• Sonuç bulunamadı

Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi arasındaki siyasi çatışmanın Kırşehir'e yansıması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi arasındaki siyasi çatışmanın Kırşehir'e yansıması"

Copied!
172
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TARİH ANABİLİM DALI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ BİLİM DALI

DEMOKRAT PARTİ VE

CUMHURİYETÇİ KÖYLÜ MİLLET PARTİSİ

ARASINDAKİ SİYASİ ÇATIŞMANIN KIRŞEHİR’E

YANSIMASI

Celal ÇAKMAK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç Dr. Ferudun ATA

(2)

ÖZET

Türkiye, II. Dünya Savaşının sonucunda ortaya çıkan demokratikleşme sürecinin etkisi ve tek parti iktidarının uygulamaları sonucunda oluşan iç etkenler dolayı 1946 yılında çok partili hayata geçmiştir. Çok partili hayat geçiş ile birlikte kurulan ilk partilerden birisi CHP’nin uygulamalarından rahatsız olan muhalif grubun oluşturduğu Demokrat Partidir.

1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti 1960 yılına kadar 10 yıl iktidarda kalmış, bu dönemde ülkeyi ekonomik anlamda dışa açarken, siyasi anlamda bazı hatalı uygulamalara neden olmuştur. Bu uygulamalarından birisi Kırşehir’in ilçe yapılma meselesidir. Kırşehir’in ilçe yapılmasındaki önemli unsurlardan birisi Cumhuriyetçi Millet Partisi Genel Başkanı Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı’nın sert muhalefetidir.

1946’da Demokrat Partide siyasete başlayan Kırşehirli Osman Bölükbaşı, DP ile uyuşmadığı için 1 yıl sonra bu partiden ayrılarak Millet Partisi’nin kurulmasında aktif görev almıştır. 1950 yılında Kırşehir Milletvekili seçilen Bölükbaşı, 1954’de Millet Partisi’nin kapatılmasıyla arkadaşları ile beraber Cumhuriyetçi Millet Partisi kurmuştur. 1954 yılında yapılan seçimlerde Demokrat Parti Türkiye genelinde büyük bir başarıya imza atarken Kırşehir’de hiçbir milletvekili çıkaramamış, Kırşehir’deki 5 milletvekilinin tamamı da Osman Bölükbaşı’nın partisi Cumhuriyetçi Millet Partisi’nden çıkmıştır. DP’nin Kırşehir’deki bu mağlubiyeti ve Osman Bölükbaşının sert muhalefeti Kırşehir’in ilçe olması konusunda etkili olmuş, 1954 yılında mecliste yapılan uzun tartışmalar sonucunda Kırşehir ilçe yapılmıştır.

1957 yılına kadar ilçe olarak kalan Kırşehir bu üç yıllık süre içinde gelişmesi yavaşlamış, yüzölçümü olarak küçülmüş, daha önce kendisine bağlı olan Kozaklı ve Hacıbektaş ilçelerini kaybetmiştir. Bu uygulama ile ilk kez bir il iktidar tarafından ilçe haline getirilmiştir.

(3)

SUMMARY

Owing to the trend of democratization that emerged after the Second World War and to the domestic factors, which were created by the policies of the single party government, Turkey started its own experience of a multi-party democracy in 1946. One of the first parties established during this transition was the Democratic Party that was made up of an opposition group within the CHP, which had a critical stance regarding the policies of the said party.

Democratic Party assumed power in 1950 election and remained as the government until 1960. During this period, while trying to open the land to the outer world in an economic sense, this party was also responsible for some political blunders. One of these mistakes was the demoting of a once-prefecture Kırşehir to the status of township. One of the reasons underlying this decision was the tough opposition by the chairman of the Republicanist Nation Party Osman Bölükbaşı, who happened to be the elected MP from the said city.

Bölükbaşı, who embarked on his political career in the ranks of the Democratic Party in 1946, left the party one year later and took an active role in the establishment of the Nation Party. He was elected as MP in 1950 and following the closure of the Nation Party in 1954 established the Republicanist Nation Party with his compatriots. In the general elections held in 1954, DP enjoyed huge success almost in all electoral districts, except in Kırşehir, where Osman Bölükbaşı and his friends secured 5 MP positions in the parliament. The defeat of the DP in Kırşehir electoral district along with the ensuing opposition from Osman Bölükbaşı paved the way for the decision to declare the city as township in the parliament after long deliberations in the parliament.

Kırşehir was doomed to remain as a town until 1957. This inferior status not only caused the development of the city to slow down, but also caused the loss of two towns; it used to have before the mentioned decision, Kozaklı and Hacıbektaş. This was the first case in which a city was demoted to the status of a town.

(4)

İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ...VII

KISALTMALAR... IX

GİRİŞ... 1

I. KIRŞEHİR’İNTARİHİÖZELLİKLERİ,SOSYALVEEKONOMİKYAPISI...1

A. COĞRAFİ KONUMU...1

B. TARİHİ...2

C. SOSYAL VE EKONOMİK YAPISI...4

I BÖLÜM CUMHURİYETDÖNEMİNDETÜRKİYE’DEÇOKPARTİLİ HAYATAGEÇİŞ A- İLK TBMM’DE SİYASİ GRUPLAR VE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ DENEMELERİ ...8

B- TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI ...11

C- SERBEST CUMHURİYET FIRKASI ...13

D- II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞTE DIŞ ETKENLER ...16

E- İÇ ETKENLER...21

1- Ekonomik Problemler ...21

2- Varlık Vergisi Uygulaması ...23

3- Milli Koruma Kanunu...27

4- Basına Uygulanan Yaptırımlar ...28

F- SİYASİ MUHALEFETİN OLUŞUMU ...30

G- ÇİFTÇİYİ TOPRAKLANDIRMA KANUNU...32

H- DÖRTLÜ TAKRİR (ÖNERGE) ...33

İ- MİLLÎ KALKINMA PARTİSİ’NİN KURULMASI ...35

J- DEMOKRAT PARTİ’NİN KURULMASI ...37

II BÖLÜM OSMAN BÖLÜKBAŞI VE MİLLET PARTİ A- OSMAN BÖLÜKBAŞI ...41

B- OSMAN BÖLÜKBAŞI’NIN SİYASİ MÜCADELEYE BAŞLAMASI VE DEMOKRAT PARTİ’YE GİRİŞİ...43

C- OSMAN BÖLÜKBAŞI’NIN DEMOKRAT PARTİ’DEN AYRILIŞI VE MİLLET PARTİSİ’NİN KURULUŞUNDAKİ ROLÜ...45

D- MİLLET PARTİSİ’NİN KURULUŞU VE AMACI...47

E- MİLLET PARTİSİ’NİN KATILDIĞI İLK SEÇİM...49

F- MİLLET PARTİSİ’NİN İKTİDARLA İLİŞKİSİ VE KAPATILMASI...51

(5)

H- CUMHURİYETÇİ MİLLET PARTİSİ’NE OSMAN BÖLÜKBAŞI’NIN

GENEL BAŞKAN SEÇİLMESİ ...56

I- CUMHURİYETÇİ MİLLET PARTİSİ - İKTİDAR İLİŞKİSİ ...57

III. BÖLÜM KIRŞEHİR’İNİLÇEYAPILMASI A- KIRŞEHİR’İN SİYASİ YAPISI...59

B- 1954 SEÇİMLERİ VE SONUÇLARI ...63

C- DP’NİN BASKICI POLİTİKALARI VE KIRŞEHİR’İN İLÇE YAPILMASI...68

1- Kırşehir’in İlçe yapılacağı Haberlerinin Basında Yer alması ve Kanunun Kamuoyundaki Tartışmaları ...68

2- Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Kırşehir’in İlçe Yapılmasına Etkisi ...71

3- Kırşehir’in İlçe Yapılma Gerekçeleri ...73

4- Kanunun Meclis Genel Kurulu’nda Görüşülmesi ...76

5- Kırşehir’in İlçe Yapılmasına Tepkiler ...84

6- Kırşehir’in İlçe Yapılmasının Sosyal ve Ekonomik Sonuçları ...88

7- Kanunun Resmi Gazetede Yayımlanması ...90

II- KIRŞEHİR’İNYENİDENİLYAPILMASI,MAĞDURİYETİNİN GİDERİLMESİ...90

A- KIRŞEHİR’İN İL YAPILMASININ KANUNİ GEREKÇELERİ...93

B- TASARININ KOMİSYONDA VE MECLİS GENEL KURULUNDA GÖRÜŞÜLMESİ ...94

C- HACIBEKTAŞ VE KOZAKLI İLÇELERİNİN NEVŞEHİR’E BAĞLANMASI ÜZERİNE MECLİSTE YAŞANAN TARTIŞMALAR ...97

D- KIRŞEHİR’İN YENİDEN İL YAPILMASININ YANKILARI...104

E- KIRŞEHİR’İN İL YAPILDIĞI DÖNEMDEKİ EKONOMİK DURUMU...107

IV. BÖLÜM KIRŞEHİR’İNİLYAPILMASINDANSONRAYAŞANANGELİŞMELER A- OSMAN BÖLÜKBAŞI’NIN DOKUNULMAZLIĞININ KALDIRILMASI ...108

B- OSMAN BÖLÜKBAŞI’NIN YARGILANMASI VE 1957 SEÇİMLERİNDE TEKRAR MİLLETVEKİLİ SEÇİLMESİ ...111

C- DEMOKRAT PARTİ’NİN ZAYIFLAMASI VE MUHALEFETE YÖNELİK TAVRI ...113

D- BAŞBAKAN ADNAN MENDERES’İN KIRŞEHİR ZİYARETİ ...116

E- HÜKÛMET DARBESİ VE YASSIADA’DA ADNAN MENDERES’İN KIRŞEHİR’İN İLÇE YAPILMASINA CEVABI ...117

(6)

SONUÇ... 120

BİBLİYOGRAFYA... 123

(7)

ÖN SÖZ

Türkiye’de çok partili hayata geçiş süreci ile ilgili ilk deneme, Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal Paşa’nın politikalarını beğenmeyen muhalif komutanlar tarafından Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması ile gerçekleşmiştir. Ancak bu geçiş denemesi başarılı olamamıştır. 1929 yılında tüm dünyadaki ekonomik buhranın ardından Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması ile ikinci kez çok partili hayata geçiş teşebbüsünde bulunulmuş, ancak bu girişim de uzun süreli olmamıştır. 1929 yılında, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın çok partili hayata geçiş denemesinin ardından 1946 yılına kadar parlamenter sisteme geçilememiştir. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra yönetimi ele geçiren İsmet İnönü 1946 yılına kadar Türkiye’yi idare etmiştir.

Çok partili hayata geçişi engelleyen önemli unsurlardan birisi iktidardaki partilerin, gücü ve otoriteyi başka bir parti ile paylaşmak istememesidir. İktidarı elinde tutan siyasi irade kendisine karşı oluşabilecek yapılanmaları ortadan kaldırmaya çalışmış ve ülkenin tek hâkimi olmuştur. 1946 yılında CHP içersindeki muhalif grup, CHP’nin politikalarını beğenmediği için harekete geçmiştir. Özellikle Çiftçi Topraklandırma Kanunu’nda belirginleşen muhalefet, şiddetini arttırarak yeni bir parti kuracağının sinyallerini vermiş ve 1946 yılında Demokrat Partiyi kurmuştur.

Çalışmanın ana unsurunu Demokrat Parti lideri Adnan Menderes ile Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Genel Başkanı Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı arasındaki siyasi mücadele ve bu mücadelenin Kırşehir iline etkisi oluşturacaktır. Bu çalışmada önemli yere sahip olan Osman Bölükbaşı, siyasi hayatına Demokrat Parti içerisinde başlamıştır. Daha sonra Demokrat Parti’nin CHP karşısında izlediği politikayı beğenmediği için DP’den ayrılarak Millet Partisi’nin kurucuları arasına katılmıştır. Sivri dilli ve hazır cevap bir kişiliği olan Osman Bölükbaşı’nın hitabetinin güçlü olması, onun kısa zamanda siyasette yükselmesini sağlamıştır. Millet Partisi’nin Genel Başkanı olmayı başaran Bölükbaşı, MP’nin kapatılmasının ardından CMP’yi kurarak siyasi mücadelesine burada devam etmiş, bu

(8)

esnada en önemli rakiplerinden birisi de DP Genel Başkanı Adnan Menderes olmuştur.

Çalışmayı ortaya koyarken kaynak sıkıntısı çekildiğini belirtmemizin yerinde olacağını düşünüyorum. Çalışmanın hazırlanması esnasında başvurulan önemli kaynaklar arasında Adnan Menderes’in, Osman Bölükbaşı’nın ve diğer milletvekillerinin meclisteki tartışmaları, Kırşehir’in ilçe olma sürecin kapsayan 1954 yılına ait yerel ve ulusal gazeteler yer almaktadır. Ayrıca çalışmaya canlı kaynak teşkil etmesi açısından o dönemi yaşamış kişilerle yapılan görüşmelerde büyük önem arz etmektedir.

Dört bölümden müteşekkil çalışmanın Giriş kısmında Kırşehir ‘in coğrafi yapısı, tarihi ve sosyo-ekonomik özellikleri hakkında bilgi verildi. Birinci bölümde; Türkiye’nin çok partili hayata geçiş süreci ve bu dönemde çok partili hayata geçişin alt yapısını hazırlayan unsurlar ele alındı.

İkinci bölümde Türk siyasetinin önemli isimlerinden Osman Bölükbaşı’nın, siyasi hayatı ve genel başkanlık görevini yürüttüğü partiler hakkında bilgi verildi.

Üçüncü bölümde Kırşehir’in ilçe yapılması gerekçeleri ile birlikte ayrıntılı olarak ele alındı. Kırşehir’in ilçe olmasıyla alakalı mecliste geçen konuşmalar, medyada yer alan haberler ve Kırşehir halkının yaşanan süreç hakkındaki görüşleri ve Kırşehir’in ilçe yapılmasının etkileri üzerinde duruldu.

Çalışmanın son dördüncü bölümünde ise Osman Bölükbaşı’nın Kırşehir’in ilçe olmasından sonraki süreçte yaşadığı siyasi mücadelesinden, 1960’da yapılan hükûmet darbesi ile Demokrat Parti iktidarının yıkılması ve bunun sonucunda Yassıada’ya gönderilen Menderes’in Yassıada’da Kırşehir’in ilçe yapılmasına verdiği cevaptan bahsedilmiştir.

Bu çalışmanın hazırlanmasında yardımlarını ve desteğini esirgemeyen, değerli Danışman Hocam Sayın Doç. Dr. Ferudun Ata’ya teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca çalışmam esnasında manevi desteğini esirgemeyen eşime ve kızım Ayşe Rana’ya da şükranlarımı sunarım.

(9)

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri C : Cilt

CHP :Cumhuriyet Halk Partisi

CKMP :Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi CMP :Cumhuriyetçi Millet Partisi DP :Demokrat Parti,

KMP : Köylü Milet Partisi MÖ : Milattan Önce MP : Millet Partisi MS : Milattan Sonra s : Sayfa

SCF : Serbest Cumhuriyet Fırkası TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi

TBMM ZC : Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi TKP : Türkiye Köylü Partisi

(10)

GİRİŞ

I. KIRŞEHİR’İN TARİHİ ÖZELLİKLERİ, SOSYAL VE EKONOMİK

YAPISI

A. COĞRAFİ KONUMU

İç Anadolu Bölgesi’nde ve Orta Kızılırmak yayı içinde yer alan Kırşehir, 39 derece 08 dakika kuzey enleminde, 34 derece 10 dakika doğu boylamı içerisinde bulunan bir şehrimizdir1. Kuzeyinde Yozgat, batısında Ankara ve Kırıkkale, doğusunda Nevşehir, güneyinde ise Nevşehir, Aksaray ve Kızılmak ile çevrili olan Kırşehir, 6.629 kilometre karelik yüzölçümüne sahiptir2. Bu oranıyla Kırşehir, yüzölçümü bakımından Türkiye’nin binde 8’lik3, İç Anadolu topraklarının da yüzde 2,9’luk kısmını teşkil etmektedir. Güneyinde Kızılırmak Vadisi, kuzeyinde Delice Irmağı bulunan Kırşehir, batıda Kaman – Kılıçözü vadisi ile doğuda da Seyfe Gölü çöküntü alanları ile çevrilidir. Kırşehir’in bu derin vadilerde bulunması buranın II ve III. zamanlardan beri şiddetli aşınmaya uğradığını göstermektedir. Akarsu bakımından bolca beslenen bu bölgede derin vadiler oluşmuş, akarsular doğal olarak bölgenin yer şekillerinin oluşumunda ciddi etki etmiştir. Şehrin kuzeyinde bulunan akarsuların bir kısmı Delice Irmağı’na, bir kısmı da bölgenin en önemli göllerinden birisi olan Seyfe Gölü’ne akmaktadır4.

İlin başlıca dağı, şehrin kuzeydoğusunda 1.679 metre yüksekliğinde bulunan Kervansaray Dağı olup, Naldöken, Üç Kuyu, Çayağzı, Çiçekdağı, Baran, Armutlu, Köpekli ve Kırlangıç Dağları da bölgenin önemli dağları arasında yer almaktadır. Çevresi Hirfanlı, Çuğun, Kesikköprü barajları ile çevrili olan Kırşehir, akarsular bakımından da oldukça zengin olup, Kılıçözü, Değirmenözü, Kızılırmak, Delice, Acıöz gibi ırmaklar da bu bölgeden geçmektedir. Doğal yapısına bakıldığında ilin % 93’lük kısmı tarım arazisi açısından uygunken ekili ve dikili alan % 59 dur5.

1 Etem Basınoğlu, Çeşitli Yönleriyle Kırşehir, Kırşehir 1981, s.74. 2 Cevat Hakkı, Tarım, Kırşehir Ansiklopedisi, Ankara1960, s.8. 3 E.Basınoğlu, Kırşehir, s.74.

4 Kırşehir il Yıllığı 1993, s.21. 5 E.Basınoğlu, Kırşehir, s.74-76.

(11)

B. TARİHİ

Anadolu’nun önemli yerleşim merkezlerinden olan Kırşehir’in tarihi geçmişi M.Ö. 2000’li yıllara Tunç Dönemine kadar dayanmaktadır6. Etiler, Gassaniler, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, Kapadokyalılar, İranlılar, Galtlılar ve Abbasoğulları egemenliğine giren Kırşehir, Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türk beyliklerinin egemenliğine girmiş, böylece bölgede Türklerin hâkimiyeti başlamıştır7.

Bilinen tarihi Hititlilere kadar dayanan Kırşehir’e sırasıyla Frigyalılar, Persler, Makedon Kralı Büyük İskender, Romalar ve Bizanslılar hakim olmuştur8. Romalıların 395’te ikiye ayrılmasından sonra ise bölgede Bizans hâkimiyeti başlamıştır9. Bizans egemenliğine giren Kırşehir, bu dönemde Makissos adında çok fazla ticari ve siyasi etkinliği olmayan bir kasaba olarak yaşamını devam ettirmekteydi. Ancak Bizans imparatorlarından Justinaus’un 6. yüzyılda bölgeyi tekrar yeniden imar ettirmesi ile Kırşehir’e Justinapolis adı verilmiştir10.

Kırşehir’in Türklerin eline geçmesi ile birlikte bölge için yeni bir dönem başlamıştır. Etilerin Akova, Romalıların Saravuna, Yunanların Makisos, Kapodakya Krallığının Parasos, Bizanslıların Justinapolis adını verdikleri bölge, Selçukluların eline harabe bir şekilde geçtiği için Kırşehir adını almıştır11. Hicri 290’lı yıllarda Hacı Turaoğlu Şah Mehmet isimli şahsın vakfiyesinde Kırşehir adının geçtiği görülmektedir12. Selçuklular döneminden sonra şehrin gelişmeye başlaması ile birlikte bölgeye Gülşehri adı verildiği düşünülmektedir13.

Kırşehir’in Türklerin eline geçmesi, Büyük Selçuklu hükümdarı Alpaslan’ın 1071’de Malazgirt savaşında Bizanslıları yenilgiye uğratmasından sonra gerçekleşmiştir. Kırşehir ve yöresini 1075’te Kutalmışoğlu Süleyman Şah almış, böylece Kırşehir ve yöresi Türkiye Selçukluları Devleti’nin hâkimiyetine

. destesi, Ankara 1976, s.10. ehir 1940, s.70. 6 Kırşehir İl Yıllığı 1993, s.23 7 C.H.Tarım, Kırşehir, s.16. 8 Kırşehir İl Yıllığı 1993, s.35. 9 Mehmet Önder, Kırşehir Gül 10 E.Basınoğlu, Kırşehir, s.20. 11 C.H.Tarım, Kırşehir, s.70. 12 Kırşehir İl Yıllığı 1993, s.58.

(12)

geçmiştir14. Kırşehir valisi olarak görev yapan Cacaloğlu Nurettin bölgenin hem ilmî hem de mimarî anlamda gelişmesine gayret göstermiş, Cacabey Medrese’si ve Külliyesini kurdurmuştur. Bu dönemde Kırşehir, önemli bilim merkezlerinden birisi olarak

bülbüller.” dizeleriyle Kırşehir’in gül ve

bülbü

ğulları’na vermi

e, 15 ilkokul bulunmaktaydı. Bölgeden toplanan seneli

mevcudiyetini devam ettirmiştir15.

Anadolu Selçukluları döneminde ise Kırşehir’in adının Gülşehri olarak anıldığı kayıtlarda geçmektedir. Bunu Hacı Bektaş-i Veli’nin menkıbelerinin derlendiği vilayetnameden anlıyoruz. Bunun nedeni olarak da Ekiz Arası olarak bilinen ve Kırşehir merkezinden Özbağ Kasabası’na kadar uzanan geniş bir bölgede bir çok gül bahçesinin bulunması gösterilmektedir. Meşhur halk şairlerinden Dadaloğlu “Biter

Kırşehir’in gülleri biter, çağrışır dalında

l yurdu olduğunu dile getirmiştir16.

XIII. yüzyılda Anadolu’nun önemli merkezlerinden birisi olan Kırşehir, 1365’te Eretna beyliğinin hâkimiyetine girmiş, ardından 18 yıl Kadı Burhanettin’in hâkimiyeti altında kalmış, Emir Timur’un Anadolu seferinden sonra bölge O’nun eline geçmiştir. Timur Anadolu’dan ayrılırken Kırşehir’i Karamano

ştir. Osmanlı Devleti’ne ise II. Murat döneminde bağlanabilmiştir17.

1890 yılındaki salnameye göre Kırşehir merkezinde, 28.470 erkek Müslüman, 1.133 kadın Müslüman, 141 erkek Rum, 119 kadın Rum, 406 erkek Ermeni, 229 kadın Ermeni olmak üzere toplam 56.498 nüfus mevcuttu. Ayrıca şehirde 2.000 hane, 11 han, 700 dükkân, 1 hastane, 1 hamam, 6 kahve, 90 çeşme, 4 bölük, 1 kışla, 26 camii, 19 mescit, 4 medrese, 1 lis

k vergi de 582. 448 kuruştu18.

Kırşehir Osmanlı’nın ilk dönemlerinde Karaman’a bağlı bir liva olarak yaşamını devam ettirmiştir. 19. Yüzyılda önemini kaybeden Kırşehir, ticaret yoları üzerinde küçük bir durak haline gelmiştir. 1867 yılında hazırlanan Vilayet Nizamnamesi’ne göre Konya vilayetinin Niğde sancağına bağlı bir kaza durumundadır19. 1877 yılında sancak haline gelen Kırşehir, Konya’dan ayrılarak Ankara vilayetine bağlanmış, Avanos, Keskin, Mecidiye (Çiçekdağı) kazaları da 14 Yurt Ansiklopedisi, “Kırşehir” C.7, İstanbul, 1983, s.4912.

15 E.Basınoğlu, Kırşehir, s.22. 16 M. Önder, Güldestesi, s.13. 17 Kırşehir İl Yıllığı1967, s.38.

18 Adnan Yılmaz, Küçük Asya’nın Kır-Şehri, Kırşehir 2006, s.175-176. 19 Erik Jan Zürcher, Modern Türkiye’nin Tarihi, İstanbul 1996, s.10.

(13)

Kırşehir’e dâhil edilmiştir. 1918’de Kırşehir’in konumu değişmemiş, Ankara sancağına bağlılığını devam ettirmiştir20. 1921’de bağımsız bir mutasarrıflık olmuş,

1924’

l Paşa, Kaman’dan geçtiği sırada yine büyük sevgi göste

hit vermiştir. Kaman ve Çiçekdağı ilçelerinde ise şehit

26

C. SOSYAL VE EKONOMİK YAPISI

yığma yapılarla yeniden kurulmuş, 1957 yılına kadar bazı ufak değişikliklerle imar

te de il haline gelmiştir. Kırşehir’in bu dönemdeki nüfusu ise 8.462’dir21.

Kırşehir, Kurtuluş Savaşı döneminde işgale uğramadığı için burada herhangi bir direniş de olmamıştır. Ancak ülkenin kurtuluşu adına kurulan cemiyetlere destek verilmiş, Müdafai Hukuk Cemiyeti’nin Kırşehir şubesi açılmıştır22. Millî Mücadele lideri Mustafa Kemal Paşa, Kırşehir’e geldiğinde Kırşehirliler ona sahip çıkarak ilgi göstermişlerdir. Sivas Kongresi dönüşünde Kırşehir’e uğrayan Mustafa Kemal Paşa, üç eski taksi ile önce 22 Aralık 1919 tarihinde Mucur ilçesine uğramış, burada halk ve hükûmet yetkililerince çiçeklerle karşılanmıştır. Mustafa Kemal Paşa burada; “Bu

küçük kasabada gördüğüm hürmeti ve çocuklardaki zekâyı başka hiçbir yerde görmedim.” diyerek Mucur’da halkı tarafından yakın bir ilgili ile karşılandığını ifade

etmiş, buradan da Hacıbektaş’a geçmiştir23. 24 Aralık’ta Kırşehir merkezine gelen Mustafa Kemal Paşa’yı 200 atlı karşılamıştır24. Bu karşılamadan sonra Kılıçözü deresi karşısında bulunan Gençler Derneği’ne geçilmiş, burada Mustafa Kemal Paşa halka bir konuşma yapmıştır. Kırşehir ziyaretinin ardından Ankara’ya gitmek için harekete geçen Mustafa Kema

rileriyle karşılanmıştır25.

Millî mücadeleye destek veren Kırşehir, resmi kayıtlara göre merkezde 210, Mucur’da 75, Avanos’ta 85 şe

sayısı tespit edilememiştir .

Kırşehir, Kılıçözü Vadisine yerleşmiş, geniş bir düzlük olan vadi tabanının olduğu bölgede konuşlanmıştır. Su sıkıntısının olmadığı araziye kale ve kent merkezi kurulmuştur. 1938 depreminden sonra önemli ölçüde yenilenen şehir merkezi taş ve

20 Yurt Ansiklopedisi, “ Kırşehir”, C.7, s.4915. 21 E.Basınoğlu, Kırşehir, s.52- 44.

22 Kırşehir İl Yıllığı 1967, s.39.

23 Sırrı Kardeş, Heyeti Temsiliye ve Mustafa Kemal Kırşehir’de, Ankara 1950, s.12. 24 Avşar Cihan, Kırşehir ve İlçeleri, Ankara 1990, s.35.

25 A.Yılmaz, Kır-Şehri, s.202-209. 26 A.Yılmaz, Kır-Şehri, s.212.

(14)

faaliyetlerine devam etmiştir. Özellikle Kırşehir, 1957’de Kayseri yolunun şehrin kuzeyine alınmasıyla daha da gelişmeye ve değişmeye başlamıştır27.

1927 yılında yapılan nüfus sayımında toplam 127.067 çıkan Kırşehir’in nüfusunun 21.130’u şehir ve ilçe merkezlerinde otururken, 105.937 kişi köylerde ve taşra kesimlerinde oturmaktaydı. 1950’li yıllara gelindiğinde toplam nüfus 181.899’a ulaşmış, bu nüfusun 31 bin’i şehir merkezinde yaşarken, 150.037’si köylerde yaşamaya devam etmiştir. Köy nüfusunun kent nüfusuna göre daha fazla olduğu Kırşehir’de köy ve kentlerde yaşayan insan sayısının dengelenmesi ancak 1990’lı yıllarda gerçekleşmiştir. Bu döneme kadar köylerde yaşayan insan sayısı şehirlerde yaşayandan daha yüksek olmuştur. Bu nedenle Kırşehir’in kentleşme oranı sürekli düşük kalmıştır28.

Ekonomik yapısı tarım ve hayvancılığa dayanan Kırşehir’de kırsal nüfus ovalık arazilere ve suyun bulunduğu vadilere dağılmıştır. Kırşehir 6.629 kilometre karelik yüz ölçümü29 ile tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yoğun olarak yapıldığı bir ildir. Kuzey ve güneyinde yüksek dağların bulunması ve bu dağlarda yaylaların olması, bölge insanını hayvancılığa da yönlendirmiştir. İklim şartları itibariyle arpa, buğday, yulaf, nohut, çavdar, mısır, mercimek; elma erik, badem, zerdali, ayva armut gibi pek çok sebze ve meyve bölgede yetiştirilirken30, bazı ürünler özellikle bölge ekonomisi için ayrı bir öneme haizdir. Bağcılık bu önemli faaliyetlerden birisidir. 1960 yılında 13.200 hektarlık alandan 55 bin ton üzüm üretilmiş, önemli bir miktarı pekmez yapımında kullanılmıştır. Kavak ağacı yetiştiriciliğinin de önemli olduğu bölgede büyük ceviz ağaçları da bulunmaktadır31. Sulu tarımın yapılabildiği alanlarda bostan,

yonca ve şekerpancarı yetiştiriciliği yapılmaktadır. 1963 verilerine göre Kırşehir’in 264 köyünde toplam 31.369 çiftçi ailesi bulunmaktadır32.

Şehrin ekonomik anlamda gelişememesi sosyal hayatı da etkilemiştir. Tarım faaliyetlerinin doğal koşullara göre yapıldığı şehirde sulama faaliyetleri sistemli bir şekilde yapılamamış, bu da tarım faaliyetlerinin kısıtlı ve zor şartlarda yapılmasına neden olmuştur. Bölgede tarım dışında her hangi bir alanda faaliyetin yapılamaması

27 Yurt Ansiklopedisi, “Kırşehir”, C.7, s.4944. 28 Kırşehir İl Yıllığı 1993, s.47.

29 C.H.Tarım, Kırşehir, s.13. 30 C.H.Tarım, Coğrafya Lüğatı, s.69. 31 C.H.Tarım, Kırşehir, s.14. 32 Kırşehir İl Yıllığı 1993, s.117.

(15)

bölge insanının ekonomik anlamda sıkıntılar çekmesine ve halkın önemli bir kesiminin il dışına göç etmesine neden olmuştur. 1960’lı yıllarda Almanya’ya yapılan göçler bunun bir göstergesidir. Birçok kişinin yurt dışına göç etmesinde şehirdeki iş imkânlarının yetersiz olması önemli sebep teşkil etmiştir. Kırşehir 1973 ile 1981 yılları arasında kalkınmada öncelikli bir şehir olmasına rağmen sanayi alanında bölge insanının çalışabileceği bir sanayi yatırımına sahne olmamıştır33.

Şehirde 1960’lı yıllarda sanayi yatırımı adına sadece 4 adet un fabrikası bulunmaktaydı. Ne özel sektöre ne de kamuya ait herhangi bir büyük sanayi tesisi vardı. Sadece taş işçiliği, halıcılık ve kilimcilik gibi alanlarda faaliyet gösterilmekteydi. Özellikle halıcılığın ciddi anlamda geliştiği şehirde 35 bin halı tezgâhı bulunmaktadır. Bölgede ekonomik faaliyetler esnaf dernekleri tarafından yürütülmektedir34.

Yurt dışına göç eden insanlar da kendi doğdukları bölgeye yatırım yapmak için faaliyetlerde bulunmuşlar; ancak bu da çözüm olmamış, büyük çapta yatırımlar 1980’de Oralsan Makine Sanayi, 1983’de de Çemaş Çelik Fabrikası açılmasıyla gerçekleştirilmiştir35.

Kırşehir’deki önemli iş sektörlerinden birisi de gelişmiş olan mermer işçiliğine dayalı “Onxy”36 taşıdır. Bu alanda kendisini geliştiren şehir esnafı ürettiği “Onxy” taşlarını başka şehirlere hatta yurt dışına ihraç etmektedir. Jeolojik yapısı itibari ile yer altı su kaynaklarına sahip olan şehirde önemli sıcak su kaplıcaları bulunmaktadır. Bunlardan biri olan Terme Kaplıcası hem şehrin ısınmasına hem de bölgeye gelen turistlerin sıcak su imkânlarından faydalanmasını sağlamaktadır.

Ankara-Kayseri arasına sıkışan Kırşehir sanayi yatırımının yapılmadığı bir yerdir. 1986 tarihinde devlet yatırımı adına Petlas yapılmış, bu kamu kurumu da sonradan özelleştirilmiştir. Şu an devlet yatırımı olarak en önemli fabrikalardan birisi şeker fabrikasıdır. Onun haricinde büyük kamu kurumu yoktur. Kırşehir’de son

33 Yurt Ansiklopedisi, “Kırşehir”, C.7, s.4921. 34 Kırşehir İl Yıllığı 1993, s.111-114.

35 Yurt Ansiklopedisi, “Kırşehir”, C.7, s.4921.

36 Onxy: Bir taş türüdür. Mermerden farklıdır. Dışarıdan bakıldığında mermerden ayırmak çok

zordur. Yarı saydam olup ışığı geçirir. Derin katmanlarda bulunur. Rengine göre değer kazanır. En değersiz olanı siyah renktir. Daha sonra değerine göre beyaz, gri, kahve, sarı renkler gelir en değerli rengi de yeşil renklidir.

(16)

yıllarda yapılan yatırımlar neticesinde özel sektöre ait döküm, makine, mobilya, un fabrikaları bulunmaktadır.

(17)

I BÖLÜM

CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ

A- İLK TBMM’DE SİYASİ GRUPLAR VE ÇOK PARTİLİ

HAYATA GEÇİŞ DENEMELERİ

Mustafa Kemal Paşa resmi görevle Anadolu’ya geçerek, Karadeniz Bölgesi’nde birtakım faaliyetlerde bulunmuş, ardından Millî Mücadele hareketini başlatmak için Havza’ya geçmiştir. Burada 8 Haziran 1919’da bağımsızlığa kavuşmak için millî mücadeleye destek veren örgütlerin birleşmesi gerektiğini belirterek, Sivas’ta bir heyetin oluşturulması gerektiğinden bahsetmiştir. Ardı ardına toplanan kongrelerle örgütlenme süreci başlatmış, bu örgütlenme döneminde halkın desteğini almaya çalışmıştır. O’nun, halkın desteğini alması, ileride halk egemenliğine dayanan bir yönetim sistemini uygulayacağının ipuçlarını vermiştir37. Oluşturduğu Temsil Heyeti ile Anadolu’da faaliyetlerine devam etmiş, kendisine toplumsal bir alt yapı oluşturmaya çalışmıştır38.

Sivas Kongresi’nde cemiyetler bir araya getirilerek, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiş, Temsil Heyeti vatanın bütününü temsil eder hükmü koyulmuştur. Değişik düşünce yapısındaki insanlardan oluşan bu grup Millî Mücadele’nin önder kadrosunu oluşturmuştur39.

İstanbul’un işgalinden sonra Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Mebusu ve Temsil Heyeti Başkanı sıfatıyla yayınladığı bir bildiride40, Anadolu’da bir meclisin toplanması gerektiğinden bahsetmiştir. 15 gün içerisinde seçimler yapılmış ve halkın desteğini sağlamak için 23 Nisan 1920’de Cuma günü dinî bir törenle Meclis

37 Esat Öz, Türkiye’de Tek Parti Yönetimi ve Siyasal Katılım, 1923-1995, Ankara 1992, s.73. 38 İhsan Ezherli, TBMM (1920-1988) ve Osmanlı Meclis-i Mebus an’ı (1877- 1920), Ankara 1988,

s.70.

39 E.Öz, Tek Parti, s.74.

(18)

açılmıştır. TBMM’nin açılması ile birlikte ülkenin yönetim merkezi sorunu da çözülmüştür41.

Meclisin açılmasının hemen ardından Mustafa Kemal Paşa meclisin mahiyetini ve görevlerini içeren bir anayasa teklifi sunmuş, muhafazakâr milletvekilleri bu teklife, rejimi tehlikeye sokacağı gerekçesi ile karşı çıkmışlardır. Bu teklif mecliste muhafazakârlar ve yenilikçiler adı verilen iki grubun belirginleşmesine neden olmuştur42. Mustafa Kemal Paşa 10 Mayıs 1921’de meclis içinde I. Grup olarak anılacak olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu kurmuştur. Mustafa Kemal Paşa bu grubu kurmadan önce mecliste, Tesanüt Grubu, İstiklal Grubu, Halk Zümresi ve Islahat Grubu gibi gruplar bulunmaktaydı43.

Meclisteki gruplaşmalar özellikle 1921 Anayasası’nın görüşüldüğü esnada gün yüzüne çıkmıştır. Mecliste 1) Tesanütçüler, 2) Millîyetçiler, 3) Komünistler şeklinde 3 ayrı grup bulunmaktaydı. Millîyetçiler’de kendi aralarında 3 gruba ayrılmışlar, Islahatçılar, Muhafazakârlar, Liberaller şeklinde bölünmüşlerdi. Mustafa Kemal Paşa mecliste bu kadar çok gruplaşmanın olmasından rahatsızdı. Bu durum bazı kararların alınmasını zorlaştırıyordu. Bu durumu fark eden Mustafa Kemal Paşa İstiklal Grubu adıyla bir grup kurmuştur. Meseleleri önce burada değerlendirmiş, daha sonra bu görüşülen meseleleri meclis gündemine sunmuş, böylece görüşülen meselelerin kabulünü sağlamıştır44.

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk grubunu kurmada iki amaç güden Mustafa Kemal, 10 Mayıs 1921’de 133 milletvekili ile ilk toplantısını gerçekleştirmiştir. Birinci amacı Misak-ı Millî’de belirtildiği gibi milletin bağımsızlığını gerçekleştirmek ve bütünlüğü sağlamak, ikinci amacı da anayasanın ilkeleri doğrultusunda kurulan hükûmete daha rahat çalışma imkânı sağlamaktı. İkinci amacının ancak inkılâpçı düşüncedeki milletvekilleri tarafından gerçekleştirilebileceğini düşünen Mustafa Kemal Paşa, ikinci meclise kendi düşüncesine yakın kişileri almaya çalışmıştır45. Anadolu Müdafaa-i Hukuk Grubu ile mecliste oyların dağılması önlenmiş, kararlaştırılan konular kabul edilmiş, böylece

41 E.Öz, Tek Parti, s.75-76.

42Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi Sosyal ve Kültürel Temelleri, İstanbul 1967, s.38-39. 43 Zeki Çevik, Millî Mücadele’de “Müdafa-i Hukuktan Halk Fırkası’na” Geçiş 1918-1923, Ankara

2002, s.396 -397.

44 Z.Çevik, Millî Mücadele, s.398-399.

(19)

azınlık çoğunluğa uymuş, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti istediği kararları kabul ettirmiştir46.

Bu grubun kurulmasına Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Ulaş karşı çıkarak meclise soru önergesi vermiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın bu grubu oluşturmasına karşı çıkan muhalifler, I. Grubun kurulmasından 14 ay sonra, Temmuz 1922 de, II. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu adıyla yeni bir oluşum meydana getirmişlerdir47.

Mecliste I. ve II. Grupların milletvekili dağılımına bakıldığında, 15 Mayıs 1921 rakamlarına göre 352 vekilin 261’i I. Gruba, 90’ının II. Gruba ait olduğu görülmektedir. II. Grubun amacı Mustafa Kemal Paşa’nın şahsi egemenlik kurmasını engellemek, meclis üstünlüğünü gerçekleştirmektir48. İkinci grup milletvekilleri genelde yöresel görünüme sahip, kuzey ve doğu illerinden gelen milletvekillerinden oluşmuştur. Mecliste sürekli demokrasi ve hürriyet isteklerini gündeme getirmişlerdir49.

Türkiye’de 1923 yılının Nisan ayında yapılan seçimlerde Mustafa Kemal Paşa, reformcu ve ıslahatçı vekillerin seçilmesine dikkat etmiştir50. Mustafa Kemal Paşa gücünü ve prestijini sağlamlaştırmak için, kontrolü altındaki I. Grubu siyasi parti haline getirmek istemiştir. Kuracağı partinin özellikle halk tarafından desteklenmesini sağlamak ve halkla bütünleşmek için partinin adının Halk Fırkası olacağından bahsetmiş, amacının Türkiye’yi çağdaş, demokratik bir hukuk devleti haline getirmek olduğunu belirtmiştir51. Mustafa Kemal Paşa partinin adını da 9 Eylül’de “Halk Fırkası” olarak açıklamıştır52. Ancak partinin kurulabilmesi ve

yasalaşması, 1923 seçimlerinden sonra olabilmişti53. Parti kurulduktan sonra 104

maddelik bir tüzük yayınlanmıştır.54 Kurulan parti 10 Kasım 1924’te de “Cumhuriyet

46Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyetinde Tek parti Yönetiminin Kurulması,(1923-1931), İstanbul

1989, s. 41.

47 Z.Çevik, Millî Mücadele, s.404-415. 48 A.Birinci, Hürriyet, s.224-379. 49 E.Öz, Tek Parti, s.78.

50 E.Öz, Tek Parti, s.81.

51 Yılmaz Çolak, “1923-1929 Dönemi Türkiye’de Dış Politika”, Türkiye’nin Politik Tarihi, Editörler;

Âdem Çaylak, Cihat Göktepe, Mehmet Dikkaya, Hüsnü Kapu, Ankara 2009, s.219-229.

52 Z.Çevik, Millî Mücadele, s.455. 53 E.Öz, Tek Parti, s.85.

54 Füruzan Hüsrev Tokin, Türkiye’de Siyasal Partiler ve Siyasi Düşüncenin Gelişimi, İstanbul 1965,

(20)

Halk Fırkası” olarak ismini değiştirmiştir55. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kurulduğu 1924 yılından 1950 yılına kadar Türkiye’de egemenliğini devam ettirmiştir56.

B- TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, CHP’yi denetlemek için 17 Kasım 1924’de kurulmuştur. Demokratik ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de meclis içinde iktidarı denetleyecek bir parti yoktu. Birkaç bağımsız milletvekili dışında, meclis milletvekilleri aynı fırkaya mensuptu. Bu durum meclis içinde iktidarı denetleyecek bir partiyi gerekli kılmış, bu yüzden CHP’nin politikalarından hoşlanmayan muhalif grup Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurmuştur57.

Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı yenileşme hareketini tasvip etmeyen ve İsmet İnönü’nün politikalarından rahatsız olan Kurtuluş Savaşı’nın önemli komutanları, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın temellerini atmıştır58. Refet Bele, Kazım Karabekir, Ali Fuat Bey gibi paşalar Cumhuriyet’in ilanının şeklini ve Teşkilat-ı Esasiye Kanun’undaki bazı maddeleri benimsemedikleri ve geleneksel düzen taraftarı olduklarından dolayı Ankara’da yeni bir parti kurma çalışmalarına ağırlık vermişlerdir. Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhuriyeti ilan etmek için eski silah arkadaşlarının görüşünü almaması, Mustafa Kemal ile bu paşaların arasının açılmasında önemli bir unsur olmuştur59.

Cumhuriyet’in ilan edilmesi, halifeliğin kaldırılması gibi iki önemli inkılâp hareketi kısa süre içinde gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal Paşa devlet yönetiminde değişikliğe giderek İslamcı devlet anlayışından laik bir devlet anlayışına yönelmişti. Memleket ekonomisinin içinde bulunduğu kötü ekonomik durum ve hükûmete duyulan hoşnutsuzluk, İsmet Paşa’nın eleştirilmesine neden oluyordu. Bu hoşnutsuzluk parti içinde muhalefet hareketinin artmasına neden olmuş, millî mücadele hareketinin ön saflarında yer alan Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa

55 Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Partiler 1859,1952, İstanbul 1952, s.559-560. 56 T.Z.Tunaya, Siyasi Partiler, s.556-557.

57 Ahmet Yeşil, Türkiye Cumhuriyetinde ilk Teşkilatlı Muhalefet Hareketi Terakkiperver Cumhuriyet

Fırkası, Ankara 2002, s.146-147.

58 T.Z.Tunaya, Siyasi Partiler, s.606. 59 A.Yeşil, TPCF, s.123-124.

(21)

(Cebesoy), Rauf Paşa (Orbay), Dr. Adnan Bey (Adıvar) gibi bazı vekiller harekete geçerek, 17 Kasım 1924’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurmuşlardır60.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu esnasında Halk Fırkası’ndan 11 kişi istifa etmiş 12 gün sonra partiden ayrılanların sayısı artarak 32’ye yükselmiştir. İstifa eden mebuslardan 28 tanesi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na katılmışlardır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Kazım Karabekir başkanlığında kurulmuş, başkan vekilliğine Adnan Bey ve Rauf Bey, Genel Sekreterlik görevine de Ali Fuat Paşa getirilmiştir61.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, birçok konuda Halk Fırkası’ndan farklı düşünmemekte idi. Yeni kurulan parti özellikle parti içi demokrasi kavramının gelişmesini istiyor, tek dereceli seçimlerin yapılması gerektiğini belirtiyordu. Cumhurbaşkanı’nın da partiler üstü olması gerektiğin savunuyorlardı.62 Ali Fuat Paşa amaçlarının iktidara gelmek değil, iktidara muhalefet etmek olduğunu söylemiştir. Liberal düşünce ve inanca saygılı olduklarını belirterek, anayasanın milletten izin alınmadan değiştirilemeyeceğini savunmuştur63.

Yeni kurulacak partinin Halk Fırkası içindeki siyasal işleyişe ve yapılan uygulamalara eleştiriler getirmesi Halk Fırkası’nda tepkilere neden olmuş ve sert bir şekilde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kuracak olanlar eleştirilmeye başlanmıştır. Yeni kurulacak olan partinin isminde Cumhuriyet kelimesinin geçtiğini haber alan Halk Partililer hemen partilerinin başına Cumhuriyet kelimesini eklemişlerdir64.

İktidar-muhalefet ilişkisini ve iktidarın kurulan bu muhalefet partisine bakış tarzını iki bölüme ayırabiliriz. Birinci bölüm Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulduktan sonraki ilk 5 aylık dönemde iktidarda bulunan Ali Fethi Bey (Okyar) dönemidir. Bu dönemde iktidar muhalefet hareketleri demokrasi adına ümit verici olmuştur. İkinci dönemi de İsmet Paşa devresidir. Bu dönemde iktidar ve muhalefet ilişkileri gergin geçmiştir65. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulduğu dönemden

60 K.Karpat, Demokrasi Tarihi,,s.40-41 61 T.Z.Tunaya, Siyasi Partiler, s.610-620. 62 E.Öz, Tek Parti, s.90-91.

63 Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatırlar C.II, İstanbul 2002, s.110- 112. 64 E.Öz, Tek Parti, s.89-91.

(22)

beri, Halk Partisi’nin radikal üyelerinin sürekli saldırılarına ve eleştirilerine maruz kalmıştır66.

Mustafa Kemal Paşa yapacağı inkılâplarda, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı bir engel olarak görmüş, muhalif grubun parti kurmasını istememiştir. Kendisine komplo kurdukları gözüyle bakmıştır67.

Anadolu’da kısa sürede teşkilatlanmaya çalışan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın ömrü çok uzun olmamıştır. Sadece 199 gün siyasi mücadele verebilmiş, Doğu bölgemizde çıkan Şeyh Sait isyanının patlak vermesinin ardından, bu isyanı bastırabilmek amacıyla çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile parti sıkıntıya girmiştir. Bazı parti yöneticileri Şeyh Sait İsyanı ile ilişkilendirilmiş68, yöneticiler iktidar tarafından suçlamalara maruz bırakılmışlardır. Hükûmet, İstiklal Mahkemeleri’ne göndermiş olduğu yazı ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası şubelerinin kapatılmasını istemiştir. Yaşanan bu gelişmelerin ardından Ankara İstiklal Mahkemeleri ile Şark İstiklal Mahkemeleri bazı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası şubelerini kapatmıştır. İstiklal Mahkemeleri’nin aldığı kapatma kararları iktidar partisine hukuki meşruluk zemini hazırlamış ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Bakanlar Kurulu kararı ile Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayandırılarak 30 Haziran 1925’te kapatılmıştır69. Böylece Türkiye’de çok partili hayata geçişin ilk denemesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

C- SERBEST CUMHURİYET FIRKASI

Tüm dünyada baş gösteren 1929 ekonomik krizi, Türkiye’yi de derinden etkilemiştir. Mustafa Kemal Paşa, hükûmetin denetlenmesi ve yeni çözüm yollarının bulunup bu sıkıntıların atlatılması için yeni bir siyasi oluşumun gerekli olduğunu düşünmüştür70.

Paris Büyük Elçiliği görevinde bulunan Ali Fethi Bey iznini kullanmak üzere temmuz ayında Türkiye’ye gelmiş, İstanbul Valisi Muhiddin Bey ve hükûmet

66 E.Öz, Tek Parti, s.96.

67 M.K. Atatürk, Nutuk, C.II, s.856. 68 A.Yeşil, TPCF, s.236.

69 E.Öz, Tek Parti, s.96-97.

(23)

yetkilileri, Fethi Bey’i karşılamıştır71. Mustafa Kemal Paşa, Fethi Bey’i Yalova’daki çiftliğine çağırmıştır. Ülkenin içinde bulunduğu durumu anlatmış, ülkenin pek çok bölgesinden şikâyetler geldiğini ve hükûmetin eksiklikleri olduğunu belirterek yeni bir fırkanın kurulması gerekliliğinden bahsetmiş ve kurulacak olan partinin başına Fethi Bey’in geçmesini istemiştir. Fethi Bey de kendisini İsmet Paşa ile karşı karşıya getirmemesini isteyerek, İsmet Paşa’nın yeni partiye tahammül edemeyeceğini kaydetmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Fethi Bey’i ikna etmek için ona güvendiğini belirtmiş, cumhuriyet rejiminin kökleşmesi için bunun gerekli olduğunu ifade etmiştir72.

Yeni kurulacak olan partiyle hem hükûmetin kusurları düzeltilecek, hem de ekonomik vaziyete çareler aranacaktı73. Fethi Bey, Mustafa Kemal Paşa’yı kıramayarak partiyi kurmaya karar vermiştir. Mustafa Kemal Paşa ve Fethi Bey, partiye girecek ve girmeyecek şahısların listesini beraber hazırlamışlardır74.

Mustafa Kemal Paşa, Fethi Bey’i ağırbaşlı, vakur, ileri görüşlü, kendisini geri planda tutmasını bilen, heyecan ve hırsa kapılmayan, olaylar karşısında soğukkanlılığını koruyabilen bir kişi olarak tarif etmiş, bu yüzden yeni partinin başına geçirmeyi düşünmüştür. Ayrıca Fethi Bey’in siyasi görüş açısından liberal bir yapıya sahip olması, herhangi bir muhalif durumda mücadele hevesine girmemesi gibi unsur da O’nun seçilmesinde etkili olmuştur75.

İsmet İnönü’nün kurulacak olan yeni siyasi partiden haberi olmamıştır76. Mustafa Kemal, yeni kurulacak partiye İnönü’nün karşı çıkacağını düşünerek İnönü’ye yeni partiden bahsetmemiştir. İnönü de; “Bizde hizip ve muhalefet

yürümez,”77 sözü ile yeni kurulacak olan partiye karşı çıktığını göstermiştir. İsmet

Paşa kurulacak olan yeni parti girişimden rahatsız olmuş, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı ortadan kaldırmak için Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı komünizm ve

71 Bekir Berat, Özipek, Türk Siyasal Yaşamında Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı, (Hacettepe

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1991, s.23.

72 Çetin Yetkin, Türk Tarihinde Serbest Cumhuriyet Fırkası, S.C.F. OLAYI, 2004, s.98. 73 K.Karpat, Demokrasi Tarihi, s.61.

74 Fethi Okyar, Serbest Fırka Nasıl Doğdu Nasıl Feshedildi, İstanbul 1987, s.40 41. 75 B.B. Özipek, Serbest Fırkası, s.37-40.

76 İsmet İnönü, Hatıralar, C. I, Ankara 1987, s.225-226.

77 Süleyman Kocabaş, Türkiye’de Demokrasi Burhanı, İcazetli-Muvazaalı ve Emanetçi Partiler,

(24)

irticaya alet olmakla itham etmiştir78. Fethi Bey da yapılan suçlamaları reddetmiş, arkadaşlarının cumhuriyetçi, millîyetçi ve laik olduklarını belirtmiştir79.

İnönü’nün tepkisinden çekinen Fethi Bey, güvence aramış, Mustafa Kemal de bu güvenceyi vererek Cumhurbaşkanı bulunduğu müddetçe tüm fırkalara adil davranacağına, yeni kurulacak fırkanın cumhuriyete ve laik esaslara dikkat ettiği takdirde partinin siyasi faaliyetlerinin herhangi bir sekteye uğramayacağına dair teminat vermiştir80.

Serbest Cumhuriyet Fırkası, 12 Ağustos 1930’da İstanbul’da Taksim Kalmış Apartmanında Fethi Bey tarafından kurulmuştur. Kurucuları arasında Nuri Bey, Senih Bey, Tahsin Bey, Haydar Bey, Ağaoğlu Ahmet Galip, Mehmet Emin gibi isimler bulunmaktadır81. Kurulduktan kısa bir süre sonra parti teşkilatlanma çalışmalarına başlamıştır. Ancak Türkiye’nin her yerinde değil özellikle belli başlı şehir merkezlerinde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Aydın gibi merkezlerde teşkilatlanmaya ağırlık verilmiştir. Fethi Bey teşkilatlanmaya bakışını, “Fırka bir

ordu değil ki memleketin her köşesinde şube açmaya lüzum yoktur,”82 sözüyle ifade etmiştir.

Teşkilatlanma çalışmaları yapmak amacı ile 7 Eylül 1930’da İzmir’e giden Fethi Bey, burada büyük bir kalabalık tarafından karşılanmış, 50 bin kişiye hitap ederek hükûmeti eleştirmiştir83. CHP’liler bu mitingi önlemek istemiş, bu yüzden istenmeyen olaylar yaşanmıştır84. İzmir Valisi, Fethi Bey’in konuşmasını yasaklamaya çalışmıştır85. Fethi Bey İzmir’in ardından Manisa, Aydın, Balıkesir’de konuşmalar yapılmıştır86.

Kurulan ikinci partinin halk tarafından büyük destek görmesi, partiye karşı olanları endişeye sevk etmiş, özellikle Tek Parti yönetimi ile özdeşleşen mevcut rejim Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı potansiyel tehlike olarak görmüştür87. Halk

78 Ç.Yetkin, SCF Olayı, s.45.

79 Cemil Koçak, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası, İstanbul 2006, s.26-28. 80 Ç.Yetkin, SCF Olayı, s.47.

81 T.Z.Tunaya, Siyasi Partiler, s.622. 82 B.B.Özipek, Serbest Fırkası, s.48-49. 83 B.B.Özipek, Serbest Fırkası, s.109. 84 S.Kocabaş, Demokrasi Burhanı, s.30. 85 Ç.Yetkin, SCF Olayı, s.351.

86 Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıraları, İstanbul 1969, s.48. 87 B.B.Özipek, Serbest Fırkası, s.226.

(25)

Partisine mensup bazı vekiller Mustafa Kemal Paşa’yı tesir altında bırakarak onun Serbest Cumhuriyet Fırkası’na karşı bakış tarzının değişmesine yol açmışlardır. Yaşanan olayların ardından Mustafa Kemal ile Fethi Bey’in arası açılmış, sonunda 18 Aralık 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası kendisini feshetmiştir88. Böylece Türkiye’nin ikinci çok partili hayata geçiş denemesi de 4 ay sürebilmiştir.

D- II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞTE

DIŞ ETKENLER

II. Dünya Savaşı, getirmiş olduğu sonuçlar itibari ile Türkiye’nin siyasi hayatını yakından etkilemiş, Türkiye’de çok partili hayatın oluşmasına çok ciddi bir katkı sağlamıştır.

I. Dünya Savaşı’nın sonucunda yenilen devletler ekonomik sıkıntı içerisine girmiş ve bunu sonuncunda bu devletlerde siyasi anlamda değişiklikler olmuş, tek partili, totaliter rejimler iş başına geçmiştir. Faşistler İtalya’da, Nasyonal Sosyalistler de Almanya’da iktidara gelmişlerdir. Bu iktidar kuvvetleri değişen dünyada yer alabilmek, üstünlüğü ele geçirebilmek için II. Dünya Savaşı’nı başlatmışlardır89.

II. Dünya Savaşı’nın totaliter rejimlerle yönetilen ülkeler tarafından çıkarılması dönemin güçlü ülkelerinden olan İngiltere, Fransa, ABD gibi ülkelerin çıkarlarına zarar vermiş, bu devletlerin nezdinde ve dünya kamuoyunda antidemokratik rejimlere karşı bir tepkinin oluşmasına sebep olmuştur. Totaliter rejimlerin siyasal sistemler içindeki popülaritesi gözden düşmüş, serbest seçimlere dayalı, çok partili daha demokratik sistemlerin ortaya çıkmasını gerekli kılmıştır90.

İşte bu süreçte savaşı demokrasi yanlısı devletlerin kazanması Türkiye’yi bir tercihe itmiştir. Türkiye ya Batılı devletlerden kopacak mihver devletlerle işbirliği içine girecek ya da Batılı devletlerle imzalamış olduğu anlaşmalara sadık kalarak dikkatli hareket edecekti. Veyahut da hem Batılı devletlerle hem de Sovyetlerle anlaşarak onlarla iyi ilişkiler kuracaktı91.

88 T. Z.Tunay, Siyasi Partiler, s.630-631.

89 Necdet Ekinci, Türkiye’de Çok partili Hayata Geçişte Dış Etkenler, Ankara 1997, s.9. 90 N.Ekinci, Dış Etkenler, s.7-8.

91 Osman Akandere, Millî Şef Dönemi Çok Partili Hayata Geçişte Rol Oynayan Dış Tesirler

(26)

Türkiye’nin savaş sonrası takip ettiği stratejide savaş döneminde takip edilen denge politikasının çok önemli bir yeri bulunmaktaydı. Bu dönemdeki politikanın temel hedefi mihver ve müttefik devletlerarasındaki zaaflardan faydalanarak Türkiye’yi savaş dışı tutmaktır92. Ancak Türkiye’nin savaş dışı kalması, özellikle yalnız kalmış bir Türkiye üzerinde idealleri olan Sovyet Rusya’nın işine geliyordu. Bu durum Türkiye için bir tehlike oluşturmuştur.

II. Dünya Savaşı döneminde Türkiye, Sovyetlerle olan ilişkilerine göre, savaş politikalarına yön vermiştir. Sovyetler’in Türkiye’ye bakış tarzının değişmesi boğazlardan ve Ardahan’dan toprak talebinde bulunması Türkiye’nin Sovyetlerden çekinmesine Batılı devletlerle iyi ilişkiler kurmasına neden olmuştur. Türkiye II. Dünya Savaşı’nı demokrasi yanlısı İngiltere ve ABD gibi devletlerin kazanması üzerine Sovyetlere karşı bu devletlerin desteğini almak için çok partili hayata geçiş sürecini başlatmıştır93.

II. Dünya Savaşı’nda Türkiye, müttefik devletlerin savaş esnasında oluşan tepkisini ortadan kaldırmak, Sovyet tehdidine karşı yeni müttefikler bulmak için demokratik adımlara hız vermiştir94. Türkiye Sovyet tehdidinden ciddi anlamda endişelenmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan önceki dönemde Aralık 1925’te Sovyetlerle saldırmazlık ve dostluk anlaşması imzalanmış, II. Dünya Savaşı’na kadar ciddi tehlike unsuru yaşanmamıştır. Sovyetlerin Türklere karşı takındığı dostça tavır Almanların 1942’de Stalingrad Savaşı’na kadar devam etmiş, bu tarihten sonra Sovyetlerle birlikte İngiltere ve Amerika Türkiye’yi savaşa dâhil etmeye çalışmışlardır. Ancak denge politikası takip eden Türkiye savaşa girmemiştir. Türkiye ile Sovyetler arasındaki önemli sorunlardan birisi de II. Dünya Savaşı’nın sonunda yaşanmıştır. Sovyetler Mart 1945’teki saldırmazlık ve dostluk anlaşmasını yenilemek istediğini bildirmiş, Haziran 1945’te de bu anlaşmanın imzalanabilmesi için Dış İşleri Bakanı Molotov tarafından Boğazlarda ve Doğu Anadolu’da toprak talebinde bulunulmuştur95. Bu talep karşısında Türkiye işgal tehlikesi ile yüz yüze gelmiştir.

92 O.Akandere, Millî Şef Dönemi, s.270-281.

93 Mustafa Çufalı, Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Dönemi, Ankara 2004, s.10. 94 M. Çufalı, Demokrasiye Geçiş, s.17-18.

95 Haluk Ülman, “Türk Dış Politikasına Yön Veren Etkenler, (1923-1968), I ”, Ankara Üniversitesi,

(27)

Savaşı kazanan demokrasi yanlısı devletler, dünyanın siyasi anlamda yeniden yapılanmasını, otoriter yönetim anlayışı yerine demokratik ülkelerin kurulmasını amaçlamışlardır. Bu amaçla harekete geçen ABD Başkanı Roosevelt ile İngiltere Başbakanı Churchill, 11 Ağustos 1941’de Atlantik Beyannamesi’ni yayınlamışlardır96. Atlantik Beyannamesi’nde, Roosevelt ve Churchill dünyaya seslenmiş, savaş sonrası kurulacak olan dünya düzeninden bahsederek, mutlak egemenliğin kendilerinde olacağını belirtmişlerdir. 8 maddeden oluşan bu beyanname, savaş sonrası siyasi ilişkilere nasıl yön verileceğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bu beyanname ile Amerikalılar dünya kamuoyunu Anglo-Amerikan “Demokrasi Cephesi”ne yöneltmek için bir mesaj vermiş ve Almanların “Yeni Nizam” propagandasının başarısız olduğunu savunmuşlardır97.

II. Dünya Savaşı’nın devam ettiği anda müttefik devlet başkanları Roosevelt ve Churchill 12-15 Mayıs tarihleri arasında Washington’da bir araya gelerek savaşın seyrini değerlendirmişler, yapılan görüşmelerde Türkiye’nin durumu da ele alınmış, Türkiye’nin savaşa girip girmemesi değerlendirilmiştir. Türkiye’nin aktif ya da pasif şekilde savaşa girmesi gerektiği kabul edilmiştir98.

II. Dünya Savaşı devam ederken savaşı müttefik devletlerin kazanacağı belirmeye başladığı dönemde müttefik devletlerinden ABD Başkanı Roosevelt, İngiltere Başkanı Churchill ve Sovyet Rusya Başkanı Stalin arasında Yalta Konferansı yapılmıştır. 4-11 Şubat 1945 tarihleri arasında yapılan konferansta Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bazı kararlar alınmıştır. Bu kararlarda Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kurulmasına ve bu örgüte mihver devletlere savaş açmış devletlerin katılmasına karar verilmiştir. Mihver devletlere savaş açan devletler aynı zamanda San Francisco Konferansı’na katılabilecek ve Birleşmiş Milletler’de kurucu üye olabileceklerdi. Türkiye dünya siyasetinde yalnız kalmamak, Birleşmiş Milletler’de kurucu üye olabilmek ve özellikle Sovyet tehlikesinden korunup, ABD

96 Döndü Bal (Akkaşoğlu), Demokrat Partinin Kuruluş Çalışmaları ve Çok Partili Siyasi Hayata

Katkıları (1939-1950), (Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans

Tezi), Ankara 2001, s.50.

97 N.Ekinci, Dış Etkenler, s.40-42.

(28)

ve İngiltere’nin desteğini alabilmek için 23 Şubat 1945’te mecliste 401 kişinin evet demesiyle Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etme kararı almıştır99.

Türkiye’nin mihver devletlere savaş ilan etmesi üzerine Türkiye müttefik devletler tarafından 5 Mart 1945’te San Francisco Konferansı’na çağrılmıştır. Türkiye’yi temsilen Hasan Saka Başkanlığındaki bir heyet gitmiş, böylece Türkiye 26 Haziran 1945’te Birleşmiş Milletler Anlaşması’nı kabul etmiştir100. Dışişleri Bakanı Hasan Saka konferans devam ederken Reuters Ajansı’na verdiği demeçte, Türkiye’de demokratik akımların gelişeceğini açıklamıştır. Nihat Erim de İnönü’nün kendilerine çok partili hayatın başlayacağını duyurmak için ilan yetkisi verdiğini söylemiştir101.

Savaşı kazanan üç büyük devletin gerçekleştirdiği Atlantik Beyannamesi ve San Francisco Konferansı’ndan anlaşıldığı üzere totaliter sistemlere dayalı yönetimlerde çöküş dönemi başlamış, demokratik sistemler uygulanmaya geçirilmiştir. Türkiye de dünyada meydana gelen demokratikleşme sisteminden etkilenmiş, bir tercih yaparak yönünü batıya dönmüş, demokratikleşme faaliyetlerini destekleyici adımlar atacağını vaat etmiştir102. Bu politik değişiklik Türkiye’nin tek partili devlet yapısını terk edip, yerine çok partili sistemi getirmesini gerekli kılmıştır103.

İngiltere’nin yeni Başbakanı M. Attlee 1945 yazında; “Serbest seçimlere

dayanan ve harap olan Avrupa kıtasının imarına iştirak edecek demokratik hükûmetlerin kurulmasını istiyoruz,”104diyerek tüm dünyada demokratikleşme adımlarını desteklediklerini göstermiştir.

II. Dünya Savaşı’ndan İngiltere yıpranmış olarak çıkarken, ABD ve Sovyet Rusya savaştan en kazançlı iki ülke olarak ayrılmışlardır. Dünyada bir tarafta ABD’nin oluşturduğu cephe diğer tarafta Sovyet Rusya’nın oluşturduğu cephe olmak üzere iki kutup ortaya çıktı. Türkiye bu iki cephe içerisinden birisini seçmek zorunda kalmıştır. Sovyetlerle anlaşması çıkarlarına pek uygun görünmüyordu. Çünkü her an

99 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938-1945), Ankara 1986, s.323.

100 TBMM Tutanak Dergisi D.7,C.19,İ.2,(15.8.1945), 90. Birleşim, Ankara 1945, s.179-180. 101 O.Akandere, Millî Şef Dönemi, s.339.

102 C.Koçak, Millî Şef Dönemi, s.386.

103 Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, Türkiye’de Çok Partili Politika’nın Açıklamalı Kronolojisi,

(1945-1971), İstanbul 1976, s.11.

(29)

komünizm tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir veya Sovyetler daha önce olduğu gibi Türkiye’den toprak talebinde bulunabilirdi. İşte bu durum da Türkiye’yi yeni bir denge politikası takip etmeye, Sovyet Rusya tehlikesine karşı demokrasinin destekleyicisi olan ABD ile ilişkilerini geliştirmeye yönlendirmiştir105.

Tercih yapmak zorunda kalan Türkiye bir taraftan Batı ile olan ilişkilerini geliştirirken bir taraftan da demokratikleşmenin ilk adımlarını atmaya başlamıştır. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü; “Memleketimizin siyasi iradesi Cumhuriyetle kurulan

halk iradesinin her istikamette ilerlemeleri tüm şartlarıyla gelişmeye devam edecektir. … Lüzum gören darlıklar kalktıkça memleketin siyaset ve fikir hayatındaki demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir.” diyerek demokrasinin

gelişeceğinin sinyallerini vermiştir106. İnönü, 1945 yılında TBMM’de yaptığı bir diğer konuşmada; “Etrafımızdaki memleketlerin serbest seçimler yaptıklarını görür

ve utancımdan duvarlarına bakamazdım.” diyerek Türkiye’nin siyasi yapısının

değişmesi gerektiğine dikkat çekmiştir107.

İsmet İnönü yaptığı bir konuşmada; “Bütün siyasi ve askeri alandaki

vazifelerin hiçbirini kâle almadan diyebilirim ki, öldüğüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacağım: Bunlardan birisi köy okulları, diğeri siyasi partilerdir.”108

diyerek çok partili hayata geçişte kendisinin katkısı olduğuna dikkat çekmiştir. Türkiye’nin Sovyet tehdidine karşı yeterli miktarda askeri gücünün olmaması Türkiye’yi Batı ile yakın münasebetler kurmaya itmiş, Batı endeksli hareket eden Türkiye, Batıdaki demokratikleşme hareketlerini de kabul etmek zorunda kalmıştır. İktisadi anlamda batıdaki liberal ekonomik yapı Türkiye’de tek parti iktidarından bunalan, ticaretle uğraşan grubu harekete geçirmiştir. Bu grup Türkiye’de devletçi ekonomik yapının yerine liberal bir ekonomik yapının gelmesi gerektiğini savunmuştur. Bunun yolunun da çok partili hayata geçmekte olduğunu bilen bu grup, çok partili hayata geçiş sürecini bu yüzden desteklemiştir109.

Dış etkenlerin Türkiye’nin siyasi hayatını etkilediği bir gerçektir. Yukarıdaki açıklamalar bunun bir göstergesidir. İsmet İnönü hem II. Dünya Savaşı’nın halk

105 D.Bal, Demokrat Parti, s.48. 106 O.Akandere, Millî Şef Dönem, s.342.

107 Metin Toker, Tek Parti’den Çok Partiye, Ankara 1990, s.17. 108 Erdal İnönü, Anılar ve Düşünceler, C I., İstanbul 1996, s.94. 109 Oğuz Ünal, Türkiye’de Demokrasinin Doğuşu, İstanbul 1994, s.130.

(30)

üzerinde oluşturduğu maddi etkiyi hafifletmek hem de Batılı devletlerden İngiltere ve ABD’nin desteğini almak için kademeli olarak çok partili hayata geçişe izin vermiştir.

E- İÇ ETKENLER

Türkiye’nin demokratikleşme sürecindeki önemli unsurlardan birisi ülke içinde yaşanan siyasi gelişmeler ve takip edilen politikalardır. Tek parti iktidarının uyguladığı politikalardan rahatsız olan halk CHP’ye alternatif kurulan partileri desteklemiş bu durum Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı sağlamıştır.

1- Ekonomik Problemler

Ekonomik sıkıntılar yaşayan Türkiye, 1939’da başlayan II. Dünya Savaşı’yla birlikte daha da kötüleşmiştir. Türkiye II. Dünya Savaşı’na girme ihtimalini göz önünde bulundurarak tedbir almak amacıyla genç nüfusun büyük bir bölümünü silâhaltına almış, bu durum üretimin düşmesine neden olmuştur110.

II. Dünya Savaşı bittiğinde halkın % 75’i köylerde yaşıyordu. Okuma yazma oranı % 30 idi. Savaş ülkenin gelişimini olumsuz etkilemiş, 1940’ta 154 olan hastane sayısı 1945 yılına gelindiğinde 153’e, 501 olan eczane sayısı 1945’te 483’e düşmüştür. Buğday üretiminde 5 yılda % 50’ye varan oranda düşüş görülmüştür111.

Sanayi sektöründe ve tarımsal alanda geri kalmış teknolojiler kullanan Türkiye, özellikle savunma sanayisine büyük paralar harcamış, bu da ülkenin ekonomik sıkıntılarının artmasına neden olmuştur112. Bu dönemde devletin en önemli gelir kaynağını vergiler oluşturmaktaydı. Ancak belli bir süre sonra bu vergiler esnafa, çiftçiye ve sanayiciye ağır gelmeye başlamıştır113. Savaş yıllarında düzenli bir

ekonomik programın uygulanamaması, yatırımların azalmasına, ithalatın artmasına neden olmuş, üretim düşmüş ve bütçe açığı giderek artmıştır. Devlet bu açığı kapatabilmek için halka ekstra vergiler uygulamıştır114.

110 Korkut Boratav, Türkiye’de Devletçilik, Ankara1982, s.217. 111 M.Çufalı, Demokrasiye Geçiş, s.24-25.

112 O.Akandere, Millî Şef Dönemi, s.148. 113 K.Karpat, Demokrasi Tarihi, s.82. 114 O.Akandere, Millî Şef Dönemi, s.147.

(31)

Özellikle, uygulanan vergi sistemleri halkı devletten soğutmuştur. Köylüler, işçiler, hatta zenginler hükûmetin icraatlarından hiç memnun değildi. Köylüler 1946 seçimlerinde Celal Bayar’a: “Bütün mahsulümüzü devlete verdiğimiz halde onlara

yüzde 70 daha mahsul borcumuz var. Borcumuzu ödemek için öküzlerimizi sattık. Toprağımızı öküzsüz nasıl işleriz? Tarlalarımızı nadasa bırakıp zenginlerin topraklarında çalışıyoruz.” diyerek şikâyetlerini dile getirmişlerdir115. Aynı zamanda vergi toplama esnasında jandarmanın uyguladığı baskılar köylüyü, hükûmete düşman yapmıştır.

Halk ekonomik sıkıntılardan dolayı temel ihtiyacı olan gıdaları bulmakta zorlanmış, bulsa bile yüksek fiyatlara satın almak zorunda kalmıştır. Bu durumdan şikâyetçi olan halk idarecilere; “Yazıktır, günahtır, bize zulmetmeyin,

götüremeyeceğimiz yükü bize yüklemeyin,”116 diyerek dert yanmıştır.

Uygulanan ekonomik politikanın neticesi ve buğday üretiminin düşmesi sonucunda ekmek tüketiminde bir takım düzenlemelere gidilerek karne uygulamasına başlanmıştır. Bu uygulamaya göre 7 yaşına kadar olan çocuklar için günlük 187 gram, 7 yaşından büyükler için 375 gram, ağır işlerde çalışanlar için 750 gram ekmeğin karneyle verilmesine karar verilmiştir117. Ayrıca devlet pamuklu dokuma, ekmek, şeker, kömür gibi temel ihtiyaç maddelerini de vesikaya bağlamıştır118.

II. Dünya Savaşı sonrası ülkede kıtlık ve açlık yılları başlamış, ülkenin kalkınması durmuştur. 1938’de otomobil sayısı 5713 iken 1213’e düşmüş, gayri safi millî hâsıla 1938’de 8.537 iken 1945’te 5.960’a gerilemiştir. Ekonomik anlamda yaşanan bu gerilemeye bir de CHP yönetiminin keyfi uygulamaları eklenince halkın tek parti iktidarına karşı tepkisi artmıştır119.

II. Dünya Savaşı ile birlikte birçok gencin silâhaltına alınması üretimin durmasına neden olmuştur. Bir de sivil halkın ihtiyacı olan bazı temel ihtiyaç

115 M.Çufalı, Demokrasiye Geçiş, s.25-26.

116 Ziya Şakir, Celal Bayar Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1952, s.53.

117 Düstur, Tertip 3, CXXIII, s. 150 Resmi Gazete s. 5010. ( 19.1.1942). ks 247

kn:2/17141,(13.1.1942).

118 Şükrü Karatepe, Tek Parti Dönemi, İstanbul 1993, s.80. 119 M.Çufalı, Demokrasiye Geçiş, s.28.

(32)

maddesinin devlet tarafından stoklanması arz talep dengesini bozmuş, birçok ürünün fiyatının astronomik olarak artmasına neden olmuştur120.

Hükûmetin ekonomi politikalarının başarısız olması üzerine fiyatlar yükselmiş, daha fazla para kazanmak isteyen insanlar karaborsacılığa başlamış, toplumda insanların bir kısmı zenginleşirken bir kısmı da ağır ekonomik şartlar altında ezilmeye başlamıştır121.

Refik Halit Karay yaşanan ekonomik sıkıntılarla alakalı olarak: “Harp

başladıktan sonra şu korku vardı. Elimizdeki bitince yenisini bulabilecek miyiz? Bulsak kaç misline alcağız? İstifçilik o korkudan dolayı doğdu, geliri kıt olanlar bile hiç olmazsa tıraş bıçağı stoku yapmaya kalkışıyor, 10 paketi bir araya getirmekten memnunluk duyuyordu. Her bozulan ampul canımızı yakıyordu. Tarağın her kırılan dişi kendi dişimizcesine yüreğimizi sızlatıyordu. Kısacası eşya darlığına ve pahalılığa yürek darlığı da karışıyor, gönül azabı da kalıyordu.”122 diyerek halkın içinde bulunduğu durumu yansıtmaya çalışmıştır.

Köylünün durumu şehirliye nazaran dahi iyi durumdaydı. Çünkü köylü tarlasından ürettiğini yiyebiliyordu. Fakat ölüsünü saracak kefen bezi bulamıyordu. Ekonomik sıkıntı kendini bu kadar hissettirmişti123. Türkiye savaşa girmemesine rağmen halk büyük bir ekonomik sıkıntı çekmiştir. Halk açlık ve pahalılıkla savaşmıştır. Dar gelirli insanlar yaşamak için çetin mücadeleler vermiş, Anadolu’nun her tarafından hükûmetin baskı ve zorbalığına karşı çığlıklar yükselmiştir. Halkın bu sızlanışı karşısında umursamaz bir tavır takınan tek parti iktidarı köylü zengindir, un çuvalına benzer vurdukça tozar düşüncesiyle bakmış, bu durum halkın kendisinden uzaklaşmasına neden olmuştur124.

2- Varlık Vergisi Uygulaması

II. Dünya Savaşı’nın getirmiş olduğu sıkıntılar hükûmeti yeni tedbirler almaya yöneltmiş, bu amaçla dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu, Varlık Vergisi

120 D.Bal, Demokrat Parti, s.32.

121 O.Akandere, Millî Şef Dönemi, s.150-152. 122 O.Akandere, Millî Şef Dönemi, s.151-152.

123 Metin Toker, Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları Tek Partiden Çok Partiye 1944-1950, Ankara

1990, s.23

(33)

Kanunu’nu125 9 Kasım 1942’de TBMM’ye sunmuş, kanun 11 Kasım 1942’de uygulanmaya başlanmıştır126.

Varlık Vergisi’nin amacı savaş döneminde aşırı derecede para kazanmış, savaş ekonomisi şartlarında servetlerine servet katmış kişileri vergilendirmek, kazanılan haksız parayı halk arasında adaletli bir şekilde dağıtmak, böylece adil bir paylaşım sergilemektir. Bu şekilde ülkede vergilerle piyasadaki parayı azaltılmaya ve enflasyon önlenmeye çalışılmıştır127.

Paranın her geçen gün değer kaybetmesi, eşya fiyatlarının durmadan yükselmesi, askeri harcamalardan dolayı bütçenin alt üst olmasıyla birlikte köşe başını tutmuş bazı komisyoncuların ve tüccarların aşırı derecede haksız para kazanması üzerine bazı temel ihtiyaç maddeleri kara borsaya düşmüştür. Bunun üzerine devlet bu zenginlerden Varlık Vergisi almaya başlamıştır128. Haksız kazançlardan alınması hedeflenen bu vergi, yıllık geliri en az 2500 lira olan büyük çiftçilerden, değeri en az 5000 lira olan emlak sahiplerinden, ticaretle uğraşan şirket sahiplerinden bir de tüccarlardan alınacaktır129.

Başbakan Şükrü Saraçoğlu, parti meclisindeki gizli oturumda; “Bu kanun aynı

zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldıracak Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz,”130 diyerek bu kanunla özellikle gayr-i müslimlerin ekonomik alandaki etkinliğini azaltmayı hedeflediklerini göstermiştir. Kanunun çıkarılmasının ardından hükümet eleştirilince Başbakan Saraçoğlu; “Çatlak

seslere göre güya bu vergiyi biz azınlıkları ezmek için koymuşuz. Bu adi bir iftiradır,”131 şeklinde tepkisini dile getirmiştir.

Maliye Bakanlığı’nın 12 Eylül1942’de defterdarlıklara gönderdiği genelgede, savaş zamanında para kazananlar 4 grupta gösterilmiş, bunlar gayr-i müslimler, Dönmeler, Müslümanlar, Ecnebiler şeklinde ifade edilmiştir132.

125 C.Koçak, Millî Şef Dönemi, s.369. 126 D.Bal, Demokrat Parti, s.25.

127 O.Akandere, Millî Şef Dönemi, s.173.

128 Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciası, İstanbul 1951, s.38. 129 F.Ökte, Varlık Vergisi, s.217-218.

130 C.Koçak, Millî Şef Dönemi, s.369.

131 Rıdvan Akar, Varlık Vergisi Tek Parti Rejiminde Azınlık Karşıtı Politika Örneği, İstanbul 1992,

s.88.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yapılan ki- kare analizi sonucunda katılımcı tipi “Toplam kalite yönetimi uygulamaları çerçevesinde iletişim kaynakları etkili ve verimli kullanarak iletişim

İkinci bölümde, yukarıda belirlenen kıstaslar çerçevesinde ülke karşılaştırmaları (ABD, İngiltere, Fransa) yapılacaktır. Bu karşılaştırmalar ile hükümet

Kurum Kimliği: Kurum kimliği kavramı bir örgütün veya işletmenin kimliğini ifade ederek onun varlığını sürdürebilme biçimi olarak görülmektedir Kurumsal kimlik

Anayasanın 73. maddesinin son fıkrası, “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde

Demek ki Cüneyt Han ve Aziz Han 282 gibi vatanlarının kurtuluşu için Sovyet hâkimiyetine karşı mücadele veren Türkmen kahramanları Türkmen halkının kalbinde öyle

Bu çalışmada imalat işletmeleri için önemli olan üretim verimliliği konusu ele alınarak örnek bir imalat işletmesindeki verimlilik Veri Zarflama Analizi ile

Yaşar Büyükoğlu, “Milli Mücadele Dönemi Güney ve Güneydoğu Anadolu’nun Durumu”, Ankara l998, Dan:Prof.Dr.Abdülhaluk Çay, B

Katılımcı öğrencilerin iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili bilgi düzeylerinin alt faktörleri olan; İSG Hizmetleri Temel Kavramlar ve Yönetimi, Kesici Delici Alet