• Sonuç bulunamadı

Millî Mücadele’yi Destekleyenler

2.3. MİLLÎ MÜCADELE SÜRECİNDE ALGILAR/TAVIRLAR

2.3.1. Türk Halkının Millî Mücadele Algısı

2.3.1.1. Millî Mücadele’yi Destekleyenler

Bir savaş, o savaşın kazanılmasını mümkün görmeyen yığınlarla değil, bu uğurda canını feda etmeye razı bilinçli kitlelerin inancıyla kazanılabilir. Kurtuluş

Savaşı da inançsız yığınlara rağmen kurtuluşa inanan iman dolu göğüsler182

sayesinde üstesinden gelinmiş bir sınavdır.

İletişimin, günümüzde olduğu kadar gelişmediği 1900’lerin Anadolu’su başına gelen felaketleri gazetelerden, ülkenin aydınlarının yazılarından ve yorumlarından öğrenir. Bu yüzden savaşa karşı bilinçlenmeyi sağlayacak en önemli

grup yine söz konusu aydın kesimdir. Dönemin aydınları, bu noktada yazılarıyla

halka, bir cenderenin içinde olduğunu hatırlatarak olaylara başka bir cepheden bakılmasını sağlarlar. Halkın, art arda gelen savaşların yorgunluğu ve yılgınlığı sebebiyle dağınık ilgisini bir noktada toplamaya yönelik ilk hamle Süleyman

Nazif’in Kara Bir Gün183’üdür. I. Dünya Savaşı’nın sona erdiğinin ilan edilmesinin

ardından 13 Kasım 1918’de işgal edilen İstanbul, işgalciler tarafından adaletsizce uygulamalara maruz kalır. İşgal ordusunun başkumandanı Fransız General Franchet d’Esperay, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinden sonra şehre beyaz bir at üzerinde girmesine gönderme yaparak, beyaz bir at üzerinde şehre girer. Bu hareket, onu seyretmek için meydanlara koşan Ermeni ve Rum azınlıkların taşkınlık yapmalarına ve bunun üzerine generalin, padişaha Dolmabahçe Sarayı’ndan

çıkmasını, yerine kendisinin oturacağını söylemesine kadar varır.184 Yaşanan

hadiseden büyük üzüntü duyan Süleyman Nazif ise en büyük silahı kalemiyle söz konusu meşhur yazısını kaleme alır. O devirde basında uygulanan yoğun sansüre

181Sevim Kantarcıoğlu, Yakınçağ Tarihimizde Roman 1908-1960, s.37.

182Kurtuluş Savaşı ve Edebiyatımız, Hazırlayanlar: İ.Enginün, Z. Kerman, S. İleri, Oğlak Yayınları,

İstanbul 1998, s.553.

183 Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, Cilt 1, Hazırlayanlar: M.

Kaplan, İ. Enginün, B. Emil, N. Birinci, A. Uçman, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992, s.65-66.

184Tahsin Yıldırım, “İstanbul’un İşgalinin Kara Bir Gün’ü ve Süleyman Nazif”, Granada Dergisi, S.

3,İstanbul 2013, s. 74.

rağmen yazıyı tam ve olduğu şekliyle yayımlamaya imkân sağlayanlar da en az Süleyman Nazif kadar gözü pek ve onun kadar kurtuluşu arzu eden kimselerdir. Söz

konusu cesaretin bedeli olarak, sansür etmesi gerekirken yazıya dokunmayan ve onu

yabancı görevlilerden gizleyen sansür memuru Yüzbaşı Aziz Hüdayi [Akdemir] Bey, yazının yayımlanmasının ardından tutuklanıp Fransız Askeri Hapishanesine

götürülür.185 Yazının sahibi Süleyman Nazif de aranmaktadır. Çünkü Süleyman

Nazif’in “arslan kükreyişini andıran o ulvi, sayhaları yalnız Babıâli yokuşunu çın çın öttürmekle kalmamış, bezgin yüreklere kuvvet, sönmüş ümitleri yeniden tutuşturup alevlendiren bir ilahi nağme nefha”186 olmuştur. Ancak düşman

polislerine teslim olmaktansa Türk polisine teslim olmayı isteyen yazarı Türk polisi

teslim etmez. Bu sayede hatırlı kimseler Süleyman Nazif’i himaye ederek sahiplenirler.

Türk milletini daldığı derin uykulardan uyandırma yolunda atılmış bu ilk bilinçli adım, ardında pek çok kahramanı barındırır. Yazının sahibi Süleyman Nazif, yazıyı sansürden geçirmeyen ve işgalcilerden gizleyen sansür memuru, Süleyman Nazif’i düşman polislerine teslim etmeyen Türk polisi ve onu himaye eden hatırlı kimseler bahsi geçen olayın kahramanlarıdır. İnandıklarının arkasında cesurca durmayı bilen bu isimler Millî Mücadele’yi daha mücadele başlamadan destekleyen kimselerin arasında yer almaktadır.

Halide Edib Adıvar da kurtuluş yolunda küçük fakat tablonun bütününe bakıldığında çok büyük adımlar atmış olan kişileri ihmal etmez. Edebî eserlerinde onları, onların bakış açılarını işlemeye gayret gösterir.

Halide Edib’in bu başlık altında toparlayabileceğimiz kişileri, çoğunlukla yaşadığı çarpıcı bir olaydan veya yaşanan acıları gördükten sonra Kurtuluş Savaşı’na yandaş187 hale gelirler. Orduya bağlı olarak görev yapmasının yanında, Tetkik-i Mezalim Komisyonu’yla Anadolu’yu gezen, savaşın Türk insanına verdiği zararı yakından gören Halide Edib, Millî Mücadele’ye dair eserlerindeki kişilerini buradaki

185Tahsin Yıldırm, a.g.e,. s. 76. 186 Gös.yer.

187 Mehmet H. Doğan, “Türk Romanında Kurtuluş Savaşı”, Türk Dili Dergisi, Türk Romanında

Kurtuluş Savaşı Özel Sayısı, S.298, s. 33.

gözlemlerine dayanarak oluşturur. Yine de gerçek kişiler olması bakımından Halide

Edib’in eserlerinden alınan ilk örnekler Dağa Çıkan Kurt isimli kitabından

verilmiştir.

Kitabın bu anlamda dikkati çeken ilk öyküsü, Efe’nin Hikâyesi’dir. Öykü, İzmir savunmasında çok etkili olan efelerden biriyle işgal güçlerinin paşalarından oluşan Tahkik Heyeti’nin görüşmesini konu edinir. Efe, Tahkik Heyeti’nin karşısına “en parlak, en süslü cepkenli takımını giymiş, fesinin üstünü bin bir dağ çiçeği oyalarla süslemiş, kalın, kuvvetli vücudu, tabancalar, gümüşlü hançerler, bıçaklarla dolmuş, arkasına mavzerini asmış”188 bir şekilde çıkar. Efe’nin bu heybetli

görünümü, akıllara başka bir öykünün kahramanını, Pembe İncili Kaftan’189ı getirir.

Ömer Seyfettin’in hikâyesindeki bu kahraman ile Halide Edib’in kahramanının bir ortak yönü vardır. İkisi de dışarıya karşı güçlü, heybetli görünmek isterler. Bu

nedenle, Pembe İncili Kaftan’daki Muhsin Çelebi, Şah İsmail’in karşısında Osmanlı

Devleti’ni layıkıyla temsil edebilmek için varını yoğunu satıp pembe incili bir kaftan alırken, İzmir’in kurtuluşunun anahtarlarından olan Efe de sahip olduğu en gösterişli giysisiyle yabancı milletlerin paşalarının karşısına çıkar. Ömer Seyfettin’in kahramanı Muhsin Çelebi kendi şahsında Osmanlı Devleti’nin saklı olduğunu düşünerek hareket ederken gerçek bir kahraman olan Efe ise yabancı paşaların karşısında bütün Türk milletinin bulunduğunu düşünür.

Efe’yi Tahkik Heyeti’nin karşısına çıkaran sebep onun kendisi gibi efeler ve zeybeklerle Aydın müdafaasında bulunmasıdır. Tahkik Heyeti’ne Aydın’da olanları anlatmaya başlayan Efe, kendisini bu yola götüren sebepleri de en baştan anlatmaya başlar:

“İzmir’i Yunan’ın bastığını duymuştum, diye başladı; dükkânları, evleri soymuşlar, çoluk çocuk öldürmüşler, kadınlara sataşmışlar. Bunları çoktan duyduk;

188 Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt, s.38.

189 Ömer Seyfettin, Pembe İncili Kaftan, Bütün Eserleri, Hikâyeler 2, Dergâh Yayınları, 2. Baskı,

İstanbul 2007, s.172.

fakat bizim dağda koyunlarımız vardı, çobandık; bunları duyduk, yine koyunlarımızı otlattık.”190

Efe’nin anlattıkları, vatan savunmasına katılıp Kurtuluş Savaşı’nın

kazanılmasında etkin rol oynayan çoğu Türk insanının hislerine tercüman olan sözlerdir. Ülkenin yaşadığı bir felaket vardır. Ancak söz konusu felaket uzaktadır ve felaketin zararı henüz o ferde kadar ulaşmamıştır. Bu yüzden vatan savunmasına destek verme isteği, bastırılmış bir şekilde çoğu Türk’ün kalbinde yer almaktadır. Efe de bunlardan biridir. Yaşanan acıları duymuştur fakat hayatın günlük koşuşturmacası acıların üstünü örtmeyi başarır. Bu anlayış bir süre devam eder:

“İçeriye doğru yürüyorlarmış, toprak üstünde ne tütün fidanı, ne buğday başağı bırakmışlar. Zeytinliklerinmiş, bağlar çiğnenmiş, ağaçlardan incir, badem, yemiş dökülmüş, kokmuş, kimseler malının başında kalmamış, kasabalar birer mahşer olmuş. Biz yine dağlarda koyunlarımızı otlattık.”191

Ancak felaket görmezlikten gelinemeyecek kadar yakınlaşır. Köylerinden iki saat uzaklıktaki mevkiye Yunan ordusu nöbetçi koymuştur. Bu durum Efe’yi ve beraberindekileri düşündürür. Şahit oldukları bir olay ise onlara, düşünmek için ne kadar geç kaldıklarını göstermektedir:

“Akşamın alacakaranlığında köye girerken sırtlarda kuzuları olatan kızlar alayla önümüze çıktılar; başörtüleri parçalanmış, saçları yolunmuş, üstleri başları toprak ve kan içinde, hepsi bir ağızdan ağlıyordu. Emmim kızı Kezban yırtık başörtüsünü çıkardı, suratımıza attı:

-Efe, dedi. Yunan İzmir’e girdi, sustunuz; din kardeşlerimizi soydu,

sustunuz; ne kan, ne can, ne ırz kaldı, sustunuz. Burnunuzun dibine geldi, yine başınızda oya, elinizde tüfekler dağlarda eğlendiniz. Bizi bugün Menderes

köprüsünün yanındaki Yunan neferleri yakaladılar. Koyunlarımızı aldılar, boynumuzdan altınlarımızı kopardılar, üstümüzü parçaladılar…

190 Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt, s.40. 191

Gös. yer.

- Daha ne yaptılar? diye kızanlar hep bir ağızdan haykırdı. İmamın kızı:

- Ne yaptılar diye sormayın, daha ne yapacaklar diye sorun, dedi.

O da başörtüsünü suratımıza fırlattı:

- Alın bunları, örtünün, verin tüfekleri, kamaları bize; kızlarımızın ırzını bundan sonra biz koruyacağız, dedi.”192

Efe ve arkadaşları düşman kendi köylerine zarar vermeye başlayana kadar işgale kayıtsız kalırlar. Köylü kızlar da bu kayıtsızlığın farkındadır. Ancak efeler işgalcilere karşı koymadıkları, köylüler de efelerin ilgisizliğine engel olmadıkları için ağır bedeller öderler. Kızlar Yunan askerine karşı kendilerini korumadıkları için efelere kızgındır. Fiziksel özellikleri bakımından erkeklerden beklenen savunma ve korunma faaliyetleri gerçekleştirilmediği için bu işe kızlar sahip çıkar ve bir meydan

okumayla örtülerini erkeklerin yüzlerine fırlatarak bunu bir bakıma ilan ederler. Bu

hadise efelerin kalplerindeki isyan ateşini körükler. Kızların öcünü almaya ant içerler. Bu ant içme, Efe için aynı zamanda kişisel bir yemindir. Çünkü düşmanın gazabına uğramış kızlardan biri de amcasının kızıdır ve kız Efe’den, kendisine

işkence eden “siyah perçemleri fırlamış, dişleri dışarıda kara kuru Yunanlıyı sağ”193

bırakmamasını istemektedir. Ne olursa olsun ‘dağda koyunlarını otlatmaktan’

vazgeçmeyen efe ve beraberindekiler son yaşananlardan sonra intikam yeminleri

etmeye başlarlar.

Efeyi ve beraberindekileri çevrelerinde olup bitene karşı umarsızca tutumlarından alıkoyan itici güç, toplumun şimdi bile aynı hassasiyetle yaklaştığı ‘namus’ kavramına yüklediği derin anlamdır. Bu bağlamda efe, içlerinde kendi akrabasının da olduğu bazı kadınlara cinsel saldırıda bulunan Yunan askerlerinden, ülkesinin toprak bütünlüğünü hiçe saydıkları için değil bahsi geçen kadınlara saldırdıkları için öç almak ister. Efeleri harekete geçiren olayın ardında “bir erkeğin

192 Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt, s. 40-41. 193

Halide Edib, age., s.41.

ırzının karısının ve kadın akrabalarının şöhretine bağlı olduğu”194 şeklinde toplumda yerleşmiş kuvvetli bir önerme yatmaktadır. Bu tarz bir algı yalnızca efelerin zihinlerinde yer almaz. Kızlar da böyle düşündüklerinden başörtülerini çıkarıp erkeklerin yüzlerine atarlar ve hatta Efe’nin akrabası olan kız ona, ırzına

musallat olan Yunan askerini bile tarif eder. “Kadın erkeğin namusudur” şeklinde

toplum vicdanında yer etmiş bu hassas mevzu ve namusu koruma görevinin erkeğe teslim edilmiş olması o dönem Türk insanını en fazla harekete geçiren, edilen

intikam yeminleriyle ülkeyi kurtuluşa sevk eden sebeplerden biridir.

Edilen yeminlerden sonra Menderes köprüsü başında Yunanlılarla efeler ve yakın köylerden yetişen zeybekler arasında bir mücadele başlar. Fakat bazı Yunan askerleri kaçarlar. Efeler de Yunan zulmü altındaki kasabalara doğru yola çıkarak Aydın’a kadar gelirler. Buradaki çarpışma Yunanlılar gidene kadar “kan ve çığrış içinde”195devam eder. Buna rağmen Efe aradığı Yunanlıyı bulamaz ve intikamının alınmasını bekleyen amcasının kızı, kendini Menderes’ten çaya atar. Ölürken bile intikamını düşünen Kezban imamın kızıyla Efe’ye haber yollamıştır:

“Efe, demiş, siyah perçemli, dişleri dışarıda Yunan neferini öldürünceye kadar, Aydın’dan Yunanlıları çıkarıncaya kadar kamasını kınına koymasın, bir zeybek sağken Yunan Aydın’da padişah olunca benim kanım da onun boynunda olsun.”196

Efe bu şekilde Millî Mücadele’ye destek vermiş, kurtuluş yolunda önemli bir adım atmış olur. Onu bu yola sevk eden en büyük sebep köylü kızların başlarına gelen felaket ve efeleri saran intikam duygusudur. Bölgesel kurtuluşun anahtarı da Kezban’ın son sözlerinde, Efe’nin kalbindeki intikam duygusunda gizlidir. Silahlı direnişe katılanlar arasında, Efe gibi öç alma arzusuyla hareket edenler de muhakkak bulunmaktadır. Kuvayımilliye’nin çekirdeğini oluşturan efeler ve zeybekler düzenli

ordu kurulana kadar, Batı Anadolu’yu düşman işgalinden kurtarmada etkili olmuş en

194 Pınar Ecevitoğlu, Siyasal İktidar-Öldürme İlişkisi Bağlamında Namus Kavramı ve Namus

Cinayetleri: Siyasal Ontolojik Bir Yaklaşım Denemesi, (Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2009, s. 241.

195 Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt, s.42. 196 Halide Edib, age., s.43.

önemli silahlı birliklerdendir. Söz konusu direniş gruplarının silahlı mücadeleye dâhil olmasında öncelikle bölgelerindeki insanlara yapılan zulümlere son vermek ve onların intikamını onlar adına almak isteğinin etkili olduğu söylenebilir.

Esaretten kurtulmak adına atılan bu büyük adımın yürekten yanında olsalar da Anadolu’nun her bireyinin silahlı direnişe kalkışması mümkün değildir. Geride kalanların payına ise dağılmış yuvalar, önceden geçimlerini sağlayabildikleri şimdinin yakılmış tarlaları, telef edilmiş veya kaçırılmış hayvanlar ve ne olacağını kesinlikle tahmin edemedikleri karanlık bir gelecek düşmektedir. Acılı ve işkenceli ölümlere de şahit olanlar kendileri ve henüz yitirmedikleri sevdiklerinin geleceği adına işgalden münezzeh topraklar bulmak niyetiyle göç ederler.

Dağa Çıkan Kurt’ta da rastlanabilen göç eden kafileler bir yönüyle vazgeçişin, terk edişin simgesidir. Dedelerini, babalarını büyüten bereketli topraklar oğullara ölüm ve acı saçmaktadır. Önceki müreffeh günlerine dönemeyeceğini düşündükleri için baba toprağını terk etmek zorunda kalan göç kafilelerinin gözleri yine de arkadadır. Harabeye dönmüş olsa da bu vatan parçasının kurtarılabilme ümidi onları geri döndürmeye yeter.

Sakarya Savaşı’ndan sonra savaşın en kanlı sahnelerinin yaşandığı mevkilerden biri olan Kırmızıtepe’yi gezen Halide Edib, böyle bir geri dönüşe şahit olur:

“Sıcak bir güneş vardı ve yolda bazen kağnıyla, çoğu zaman yaya göç eden ahalinin döndüğünü görüyorduk.”197

Sakarya Zaferi’nin ardından halkın orduya güveni artmıştır. Daha güvenli bir hayat kurabilme umuduyla topraklarını terk edenler zaferden sonra umutlarını, yıkıntılar arasında yeniden sıcak bir yuva oluşturmak için baba topraklarına saklarlar.

Bu, cephe gerisindeki Türk halkının mücadeleye olan inancını ortaya koyan bir

durumdur. Çünkü işgal edilmemiş yerler aramak ve geride kalanlara ne olduğuyla ilgilenmemek yerine Anadolu insanı, terk ettiği topraklara dönmeyi tercih eder. Nihayetinde türlü acılar tatmış olan halk, yine de tutunabileceği tek dala, orduya

197 Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt, s. 59.

inanmak istemektedir. Bunun için geri döner ve esaret zincirlerini kırmak için yapılması gereken ne ise burada yapmaya razı olur.

Ordunun Sakarya Savaşı’ndan sonra perçinlediği güvene Şebben’in Kara Hüseyn’i ndeki köylü kadınların sözleri örnek verilebilir. Kocasını iki yıldır görmemiş olan Şebben, ordunun ona bu sefer izin vereceğinden çok emindir. Çünkü ‘ahaliye bir baba durumu alan Sakarya ordusu ekin vakti olduğu için ona mutlaka izin verecektir’198. Kocaları ya askerde yahut şehit olmuş köylü kadınlar yaşlısı ve genciyle Halide Edib’in etrafını sararlar:

“Alevlerin etrafında halka olduk ve konuştuk. Savaş hikâyeleri onları çok ilgilendiriyor; nasıl top patlarmış, tüfek nasıl atılırmış, asker nasıl hücum edermiş, Yunanlı nasıl bir mahlukmuş? Hepsi ağzı açık dinliyorlar. Birdenbire, gençler kümesinden bir fısıltı, bir müzakereden sonra bir karar var.“199

Halide Edib’in anlattıklarını büyük merakla dinleyen bu kadın topluluğunun asıl merak ettiği, bir vatanı kurtarmak için nelerin yapılması gerektiğidir. Nitekim kadınların niyetleri sonraki satırlarda anlaşılır:

“-Bak hele, biz taze garılar hep asker olacağız. Sen, bizi asker edeceksin. Tüfeği, neyi hep göstereceksin. Gâvurlarla bir yeniş dövüşeceğiz, kovacağız, seferberlik bitecek, nasıl olma mı?

Nineler itiraz ediyor:

-Siz nasıl edersiniz?.. Top var, tüfek var…

-Bizimkiler nasıl edeyor? Erkek aslan, aslan olu da dişi aslan olma mı? Sen di bir.

Ben buna ihtiyaç olmadığını söylüyorum. Sonra hepsi sevgili askerlerini anlatıyorlar.”200

Düşmanı kovmak bu kadınlar için aynı zamanda seferberliğin bitmesi

demektir. Seferberliğin bitmesi, pek çok ziyaretçisi olduğundan ‘bir çeşit ilkel

198 Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt, s.84. 199 Gös. yer.

200 Halide Edib, age., s.85.

otelcilik’201 hissiyle hareket eden köyün sakinlerini, sıcacık yuvalarında kocalarını bekleyen sevgili eşlere dönüştürecektir. Bu yüzden hepsi ellerinden geldiğince mücadeleye destek verir. Yaşlılar, gençlerin bu isteğine karşı çıkarlar. Ancak, sevgililerin ve mutlu yuvaların hayaliyle aydınlanan yürekleri genç kadınlara isteklerini mümkünmüş gibi gösterir. Yuvayı dişi kuşun yapacağını bilen Türk kadını, Anadolu’nun dağılan yuvalarını, böylesine imkânsız hayallere ilk önce inanmakla ve kurtuluşları için canlarını ortaya koyan sevgili askerlerini sabırla

beklemekle kurmaya çalışmaktadır.

Ancak, mazideki sıcak yuvasının özlemiyle yanan Şebben daha ileriye giderek, Hüseyn’ine kaçıp gelmesini söylediği bir mektup gönderir. Hüseyin ise Şebben’le aynı fikirde olmadığını “Allah bana o rezaletle gelmeyi nasip etmesin, ölmek daha iyi.”202sözleriyle dile getirir.

Hüseyin için terazinin bir kefesinde sevdiği kadın diğer kefesinde vatan savunması vardır. Gönlü hasret ateşiyle yanan askeri sevdiğine götürecek tek yol kaçmak gibi görünse de Hüseyin için bu yol ölümün bile yanında daha iyi kaldığı bir rezalettir.

Halide Edib’in köy hatıralarına dayanarak aktardığı ve kahramanları da gerçek kişilerden oluşan Şebben’in Kara Hüseyn’i için İsmet İnönü’nün de bir yorumu vardır:

“Orduda kumanda ettiğim yüz bin askerin her birinin evinde bir Şebben

olduğunu bilmiyordum. Bu kadınlar bana eşeklerinin üstünde bir bohçe gibi

görünürlerdi.”203

Vatan savunması için Anadolu’nun dört bir yanından, Şebben’lerini bırakarak gelen askerler geride bıraktıkları sevgililere, mücadeleden kaçarak kavuşmak istemeyecek kadar kurtuluşa gönül vermişlerdir. Hepsinin yüreği geride kalanların hasretiyle dolu olsa da sevgililerle kuracakları mutlu yuva için düşmandan

201

Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt, s.80.

202 Halide Edib, age., s.88.

203İnci Enginün, Halide Edib Adıvar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Birinci Baskı, Ankara

1986, s. 32.

arınmış yine eskisi gibi şen topraklar lazımdır. Böyle ulvi bir dileği terk etmeyen Hüseyin de aslında kurtuluşu ne kadar istediğini göstermiş olur.

Kurtuluşu isteyen başkaları da vardır. Bayrağımızın Altında’da, Halide Edib’in ‘zafer yolunda unutamayacağım yüzlerden biri’ diyerek bahsettiği Hatice Nine beş kere göç etmek zorunda kalmış bir ihtiyardır. Onun için kurtuluş bayrağımızın altında olmaktır. Halide Edib’in ‘Bayrağımızı çok mu seversin?’

sorusuna gözyaşları içinde cevap verir:

“Sevmek ne demek oğul? Ben elli senedir onu kovalıyorum. … Her gün burada ölüverirsem, mezarım bandıra altında kalırsa diye çıldırıyordum. Ama düşmanlar bırakmıyorlar, öteye kaçmak için bizim de ne atımız, ne arabamız vardı. Sonunda baktım, ben ihtiyarlıyorum, siz gecikiyorsunuz, sürüne sürüne size kaçmaya karar verdim. Yolda ölürsem oğlum sırtında ölümü bizim bayrağın olduğu yere

götürecekti. Sonunda bizimkiler geldiler! Hep deli gibi fırladık. … Ayaklarım şişti, dilim dışarı çıktı, ama onları buldum.”204

Osmanlı Devleti bitmek bilmeyen savaşların neticesinde yalnız toprak kaybetmemiş, tebaası Türk halkının umudunun ve yaşam gücünün tükenişine de şahit olarak mazide kalan devletler kervanına katılmıştır. Savaşların geride bıraktığı acılara ve gözyaşlarına rağmen umudunu bayrağın altındaki saadetli günlerin geleceği inancına bağlayan Hatice Nine, onu hayatta tutan tek nedenin peşinde koşar. Umudu, o yaşta bir kadını Üsküp’ten, olayın yaşandığı Salihli’ye kadar getirecek güçtedir. Kurtuluşu bayrağın altında olma şartına bağlayan Millî Mücadele’nin bu en azimli ve yaşlı üyelerinden Hatice Nine için “hayatta tek önemli bir şey vardır. Öldüğü zaman cesedinin düşman bandırası altında kalmaması”.205

Halide Edib’in Millî Mücadele anılarına dayanarak kaleme aldığı Türk’ün Ateşle İmtihanı’nda da söz konusu örneklere rastlanmaktadır. Millî Mücadele’ye bakışları ve mücadele esnasındaki tavırlarıyla bu kişiler işgaller karşısında sergilenen

204 Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt, s.107. 205 Gös. yer.

çeşitli tavırların altında yatan sebepleri göstermeleri bakımından ayrıca önem arz eder.

Yazar, Anadolu’nun sancılı günlerinde yaşananları ölümsüzleştirdiği