• Sonuç bulunamadı

2.3. MİLLÎ MÜCADELE SÜRECİNDE ALGILAR/TAVIRLAR

2.3.3. Millî Mücadele Sürecinde Azınlıklar ve İşgalciler

2.3.3.2. İşgalciler

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından gizli antlaşmalarla parçalara ayrılan Anadolu, hissesine düşen kısmı almak için gelen işgalcilerle dolmaktadır. Payını almaya gelenler yalnız İngiliz işgal orduları değil, muzaffer bir birliğin üyesi olan Fransa, İtalya ve İngiltere’nin şımarttığı Yunanistan gibi İtilaf Devletleri’ne

303Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt, s.97.

mensup diğer devletlerin ordularıdır. Ancak I. Dünya Savaşı’nda ağır kayıplar vermiş olan İngiltere başta olmak üzere büyük devletler Anadolu işgalinde kendilerini zahmete sokmayacak bir yolla bu külfetten kurtulmak isterler. O yol da bağımsızlığına yeni kavuşmuş küçük bir devleti, zaten nesiller boyu birbirlerine öğrettikleri Megalo İdea düşüncesiyle Anadolu’ya inmeye can atan Yunanistan’ı kullanmaktır:

“İngiltere Yunanistan’ı hem manen hem maddeten destekliyordu, bütün harcamalar İngiliz pound’uyla yapılıyordu. Fransa dahi doğrusu Yunanistan’ı desteklemekte tereddüt etmemiştir.”304

Ancak gizli anlaşmalarda vaat edilen topraklarına kavuşamayan İtalya’nın Yunanistan’ı desteklemek gibi bir niyeti yoktur:

“İtilaf Devletleri’nin üçüncü unsuru İtalyanlar Yunanistan’a karşı hiç de onlar gibi bakmadı. İtalyanlar her yerde, her an Yunan görevlilerin şikâyet ettiği üzere, milliyetçi Türklerle birlikte hareket ediyor ve İngiliz-Yunan işbirliğine karşı düşmanlıklarını gösteriyorlardı.”305

Bütün bu ikilemlerin ortasında paylaşılan, bir pastanın dilimleri değil her bir parçası bir insanın uzuvları gibi hayati önem taşıyan Anadolu coğrafyasıdır. İngiliz ve Fransızlara ait işgal ordularının İstanbul’a gelmesinin ardından şehir halkı üzerinde kurdukları baskı ve olumsuz etkiler306 ve sonrasında başlayan işgaller Türk halkının silkelenip kendine gelmesini sağlaması bakımından ilerisi için hayırlı gelişmelerden olmuştur. Türklerdeki bu, birlik olup mücadele etme zihniyetinin işgalcilerde şaşkınlık yaratmasını İlber Ortaylı şu şekilde değerlendirir:

“Batı Avrupa ülkeleri, tarihte görülmüştür ki, düşman tarafından işgal edildiklerinde adeta ‘Kader, kendimiz ettik, kendimiz bulduk. Bundan sonrasını akıllıca kurtarmaya çalışalım’ derler. Allah’tan bizim kavmin böyle bir zihniyeti benimsemesi çok zor. Evimizde yabancıya pek tahammül edemeyiz. Nitekim İstanbul

304İlber Ortaylı, Türkiye’nin Yakın Tarihi, Timaş Yayınları, 12. Baskı, İstanbul 2012, s.53. 305İlber Ortaylı, age., s.53.

306İlber Ortaylı, age., s.69.

bu gerilimi çok ilginç bir biçimde yaşadı. İngilizlerin çaresizlik içinde Yunanlı müttefike meyletmesi ise hem öbür müttefiklerini hem de şehir halkını çok kızdırdı.”307

Anadolu’yu işgal etmek için bu kadar hevesle atılan orduların ve ordularını göndermekten çekinmeyen İtilaf Devletleri’nin Türk insanına yaklaşım tarzlarını, o günlerin canlı şahitlerinden birinin, Halide Edib’in aracılığıyla inceleyebilmek mümkündür. Bunun için yazarın mücadeleyi konu aldığı eserlerinden Ateşten Gömlek’e bakıldığında mütarekenin ardından İstanbul’a ayak basar basmaz baskıya ve zulme başlayan İngiliz ordusuyla karşılaşırız:

“Bugünlerde İstanbul, harp sahnesi gibi olmuştu. Her gün, her gece İngiliz tayyareleri tepemizden bombalar atıp duruyorlardı. Herkeste asabiyet artmıştı.”308

İstanbul’da savaş sahnesini aratmayan günlerin sonu gelmemektedir. İngiliz uçaklarından atılan bombalar bu sefer şehrin sokaklarının kana bulanmasına neden olur:

“İngiliz tayyareleri; Harbiye Nezareti civarından uzaklaşalım! dediler, acele etmeden açık adımlarla Mercan’a doğru inmeye başladık, ben dizlerimde, kalbimde garip garip bir şey hissettim. … Ahali de aynı surette, süratle civardan uzaklaşıyor, yokuştan iniyordu. İlk anlarda kimsenin koştuğunu iddia edemem. Zembilleri ile çarşıdan dönen esnaf, acul adımlarla çocuğunu sürükleyen birkaç kadın ve karışık bir halk.

Ahalinin kesafet ettiği bir yerde birdenbire vızıltı arttı. Baktık, beş tayyare aşağı iniyor, etraflarında tayyare topları bulutları kar gibi, tül gibi didikliyordu.

Muazzam bir gümbürtü, etrafımızda kalın, siyah bir duman ve toprak bulutu, anî bir sayha… Dumanlar arasından soluğu hissedilecek kadar sessiz mütemadiyen kaçışan, karışan bir halk. … Yerde ev, dükkân enkazı, kol, bacak, insan bünyesi vardı. Ta karşıda, yokuşun başında çocuğunun elinden tutup acele eden kadını ayakta, elleriyle başını döver buldum. Yerde küçük bir kan yığını, boğuk bir

307 İlber Ortaylı, Türkiye’nin Yakın Tarihi, s.68. 308 Halide Edib, Ateşten Gömlek, s.6.

çocuk hırıltısı vardı. Beyaz saçlı, siyah esvaplı bir ihtiyar Ermeni kadını, yarısı yaya kaldırımın, yarısı şosenin üstünde, gözleri dönmüş yatıyordu. Açık, kıllı esmer göğsü kan içinde bir hamal onun yanına düşmüştü.”309

İngiliz uçaklarının gündüz ve gece şehre bombalar atması İstanbul’un işgali resmen gerçekleşene kadar şehri işgale hazırlamak, korkutmak ve sindirmek içindir. Nitekim bu olaydan birkaç gün sonra İtilaf Devletleri’nin donanmaları mütareke şartlarının kendilerine verdiği yetkiye dayanarak İstanbul’a gelirler:

“…tam Beşiktaş Sarayı’nın önünde; mavi denizin üstünden azametli, kocaman demir zırhlıların geçtiğini gördük. … Sahile beyaz köpükleriyle gelen firuze gibi yeşilimtırak ve hain rengi ile Boğaziçi suları üstünden, artık düşmanımız olmayan muzaffer ecnebi bayraklı demir zırhlılara baktık. Ne kadar ağır ve uzun geçiyorlar.”310

Romana bu sayfalardan sonra dâhil olan Ayşe evli ve çocuğu olan İzmirli

bir kadındır. Ancak İzmir’in işgali her şeyi alt üst eder. Okur daha sonra yaptığı zulümlerle Türk halkının ezbere bileceği bir devletin askerleriyle, Yunanlılarla ilk defa bu işgal yüzünden karşılaşmış olur:

“-Mukbil Bey’i Yunanlılar parçalamış, oğlu Hasan’a bir kurşun isabet etmiş, ölmüş. Ayşe Hanım yaralı imiş, çiftlikten, İzmir’de bir İtalyan aileye iltica etmiş.”311

Ayşe’nin bir anne ve eş olarak kurduğu yuvasını mahveden bu üzücü olay,

yepyeni bir Ayşe’yi, İzmir kızını var etmesi bakımından okur için ve başkahraman

Ayşe için bir dönüm noktasıdır. Önce İzmir’in sonra mücadelenin sembolü haline gelen Ayşe’nin kurtulmasını isteyen yazarın onu bir İtalyan aile vasıtasıyla kurtarması da dikkat çekici bir diğer ayrıntıdır. Çünkü İtalyanlar, gizli anlaşmalarla

kendilerine vaat edilen yerleri –başta İzmir olmak üzere- Yunanlılara kaptırmanın

hıncıyla Türk mücadelecilere adeta destek olur ve her koşulda yardım etmeye

309 Halide Edib, Ateşten Gömlek, s.8-9. 310 Halide Edib, age., s.13.

311

Halide Edib, age., s.22.

çalışırlar. Yazar muhtemelen onların yardımlarına atıfta bulunmak niyetiyle Ayşe’nin İtalyan bir ailenin yardımıyla canını kurtarmasını sağlamıştır.

İşgal donanmasına ait gemilerin gövde gösterisi yaparak İstanbul’a demirlemelerinin anlatıldığı bölümden sonra İngiliz askerleri halk arasında korku yaratacak kanlı bir olaya sebep olurlar. Halide Edib dışında pek çok yazar tarafından da gazetelerde, anı kitaplarında kaleme alınan olayı yazar, başkahramanı Ayşe vasıtasıyla okura nakleder:

“On altı mart Salı sabahı İstanbul garip bir hisle uyandı. … Gece yarısı işgal başlamış olduğunu, sabahleyin İngilizlerin kafile kafile insanları muhafaza altında yürüterek zırhlılarına taşıdıklarını, Hilâliahmer’i basıp hayli tahribat yaptıklarını ve Nuruosmaniye’de göz tabibi Esat Paşa’yı tahkirle, hatta gecelik ile götürdüklerini, hafif de yaralı olduğunu söyledi. Sokaklarda alay alay İngiliz askeri dolaşıyordu. Başımı örttüm, Zeynep’le beraber ne olduğunu anlamak için sokağa çıktım. Harbiye Nezareti’nin meydanında üniformalarıyla büyük küçük rütbeli bütün Nezaret zabitanı ayakta duruyorlar. İstiklâlimizin bir nevi alemi olan Harbiye Nezareti kapısından İngiliz bahriyesi giriyordu. …

Direklerarası’na doğru sokaklarda küçük kan izleri vardı. … Onuncu Fırka’da nöbet bekleyen neferleri İngilizler süngülemişler, içeriye girmiş, yatakta uyuyan mızıkalı neferleri de birer birer yatakta vurmuşlar. Kapıda nöbetçi, İngilizlere ‘yasak’ demiş. Sadece nöbet beklediği yerden sağ iken düşman geçirilmez olduğunu her Türk askeri gibi o da biliyormuş. Ben orada iken tahta tabutlar içinde İstanbul’un ilk istiklâl şehitlerini defnetmeye götürüyorlardı.”312

Halide Edib’in destan-romanı Ateşten Gömlek’e aktardığı bu elim olay,

herkesi fazlasıyla üzdüğü için yaşananlar dönemin yazarları tarafından gazetelerde veya edebî eserler vasıtasıyla da nakledilmiştir. Hâkimiyet-i Milliye yazarlarından Arif Oruç da olayın duyulmasının hemen ardından Harbiye Nezareti’ne koşan gazetecilerden biridir. Esaret altında bir ülkenin ferdi olmanın getirdiği duygusal yoğunluk yazarı, olaya daha nesnel bir bakış açısıyla bakma imkânından mahrum eder. Ancak yaşananları elden geldiğince olduğu gibi aktarmaya çalışır:

312 Halide Edib, Ateşten Gömlek, s.58.

“Onları yatakta süngülemişler. Sabah namazına hazırlananları merdiven dibindeki pınarın kenarında şehit edilmiş, teslim olanların alnına kurşun çalınıp kafaları dipçikle parçalanmış, Şehzâde Camiinin kurşunluklarında tüneyen güvercinlerin Fatih’in türbesine dağılıştıklarını görmüşler, aksakallı türbedârın, elindeki Kurân-ı Kerîm’in yere düştüğünü söylüyorlardı. O sırada yağmur bile yağmış.”313

O yıllarda Türk insanını kalben yaralayan her vahim olaya roman kahramanlarının şahit olmasını sağlayan Halide Edib, İngiliz askerlerinin kendilerine kalacak yer bulmak için insanları nasıl evlerinden attığını da başkahramanı Ayşe’yi, olayın mağduru haline getirerek aktarmış olur:

“Nihayet bizim eve de geldiler. Çarşaflandım, kapıyı açtım. Bir Ermeni tercüman, bir küme İngiliz askerine tercümanlık ediyor. …

-İngiliz askeri evinizi istiyor, hemen çıkmalısınız, dedi.”314

Eserin bundan sonraki bölümlerinde kahramanlarını İstanbul cehenneminden kurtaran Halide Edib, işgalcileri de cepheye hapseder. İşgalcilerin

Anadolu’ya ve Türk insanına verdikleri tahribattan söz etmez. Yine işgalcilerin

açtıkları ateş yüzünden cephede hayatlarını kaybeden nice canlar vardır. Fakat

bunlar, savaşmanın gereği olarak cephede yaşanan hadiselerdir. Yazar ancak Vurun

Kahpeye ve Dağa Çıkan Kurt aracılığıyla Ateşten Gömlek’te göz ardı ettiği Anadolu insanının çilesine odaklanır.

Vurun Kahpeye romanı için seçilen mekân Anadolu’nun her bakımdan verimli ve bereketli isimsiz bir kasabasıdır. Çevre köyleri işgal edildiği halde işgal edilmemiş olan kasabanın sakinleri kendi elleriyle düşmanı –Yunan askerlerini- kasabalarına davet ederler. Kendi çıkar meseleleri yüzünden kasabada yaşayanları

hiçe sayan çıkarcı eşrafın daveti üzerine kasabaya gelen Yunanlı işgalciler buranın

zenginliklerini planlı bir şekilde sömürmeye başlar. Ayrıca Yunan işgal ordusunun kumandanı Damyanos için köyün bir başka anlamı daha vardır. Güzelliğini daha

313Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, Cilt 1, Hazırlayanlar: M.

Kaplan, İ. Enginün, B. Emil, N. Birinci, A. Uçman, s.145.

314 Halide Edib, Ateşten Gömlek, s.59.

kasabaya gelmeden haber aldığı öğretmen Aliye’yi de elde etmek niyetindedir. Aliye ise yalnızca Damyanos’un hayallerini süslemez. Bu yüzden romanda çok güzel bir kız olarak tasvir edilen Aliye, Yunan kumandanı Damyanos, eşraftan Kantarcıların Uzun Hüseyin Efendi ve Kuvayımilliye’ci Tosun Bey arasındaki gerilimi, arzulanan biri olması sebebiyle yüksek tutan bir unsurdur. Yunan işgal ordusunun kumandanı Damyanos da bu yüzden davet edildiği bu kasabaya bir an önce gelir ve halka başlarda iyi davranır:

“-Hoca bize en güzel evleri hazırlatsın, fakat mektep ve muallim evlerine

dokunmasın. Yunan ordusu, medeniyet ordusudur. Ahaliye söyle, dükkânlarını kapamasınlar, korkmasınlar, bir şey yok. Bir de (yalnız Hacı Fettah Efendi’nin

kulağına söyletti) o güzel kızın evinin etrafına nöbetçi dikin, yerli, Yunan kim ona dokunur, yahut kaçırırsa, derhal idam ederim.”315

Kasaba halkını ürkütmemek için böyle bir konuşmaya gerek duyan

Damyanos sonradan niyetini belli eder. Kasabanın zenginlerini bir liste halinde

öğrenen Damyanos, Anadolu’da elde edeceği son serveti bu kasabadan elde etmek düşüncesindedir:

“Planı, ilk günleri kasabada kendisine karşı biraz emniyet ilka ettikten sonra, kendisince malum usul dairesinde para toplamaktı. Damyanos, kasabalarda kendine ait işleri bitirmeden askerine ve maiyetine yağma için izin vermezdi. Binaenaleyh, kasabaya giriş hayli muntazam olmuştu.”316

Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt’ta daha genel hatlarıyla ve verdikleri zararlar

bakımından geniş bir açıdan baktığı Yunan mezalimine Vurun Kahpeye’de o şekilde yaklaşmaz. Burada okurun bir düşman olarak Yunan zihniyetini anlamasını istemektedir. Bunun için ince planlarla kasabaya gelen bir Damyanos var eder ve

hatta onun iç sesi ve geçmiş bilgiler aracılığıyla niyetini okurun gözünde açık etmiş

olur. Okurun yapması gereken şey, Yunan mezaliminin ardındaki zihniyeti, Damyanos vasıtasıyla kavrayabilmektir.

315 Halide Edib, Vurun Kahpeye, s. 97. 316

Halide Edib, age., s.98.

Vurun Kahpeye’de daha kasabaya gelmeden önce Damyanos’un müfritlik

derecesinde milliyetçi olduğunu açıklamaya koyulan yazar, onun Anadolu seferiyle

ilgili düşüncelerinden de bahseder:

“Onun Anadolu seferinde kanaatleri, nokta-i nazarları vazıhtı: (Her Türk’ü imha, her Türk’ün malını Yunan’a maletmek). İşte bunun için Damyanos, maiyetiyle Yunanistan’a hırsız ve katil bir sürü yetiştiriyordu. O, kanaat getirmişti ki ne kadar adama öldürmek ve çalmak için saha temin ederse o kadar yeni milliyetperverlik taraftarları ve fedakârları çoğalacaktı. …

Onun bir nevi kaba bir kışla ve kahvehane hitabeti vardı ki, en meşhur cümlesini askerler tekrar ederlerdi: ‘Ey Elenler (Yunanlılar), azminizin düşmanı olan Türkleri öldürünüz, Türkiye’yi alınız’.”317

Bu düşüncelerle girdiği her köy ve kasabada halkı aldatan ve istediğini elde

ettikten sonra geçtiği yerleri harabeye döndüren Damyanos nihayet bu kasabada da

planını uygulamaya koyar. Esnafın mallarını alan onlardan bazılarını Yunan hükümetine karşı olduğu gerekçesiyle Yunanistan’a süren Damyanos, maiyetindeki adamları istediklerini yapma konusunda serbest bırakır:

“Yunanlılar gireli iki haftayı geçmişti. Zulüm ve gazab, en fena devrini yaşamış, sükûn kesbediyordu. Kumandan ve maiyeti ne alabileceklerse almışlar, artık işi pek ayağa düşürmeden sükûn teminine çalışıyorlardı. Bazan geceleri hâlâ uzak ve tenha sokaklardan kadın çığlıkları geliyor, hâlâ herkesin yüzünde yalnız Türk halkında görünen derin bir tevekkül ile içlerindeki galeyanı, ıstırabı örtüyorlardı.”318

Yunanlıların eziyeti Türk birliklerinin kasabaya gelmesiyle en üst seviyesini

bulur. Türk toplarıyla sarsılan kasaba, Yunanlıların can havliyle kaçışırken son bir

vurgun olarak evleri yağmalamaları ve yangın çıkarmaları yüzünden cehenneme dönmüştür.

317 Halide Edib, Vurun Kahpeye, s.76. 318

Halide Edib, age., s.100.

Eser, Ateşten Gömlek’te cephede Türk askerleri için tehdit unsuru olan Yunanlıların cephe gerisindeki yağma politikalarını ve zihniyetlerini göstermesi bakımından bu noktada da bütünleyici roman özelliği göstermektedir. Yalnız Halide Edib söz konusu noktaları açığa kavuştururken kendine tek bir Yunan işgal ordusu seçmiş ve tek bir kasabada yaşanan zulümle olaya yaklaşmaya çalışmıştır. Dağa Çıkan Kurt’ta yer alan hikâyelerde ise işgalciler de yaşanan dramlar da çeşitlenir.

Kitabın ilk hikâyesi Zeynebim Zeynebim’de okura Türklerin ekmeğini yemiş yerli bir Rum aracılığıyla yapılan ihanet anlatılır. Kâhya Yorgi’nin daha önce çalıştığı İzmir’deki çiftlik evine getirdiği Yunanlılar Zeynep’ten kendilerini eğlendirmelerini isterken nişanlısı Süleyman’ı da işkence yaparak öldürürler.

Efe’nin Hikâyesi’nde halkın en büyük eziyeti çektiği işgalciler yine Yunanlılardır. Silahlı direnişe nasıl katıldığını İtilaf Devletleri’nin paşalarından oluşan Tahkik Heyetine anlatmak zorunda kalan Efe, Yunan’ı ilk önce İzmir’i bastığında duyar. Yunan, kadınlara sataşan, dükkânları evleri soyan çoluk çocuğu

öldüren bir düşmandır.319 Efeyi dağa çıkaran sebep ise işgalcilerin kendi köyündeki

kızlara hatta akrabasının kızlarına da sataşmasıdır.

Anadolu işgalinde başrolü oynayan Yunanlılar, Kırmızıtepe’de ise okurun karşısına uçurum kovuklarında iki büklüm, baş aşağı yatan cesetler olarak çıkar. Kokmuş, kararmış bu cesetler yazara onların ne kazanarak bu hale geldikleri gerçeğini düşündürür. Yazara göre bütün kazançları, bir köylü kadının birkaç ziynet altınından, bütün hatıraları alevler içinde feryat eden kadınların, kimsesiz çocukların sesinden ibarettir.320

Vurma Fatma’da yazar yine özelden genele giderek yerli bir Rum’un Yunanlılarla birlik olup Anadolu’yu yağmalaması, kendi hırsı ve arzuları doğrultusunda halka ettikleri eziyet ve uğradığı korkunç son anlatılır. Yunan, zevki için bir avcı gibi insan avlar, avladıklarından hatıra olarak parmağını kesip cebinde saklar.

319 Halide Edib, Dağa Çıkan Kurt, s.40. 320

Halide Edib, age., s.60.

Emine’nin Şehadeti’nde sevgilileri istasyona sürükleyip götürenler yine

Yunan kafileleridir. Götürülenlerin yasını tutmak yine geride kalan gözü yaşlı

Anadolu kadınlarına ve çocuklara düşer.

Okur, yalnız Himmet Çocuk’ta satır aralarında daha başka bir Yunanlı davranışıyla karşılaşmaktadır. Yazara yol tarif etmek için yardım eden Himmet, başından geçenleri de yolculuk sırasında anlatır. Yaşama azmi ve gayretiyle yazarın takdirini ve hürmetini kazanan Himmet’i düşmanlar öldürmek istemiş, ancak

içlerinden biri öldürmek yerine çocuğun malını alarak canını bağışlamak istemiştir.

Sonunda Yunanlı asker çocuğu salıvermek isteyen diğeriyle iddiaya tutuşur. Eğer

çocuğun yanında yumurta varsa serbest kalacak yoksa öldürülecektir. Himmet bu basit iddia sayesinde hayatta kalır.

Türk’ün Ateşle İmtihanı’nda esir düşmüş Yunan askerleri, kandırıldıkları ve korktukları için savaşa devam ettiklerini söylerler:

“Bize her tepeye hücumda, arkasında Ankara var diyorlardı. On altı gün geçti, Ankara görünmedi. Türklerin eline geçersek bizi öldüreceklerini söylüyorlardı. Durmadan da makineli tüfeklerle ileri sürüyorlardı.”321

Yunanlıların vahşi hareketleri322

yüzünden harabeye dönen Anadolu’da Yunan zulmünü tatmış her Türk, kendilerine zulmetmekten haz alan Avrope isimli birinden bahseder. Anadolu insanı başlarına gelen bu felaketin ardında Avrope adında birinin olduğunu düşünür. Köylülerin;

“-O Avrope denilen adama söyleyin, biz ona fenalık etmedik, biz zavallı köylüleri rahat bıraksın”323

diyerek bahsettikleri Avrupa, Yunanlıların özellikle

Sakarya bölgesindeki her köyde söyledikleri bir şeydir. Anadolu hareketinde Avrupa’nın maşası olduğunu muhtemelen bozgundan hemen önce idrak eden Yunanlı işgal kuvvetleri buralarda yakıp yıkmaya devam ederken bir yandan onlara bunu yaptıranın kim olduğunu da söylemeye çalışırlar. Yunanlı yağmacıların bu

321 Halide Edib, Türk’ün Ateşle İmtihanı, s.242. 322 Halide Edib, age., s.249.

323

Halide Edib, age., s.256.

çabası bir bakıma esas suçluyu itiraf ederek sorumluluktan kaçma girişimi olarak nitelendirilebilir.

İşgalcilerin zulmü İzmir’in kurtulmasından sonra bile devam etmektedir. İşgalciler şehri terk etmiş olsa da bazı evlerin ve kiliselerin altlarına yerleştirdikleri dinamitler patlayarak şehri alev topuna çevirir. Hatta bu yangın yayılarak başka şehirlere de sirayet eder.324

Bir Yunan askerinin Himmet’in hayatının kurtulmasına vesile olması gibi

bir olay Türk’ün Ateşle İmtihanı’nda da yer bulur. Burada Tetkik-i Mezalim

Komisyonu’yla beraber Anadolu’yu dolaşmaları sırasında Alaşehir’e de uğrayan

Halide Edib, Türk kızlarının Rum askerleri tarafından nasıl tecavüze uğradıklarını

kendisine anlatan mektep hocası Nedime’ye bu rezalete kimsenin itiraz edip etmediğini sorar:

“-Evet, dedi. İki Yunan zabiti neferlere ateş açtılar. Onlar sayesinde ben

de kurtuldum.”325

O ana kadar sadece yaptıkları işkencelerle kendinden söz ettiren Yunanlılar, bu köyde yazarı şaşırtan büyük bir iyilikte bulunmuşlardır. Bu iyiliğin karşısında

yazar; “İşte, Yunanistan bugün yaşıyorsa bu iki zabitin zihniyetinde olan adamlar

sayesinde yaşıyor”326 diyerek olaya yorum getirir.

İtilaf Devletleri’ne ait ordular yurdun çeşitli yerlerini işgal etmiş olsalar da Halide Edib’in eserlerine yansıyanlar çoğunlukla Yunan işgaline ait manzaralar ve İstanbul’un işgalinde kendilerini belli etmekten çekinmeyen İngiliz işgalcilerinin baskı ve zulümleridir. Tüm bu eziyetler içinde Fransız işgalcilerin yaptıklarına ya da İtalyan işgalcilere rastlanmaz. Bunun en büyük sebebi Halide Edib’in mücadele süresince Ankara dışında, Marmara ve Ege Bölgelerinde bulunarak incelemelerde bulunmaları ve İtalyan askerlerinin Anadolu işgal politikasına, istediklerini alamadıklarından ötürü zaten gönülsüz yaklaşmalarıdır. Yine de İtalyan askerleri çok

324 Halide Edib, Türk’ün Ateşle İmtihanı, s.313. 325 Halide Edib, age., s.319.

326

Halide Edib, age., s.319.

az da olsa mücadeleye yatkın tavırlar sergilemeleri bakımından onun eserlerinde yer bulabilmişlerdir.

Halide Edib’in Millî Mücadele’ye dair eserlerinin tamamında Yunan