’ye yeni katılan ve katılacak olan ülkelerde AB süper devleti düşüncesi benimsenmemekle birlikte, bu ülkelerin merkezi bir federal yapılanmaya sıcak bakmamaları, Avrupa siyasal bütünleşmesine tümüyle karşı oldukları anlamına gelmemektedir. Heather Grabbe’nin belirttiği gibi, AB yeni üyeleri, küresel sistemde Amerika’nın hegemonyasından çok, Avrupa’dan Fransa’nın egemenliğine karşı çıkmaktadırlar.205

Genişleyen AB’nin uzunca bir süre iç sorunlarıyla uğraşacağı açıktır. Ancak, AB, tamamlama ve derinleşme süreçleri kadar ABD ile yeni bir stratejik ortaklık oluşturarak uluslararası politika ve güvenlikte etkinliğini artırmalıdır. ODGP konularında kurumsal düzenlemelerin yanı sıra, AB, Bush yönetiminin güvenlik konseptine yanıt olarak kendi güvenlik stratejisini geliştirmelidir. Avrupa devletleri

küresel istikrarın sağlanması için Birliğin aktif rol üstlenmesi ve Amerika ile ortak liderliğe soyunması gereğini geç de olsa anlamalı, dünya politikası ve güvenliğindeki konumlarına ilişkin stratejik bir tartışma başlatmalıdırlar. ODGP’nn amaçları Maastricht Anlaşması’nda genel olarak tanımlanmış bu nedenle ayrıntılarda ve uygulamada ODGP maçları ve ulusal çıkarlar arsındaki ilişki netleşememiş, özellikle büyük devletlerin ODGP’yi kendi politikalarıyla örtüştüğü sürece desteklemelerine yol açmıştır. Oluşturulacak yeni güvenlik konsepti, ortak ve ulusal programlarda uyum sağlayabileceği gibi, dış ilişkilerde amaçlar ve araçlar arasındaki kopukluğu da giderebilecektir.

AB’nin dört dörtlük bir uluslararası aktör olamamasında başlıca engeller, kriz yönetiminde askeri gücünün yetersizliği, üye devletler arasında siyasi irade eksikliği ve etkin kurumsal mekanizmaların oluşturulması olarak sıralanabilir. Dolayısıyla Avrupa’nın zayıflığı kapasite ve beceri sorunu değil, irade ve istek yoksunluğudur. ODGP’nin kısmen topluluklaştırılması yoluyla eksiklikleri giderilemez ise, AB kısmi ya da tamamlanmamış ya da en iyimser tanımla sui generis bir aktör olarak kalmaya mahkumdur.

AB, güvenlik konusunda yeni bir perspektif oluştururken, küresel yönetişim kurumlarının ve uluslararası hukuk, diplomasi ve normların da güçlendirilmesin öncelik vermelidir. Irak Krizi sadece AB’nin ve Avrupa’nın Amerika ile olan ilişkilerini değil, yeni yüzyılda Orta Doğu’dan başlayarak küresel sistemin nasıl şekilleneceğini görmek açısından da önemlidir. Soğuk Savaş’ın sonra ermesi, bu sistemik dönüşümün ortaya çıkardığı yeni sorunlar, salt aktörler arasında gücün yeniden nasıl tanımlanacağı uluslararası toplumun temel değerleri olan güvenlik, düzen, refah ve kalkınma gibi unsurların değişik toplumlar ve kültürler arasında nasıl kaynaştırabileceği sorunsalıyla birlikte ele alınmalıdır. Bu bağlamda AB kuruluşundan bu yana, sivil aktör ve model olarak Avrupa’da ve ötesinde ortak değerlerin yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmuş, Hazel Smith’in deyişiyle sistem karşıtı devletlerin ve akımların bütünleşmesinde Amerika’dan daha parlak ve başarılı bir geçmişe sahip olmuştur.206 Dolayısıyla ABD’nin de , Avrupa bütünleşmesinden ve uluslararası deneyimlerinden çıkarabileceği dersler vardır. Bu bağlamda Avrupalı ve Amerikalı strateji uzmanlarının Transatlantik ilişkilerin yeniden canlandırılmasına yönelik ortak girişimi gelecek için umut verici bir gelişmedir.

206 H.Smith, “Giving Peace a Chance: What the EU Can Teach the U.S.”, EUSA Review, Vol.16, No.1,

SONUÇ

Soğuk Savaş süresinde ABD ve SSCB’nin gölgesinde varlığını sürdüren Avrupa, kendine özgü bir “politik kimlik” geliştirememiştir. Bu çerçevede Avrupa Tek Senet Sözleşmesiyle ekonomik entegrasyon sürecini hızlandıran AB, Maastricht Antlaşmasıyla entegrasyon sürecini siyasal alana taşıyarak “Avrupa Kimliği” oluşturma arayışlarını hızlandırmıştır. Bu bağlamda ekonomik entegrasyon sürecini tamamlayan AB, bunu siyasal alana taşıyarak “Avrupa Süper Gücü” oluşturulması fikri etrafında politik entegrasyonla tamamlamak istemiştir. Zaten Ortak Avrupa ordusu oluşturma temeli üzerinde şekillenen AGSP, AB’nin uluslararası sitemde etkin bir aktör olma özleminin yansıması olarak değerlendirilebilir. Özellikle son Irak Savaşı’nda ABD’yle yaşanan görüş ayrılıkları, AB’nin NATO’dan bağımsız etkin bir AGSP’ye ihtiyaç olduğunu tekrar gündeme getirmiştir.

Fakat bu entegrasyon sürecinde ekonomik ve teknik alanlarda yaşanan bütünleşme, politik entegrasyon sürecinde henüz görülmemektedir. Özelikle AB’de dış politika, savunma ve güvenlik gibi konuların ulus devlet düzeyinden, ulus üstü kurumsal bir boyuta taşınması henüz gerçekleştirilememiştir.

Şöyle ki, Yugoslavya’nın dağılma sürecinde uygulanan politikalar Avrupa güvenlik örgütlenmesinin başarısızlığını gözler önüne sermiştir. Yunanistan hariç tüm AB üyesi ülkeler, savunma harcamalarında kısıntıya giderlerken, NATO imkanlarını kullanmadan müstakil bir AGSP geliştirememektedirler. Yani ABD ile aralarında var olan askeri teknolojik boşluğu AB’nin kısa ve orta vadede doldurması mümkün gözükmemektedir. Yani kısa ve orta vadede Avrupa ülkelerinin ABD desteği olmadan savunma ve güvenliklerini sağlamayacağı gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda AB’nin “ekonomik dev” siyasi cüce” kimliğinden kurtulduğunu söylemek oldukça zor olsa gerektir.

Yine Soğuk Savaş sonrası AB’nin karşılaşabileceği muhtemel tehdit senaryolarından biri de göç ve küresel terör olaylarıdır. Öncelikle yaşadığı göç sorunu, AB için öncelikli iç güvenlik sorunların başında gelmektedir. AB üye ülkeleri ve kurumları bu sorunu çözmek için uzun yıllardır yoğun bir çaba içerisinde olsalar da sorunu tam olarak çözdüklerini söylemek mümkün değildir. Çünkü AB’nin ürettiği katı politikalar sorunu çözmekten öte yaşadığı göçmenleri ve sığınmacıları organize suç örgütlerinin kucağına itmektedir. Bu sorunun çözümü ise ancak orta ve uzun vadede

bulunacak yöntemler ile mümkün olabilir. Uzun vadeli çözüm, kaynak ülkelere yönelik politikalarda yatmaktadır. Bu sorunu çözmek için bu ülke ve bölgelerde siyasal istikrarın sağlanması ve refah düzeyinin artırılması gerekmektedir. Fakat AB, Irak’ta tarihi bir fırsatı dış politikasında ortak hareket edemeyerek kaçırmıştır. Almanya-Fransa eksenli savaş karşıtı grup diğerlerini de yanına alabilmiş olsaydı, Ortadoğu’da istikrarsızlığı bir ölçüde önlem şansına sahip olabilirlerdi. Zaten ABD öncülüğünde eli sopalı demokrasi dersinin Ortadoğu’ya istikrar getirmeyeceği aşikardır. Bu bölgede siyasal istikrarın sağlanması uzun vadeli çözüm olarak İsrail-Filistin sorununun adil ve kalıcı barış ile çözümlenmesine bağlıdır. Irak ve İsrail-Filistin sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunmadıkça bu bölgelerden AB’ye yönelik yasadışı göç hareketleri de devam edecektir. Yasadışı göç sorununu kaynağında çözmenin dışında uzun vadeli ve kalıcı bir çözüm bulunmadıkça bu bölgelerden AB’ye yönelik yasadışı göç hareketleri de devam edecektir. Yasadışı göç sorununu kaynağında çözmenin dışında uzun vadeli ve kalıcı bir çözüm yolu yoktur. Diğer taraftan küresel terörle mücadelede Avrupa ülkeleri sorunu sadece güvenlik boyutuna indirgemeyip sorunun ortaya çıkış nedenleri üzerinde önemli atılımlarda bulunmuştur, diyebiliriz. Yani Avrupalıların fark ettiği, terör tecrübelerinden hareketle terörle mücadeleyi bir boğa güreşi değil fakat boğanın etrafını boşaltma ve onu yalnızlığa mahkum edecek politikaları geliştirmek olmuştur. Fakat Avrupalılar bu konumlarını, küresel terörün yakınlarında bulunmalarına rağmen aktif bir dış politikaya dönüştürme başarısı gösterememişlerdir. Yani AB, günümüzde küresel terör konusunda eleştiren ülkeler olmaktan öte fazla bir yer almamaktadır. Oysa ki Avrupa, küresel sorunlarla da kendini test etmeli ve taşın altına elini koymalıdır. Bunun için çok büyük savunma bütçelerine gerek yoktur, ancak akıllı politikalar üretmeye ihtiyaç vardır.

Diğer taraftan, Avrupa’nın kendi içinde bölgesel işbirliğinin başlamasından sonra Avrupa’nın etrafındaki jeopolitik oluşumlar, AB’nin genişleme politikaları sonucu Birliğin güney komşularıyla ilişkilerinin yeniden tanımlanmasını gerekli kılmıştır. Bu çerçevede, Akdeniz Bölgesi ile ticari ve ekonomik ilişkilerdeki karşılıklı bağımlılıklar sayesinde AB ve Akdeniz ülkeleri arasında daha yakın ve güçlü ilişkilerin kurulması zorunlu hale gelmiştir. 1995 Kasım’ında kurulan Barselona Süreci olarak da bilinen Avrupa-Akdeniz Ortaklığı Avrupa’nın güney tarafındaki istikrarsızlık hususundaki büyüyen endişelere karşı yapılmıştır. Çünkü Akdeniz Bölgesi’nde siyasi

istikrarsızlığın artması özellikle göç dalgalarıyla ilk olarak AB’yi etkilemektedir. Ayrıca Akdeniz, Batı Avrupa’nın ham petrol ve diğer ham maddeleri temin ettiği taşıma yoludur. Dolayısıyla bu ticari yolun güvenliği Avrupa sanayii için yaşamsal bir önem arz etmektedir.

En başta sınırlı bir ekonomik işbirliği örgütü olarak doğan zaman içinde hem üyeler hem de fonksiyon itibariyle genişleyen ve bugün için Batı’da geliştirilen en önemli projelerden biri olması vesilesiyle AB, başta Akdeniz ülkeleri olmak üzere Orta ve Güney Doğu Avrupa ülkelerinde demokrasinin gelişimi için bir takım faaliyetlerde bulunma gereği hissetmiştir.

Zaten AB’nin demokrasi bağlamındaki dış politikasına baktığımızda, özellikle 1970’lerin ortalarından başlayarak AB’nin birçok ülkede demokrasinin gelişmesi yönünde kararlar aldığı ve AB dış politikasında demokrasinin önemli bir yer teşkil ettiği aşikardır. AB’nin demokrasi konusundaki tutumu “Güvenlik Toplumu” denilen teoriye dayanmaktadır. Bu modelin ana felsefesi özellikle Avrupa kıtasında ve çevresinde bir barış ve istikrar düzeni yaratmaktır. İşte AB, sahip olduğu bu demokrasi değerlerini sadece kendi üyeleri arasında değil, kendine coğrafi ve tarihi olarak çok yakın ülkelerde de uygulamak istemektedir. Çünkü bu bölgelerde çıkan herhangi bir olumsuz durum (göç dalgaları vb.) AB Güvenlik Toplumunun iç sistemini rahatsız etmektedir. İşte bu nedenle AB, gerek Akdeniz gerekse Ortadoğu’da çok sıkı mali ve ekonomik ilişkiler geliştirmiş, insan hakları ve demokrasinin önemine vurgu yapmıştır. AB, bu Güvenlik Toplumunu oluştururken askeri ve şiddet yöntemlerinin kullanılmasına ABD’den farklı olarak karşı çıkmaktadır. Bunun iki nedeni vardır; Birincisi bu yöntemlerin barış ve istikrarı bozup despotizme neden olması ve sorunların çözümü tıkaması diğeri ise AB’nin ülkeleri dönüştürecek kadar büyük ve güçlü askeri mekanizmasının olmamasıdır.

Peki şu zaman diliminden küresel bir aktör olması çalışan AB için Ortadoğu’dan kaçış mümkün müdür? Şüphe yok ki AB okyanuslarla ayrılsa bile Ortadoğu’da bir şekilde temsil edilmek ve önemli bir aktör olmak isteyecek, hatta bundan kaçamayacaktır. Kaldı ki şu haliyle dahi AB Ortadoğu sorunlarının tam ortasında yer almaktadır. Ortadoğu, petrol, terör, göç, uyuşturucu vb. alanlar da AB’yi yoğun şekilde etkilemektedir. Bu haliyle AB, Ortadoğu kaynaklı sorunlara maruz kalmakta, ancak

buna rağmen gerekli araç-gerece sahip olamamaktadır. Filistin-İsrail çatışması bunun tipik örneğidir.

Geniş mali kaynaklarını bu çatışmaya ve diğer bölge ülkelerine aktaran AB buna rağmen sonuç almakta zorlanmaktadır. ABD’nin Ortadoğu’da üstlendiği role benzer bir rolü şu ana kadar elde edememiştir. Ne etki ne prestij açısından AB’nn katlandığı maliyetler ile kıyaslandığında kendisinden beklenen güce ulaşamadığı söylenebilir. Oysa ki 11 Eylül ve Irak Savaşı açıkça göstermiştir ki Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler dünyanın diğer bölgelerini olduğu gibi Avrupayı’da etkileyecektir. Eğer AB, üzerine düşen yönlendiriciliği yerine getirmez ise Ortadoğu onun isteği dışında, belki de ona zarar verebilecek biçimde şekillenebilecektir. İşte bu noktada AB’nin Ortadoğuya ilişkin yaklaşımını özetleyecek olursak üç aşamalı entegrasyon hedefi olduğunu söyleyebiliriz:

- İlk olarak bölge ülkelerinin ulusal bütünlüklerini demokrasi, insan hakları, azınlık hakları ve serbest pazar ilkeleri doğrultusunda sağlamaları (ulusal entegrasyon)

- İkinci olarak bölge ülkeleri arasında önce ilişkilerin artırılması, ardından bölgesel entegrasyona gidilmesi. (bölgesel entegrasyon)

- Son olarak Ortadoğu’nun küresel düzen ve entegre olamaması, bölgesel istikrarı tehdit ettiği gibi tüm dünya üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir. Bu çerçevede AB’nin temel hedeflerinden biri de Ortadoğu’nun küresel sisteme entegre olabilmesidir. (küresel entegrasyon)

Zaten AB şu haliyle Ortadoğu’ya komşudur ve oradan kaynaklanan sorunlardan doğrudan etkilenmektedir. Ancak aradığı ağırlığı ve belirleyici konumu bir türlü elde edememektedir.

Özetleyecek olursak, artık Avrupa büyük çaplı bir tehdit beklememektedir. Avrupa’ya yönelecek olası tehditler bölgesel çaplı etnik çatışmalar göç problemleri ve bölgesel istikrarsızlıklar gibi sorunlardır. AB ülkeleri, Soğuk Savaş sonrasında savunma harcamalarında kısıntıya gitmişlerdir. Bu yüzden de NATO’nun imkan ve kabiliyetlerine otomatik erişim istemektedirler. Ayrıca, Yugoslavya ve Kosova krizlerine AB’nin istenilen istikrarı sağlayamaması ve ABD öncülünde NATO imkanlarına ihtiyaç duyması tek başına krizlerle başa çıkacak potansiyele henüz sahip olmadığını göstermiştir. Ayrıca Irak Savaşı öncesi yaşanan krizde AB üyesi ve 2004’te

yeni üyelerin tutumlarına baktığımızda, AB’nin ODGP oluşturmada güçlükler çektiklerini görmekteyiz. Bazı ülkelere tarafsız kalmayı tercih ederken, bazıları ABD’yi desteklemiş bazıları da ABD’ye yeni savaşa karşı çıkmıştır. AB, mevcut ekonomik birliğin aksine, güvenlik ve savunma alanında birlikte hareket edememektedir. Bu durum, bize bu konuda AB’nin henüz NATO’dan bağımsız, tek başına hareket edebilecek potansiyele sahip olmadığını göstermektedir.Zaten AB’nin Irak krizi konusunda yaşadığı fikir ayrılığı günümüzde halen bir çözüme ulaşabilmiş değildir. Gerek aday ülkelerle, gerek üye ülkeler arasında ve gerekse ABD ile yaşanan gerginlikler, AB’nin duruşunu daha da belirsiz bir hale getirmiştir. Irak Krizinin AB açısından bakıldığında Birliğin bölünmüşlüğü ve başarısızlığı net bir biçimde görülmektedir. AB’nin bu krizden güçlenerek çıkamaması durumunda iki sonuç ortaya çıkabilir. Birincisi, genişleyen Avrupa ile AB, zayıflayan bir hükümetlerarası örgüte dönüşebilir. İkincisi ise, ABD insani yardım sağlayan ve ekonomik bakımdan bazı girişimlerden bulunan bir Birlik olma durumunu daha da fazla içine sindirmek zorunda kalabilir. Bu bağlamda AB’nin hedefleri doğrultusunda var olabilmesi ve bir uluslararası güç haline gelebilmesi için bu krizden güçlenerek çıkmaktan başka çaresi yoktur. Yani bu bölünmüşlüğün ve krizin giderilmesinde, küresel istikrarın yeniden sağlanmasında sistemin başıca aktörlerinden Amerika ve Avrupa arasında yapıcı ve işbirlikçi bir ortaklık kurulmalıdır. Böylesi bir ortaklıkta AB’nin küresel stratejik aktör olarak etkin rol oynaması, sivil güç kapasitesinin yanı sıra askeri gücünü de geliştirmesine bağlıdır. Amerika’nın düşünmesi gereken ise askeri gücün, hegemonyanın, tek taraflılığın küresel dünyada ne ölçüde istikrar sağlayabileceğidir.

KAYNAKLAR KİTAPLAR

ARI Tayyar, Irak İran ve Önleyici Savaş, Alfa Yayınları, İstanbul, 2004 Avrupa Komisyonu Güvenlik Raporu, 2004

Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı, Ankara, 1997

Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı, Barselona Bildirgesi, Ankara, 1997

AYBET Gülnur, NATO’s Developing Role in Collective Security, SAM Press, Ankara, 1999

BAL İdris, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Nobel Yayınları, Ankara, 2004 BAĞCI Hüseyin, “Türkiye ve AGSK: Beklentiler, Endişeler”, İdris Bal(der.), 21.Yüzyılın eşiğinde Türk Dış Politikası, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001

BM Kararlarında Eski Yugoslavya Ve Bosna Hersek, Çev: Nejat Özdemiroğlu, Dayanışma Vakfı Yayını, İstanbul, 1996

BOSTANOĞLU Burcu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitabevi, Ankara, 1999

BRZEZINSKI Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, Amerika’nın Önceliği ve Bunun Jeostratejik Gerekleri, Çev: Ertuğrul Dikbaş, Ergun Kocabıyık, İstanbul, 1998

BRZEZINSKI Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, Sabah Kitapları, İstanbul, 1998

CANBOLAT İbrahim, Gelişmekte Olan Ülkeler, Aktüel Yayınları, İstanbul, 2004

CHOMSKY Noam, 11 Eylül, Çev.: Dost Körpe, Om Yayınevi, İstanbul, 2002 ÇAKMAK Erol, MED Programları; Avrupa Birliğinin Yenileştirilmiş Akdeniz Politikalarının Sunduğu İşbirliği Olanakları, Atatürk Üniversitesi Avrupa Topluluğu Araştırma ve Uygulama Merkezi, Yayın No.1,Erzurum, 1996

ÇALIŞ H. Şaban, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Kimlik Arayışı Politik Aktörler ve Değişim, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2001

ÇEŞMECIOĞLU Senem, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı ve Türkiye, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul, 2003

ÇÖKER Christopher, Twilights of The West, Boulder; Colorado, Westview Press, 1998

Davutoğlu Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, 2003

DİNAN Desmond, Avrupa Birliği Ansiklopedisi, Çev: Hale Akay, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2005

DURA Cihan, Atik Hayriye, Avrupa Birliği Gümrük Birliği ve Türkiye, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2003

FUKUYAMA Francis, The End of History and The Last Man, New York: Perennial, 2002

GLEICK Peter, “Enviorement, Resources and Security: Arenas For Conflict Areas for Cooperation” in Rotblat Joseph and Blackaby Frank (der.), Towards a Secure World in the 21 st Century, London,1990

GÜNUĞUR Haluk, AB Bütünleşmesinin Tarihsel Gelişimi ( Dünü, Bugünü, Yarını) , Avrupa Birliği El Kitabı, 2. Baskı Ankara: TC Merkez Bankası Personel Genel Müdürlüğü Yayını, 1995

GÜRKAYNAK Muharrem, Avrupa’da Savunma Ve Güvenlik, Asil Yayın Dağıtım, Ankara, 2004

HUNTİNGTON Samuel, Medeniyetler Çatışması, der. Murat Yılmaz, Vadi Yayınları, Ankara, 2000

KAGAN Robert, Power and Paradise: America and Europe in the New World Order, Atlantic Books, London, 2003

KALE Başak, AB’nin Balkan Politikası: “Çelişkiler İçinde Bir Yanılsama”, Balkan Diplomasisi, Birgül Demirtaş Coşkun (der.), ASAM Yayınları, Ankara, 2001

KAR Muhsin, Ortak Politikalar ve Türkiye, Beta Basın Yayın Dağıtım, İstanbul, 2003

KARLUK Rıdvan, AB ve Türkiye, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İstanbul, 1996

KARLUK Rıdvan, Avrupa Birliği ve Türkiye, Beta Basın Yayın Dağıtım, İstanbul, 2005

KİSSENGER Henry A., The Troubled Partnership: A Re-Apprasol of The Atlantic Alliance, Mc. Graw-Hill, New York, 1965

KİSSENGER Henry, Diplomasi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2002

KRAMER Heinz, Avrupa ve Amerika Karşısında Değişen Türkiye, Timaş Yayınları, İstanbul, 2001

LAÇİNER Sedat, Mehmet Özcan ve İhsan Bal, Türkiyeli Avrupa, Hayat Yayınları, İstanbul, 2004

MORTAŞ Ersin, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası(AGSP) ve Türkiye, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002

NATO Handbook Brussels, NATO Office of Information and Press, 2001 ONAY Yaşar, Neden Irak, Küresel Egemenlik Savaşı ve Irak, Babil Yayıncılık, Ankara, 2003.

ORSTER Antony, Wallace Helen, “Common Foreign and Security Policy A New Policy or Just A New Name?”, Helen Wallace, William Wallace (der.), The Policy Making in the European Union, Oxford University Press, Oxford, 1996

SANDER Oral, Siyasi Tarih 1918-1994, İmge Kitabevi, Ankara, 2000

ŞAHİN Mustafa, Avrupa Birliği’nin Self Determinasyon Politikası, Nobel Yayınları, Ankara, 2000

UZGEL İlhan, “ABD ve NATO ile ilişkiler”, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Baskın Oran (der.), C.2, 3. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002

ÜLGER İrfan Kaya, Avrupa Birliği’nde Siyasal Bütünleşme, Gündoğan Yayınları, İstanbul, 2002

WILLIAM Nicoll and Trevor Salmon C., Understanding the New European Community,Harwester Wheatsheef, Hertfordshire, 1994

MAKALELER

AKGÜN Birol, “Yeni Amerikan Yüzyılı, Birleşmiş Milletler ve Dünya Barışı”, http://www.liberal-dt.org-tr/guncel/Dıger/bia_baris.htm, (14.06.2005)

ASH Timothy Garton, “Anti Europanism in America”, The Newyork Review of Books, Vol.3, No.2, (February 13, 2003)

Avrupa Komşuluk Politikası Hakkında Not, http://www.dtm.gov.tr/AB/Cesitli-