• Sonuç bulunamadı

Halide Edib Adıvar'ın eserlerinde milli mücadele ve cumhuriyet

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Halide Edib Adıvar'ın eserlerinde milli mücadele ve cumhuriyet"

Copied!
348
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

YENİ TÜRK EDEBİYATI ANABİLİM DALI

TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

HALİDE EDİB ADIVAR’IN ESERLERİNDE

MİLLÎ MÜCADELE VE CUMHURİYET

SEDA ÇETİN

TEZ DANIŞMANI

DOÇ. DR. YÜKSEL TOPALOĞLU

(2)
(3)
(4)

Tezin Adı: Halide Edib Adıvar’ın Eserlerinde Millî Mücadele ve Cumhuriyet

Hazırlayan: Seda Çetin

ÖZET

Hemen her anlatı türünde eser vermiş olan Halide Edib Adıvar (1882-1964),

Türk edebiyatının en önemli yazarlarından biridir. II. Meşrutiyet yıllarında yazmaya

başlayan Halide Edib, Cumhuriyet’in ilanından sonra da yazma serüvenine kendini geliştirerek devam etmiştir. Türk insanı için birer dönüm noktası olan bu devirler Halide Edib’in eserleri vasıtasıyla gelecek kuşaklara taşınmış olmaktadır.

Çalışmamızın esasını teşkil eden birinci bölümde Halide Edib’in Millî

Mücadele’yi kurmaca eserlerinde nasıl ele aldığı üzerine odaklanılmıştır. Bu

bağlamda Halide Edib’in bu süreci anlatırken kullandığı kimi ifadelerin onun tarafından bizzat seçilmiş olduğu görülür. Halide Edib’in bunu yaparken amaçladığı şey ise, mücadele sürecindeki duygu ve düşüncelerin gelecek kuşaklara taşınabilmesini sağlamaktır Çalışmanın ikinci bölümü olan Halide Edib’in

Eserlerinde Cumhuriyet’te ise, Halide Edib’in Cumhuriyet’in ilanından sonra kaleme

aldığı eserleri incelenmektedir.

Bu tezde, Halide Edib’in Millî Mücadele’ye dair eserleri, onun Millî Mücadele sürecini ve savaşa yol açan etmenleri nasıl ele aldığını tespit etmek için incelenmiştir. Tezin son bölümünde ise, Cumhuriyet’le beraber ülkeye gelen yeni fikir ve değerlerin Halide Edib tarafından hangi noktalarda nasıl yorumlandığı irdelenmeye çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Türk Edebiyatı, Halide Edib, Millî Mücadele,

(5)

The Name Of The Thesis: The National Struggle and The Republic in Halide Edib Adıvar’s Literary Works

Prepared by: Seda Çetin

ABSTRACT

Halide Edib Adıvar (1882-1964) who has produced literary works in nearly

all kinds of narrative styles is one of the most important writers in Turkish literature. Halide Edib has started to write in the 2nd. Constitutional years, after the declaration of Republic she has continued to write by improving herself. These periods which are the turning points for Turkish people are moved to the next generations by Halide Edib’s literary works.

In the first section, which forms the basis of our study focused Halide Edip discuss how the National Struggle in her works of fiction. In this context, it has been understood that Halide Edib used some of the expressions are found to be personally selected by her while she is describing this period. Halide Edib’s purpose of doing that is to be carried on to future generations which are feelings and thoughts in the National Struggle period. In the second part of the study which is The Republic Period in the literary works of Halide Edib, is examined her literary works which are written after the declaration of the Turkish Republic.

In this thesis, Halide Edib’s literary works which are about The National Struggle has been examined to set how she explained this period and the reasons led The National Struggle. The last part of the thesis, the fictional texts of Halide Edib has dealt which have written after the declaration of the Turkish Republic. In addition to that, new ideas coming with the Turkish Republic have tried to examined by her literary works that how they commented by Halide Edib in which parts of them.

Keywords: Turkish Literature, Halide Edib, The National Struggle, The Turkish Republic Period

(6)

ÖN SÖZ

Halide Edib Adıvar Türk milletinin ulus-devlet olma yolunda attığı tarihi adımda yaptıklarıyla, söyledikleriyle ve yazdıklarıyla milletinin yanında olduğunu

gösteren Türk tarihinin mümtaz şahsiyetlerindendir. Yıllarca süren savaşların

uyuşturduğu Türk halkını, efsanevi nutuklarıyla uyandıranlardan biri olan Halide

Edib, yeni Türkiye’nin kurulmasından sonra da sergilediği tavrı bırakmaz. Kendini

her zaman dinlettiren bu emsalsiz kadın, her zaman arkasında durduğu Türk insanını

TBMM’de milletvekili olarak bir müddet temsil de eder. Ancak bu çalışmaya konu

olan şey, Halide Edib’in devrindeki çoğu erkekte görülmeyen cesareti ve çağındaki olaylarda önemli bir aktivist olarak boy göstermiş olması değildir. Bunlar çok yönlü bir şahsiyet olan Halide Edib’in ancak belli başlı özelliklerini ifade eder.

Halide Edib, II. Meşrutiyet yıllarında başladığı yazma serüvenine kendini geliştirerek devam etmiş, edebiyata devrin halkı bilinçlendirme misyonunu yüklediği, elim felaket günlerinde de üstüne düşen vazifeyi gerek gazete yazılarında

gerek romanlarında yapmıştır. Nitekim o, Tanpınar’ın yeni Türk romanını 1908 ve

1920 yılları arasında tek başına temsil edebilecek kadar iyi bulduğu bir romancıdır. Yine Cumhuriyet döneminde yazdıklarıyla ve yeni rejimle beraber gelen büyük değişikliklerin Türk insanına yansımalarına yer verdiği, gereken noktalarda değişimin sathiliği veya hızı konusunda eleştirilerde bulunduğu eserleriyle Türk edebiyatının Cumhuriyet’ten sonra da ihmal edilemeyecek kadar önemli bir kalemi olduğunu ispatlar.

İlk yazarlık deneyimini, II. Abdülhamit’in ‘baskı rejiminde’ yapan Halide Edib öncelikle Osmanlı Devleti’nin çözülme döneminin tanığıdır. Bununla birlikte Millî Mücadele sürecini bizzat ateş çemberinde gözlemleyenlerden biridir. Son olarak ise Halide Edib, haklı bir mücadelenin ödülü olarak Türk milletine armağan edilen Cumhuriyet’in kuruluş evresine şahitlik etmiş, Cumhuriyet Türkiye’sinin elli yıla yakın bir zamanında yaşamış bir aydındır. Dönemine hem edebî hem siyasî bakımdan damga vuran Halide Edib, tüm bu özellikleriyle ölümünden yıllar sonra bile hakkında söylenenlerin tükenmediği bir yazardır. Bu tezin hazırlanmasındaki

(7)

esas amaç da onunla ve eserleriyle ilgili yeni şeyler söyleme ihtiyacıdır. Bu çalışma bu anlamda Halide Edib’in, kurmaca metinlerde Millî Mücadele ve Cumhuriyet dönemi gelişmeleri gibi önemli sosyal ve siyasal meseleleri konu edinirken yapmaya çalıştıklarını bütünlüklü bir şekilde ele almayı amaçlamaktadır. Bunun yanında Halide Edib’in düşünce dünyasına dönemsel olayların ışığında tekrar dönüp bakılmasını sağlaması da çalışmanın diğer bir yönüdür. Daha önce yapılan çalışmalar incelendiğinde Halide Edib’in hem Millî Mücadele’yi hem de Cumhuriyet dönemini konu aldığı eserlerinin bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmediği hemen göze

çarpar. Oysaki Halide Edib’in eserlerine yönelik böyle bir çalışmada, yazarın söz

gelimi Cumhuriyet dönemi insanında yitirildiğini gördüğü kimi insani vasıfların, Millî Mücadele dönemi eserlerinin bazılarında ısrarla üzerinde durduğu değerler olduğu gerçeğinin ortaya çıkması ancak böyle bütünlüklü incelemelerle mümkün olabilir.

Bu düşüncelerden hareketle hazırladığımız bu çalışma, ‘Ön Söz’, ‘Giriş’, ‘Sonuç’ ve ‘Kaynakça’ dışında üç ana bölümden oluşmaktadır. ‘Giriş’ te, Millî

Mücadele ve Cumhuriyet Dönemlerini Halide Edib’in eserleri veya şahsı bağlamında

inceleyen tezlere, derleme çalışmalarına ve yazılara yer verilmiştir. Çalışmanın amacı, emsalsiz olaylara şahit olan bir yazarın düşünce dünyasını Millî Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerini ele alışına göre irdelemek olduğundan ilk bölümde Halide

Edib’i herkesçe bilinen bir Türk aydınına dönüştüren etmenler üzerinde, onun

biyografisine dayanarak bir inceleme yapılmıştır. Bu yapılırken amaçlananlardan biri de Halide Edib’in zihinsel ve kültürel alt yapısının izini sürmek olduğu için çalışma, her anlamda onda büyük değişikliklere yol açan Balkan Savaşları’na kadar sınırlandırılmıştır. ‘Halide Edib Adıvar’ın Eserlerinde Millî Mücadele’ başlıklı ikinci bölümde, yazarın büyük bir coşkunlukla kaleme aldığı Millî Mücadele’ye dair yazıları, hikâyeleri ve romanları üzerinden Halide Edib’in Millî Mücadele dönemini, böyle bir sürecin yaşanmasına yol açan etmenleri ve tarafları kurmaca metinlere nasıl taşıdığı ile ilgili bir yorum denemesi yapılmıştır. ‘Halide Edib’in Eserlerinde Cumhuriyet’ başlıklı son bölümde ise Halide Edib’in Cumhuriyet’ten sonra kaleme aldığı kurmaca metinleri ele alınmış, bu eserlerde Cumhuriyet’le beraber ülkeye gelen yeni fikir ve değerlerin Halide Edib tarafından hangi noktalarda nasıl

(8)

yorumlandığı irdelenmeye çalışılmıştır. İncelemede Halide Edib’in, kurmaca eserlerdeki fikirlerini ve bakış açısını destekleyici metinlerden yararlanılarak yer yer karşılaştırma yoluna gidilmiş, metin çözümleme yöntemiyle de yazarın kullandığı imge ve sembollerle satır aralarında kastettikleri, anlaşılmaya ve yorumlanmaya çalışılmıştır. Tüm bunlar yapılırken gerek Halide Edib’in eserlerinden bir bölüm gerekse konuyla ilişkileri doğrultusunda birtakım alıntı cümle ve paragraflar nakledilmiş, bu alıntıların içlerinde bazen bir kelime bazen de cümleler, incelemede gerekli görüldüğü veya önemsendiği için koyu renk puntolarla yazılarak vurgulanmaya çalışılmıştır.

Çalışmamı şekillendirirken kıymetli fikirlerinden istifade ettiğim, çalışma konumun belirlenmesinden en son aşamaya kadar yardım ve desteğini benden esirgemeyen ve bu süreçte her türlü yakınmamı sabırla dinleyen değerli hocam Doç. Dr. Yüksel Topaloğlu’na teşekkürü bir borç bilirim. Yalnızca tezin hazırlanması sırasında değil tüm akademik çalışmalarda beni cesaretlendiren sayın hocam Prof.

Dr. Recep Duymaz’a, çalışmama yön tayin ederken hazırlamış olduğu doktora

çalışmasından faydalandığım hocam Yrd. Doç. Dr. Esat Can’a ve yardıma ihtiyacım olduğu zamanlarda beni geri çevirmeyen mesai arkadaşlarıma da ayrıca teşekkür ederim.

Eğitim hayatım boyunca hep yanımda olduklarını bildiğim, kendime inanmadığım zamanlarda bana inançları tam olan sevgili aileme de çalışmayı hazırlarken yaşadığım zorluklarda hep benimle oldukları için minnettarım.

Seda ÇETİN Mayıs, 2014

(9)

İÇİNDEKİLER ÖZET... i ABSTRACT ... ii ÖN SÖZ ... iii İÇİNDEKİLER ... vi GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM 1. GÖRÜŞ, DÜŞÜNÜŞ VE TAVIRLARIYLA HALİDE EDİB ADIVAR ... 14

1.1. HALİDE EDİB ADIVAR’IN KÜLTÜREL ALT YAPISI ... 16

1.1.1. Ailesi ... 16

1.1.2. Yetiştiği Çevre ... 18

1.2. HALİDE EDİB ADIVAR’IN ZİHİNSEL ALT YAPISI ... 21

1.2.1. Eğitim Hayatı ... 21

1.2.2. Gazete Yazarlığı ... 26

1.2.3. II. Meşrutiyet ve Yurt Dışına Çıkış ... 28

1.2.4. Türk Ocağı Yılları ... 31

1.2.5. Balkan Savaşı’nın Halide Edib Üzerindeki Tesirleri ... 34

İKİNCİ BÖLÜM 2. HALİDE EDİB’İN ESERLERİNDE MİLLÎ MÜCADELE ... 40

2.1. MİLLÎ MÜCADELENİN GENEL MANZARASI ... 40

2.1.1. Millî Mücadele Sürecinde Mekân ve Çevre ... 41

2.1.2. Millî Mücadele Sürecinde Halkın Durumu ... 51

2.2. CEPHEDE MÜCADELE EDENLER ... 59

2.2.1. Çeteler ... 60

2.2.2. Çeteden Orduya... 78

2.2.3. Millî Mücadele Kahramanları ... 84

2.3. MİLLÎ MÜCADELE SÜRECİNDE ALGILAR/TAVIRLAR ... 92

2.3.1. Türk Halkının Millî Mücadele Algısı ... 93

2.3.1.1. Millî Mücadele’yi Destekleyenler... 94

2.3.1.2. Millî Mücadele’ye Karşı Olanlar ... 112

2.3.2. Türk Halkının Batı ve Düşman Algısı ... 122

2.3.2.1. Türk Halkının Batıya Bakışı ... 122

(10)

2.3.3. Millî Mücadele Sürecinde Azınlıklar ve İşgalciler ... 138

2.3.3.1. Azınlıklar ... 139

2.3.3.2. İşgalciler ... 147

2.4. MİLLÎ MÜCADELENİN SEMBOLLEŞTİRİLMESİ ... 160

2.4.1. İnsan-Mekân Benzerliğine Dayalı İmgeler ... 161

2.4.2. Kutsallaştırmaya Yönelik İmgeler ... 165

2.4.3. İnsan/Mücadele-Doğa Benzerliği... 171

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. HALİDE EDİB’İN ESERLERİNDE CUMHURİYET ... 188

3.1. CUMHURİYET ÖNCESİ VE SONRASI DÖNEMLERDEKİ SİYASİ, SOSYAL EĞİLİMLER VE OLAYLAR ... 188

3.1.1. Siyasal Hayatın Değişmesi ... 190

3.1.1.1. Kapitülasyonların Kaldırılması ... 191

3.1.1.2. Nüfus Mübadelesi ... 192

3.1.1.3. Cumhuriyet İdaresine Dair Görüşler ... 192

3.1.1.4. Cumhuriyet İnkılapları ... 194

3.1.1.4.1. Hanedanın Sınır Dışı Edilmesi ... 194

3.1.1.4.2. Halifeliğin Kaldırılması ... 195

3.1.1.4.3. Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin Kaldırılması ... 195

3.1.1.4.4. Şeyh Sait Ayaklanması ... 196

3.1.1.4.5. Şapka Kanunu ... 197

3.1.1.4.6. Laiklik ... 198

3.1.1.4.7. Latin Harflerinin Kabulü ve Dil İnkılabı ... 199

3.1.1.5. Komünizm ... 200

3.1.1.6. Çok Partili Hayata Geçiş Denemesi ... 213

3.1.1.7. II. Dünya Savaşı ... 219

3.1.1.8.Kanun Düzenlemelerinin Edebî Düzleme Yansıması ... 225

3.1.1.8.1. Soyadı Kanunu ... 225

3.1.1.8.2. Medeni Kanun ... 232

3.1.2.Toplumsal Hayatın Değişmesi ... 238

3.1.2.1. Dans ve Müzik- Değişen Eğlence Anlayışları ... 243

3.1.2.2. Giyim-Kuşam ... 253

3.1.2.3. Türkiye’nin Yeni Eğlencesi- Sinema ... 256

3.1.2.4. Ahlaki Çöküntü ve Yeni Eğlenceler ... 257

(11)

3.1.2.6. Güvensiz Evlilikler-Aldatma Vak’aları ... 263

3.1.2.7. Yeni Müzikler ve İnsan ... 267

3.2. CUMHURİYET DÖNEMİNDE YENİ İNSAN ... 278

3.2.1. Eski ve Yeni Zengin Tipi ... 282

3.2.1.1. Eski Zengin Tipi... 282

3.2.1.2. Yeni Zengin Tipi ... 286

3.2.2. Yeni Nesil ... 294

3.2.2.1. Erkekleşmiş Kadın Kahraman- Yeni Genç Kız Tipi ... 302

3.3.1. Kadınlar ... 308

3.3.1.1. Çalışan Kadın ... 312

SONUÇ ... 322

(12)

G

İRİŞ

Dünya devletlerinin değişim çağı içinde birer birer ulusal devletlere dönüştüğü bir yüzyılda Osmanlı Türkiye’si de sancılı değişim sürecinden payını alır. 19. yy’ın sonları ve 20. yy’ın başları bu anlamda toplumsal ve siyasal tüm dengelerin değiştiği bir zaman dilimidir. Bu aralıkta yaşanan Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı gibi büyük ve maddi manevi tahrip gücü yüksek savaşlar Osmanlı Türkiye’sinin dönüşümünü, yeniçağın gerektirdiği şekilde tamamlamaya zorlayan etmenlerdir.

I. Dünya Savaşı ise verdiği zararlar ve sonrasında Türk milletinde oluşturduğu yeni değerler bakımından sonuçları bugüne kadar uzanan çok önemli bir savaştır. 1914’te başlayan savaş Osmanlı Devleti’ni çok çeşitli cephelerde savaşmaya zorlamış, bu sebeple zaten fazlaca olan insan ve teçhizat kaybını ülke aleyhine daha da artırmıştır. 4 yıl süren savaşın sonunda, mağlup devletler arasında yer alan Osmanlı Devleti imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşması’yla yaşadığı sancılı sürecin son bulacağını düşündüyse de bu aslında Halide Edib’in dediği gibi “Türkiye’nin en korkunç ölüm-dirim mücadelesinin harbine bir mukaddime”1 olmuştur. İmzalanan mütarekenin hemen ardından başlayan işgaller, savaş yorgunu Türk insanında yavaş yavaş aksülameller yapmaya ve başlarda yerel direniş hareketleriyle mukavemet bulmaya başlar. Ancak tüm işgaller içinde Türk milletini topyekûn uyandıran işgallerden en önemlisi İzmir’in işgal edilmesidir. Bundan sonra kurtuluşun yalnızca kendi istemesiyle mümkün olabileceğini idrak eden Türk milleti yerel direnişlerden bölgesel ve nihayet tüm Anadolu’yu kapsayacak mücadelelere doğru bilinçlenerek yol alır. Halkın direnişini gerekli biçimde yönlendirme vazifesini ise Çanakkale Savaşı’ndaki üstün başarısıyla akıllarda kalan bir komutan olan Mustafa Kemal

Atatürk üstlenir. 1919’da işgallerle başlayan bu çok cepheli Millî Mücadele süreci

1922’de Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasıyla fiilen sona erer.

1Halide Edib Adıvar, Türkiye’de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri, Can Yayınları, 1. Basım, İstanbul

2009, s.158.

(13)

Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra ise sıra yeni bir devletin inşasına gelir. Savaşlarda kararlılığıyla kendi kurtuluşunu ne kadar istediğini

gösteren Türk milleti, kurulacak devletin temel dayanak noktası olur ve halkın kendi

yönetiminde nispeten söz sahibi olduğu cumhuriyet rejimi yeni Türkiye’nin idare

sistemi olarak kabul edilir. Bundan sonra Atatürk başta olmak üzere Cumhuriyet

dönemi idarecilerinin planlı ve hızlı bir biçimde ülkeyi ve Türk insanını yapılandırmaya çalıştığı görülür. Başta Cumhuriyet inkılapları olmak üzere, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki çeşitli yasaklamalar veya uygulamalarla Türk halkı yeni yaşayışa uyum sağlamaya çalışır. Bu uyum çabası neticesindedir ki Türk milleti bugün olduğu haline, büyük ölçüde hızla yapılandırılmaya çalışıldığı Cumhuriyet’in ilk yıllarında kavuşmuştur.

Halide Edib’in kurmaca eserleri de Türk millleti için hayati önem taşıyan

tüm bu evreleri bünyesinde barındıran çalışmalardır. Dönemin Türk milleti için arz ettiği önem Türkiye’nin başta devlet üniversiteleri olmak üzere çoğu üniversitesinde

de fark edilmiş ve bu bağlamda Halide Edib’in eserlerini merkeze alan yüksek lisans

ve doktora tezleri yapılmıştır. Ancak söz konusu tüm tezlerin ele alınması mümkün

olmadığından burada çalışmamızın kapsamı doğrultusunda öne çıkmış belli başlı

tezlerden bahsedilmekle kifayet edilecektir.

Ulus-devlet olma yolunda atılan en önemli adım olan Millî Mücadele

sürecini ve bu dönemde yazılan edebî eserleri inceleyen pek çok çalışma mevcuttur. Bu çalışmalardan ilki Yrd. Doç. Dr. Esat Can’ın doktora tezi olarak hazırlamış olduğu Millî Mücadele Romanında İç Cephe isimli incelemesidir. Millî Mücadele

dönemini kısmen veya bütünüyle konu edinen otuz dokuz romanın incelendiği bu

çalışmada, tezin başlığından da anlaşılacağı gibi bu romanların iç cepheleri üzerinde durulmuştur. Esat Can, iç cepheyle neyi kastettiğini Atatürk’ün Nutuk’undan “… Asıl olan dahilî cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Zahirî cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki müsellâh cephesidir.”2 sözlerini alıntılayarak izah etmeye çalışır. Daha çok cephe gerisindeki halkın durumuna odaklanan tez ele aldığı romanları, kronolojik olarak,

2 Esat Can, Millî Mücadele Romanında İç Cephe, (Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Yayımlanmamış Doktora Tezi), Edirne 1998, s.II.

(14)

yazarının ‘varlık kategorileri’ dediği, konu, zaman, mekân, şahıslar, dil ve üslup, fikirler gibi unsurlar bakımından inceler.

Millî Mücadele ile ilgili zikredilebilecek çalışmalardan bir diğeri H. Murat

Arabacı’nın hazırladığı Milli Mücadele Döneminde Halide Edip Adıvar3 isimli

yüksek lisans tezidir. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’ne bağlı olarak hazırlanmış olan tez, bir edebiyat araştırmacısının, haliyle kurmaca metinleri esas

alarak yapmaya çalıştığı bir incelemeden başka bir bakış açısıyla olaylara ve Halide

Edib’e değindiği için önemlidir. Halide Edib’in Millî Mücadele sürecindeki tüm faaliyetlerine bakılarak ve yeri geldikçe kurmaca eserlerinden beslenerek Halide Edib’i anlamlandırmaya çalışan bu inceleme, karşımıza bir aktivist olarak Halide Edib Adıvar’ı çıkarır. Murat Arabacı bunu yaparken olayların tarihi çerçevesini çizer ve bu çizilen çerçevede Halide Edib’in nerede durduğunu konumlandırmaya çalışır.

Dikkat çeken diğer bir çalışma Damla Erlevent’in Halide Edib Adıvar’ın

Son Dönem Romanlarında İstanbul’da Gündelik Hayat ve Müzik4

isimli yüksek

lisans tezidir. Tez, yazarın son dönem romanlarından olan Sonsuz Panayır, Yolpalas

Cinayeti ve Akile Hanım Sokağı’nda, Cumhuriyet’le beraber hızla değişen

Türkiye’nin ve romanların merkezi olan İstanbul’un değişim noktalarının, hangi

unsurlara bağlı olarak ortaya çıktığını, Halide Edib’in, İstanbul ve Yedigün dergilerinde yayımlanan yazılarına da bakarak gösteren bir incelemedir.

Halide Edib’in hayatını ve eserlerini merkeze alan çalışmalar da yapılmıştır.

Şüphesiz bunlardan en kapsamlı olanı ve eserinin sonunda yazarla ilgili Eserlerinin Kronolojik Listesi ve Hakkında Yazılanların Kronolojik Listesi başlıkları altında verdiği tafsilatlı bibliyografya çalışmasıyla Prof. Dr. İnci Enginün’ün yayımlanmış

doçentlik tezi olan Halide Edib Adıvar’ın Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi’dir. Bu

kapsamlı çalışmanın yanında Nazan Bekiroğlu’nun Halide Edib Adıvar isimli çalışması, İpek Çalışlar’ın Biyografisine Sığmayan Kadın Halide Edib isimli

3H. Murat Arabacı, Milli Mücadele Döneminde Halide Edip Adıvar, (Hacettepe Üniversitesi, Atatürk

İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1996.

4 Damla Erlevent, Halide Edib Adıvar’ın Son Dönem Romanlarında İstanbul’da Gündelik Hayat ve

Müzik, (Bilkent Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2005.

(15)

biyografik eseri, Ayşe Durakbaşa’nın Halide Edip Türk Modernleşmesi ve Feminizm’i, Frances Kazan’ın Halide Edip ve Amerika’sı ile Muzaffer Özekin’in Halide Edib ve Gerçekler isimli incelemesi de Halide Edib’in hayatı etrafında şekillendirilen biyografik eserlerdir. Bunlardan biri olan Halide Edip Türk Modernleşmesi ve Feminizm’de Ayşe Durakbaşa, Halide Edib’in, onunla yolları kesişen Isabel Fry ve Grace Ellison’ın hayatlarında modernitenin ortak noktalarını göstermeye ve feminizmi dünü ve bugünüyle yine Halide Edib Adıvar’ın biyografisi ekseninde yorumlamaya çalışır.

Durakbaşa’nın modernleşme bağlamında Halide Edib’in hayatıyla ilgili yaptığı en ilgi çekici tespit, Halide Edib’in hayatındaki erkeklerin modernleşmeleriyle doğru orantılı olarak Osmanlı aile sistemindeki üstün statülerini muhafaza etmede tutucu olmak istemeleridir. Üst düzey bir saray memuru olan Halide Edib’in babası Mehmed Edib Bey, kızlarına İngiliz tarzı eğitim aldıracak kadar ‘asri’ bir erkekken, aynı anda iki kadınla evlenmekten çekinmeyecek kadar ‘asri’ olarak görülmeyen Osmanlı aile sistemindeki gidişatı muhafazaya çalışır. Aynı durum Durakbaşa’ya göre, Halide Edib’in ‘modernist pozitivist bir münevver’ olarak bilinen Salih Zeki’yle evliliğinde de tekrarlanır.

Muzaffer Özekin’in hazırladığı Halide Edip ve Gerçekler ise tümüyle

Halide Edib’i okurun gözünde kötü göstermeye odaklanmış bir çalışmadır. Halide Edib’in biyografisinde önem arz eden belli başlı noktaları bazı kaynaklara dayandırarak yorumlayan Özekin’in her bölüm sonunda vardığı sonuç, Halide

Edib’in Türk halkını hayatı boyunca kandırmış bir yalancı olduğudur. Muzaffer

Özekin söz konusu iddiasını o kadar uç noktalara vardırır ki çalışmasının sonunda Halide Edib isminin verildiği yerlerden kaldırılmasını teklif eder:

Hak etmediği için Halide Edib’in ismi okullardan, sokaklardan, parklardan kaldırılmalıdır. Türkçe, edebiyat ve tarih kitaplarında kendisinden yaşamına uygun şekilde bahsedilmelidir. …

(16)

Yazdıklarım için bana kızılmamalıdır, yaptıkları için Halide Edib’e kızılmalıdır.”5

Halide Edib’in babasından dolayı Yahudi kökenli oluşunu da sanki bu

durumu yazarın suçuymuş gibi gösteren Özekin çalışmasının başından sonuna kadar

Halide Edib’i karalamaya odaklanmıştır. Oysaki bu, Halide Edib’in Türk milleti için kalemiyle verdiği mücadelenin de göz ardı edilmesi demektir. Hala Kurtuluş Savaşı’nın en güzel romanı olarak takdim edilen Ateşten Gömlek, Muzaffer Özekin’in yalancı diye itham ettiği bir yazarın ürünüdür. Yine Sultanahmet Mitingi’nde binlerce insanı ağlatan da buradaki konuşmasıyla efsaneleşen Halide Edib’dir.

Halide Edib’in biyografik çalışmalarına ek olarak onun ele aldığı dönemler olan Millî Mücadele ve Cumhuriyet devirlerine ilişkin incelemeler de yapılmıştır. Özellikle Kurtuluş Savaşı yazıları ve romanları ile ilgili yapılmış derlemeler

mevcuttur. Bunlardan ilki Türk Dili dergisinin çıkarmış olduğu Türk Romanında

Kurtuluş Savaşı Özel Sayısı’dır. 1976 yılında yayımlanmış olan derginin ilk yazısı olan Mehmet H. Doğan’ın Türk Romanında Kurtuluş Savaşı isimli yazısında Millî Mücadele’yi konu alan romanların 1976 yılına kadar kronolojik bir listesi de okurlara

sunulur. 1976’ya kadar olmasının yanında kendi içinde de eksikleri olan bu listenin

genişletilmiş halini, daha sonra izah edilecek olan İş Bankası Kültür Yayınlarının bastığı Türk Romanında Kurtuluş Savaşı derlemesinde bulmak mümkündür.

Kurtuluş Savaşı’nı kurmaca eserlerin ışığında yorumlayan diğer bir çalışma Mürşit Balabanlılar’ın hazırladığı Türk Romanında Kurtuluş Savaşı derlemesidir. Bu çalışma Türk edebiyatının önde gelen araştırmacılarının ve eleştirmenlerinin Millî Mücadele döneminde yazılmış romanları çeşitli açılardan yorumladıkları bir incelemedir. Millî Mücadele sırasında ve sonrasında yazılmış neredeyse tüm romanların ele alındığının söylendiği kitapta, içlerinde Halide Edib, Yakup Kadri,

Samim Kocagöz gibi yazarların da bulunduğu on altı yazarın toplam otuz iki eseri ele

alınmıştır. Semih Gümüş, Fethi Naci, Uğur Kökden gibi pek çok araştırmacının ele

5

Muzaffer Özekin, Halide Edib ve Gerçekler, Kripto Yayınları, Birinci Baskı, Ankara 2012, s.307.

(17)

aldığı söz konusu Kurtuluş Savaşı romanları, Millî Mücadele’ye yaklaşım tarzları bakımından irdelenmiştir.

Ömer Türkeş’in Genel Bir Bakış başlığı altında esere yönelik yazdığı

tanıtım yazısında Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen romanların –listenin tüm uğraşılara rağmen eksik olabileceği vurgusuyla- bir listesi verilmiştir. Yazar bu listeyi oluştururken Millî Mücadele’yi konu edinen romanları üç döneme ayırır. Buna göre I. Dönem romanları 1920-1950 yılları arasında yazılanları kapsarken II. Dönem romanları 1950-1980 yılları gibi mücadele sürecinden çok sonra kaleme alınan eserleri içerir. 1980’den sonra yazılan romanları kapsayan III. Dönem romanlarının listesi ise çalışmanın sonunda yer alır. Ömer Türkeş’e göre I. ve II. Dönem romanları arasında çok büyük zihinsel farklılıklar yoktur. Ancak III. Dönem romanları bu ikisinden ayrılır. Askeri darbelerle ve siyasi iktidarların getirdikleri kısıtlamalarla bu dönem insanı baskı altına alınmış olsa da aslında kendini dünya hazlarına tamamen

teslim eden insan, Ömer Türkeş’e göre fazlasıyla özgürleşmiştir. Bu yüzden birer

fantezi halinde yazılan 1980 sonrası tarihi romanlarda daha önce konuşmaya cesaret edilemeyen mevzular da kendilerine yer bulur. Dikkate değer yeniliklerden biri Ermeni ve Rum vatandaşların vurgulandığı romanlardır. Ömer Türkeş, bu vurgulanmanın bir kısım Millî Mücadele merkezli romanlarda, ilk iki dönemde görülmeyecek kadar kardeşlik ve dostluk teması ekseninde bulunduğunu söylerken diğer bir kısmında ise Ermeni ve Rum azınlıkların yine ilk iki dönem romanlarından daha kindar yaklaşımlara maruz kaldıklarını söyler. Yine III. Dönem içindeki Kurtuluş Savaşı romanlarını da merkeze aldıkları olgular bakımından kendi içinde çeşitli başlıklar altında yorumlar. Bunlar “Millî Mücadele’yi Mustafa Kemal ve Dönemin Tanınmış Şahsiyetleri Etrafında Ele Alan Romanlar, Savaş Karşıtı Yaklaşımlar, Aile Tarihleri, Savaş Anlatıları, Göçler ve Yaşar Kemal” şeklinde kitapta yer bulmaktadır.

Önemli çalışmaları olan araştırmacıların Millî Mücadele sürecini konu edinen romanları irdelediği bu incelemede elbette ki Halide Edib’in bu dönemi ölümsüzleştirdiği romanlarının ve anı kitabının üzerinden de yorum denemeleri yapılmıştır. Eserde Halide Edib’le ilgili çalışmayı Adnan Binyazar üstlenir ve

(18)

yazarın Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye romanlarıyla süreç boyunca yaşadıklarını anlattığı Türk’ün Ateşle İmtihanı isimli eserini ele alır. Ateşten Gömlek’in Kurtuluş Savaşı üzerine yazılmış ilk roman olduğunu vurgulayan Binyazar, bu romanla ilgili şöyle bir değerlendirmede bulunur:

“’İlk’ roman olmasına karşın, Ateşten Gömlek, kurgusu, insanımızın ruhsal derinliklerini irdelemesi, olaylara bakışı ve savaşın bireyler üzerindeki etkisini yorumlayışı açısından da, Türk romancılığında belli bir düzeyin üstündedir.”6

Halide Edib’in, çoğu araştırmacı tarafından da üstün ve güzel bulunan Ateşten Gömlek’teki başarısını Adnan Binyazar, ‘Halide Edib’in tasarladıklarını değil, yaşadıklarını’ anlatmasına bağlar. Nitekim sırf bu mantık gereği Vurun Kahpeye’yi Ateşten Gömlek düzeyinde başarılı bir roman olarak görmez. Binyazar, Türk’ün Ateşle İmtihanı ve Ateşten Gömlek’i okura somut bilgiler ve ilk ağızdan izlenimler verdikleri için de önemser. Örneğin Sultanahmet Mitingi’ndeki konuşmasında efsaneleşen Halide Edib, yaşadıklarını anılarında anlatırken o güne dair kendisinde kalan duyguları Ateşten Gömlek’te yarattığı sahneye aktararak somutlaştırmıştır. Binyazar’a göre Türk’ün Ateşle İmtihanı da Kurtuluş Savaşı’ndaki insan macerasına dair bir belge olmaktan çok ötedir. Bu yüzden Türk’ün Ateşle İmtihanı, “biçemindeki içtenlik, gözlemlerindeki çarpıcılık, olayları yorumlamadaki derinlikle”7 anı türünün Türk yazınındaki en güzel örneklerinden biridir. Ne olursa olsun insana, hümanist bir tavır takınarak yaklaşan Halide Edib için Binyazar’ın tespiti yerindedir. Çünkü Halide Edib anılarında, meseleye odaklı bir tutum sergilememiş her zaman insanı merkeze almıştır. Bu yüzden Halide Edib savaşın toplumları nasıl bir ruh bunalımına soktuğunu ifade etmeye çalışmştır.

Alemdar Yalçın’ın iki cilt halinde yayımladığı Siyasal ve Sosyal Değişmeler Açısından Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı isimli incelemesinde ise hem Millî

Mücadele sürecini hem de Cumhuriyet Türkiye’sini konu alan bazı eserlerle ilgili

değerlendirmeler bulunmaktadır. Alemdar Yalçın’ın bunu yaparken romanları, ele aldıkları hâkim konulara göre gruplandırdığı görülür. Doğrudan Millî Mücadele

6Mürşit Balabanlılar (Hz.), Türk Romanında Kurtuluş Savaşı, , İş Bankası Kültür Yayınları, 1. Basım,

İstanbul 2003, s.29.

7Mürşit Balabanlılar, age., s.42.

(19)

konulu romanları incelememiş olsa da söz gelimi Bir Fenomen Olarak Anadolu’yu İşleyen Romanlar’ın alt başlığı olan Anadolu’da Öğretmen’de Halide Edib’in Vurun Kahpeye’siyle ilgili ilginç yorumlar da bulunur. Alemdar Yalçın, mücadelenin farklı bir cephesine ilişkin değerlendirmeleri içeren bu Halide Edib romanını, Anadolu insanını yalnızca bir araç olarak gördüğü için eleştirir:

“Böylece roman Anadolu insanının yedi düvele karşı mücadele vermiş, fedâkâr ve cefâkâr insan topluluğu olmaktan çok, romancının gerekli gördüğü yerde devreye girerek görevini yerine getiren kalabalık olarak takdim edilir.”8

Yalçın, Vurun Kahpeye’ye yönelik eleştirilerine romanın başkahramanı Aliye’nin taşlanarak öldürülmesi hadisesi üzerinden devam ederek, İslami adalet sisteminde kötü kadınların recm edilerek öldürülmesi yönteminin Osmanlı adalet sisteminde yerinin olmadığı ve dahası Aliye öğretmenin bunu hak edecek derecede bir fenalık yapmadığını vurgular. Bu, Alemdar Yalçın’a göre romanın kusurlarından biridir.

Halide Edib’in, Türk insanının hayatında önemli tarihi dönemeçlerden biri

olan Millî Mücadele’yi ölümsüzleştirdiği Ateşten Gömlek’i ise devrin baskın edebî

görüşüne uymadığı için eleştirir:

“Yazar, insanımızın hataları, yanılgıları ve üstünlüklerinin görüldüğü önemli bir kavşak noktası olan bu dönemi, sadece buğulu bir ortamda silüetler halinde vermekle yetinir. Oysa devrinin roman anlayışı, her şeyi olduğu gibi, bir bilim adamı titizliğiyle yansıtma fikrine dayanıyordu.”9

Yalçın’ın yorumlarından, bir dönemde ortaya çıkan bir edebî temayülün o dönemdeki yazarların tamamı tarafından istisnasız uygulanmak zorunda olduğu gibi bir sonuç çıkmaktadır. Ortada böyle bir sözleşme veya zorunluluk olmadığına göre Halide Edib’in devrinde sıklıkla uygulanan bir akımın dışında hareket etmesi gayet

tabiidir. Alemdar Yalçın, Ateşten Gömlek ile ilgili eleştirilerini bununla

8Alemdar Yalçın, Siyasal ve Sosyal Değişmeler Açısından Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı

1920-1946, Akçağ Yayınları, 7. Baskı, Ankara 2012, s.191.

9Alemdar Yalçın, age., s.210.

(20)

sonlandırmaz. Hatta romanı Tolstoy’un Rus edebiyatının başyapıtlarından sayılan Savaş ve Barış’ıyla kıyaslayarak Halide Edib’in savaşın kritik sahnelerini anlattığı bölümlerde yalnızca tek bir bakış açısıyla yetinmesini, olayın diğer taraflarının bakış açılarına değinmemesini bu romanın eksikliklerinden sayar. Halide Edib’in, Ateşten Gömlek’te Bolu, Konya, Adapazarı isyanlarını fazla detaylandırmadan anlatmasını da yetersiz bulan Alemdar Yalçın, her biri içinde pek çok hadiseyi barındıran tüm bu isyanların başlı başına birer cilt halinde yazılmış olmasının daha uygun olacağı kanaatindedir.

Halide Edib’in Şeyh Sait İsyanı’nı konu edinen Zeyno’nun Oğlu’nu ise teknik açıdan diğer romanlardan daha sağlam ve dil ve anlatımını daha başarılı bulurken, bu romanı da Şeyh Sait isyanını oluşturan sebepler üzerinde yeterli şekilde durmadığı için eleştirir.

Çalışmanın ikinci cildi olan Siyasal ve Sosyal Değişmeler Açısından Cumhuriyet Dönemi Çağdaş Türk Romanı 1946-2000’de ise Alemdar Yalçın,

özellikle Türk romanında 1960 kavşağını anlamlandırmaya, modernizm ve

postmodernizm ekseninde Türk romanını değerlendirmeye ve çeşitli bakımlardan

sınıfladığı 1960 sonrası romanları yorumlamaya çalışır.

Yakınçağ Türk tarihinin romanlara nasıl yansıdığını, çalışmamızın ana izleği olan Millî Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerini kapsayıcı şekilde araştıran ve incelemesinde roman merkezli olarak yordamalarda bulunan diğer eser, Sevim Kantarcıoğlu’nun Yakınçağ Tarihimizde Roman 1908-1960‘ ıdır. Çalışmasına, romanın ne olduğuna dair düşüncelerini aktararak başlayan ve kitabın esas aldığı zaman dilimleri arasında Tanzimat’tan günümüze kadar yaşanan önemli tarihî olayları, genç okurları ve eserden istifade edecek araştırmacılar için özetleyen Kantarcıoğlu, bu hazırlık bölümünü bitirerek roman incelemelerine geçer. Romanları, ele aldıkları tarihi süreçler bağlamında gruplayarak ve bu süreci ne kadar, nasıl aktardıklarına bakarak değerlendirir. Bu gruplandırmalardan ikisinde Halide Edib’in romanları da incelenmektedir. Gruplardan ilki; Kurtuluş Savaşı’nı Yorumlayan Romanlar başlığını taşıyan üçüncü bölümdür. Halide Edib’in Ateşten Gömlek’i ile ilgili değerlendirmeler yapan Kantarcıoğlu, bu romanı destan-roman

(21)

olarak nitelendirir. Görüşüne dayanak oluşturmak için yazısının başında Batı edebiyatlarında yaratılmış klasik destanların kahramanlıklarla ilgili bölümlerini ele alır, kahramanlığın ve mertliğin nasıl en temiz aşk duygularından ve aileden üstün tutulduğunu, bu duygunun tanrılar dünyasında bile değişmeyen bir değer olarak görüldüğünü anlatır. Kantarcıoğlu’nun vurgulamak istediği, girdikleri savaşlarda aşklarını, ihtiraslarını öteleyerek mücadele eden tüm destan kahramanlarının aynı zamanda kendi nefislerine karşı da bir savaşım içinde oldukları gerçeğidir. Bu durum

yazara göre Ateşten Gömlek’te de vardır:

“Halide Edib Adıvar ise, kutsal bir isyanın sonucu olarak istilacı batıya karşı yapılan kutsal bir savaşın, Türk milletinin Kurtuluş Savaşı’nda kazandığı zaferin özünde, bu milletin asırlarca süren nefis mücadelesinin sonunda kazandığı zaferi alkışlar. O halde Ateşten Gömlek’te iki destanı iç içe yerleştiren bir yapı vardır. Bunlardan birinci destanın konusu, Türk milletinin 1071 Malazgirt savaşından günümüze kadar, Anadolu topraklarına sahip olmak için verdiği mücadelenin özüdür. Yani seçilmiş bir halkın sahip olduğu toprakları korumak adına çektiği çile sürecidir ki, bu asırlarca süren amansız bir mücadeledir ve zaferle sonuçlanmıştır: Savaş gücünün üstünlüğüne dayanan bu zaferi hazırlayan güç ise, bu çilekeş halkın kendi nefsine karşı verdiği mücadele ve onun sonunda kazandığı zaferdir. İşte ikinci destani yapının özünde böyle bir nefis mücadelesi vardır.”10

Ateşten Gömlek Türk milletinin Anadolu’yla rabıtasını sağlayan iki önemli

tarihî gelişmeyi bütünleştirmesi bakımından Sevim Kantarcıoğlu’na göre bir destan

romandır.

Kitabın beşinci bölümü olan Çok Partili Cumhuriyet Dönemini Yorumlayan Romanlar’da ise Halide Edib’in sosyal romanlarından Sonsuz Panayır incelenmiştir. Sevim Kantarcıoğlu’na göre, Halide Edib bu romanda ele aldığı zenginleri, maddeye ve lükse aşırı düşkünlükleri sebebiyle karikatürize eder. Kantarcıoğlu’nun romanla ilgili diğer düşüncesi, bu romanın sosyal statüsü düşük bir aileden gelen bir kızı,-Ayşe Balkar’ı- Türkiye’nin önde gelen zenginlerinin anlatıldığı bir eserin başkişisi

10 Sevim Kantarcıoğlu, Yakınçağ Tarihimizde Roman 1908-1960, Paradigma Yayıncılık, 1. Baskı,

İstanbul 2008, s.220-221.

(22)

yapmasında Halide Edib’in ‘iç özgürlüğü’ne önem vermesinin etkili olduğu yönündedir. İç özgürlüğü ise, Ayşe Balkar için, öykündüğü bir dünya olan zenginlerin yaşamındaki ahlaki çöküntüyü, öz değerlerden kopmuşluğu fark etmesi ve kendi iç dünyasını buna göre şekillendirmesiyle olur.

Millî Mücadele süreci içinde çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılar da dönemin nabzını tutmak hususunda bugünün okuruna ve araştırmacılarına yol gösterir niteliktedir. Bu hususta bir derleme çalışması yapmış olan Mehmet

Kaplan ve öğrencilerinin hazırladığı, iki cilt halinde yayımlanan Devrin Yazarlarının

Kalemiyle Millî Mücadele ve Mustafa Kemal’de Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen sonra başlayan işgallere ve ardından gelen kurtuluş mücadelesine ilişkin yorumlara yer verilir. Eserde yazılarına yer verilen isimler arasında Ziya Gökalp, Mehmet Akif, Halide Nusret, Falih Rıfkı, Yakup Kadri, Süleyman Nazif, Hamdullah Suphi, Ruşen Eşref ve nihayet Halide Edib gibi dönemin önde gelen aydınları da bulunmaktadır. Yine benzer bir derleme çalışması İnci Enginün, Zeynep Kerman ve Selim İleri tarafından yapılmıştır. Kurtuluş Savaşı ve Edebiyatımız’da, ilkinden farklı olarak yazıları gruplandırma yoluna gidilmiş, işgal sürecinde Millî Mücadele döneminde kaleme alınan yazılar “Ateş Çemberindekiler, Ateş Çemberinden Uzaklaşırken, Simgeler –Bayrak, Atatürk, Vatan, Millet Fertleri” gibi başlıklar altında kronolojik olarak sıralanmıştır. Sözü edilen iki derleme çalışmasının da okura en büyük katkısı her biri birer facia olan ve yakın tarihimizde çok büyük yıkıcı etkiler meydana getiren olaylara, belli bir zamansal mesafeden bakmış olmanın verdiği nesnelliği kırabilmenin sağlanmasıdır. Gazete ve dergilerden alınarak kronolojik bir sıralamayla sunulan bu yazılar devrin moral durumunu gözler önüne seren metinlerdir.

Millî Mücadele’yi ve Halide Edib’i ele alan makaleler de kaleme alınmıştır.

Bunlardan biri olan Canan Sevinç’in Atatürk Dönemi (1923-1938) Türk Romanında

Millî Mücadele isimli yazısında, öncelikle Türk romanında Millî Mücadele süreci çeşitli kaynaklar irdelenerek belirlenmeye çalışılır. Bunu yaparken Sevinç, daha önce belirttiğimiz Kurtuluş Savaşı’nda Türk Romanı’ndaki Ömer Türkeş’in tasnifini esas alır. Kaynakların ısrarla belirttiği gibi neredeyse klasikleşmiş bir Millî Mücadele

(23)

romanımızın olmayışının sebepleri üzerinde durur. Buna göre romancılarımızın bu süreci ele alırken ihmal ettikleri noktalar şunlardır:

“1- Romanların bir kısmında Millî Mücadele fon olarak geçmektedir. 2- Millî Mücadele, yeni kurulan Cumhuriyet’in perspektifinden verilmiştir. 3- Din adamları Millî Mücadele’ye karşı gösterilmiştir.

4- Romanlar olay merkezli kalmış, tarihsel-düşünsel öz ihmal edilmiştir. Tek yönlülük hakimdir. Tarafsız, bilimsel yaklaşılamadığı gibi övgü-yergi ekseninde şekillenmiştir.”11

Canan Sevinç, incelemesinin dışında da olsa Ömer Türkeş’in yaptığı bir kıyaslama olan 1950-1980 yılları arasında yazılmış Millî Mücadele romanlarına da yukarıdaki eksiklikler bağlamında değinir. Özellikle din adamlarının söz konusu yıllar arasındaki romanlarda resmî ideolojiden farklı algılandıklarını vurgular. Buna örnek olarak da Tarık Buğra’nın 1963 yılında yayımlanan Küçük Ağa ve Münevver Ayaşlı’nın 1968’de yayımlanan Pertev Bey’in Üç Kızı romanlarını gösterir.

Sevinç’in Atatürk Dönemi edebiyatı için ise tespiti şu şekildedir: “Dönemin

estirdiği genel olumlu hava içinde edebiyatçılar, hem Atatürk’ü eserlerinin merkezine yerleştiren bir tutum sergilerler hem de Atatürk tarafından kendilerine hissettirilen/ulaştırılan direktifleri dikkate alırlar. Bu açıdan, bu dönemde, iktidarla edebiyatçı arasında … Cumhuriyet rejiminin yaygınlaştırılmasını amaç edinen bir iş birliği görülür.”12

Atatürk Dönemi Millî Mücadele romanlarıyla ilgili olarak ise Sevinç, bu

romanların savaşın hemen ardından yazılmalarından dolayı, zafer coşkusunu henüz yüreklerde taşıyan eserler olduğunu söyler. Yine mücadele sürecini ele alan romanların Atatürk’ün söylemleriyle paralellik arz ettiği ve Halide Edib, Yakup Kadri ve Reşat Nuri gibi yazarların eserlerinde Atatürk’ün vurguladığı noktaların ön planda tutulduğu, yazının vardığı sonuçlardandır. Laiklik temeline oturtulmaya çalışılan Cumhuriyet Türkiye’sinde, kaleme alınan mücadele romanlarında din

11 Canan Sevinç, “Atatürk Dönemi (1923-1938) Türk Romanında Millî Mücadele”, Turkish Studies

International Periodical For the Languages, Literature and History of the Turkish or Turkic, Volume 4/1-II Winter 2009, s.2015-2016.

12 Canan Sevinç, agm., s. 2019-2020.

(24)

olgusunun, bu sebeple geri plana çekilmesi ve Millî Mücadele gerçeği içinde eritilmesi, ‘Halkçılık’ ilkesine vurgu yapılarak romanlarda savaşın halkla el ele kazanıldığının altının çizilmesi de Canan Sevinç’in tespit ettiği diğer önemli bulgulardır. Tüm bunları dikkate alarak genel bir yorumda bulunan Sevinç, ortaya “Millî Mücadele’ye, bütünlüklü ve nesnel bakamayan, satır aralarında cumhuriyetle gelen değerleri öven, Mustafa Kemal’in liderliğindeki kurtuluş hareketini destanlaştıran anlatılar”13ın çıktığı kanısındadır.

Dikkate değer diğer bir yazı ise Olcay Önertoy’un Halide Edip Adıvar’ın Romanlarında Toplumsal Eleştiri isimli makalesidir. Halide Edib’in bazı romanlarının toplumsal eleştiri bağlamında incelendiği bu yazıda, romanlarda ele alınan temel meseleler üzerinde alt başlıklar halinde durulmuştur. Bu alt başlıklar Yanlış Batılılaşma, Eğitim, Kadınların Eğitimi, Dinde Tutuculuk, Ahlak Çöküntüsü, Devlet Yönetimi şeklindedir ve yazarın 11 romanı üzerinden yapılan yorumları ve değerlendirmeleri içerir. Romanların ele aldığı meselelerin genel hatlarıyla verildiği bu yazıda, Halide Edib’in eleştirdiği bazı konuların günümüzde de geçerliliğini koruduğuna dikkat çekilmiştir.

Yazarın pek çok araştırmacı tarafından önemsenen kurmaca eserleri bu araştırmanın da ana izleğini oluşturmaktadır. Bu tezde Halide Edib’in doğrudan veya dolaylı olarak Millî Mücadele’yi konu edindiği eserleriyle, Cumhuriyet’ten sonra yazdığı roman ve hikâyeleri çeşitli açılardan irdelenecektir.

13 Canan Sevinç, agm., s. 2037.

(25)

B

İ R İ N C İ B Ö L Ü M

1. GÖRÜŞ, DÜŞÜNÜŞ VE TAVIRLARIYLA HALİDE EDİB

ADIVAR

Halide Edib Adıvar, hem ilk yazılarını kaleme aldığı II. Abdülhamit devrinde hem de Millî Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerinde adından sıkça söz ettiren bir yazardır. Yazarlığının yanında gerçek anlamda bir aydın oluşuyla da büyük bir değişim içine giren Osmanlı Türkiye’sinin düşünce adamlarından beklediği ‘hareket / eylem içinde olmak’ fikrini yazıyla olduğu kadar fiiliyatta da defalarca gösterebilmiştir. Bu bakımdan şartların onu faaliyete davet ettiği her dönemde çoğu hemcinsi evlerinden ayrılamazken o, pek çok farklı –bir kısmı

tehlikeli- durumda inandığı değerler uğruna mücadele eder. Türk Ocağı’nın üyesi

olarak verdiği fikrî mücadele, Cemal Paşa’yla beraber gittiği Suriye’de Türk okulları açmak için giriştiği ilmî mücadele, Millî Mücadele yıllarında orduya katılarak hem cephede asker olarak hem askerî hastanelerde hemşire olarak verdiği askerî mücadele, Halide Edib’in yaşamı boyunca mücadele ettiği alanların yalnızca bir kısmını teşkil eder.

Halide Edib için gazete yazarlığı ve edebiyatın her türünden verdiği onlarca eser de bir çeşit faaliyet alanıdır. İlk romanı Heyula’dan son eseri Hayat Parçaları’na kadar yazılan tüm eserlerde onun kalemini yalnızca bir hikâyeyi anlatmak için kullanmadığı görülür. Bu bakımdan hayatını bir şeyler anlatmaya ve

inandıkları için yaşamaya adamış bir Türk aydını olan “Halide Edib’in hepsi bir çeşit

otobiyografik romanlar sayılabilecek olan eserlerinin anlaşılması, bir bakıma onun biyografisinin bilinmesini gerektirmektedir.”14 Bu yüzden çalışmanın bu kısmında

14 İnci Enginün, Halide Edib Adıvar’ın Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi, Dergâh Yayınları, 3.

Baskı, İstanbul 2007, s.10.

(26)

anlatılmaya çalışılan şey, Halide Edib’in yaşam öyküsü olacaktır. Yazarın hayatını anlatırken takip edilen yöntem, doğum ve ölüm tarihleri arasında gerçekleşen olayların düz metinsel olarak aktarımı şeklinde değil, yazarı özellikle Millî Mücadele yıllarına hazırlayan önemli gelişmelerin ilgili başlıklar altında derlenmesi şeklinde olacaktır.

(27)

1.1.

HALİDE EDİB ADIVAR’IN KÜLTÜREL ALT YAPISI

1.1.1. Ailesi

Halide Edib, 1882 yılında15 İstanbul’da dünyaya gelir. O küçük

yaşlardayken ölen annesi Bedrifem Hanım, daha önce başından bir evlilik geçmiş ve bu evlilikten kızı olan bir kadındır. Annesinin ilk evliliğini gerçekleştirdiği kişinin bir Kürt aşireti reisinin oğlu oluşu Halide Edib’in romanlarına kadar taşınan Kürt unsurun onun hayatının erken dönemlerinde başladığının bir ispatıdır. Bunun dışında Halide Edib’in hayatında anne figürü kendini hissettirmez. Babası ise “II. Abdülhamid devri Ceyb-i Hümâyun kâtiplerinden, sonraları Yanya ve Bursa Reji Müdürlüklerinde bulunmuş Mehmed Edib Bey”16

dir. Mehmed Edib Bey’in, Halide Edib’in ömrünün sonuna kadar karşılaştığı bir karalamaya neden olan özelliği aslen Yahudi olduğu söylentisidir. İnci Enginün Doğu ve Batı Meselesi’nde bu konuyu, çeşitli kaynaklarda da yer almış bir söylenti şeklinde zikrederken İpek Çalışlar

meseleye “Halide’nin doğumunda 33 yaşında olan Mehmed Edib’in ailesi, 1500’lü

yıllarda İspanya’daki engizisyondan kaçıp Bursa’ya yerleşen Sefarad Yahudilerindendi”17 diyerek kesin bir dille açıklık getirmektedir. Muzaffer Özekin ise Halide Edib’in karşısına sonraları sürekli çıkartılan bu etnik meseleyle ilgili olarak çeşitli kaynaklardan alıntılanan belgelerle, Halide Edib’in de Yahudi oluşundan ve bu yüzden çevresi tarafından sevilmeyişinden bahseder. Mor Salkımlı

Ev’de babasının akrabalarından bahsetmemiş olmasını da yazar bu konuyla

ilişkilendirir: “Halide Edib’in Mor Salkımlı Ev’de hep anne tarafından bahsetmesi, fakat baba tarafından bahsedememesinin nedeni babasının İbrani kökenli oluşundan dolayıdır.”18 Son olarak İnci Enginün Halide Edib’in babasının etnik kökeni

sebebiyle suçlanmasına şu şekilde bir açıklama getirir:

15Halide Edib’in doğum tarihinde, İnci Enginün’ün Halide Edib’in Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi

esas alınmıştır.

16Nazan Bekiroğlu, Halide Edib Adıvar, Şule Yayınları, İstanbul 1999, s.13.

17 İpek Çalışlar, Biyografisine Sığmayan Kadın Halide Edib, Everest Yayınları, 2. Basım, İstanbul

2011, s.10.

18

Muzaffer Özekin, Halide Edib ve Gerçekler, Kripto Yayınları, 1. Basım, Ankara 2012, s.39.

(28)

“Bir imparatorluk içinde birlikte yaşayışın tabiî sonucu olarak çeşitli ırklar ve dinler birbirine karışmış ve kaynaşmıştır. Bu sebeple saf bir ırktan bahsetmek ve babasının muhtemelen mensup olduğu bir ırk yüzünden kendisini daima Türk hissetmiş birini suçlamak gülünçtür.”19

Halide Edib’in romanlarında sıklıkla kullandığı Mevlevi kültürünün kaynağı anneannesi Nakiye Hanım’dır. Mevleviliğe bağlılıklarıyla bilinen varlıklı bir ailenin ferdi olan Nakiye Hanım, beyaz geniş yüzlü, açık gri gözlü, kızıl kınalı saçlı, daima giydiği kahverengi bol elbisesinin kollarını dirseklerine kadar sıvayan bir kadındır. Mevleviliğe derinden bağlı bu kadın kimseye hiddetlenmeyen, sevincini de hüznünü de içinde yaşayan sağlam karakterli bir kimse oluşuyla Halide Edib’in eserlerinde

idealize edilen Türk-Müslüman ev dekorunun da mimarıdır.

Halide Edib’in yaşadığı evde derinden bağlı olduğu kişi ise büyükbabası Ali Efendi’dir. Anadolulu bir kişi olan Ali Efendi, İstanbul’a Kemah’tan gelmiş, sarayda kahvecibaşılığa kadar yükselmiş, çok kültürlü karısı Nakiye Hanım’ın aksine yalnızca okuma bilen bir kişidir. Torunu Halide Edib’e Anadolulu şivesiyle eski savaş hikâyelerini anlatan Ali Efendi sonraki yıllarda aynı anneanne Nakiye Hanım’da olduğu gibi Halide Edib’in eserlerinde kendini hissettiren bir idealize kahramana dönüşerek hayat bulur. İnci Enginün büyükbabasının Halide Edib üzerindeki tesirini şöyle yorumlar:

“Halide Edib’in eserlerindeki olgun, saygıya değer, yaşlı Türk-Müslüman kadın nasıl anneannesinden gelirse, yaşlı, müsbet, dürüst ve saygı değer Türk erkeğinin de aslını Kemahlı büyükbaba teşkil eder. Halide Edib’in bilhassa Cumhuriyet’ten sonraki eserlerinde Kemahlı Türk erkeklerinden sevgiyle bahsedilir. Bu tiplerin en canlısı Zeyno’nun Oğlu’ndaki Şaban’dır.”20

Babası Mehmed Edib Bey’in çok eşli bir hayat sürmesi neticesinde yaşamlarına dâhil olan kadınlar da az veya çok Halide Edib’in hayatında etkili olmuştur. Bunlardan biri olan ve yazarın anılarında Saraylı Teyze diye bahsedilen

19İnci Enginün, age., s.31. 20 İnci Enginün, age., s.30.

(29)

kadının Halide Edib okumayı söktükten sonra ona kütüphanesinden kitaplar vermesi ve eğitmenliğiyle onun sonraki gelişimi üzerinde etkili olması önemli bir detaydır.

1.1.2.

Yetiştiği Çevre

Eski Türk aile geleneğinin bir uzantısı olarak kalabalık bir aile içinde büyüyen Halide Edib, bunun yanında üst düzey saray memuru olan babası, aristokrat bir aileye mensup anneannesi ve yine eski bir saray çalışanı olan büyükbabası gibi

nüfuslu kimselerle akraba olmasının bir sonucu olarak pek çok hizmetçinin,

halayığın, kâhyanın olduğu büyük bir evde yaşamını sürdürmüştür. Bu, neredeyse her biri farklı etnik kökene ve kültürel birikime sahip çalışanın bir arada olduğu kalabalık ev, onun romanlarındaki zengin şahıs kadrosunu açıklayan temel kaynaktır: “Tıpkı ülke gibi, bu Osmanlı evinde de, çeşitli ırklardan insanlar birlikte yaşarlar. Bu insanlar evin efendileri değildirler, fakat İslamiyet ve Türklük evin belirli işlerini yapmakla görevli olan insanları, evin halkı sayar ve aralarında bir fark gözetmez. Bu evin içinde aşçı kadın, köleler, cariyeler ve bacılar vardır.”21

Evdeki çeşitli ırklardan insanlara örnek olarak Halide Edib’in hayatı boyunca yanından ayırmadığı, çocuklarına da dadılık yapmış olan Yemen’den

getirilmiş Reşe isimli halayık gösterilebilir. Zenci sütninesi Nevres Bacı da

tezahürleri yazarın sonraki yazılarında ve romanlarında kendini gösteren bir kişi olması bakımından mühimdir. Nevres Bacı’nın evinde bir Ramazan ayını geçiren

Halide Edib, burada halkın tüm eğlencesiyle ve uhrevi havasıyla bir kültür halinde

yaşattığı Ramazan akşamlarını ve eğlencelerini tanır. Çok yoğun şekilde camiyle ve kenti saran din duygusuyla tanışan Halide Edib, sonraki yıllarda bu etkiyle Müslüman bir yerleşim yerinin güzel sayılabilmesi için ufuklarından minarelerin görünmesini şart koşacak hale gelir.

Halide Edib’in etrafındaki insanlardan bir diğeri büyükbabası Ali Efendi ölüm döşeğindeyken konağa gelen Süleyman Ağa isimli laladır. Kendi kişisel

21İnci Enginün, age., s.32.

(30)

maceralarını Doğu Anadolu’nun peri masalları ile harmanlayarak anlatan bu erkek hizmetçi, Halide Edib’in küçük yaşlardan itibaren muhayyilesinin gelişmesine ve halk hikâyeleriyle daha bu yaşlarda tanışmasına vesile olur. Konakta Süleyman Ağa’nın yerine çalışmaya başlayan Ahmed Ağa da Halide Edib üzerinde benzer etkiler uyandırır. Eğinli Ahmed Ağa, Halide Edib’e Ebu Müslim Horasani’den, Battal Gazi’den hikâyeler okur, Hz. Ali etrafında gelişmiş olan halk hikâyelerini anlatır. Küçük yaşlardan itibaren çeşitli din büyüklerinin menkıbevi hayatlarını dinleyen Halide Edib üzerinde, bu bakımdan Anadolu insanının zengin muhayyilesine karşı bir saygı uyanırken sonraki yıllarda daha da güçlenecek olan Anadolu insanına derin sevgi de evdeki çalışanlar vesilesiyle oluşmaya başlar.

Babasının bir süre sonra genç bir hanımla evlenmesi ve Yıldız’da bir başka

eve taşınması üzerine22 Halide Edib de bir süre bu yeni evde babası ve yeni ailesiyle

yaşamak zorunda kalır. “Bu semtte daha çok Ermeni ve Rum azınlık yaşar”23

. Semtte azınlıkların yoğun olarak bulunması Halide Edib’i anneannesinin yaşamın her anını İslami kurallarla belirlediği inançlı dünyasından çok başka bir hayatın içine sokar. Burada yoğun olarak bulunan azınlıklar kendi sosyal yaşamlarını oluşturmuşlardır. Cuma ve Pazar günleri ‘gazino’ adını verdikleri bir yerde müzik dinletileri yapılır. Başlarda üvey annesiyle çok rahat anlaşan bir çocuk olan Halide Edib için bu eve uyum sağlamak, babasının Halide Edib’e katı İngiliz disipliniyle eğitim vermeye çalışması yüzünden gittikçe zorlaşır.

Çeşitli kaynaklarda zikredilen bir ayrıntı ise Halide Edib’in hayatına giren etnik unsurların Kürtler, Anadolulu hizmetçiler, Ermeni ve Rum azınlıklarla sınırlı kalmadığını göstermektedir. Halide Edib küçükken anneannesinin evinde onunla

belki annesinden fazla ilgilenen sütninesi Hatice vardır. Kocası sebze satan, kocaman

bir atla kapıdan her gün geçen bu kadının çingene olduğu söylenir. Halide Edib, bazı

zamanlar ‘inadı tuttuğu zaman “Ne olacak Çingene sütü emmiş”’ 24sözlerine de bu

yüzden maruz kalmaktadır. Yine hastalandığı zamanlarda anneannesi tarafından eve çağrılan, Halide Edib’i okuyup üflemekle görevli olan Arziye Hanım da yazarın

22Nazan Bekiroğlu, age., s.15. 23İnci Enginün, age., s.30.

24Halide Edib Adıvar, Mor Salkımlı Ev, Can Yayınları, 11. Basım, İstanbul 2012, s. 22.

(31)

sonraları eserlerinde çok canlı şekilde işleyeceği ve o yılların ‘Osmanlı toplumunda bir ihtiyaca cevap verdiği anlaşılan’25

halkın var ettiği çeşitli kültürel özellikleri bünyesinde barındırması bakımından önemli bir kişiliktir.

Daha sonra babasının Halide Edib’in anılarında Saraylı Teyze dediği bir kadınla zaten evliyken gerçekleştirdiği ikinci evlilik ve bu evlilik dolayısıyla iki kadının da bir süre aynı evde yaşamak zorunda kalmaları yalnız Halide Edib’in değil buna maruz kalan herkesin hayatlarında sarsıcı değişikliklere yol açan bir olay olarak zikredilmektedir. Bu yıpratıcı durumu daha fazla göz ardı edemeyen Mehmed Edib Bey ise ilk eşi ve ondan olan kızlarını alıp ‘büyükbabanın ölümü üzerine terk edilen Mor Salkımlı Ev’e’26 götürür. Devrin önemli memurlarından olmasına rağmen

böylesi bir özel hayatı tercih eden Mehmed Edib Bey, Halide Edib’in daha küçük yaşlardayken çok eşliliğin bilhassa çocuklar üzerinde ne denli yıpratıcı tesirler bırakabileceğini anlamasını sağlar. Yazarın hayatındaki bu elim olay onun ilk kocası Salih Zeki’yle boşanmasının da ipuçlarını barındırmaktadır.

Halide Edib’in fiiliyattaki ve eserlerindeki görüşlerinin ve tavırlarının ipuçları yetişirken karşılaştığı bu zengin çevredir. Çocukluk yıllarını hâkimiyeti altına alan bu çok kültürlü çevre, Halide Edib’in sonraki bölümlerde incelenecek eğitim hayatında da kendini gösterir. Öyle ki bu etki sonraki yıllarda Halide Edib’de,

Nükhet Sirman’ın atölye çalışmasındaki tespitiyle vücut bulan ‘liberal hümanizm’27

şekline dönüşmektedir. Hümanizmin insan ve birey anlayışını benimseyen yazar, bu bütünleyici bakışı sayesinde Yunan işgali sırasında bile, esir düşmüş bazı Yunanlı askerlere bir büyük abla nazarıyla bakabilmiştir.

25İnci Enginün, age., s.32. 26 İpek Çalışlar, age., s.19.

27 Ayşe Durakbaşa, Halide Edib Türk Modernleşmesi ve Feminizm, İletişim Yayınları, 5. Baskı,

İstanbul 2012, s.242.

(32)

1.2. HALİDE EDİB ADIVAR’IN ZİHİNSEL ALT YAPISI

Bugün anlaşıldığı şekliyle Halide Edib Adıvar’ı oluşturan temel etmenler, onun öz yaşam öyküsü kaynak alınarak Halide Edib’in kültürel ve zihinsel alt yapıları şeklinde başlıklar altında incelenmiştir. Bu başlıklardan kültürel alt yapılar altında daha çok yazarın nasıl bir aileye sahip olduğu temel hususiyetleriyle belirtilmiş, varlıklı bir ailenin ferdi olan Halide Edib’in sonradan hümanizme kadar varan insan sevgisinin kaynağı da yetişirken içinde bulunduğu çevreye ait bazı detaylarda aranmaya çalışılmıştır. Halide Edib’i yalnızca kültürel detaylarla izah etmenin yanlış ve eksik bir uğraşı olacağı düşüncesiyle bu bölümde yazarın zihinsel temellerini oluşturan unsurlar ve yaşamında bir ‘kilometre taşı’ hüviyeti gösteren detaylar ele alınarak yazar anlamlandırılmaya çalışılacaktır.

Genel olarak çalışmanın savunduğu görüşün dışında olarak oluşturulan bu

bölümün amacı yazarla ilgili her kaynakta en ince ayrıntısına kadar bulunabilecek,

üstelik Halide Edib’in kendisinin de tafsilatlı biçimde anlattığı hayat hikâyesini bir kez daha zikretmek olmadığından bölüm yazarın hayatında bir dönüm noktası olan

Balkan Savaşları’nın sonuna kadar uzanmaktadır. Bundan sonrası ise Halide Edib’in

zihinsel ve kültürel alt yapılarının dışında kaldığından kısaca zikredilmekle kifayet edilecektir.

1.2.1. Eğitim Hayatı

Halide Edib’in eğitim hayatı çok küçük yaşlarda başlamaktadır. İngilizlere hayranlığıyla bilinen babası Mehmed Edib Bey evlenip Yıldız’da başka bir eve taşınınca kızı Halide Edib’i yanına aldırır. Halide Edib ilk zamanlarda burada iyi vakit geçirse de burası sonraları onun için dayanılmaz bir hal alır. Böyle olmasında Mehmed Edib Bey’in kızını yetiştirmek için benimsediği İngiliz tarzı çocuk eğitimi etkili olmuştur. Bu anlayışa göre hayatının her alanı yeniden biçimlendirilen Halide Edib’in giyim kuşamı da İngiliz terbiyesine göre yeniden düzenlenir:

(33)

“Soğuk havalarda kalpak takan küçük kızın kollarıyla bacakları hep çıplaktı. İngiliz çocukları gibi yazları beyaz keten giysiler; kış günlerinde lacivert kısa giysiler giyerdi.”28

Katı İngiliz disiplini altında diğer çocuklar şekerleme ve abur cubur yerken

Halide Edib, sadece et, sebze, meyve ve sütle beslenmek zorunda bırakılır. Babasının

katı disiplini yüzünden kendini diğer çocuklardan farklı görmeye başlayan Halide Edib’in hayatının bu dönemi bir tür yalnızlık içinde geçer. Bu evin Halide Edib için tek iyi tarafı anılarında ‘ilk aşkım’ dediği Kiria Eleni isimli bir Rum kadın tarafından

idare edilen yuvaya gönderilmesi olur. ‘Saraya mensup tanınmış gayrimüslimlerin

küçük çocuklarının devam ettiği’29

bu yuvadaki belki de tek Türk çocuk Halide

Edib’dir. Halide Edib, burada kısa sürede Rumca konuşmayı öğrenir.

Bu evden doktorların teşhis koyamadığı bir rahatsızlıktan dolayı ayrılıp tekrar anneannesinin evine dönen Halide Edib, burada kendisine Afrika Seyahatnamesi’nden bölümler okuyarak okuma zevkini tattıran Saraylı Hanım Teyze sayesinde okumayı öğrenmek için çevresini zorlamaya başlar. Zorlamalar o kadar artar ki, kızının eğitimine yedi yaşına geldiğinde başlanmasını kararlaştıran Mehmed Edib Bey bile Halide Edib beş yaşındayken evde eğitilmesi için hoca tutulmasına razı olur.30

Halide Edib bir yandan Selimiye Camii’nin imamından dersler alırken bir yandan da babasının isteğiyle piyano ve müzik derslerine devam etmektedir. Halide Edib’in babasının uğraşları sonucu devam ettiği müzik dersleri onda bir başarı olarak

kendini göstermese de yazı hayatına başladıktan sonra hemen her eserinde müziği bir

yardımcı unsur olarak kullanışı bu yıllarda aldığı yoğun eğitimden ileri gelmektedir. Halide Edib, hayatı boyunca etkisi altında kaldığı çevre ve kültüre ise Üsküdar Amerikan Kız Koleji vasıtasıyla erişir. Halide Edib’in hayatını her bakımdan etkileyecek bu okula başlaması bir tesadüf değildir. Bunun en büyük ispatı, Mehmed Edib Bey’in bir saray memuru olmasına rağmen her türlü sonucu

28 İpek Çalışlar, age., s.14. 29 İpek Çalışlar, age., s.15. 30Nazan Bekiroğlu, age., s.16.

(34)

göze alarak kızını gayrimüslimlerin eğitim gördüğü bir okula vermesi ve bunun için de yaşı tutmayan kızının yaşını büyütmesidir. 1893/94 yılında bu okulda eğitime

başlayan Halide Edib, ‘bir kültür ve bilim köprüsü olarak değerlendirdiği’31 İncil’i

de burada yakından tanımış olur. Ancak bir Müslüman kızı olarak Halide Edib’in İncil’i ders kitabı olarak okuması evdekileri rahatsız etmektedir. Öyle ki çalışmak için getirdiği İncil’deki insan tasvirlerinin gözleri oyulur, kitap verilen zararlardan ötürü okunmaz hale gelir. Halide Edib’in kolejdeki eğitim hayatı bir öğrencinin jurnaliyle bir süreliğine sekteye uğrar. Çünkü o yıllarda Türklerin gayrimüslim okullarında okumaları hoş karşılanmamaktadır.

Halide Edib’in kolejden ayrılmasıyla eğitim hayatı son bulmaz. Anneannesinin yanında dönemin ünlü simalarından biri olan Ebullisan Şükrü Efendi’den Arapça dersleri alır. Burada dindar anneannesinin de etkisiyle beş vakit namaz kılan Halide Edib, pazartesi ve perşembe akşamları da ölüler için Kuran okumaktadır. Ancak Mehmed Edib Bey’in kızını yanına almak istemesiyle Halide Edib tekrar babasının yanına taşınır. Burada babasının tuttuğu bir İngiliz mürebbiyeden İngilizce dersleri alır. İngiliz hocanın teşvikiyle John Abbot’dan The Mother’i tercüme eder. Evlerine ziyarete gelip giden Mahmud Esad Efendi de gerekli düzeltmeleri yaparak bu çalışmayı Mader adıyla bastırır. Bu çevirinin, 1897 Osmanlı Yunan Savaşı’nda hayatını kaybedenler için açılan sergide yer alması üzerine II.

Abdülhamit tarafından Halide Edib’e Şefkat Nişanı verilirse de bu ödül Halide Edib’i

memnun etmez. Çünkü çalışmada daha fazla hak sahibi olan aynı zamanda tercümenin basılmasını da sağlayan Mahmud Esad Efendi’dir. Halide Edib üzerine yapılan bir çalışmada bu olay daha farklı bir cepheden ele alınmaktadır:

“Edip The Mother in the Home (Evdeki Anne) adını taşıyan bir kitabı İngilizce’den Türkçe’ye çevirdiğinde henüz on beş yaşındaydı. Babası onun bu

başarısından öylesine büyük bir memnuniyet duymuştu ki, kitabı bastırıp binlerce kopyayı ordudaki subayların eşlerine ve saraydaki kadınlara dağıtmıştı. Hatta

Padişah da kendisi için bir kopya almış ve Edip’i bir hediyeyle ödüllendirmişti.

31Nazan Bekiroğlu, age., s.18.

Referanslar

Benzer Belgeler

Steve 以學生喜歡的電玩遊戲切入,舉例說要先有

Araştırmacılar fiber optik kablolarla sismik ölçüm yapabilmek için dağıtık akustik algılama.. (distributed acoustic sensing) adı verilen bir

Araştırmacılar daha sonra farelerde osteokalsin proteinini kod- layan geni etkisiz hâle getirdiler ve hayvanların kalp ritminin artması, kan şekeri seviyesinin yükselmesi

Renk- li böcekler, özel savunma yapıları ve içerdikle- ri kimyasal maddeler nedeniyle lezzetsiz olma- ları sayesinde kendilerini korur.. Bu mekanizma kınkanatlı böcekler

Sokratik sorgulamanın eğitimde kullanılmasındaki amaç öğrencilerin düşüncelerini irdelemek, verilen bir konu veya problemle ilgili sahip oldukları bilginin

Emevî Devleti, Hulefâ-i Râşidîn döneminden sonra İslâm’ın bayraktarlığını yapan devlet olması dolayısıyla İslâm tarihi açısından oldukça önemli bir

İslâm iyet’in değerler sistemi ve bununla yaratılan insan ilişkileri bireyselliğin dışında m anevî b ir bütünselliğe sahip olduğu için cam i yalnızca ibadet

Türkiye'de caz kulübü, caz dinleyicisi kalmadığı ve yeni besteler yapılmadığı için müziği bıraktığını söyleyen sanatçıyı; görünen o ki, artık sadece