• Sonuç bulunamadı

Kültürlerarası iletişim: Mardin'de yaşayan altkültür grubu Süryanilerin ulusal kültürle olan iletişimi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kültürlerarası iletişim: Mardin'de yaşayan altkültür grubu Süryanilerin ulusal kültürle olan iletişimi"

Copied!
194
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BİLİM DALI

KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM: MARDİN’DE

YAŞAYAN ALTKÜLTÜR GRUBU SÜRYANİLERİN

ULUSAL KÜLTÜRLE OLAN İLETİŞİMİ

Fikriye ARSLANTAŞ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Hasret AKTAŞ

(2)
(3)
(4)

iii

ÖNSÖZ

Yüksek lisans eğitimim boyunca benden desteğini esirgemeyen, bilgileriyle bana yol gösteren değerli danışman hocam Doç. Dr. Hasret Aktaş’a sabır ve anlayışla bana sunduğu yardımları ve destekleri için teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca eğitim hayatım boyunca bilgileri ve deneyimleriyle yol gösteren, destek olan tüm hocalarıma teşekkür ediyorum.

Yaşamımın her anında bana destek olan, hep arkamda duran sevgili annem, babam ve kardeşime sonsuz teşekkür ediyor ve sevgilerimi sunuyorum. Tez çalışmam boyunca desteklerini benden esirgemeyen arkadaşlarıma ve dostlarıma, özellikle dostlarım Bahar Alaca, Melise Alaca, Sayinur Şakı ve manevi kardeşim Yasemin Ören’e ayrıca teşekkür ediyorum. Süryani katılımcılarla tanışmamı sağlayan ve görüşmeler sırasında bana yardımcı olan Midyat Mor Barsavmo Kilisesi eğitmeni Ayhan Gürkan’a da teşekkür ediyorum.

(5)

iv İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ... İİİ ŞEKİLLER LİSTESİ ... Vİİİ ÖZET ... İX SUMMARY ... X GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM ... 3

KÜLTÜR VE KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM KAVRAMLARI ... 3

1.1.KÜLTÜR KAVRAMI VE TANIMI ... 3 1.2.KÜLTÜRÜN ÖZELLİKLERİ ... 6 1.2.1.Kültür Paylaşılır ... 6 1.2.2.Kültür Öğrenilir ... 7 1.2.3.Kültür Tarihidir ve Süreklidir ... 7 1.2.4.Kültür Değişebilir ... 8 1.2.5.Kültür Oluşturulur ... 8

1.2.6.Kültür Benzerlikler Olduğu Kadar Farklılıkları da İçerir ... 9

1.2.7.Kültür Toplumsaldır ... 9 1.2.8.Kültür Bütünleştiricidir ... 9 1.2.9.Kültür Semboliktir ... 9 1.3.1.Dil ... 10 1.3.2.Din ve İnançlar ... 11 1.3.3.Değerler ve Normlar ... 12 1.3.4.Semboller ve Tutumlar ... 14 1.3.5.Örf ve Adetler ... 16

(6)

v

1.4.KÜLTÜR ÇEŞİTLERİ ... 18

1.4.1.Maddi ve Manevi Kültür ... 18

1.4.2.Genel (Milli, Hâkim, Ulusal) Kültür ve Alt Kültür ... 19

1.4.3.Karşı Kültür ... 21

1.5.KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM ... 22

1.5.1.Kültür ve İletişim İlişkisi ... 23

1.5.2.Kültürlerarası İletişim Kavramının Tanımı ve Gelişimi ... 25

1.5.3.Kültürlerarası Etkileşim ve Kültürel Süreçler ... 32

1.5.4.Kültürlerarası İletişimin Temel Kavramları ... 36

1.5.4.1.Çokkültürlülük ... 36

1.5.4.2.Kültürlerarasılılık ... 39

1.5.4.3.Kültürel Farklılıklar ... 41

1.6.KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM YAKLAŞIMLARI ... 43

1.6.1.Sosyal Bilimler Yaklaşımı (İşlevselci Yaklaşım) ... 44

1.6.2.Yorumlayıcı Yaklaşım ... 45

1.6.3.Eleştirel Yaklaşım ... 46

1.6.4.Diyalektik Yaklaşım... 46

1.7.KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM KURAMLARI ... 47

1.7.1. Enformasyon Sistemleri Kuramı ... 48

1.7.2.Kültürel Boyutlar Kuramı ... 58

1.7.2.1.Güç Aralığı (Power Distance) ... 59

1.7.2.2.Bireycilik – Kolektivizm (Individualism – Collectivism) ... 62

1.7.2.3.Belirsizlikten Kaçınma (Uncertainty Avoidance) ... 64

1.7.2.4.Erillik – Dişillik (Masculinity – Femininity) ... 66

1.7.2.5.Uzun Dönem – Kısa Dönem Uyumu (Long Term – Short Term Orientation) ... 68

1.7.2.6.Haz ve Kısıtlama (Indulgence versus Restraint) ... 70

1.7.3.Değer Yönelimleri Kuramı ... 71

(7)

vi

1.7.3.3.Zaman Yönelimi ... 74

1.7.3.4.Etkinlik Yönelimi ... 75

1.7.3.5.İlişkisel Yönelim ... 76

İKİNCİ BÖLÜM ... 78

SÜRYANİ VE SÜRYANİ KÜLTÜRÜ KAVRAMLARI ... 78

2.1.Süryanilerin Tarihine Genel Bakış ... 78

2.1.1.Süryanilerin Kökeni ve Arami – Asuri Tartışması ... 80

2.2.Süryaniler ve Dil ... 82

2.3.Süryanilerde Dinsel Hayat ... 86

2.4.Süryanilerde Medeniyet, Bilim, Kültür ve Sanat ... 87

2.5.Göç Olgusu ve Süryaniler ... 89

2.6.Azınlık Kavramı ve Süryaniler ... 91

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 96

MİDYAT SÜRYANİLERİNİN ULUSAL KÜLTÜRLE OLAN ETKİLEŞİMİ ÜZERİNE YAPILAN ALAN ARAŞTIRMASI ... 96

3.1.Araştırmanın Problemi ... 96 3.2.Araştırmanın Amacı ... 97 3.3.Araştırmanın Önemi ... 98 3.4.Araştırmanın Sınırlılıkları ... 98 3.5.Araştırmanın Yöntemi ... 98 3.6.Bulgular ve Yorumlar ... 101

(8)

vii

3.6.2.Anadil ... 104

3.6.3.Geçim Kaynakları ... 108

3.6.4.Aile ve Arkadaşlık İlişkileri ... 111

3.6.5.Süryani Gelenekleri ... 119

3.6.6.Kültürel Ögeler ve Etkinlikler ... 129

3.6.7.Dini İnanca Ait İbadetler, Bayramlar ve Kutlamalar ... 135

3.6.7.1.İnanca Ait İbadetler ... 135

3.6.7.2.Bayramlar ve Kutlamalar ... 139

3.6.8.Süryani Kültüründe Kadın ve Erkek ... 144

3.6.9.Etnik Dışı Evlilikler ... 146

3.6.10.Süryaniler Arasında Dayanışma ve Birliktelik ... 146

3.6.11.Süryanilerle İlgili Genel Yargılar ... 148

3.6.12.Kültürel Farklılıkların İletişimdeki Rolü ... 150

SONUÇ ... 159

KAYNAKÇA ... 169

(9)

viii

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1. Kültürlerarası İletişim Alanındaki Önemli Olaylar………...31 Şekil 2. Düşük ve Yüksek Güç Aralığına Sahip Topluluklar Arasındaki On Fark…61 Şekil 3. Bireyci ve Kolektivist Topluluklar Arasındaki On Fark………...63 Şekil 4. Zayıf ve Güçlü Belirsizlikten Kaçınan Topluluklar Arasındaki On Fark….65 Şekil 5. Dişil ve Eril Topluluklar Arasındaki On Fark………...69 Şekil 6. Kısa ve Uzun Dönemli Topluluklar Arasındaki On Fark………..70 Şekil 7. Haz ve Kısıtlama Toplumları Arasındaki On Temel Fark……….72

(10)

ix

ÖZET

Kültürlerarası iletişim farklı kültürleri ve bu kültürlerin üyeleri arasında gerçekleşen iletişimi ve etkileşimi inceleyen bir alandır. Bu çalışmada, Mardin-Midyat’ta yaşayan altkültür grubu Süryanilerin ulusal kültürle olan iletişimi kültürlerarası iletişim bağlamında ele alınmıştır. Bu çalışma toplamda üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kültür ve kültürlerarası iletişim kavramlarına, ortaya çıkışı ile ilgili gelişmelere yer verilerek; kültürlerarası iletişim yaklaşımları ve kültürlerarası iletişim kuramlarına değinilmiştir. İkinci bölümde çalışmanın ana konusunu oluşturan Süryanilik kavramı ve Süryani tarihi ile ilgili detaylı bilgilere yer verilmiş olup, göç ve azınlık konuları da ele alınmıştır. Üçüncü bölümde çalışmanın problemi, amacı, önemi, sınırlılıkları ve yöntemi yer almış, yine bu bölümde yer alan bulgular ve yorumlar kısmında ise yapılan alan araştırmasının bulgularına ve yorumlamaya yer verilmiştir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan derinlemesine mülakat yöntemi kullanılmıştır. Araştırma evreni içerisinde kartopu örneklem yöntemi ile seçmiş olduğumuz 20 katılımcıyla yapılandırılmış derinlemesine mülakat yapılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre Süryanilerin ulusal kültürle olan etkileşiminde, farklılıkların iletişim sürecini etkilediği görülmüş, Süryani kültürünün, ulusal kültür içinde bazı özelliklerini yitirmeye başladığı saptanmış ve katılımcıların tamamının kültürel değerlerini koruma ve yaşatma konusunda hassasiyet gösterdiği gözlemlenmiştir. Bunların yanı sıra bulgular tezin arka planında yer alan kültürel süreçler açısından değerlendirildiğinde; kültürleşme, kültürleme, kültürel değişme ve entegrasyon süreçlerinin etkin olduğu görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Kültür, Ulusal Kültür, Alt Kültür, Kültürlerarası İletişim,

(11)

x

SUMMARY

Intercultural communication is an area that explores the communication and interaction between different cultures and members of these cultures. In this study, communication between Syriacs and national culture living in Mardin-Midyat is discussed in the context of intercultural communication. This study contists of three sections in total. At first section, intercultural communication approaches and intercultural communication theories are discussed with the concepts of culture and intercultural communication and developments related to emergence of this concepts. At second section, the main subject of this study that the concept of Syriacism and the history of the Syriacs are detailed, migration and minority concepts are discussed. At the third section, includes the problem, aim, importance, limitations and method of the study. Findings and interpretations are also included in the findings and interpretations part of this section. In-depth interview method was used in this study which are of the qualitative research methods. In-depth interviews with twenty selected participants with using snowball sample in the research universe. According to the findings obtained in the research, interaction of Syriacs with national culture, the differences affect communication process. It was found that the Syriacs culture lost some of its features in the national culture. It was observed that all participants showed sensivity in preserving their cultural values. Beside these when the findings are evaluated about in terms of cultural process in the background, the process of acculturation, acculturation, cultural change and integration were found to be effective.

Key Words: Culture, National Culture, Subculture, Intercultural Communication,

(12)

1

GİRİŞ

Kültür, iletişim kavramının ortaya çıkmasıyla birlikte var olmuş; toplumun yapıtaşlarından biridir. Paylaşılan, öğrenilebilen, değişebilen, tarihi ve bütünleştirici olmasının yanı sıra kültür, toplumların yaşama biçimlerini de ifade etmektedir. Bunların yanı sıra toplumda var olan sosyal ilişkiler ile de ilgilenmektedir. Her toplumun kendine has yaşama biçimi vardır ve bu durum kültürlerarası farklılıklara neden olmaktadır. Bu farklılıklar kültürlerarası iletişimin temelini oluşturmaktadır.

Son yıllarda sosyal bilimlerde ilgi duyulan bilim dallarından birisi de kültürlerarası iletişimdir. Kültürlerarası iletişim, farklı kültürel grup ve toplulukları oluşturan bireylerin arasındaki her türlü paylaşımı içeren bir iletişim kavramıdır. Kısaca kültürlerarası iletişimin konusu farklı kültürlerin karşılaşmalarıyla gerçekleşen etkileşim olarak tanımlanabilir. Günümüzde meydana gelen gelişmeler ve ilerlemeler farklı kültürlerin iç içe geçmesine neden olurken, küreselleşen dünyada aynı toplum içinde yaşayan farklı altkültür gruplarının da etkileşimi yoğunluk kazanmıştır.

Küreselleşmenin etkisiyle değişen toplumsal ilişkiler, farklı kültürler arasındaki iletişimde de değişmelere neden olmuştur. Özellikle küreselleşme sonucu kitle iletişim araçlarının gücündeki ve etkisindeki artış, kültürel küreselleşmeyi meydana getirmiş; bu da kültürlerarası iletişim kavramına farklı boyutlar kazandırmıştır. Ancak kültürlerarası iletişim kavramı her ne kadar küreselleşme sürecinin ve postmodern dönemin bir ürünü olarak görülse de, bu süreç savaşlar, ticari ilişkiler ve göç gibi durumlar nedeniyle çok eskiden karşılaşılan bir kavramdır (Göker, 2013: 113).

Tarih boyunca birçok nedenden dolayı farklı kültürler karşılaşmış ve bu farklı kültürler arasındaki iletişim ve etkileşim kaçınılmaz bir hal almıştır. Bu çerçeveden bakacak olursak Türkiye kültürel bakımdan zengin bir ülkedir. Farklı dini ve etnik gruplar bu zenginliğin kaynağını oluşturmaktadır. Bu zenginlikte ve çeşitlilikte Süryanilerin de yeri ve önemi büyüktür. Süryaniler ülkemizde sayıca az olmalarına rağmen kültürel bakımdan önemli bir konumdadır. Kültürleri, dilleri ve dinleri ile Türkiye’nin kültürel çeşitliliğine katkı sağlamaktadır.

(13)

2 Bu çalışmada öncelikle kültür, kültürlerarası iletişim kavramları ele alınarak, bu iki kavram ilgili alt başlıklarla açıklanmıştır. İkinci bölümde Süryanilerle ve Süryanilikle ilgili detaylı bilgiler verilmiş, tarihçe, dil, din, kültür, Süryani göçleri ve azınlık konusu ele alınmıştır. Üçüncü bölümde araştırmanın problemi, amacı, önemi, sınırlılıkları ve yöntemi ile bulgular ve yorumlar kısmına yer verilmiştir.

Nitel araştırma yöntemlerinden derinlemesine mülakat yönteminin kullanıldığı çalışmada kartopu örneklem tekniği ile seçilen 20 katılımcı yer almış ve bu katılımcılara daha önceki bilimsel çalışmalardan yola çıkılarak hazırlanmış sorular sorularak yapılandırılmış derinlemesine mülakat yapılmıştır. Söz konusu bu bilimsel çalışmalar 2014 yılında hazırlanan “Kültürlerarası İletişim Bağlamında Bir Altkültür Grubu Olan Çerkeslerin Hâkim Kültürle Olan İletişimi” ve 2015 yılında hazırlanan “Kültürlerarası İletişim: Eskişehir’de Yaşayan Altkültür Gruplarından Biri Olan Arnavut’ların, Hâkim Kültürle İletişimi Bağlamında İncelenmesi” adlı çalışmalardır.

Bu tez çalışması, Midyat’ta yaşayan altkültür grubu Süryanilerin ulusal kültürle olan iletişimini ele almaktadır. Bu nedenle bu çalışma, söz konusu iki kültür arasında yaşanan sorunları, belirsizlikleri ele alması, kültürel farklılıkları ve benzerlikleri öne çıkararak kültürlerarasındaki iletişimi ortaya koyması ve yine Süryanilere ve Süryani kültürüne dair bilgiler sunması açısından önem taşımaktadır.

(14)

3

BİRİNCİ BÖLÜM

KÜLTÜR VE KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM KAVRAMLARI 1.1.KÜLTÜR KAVRAMI VE TANIMI

Kültür hayatımızın her anında ve her alanda karşılaştığımız bir konudur. Ayrıca kültür çok anlamlı bir kavram olmasından dolayı oldukça güç tanımlanan ve toplumbilimciler tarafından üzerinde görüş birliğine varılamayan bir kavramdır. Kültür kendisine yüklenen anlamlar bakımından ele alındığında, oldukça zengin bir anlam dünyasına sahip olduğu görülmektedir. Bu durum kültürün anlaşılması ve ifade edilmesinin zorlaşmasına neden olmaktadır (Göker, 2013: 97). Kültürün çok fazla tanımı bulunmaktadır. 1952 yılında kültür tanımlarını toplayarak bir araya getiren bir antropolog, 160 tane kültür tanımı belirlemiş, daha sonra bu tanımların sayısı 300’e ulaşmıştır (Saran, 1992: 267).

Kültür kelimesinin kökeni “cultura” kelimesinden gelmektedir. Latince’de colere sürmek, ekip biçmek, cultura ise Türkçe’deki ekin sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmıştır. Culture kelimesi 17. yüzyıla kadar Fransızca’da yine aynı anlamda kullanılmıştır (Güvenç, 1979: 96). Kültür kavramı antropologlar tarafından ilk kez 19. yüzyılın sonlarında geliştirilmiş, ilk açık ve kapsamlı kültür tanımı da İngiliz antropolog Sir Edward Burnett Tylor tarafından yapılmıştır. Bu tanıma göre kültür; bireyin, toplumun bir üyesi olarak kazandığı bilgi, inanç, sanat, hukuk, ahlak, adet, gelenek, alışkanlık ve yeteneklerin karmaşık bütünüdür (Havıland vd, 2008: 103). Kültür en karmaşık sözcüklerden biridir. Karmaşık olmasının sebebi kısmen birkaç Avrupa dilini iç içe geçmiş tarihsel gelişimidir fakat daha çok bazı ayrı entelektüel disiplinlerdeki ve bazı ayrı ve bağdaşmayan düşünce sistemindeki önemli kavramlar için kullanılmasıdır (Williams, 2006: 105).

Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre kültür tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünüdür (http://www.tdk.gov.tr E.T. 18.05.2018). Diğer bir tanıma göre kültür bilerek ya da farkında olmadan başka insanlardan

(15)

4 öğrendiklerimizdir. Buna göre kültürün kuşaklar arası bilgi birikim aktarımı olduğu söylenebilir (Wells, 1994: 43). Bu durumda kültür, içinde öğrenme sürecinin de dahil olduğu bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

UNESCO tarafından düzenlenen Dünya Kültür Politikaları Konferansı Sonuç Bildirgesi’nde yer alan kültür tanımına göre “en geniş anlamıyla kültür, bir toplumu ya da toplumsal bir grubu tanımlayan belirgin maddi, manevi, zihinsel ve duygusal özelliklerin bileşiminden oluşan bir bütün ve sadece bilim ve edebiyatı değil, aynı zamanda yaşam biçimlerini, insanın temel haklarını, değer yargılarını, geleneklerini ve inançlarını da kapsayan bir olgu”dur. Kültürün bu geniş kapsamına dahil edilen çeşitli tartışmalar yer almaktadır. Kültürün evrenselliği, yerelliği, tarihselliğinin yanı sıra toplumsallaşma ve gelişmişlikle ilişkisini ele alan tartışmalar bunlardan sadece birkaçıdır (Oğuz, 2011: 128).

Kültür daima tanımlanması zor bir kavramdır. Kültürü özellikle etnik köken ve milliyet gibi kavramlardan ayırmak da zordur. Antropolojik anlamda kültür gelenekler, dünya görüşü, dil, akrabalık sistemleri, sosyal örgütlenme ve diğer günlük pratiklerden biri olarak kabul edilir. Kültürü tanımlamak için birçok farklı metafor kullanılmıştır. Örneğin Weaver kültürü bir buzdağı olarak tanımlamıştır. Kültür bir grup insanı birbirine bağlayan bir tutkal olarak kabul edilmektedir. (Zhou ve Griffiths, 2011: 113). En yaygın kültür terimi antropolojide kabileler veya etnik gruplar, siyaset bilimi, sosyoloji ve yönetimde uluslar ve yine sosyoloji ve yönetimde örgütler için kullanılmaktadır. Kültür birçok yönden tanımlanmıştır. Hofstede kültürü bir grubun üyelerini veya insan kategorisini ayıran zihnin kolektif olarak programlanması olarak tanımlamıştır. Kültür her zaman kolektif bir olgudur ancak farklı kolektiflere bağlanabilir (Hofstede, 2011: 3). Hofstede’nin bu tanımından hareketle bireysel düzeyde zihinsel programlara ilişkin kaynaklar, kişinin yetiştiği ve yaşam tecrübesi kazandığı sosyal çevrelerde yatmaktadır. Yine Hofstede’ye göre programlama aileden başlamakta, okulda, arkadaş gruplarında, çalışma ortamında ve yaşanılan toplumda devam etmektedir. Kültür öğrenme sonucunda oluşmaktadır. Bu da bize kültürün kişinin genlerinden değil sosyal ortamından kaynaklandığını göstermektedir (Köse vd, 2001: 221).

(16)

5 Kültür kelimesi dilimize Fransızca bir kelime olan “cultura”dan geçmiştir. Geçmişte ise dilimizde Ziya Gökalp’in kullandığı “hars” kelimesiyle ifade edilmiştir. Daha sonra ise bu kelime kültür olarak kullanılmaya başlanmıştır. Gökalp bu noktaya şu görüşleriyle varmıştır: “Bir medeniyet birçok milletin ortak malıdır. Çünkü her medeniyeti, sahipleri olan birçok millet müşterek bir hayat yaşayarak ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple her medeniyet beynelmileldir. Fakat her medeniyet her millette özel bir şekil almıştır. Bunlara (hars-kültür) adı verilmektedir.” (Alakuş, 2004: 1). Bunun yanı sıra Gökalp’e göre kültür ve medeniyet iki farklı kavramdır ve medeniyeti kültürden ayrı tutmuştur. Kültür millidir, medeniyet ise uluslararasıdır. Ona göre medeniyet, aynı gelişmişlik düzeyine sahip milletlerin sosyal hayatlarının ortak bir bütününden oluşmaktadır. Diğer yandan milli kültürü oluşturan ögeler, yöntem ve bireylerin iradesi sonucu var olmamakla birlikte yapay değillerdir. Medeniyet ise kültürün aksine yöntem ve bireylerin iradesi sonucu oluşmuş toplumsal olayların bütününden meydana gelmektedir (Gökalp, 1976: 26).

Kültür insanların topluluk halinde yaşamaları sonucunda oluşan bir kavramdır. Çünkü kültür, toplumu oluşturan bireylerin problemlerini çözmek amaçlı oluşturulmuş kurallar bütünüdür. Kültür, toplum, insan, kültürel muhteva ve öğrenmenin oluşturduğu dört ana değişken arasındaki karşılıklı ilişkiden meydana gelmektedir. Bu değişkenler arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur ve bu ilişkiden dolayı kültür, toplumda ortak olan davranış kalıplarını içermektedir. Diğer bir ifadeyle kültür, bilimsel, geleneksel ve dinsel inançlarla örgüt, iş vb toplumsal birtakım özellikleri gösteren durumları kapsamaktadır (Güney, 2000: 29-30).

Kültür, insan topluluklarının tarihsel geçmişinin yanı sıra gelişme özellikleri, üretim biçimleri ve toplumsal ilişki ile de ilgili bir kavramdır. Bu ifadeden hareketle denilebilir ki kültür bir toplumun yaşama biçimidir. Her toplumun yaşam tarzı farklıdır ve bu durum kültürleri de farklılaştırmaktadır. Bu farklılığın nedeni kültür unsurlarının benzer olmamasıdır. Bunların yanı sıra kültür doğuştan edinilen bir kavram değildir. Bireyler arası etkileşim sonucu oluşan ve öğrenilen davranışlardan oluşan bir bütündür (Şahin, 2010: 22). Kültür bir arada yaşayan insanlar tarafından paylaşılan, geliştirilen ve nesilden nesile aktarılan, insanların bakış açılarını

(17)

6 belirleyen çeşitli tutum, davranış ve inançlardır. Her türlü araç gereç, makine, giyim kuşam, inançlar, değerler, tutumlar vb kavramlar kültürü oluşturan ögelerdir. Tekerlekten füzeye, putperestlikten tektanrıcılığa, bütün maddi ya da manevi gelişme aşamaları insanoğlunun kültürel birikimini simgelemektedir (Vural ve Gürsan, 2009: 94).

Kültür kavramının tarihsel gelişim sürecine baktığımızda gözlenen en belirgin değişim, bu kavramın zamanla somut içerikli kullanımdan, insanın düşünce gelişimine paralel olarak soyut içerikli bir hal almasıdır (Oğuz, 2001: 137). Williams tarihsel süreçte kültür kavramının kullanımıyla ilgili gözlenen farklılıkları, kültür kelimesinin üç farklı şekilde kullanılmasıyla ilişkilendirmiştir. Bunların ilki bireyin, toplulukların ya da toplumların düşünseli dinsel ve estetik gelişimini ifade etmektir. İkincisi düşünsel ve sanatsal etkinliklerle bunların ürünlerine sahip çıkmaktır. Üçüncüsü ise bireyler, topluluklar ve toplumlar için bir yaşam tarzı, etkinlikler, inançlar ve gelenekler oluşturmaktır. Williams sözü edilen bu kullanımlardan ilk ikisinin en yaygın kullanımlar olduğunu ifade etmekte ve bu kullanımlarda kültürün genelde düşünsel çalışmalarla ilişkilendirildiğini belirtmektedir (Williams, 1977’den aktaran Oğuz, 2011: 130 - 131).

1.2.KÜLTÜRÜN ÖZELLİKLERİ

Kültür, toplumun bir arada yaşaması sonucu kazanılan ve nesilden nesile aktarılan davranış kalıpları ve bunun sonucunda ortaya çıkan maddi ve manevi ögelerin oluşturduğu bir düzendir. Buna bağlı olarak da kültürün bazı özellikleri vardır. Bu özelliklerin bilinmesi bize kültürün ne olduğu hakkında bilgi verirken, onun davranış üzerindeki etkisini anlamada da önemli bir rol oynar (Erdoğan, 1994: 136 – 137). Kültürün özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

1.2.1.Kültür Paylaşılır

Kültür insanların toplum olarak bir arada yaşamalarını sağlayan ve onlara kimlik kazandıran bir sistemdir. Bu durumda kültürün tüm bireyler tarafından paylaşılması önemli bir özelliktir. Kültürel sistem toplumsal ögelerden oluşur. Bir toplumdaki bireyler tarafından paylaşılan alışkanlıklar, kabul edilen davranışlar,

(18)

7 değerler ve tutumlar o toplumun kültürünü oluşturur (Soydaş, 2010: 37). Kültürü iletme araçları çeşitli formlar (atasözleri, öyküler, sanat) ve çok sayıda “taşıyıcı” (aile, akran, medya, okul, kilise) olabilir, ancak kültürün temel unsurları (değerler, fikirler, algı) tüm üyeler tarafından paylaşılmalıdır. (Samovar vd, 2015: 10).

1.2.2.Kültür Öğrenilir

İnsan türünde kültür için eşsiz kapasite öğrenmeye bağlıdır. Kültürümüzü genlerimiz aracılığıyla fiziksel özelliklerimizi miras aldığımız şekilde miras alamayız. Kültürümüzü kültürleşme süreci ile elde ederiz. İnsanlar kültürlerini bilinçli olarak, örgün öğrenme yoluyla ve bilinçsiz olarak informal etkileşim yoluyla edinirler (Scupin, 2016: 42). Kültür öğrenilen bir kavramdır. Kalıtımsal ya da insanın doğumuyla var olan bir kavram değildir. Kültür, kültürlenme adı verilen bir kazanım sürecinin sonunda birey tarafından benimsenir ve kültürün öğrenilmesi ailede başlar. Bunu toplumun diğer alanlarında yani okulda, iş hayatında, sosyal gruplarda vb öğrenmenin devam etmesi izler. Bu durumda kültürün içgüdüsel veya kalıtımsal olmayıp, kişinin doğduktan sonraki yaşantısında öğrenerek ve tecrübeler yoluyla kazandığı alışkanlıklar ve davranış örüntüleri olduğu söylenebilir (Atsan, 2006: 56). Bunların yanı sıra kültürü bazen doğrudan bazen de gözlem yaparak ya da taklit ederek öğreniriz. Anne, baba, kardeşler, aile büyükleri bizim örnek aldığımız ve gözlemlediğimiz kişilerdir (Özkalp, 2013: 87).

1.2.3.Kültür Tarihidir ve Süreklidir

Bütün hayvanlar öğrenme yeteneğine sahiptirler ve bir şeyler öğrenirler. Fakat kazandığı alışkanlıkları ve öğrendiği yeni bilgileri tam olarak yavrusuna aktarabilen tek varlık insandır. Örneğin bir köpek evcilleştirilebilir, bazı davranış ve becerileri öğrenebilir. Fakat köpek bu öğrendiklerini kendi yavrularına aktaramaz, o yavruların yeniden eğitilmesi gerekir. İnsanın bu alandaki üstünlüğü belki de bir dili konuşma yeteneğinden gelmektedir. Eğer kültür bir kuşaktan diğerine bir nesilden diğer nesile aktarılıyorsa, yani sürekliyse, onun her kültürde ortak nedenleri ve sonuçları bulunmaktadır. Eğitim çocuğun sadece bakımını ve korunmasını değil, onun doğuştan gelen eğilim ve dürtülerinin sosyal yaşamın şartlarına göre

(19)

8 sınırlanmasını ve kısıtlanmasını öngörür. Her kültürel sistem üyelerini besler, ancak kimin nerede, ne zaman, neleri nasıl yiyeceğini yine kültür belirler. Kültür denildiğinde akla ilk gelen şey törelerdir. Çünkü kültürün sürekliliğini sağlayan şeyler gelenek ve göreneklerdir. İşte bundan dolayı kültürün tarihi bir varlık alanı olduğu düşüncesi söz konusudur ve her kültürün «yaradılışa» kadar uzanan dolaylı bir geçmişi vardır (Güvenç, 1979: 103-104).

1.2.4.Kültür Değişebilir

Kültür sürekli değişen bir kavramdır. M.Ö. 5. yüzyılda Heraklit, insanın aynı ırmakta iki kere yıkanamayacağını, ne insanın ne de ırmağın geçen zaman içerisinde aynı kalmadıklarını ifade etmiştir. Heraklit burada doğal ve kültürel olaylardaki sürekli var olan bir değişimi vurgulamıştır (Zıllıoğlu, 1993: 93). Kültür nesilden nesile aktarılan bir kavramdır. Fakat kültürün nesilden nesile aktarılmış olması onun değişmemiş olduğu anlamı taşımaz. Üst nesillerden kültürel mirası devralan yeni nesil, gerçekleştirdiği dönüşüm ve değişimlerle kültürün zenginleşmesine yardımcı olurlar. Bu değişimde var olan kültüre bazı yeni ögeler eklenir ve bazı ögeler çıkarılır. Öge çıkarma durumu genellikle ihtiyaçlarla alakalıdır. İhtiyaçlara cevap vermeyen kültür unsurları değiştirilebilir. Buna örnek olarak odun sobalarının yerine kalorifer ya da elektrikli sobaların kullanılması verilebilir. Bunun yanında kültürü meydana getiren parçaların değişim hızı aynı değildir. Maddi ögeler manevi ögelere göre daha çabuk değişim gösterirler. Bunun sebebi de maddi ve nesnel ögelerin değişirken duygusal bir dirençle karşılaşmamasıdır (Güney, 2000: 34). Giyim, yemek, ulaşım, kitle eğlencesi, konut vb gibi unsurlardaki değişimler dışsal değişimlerdir ve kültürün köküne gitmezler. Bununla birlikte etik ve ahlaki değerler, dini tutumlar, toplumsal cinsiyete bakış açısı, iş alışkanlıkları gibi konular değişime karşı dirençlidir ve kuşaktan kuşağa aktarılırlar (Samovar vd, 2015: 11).

1.2.5.Kültür Oluşturulur

Kültür insanlar tarafından ortaya çıkarılan bir kavramdır. Batı kültüründen kültürümüze transfer ettiğimiz sevgililer günü kutlamaları bundan on yıl önce

(20)

9 ülkemizde çok fazla bilinmemekteydi. Fakat günümüzde Batı kültürünün bize kazandırdığı sevgililer günü kutlamaları bir moda olmuştur (Öğüt, 2017: 10).

1.2.6.Kültür Benzerlikler Olduğu Kadar Farklılıkları da İçerir

Neredeyse bütün kültürlerde ortak değerler, normlar ve kabul görecek davranışlar bulunur. Fakat aynı kültürel unsurlar kültürden kültüre farklılık gösterebilir. Örneğin her kültürde kutsal renkler bulunur ama bir kültürde kutsal sayılan bir renk başka bir kültürde kutsal olmayabilir (Odabaşı ve Barış, 2010: 315).

1.2.7.Kültür Toplumsaldır

Kültürün özelliklerinden biri de onun toplumsal olmasıdır. Kültür, günlük yaşamında onu uygulayacak bir toplum olmadan düşünülemez. Kültür toplumsaldır çünkü nesilden nesile aktarılan öğretiler, örgütlenmiş birlikler, kümeler ya da toplumlarda yaşayan bireyler tarafından yaratılır ve paylaşılır (Güvenç, 2011: 130-131). Yaşadığımız toplumun öteki üyeleriyle sosyal bir grup oluşturarak yaşamamız kendi kültürümüzün bütün ögelerini elde etmemizi sağlar (Wells, 1994: 45).

1.2.8.Kültür Bütünleştiricidir

Kültürü oluşturan bütün ögeler karşılıklı etkileşim halindedir ve kültür karmaşık bir bütündür. Kültürün herhangi bir ögesinde oluşacak bir değişim diğer ögeleri de etkileyebilmektedir. Bu nedenle kültürün ögelerine ayrılarak çalışılması mümkün değildir. Kısaca kültür tek bir faktörden değil bütünleyici ögelerden oluşmaktadır (Mutlu, 1999: 14).

1.2.9.Kültür Semboliktir

Kültür paylaşılan değer, inanç, norm ve davranış örüntüleri olarak çoğunlukla aktarılan bir sistemdir. Kültürün üyesi olan her birey, yaşamını söz konusu sembollere göre düzenler (Atsan, 2006: 57).

(21)

10

1.3.KÜLTÜRÜ OLUŞTURAN FAKTÖRLER

Kültür, birden çok unsurun bir araya gelmesiyle oluşan bir kavramdır. Tüm kültürler benzer unsurları içerirler fakat bu unsurları uygulama noktasında birbirlerinden ayrılırlar. Kültürleri birbirlerinden ayıran da tam olarak budur (Sıkı, 2014: 9). Toplumların yaşam tarzı birbirinden farklıdır; bu nedenle de farklı kültürlere sahiptirler. Her toplumun kültürünü oluşturan bazı temel faktörler vardır fakat önem yönünden farklılık arz ederler. Kültürü oluşturan başlıca ögeler şu şekilde sıralanabilir (Köse vd, 2001: 224):

1.3.1.Dil

Dil, insanların birbirleriyle iletişim kurmasını sağlayan semboller sistemidir. Dil kültür dünyasının bir anahtarı olarak görülmektedir. Kültür yazılı ya da sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılır ve bu dil sayesinde gerçekleşir. Fakat dil sadece insanlar arasındaki iletişimi sağlamaz, aynı zamanda kültürün devamını da sağlar. Bu durumda dilin kültürel bir miras olduğu ve kültürün kuşaktan kuşağa geçişini sağladığı söylenebilir (Bahar, 2009: 58-59).

Kültürü oluşturan en önemli unsurlardan birisi dildir. İnsanlar birbirleriyle ilk olarak dil aracılığıyla iletişim kurarlar. Dil, soyut olan düşünceyi iletmek amacıyla sonsuz sayıda ve yolla birleştirilebilen sembollerdir (Henslin, 2014: 46). Dil aynı zamanda kültürleri birbirinden ayıran en önemli ögedir. Çünkü dil, ifade tarzı, kavramları, söz hazinesi ve hatta grameri ile adeta toplumun maneviyatında kaynak işlevini yerine getiren düşünce sistemini sarmaktadır (Kafesoğlu, 1965’ten aktaran Tabakcı, 2008: 20).

Dil çeşitli anlamlara sahip semboller sistemidir ve insanlar dili iletişim kurmak amacıyla kullanırlar. Her bir dil, kendine özgü bir kültürü temsil eder ve ait olduğu toplumun üyeleri tarafından kullanılırlar. İnsanlar kendilerine anlamlı gelenle iletişim kurarlar ve işte bu durumda neyin anlamlı neyin anlamsız olduğunu da bize dil söyler. Dili kullanış biçimimiz kültürü etkilerken aynı zamanda kültürden de etkilenir. Kullandığımız dil, bilgi iletmenin ve kültürel ve kişisel tecrübelerimizi başkalarıyla paylaşmanın bir yoludur (Öğüt, 2017: 11). Dil, kültür açısından merkezi

(22)

11 bir konumda bulunmaktadır. Çünkü dil, kültürün büyük ölçüde öğrenildiği ve iletildiği bir araçtır. Birey, küçük yaşlarda dili öğrenirken aynı zamanda içinde yaşadığı kültürü de öğrenmektedir. Ayrıca kültürün dil aracılığıyla nesilden nesile aktarılması da yeni kültürel fikirlerin yaratılmasına imkan sağlamaktadır (Rosman ve Rubel, 1995’ten aktaran Tabakcı, 2008: 20).

İletişim kurmak amacıyla kullandığımız dil yalnızca bunu mümkün hale getirmekle kalmamakta, aynı zamanda kültürün bir nesilden diğer nesile aktarılması sürecinde de kilit bir rol oynamaktadır (Erdem, 2016: 159).

1.3.2.Din ve İnançlar

İnançları bir nesnenin ya da olayın doğası hakkında kişisel olarak ortaya konan öznel fikirler olarak tanımlamak mümkündür. Bu fikirler büyük ölçüde bir kültür ürünüdür ve doğrudan davranışlarımızla alakalıdır. Örneğin boğa güreşinin Amerika Birleşik Devletleri’nde birçok insan tarafından insanlık dışı ve zalimce olduğu düşünülür fakat İspanya ve Meksika’daki birçok insan bunu kültürel mirasın bir parçası olarak kabul eder. Dinde birçok insan sadece bir tanrı olduğuna inanır ama diğerleri birden çok tanrıya saygı gösterir (Samovar vd, 2015: 12). İnançlar (varsayımlar/sayıtlılar) bir kültürdeki bireyler tarafından paylaşılan, dünyanın nasıl işlediğine dair ortak görüşlerdir. Bu görüşler geçmişin yorumlanmasına, şimdinin açıklanmasına ve geleceğin kestirilmesine katkı sağlar. Bu inançlar gözle görülen nesnelere ya da gözle görülmeyenlere dair olabilir ve gelenek, din, bilim ya da bunların bir bileşimi üzerine inşa edilir. İnançlar kültürün en derin ve soyut yönünü oluştururlar ve bunun yanında diğer kültürel ögelere biçim verirler. İnançlar bireylerin ya da sosyal grupların içinde bulundukları çevreye karşı tavrını belirler (Şişman, 2014: 3).

Din, toplumun kültürel anlamda gelişmesinde önemli bir role sahiptir ve o toplumun günlük yaşantısına da önemli oranda yansır. Din kurallarını uygulayarak yaşayan toplumların sayısı azınlıktadır fakat bunun yanında din konusunda bağımsız hareket eden toplumlara rastlamak da oldukça zordur. Hıristiyanlık, Yahudilik, İslam, Hinduizm ve Budizm gibi dinler dünyada temel olarak bulunan dinlerdir ve bu

(23)

12 dinler değişen oranlarda yaşanmaktadır (Hodgetts ve Luthans, 1997’den aktaran Kaya, 2016: 12 – 13).

Dinin tanımlanması için doğaüstü ve yüksek bir gücün varlığı söz konusudur. Din, yaşam için ideal olan şeyleri tanımlar. Bu da toplumun ve bireylerin değer ve tutumlarına yansır (Czinkota vd, 2010: 148). Dinin bir toplumun kültürü üzerindeki etkilerini birçok örnekle görebiliriz. Örneğin cenaze törenleri her kültürde farklılık göstermektedir çünkü inançlar farklıdır. Kültürden kültüre değişen inançlar söz konusudur. Ülkemizde çoğunluğu Müslüman olan bireyler yaşamaktadır ve ölen kişinin cenazesi yakınları tarafından hemen defnedilir. Bu işlemden sonra da iki ay içerisinde belli aralıklarla ölen kişinin ruhuna ithafen yemek verilebilir. Fakat başka kültürlerin inançları söz konusu olduğunda bu konudaki davranışlarda değişmektedir. Örneğin Madagaskar’da defin işleminden sonra ölen kişinin cesedi her yıl ölüm tarihinde mezardan çıkarılır ve kıyafetleri giydirilerek halk arasında törenlere katılır. Böylece ölen kişinin ruhunun o törende tekrar toplum arasında dolaştığına inanılır (Sıkı, 2014: 9).

Kültürün temel ögeleri arasında din ve inançlar da yer almaktadır. Her toplum bir şekilde muhakkak bir dine sahip olmuştur. İnanç ise bireyin kendi dünyasının bir yönüne ait algı ve bilgilerin devamlı organizasyonundan oluşan bir kavramdır. İnsanlar belirli konularda belirli inançlara sahip olabilirler. Bir toplumun inançları arasındaki benzerlikler ne kadar çok ise o toplumun kültürel inançları da o kadar kuvvetli olur (Köse vd, 2001: 224).

1.3.3.Değerler ve Normlar

Değer kavramını neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü olduğunu belirleyen ölçütler olarak nitelendirmek mümkündür. İnançlar neyin ne olduğunu açıklarken, değerler neyin ne olması gerektiği hakkında açıklamalarda bulunur. Değerler inançlara göre oluşurlar. Fakat bazı noktalardan birbirlerinden ayrılırlar. Örneğin inançlar kültürün en derin önünü oluştururken değerler daha yüzeysel bir yönü ele alırlar. Değerler esas olarak soyut bir kavramdır ve dışarıdan gözlenmesi zordur. Sadece davranışlar içinde fark edilebilir. Bu durumda denilebilir ki değerler

(24)

13 bir kültürün içinde önem verileni ve tercih edileni ifade etmektedir. Değer kavramı da tıpkı inanç kavramında olduğu gibi çocukluk çağında öğrenilen bir kavramdır (Şişman, 2014: 4).

Bir başka tanım da Kabagarama’nın tanımıdır. Kabagarama değeri neyin arzu edilebilir olduğunu gösteren bir kavram olarak tanımlamaktadır. Bazen bir kültürel grubun değerleri başka bir kültürel grubun değerleriyle çelişebilmektedir. Örneğin bireycilik, rekabet ve kazanma isteği Amerikan toplumunun ana değerlerini oluştururken, Çin, Kore, Japonya gibi Doğu Asya ülkelerinde toplumlar sosyal ilişkilerin düzgün ve düzenli bir şekilde yürütülmesi ve korunmasına büyük önem göstermektedirler. Asya’da sosyal ilişkilere, Amerika Birleşik Devletleri’nde ise bireye önem verilmesi değer çelişmelerine örnek teşkil etmektedir (Tabakcı, 2008: 22).

Değerler, belirli durumların ya da hareket tarzlarının diğer alternatiflere göre bireysel ya da kolektif anlamda tercihini belirleyen ve meşruluk sağlayan kavramlardır (Lahman vd, 1994’ten aktaran Atsan, 2006: 59). Bunun yanı sıra değerler sosyal sosyal yapılandırma ve kontrol mekanizması işlevi de görürler. Değer sistemi davranışı meşrulaştırırken aynı zamanda bir kültürel ortamda neyin beklendiği, neyin arzulandığı, neyin gerektiği ya da yasaklanan davranış olduğunu olumlu ya da olumsuz birtakım yaptırımlar yoluyla gerçekleştirir. Kültürel değerler işte bu nedenle yönetim gibi, örgütsel davranış gibi sosyal davranışları yönlendirmede ve kontrol etmede önemli bir rol oynar (Atsan, 2006: 59).

Henslin bir kültürü öğrenmenin, insanların değerlerini ve yaşamda arzu ettikleri şeylere dair fikirlerini öğrenmek anlamına geldiğini söyler. İnsanların değerlerini öğrenip ortaya çıkardığımızda onlar hakkında çok şey öğreniriz. Çünkü değerler inanın iyi ve kötü, güzel ve çirkin olan şeyleri tanımladıkları standartlardır. Ayrıca değerler insanların tercihlerine yön vermekte ve yaşamda nelerin değerli olduklarıyla ilgili görüşlerinden oluşmaktadır (Henslin, 2014: 49).

Kültürü oluşturan bir diğer unsur ise normlardır. Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre norm yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt,

(25)

14 uyulması gereken kural, düzgüdür (http://www.tdk.gov.tr E.T. 19.06.2018). Normlar bir tür değer ifadesi olarak görülmektedir. Ayrıca norm, değerin özel durumlarda uygulanması esnasında bir hüküm halini alması, kaynağını değerlerin oluşturduğu ve onların varlık, işleyiş ve sürekliliğini sağlamaya yönelik hükümler anlamına gelmektedir (Tural, 1988: 16).

Normlar toplumda belirli rolleri olan bireylerin uymaları gereken kurallar, emirler ve ölçülerdir. Toplumların kültürleri çoğunlukla normlardan oluşur. Kültürel normlar kültürel değerlere dayanmakta ve bu değerler kişilerin hedefe ulaşmak için seçecekleri yolları sınırlamakta, neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirlemekte ve böylece davranışları yönetmektedir (Köse vd, 2001: 225).

Normlar belli bazı durumlarda insanların nasıl davranmaları gerektiği konusundaki beklentilerinden oluşur. Örneğin yurtseverlik bir değerdir fakat bayrağa saygı bir normdur. Uyulmadığı durumlarda bir yaptırım söz konusudur. Normları dikkate almamak ya da önemsememek bazı toplumsal gaflara neden olabilmektedir. Bundan dolayı bireyler yeni girdikleri çevre ya da ortamlarda olaylardan ya da var olan durumdan emin olamadıklarında kaygı duyabilmektedirler (Bozkurt, 2015: 102).

Değerler ve normlar bazı açılardan farklılık gösteren kavramlardır. Değerler soyut ve genel kavramlardan meydana gelirken, normlar belirgin ve yol göstericidir. Toplumların sahip olduğu değerler normları etkilediğinden dolayı normlar büyük önem taşımaktadır. Örneğin eğitime önem veren toplumların eğitimi yaygınlaştırması ve eğitimle ilgili olan normlara öncelik vermesi ve önem göstermesi beklenir. Yine bir toplumun yoğun nüfus artışına önem vermesi büyük ailelerinin ortaya çıkışını desteklediği anlamına gelmektedir. Her toplumun kendine has önemsediği ve arzuladığı değerleri bulunmaktadır (Özkalp, 2013: 93).

1.3.4.Semboller ve Tutumlar

Her toplum farklı değerler ve farklı toplumsal normlardan oluşur. Toplumlar, seçeneğin söz konusu olduğu düşünce, davranış ve durumlardan birini diğerlerine

(26)

15 tercih ederek kendi değerlerini belirlerler. Bu durumda değer, diğerlerine göre tercih edilen fikir, duygu, davranış ve durum olarak tanımlanabilir (Kartarı, 2013: 29).

Başka bir tanıma göre semboller, yalnızca kültürü paylaşanlar tarafından tanınan ve belirli bir anlam taşıyan kelimeler, jestler, resimler ya da nesnelerdir. Bir dilde ya da jargondaki kelimeler, bu kategoriye aittir; elbise, saç modelleri ve durum sembolleri gibi. Yeni semboller kolayca geliştirilirken eski semboller kaybolur. Bir kültür grubundan gelen semboller, düzenli olarak başkaları tarafından kopyalanır (Hofstede vd, 2010: 8).

Semboller, insanlar için herhangi bir anlam ifade eden eylem, davranış, işaret, renk, nesne vb. olabilir. Semboller, bir kültür içerisinde en kapsamlı olan ögedir ve kültür büyük ölçüde sembollerin oluşturduğu bir sistemdir. Benzer semboller, farklı kültürlere mensup bireyler için farklı anlamlar ifade edebilir (Şişman, 2014: 4).

Bir kültürü kendisine has ve kendisiyle bağlantılı sembollerle tanımlamak mümkündür. Örneğin elli yıldızlı ve çubuklu bir bayrak ve kartal, ya da büyük otomobiller Amerika’yı temsil eden sembollerdir. Birçok ülkede insanlar, Amerikan halkını sadece filmlerden görerek ve tanıyarak, silahlı ve zengin insanlar olarak bilirler. Afrika’yla ilgili pek çok filmde ise çevrede çok fazla vahşi hayvan görünür. Bu örneklere bakarak denilebilir ki belli bir kültürün sadece sembollerine dayanan algılar yanlış olabilir (Kabagarama, 1993’ten aktaran Tabakcı, 2008: 25).

Kelimeler, jestler ve görüntüler, anlamı aktarmak amacıyla kullanılan sembollerdir. Kültürü inşa etmek ve aktarmak için kullanılan, birçok sosyal ilişki biçimine girmemizi sağlayan, bu sembolleri kullanabilme yeteneğidir. Sembol oluşturma yeteneklerimiz kişiden kişiye, gruptan gruba ve kuşaktan kuşağa anlamların öğrenilmesine imkân tanır. Bunlara ek olarak sembollerin taşınabilirliği depolama yeteneğini beraberinde getirir. Edinilen bilgiler, kültürlerin neyin önemli olduğunu kabul etmesini sağlar ve bir tarih oluşmasına izin verir (Samovar vd, 2015: 11).

Hepimizin çevremizdeki insan, nesne, fikir, kurum ve olaylara dair değişik tutumları vardır. İnsanlara, nesnelere, fikirlere, kurumlara ve olaylara nasıl tepki

(27)

16 göstereceğimiz büyük oranda tutumlarımız tarafından tayin edilir. Bu sebeple tutumlar bir hüküm ya da karar verme eyleminde bulunmadan önce bilinmesi gereken genel şartlar ve hükümlerin düşünsel yönüyle ilgilidir. Tutumlar kültürün manevi yönünü oluşturan ögelerdir. Bu nedenle davranışların önceden tahmin edilebilmesi ve kontrol edilmesini sağladığı için tutumlar göz ardı edilemezler (Köse vd, 2001: 226).

1.3.5.Örf ve Adetler

Kültürü oluşturan faktörler arasında örfler ve adetler de bulunmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre örf yasalarla belirlenmeyen, halkın kendiliğinden uyduğu gelenektir (http://www.tdk.gov.tr E.T: 23.06.2018). Başka bir tanıma göre ise toplumsal hayatta bireylerin belli davranışlarını gerçekleştirmelerini ve bu belirli davranışları zorla kabul etmelerini sağlayan birtakım düzenleyici kurallardır. İnsanların sosyal hayatlarında kendilerini uymak zorunda hissettikleri davranış kalıpları olarak da tanımlanabilir. Adetler ise toplum içinde herkes tarafından bilinen ve kabul görmüş davranış tarzlarıdır. Örneğin yaşlılara saygı göstermek, misafir ağırlamak, yemek yeme şekli vb davranışların herkes tarafından bilinen, kabul edilen ve uygulanan yöntemleri vardır. İşte bunlar adetleri oluşturur (Güney, 2000: 46).

Toplum içinde insanların günlük hal ve hareketlerini, yaşam tarzlarını düzenleyen kurallar bulunmaktadır. Söz konusu bu kurallar kendiliğinden oluşur ve yine aynı şekilde kendiliğinden ortadan kalkarlar. Bu kurallara örf ve adet adı verilmektedir. Açıkça ifade edilmiş ve resmi olarak yaptırıma bağlanmış kurallara örf, nüfusun büyük bir bölümü tarafından uzun zamandır tekrar edilerek gelen ve herhangi resmi bir yaptırımı olmayan ya da yumuşak bir yaptırımı olan davranışlara adet denilmektedir. Örf kurallarına aykırı hareket eden bireyler cezalandırılabilirken, adetlerde böyle bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla örflere uymak zorunludur ve bundan sapmalara hoşgörü gösterilmesi gibi bir durum söz konusu değildir (Köse vd, 2001: 226).

Yukarda yer verilen tanımlara ve bilgilere göre özetleyecek olursak, gerçekte kanun olmayan fakat toplumda kanunların ya da ahlakın yerine geçebilen davranış

(28)

17 kalıplarına örf adı verilmektedir. Örfler sosyal yaptırım niteliğine sahiptir. Sosyal grubun varlığı ve sağlamlığı açısından düşünülen ve hâkim değerler ya da prensipler tarafından da desteklenen zorunlu sosyal normlardır (Aslan, 1997: 68).

1.3.6.Yasalar ve Ahlak Kuralları

Yasalar devlet gücüyle hazırlanıp uygulanan biçimsel kurallardır. İnsanların birçoğu toplumda yasalar ve kanunlar olmadan bir düzenin olmayacağı kanaatindedirler. Toplum hayatını düzenlemelerinden dolayı yasalar nitelik bakımından din, ahlak ve görgü kurallarından farksızdır. Yasaların amacı toplumdaki bireylerin ortak davranışlarını kural haline getirip, toplumun devamı ve bütünlüğünü korumak ve sağlamaktır. İşte bu nedenle yasaların temelini toplum kuralları oluşturur. Yasalar bireylerin doğrudan dış ilişkilerini düzenler. Bu yönüyle de hukuk kuralları ahlak kurallarından ayrılmaktadır. Bu durumda ahlakın prensiplerini kişilerin kendi vicdanının oluşturduğu söylenebilir. Hukuk kuralları sosyal zorunluluğun eseridir. Ahlakın ve hukukun yaptırımları arasında farklar bulunmaktadır. Ahlakın yaptırımı manevi iken, hukukun yaptırımını dıştaki cemiyet tarafından düzenlenen cezalar oluşturmaktadır. Ahlakın yaptırımı manevi, hukukun yaptırım gücü ise maddidir. Hukuk kuralları yazılı kurallardır, ahlak kuralları ise yazılı değildir. Hukuk teşkilatlı, ahlak ise teşkilatlı değildir. Hukukun alanı dar iken, ahlakın alanı geniştir ve bütün toplumu kapsamaktadır. Ahlak sadece insanlar arasındaki ilişkileri düzenlerken, hukuk insanlarla eşyalar arasındaki münasebetleri de düzenler. Bu farklara rağmen hukuk da ahlak da toplum içindeki bireylerin hareket ve davranışlarıyla ilgilenmektedir (Öğüt, 2017: 17).

Ahlak kuralları sosyal hayatta bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallardır. Ahlak kurallarının yaptırımı manevidir. Ahlak kurallarının koyduğu yasaklara ve emirlere aykırı davranışta bulunan bireyler manevi tepkiyle karşılaşırlar. Bu yaptırım genellikle ayıplama ya da küçük görme şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bireyler ahlak kurallarının getirisi olan emir ve yasaklara, ancak toplumun kendisiyle ilgili kötü bir değer yapısına varmasından, toplumun kendisini ayıplamasından, küçük görmesinden ve kendisiyle olan ilişkisini kesmesinden korktuğu ve çekindiği oranda uyar (Köse vd, 2001: 226 – 227).

(29)

18

1.4.KÜLTÜR ÇEŞİTLERİ

Kültürler çeşitli kıstaslar göz önünde bulundurularak sosyologlar tarafından sınıflandırılmıştır. Bunlar içerisinde yaygın olan kültür çeşitleri aşağıda yer almaktadır.

1.4.1.Maddi ve Manevi Kültür

Bir toplumdaki kültürel ögeler maddi ve manevi olarak ikiye ayrılmaktadır. İnsanların yaşamak amacıyla yarattığı çevreyi şekillendiren teknoloji ve onun getirisi olan tüm araçlar maddi kültürü oluşturmaktadır. Maddi kültür toplumdan topluma değişiklik göstermektedir (Bahar, 2009: 59). Maddi kültürü bir toplumun kullandığı eşyalar, giyim eşyaları, her türlü alet, teknik araçlar makineler, fabrikalar vb oluşturmaktadır (Arslanoğlu, 2000: 18).

Maddi kültürü oluşturan unsurlar üç temel ölçütle tanınabilirler. İlki insanların biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçlarıyla, bu doğrultuda oluşan her türlü beklentilerini karşılayan unsurlar maddi kültür olarak tanımlanabilir. İkincisi insanların tabiata uyum sağlama ya da tabiatla mücadele etme sonucu yapılan her türlü araç-gereç ve geliştirilen bütün yöntem ve işlemlerin maddi kültürün içinde olduğu düşünülmektedir. Son olarak üçüncüsü ise, kültür unsurunun kullanılması direkt bireyin öz benliğine katkı ve yarar sağlıyorsa, bu o kültür unsurunun maddi olduğunu göstermektedir. Maddi kültür, kültür ögelerinin çoğunlukla elle tutulup gözle görülebilen kısmını oluşturmaktadır. Üretim teknik ve yöntemleri, yol ve bina inşaatları, giyim kuşam, her türlü ulaşım araçları gibi ögeler maddi kültür kapsamındadır (Öğüt, 2017: 18).

Manevi kültür, maddi kültür ile etkileşim içinde olan ve bu etkileşim sonucu biçimlenen değer ölçüleri, davranış kuralları, gelenek-görenekler, dinsel, siyasal ve felsefi inançlar vb kavramlardan oluşan uyumlu bir bütünlüktür (Ozankaya, 1992: 218-219). Kültür maddi ve manevi ögelerin karşılıklı etkileşimi sonucu bir bütün haline gelmektedir. Bu bütünün sağlıklı bir şekilde işleyebilmesinin ön koşulu belirli bir iletişimsel sistemin varlığının olmasıdır (Özkan ve Gündoğdu, 2011: 1134).

(30)

19 Maddi kültür ile manevi kültürün tanımlanmasında farklılıklar söz konusudur. Manevi kültür sadece kültür olarak adlandırılmakta, maddi kültür ise daha çok medeniyet olarak ifade edilmektedir. Maddi kültürü oluşturan ögeler teknik bilgiler, araç gereç ve makine üretimi ya da diğer üretim araçlarıdır. Maddi kültür manevi kültürün dışlaşmış şeklidir ve bireyin zihninde, kültürel çevresinin de yardımıyla tasarlanan şeylerin maddi taşıyıcılar aracılığıyla objektif bir hal almasıyla oluşmaktadır. Bu durumda maddi kültür, üretim kültürünün yaratılığı sayesinde ortaya çıkmakta ve fiziki bir nitelik kazanmaktadır (Erkal, 2014: 143). Olağan gelişimini, yani kendi iç dinamiği aracılığıyla meydana gelen değişim ve gelişimini hiçbir engel olmadan sürdürebilen toplumlarda manevi kültür, biraz gecikmeyle de olsa maddi kültürle uyum içine girerek onu destekler ve onunla uyumlu yeni biçimlere bürünür (Ozankaya, 1992: 219).

1.4.2.Genel (Milli, Hâkim, Ulusal) Kültür ve Alt Kültür

Bir diğer yaygın olan kültür ayrımı da genel kültür ve alt kültür şeklindedir. Kültür toplumu oluşturan insanlar ve gruplar arasındaki kurumlaşmış ilişkiler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bu kurumlaşmanın sonucunda da her türlü toplumsal olgu kültür potasında eriyerek içerik ve işlerlik kazanmaktadır. Kültür bireyler ve bu bireylerin oluşturduğu mekanizmalar aracılığıyla çevreye yansıtılıp aktarılmaktadır (Tanrıkulu, 2015: 475). Bu durumda öncelikle genel kültürü tanımlamak yerinde olacaktır. Genel yani diğer isimleriyle milli, hâkim ya da ulusal kültür toplumda ve o toplumda yaşayan bireyler arasında genel olarak kabul görmüş, bir kural gücü ve değeri olan, işlevsel bütünleşme kaynağı olarak nitelendirilebilen ve aynı zamanda da gündelik yaşam pratiklerinin meşruiyet zemini olmuş ortalama kültürel yapı olarak ifade edilmektedir (Aydınalp, 2013: 29). Bir diğer tanıma göre genel kültür kavramı bir toplumun sahip olduğu kültürel yapının tümü olarak değerlendirilmektedir. Bu durumda denilebilir ki; ne kadar toplum varsa o kadar da genel kültür vardır. İlkel toplumlardan en gelişmiş toplumlara kadar bir genel kültürün varlığı söz konusudur. Bir ülke ya da ulustan söz edilirken aslında bahsedilen şey genel yani ulusal kültürdür (Yüksel, 2007’den aktaran Ercan, 2015: 6).

(31)

20 Yine başka bir tanıma göre genel (milli, hâkim, ulusal) kültür, bütün yöre kültürlerinin matematiksel toplamının oluşturduğu kültürdür. Milli ya da ulusal kültür denildiğinde anladığımız şey yerelliği aşarak ülke bütününde tüm millet tarafından benimsenmiş ortak değerler, ortak yaşama biçimleri ve buna bağlı olan bütün unsurlardır (Tanrıkulu, 2015: 475). Genel kültürü oluşturan şey, bir toplumun ya da ülkenin bütün coğrafi bölgelerinde ve bütün sosyal gruplarında kabul görmüş ve yaşanan hâkim unsurlardır. Diğer bir deyişle toplumdaki davranış düzlemlerinin hepsinde var olan kültürdür. Bir ülkede ya da toplumda egemen olan inançlar, değerler, hareket tarzları, yaşam biçimleri ve yaptırım türleri genel kültürü oluşturmaktadır (Köse vd, 2001: 223).

Alt kültür kavramı genellikle bir toplumda azınlık konumunda olan grupların değer, tutum, inanç ve yaşam tarzını ifade eden bir kavramdır (Gökalp, 2013: 103). Diğer bir tanıma göre alt kültür milli kültür içerisinde sınıf, etnik köken, bölge, kırsal veya kent sakinliği ve dini inanç gibi ögelere ayrılabilen ve toplumsal şartların bir birleşiminden meydana gelen fakat bir araya geldiklerinde ise o kültüre mensup bireyler üzerinde bütüncül ve işlevsel bir etki gösteren bir alt bölümdür (Jenks, 2007’den aktaran Ercan, 2015: 7).

Alt kültür toplumda var olan azınlık gruplar tarafından kabul görmüş ve hâkim kültürden bazı yönleriyle değişiklik gösteren kültür olarak tanımlanabilir. Bir alt kültürden bahsedebilmek için var olan ulusal kültürden tam anlamıyla bir kopmanın söz konusu olmaması ve sadece kısmi bir farklılığın olması gerekmektedir. Alt kültürde oluşan bu farklılaşma hâkim kültürü ciddi anlamda sarsacak nitelikte değildir (Arslantürk ve Amman, 2012: 243). Alt kültür üyeleri toplumdaki ortak kültürü toplumdaki ortak kültürü büyük oranda paylaşırlar fakat buna rağmen gündelik yaşamlarında farklı inanç ve tarzları ve farklı pratikleri kabul etme eğilimi gösterirler. Bu durumda alt kültür grupları egemen kültüre göre farklı yaşam tarzları geliştirdiğinden dolayı, her ne kadar bu kültüre mensup gruplarla ilişki içinde olsa da ondan önemli ölçüde farklılaşır. Bunların yanı sıra alt kültür bazı durumlarda her ne kadar gençlik kültürüyle bağdaştırılsa da, aynı zamanda toplumdaki etnik, dinsel ya da cinsel gruplar için de kullanılabilen bir kavramdır. Diğer bir ifadeyle aynı müzik

(32)

21 tarzını paylaşan ve yaşam tarzını o müziğe göre şekillendiren gençlik gruplarında olduğu gibi, belirli bir yaşam tarzını sahiplenmiş etnik gruplar ya da toplumsal cinsiyet grupları için de alt kültür kavramı kullanılabilmektedir (Bilton vd aktaran Gökalp, 2013: 103).

Alt kültürler, toplumlardaki farklı sosyo-ekonomik ya da etnik grupların ana kültürden ayrılan toplumsal kuralları ve yaşam tarzı olarak ifade edilmektedir. Alt kültürlerin kendine has norm, değer ve tutumları bulunmaktadır. Örneğin yer aldıkları toplumdan farklı davranışlar sergileyen bir aile, bir alt kültür oluşturabilir. Alt kültüre sahip olan kesimler, içinde bulundukları toplumun kültüründen az ya da çok farklılaşmışlar ve hâkim kültürden uzaklaşmışlardır. Bu farklılaşma “hâkim kültüre uyum sağlayamama” şeklinde de kendini gösterebilmektedir (Bahar, 2009: 56-57).

Hiçbir kültürel sistem tam anlamıyla homojen bir yapıda değildir. Böyle bir durumun ve bir eşitliğin söz konusu olması için o toplumda gelire, harcamaya, kültüre, etnisiteye, yaşam biçimlerine vs. ilişkin tam bir eşitliğin var olması gerekir. Fakat modern toplumlarda, her şey bir kenara bırakılsa dahi uzmanlaşma, iş bölümü, üretim biçimleri, bilgi edinme yöntemleri ve bunları kullanma tarzları itibariyle farklılıkların doğması gibi bir durum kaçınılmazdır. Bu durum kültürel sisteme yine farklılık olarak yansımaktadır. İşte alt kültür kavramı da tam olarak bu noktada meydana gelmektedir (Sezal, 2002: 82-83).

1.4.3.Karşı Kültür

Toplum içerisinde sosyo-ekonomik ve politik anlamda yerleşmiş olan ve aile, okul ve diğer grupların, özellikle de kitle iletişim ve haberleşme araçları aracılığıyla aktarılan bütün genel kültürü reddetmek isteyen bireylerin değişin alanlarda oluşturmaya çalıştıkları kapsamlar karşı kültür olarak adlandırılır (Köse vd, 2001: 224). Bu kültür, normlar ve yaşam tarzları bakımında hâkim kültüre ters düşen tutum ve davranışları içermektedir. Karşı kültürün yaygın olduğu kesime bakıldığında gençler arasında daha yaygın olduğu görülmektedir. Bunun nedeni ise gençlerin yeni

(33)

22 kültür standartlarına daha kolay uyum sağlamasıdır. Bu duruma bağlı olarak da yaşlıların karşı kültürle uyumu daha zordur (İçli, 2011: 114).

Alt kültürde yaşayan bir birey eğer bilinçli ve belirgin bir biçimde içinde bulunduğu hâkim kültürün norm ve değerlerine karşı çıkıyorsa bu durum karşı kültür olarak adlandırılabilir (Özkalp, 2014: 72). Karşı kültürlerde bazı gruplar sadece belirli bir yaşam tarzına sahip değildirler, aynı zamanda toplumun geri kalan kısmına da karşı olabilirler. Bu karşı oluşun kaynağı zıt değer hükümleri, inançlar ve davranış şekilleridir (Erkal, 2014: 149).

Karşı kültür kişi ya da kişilerin toplumda egemen olan kültüre bazı zamanlar ve bazı durumlarda karşı olmaları sonucu ortaya çıkan bir kültürdür. Her toplumun kendine has kültürü ve davranışları bulunmaktadır. İnsanlar biyolojik yönden birbirine benzemelerine rağmen doğru-yanlış hakkındaki düşünceleri farklılık göstermektedir. İşte bu farkların bazıları birey tarafından ifade edilmektedir. Alt kültürler ana kültürü kabul ederken karşı kültür ana kültürü reddeder. Bu durumdan hareketle denilebilir ki karşı kültür toplumda yaygın olarak kabul edilmiş kültüre karşı olan kültürel kalıplardır. Karşı kültür sadece bazı toplumlarda değil tüm karmaşık toplumlarda var olan bir olgudur. Özellikle modern Batı toplumları farklı karşı kültür gruplarını üretmektedir. Karşı kültür gruplarının üyeleri yaşadıkları toplumdaki egemen değerleri sorgulamakta ve kendi kimliklerini oluşturmaktadırlar (Bahar, 2009: 57-58).

1.5.KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM

Çalışmanın temel alanı olan kültürlerarası iletişim sadece toplumda yaşayan kişiler ya da grupların değil, aynı zamanda farklı kültürlerin ve karmaşık yapıların yer aldığı bir alandır. Bu nedenle kültürel ortamları ele alan kültürlerarası iletişim konusunun daha iyi anlaşılması amacıyla önce kültür ve iletişim ilişkisi ele alınacak, daha sonra kültürlerarası iletişim sürecinin diğer konularına değinilecektir.

(34)

23

1.5.1.Kültür ve İletişim İlişkisi

İletişim en genel anlamıyla her türlü anlam aktarımı olarak tanımlanmakta ve insanların algılayıp yorumlayarak anlam çıkarabildikleri istemli ya da istemsizce oluşan bütün davranışları içermektedir. Bu nedenle insanların iletişimde bulunmaması mümkün değildir. Her insan toplumdaki diğer bireylerle sosyal temas ihtiyacı duyar. Bu durumdan hareketle iletişimin diğer insanlarla etkileşim ihtiyacından bir insani davranış biçimi olduğu söylenebilir. İletişimde sekiz öge bulunmaktadır. Bunlar kaynak, kodlama, mesaj, kanal, alıcı, kod çözme, tepki ve geri bildirimdir (Porter ve Samovar, 1991’den aktaran Tabakcı, 2008: 38-39).

Kültür ve iletişim arasında güçlü bir bağ bulunmaktadır. Bu bağda öncelikli olan şey kültürün nesilden nesile aktarılması, paylaşılması ve öğretilmesidir. Bu da bireyler arası iletişimi ve etkileşimi zorunlu bir hale getirmektedir. Bu bakımdan toplumsal iletişim ve etkileşim süreçleri, kültürün ve kültürel normların yaygınlaşmasında önem arz etmektedir. Fakat konunun sadece bu anlamda değerlendirilmesi yeterli değildir. Çünkü kültür iletişim pratiklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmakta ve yaygınlaşmaktadır. Bunlarla birlikte aynı zamanda iletişimi de biçimlendirmektedir. Bu nedenle kültürel farklılıkların söz konusu olduğu ortamlarda, sözel ve sözel olmayan iletişim davranışlarında da farklılıklar söz konusudur. İletişim sürecini bir anlam üretme ve üretilen bu anlamı paylaşma süreci olarak değerlendirdiğimizde ortak bir anlama ihtiyaç duyduğu görülür. Bu anlamın kaynağını da kültür oluşturmaktadır. Çünkü kültürün anlamaya ve anlaşmaya dayalı ortak kodların üretilmesi ve bu kodların toplumun bireyleri tarafından aynı anlam dünyası içerisinde paylaşılmasında etkisi büyüktür (Göker, 2013: 111-112).

Kültür insana ait olan bir kavramdır. Kültürü bir birim olarak kabul edip bireyleri bu birimlere yerleştirdiğimizde ve farklı kültürel birimlerin arasındaki ilişkiye baktığımızda kültürlerarası ilişkiyi ve söz konusu ilişkideki kültürlerarası iletişimi görürüz. Bu durumda kültürlerarası iletişimin belli gruptaki insanların oluşturduğu kültürel birimlerin resmi veya resmi olmayan temsilcileri arasındaki iletişim olduğu söylenebilir. Dolayısıyla kültürlerarası iletişim, kültürel birimlere ait

(35)

24 olan bireyler, firmalar, cemaatler, okullar, sınıflar, kurumlar, dernekler, ırklar ve çıkar grupları arasında olabilir (Erdoğan, 2011: 473).

Mutlu (1995: 46) kültürlerarası iletişimi farklı kültürlere ya da alt kültürlere mensup bireylerin ve grupların kendi aralarında gerçekleştirdiği iletişim faaliyetleri olarak tanımlamaktadır. Kültürün ortak anlayışlar, davranış kalıpları, sözel ve sözel olmayan iletişim biçimleri üretmesi iletişimin doğasını ve aynı zamanda o topluma has kurallarını da belirlemektedir. Dolayısıyla kültür iletişim sürecine hükmeden en önemli sembolik kodlar kümesi olarak bu süreçte değer kazanmaktadır (Göker, 2013: 112). Kültürler jestler, dokunuş, fiziksel temas, bireyler arasındaki alan ve duruş gibi sözel olmayan davranışlarla sözel karakteristiklerde de farklılık göstermektedir. Bu da iletişimde kod açma işlemini etkilemektedir. Kültürel kod açma kuralları duygularla ve değer yargılarıyla yakın bir ilişki içerisindedir ve bunların hepsi bizim benlik kavramımızı şekillendirmektedir (Pershina, 2010: 78).

Erdoğan ve Alemdar’a göre (2010: 351) iletişim olmadan kültürün üretilmesi mümkün değildir ve kültürün üretilmesi iletişimden geçmektedir. Hall ise kültürün iletişim, iletişimin ise kültür olduğunu söylemektedir (1959: 94). Yine Hall’e göre farklı kültürlere mensup bireyler ile iletişim kurmak için çok fazla haberleşme ve bilgi olması zorunlu değildir. Sadece o kültürle alakalı ve gerekli olan küçük oranda bir bölümün bilinmesi iletişim için yeterlidir fakat o bölüm de kritik bir bölümdür (Leeds-Hurtwitz, 1990’dan aktaran Sarı, 2004: 6).

Kültür ve iletişim birbiriyle yakından ilişkili iki kavramdır. İletişimde gönderen ve alıcı söz konusudur ve kültürle iletişim arasında bir anlam ilişkisi vardır. Anlamın kelimelere, davranışlara, sembollere ve tekrar anlamlara dönüşmesi süreci bireyin kültürel geçmişine dayanmakta ve bu her birey için değişiklik göstermektedir. Eğer gönderenin ve alıcının kültürleri arasındaki fark büyükse, kültürlerarası iletişim kurma şansı da artacaktır (Adler, 1997: 69-70). Kültür ve iletişim arasındaki ilişkiye değinenlerden bir diğeri Jandt’tır. Jandt farklı kültürlerden insanlarla iletişim kurarken, kültür ve iletişimin (ne olduğu, nasıl yapılacağı ve bunun yapılmasının nedenleri) onların kültürlerinin bir parçası olduğunu hatırlamanın önemli olduğunu ve bu önemli bağlantının unutulduğunda farklı

(36)

25 kültürlerin üyeleri arasında yanlış anlaşılmalar meydana gelebileceğini belirtmektedir (Jandt, 2012: 46).

1.5.2.Kültürlerarası İletişim Kavramının Tanımı ve Gelişimi

Günümüzde farklı kültürlere mensup bireyler, günlük yaşamlarında karşılıklı etkileşim içindedir. Farklı kültürel ve etnik kökende insanlar, birçok ulusal devletin sınırları içinde bir arada yaşamaktadır. Farklı kültürlerden insanların birbirleriyle karşılaşma ve bir arada yaşama olasılıkları ekonomik ve siyasal nedenlere dayalı göçler, kitle turizmi, ekonomik-siyasal birliklerin yaygınlaşması vb nedenlerle artış göstermiştir (Tabakcı, 2008: 41). Kültürlerarası iletişim kavramı her ne kadar küreselleşme sürecinin ve postmodern dönemin bir ürünü olarak görülse de, bu süreç savaşlar, ticari ilişkiler ve en önemlisi de göçler nedeniyle çok eskiden karşılaşılan bir kavramdır. Özellikle göçler kültürlerarası iletişim açısından ayrı bir önem sahiptir çünkü göç süreci yabancıların yani bir diğer anlamda farklı kültürleri temsil eden bireylerin kalıcı hareketlerini içermektedir. Kültürel farklılıkları temsil eden azınlık ve göçmenlerin izole edildiği toplumlar içerisinde bile kültürlerarası iletişim kaçınılmaz bir şekilde kendini göstermektedir (Göker, 2013: 113).

Kültür ve iletişim kavramlarını, kültürlerarası iletişimle birbirine bağlayan şey “arasılık”tır. Kültürlerarası iletişim, farklı kültürlerin ya da bir kültürün içinde yer alan farklı alt kültürlerin üyeleri arasında gerçekleşen iletişim anlamına gelmektedir. Farklı kültürden bireylerin etkileşimde bulunmaları, birbirlerine mesaj göndermeleri ve almaları, bir anlam yaratma ve anlamları ortak paydada buluşturma çabaları kültürlerarası iletişim kapsamında ele alınmaktadır. Farklı kültüre mensup bireyler arasında gerçekleşen iletişimi anlamak, açıklamak ve iletişim süreçleriyle ilgili tahminlerde bulunmak ise kültürlerarası iletişim çalışmalarının amaçlarını oluşturmaktadır (Kartarı, 2001: 23).

Kültürlerarası iletişim kavramıyla ilgili farklı tanımlamalar bulunmaktadır. Barmeyer kültürlerarası iletişimi sembolik işaretler (yazılı/sözlü dil ya da jest ve mimik) veya bireyler ve gruplar arasında, arka planda yer alan farklı eylemler yoluyla düşüncelerin, anlamların ve duyguların değişimi ve interaktif süreci olarak

Şekil

Şekil 4: Zayıf ve Güçlü Belirsizlikten Kaçınan Topluluklar Arasındaki On Fark
Şekil 5: Dişil ve Eril Topluluklar Arasındaki On Fark

Referanslar

Benzer Belgeler

11 Eleştirel Kültürlerarası İletişim ve Habermas’ın İletişimsel Eylem Kuramı 12 Çokkültürlülük ve İletişim Teori ve Pratik.. 13 Kültürlerarası İletişim,

• 2. toplumsal anlam/işlev: kültürün toplumsal yaşam veya yapı üzerindeki etkisi: a) denge, uyum, dayanışma ve fırsat yaratma işlevi ya da b) çatışma, güç

• The European researcher Daniele Trevisani pointed out the semantic distinction between Intercultural and Cross-Cultural Communication should be clearly specified:

• Belirsizlikten sakınma derecesi yüksek olan kültürlerde insanlar ortalama olarak daha az mutlu hissetmekte. • BSD düşük olan kültürlerde, daha mutlu olduklarını ifade etme

• 1980’de yazdığı “ Kültürün Sonuçları: İş Bağlantılı Değerler’de Global Farklılıklar” isimli kitabından yola çıkarak Gert Jan Hofstede ve Michael

Martin ve Nakayama (2000: 45), bu üç yaklaşım yerine kültürlerarası iletişimin. süreçsel ve zamanla değişen dinamik karakterini anlamayı sağladığını düşündükleri

• Kültürlerarası iletişimde iktidar/güç ilişkilerini vurgularlar • kültür, farklı yorumların bir araya geldiği, ancak daima. egemen bir gücün ve hakim bir

- Duygu Asena feminizme cinsel özgürlük olarak bakıyor diye yorumlamalar oldu.... - Tabii cinsel