• Sonuç bulunamadı

Irak Savaşı’nın Transatlantik İlişkilere Etkisi: Euro-Atlantik Kırılması

I. BÖLÜM

2.2. Gelecekle İlgili AB – ABD Vizyon Yaklaşımları

2.2.3. Irak Savaşı’nın Transatlantik İlişkilere Etkisi: Euro-Atlantik Kırılması

ABD’nin bağımsızlığını ilan ettiği yıllarda “öteki”, daha sonra “müttefik” kimliğiyle güçlenmesine destek olan Avrupa, 2003 Irak Savaşı’nda ABD’nin yanında yer almamıştır. Ortadoğu politikasında Amerika’nın tek başına kararlar alarak uygulaması Atlantik’in iki yakası arasında gerginliğin tırmanmasına neden olmuştur. Anlaşmazlığın temelinde ise ciddi bir siyasi ve stratejik kültür farkı yatmaktadır. Bu fark aslında yeni ortaya çıkmayan, tarihsel bir gerçeğe dayanmaktadır. Fakat Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Sovyetlerin dağılmasıyla bu stratejik kültür ayrışması bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Sanki gerçek “ medeniyetler çatışması” bu ikili güç arasında yaşanır oldu.103 Yine Kagan’a göre, 11 Eylül sonrası dünya, Avrupa’nın askeri güç sonrası, demokratikleşme ve ekonomik kalkınma ekseninde kurduğu bir medeniyet vizyonuyla, Amerika’nın askeri güç, salt güvenlik ve tek taraflı önleyici savaş ekseninde kurduğu bir dünya liderliği vizyonu arasındaki gittikçe artan bir farklılaşmayı ve kırılmayı simgeliyor. Bugün Avrupa’nın vaat ettiği liberal demokrasi temelinde işleyen bir “cennet” ile Amerika’nın yaşama geçirmeye çalıştığı tek taraflı bir “güç”

projesiyle karşı karşıyayız. Kagan’a göre bu durumu hem Avrupa’nın hem Amerika’nın hem de dünyanın kabul etmesi gerekir.104

Tehdit ve mücadele yöntemi konusunda farklı bakış açılarına sahip olan AB, terörle mücadelede işbirliği konusunda ABD’ye destek verirken Irak’a müdahaleye karşı çıkmıştır. AB, Arap-İsrail sorunu çözülmedikçe Ortadoğu’ya barış ve demokrasinin gelmeyeceğinden hareketle Fransız ve Almanya Irak’a müdahaleyi BM Güvenlik Konseyi’nde reddetti. AB’nin yaklaşımı NATO’nun Ocak 2004 toplantısında Büyük Ortadoğu’nun gündeme getirilmesinde, Irak’ta ve Afganistan’daki NATO operasyonlarında ve İspanya’daki terör saldırılarından sonra da değişmemiştir. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac 2004’ün sonlarında Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsündeki yaptığı konuşmasında Atlantik’in diğer yakasına şöyle sesleniyordu:

“Dünyayı güç mantığına göre organize etmek hala mümkün. Ama deneyimlerimiz bize eninde sonunda çatışma ya da krize sürüklendiğimizi göstermiştir. Daha adil bir dünya için hiçbir devletin bağımsız davranmaması gerekir. Bu da çok kutuplu ve birbirine bağımlı bir dünya realitesini kabullenmekten geçer. Böylelikle çok sesli ve adil bir uluslararası düzene sahip olabiliriz.”105

Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in Irak savaşına karşı çıkan Avrupa ülkelerini “yaşlı” destek veren Doğu Avrupa ülkelerini “genç” olarak nitelendirmesine verdiği, “Bu yorum kültür eksikliğinden kaynaklanmaktadır”106 açıklaması Atlantik’in iki taraflı arasındaki kopukluğun, tarihten gelen farklılıkların,ortak öteki tehdidinin oluşturulamadığının, 11 Eylül sonrasında giderek gerginleşen ilişkilerin somut bir ifadesi olmuştur.

Tehdit ve tehditle mücadele konusunda anlaşamayan iki tarafın kurumsal bağlılığını sağlayan NATO’nun yapısı da tartışılmaya başlanmıştır. Bu çerçevede Fransa ve Almanya gibi ülkelerin AB’nin kendi dış politikasını ve savunma mekanizmalarını geliştirmesi yönündeki görüşleri ABD’de tepkiye neden olmuştur.

“Eğer NATO tökezlerse, AB’nin kırılan parçaları toplayacağı ve savunma ve güvenlik misyonlarını üstleneceği varsayımına inanmak gayet doğaldır. Oysa son aylar göstermiştir ki, NATO’nun başı dertte olduğunda genellikle AB’nin de başı derttedir

104 Fuat Keyman, “Amerikan Yüzyılı ve Türkiye”, Radikal, (13.07.2003) 105 Radikal, (20.11.2004)

veya bunun tersi olmuştur. ABD’nin tek taraflı politikasından yana olanlar ve Amerika karşıtı Avrupalılar Atlantik İttifakı’nı daha da zedelemekte başarılı olabilirler, ancak bunun sonucunda ortaya daha güçlü bir Avrupa değil, parçalanmış ve zayıf bir Avrupa çıkar”.107

Yine AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi, Mart 2002’deki Barcelona Zirvesinde “AB’nin temel hedeflerinden birisinin Avrupa Kıtası’nda ABD’ye eşit bir süper güç yaratmak” olduğunu söylemiş,108 ama Irak Savaş’ıyla ölüm döşeğine düşen yalnızca NATO değil, aynı zamanda yakın gelecekte AB’nin ortak bir Dış Politika ve Güvenlik Politikasına sahip olabileceğine dair beklentiler olmuştur.

Irak’ın işgalinden günümüze kadar yaşanan gelişmeler, gerilimin taraflarının duruşlarını kaba hatlarıyla muhafaza etmekle beraber, taktik-stratejik konumlar ve birlikteliklerin süreklilik arz etmediği bir ilişkiler ağını göstermektedir. 2004 Haziran’ında İstanbul’da yapılan NATO Zirvesi esnasında, NATO’nun Irak’ta geniş çaplı görev üstlenmesinin önüne, özellikle Fransa’nın itirazlarıyla geçilmiştir.

Örneğin geleceğe dönük “Yükselen Asya” senaryolarının Atlantik ötesi ilişkileri nasıl etkileyeceğine dair ipuçları bulunsa da belirsizlikler daha ağrı basmaktadır.AB’nin Çin’e uyguladığı silah ambargosunun ABD’nin muhalefetine rağmen gelecek sene kaldırılabileceği yanındaki beyanlar, Fransa ve Almanya’nın Çin’le derinleşen ekonomik ilişkilerinin önemli siyasi yansımaları olabileceğini göstermektedir. Ancak Asya’da güçlü bir bloklaşmanın Avrupa’yı hangi yöne savuracağı cevap bekleyen sorular arasındadır.

Benzer bir durum uluslararası ekonomi-politik dengeler açısından da yaşanmaktadır. Yakın geçmişte AB ve ABD arasında, çelik kotalarından, “Boeing- Airbus kavgası’na, genleriyle oynanmış yiyecekler üzerindeki anlaşmazlıklardan, sanayi sektöründe tarihteki en büyük şirket evliliği olan General Elektrik ile Honeywell’in birleşmesinin AB tarafından engellenmesi gibi sermaye yapısındaki büyük çaplı değişikliklere kadar bir dizi alanda çatışmalar yaşanmıştır. Ayrıca bu çatışmaların, özellikle 1990’lardan itibaren üzerinde çok yazıp çizilen ulus aşırı kapitalist elitler arasında ayrışma yaratmaya başladığını söyleyenlerde bulunmaktadır.

107 Asmus Ronalda, “Atlantiğin İki Yanı”, NATO Dergisi, Yaz 2003

108 Richard Sinkin, “The EU and US: From Cooperation to Rivalry”, European Integration, C.26, No.1,

Örneğin Joseph La Palombara, Avrupalı şirket yöneticilerinin nazarında Amerikan şirketlerinin küresel ekonomi içindeki davranışlarının ABD hükümetinin uluslararası davranışlarının birer tezahürü olarak görüldüğünü söylemekte ve aksi yöndeki tüm iddialara rağmen, Trading with the Enemy Act, The Helms Burton Amendment gibi yasal düzenlemeler sayesinde Amerikan hükümetiyle el ele ilerledikleri tezini savunmaktadır. 109 Euro-dolar çekişmesi, düşük dolar kurunun Avrupa ekonomileri üzerindeki etkisi, yapısal çatışma alanlarının yayılma eğilimini göstermektedir.

Öte yandan, Atlantiği birbirine bağlayan çok güçlü ekonomik bağlar varlığını hala korumaktadır. AB’nin ABD’ye yıllık ihracatı 230 milyar avro civarındadır.110 Geçtiğimiz on yılda ABD şirketlerinin küresel ölçekteki toplam kazançlarının yarısı Avrupa’da elde edilmiştir. Son sekiz yılda ABD’nin sadece Hollanda’ya yaptığı yatırımlar Meksika’da yaptıklarının iki, Çin’de yaptıklarının ise 10 katıdır. Teksas’daki Avrupa kökenli yatırım miktarı, ABD’nin Japonya’daki yatırımından fazladır. 111 AB ve ABD’nin küresel ekonomik yapılanma içinde güney ülkeleri karşısında sahip oldukları ortak çıkarlar ve tehdit algılamaları da bu manzarayı tamamlamaktadır.

2.3. AB ve ABD Vizyonları Çerçevesinde Geleceğe Yönelik Muhtemel