• Sonuç bulunamadı

Adil yargılanma hakkı çerçevesinde idari yargı kararlarının uygulanmamasından doğan sorumluluk

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Adil yargılanma hakkı çerçevesinde idari yargı kararlarının uygulanmamasından doğan sorumluluk"

Copied!
167
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI KAMU HUKUKU BİLİM DALI

ADİL YARGILANMA HAKKI ÇERÇEVESİNDE İDARİ YARGI

KARARLARININ UYGULANMAMASINDAN

DOĞAN SORUMLULUK

TAHSİN YILMAZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ Danışman

YRD. DOÇ. DR. MURAT TUMAY

(2)

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadar ki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

TAHSİN YILMAZ tarafından hazırlanan Adil Yargılanma Hakkı Çerçevesinde İdari Yargı Kararlarının Uygulanmamasından Doğan Sorumluluk başlıklı bu çalışma 17/04/2012 Tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Yrd. Doç. Dr. Murat

Tumay

Başkan İmza

Ünvanı, Adı Soyadı Yrd. Doç. Dr. Ali Tarık

Gümüş

Üye İmza

Ünvanı, Adı Soyadı Yrd. Doç. Dr. Selcen

Yıldırım

(4)

ÖNSÖZ

İdari yargı kararlarının uygulanmasında karşılaşılan dirençlerin son bulması halinde tam manasıyla “hukuk devleti” ilkesinin geçerli olacağı bir gerçektir. T.C. Anayasası’nın 138. maddesi ve İYUK’nun 28.maddesine rağmen uygulamada yargı kararlarının yerine getirilmemesi sorunu hukukun üstünlüğünü zedeleyen bir problem olarak devam ede gelmektedir.

Bu çalışmanın amacı; idari yargı kararları ve uygulanmama hallerine ilişkin olarak, yapılan bilimsel tartışmalar ve ileri sürülen görüşleri, özellikle yerel mahkemeler ve Danıştay’ın yargı kararları ışığında ortaya koyarak inceleme konusu yapmak ve yargı kararlarının uygulanmamasının, AİHS’nin 6. maddesi kapsamında “adil yargılanma hakkının ihlali” niteliğini taşıdığını AİHM kararları doğrultusunda açıklamaya çalışmak olacaktır.

Tezin danışmanlığını üstlenen ve tez konusunun belirlenmesi ve yazım safhasında her türlü yardımını esirgemeyen değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Murat Tumay başta olmak üzere jüride bulunan hocalarıma desteklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Bu günlere erişmem için yoğun çaba sarf eden aileme, çalışmamdaki manevi desteklerini esirgemeyen eşime teşekkürü bir borç bilirim.

(5)

ÖZET

Bir hukuk devletinde yargı kararlarının uygulanmamasından söz edilebilmesi mümkün olmadığı gibi, yargı kararlarının uygulanmasının zorunlu olduğunun belirtilmesine de gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle Anayasanın 138. maddesinde yer alan düzenlemeyi bir “hatırlatma” olarak kabul etmek mümkündür. Aksi yöndeki uygulamaların Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti ilkesi”ne aykırılık oluşturacağı kuşkusuzdur. Mahkeme kararlarının uygulanması, hukuk devleti ilkesinin doğal bir gereğidir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesinde, herkesin medeni hak yükümlülüklerinin karara bağlanmasını bir yargı yerinden isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiş olup yasaların bağlayıcılığı ve hukukun üstünlüğü değerleri etrafında şekillenen hukuk devleti ilkesinin gerekleri arasında yargı kararlarının uygulanması da önemli bir yere sahiptir ve kuşkusuz, yargı kararlarının uygulanması, etkin bir yargısal korumanın, hukuk devletinin ve hukuki güvenlik ilkesinin de göstergelerindendir. Yargı kararlarının yerine getirilmesini sağlama yükümlülüğünü adil yargılanma hakkı kapsamında da değerlendirmek mümkündür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12.12.2006 günlü (Dildar – Türkiye) kararında da; herhangi bir mahkeme tarafından verilen bir kararın uygulanması, 6. maddenin amaçları bağlamında “yargılama”nın bütünleyici bir parçası olarak görülmesi

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı TAHSİN YILMAZ

Numarası 034234001016

Ana Bilim / Bilim Dalı Kamu Hukuku Anabilim Dalı/Kamu Hukuku Bilim Dalı Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Murat Tumay

(6)

gerektiğini, yargı kararlarına “uygun hareket etmek amacıyla” gerekli önlemleri almak için önemli bir süre gecikmekle, AİHS’nin 6/1. maddesinin ihlal edildiği vurgulanmıştır.

Bir hukuk devletinde yargı kararlarının uygulanmaması hallerine rastlanabilmesi mümkün olmakla birlikte, bu durumun yerleşik bir uygulama halini almaması gerektiği kuşkusuzdur. Hukuk sistemimizde yargı kararlarının uygulanmaması eylemi, cezai, hukuki ve idari yaptırımlara tâbidir. Yargı kararlarının uygulanmaması eylemlerine sıklıkla rastlanılması ise hukuk düzenimiz bakımından bu anlamda bir sorunun varlığını ortaya koymaktadır.

(7)

Öğ renci ni n

Adı Soyadı TAHSİN YILMAZ

Numarası 034234001016

Ana Bilim / Bilim Dalı Kamu Hukuku Anabilim Dalı/Kamu Hukuku Bilim Dalı

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Doktora Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Murat Tumay

Tezin İngilizce Adı

SUMMARY

As it is inconceivable to have judicial decisions not implemented in a state of law, there is no need to state that court rulings must be duly executed. In this framework, it is possible to read Article 138 of the constitution as a mere reminder. Any practice to the contrary would by every means contradict with the rule of law as stipulated in Article 2. It is, as such, a necessity of the rule of law to get court rulings implemented.

Article 6/1 of the European Convention of Human Rights clearly states that everyone is entitled to ask for adjudication of a case pertaining to his/her civil rights and responsibilities. Implementation of court rulings is of great importance as a requirement for a state of law, since state officials at all times must be bound by the laws. There is therefore no doubt that implementation of court rulings is a strong indicator of an effective mechanism of judicial protection, the principle of certainty and predictability of law and hence, a state of law. It is also possible to see implementation of court rulings in the context of the right to a fair trial.

It is noted in the decision by the European Court of Human Rights on Dildar vs. Turkey (dated December 12, 2006) that implementation of the ruling by a court must be seen as an integral part of the judicial process for the purposes of Article 6. On the other hand, it is also emphasized in the same decision that by deferring substantially in taking the necessary measures to “act in accordance with” the court rulings, article 6/1 of the European Convention on Human Rights is violated.

(8)

Although there might be some instances where implementation of court rulings runs late, it is obvious that such instances cannot be allowed to amounting to the status of established practice in a state of law. In Turkish legal system, non-implementation of court rulings is subject to criminal, legal and administrative penalties. The fact that non-implementation of such rulings are rather common indicates that there is a serious problem in Turkish legal order.

(9)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI... ii

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... iii

ÖNSÖZ ...iv ÖZET ...iv SUMMARY ... v İÇİNDEKİLER ...ix KISALTMALAR ... xiii GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM ADİL YARGILANMA HAKKI 1. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN 6. MADDESİ KAPSAMINDA ADİL YARGILANMA HAKKI……….………5

1.1. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLESMESİ………..………...5

1.2. ADİL YARGILANMA HAKKI ... 8

1.3. MAKUL SÜRE……….…...10

2. AİHM’Sİ ÖRNEK KARARLARI.. ……….………15

2.1. AHMET KILIÇ - TÜRKİYE DAVASI... 15

2.2.ÇİÇEK, ÖZTEMELVE DİĞERLERİ-TÜRKİYE DAVASI…………..…...17

2.3. DİLDAR – TÜRKİYE DAVASI………..19

İKİNCİ BÖLÜM İDARİ YARGI KARARLARININ TÜRLERİ, SONUÇLARI VE UYGULANMASI 1. İPTAL KARARLARI ... 21

1.1. GENEL OLARAK ... 21

1.2. İPTAL KARARININ HUKUKİ NİTELİĞİ ... 25

1.3. İPTAL KARARLARININ SONUÇLARI ... 26

1.3.1. İptal Kararı İşlemin Varlığına Son Verir ... 26

1.3.2. İptal Kararı Geçmişe Etkilidir ... 29

1.3.2.1. İptal Kararı ile İşlemden Önceki Duruma Geri Gelinir ... 30

1.3.2.2. İptal Edilen İşlem Hiç Yapılmamış Sayılır ... 31

1.3.2.3. İptal Davasında İşlemin Yapıldığı Zamandaki Durum Yargılanır ... 32

1.3.3. İptal Kararı Genel ve Mutlak Etkilidir ... 33

1.4. İPTAL KARARLARININ YERİNE GETİRİLMESİ ... 34

1.4.1. Kendiliğinden Sonuç Doğuran İptal Kararları ... 34

1.4.1.1. Düzenleyici İşlemin İptali ... 34

1.4.1.2. Bireysel İşlemlerin İptali Bakımından ... 37

1.4.3. Tersine İşlem Yapılmasını Gerektiren İptal Kararları ... 39

(10)

1.5. İPTAL KARARLARININ İMKÂNSIZLIK NEDENİYLE

UYGULANAMAMASI……… ... 42

1.5.1. Hukuki İmkânsızlık ... 43

1.5.2. Fiili İmkânsızlık ... 44

1.5.3. İptal Kararlarının Davacı veya 3. Kişilerden Kaynaklanan Nedenlerle Uygulanmaması ... 45

2. YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARLARI ... 46

2.1. YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARLARININ HUKUKİ NİTELİĞİ46 2.2. GENEL OLARAK YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARI ... 49

2.3. YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARININ ŞARTLARI ... 51

2.3.1. Telafisi Güç veya İmkansız Zarar Doğması Şartı ... 53

2.3.2. Açıkça Hukuka Aykırılık Şartı ... 55

2.3.3. Dava Dilekçesi ve Talep ... 57

2.3.4. Öncelikle İnceleme ... 57

2.3.5. Teminat ... 58

2.3.6. Kararların Gerekçeli Olması ... 59

2.4. YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARLARI – İPTAL KARARLARI . 59 2.5.YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARLARININ SONUÇLARI ... 61

2.6. İPTAL DAVASININ RET VEYA İPTALLE SONUÇLANMASININ YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARINA ETKİSİ 63 2.7. YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARLARININ YERİNE GETİRİLMESİ ... 65

3. ARA KARARLAR ... 68

3.1. HUKUKİ NİTELİĞİ ... 68

3.2. DAVA DİLEKÇESİNİN DAVALIYA TEBLİĞİ ... 69

3.3. BİLGİ VE BELGELERİN İSTENMESİ ... 69

3.4. BİLİRKİŞİ VE KEŞİF ... 71

3.5. ARA KARARLARININ UGULANMASI ... 72

4. TAM YARGI DAVALARI ... 74

4.1. GENEL OLARAK ... 74

4.2. TAM YARGI DAVASININ HUKUKİ NİTELİĞİ ... 75

4.3. TAM YARGI DAVASININ ÇEŞİTLERİ ... 78

4.3.1. Tazminat Davaları ... 78

4.3.2. İstirdat (Geri Alma) Davaları ... 78

4.3.3. Vergi Uyuşmazlıkları ... 79

4.3.4. İdari Sözleşmelerden Doğan Davalar ... 80

4.4. TAM YARGI DAVASINDA VERİLEBİLECEK KARARLAR ... 81

4.4.1. Tam Yargı Davasının Reddi ... 81

4.4.2. Tam Yargı Davasının Kabulü ... 81

4.5.TAM YARGI KARARLARININ UYGULANMASI ... 82

4.5.1. Belli Miktar İçeren Kararların Uygulanması ... 85

(11)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASINDAN DOĞAN SORUMLULUK

1. İDARENİN SORUMLULUĞU ... 89

1.1. GENEL OLARAK SORUMLULUK KAVRAMI ... 89

1.2. SORUMLULUĞUN TÜRLERİ ... 90

1.2.1. Siyasi Sorumluluk ... 90

1.2.2. Cezai Sorumluluk ... 91

1.2.3. Mali veya Hukuki Sorumluluk ... 91

1.2.3.1. Medeni Sorumluluk ... 92

1.2.3.2. İdari Sorumluluk ... 92

1.3. İDARENİN SORUMLULUĞUNUN TARİHİ GELİŞİMİ ... 93

1.4. SORUMLULUĞA İLİŞKİN YASAL MEVZUAT ... 97

1.5. İDARİ SORUMLULUĞUN NEDENLERİ ... 99

1.5.1. Kusurlu Sorumluluk (Hizmet kusuru) ... 101

1.5.1.1. Genel Olarak Hizmet Kusuru ... 101

1.5.1.2. Hizmet Kusuru Sayılan Haller ... 103

1.5.1.2.1. Hizmetin Kötü İşlemesi ... 104

1.5.1.2.2. Hizmetin Geç Veya Yavaş İşlemesi ... 104

1.5.1.2.3. Hizmetin Hiç İşlememesi ... 105

1.5.1.2.4. Ağır Hizmet Kusuru ... 106

1.5.2. Kusursuz (Objektif) Sorumluluk ... 107

1.5.2.1. Risk (Tehlike) ilkesi ... 108

1.5.2.2. Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi (Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi) ... 108

1.6. İDARENİN, KAMU GÖREVLİSİNİN KARARI UYGULAMAMA KASTINDAN SORUMLULUĞU ... 110

1.6.1. Davanın Kamu Görevlisi Aleyhine Açılması Halinde İdarenin Sorumluluğu112 1.6.2. Davanın İdare Aleyhine Açılması Halinde Sorumluluk ... 112

1.6.3. İdare İle Kamu Görevlisi Arasındaki Rücu İlişkisi ... 113

1.7. İPTAL KARARININ İMKANSIZLIK NEDENİYLE UYGULANMAMASINDAN DOĞAN SORUMLULUK ... 114

1.8. İDARE ALEYHİNE AÇILAN TAZMİNAT DAVALARI ... 115

1.8.1. Davaların Niteliği ve Türü ... 115

1.8.1.1. Maddi Tazminat Talepli Dava Açılması ... 116

1.8.1.2. Manevi Tazminat Talepli Dava Açılması ... 117

1.8.2. Tazminat Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme ... 119

1.8.3. Dava Açma Süresi ... 120

2.KAMU GÖREVLİSİNİN SORUMLULUĞU ... 122

2.1. SORUMLULUĞA İLİŞKİN YASAL MEVZUAT ... 122

2.2. YARGI KARARINI KASTEN YERİNE GETİRMEYEN KAMU GÖREVLİSİNİN SORUMLULUĞU ... 125

(12)

2.2.1. Yargı Kararını Kasten Yerine Getirmeyen Kamu Görevlisinin Hukuki (Mali)

Sorumluluğu ... 125

2.2.1.1. Kamu Görevlisinin Aleyhine Açılan Davalar Dolayısıyla Sorumluluğu ... 126

2.2.1.1.1. Sorumluluğun Dayanağı ... 126

2.2.1.1.2. Yargı Kararını Uygulamayan Kamu Görevlisinin Tespiti ... 130

2.2.1.1.3. Görevli Yargı Kolu ve Görevli Mahkeme ... 132

2.2.1.1.4. Kararı Yerine Getirmeyen Kamu Görevlisine Karşı Açılacak Davalarda Dava Açma Süresi……….……....133

2.2.2. Kamu Görevlisinin Rücu İlişkisi Dolayısıyla Sorumluluğu ... 134

2.2.3. Kamu Görevlilerinin Cezai Sorumluluğu ... 139

2.2.4. Kamu Görevlilerinin İdari Sorumluluğu ... 140

SONUÇ ………...……….…...143

(13)

KISALTMALAR

AİHM :Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHS :Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Akip :Açıklamalı Kanun İçtihat Programı

AÜHFD :Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

AYM :Anayasa Mahkemesi

AYİMD :Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Dergisi

bkz. :Bakınız

C :Cilt

CGK :Ceza Genel Kurulu

D :Daire

DİDDK :Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu

DMK :Devlet Memurları Kanunu

E :Esas

HD :Hukuk Dairesi

HUMK :Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu

HMK :Hukuk Muhakemeleri Kanunu

YİBBGK :Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu İBK :İçtihadı Birleştirme Kurulu

İYUK :İdari Yargılama Usulü Kanunu

K :Karar m. :Madde RG :Resmi Gazete s. :Sayfa S. :Sayı T. :Tarih T.C. :Türkiye Cumhuriyeti TCK :Türk Ceza Kanunu UM :Uyuşmazlık Mahkemesi vd. :Ve Devamı

(14)

GİRİŞ

En geniş anlamıyla “hukuk devleti” hukukun üstün olduğu, hukuk kurallarının, onu koyanlar da dâhil olmak üzere her kişi ve kuruluşu bağladığı, kişilere hukuk güvenliğinin sağlandığı devleti ifade eder.1

Hukuk devleti; kamu hizmeti görenlere hukuki güvenceler sağlayan, güvence sağlamak için koyduğu kurallara bağlı olan ve verilen yargı kararlarını ilgililerin başvurusuna gerek kalmadan infaz eden devleti ifade eder. Kurallara bağlılığın denetimini elbette ki yargı yapacaktır. Buradan da bağımsız bir yargı sisteminin var olması gerektiği ve yargı tarafından verilen kararlara uyulmak zorunda olunduğu anlaşılacaktır.2

Hukuk devleti, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendisini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasanın bulunduğu bilincinden uzaklaştığında meşruiyetini kaybedeceğini bilen devlet olduğundan, bir hukuk devletinde yargı kararlarının uygulanmamasından söz edilmesi mümkün olmadığı gibi, yargı kararlarının uygulanmasının zorunlu olduğunun belirtilmesine de gerek yoktur ve hukukun ve adaletin en somut yansıması olan mahkeme kararlarının uygulanmadığı bir yerde hukuk devletinden bahsedilmesi de mümkün değildir. Elbette bir devletin hukuk devleti niteliğini benimseme zorunluluğu bulunmamakla birlikte hukuk devleti olma iddiasının, hukuk devleti ilkesinin gereklerinin yerine getirilmesine bağlı olduğu da bir gerçektir. Zira, hukuk devletinin az gelişmiş ülkeler bakımından “idealin simgesi” olabilmekle beraber çağdaş ülkeler bakımından “yaşamın ifadesi” olduğu unutulmamalıdır3

.

Hukuk devletinde, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olmak, devletin tüm organları üstünde Hukukun mutlak bir egemenliğe sahip olması, yasa koyucunun da

1 Çağlayan, Ramazan. (2004). İdari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması (3.Baskı), s. 1 2 Durmaz, Bahadır Turan. Yargı Kararlarının Uygulanmamasından Doğan Sorumluluk,

http://www.turkhukuksitesi.com/makale_345.htm, Erişim Tarihi, 14.06.2011

3

(15)

yasama etkinliklerinde kendisini her zaman Anayasa ve Hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması gerekir.

Anayasa Mahkemesi kararlarında ortaya konan hukuk devleti anlayışı4, yargısal

denetimin gerekliliğini sergilerken idarenin her türlü eylem ve işlemiyle yargı denetimine açık olmasının doğal bir sonucu olarak, yargı kararlarının uygulanması zorunluluğunu da net bir şekilde ortaya koyduğunu kabul etmek gerekmektedir. Yargı kararlarının uygulanması mecburiyeti kabul edilmeden, yargısal denetimin ve sonuçta da hukuk devleti anlayışının hayata geçirildiği iddia edilemez5

. Hukuk devletinin en belirgin özelliği ise, hukukla bağlı olmak ve kaynağını hukuk kurallarından almayan bir yetkiyi kullanmamaktır6

.

Hukuk devletinin özünü, devletin hukuka bağlılığı, devlet organlarının hukukun içinde kalarak işlem ve eylemler yapabilmesi oluşturmaktadır7

. Devletin bütün organlarının hukuka bağlı kalması ve tüm faaliyetlerinin yargı denetimine açık olması, hukuk devletinin vazgeçilmez, olmazsa olmaz ilke ve kuralıdır. Anayasa Mahkemesi de, yargı denetiminin, hukuk devleti ilkesinin diğer öğelerinin de güvencesini oluşturan bir ilke olduğunu vurgulamıştır8. Bu husus Anayasa’nın 125. maddesinin 1. fıkrasının ilk cümlesinde “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” şeklinde ifadesini bulmuştur.

İdari yargı yerlerince verilen kararların yerine getirilmesi, kural olarak idare tarafından yerine getirilmektedir. Uygulamada genel olarak idare, kendi aleyhine verilen yargı kararlarını yerine getirmektedir. Kimi durumlarda idarenin, özellikle iptal kararları ile yürütmenin durdurulması kararlarını, çeşitli nedenlerle ya yerine getirmediği ya da

4 AYM. T. 07.07.2010, E:2010/49, K:2010/87; AYM. T. 02.07.2009, E:2005/66, K:2009/102; AYM.

T. 24.06.1993, E:1992/29, K:1993/23, “Yönetilenlere, en güçlü, en etkin ve en kapsamlı biçimde hukuksal

güvenceyi sağlayan "Hukuk Devleti", tüm devlet organlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu sayarak insan hakları, temel haklar ve özgürlükler yönünden anayasal ilkeler düzeyine ulaşmış kurallara dayanır” http://www.anayasa .gov. tr/index. php? Content

=hukuk+devleti, Erişim Tarihi, 06.05.2011

5 Erdoğdu, Ahmet. (1971). Yönetsel Yargı Kararlarının Yerine Getirilmes, Danıştay Dergisi, S. l, s.

10; Yenice, Kazım. (1975). Karara Saygı, Danıştay Dergisi, S. 16-17, s. 3

6 Aliefendioğlu, Yılmaz. (1975). Danıştay Kararlarına Uyulması, Danıştay Dergisi, S. 16-17, s. 19 7 Yüzbaşıoğlu, Necmi. (1993). Türk Anayasa Yargısında Anayasallık Bloku, s.191

8

(16)

yerine getirmek istemediği de görülmektedir. İdari yargı kararlarının yerine getirilme mecburiyeti, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinde düzenlenmiştir. Düzenlemede kısaca, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerince verilen esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarelerin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur oldukları belirtilmiştir. İdarelere, 30 günlük azami süre tanınarak, en geç bu süre içinde kararların gereğini yerine getirmesi gerektiği belirtilmiştir. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Hukuk devletinin gerçekleşmesi için idarenin yargısal denetime tabi tutulması mutlaka gerekli fakat yeterli değildir. Yargı yerlerinin idare aleyhine verdiği kararların mutlaka yerine getirilmesi gerekmektedir9.

İdare, sahip olduğu "kamu kudreti"ne dayanarak tek taraflı kişilerin rızasına

ihtiyaç duymaksızın icrai kararlar almak yetkisine ve gücünü sahiptir. Ancak idarenin elinde bulunan bu kudret, onun yargısal denetim dışında kaldığı sonucunu doğurmamaktadır. İdarenin eylem ve işlemlerinin sınırları hukuk kuralları ile belirlenmiştir.

İdari yargı kararlarının uygulanmaması gibi bir sorunun, hukuk devleti açısından “düşünülemeyeceği” sıkça dile getirilir. Buna karşın, gerek Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında yer alan hüküm, gerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinde yer verilen hükümler karşısında, bu sorunun “yasama ve yürütme organları ile idare” açısından pekâlâ “düşünülebilir” nitelikte görüldüğü ortadadır. Anayasanın 138. maddesinde yer alan düzenlemeyi bir “hatırlatma” olarak kabul etmek mümkündür. Aksi yöndeki uygulamaların Anayasa’nın 2. maddesinde yer

9 Gözübüyük, A. Şeref. İptal Kararlarının İnfazı ve Danıştayın Tutumu, Ankara Siyasal Bilgiler

(17)

alan “hukuk devleti ilkesi”ne aykırılık oluşturacağı kuşkusuzdur. Mahkeme kararlarının uygulanması, hukuk devleti ilkesinin doğal bir gereğidir10

.

Bu çalışmada, mevcut Anayasamız ve başta 2577 sayalı İYUK olmak üzere

diğer yasalar ile çizilen çerçeve içerisinde idari yargı yerlerince verilen yargı kararları ve bu kararların etkileri ve kararların uygulanmamasından doğan sorumluluklar ve yargı kararlarının uygulanmamasının adil yargılanma hakkının ihlali niteliğini taşıdığı hususu üzerinde durulmaya çalışılacaktır.

10 Ozansoy, Cüneyt. İdari Yargı Kararlarının Uygulanmaması Ve İdare Gerçeği, 2001 Yılı İdari Yargı

Sempozyumu. www.danistay.gov.tr; Altay, Evren. Yargı Kararlarının Uygulanması, (Yargı Kararları), 2007 Yılı İdari Yargı Sempozyumu, www.danistay.gov.tr, Erişim Tarihi, 23.09.2011

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

ADİL YARGILANMA HAKKI

1. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN 6. MADDESİ KAPSAMINDA ADİL YARGILANMA HAKKI

1.1 AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLESMESİ

İkinci Dünya Savası öncesine kadar devletlerin vatandaşlarına nasıl davrandıkları ilgili devletin iç isi sayılarak bu konuda herhangi bir müdahalede bulunulamayacağı kabul edilmiştir. Ancak İkinci Dünya Savası sırasında yaşanan akıl almaz insan hakları ihlalleri neticesinde, bu görüş değişmiş, insan haklarının evrenselleştirilerek milletlerarası hukuk tarafından korunması gerektiği düşüncesine ulaşılmıştır. Bu alandaki ilk girişim 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilânı olmuştur.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve bunu izleyen diğer uluslar arası belgeler, uluslararası alanda etkin ve gerçek bir korunma sağlayacak mekanizma öngörmemiştir. İnsan Hakları açısından gerçek teminat Avrupa ülkeleri düzeyinde yürürlük kazanan ve bölgesel bir düzenleme olan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ile olmuştur11

.

AİHS, Avrupa Konseyi bünyesinde kabul edilen ve insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasına yönelik evrensel bir beyannamedir. Konsey 10 Avrupalı devlet tarafından 5 Mayıs 1949 tarihinde imzalanan sözleşme ile kurulmuş olup statü adı verilen kurucu belgenin kısa sürede gerekli formalitelerinin tamamlanmasından sonra 10 Ağustos 1949 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Avrupa Konseyinin üye sayısı zaman içerisinde büyük artı göstermiştir. İlk aşamada Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Avrupalı devletler üye olmuştur. Daha sonra 1990’lardan itibaren eski sosyalist bloğa mensup Orta ve Doğu Avrupa Devletlerinin katılımıyla kıtanın tamamının temsil edildiği bir örgüt haline gelmiştir.

Konseyi kuranların başlangıçtaki amacı, İkinci Dünya Savası sonrası ortaya çıkan yeni uluslararası şartların bir sonucu olarak Batı bloğu içerisinde kalan Avrupalı

11

(19)

Devletler arasında bir siyasi birlik kurmaktır. Konsey, bazı devletlerin istediği gibi bir Avrupa Federasyonu olmaktan ziyade klasik hükümetler arası iş birliği örgütü şeklinde kurulmuştur. Ancak, Statünün başlangıç kısmında Avrupa’nın aynı anlayıştaki bütün ülkeleri arasında yakın bir birliğe duyulan ihtiyacın kuruluş sebepleri arasında vurgulanması, Konseyin işbirliğinin ötesinde bir birlik sağlamayı amaçladığını göstermektedir.

AİHS Kasım 1950 tarihinde Roma’da imza edilmiş ve üye devletlerin onayına açılarak sözleşme 66. maddesine uygun gerekli formalitelerin yerine getirilmesine müteakip 3 Eylül 1952 tarihinde yürürlüğe girmiştir12. Türkiye Avrupa Konseyi’ne 13

Nisan 1950’de üye olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ise 4 Kasım 1950’de imzalamış ve 1954’te onaylamıştır. Sözleşme, 18 Mayıs 1954’te Türkiye için yürürlüğe girmiştir. Türkiye, bireysel başvuru hakkını ilk kez 28 Ocak 1987’de üç yıllık bir süre için tanımış ve 11 Nolu Protokol yürürlüğe girene kadar üçer yıllık sürelerle uzatmış, daha sonra 14 Mayıs 1997’de onaylanan 11 Nolu Protokolün yürürlüğe girmesiyle de artık herhangi bir süre kısıtlaması olmaksızın tanımıştır. 25 Eylül 1989 tarihli ve 14563 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisi kabul edilmiştir13

.

AİHS, bünyesinde koruyucu haklar ile siyasi haklara yer vermekte olup bu hakların korunmasının denetimi açısından da üç organ ihdas etmiştir. Bu organlar, Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesidir14.

Uluslararası düzenlemelerden etki alanı en geniş ve denetim mekanizması en etkili olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle oluşturulan denetim organları vasıtasıyla Sözleşmeye taraf Devletleri kendisine uygun bir şekilde yaşanılır olmaya zorlamaktadır. Ülkemiz açısından da bu durum AİHS’ne taraf olunması ve en önemlisi de Avrupa İnsan

12 Çağıran, Mehmet Emin. (2006). Uluslararası Alanda İnsan Hakları, s.190

13 Selçuk, Sami. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türk Uygulaması, Yargıtay Dergisi, Temmuz

1999, Cilt 25, S. 3, s. 400

14

(20)

Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun kabul edilmesi ile kendisini hayli göstermiştir.

Anayasamızın 90. maddesinde “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası

andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” düzenlemesine yer verilmiş olup, sözleşme iç hukukumuzun bir

parçasıdır. Sözleşmenin bireylere temel hak ve hürriyetler bahşeden kuralları Türk mahkemelerince doğrudan uygulanabilen üstün nitelikteki hukuk kurallarıdır.

Sözleşmeyi kabul eden Türkiye Cumhuriyeti Sözleşmede öngörülen birtakım temel hak ve özgürlükleri ülkesinde yaşayan bireylere tanımak yükümlüğü altına girmiştir. Yani âkit devlet, sözleşmede yer alan temel hak ve özgürlüklerin ihlali halinde, ülkesinde yaşayan bireylere, aleyhine başvuruda bulunmak hakkını tanımış durumdadır. Bu çerçevede Türkiye Cumhuriyeti iç hukuk kurallarını sözleşmedeki ilkelere uygun hale getirmek yükümlülüğü altına girmiştir.

Anayasamızın 4709 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değiştirilen 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” hükmüne yer verilmiştir.

Yapılan bu değişiklik sonucunda ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılanma hakkının Anayasal zemine kavuşturulması olumlu bir adımdır.

2001 tarihli Anayasa değişikliği sonucu 36.maddeye eklenen “adil yargılanma

hakkı” ibaresi ile, AİHM’nin bakış açısıyla hak arama özgürlüğünün tümünü en geniş

anlamıyla kapsayan “adil yargılanma hakkı”nın, ulusal hukuk düzenimiz bakımından da Anayasal perspektif içinde göz önüne alınması gereği ortaya konulmuştur. Bu kapsamda, AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen ve adil ve dürüst bir yargılamanın

(21)

sağlanması için hem usul alanında hem de kurumsal alanda gerekli ilke ve esasları belirleyen “adil yargılanma” hakkının zorunluluklarının iç hukuk düzenimize tam anlamıyla aktarılması yükümü bulunmakla birlikte, idari yargı kararlarının etkin bir biçimde uygulanmasına yönelik olan yasal tedbirlerin henüz iç hukuk sistemine aktarılmadığı da bir gerçektir.

1.2. ADİL YARGILANMA HAKKI

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinde “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai

alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir...” hükümlerine yer verilmiştir.

Bu madde, doğru yargılamanın güvencelerinin hayata geçirilmesinin ve hukukun üstünlüğünün temel ilkesidir. Aynı zamanda demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biri olması nedeniyle gerek iç hukukta, gerekse Strasbourg organlarınca üzerinde önemle durulan ve dinamik olarak yorumlanan bir hükümdür. Ayrıca Sözleşmeyle güvence altına alınan diğer insan haklarının korunması için “olmazsa olmaz” niteliğiyle Sözleşme sistemi içinde çok önemli bir konuma sahiptir15

.

Adil yargılanma mahkemelerin bağımsız, hâkimlerin güvenceli olması ve yargılamanın yansız yapılması temeline dayanır. Diğer bir tanıma göre, adil yargılanma hakkı; herkesin meşru tüm araç ve yollardan faydalanmak sureti ile bağımsız ve güvenceli her tür yargı mercii önünde haklarını ararken, yargılamanın usul ve esas

15 Altıparmak, Kerem. (1998). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesinin Uygulama Alanı,

(22)

ilkelerine uygun bir şekilde başlatılıp, yürütülüp, sonuçlanmasını istemek, bu yargılama sürecinin istisnaları saklı olmak koşuluyla açık olmasını istemek ve yargısal süreç içindeki her tür kararın gerekçeli olarak yazılmasını beklemek hakkıdır. Başka bir tanıma göre, adil yargılanma hakkı; uyuşmazlığın olanaklar ölçüsünde gerekçeleri yansıtabilmesi için, uyuşmazlığın tarafları arasında fiili ve hukuki bir fark gözetmeksizin iddia ve savunmalarını eşit ölçülerde ve karşılıklı olarak yapıldığı dürüst bir yargılama olarak tanımlanabilir.

AİHS’nin 6. maddesinde ifade edilen adil yargılanma hakkı ile bireye adli mekanizmanın isleyiş ve Sözleşme bünyesinde oluşturulan denetim organları aracılığıyla bir takım güvenceler sağlanmaya ve imzacı devletlerin yetki alanında bir adalet standardı oluşturmaya çalışılmaktadır. 6. maddenin koruması altında olan, yargılama sürecinde adil bir karar verilip verilmediği değil, adil karar verilmesine olanak sağlayabilecek koşulların oluşturulmasıdır.

1789 Fransız İhtilali ile klasik ulusalcı devlet anlayışı ve hukuk uygulamaları değişmeye başlaması ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın içine düştüğü durum yeni açılımları beraberinde getirmiştir. Bu tarihten sonra savaş sonunda ortaya çıkan ölümlerin ve yıkımların etkisinin büyük olması nedeniyle, Avrupa’da ve dünyada insan hakları konusunda yeni düzenleme yapma ihtiyacı hâsıl olmuştur.16

Adil yargılanma, “ fair trial ” ya da “ fair hearing ” kavramları ilk kez, 10.12.1948 tarihinde yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer almıştır. İHEB’deki bu haklar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine geliştirilerek dahil edilmiştir.

İHEB ile Avrupa Konseyinin AİHS’deki adil yargılanma hakkı öz itibariyle aynı içeriktedir. Ancak İHEB Birleşmiş Milletlerin yayınlamış olduğu bir bildiri olduğundan yaptırım niteliği olmayan daha çok devletlere insan haklarının tanınmasını tavsiye eden bir davet niteliği taşır, oysa AİHS akit Devletler için bağlayıcılığı bulunan ve

16

(23)

Sözleşmede yer alan hakları bireysel başvuru yöntemiyle AİHM’nin denetimi ile garanti altına alan özelliktedir17

Adil yargılanma hakkı, ne Anayasamızda ne de ulusal kanunlarımızda tanımlanmamıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadında unsurları belirlenen adil yargılanma hakkına ilişkin olarak yargı mercilerine intikal eden uyuşmazlıklarda yargıç, bakmakta olduğu her davada Anayasamızın 36. maddesiyle güvenceye alınan adil yargılanma hakkını, Sözleşmenin 6.maddesi çerçevesinde yorumlayıp uygulaması gerekecektir.

1.3. MAKUL SÜRE

AİHS’nin 6.maddesinin’nin ilk bendinde, adil yargılama kavramını oluşturan unsurlar açık bir şekilde sayılmıştır. Buna göre adil yargılama hakkının unsurları;

a) Kanunla kurulan bir mahkeme,

b) Bağımsız ve tarafsız olan bir mahkeme c) Makul süre

d) Açık duruşma şeklinde tanımlanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, idari yargı karalarının uygulanmamasından (geniş anlamda yargı kararları) doğan sorumluluk hususunda, Sözleşmeye taraf devletlerin AİHS’nin 6. maddesini ihlal ettiğine yönelik olarak vermiş olduğu kararlarında makul sürenin aşıldığına işaret etmek suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal dildiğini belirtmektedir. Bu kapsamda idari yargı kararlarının uygulanmaması bağlamında, AİHS’nin 6. maddesinde belirtilen unsurlardan makul süre konusunun irdelenmesi gerekmektedir.

AİHM’nin, yargı kararının uygulanmamasının Sözleşmenin 6/1. maddesinin ihlali anlamına gelen ve Türkiye aleyhine verdiği bir kararında, Şölen Belediye’sinde işçi olarak çalışırken 29 Nisan 1999 tarihinde sözleşmeleri feshedilen işçiler tarafından, 1999 yılında Ergani Asliye Hukuk Mahkemesi’nde Şölen Belediyesine karşı, yasa uyarınca ödenmemiş maaşlarıyla hak kazandıkları diğer maddi ödemelerin yapılmasına yönelik

17 Yıldırım, Gökçe. Adli Tıp Yönünden AİHM Kararları ve İç Hukukta Olay Yeri İncelemesi ve

(24)

açılan davalar sonucu; Ergani Asliye Hukuk Mahkemesi 3 Kasım 1999 ve 30 Aralık 1999 tarihlerinde verdiği kararlarda başvuranların iddialarını kısmen kabul etmiştir.

Başvuranlar Aralık 1999 ile Mart 2000 tarihleri arasında Şölen Belediyesi hakkında icra takibine başlamış, Ergani Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ödenmesine hükmettiği meblağı yasal faiziyle beraber almak istemişlerdir. İşçiler alacaklarını tahsil edememeleri üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunmuşlar, başvuruların olaylar ve hukuk açısından benzerlikleri göz önünde bulundurulduğunda, AİHM bunları birleştirmenin uygun olduğu kanısına varmıştır. (Arat ve Diğerleri-Türkiye, Başvuru no: 42894/04, 42904/04, 42905/04, 42906/04, 42907/04, 42908/04,

42909/04 ve 42910/04)

Başvuranlar mahkeme kararının uygulanmamasının AİHS’nin 6/1 maddesini ihlal ettiğinden şikayetçi olmuş ve AİHM’si yargı kararının uygulanmamasının AİHS’nin 6/1. maddesi kapsamında değerlendirmiş ve “6/1. maddenin herkese mahkemelerde medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü talepte bulunma hakkı sağladığını; maddenin bu şekilde “dava hakkı”nı da kapsadığını, hukuk mahkemelerinde dava açma imkanı sağlayan mahkemeye erişim hakkının da bunun bir parçası olduğunu yineler. Sözleşmeye taraf bir ülkenin adli sisteminin nihai ve zorunlu bir yargı kararının taraflardan birinin hilafına yerine getirilmemesine göz yumması halinde AİHS’nin 6/1 maddesi ile güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı aldatıcı olacaktır. 6/1 maddenin davacılara tanınan yargısal teminatları, adil yargılanma, duruşma yapılması ve davanın makul sürede görülmesi, güvence altına alırken, yargı kararlarının icra edilmesini güvence altına almadığını düşünmek mümkün değildir. 6. maddeyi yalnızca mahkemeye erişim ve davaların işleyişiyle ilişkili olduğu biçimde yorumlamak, Sözleşmeye Taraf Devletlerin AİHS’ni kabul ettiklerinde gözetmeyi taahhüt ettikleri hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacak durumlara mahal verirdi. Bu nedenle, bir mahkeme kararının uygulanması, 6. maddenin amaçları doğrultusunda “yargılamanın” bir parçası olarak değerlendirilmelidir (Hornsby-Yunanistan)

(25)

Bir devlet borcunu ödememek için kaynak yetersizliğini mazeret olarak sunamaz. Bir kararın icrasında yaşanan gecikme belirli koşullarda mazur kabul edilebilirse de bu gecikmenin 6/1 maddesi ile güvence altına alınan bir hakkın özüne halel getirmemesi gerekir (Immobiliare Safi-İtalya (BD), 22774/93). Mevcut davada Şölen Belediyesi’nin yaşadığı iddia edilen mali zorluklardan ötürü başvuranların lehlerine sonuçlanan bir davanın sonucundan yararlanmaları engellenmemelidir.

Oysa ki, yukarıda işaret edildiği üzere, Ergani Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1999 yılında aldığı karar hiçbir şekilde uygulanmamıştır.

Yukarıda belirtilenler ışığında, AİHM, makamların mevcut davada nihai yargı kararını uygulamak için alınması gereken önlemleri dokuz yıl boyunca almayarak 6/1 maddenin hükümlerini tüm olumlu etkilerinden yoksun bıraktıkları kanısına varır.

Buna göre AİHS’nin 6/1 maddesi tüm başvuranlar bakımından ihlal edilmiştir, şeklinde hüküm kurmuştur18

AİHS'nin 6. maddesinde düzenlenen "adil yargılanma" hakkının en önemli unsurlarından bir tanesi ''yargılamanın makul süre içerisinde bitirilmesi" ilkesidir. Bir yargılamanın adil olabilmesi, her şeyden önce yargılamanın makul sürede bitirilmesini gerektirir19. Toplumun yargı organlarına olan güveninin korunabilmesi, hakkın gerçek sahibine bir an önce tesliminin sağlanması ve uyuşmazlığın taraflarının en kısa süre içerisinde tatmin edilebilmesi açısından yargılamanın makul süre içerisinde bitirilmesi ilkesi son derece önemlidir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Adil Yargılanma Hakkı baslıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında; ''Medeni hak ve yükümlülüklerinin ya da kendisine isnat edilen herhangi bir suçun belirlenmesinde, herkes, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından, makul süre içerisinde, adil yargılanma ve aleni duruşma hakkına sahiptir" denilmektedir. Yine gecikmiş adalet adaletsizlik olarak kabul edilmektedir.

18 http://www.yargitay.gov.tr/aihm/upload, Erişim Tarihi, 22.03.2012

19 Özgen, Eralp. Adil Yargılanma Hakkının Boyutları, Çağdaş Hukukçular Dergisi, Aralık 1997,

s. 59; Turan, Hüseyin. Adil Yargılanma Hakkı, Yargıtay Dergisi, Cilt 27, Sayı 3, Temmuz 2001, s. 685.

(26)

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bu konuyu düzenlemiş, yargılamanın "makul bir süre" içinde sona erdirilmesini bir yükümlülük olarak 6. maddenin 1. fıkrasının bir parçası haline getirmiş ve bu konuda geniş bir içtihat oluşmuştur20

.

"Makul sürede yargılanma" hakkı, hem medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların hem de bir suç isnadının karara bağlanması açısından geçerlidir21

. Ayrıca AİHS’nin 6/1. maddesinde açıkça idari uyuşmazlıklardan bahsedilmemiş ise de Mahkeme bir kısım idari uyuşmazlıkları kıyasen medeni hak ve yükümlülüklerden kaynaklanan uyuşmazlıklar kapsamına dahil etmiştir.

Makul süreye ilişkin Sözleşme organları önünde hak iddia etmek için başvurucunun iç hukukta tüketilmesi gereken yolları tüketmiş olması gerekmektedir. Fakat bu koşul, makul sürenin üzerinde bir süre geçmesine rağmen davanın sonuçlanmasını beklemek anlamına gelmemektedir. Henüz dava sonuçlanmamış olmasına rağmen makul olmayan bir gecikme ortaya çıkmışsa, süreyle ilgi şikayetler, yargılamalar devam ederken de ileri sürülebilmektedir.

Her dava konusu ve her olay için geçerli, her ihtimali kapsayan standart bir "makul süre" tespiti oldukça zordur. Her somut olayın ayrı ayrı değerlendirilmesi sonucunda ve her davaya özelliğinden hareketle22

makul sürenin aşılıp aşılmadığının tespiti mümkündür. Nitekim, Avrupa İnsan Mahkemesi “makul süre”yi takdirde, her somut olayın ayrıntılı özelliklerini göz önünde tutup değerlendirerek sonuca varmaktadır.

Mahkeme içtihatlarına göre; yapılan bir başvuruda makul süreye uyulup uyulmadığı; dava konusunun niteliği, şikayetçinin tutumu ve ulusal yargılama makamlarının tutumuna göz önünde bulundurularak belirlenmektedir.

İdari yargı ile ilgili olarak Büker- Türkiye davası da Türkiye açısından ışık tutucu niteliktedir. Bu dava da başvurucunun sözleşmesi sona erdirilerek Üniversitedeki görevine son verilmiştir. Başvurucu, 4 Mart 1988'de bu karara karsı Kayseri İdare Mahkemesi'nde dava açmıştır. İdare mahkemesi 6 Aralık 1989'da kararı iptal etmiş, Üniversite kararı temyiz etmiş, 22 Mayıs 1990'da Danıştay önüne gelen dava 13 Haziran

20 İnceoğlu, Sibel. (2007). Adil Yargılanma Hakkı ve Yargı Etiği, s.109. 21 İnceoğlu, s. 112

22

(27)

1990'da 5. Daire tarafından bozulmuş, Kayseri İdare Mahkemesi 5 Temmuz 1991'de uyma kararı vermiş, 21 Ağustos 1991'de başvurucu bu kararı temyiz etmiş, dosya Danıştay 5. Dairesine 4 Ekim 1991’ de gelmiş, 18 Mart 1992’de Danıştay 5. Dairesi Kayseri İdare Mahkemesi’nin 5 Temmuz 1991 tarihli kararını onamıştır. Başvurucu, 13 Ekim 1992’de karar düzeltme istemiş, 5. Daire, 21 Haziran 1993’de Kayseri İdare Mahkemesinin 5 Temmuz 1991 tarihli kararını bozarak kararını düzeltmiş, 2 Aralık 1993 tarihinde İdare Mahkemesi Danıştay’ın 21 Haziran 1993 tarihli kararına uyma kararı vermiştir. 23 Şubat 1994’ de Üniversite Rektörlüğü kararı temyiz etmiş, Danıştay 8. Dairesi 27 Haziran 1994’de İdare Mahkemesi’nin kararını onamış, Üniversite Rektörlüğünün karar düzeltme talebi, 23 Mart 1995 tarihinde 8. Daire tarafından reddedilmiştir. 28 Mart 1995’ de başvurucu eski görevine iadesini, maaş ve diğer maddi haklarının verilmesini talep etmiş, 7 Aralık 1995’ de başvurucunun 23 Kasım 1995 tarihi itibariyle eski görevine iade edildiğine dair tebligatı almıştır.

AİHM yedi yıl dokuz ay süren yargılamanın fazla uzun olduğunu belirtmekte ve mahkemelerin kararlarını verme aşamalarında ya da dosyalarının bir mahkemeden diğerine gönderilmesi gibi aşamalarda gecikme olduğu için kusurlu olduklarından değil, sistemin hatalı olduğundan yola çıkmaktadır. Mahkeme söyle demektedir: “Basit bir çalışan, çalıştıran uyuşmazlığının bu kadar uzun sürmesine izin verilmesi, bu tür uyuşmazlıkların ele alınması açısından, iç hukuk sisteminin etkililiğinin sorgulanmasına neden olmaktadır. Hükümetin dediği gibi taraflara sunulan hukuk yollarının çeşitliliği ilke olarak kişi haklarının korunması ile uyumlu görülse de, bu durum yetkili makamları madde 6/1 çerçevesinde makul sürede yargılama yükümlülüğü de dahil olmak üzere, bütün yükümlülüklerine uyacak şekilde yargı sisteminin düzenleme görevinden muaf tutulamaz.”

Belirtilen kararlar, hak arama yollarının çeşitliliği ile kişinin haklarına güvence getirilmesi sağlanırken yargılama süreçlerini çok uzatacak bir duruma da düşülmemesi gerektiğinin altını çizmektedir. Kişiler için son derece önemli olan hak arama imkânı ile

(28)

makul süre de yargılanma hakkının bir denge içinde tutulması ve hukuk sisteminin buna göre düzenlenmesi gerekmektedir23

2. AİHM’Sİ ÖRNEK KARARLARI

Tezin konusu idari yargı kararlarının uygulanmamasından doğan sorumluluk olmasına karşın, AİHM nezdinde Türkiye aleyhine açılan davaların büyük bir kısmı adli yargı makamlarının vermiş olduğu kararların idare tarafından uygulanmamasından kaynaklanmakta oluğu için bu bölümde idari yargı ve adli yargı kararlarının uygulanmamasına, genel ifadeyle yargı kararlarının uygulanmamasının AİHS’nin 6/1. maddesinin ihlali anlamına geldiğine ilişkin örnek kararlara yer verilecektir.

2.1. AHMET KILIÇ - TÜRKİYE DAVASI

Başvuran, 9 Haziran 1993 tarihinde, Amasya, Taşova’ya bağlı Belevi Belediyesi’nde bekçi olarak çalışmaya başlamıştır. 8 Haziran 1995 tarihinde, son iki yıla ait üç adli sicil kaydına dayanarak, Belediye, başvuranın iş sözleşmesini feshetmiştir. 12 Haziran 1995’te başvuran, Samsun İdare Mahkemesi’nde Belediye aleyhine dava açmıştır. Ayrıca, işsiz kaldığı dönem için, faizle birlikte, 7.630.000 TL olan aylık maaşının ödenmesini talep etmiştir. 27 Kasım 1996 tarihinde, idare mahkemesi, başvuranın talebini reddetmiştir. Başvuran temyize gitmiş ve yürütmenin durdurulmasını talep etmiştir. 27 Ağustos 1997 tarihli bir ara kararla, Danıştay, idare mahkemesinin 27 Kasım 1996 tarihli kararının ve Belediye’nin başvuranı işten çıkarma kararının yürütülmesini durdurmuştur. Başvuran, Belediye’deki işine tekrar başlamıştır. 3 Şubat 2000 tarihinde, Danıştay, Belediye’nin, yeni bir belediye başkanı seçildikten sonra birkaç çalışanı işten çıkardığını tespit etmiştir. Belediye’nin, işten çıkarmaya ilişkin olarak yeterli sebep göstermeyen, benzer ve basmakalıp adli sicil kayıtlarını dayanak olarak aldığı belirlenmiştir. Buna göre, Danıştay, Samsun İdare Mahkemesi’nin kararını bozmuştur. 31 Mayıs 2000 tarihinde, Samsun İdare Mahkemesi, Danıştay kararına paralel olarak Belediye’nin kararını iptal etmiştir. Mahkeme, ayrıca, başvuranın işinin

23 İnceoğlu, Sibel. (2008). İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı, s.

(29)

kendisine iadesine ve görev süresi için aylık maaşının ve ilgili maddi haklarının kendisine ödenmesine hükmetmiştir. 13 Aralık 2001 tarihinde, Danıştay, Belediye tarafından yapılan temyiz başvurusunu reddetmiştir. Bu karar, başvurana 3 Nisan 2002 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bugüne kadar Belediye, başvurana herhangi bir ödeme yapmamıştır.

Başvuran, AİHS’nin 6/1. maddesinin iki ihlalinin olduğunu ileri sürmüştür. Söz konusu maddeye göre;

“Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.”

Başvuran öncelikle, Belediye’nin, mahkemenin kendisi lehine verdiği karara uygun hareket etmemesinden şikâyetçi olmuştur. Ayrıca, idari yargılamanın süresinin AİHS’nin 6/1. maddesinde yer alan makul süre şartını karşılamadığını ileri sürerek şikâyetçi olmuştur.

AİHM, Belevi Belediyesi’nde bekçi olarak çalışan ve devlet memuru olan başvuranın, 6/1. maddeyi dayanak olarak alabileceğinin tartışma konusu olmadığını ifade etmiştir. AİHM, sahip olduğu statüye karşın, başvuranın, Devlet’in veya kamu mercilerinin genel çıkarlarını korumak için düzenlenmiş kamu hukuku ve görevleri ile verilmiş olan yetkileri hayata geçirmekle ilgili doğrudan veya dolaylı bir iştirak ortaya koyan bir konumunun bulunmadığını not ederek, 6/1. maddenin dayanak olarak alınmamasına ilişkin herhangi bir gerekçe tespit etmemiştir (Pellegrin–Fransa (BD), no. 28541/95, AİHM 1999, 66).

Dolayısıyla, bu davada AİHS’nin 6/1. maddesinin uygulanabilir niteliğe sahip olduğu kanaatine varmıştır.

Mahkeme kararlarının uygulanmaması;

Başvuran, Belediye’nin, idare mahkemesinin kendisi lehine verdiği karara riayet etmediğini ileri sürerek şikayetçi olmuştur. Hükümet, bu şikâyetin esasına ilişkin herhangi bir görüş bildirmemiştir. AİHM, “bir Sözleşmeci Devlet’in iç hukuk sistemi

(30)

nihai ve bağlayıcı bir yargı kararının, bir tarafın aleyhine olacak şekilde hükümsüz ve geçersiz olmasına müsaade ettiği takdirde, AİHS’nin 6/1. maddesi ile teminat altına alınmış olan mahkemeye erişim hakkının, aldatıcı olacağını yineler. Dolayısıyla, herhangi bir mahkeme tarafından verilmiş bir kararın yürütülmesi, 6. maddenin maksatları açısından “yargılamanın” tamamlayıcı bir parçası olarak görülmelidir.”(Hornsby – Yunanistan, 19 Mart 1997 kararı).

Bu davada, AİHM, 31 Mayıs 2000 tarihinde, Samsun İdare Mahkemesinin, idareye, görevden ayrı kaldığı sürelere ilişkin başvurana, aylık maaşını ve diğer maddi haklarının ödenmesi talimatı verdiği ifade ederek, temyiz işlemlerinin ardından, kararın, 13 Aralık 2001’de kesinleştiğini ve kararın uygulanmadığını belirterek, bunun AİHS’nin 6/1. maddesi kapsamında Devlet’in sorumluluğunu doğuracağı kanısında olduğunu belirtmiştir. (Scollo-İtalya, 28 Eylül 1995 kararı).

Başvuran için söz konusu olan riskleri göz önüne alarak, AİHM, bu davada nihai yargı kararlarına riayet etmeye ilişkin olarak bu denli uzun süre gerekli tedbirleri almamakla, Türk yetkililerin 6/1. maddenin hükümlerini, en önemli maksatlarından yoksun bıraktığı kanısına vararak, AİHS’nin 6/1. maddesi ihlal edildiğine hükmetmiştir24

.

2.2. ÇİÇEK, ÖZTEMEL VE DİĞERLERİ – TÜRKİYE DAVASI

Başvuranlar Mayıs 1999’da çalışmakta oldukları Diyarbakır Sur Belediyesi tarafından İşten çıkarılmışlardır. Başvuranların tümü Diyarbakır İş Mahkemesi’nde bir dava açarak ödenmemiş maaşlarını, işten çıkarma ve kıdem tazminatlarını ve diğer maddi haklarını talep etmişlerdir. Mahkeme 11 Kasım 1999 tarihinde lehte karar vererek belediyenin masraflar ve Haziran 1999’dan beri işleyen yasal faiz dahil hükmettiği miktarların ödemesine karar vermiştir.

Karar 19 Kasım 1999 tarihinde itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir. Müteakip aylarda başvuranlar belirtilen miktarları alabilmek için icra takibi başlatmışlar, çabaları

24

(31)

sonuç getirmeyince mahkeme kararının uygulanması için Diyarbakır Valiliği’ne başvurmuşlardır. Valilik, zararlarının tazmin edilmesi için Belediyeden talepte bulunduklarını başvuranlara bildirmesine karşın, mali yetersizlikleri nedeniyle Belediye ödeme yapmamıştır.

Başvuranlar uzun bir süre iş mahkemesinin kararlarına uyulmamış olmasının AİHS’nin 6. maddesini ihlal etmesinden şikâyetçi olmuşlardır.

Mahkeme, AİHS’nin 6/1. maddesinin herkesin medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili taleplerini mahkemeye götürme hakkını güvence altına aldığını hatırlatarak, bu şekilde mahkemeye erişim hakkının, yani hukuk mahkemelerinde dava açma hakkının bir yönünü oluşturduğu “mahkeme hakkı”nın somutlaştırıldığını belirtmiştir. Ancak bu hak, Sözleşmeci Devlet’in iç hukuk sisteminin kesin ve bağlayıcı bir mahkeme kararının bir tarafın zararına karsı işlevsiz kalması durumunda aldatıcı olacağını, 6/1. maddenin davacılara tanınan, davaların adil, açık ve hızlı görülmesi usul güvencelerini ayrıntılı olarak açıklayıp mahkeme kararlarının uygulanmasını güvence altına almamasının düşünülemeyeceğini, 6. maddenin yalnızca mahkemeye erişim ve davanın yürütülme sekli ile ilgili olduğu seklinde yorumlamanın, Sözleşmeci Devletlerin AİHS’ni imzalarken güvence altına almayı üstlendikleri hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı durumlara yol açabileceğini. bu nedenle tüm mahkemeler tarafından verilen kararların uygulanmasının, 6. maddenin amacı bağlamında, davanın görülmesinin bir parçası olarak görülmesi gerektiğini ifade etmiştir. (Hornsby-Yunanistan, Raporlar 1997-II).

Devlet yetkililerinin, ilamlı bir borcun ödenmemesine mali yetersizlikleri mazeret gösterme hakkına sahip olmadığını, kararların yürütülmesindeki gecikmenin belli koşullarda haklı olarak görülebileceğini, ancak bu 6/1. maddeyle korunan hakkın özüne halel getirecek şekilde olamaması gerektiği ifade edilmektedir (Mobiliare

Safi-İtalya, 22774/93).

Mahkeme, somut davada başvuranların lehlerinde sonuçlanan karardan faydalanmalarının Diyarbakır Sur Belediyesi’nin çektiği mali sıkıntılar gerekçesiyle engellenmesi görüşündedir. Diyarbakır İş Mahkemesi’nin kararlarının tamamen veya belli başvuranlar ile anlaşma yapılana kadar kısmen uygulanmamış, başvuranların kalan

(32)

kısmı için ise halen uygulanmamış olduğu belirterek, somut davada kesin mahkeme kararlarını yerine getirmek için gerekli tedbirleri birkaç yıl süresince almayarak, yetkililerin 6/1. madde hükümlerini tüm yararlı etkilerinden yoksun bıraktığı kanaatindedir. Buna göre başvuranlardan feragat edenler hariç tüm başvuranlar bağlamında AİHS’nin 6/1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır25.

2.3. DİLDAR – TÜRKİYE DAVASI

25 Haziran 1987 tarihinde, İstanbul Belediyesi, başvurana ait, Beyoğlu’nda bulunan iki evi kamulaştırmaya karar vermiştir. Başvuran, İstanbul İdare Mahkemesi’nde, Belediye kararının iptali istemiyle dava açmıştır. 22 Aralık 1993 tarihinde, İdare Mahkemesi, davayı reddetmiş ve idare mahkemesinde açılan davanın retle sonuçlanması sonucu, kamulaştırma işlemlerine devam edilmiş ve bilirkişi heyeti tarafından taşınmazın değeri 11.590.000 TL olarak belirlemiş ve bu meblağ, başvurana ödenmiştir. 18 Ocak 1994 tarihinde başvuran, bedel artırma talebiyle Beyoğlu Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmıştır. 16 Temmuz 1998 tarihinde, mahkeme, 22 Aralık 1993 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, başvurana 615.478.000 TL artırma bedeli ve yasal faiz oranının ödenmesine karar vermiştir, kararın temyiz edilmesi üzerine üzerine, 19 Aralık 2000 tarihinde, Yargıtay, kararı onamıştır, kararın başvurana 26 Ocak 2001 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine, karar düzeltme talebinde bulunulmuştur. 23 Mart 2001 tarihinde, Yargıtay karar düzeltme talebini reddetmiştir.

Başvuran, 16 Temmuz 1998 tarihinde, birinci derece mahkemesi tarafından ödenmesine karar verilen meblağın kendisine hala ödenmedi gerekçesiyle AİHM’ne başvuruda bulunmuştur.

AİHM, bir Sözleşmeci Devlet’in iç hukuk sisteminin, nihai ve bağlayıcı bir yargı kararının bir tarafın aleyhine olacak nitelikte kalmasına izin verdiği takdirde, AİHS’nin 6/1. maddesi ile teminat altına alınan mahkemeye erişim hakkının, yüzeysel olacağını ifade etmiştir. Dolayısıyla, herhangi bir mahkeme tarafından verilen bir kararın

25

(33)

uygulanmasının, 6. maddenin amaçları bağlamında “yargılama”nın bütünleyici bir parçası olduğu görüşündedir.

Bu davada, AİHM, 16 Temmuz 1998 tarihinde, Beyoğlu Asliye Hukuk Mahkemesi’nin, Belediye’ye, taşınmazının kamulaştırılmasından dolayı başvurana artırma bedeli ve faiz ödemesi talimatını verdiğini belirterek, temyiz sürecini takiben, bu kararın 23 Mart 2001 tarihinde kesinleştiğini ve kararın henüz uygulanmadığını, bu bağlamda, Sözleşmenin tarafı olan Devlet’in, AİHS’nin 6/1. maddesi ile bağlı olduğunu ifade ederek, nihai yargı kararlarına uygun hareket etmek amacıyla gerekli önlemleri almak için böylesine önemli bir süre gecikmekle, yetkililerin 6/1. madde hükümlerinin faydalı etkilerinden yoksun kalınmasına sebep olduğunu tespit etmiş ve AİHS’nin 6/1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır26

(34)

İKİNCİ BÖLÜM

İDARİ YARGI KARARLARININ TÜRLERİ, SONUÇLARI VE UYGULANMASI 1. İPTAL KARARLARI

1.1. GENEL OLARAK

İptal davası, kural olarak idare tarafından tesis edilmiş bulunan idari bir karar ile şahsi, meşru ve aktüel bir menfaati ihlal edilenlerin idari yargıya başvurarak bu kararın, mevzuata, hukuka; yetki, şekil, sebep konu ve maksat yönlerinden biriyle aykırılığından ötürü iptalini istemesidir. İdari rejimi ve böylece idari yargı denetimini kabul etmiş ülkelerde, idarenin hukuka aykırı tasarrufları iptal davası yoluyla ortadan kaldırılabilir. Bu nedenle iptal davası idarenin hukuka aykırı tasarruflarda bulunmasını önleyen ve böylece idarenin hukuka bağlılığını ve hukuk düzeninin korunmasını sağlayan idare hukukuna özgü bir müessesedir.

İptal davası, icrai nitelikli bir idari işlemin hukuka aykırılığı dolayısıyla, mevzuatın öngördüğü kısa ancak davanın açılması için yeterli sayılan ve kural olarak da işlemin niteliğine göre tebliğ veya ilan ya da yayımlanma tarihinden itibaren 60 günlük süre içinde, hukuka saygılı olma ilkesinin gerçekleşmesini iptal aracılığıyla amaçlayan idare hukukuna özgü bir davadır. İptal kararları Anayasanın, idarenin hukuka uygunluğunun denetlenmesi amacıyla yargı organına verdiği yetkinin sonucudur. Bu yolla idarenin hukuka aykırı işlemlerinden dolayı menfaatleri ihlal edilenlere, menfaatlerinin yargı organınca iadesi sağlanır. İptal kararları hukuk düzenini korur ve idarenin başta Anayasa ve kanun olmak üzere mevzuatın kendisini ilgilendiren hüküm ve düzenlememelerine uygun hareket etmesini sağlar. Davanın bu işlevi yargıyı söz konusu amacın gerçekleştirmesi için harekete geçirmede bu hakkın kullanılabilmesinde sadece menfaatin bulunması şartını aramaktadır27

.

27 Atay, E. Ethem. İptal Davasının Nitelikleri Ve İptal Kararlarının Uygulanması. (İptal Davasının

(35)

Gözübüyük28, iptal davasını, “hukuka aykırı olan yönetsel işlemlerin iptali için yönetsel yargı yerlerinde açılan davalara iptal davası denilmektedir.” şeklinde tanımlarken, Sarıca29, “İptal davası, idare tarafından ittihaz olunan icrai bir karardan

şahsi, meşru ve aktüel bir menfaati muhtel olan bir şahsın, idari bir mahkemeye müracaat ederek, bu kararın, mevzuata, hukuka; salahiyet, saik, mevzu, şekil veya maksat cihetlerinden biriyle aykırılığından ötürü bozulmasını istemesidir.” şeklinde tanımlamıştır. Yenice ve Esin30

“idari işlemlerin, menfaatleri zedelenen ilgilerce hukuka aykırı oldukları iddiası ile davaya konu edilmeleri sonucu, tesis edildikleri tarihten geçerli olmak üzere hukuksal varlıklarına son verilmesinin idari yargı mercilerinden istenmesi iptal davasının konusunu oluşturur. İptal davaları, hukuksal düzeni korumaya yönelik nesnel (objektif) davalardır” şeklinde tanımlamış, Atay31

ise, iptal davasını, “yetki, şekil, sebep, konu ve amaç unsurları açısından bir mevzuat hükmünün çiğnenmesi dolayısıyla hukuka aykırı hale dönüştüğü iddiasıyla dava konusu yapılabilen, icrailik niteliğini haiz tek taraflı idari işlemlerin mevzuatça öngörülen süre içinde yargıçtan işlemin yapıldığı tarihten itibaren doğurduğu hüküm ve sonuçlarının kaldırılması yani iptal edilmesinin bu anlamda menfaati bulunanlarca talep edilmesi” olarak tanımlamıştır. Onar’a32

göre iptal davası, ferdin idare karşısındaki durumundan; ferde devlet ve idare içinde tanınan yetkilerden doğmuş ve idare hukukuna mahsus davalardır. Binaenaleyh tam kaza davalarının benzerlerine hukukun her safhasında ve sahasında rastlandığı halde iptal davaları son asırda, idare hukukunun doğuşundan ve tekâmülünden sonra ortaya çıkmış ve yalnız idare hukukuna mahsus davalardır ifadesiyle iptal davasının idare hukukuna özgülüğüne vurgu yapmıştır.

İptal kararının “inşai” olduğunu açıkça ileri süren Güran, bu durumu şu şekilde açıklamaktadır. “İptal kararı, çok sade olarak idari işlemle tesis edilen ve hukuka aykırı olduğu mahkemece tespit edilen bir hukuki durumu ve sonucu ortadan kaldıran karardır. Üstelikte geçmişe etkili ortadan kaldıran. İşte bu bağlamda inşaidir; çünkü, sadece tespit,

28 Gözübüyük, Şeref. (2009). Yönetsel Yargı, (29. Bası), s. 11 29 Sarıca, Ragıp. (1949). İdari Kaza-İdari Davalar, s. 10

30 Yenice, Kazım ve Esin, Yüksel. (1983). Açıklamalı-İçtihatlı- Notlu İdari Yargılama Usulü, s. 11 31 Atay, İptal Davasının Nitelikleri

(36)

benim için izhari bir olaydır. Bir şey hukuka aykırıdır, değildiri belirlemek ve orada kalmak. Tespit bir izhari olaydır; hukuka aykırı. Peki idari işlemin hukuka aykırı sonuçlarını ortadan kaldıran boyut hangisidir, iptal hükmüdür. O benim için bu bağlamda ve anlamda inşai bir karardır, üstelik de geçmişe etkili olarak, yani geçmişe doğru düzelterek inşai bir karardır. İnşailiğin ikinci boyutu da, kendinden önceki hukuki durumu, araya başka bir işlemin girmesine gerek olmadan geri getirmesidir ve ondan sonra bu hukuki durumu doğuracak uygulama işlemlerini yapmak mükellefiyetini idareye yüklemesidir.” 33

İptal davası idari bir işleme karşı açılmalıdır. Bu işlem aynı zamanda icrai, yani kişiler üstünde hukuki sonuçlar doğurabilir nitelikte olmalıdır. Yine bu idari kararın bir menfaati ihlal eder mahiyette olması gerekir. Onamaya tabi bir işlem söz konusu ise kesinlik kazanması için onama aşamasından geçmesi gerekmektedir. Son olarak kararın nihai olması, başka bir müracaat yolunun bulunmaması gerekir34

.

Danıştay’ın istikrar kazanmış içtihatlarına göre, iptal kararları, dava konusu

işlemi hiç tesis edilmemiş kılan ve işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlayan kararlardır35

.

İptal davasında verilen kararın kural olarak, salt kesin hüküm niteliği taşıması ve sadece dava için değil, herkes için geçerli olması da iptal davasının objektif niteliğinin bir sonucunu oluşturmaktadır. Gözübüyük, yönetsel yargı yerince verilen iptal kararından, yalnız davacı değil, iptal edilen yönetsel karar ile ilgili olanlarında yararlanacağını belirtmektedir 36

.

2577 sayılı İYUK’un 2. maddesinde ise iptal davaları, “İdari işlemler hakkında

yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan...” davalar şeklinde

tanımlanmıştır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere iptal davasının konusunu idari işlemler oluşturmaktadır. Dolayısıyla iptal davası açılabilmesinin ilk şartı, ortada bir

33 Güran, Sait. (1995). Anayasanın Kuvvetler Ayrılığı İlkesine ve Yönetim Yargı İlişkisine Bakış

Açısında Değişiklik, s. 191-213

34 Çağlayan, s. 89, Yenice, ve Esin, s. 11

35 Danıştay 5.D, T. 25.02.1998 , E:1997/13, K:1998/515, sayılı kararı için, bkz, Altay, s.11 36 Gözübüyük, Şeref. Yönetsel Yargı, s. 135

(37)

idari işlemin mevcut olmasıdır. Ancak her idari işleme karşı iptal davası açılamamakta, sadece iptal davasına konu edilebilecek idari işlemlere karşı bu dava açılabilmektedir. Örneğin, bilgi mahiyetindeki işlemlere karşı iptal davası açılamaz.

İptal davasına ancak kesin ve icrai işlemler konu edilebilir. Teklif, tavsiye, düşünce, mütalaa gibi işlemler ile hazırlık çalışmaları ve idarenin iç yapısı ve düzeni ile ilgili işlemler, kesin ve icrai işlemler niteliğinde olmadıklarından iptal davasına konu edilemezler.

Kaymakam olarak görev yapan davacı tarafından, mülki idare amiri değerlendirme raporunun iptali istemiyle açılan bir davada mahkeme37

“davacının iptalini istediği mülki idare amiri değerlendirme raporunun, davacının hukuksal durumunda doğrudan değişikliğe yol açabilecek mahiyette bir özellik taşımadığı, dolayısıyla tek başına idari davaya konu edilemeyeceği gerekçesiyle davanın esasının incelenme olanığı bulunmadığından incelenmeksizin ret kararı vermiştir. Danıştay'ın konuya ilişkin kararları da benzer niteliktedir38

.

İptal davasının hukuk devletini hayata geçirmekte taşıdığı önem, bu davanın koşullarından olan menfaat kavramının da geniş yorumlanmasını gerektirmiştir. Anayasa Mahkemesi de bu yaklaşımı benimseyerek, 4001 sayılı Yasa ile İdari Yargılama Usulü Kanunun 2.maddesinde yapılan "menfaati ihlal edilenler" ifadesi yerine "kişisel hakları ihlal edilenler" ifadesinin kullanılması şeklindeki değişikliği, hukuk devleti ilkesini, hak arama özgürlüğünü ve idarenin yargısal denetimini sınırlayacağı gerekçesiyle iptal edip39 iptal davasının bu çok önemli işlevine işaret etmiştir.

Menfaat kavramının dar yorumlanması, doğrudan doğruya idarenin denetlenebileceği alanı daraltır ki bu da sonuçta hukuk devletinin en önemli koşullarından birinin anlamsızlaşmasına yol açar. Menfaat kavaramı Danıştay kararlarında da geniş şekilde yorumlanmaktadır. Danıştay'ın bir kararında40

, iptal davalarıyla idari işlemlerin ve doğal olarak da idarenin, hukuka uygun bir güzergahta

37 Sivas İdare Mahkemesi, T.07.04.2011, E:2010/1453, K:2011/430, (Yayımlanmamıştır) 38 Danıştay 2. D, T. 23.05.2008, E:2007/2180, K:2008/2515 (Yayımlanmamıştır)

39 AYM. T. 21.9.1995, E:1995/27 ve K.1995/47, A.Y.M. Kararları Dergisi, C,32/1, s.390 vd. 40

Referanslar

Benzer Belgeler

gerekçesiyle, Sözleşmenin 6 ncı maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Yargıtay 2006; Çiftçi 2003:96). Danıştay 5 inci Dairesinin en uzun sürede

Yapılan korelasyon analizi sonucunda, ilkokul ve ortaokul öğretmenlerinin örgütsel sinizm düzeyleri ile iş doyum düzeyleri arasında negatif yönde ve orta düzeyde

Maarif müfettişlerinin mesleki rehberlik rolleri kapsamında gösterdiği davranışların sınıf öğretmenlerinin motivasyonuna etkisine ilişkin öğretmen

Her satır ve sütunda sadece iki sayı olacak şekilde 1-6 rakamlarını tabloya yerleştirin.. Her bir rakam sadece bir kez kullanılacak ve

Zaman içinde yayılım (DIT) klinik olarak farklı zamanda iki atak olması ve radyolojik olarak tekrarlayan MRG’lerde yeni lezyon varlığı veya aynı MRG’de en az bir adet

The clinical signs and symptoms may vary with the tumor site, size and existence of ulceration. Abdominal indisposition, hemorrhage, abdominal mass and weight loss were

Maküla merkezinden itibaren bir disk çapı (1500 µ) uzaklıktaki bir alanda yer alan, herhangi bir retina kalınlaşması ya da sert eksuda oluşumları fokal

(Goldberg,! 1991:! 170;171;! Hoskins,! McFadyen,! Finn,! 1997:!