• Sonuç bulunamadı

Reşat Nuri Güntekin'in Yeşil Gece; Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Nur Baba; Refik Halit Karay'ın Kadınlar Tekkesi romanlarındaki dini motifler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Reşat Nuri Güntekin'in Yeşil Gece; Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Nur Baba; Refik Halit Karay'ın Kadınlar Tekkesi romanlarındaki dini motifler"

Copied!
237
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

REŞAT NURİ GÜNTEKİN “YEŞİL GECE”, YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU “NUR BABA”,

REFİK HALİT KARAY “KADINLAR TEKKESİ” ROMANLARINDA DİNİ MOTİFLER

(Yüksek Lisans Tezi)

Yüksel ŞAVK

(2)

Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

REŞAT NURİ GÜNTEKİN “YEŞİL GECE”,

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU “NUR BABA”,

REFİK HALİT KARAY “KADINLAR TEKKESİ”

ROMANLARINDAKİ DİNÎ MOTİFLER

Danışman:

Yrd. Doç. Dr. Halil ADIYAMAN

Hazırlayan: Yüksel ŞAVK

(3)

Karaosmanoğlu “Nur Baba”, Refik Halit Karay “Kadınlar Tekkesi” Romanlarında Dini Motifler” başlıklı Yüksek Lisans tez çalışması, jüri tarafından lisansüstü yönetmeliğinin ilgili maddelerine göre değerlendirilip oybirliği/çokluğu ile kabul edilmiştir.

…../…../2018

Tez Jürisi İmza

Kabul Red

Yrd. Doç. Dr. Halil ADIYAMAN (Danışman) Yrd. Doç. Dr. Ali PULAT

Yrd. Doç. Dr. Özlem KAYABAŞI

Doç. Dr. Ayhan KAHRAMAN Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

(4)

Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Nur Baba”, Refik Halit Karay “Kadınlar Tekkesi” Romanlarında Dini Motifler” adlı çalışmamın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yaralandığım kaynakların kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.

…../…../2018 Yüksel ŞAVK

(5)

İlköğretim Okulunda, ortaöğrenimini Derbent Lisesinde tamamladı. 1999 – 2003 yılları arasında Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bölümünde öğrenim gördü. 2003 yılından beri Kütahya ve Konya’daki dershanelerde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra Pasinler Anadolu Lisesinde göreve başladı. 2009 yılında Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalında yüksek lisans öğrenimine başlayan öğrencinin bu çalışması, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı bitirme tezidir.

(6)

ÖZET

REŞAT NURİ GÜNTEKİN “YEŞİL GECE”, YAKUP KADRİ

KARAOSMANOĞLU “NUR BABA”, REFİK HALİT KARAY “KADINLAR TEKKESİ” ROMANLARINDA DİNİ MOTİFLER

ŞAVK, Yüksel

Yüksek Lisans Tezi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Halil ADIYAMAN

Ocak, 2018, 222 sayfa

Din, toplu halde yaşayan *insanlara karmâşık toplumsal düzen içerisinde bireylere yol göstermek ve insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamalarını temin etmek için Allah tarafından Peygamberler vasıtasıyla gönderildiği ilahi düzendir. Din, insanın ruhi yapısında var olan inanma arzusunun toplumsal yansımasıdır. Başlangıcı insanlık tarihi kadar eskilere uzanan din, o günden bugüne kadar her dönemde şahısları ve halkları tesir altına alan en önemli etkenlerden biridir. Tarihin çeşitli dönemlerinden bugüne gelen zaman zarfında herhangi bir dini benimsemeyen toplum mevcut değildir.

İnsanlığı son derece yakından ilgilendiren dinin toplumsal yaşama etkileri de yabana atılamayacak derece çoktur.

Toplumları şekillendiren din, insanlar tarafından çeşitli biçimlerde ifade edilmektedir. Din ile toplum arasında ilişkilerin karşılıklı etkileşim halinde olmasıyla dini semboller oluşmaktadır. Dini sembollerle bireyler; inançlarını, dinî düşüncelerini, dinî yaşayış biçimlerini en güzel biçimde yansıtmaktadırlar.

İşte, bu araştırmanın konusu da, Türk edebiyatının önemli yazarları Reşat Nuri Güntekin’in “Yeşil Gece”, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Nur Baba”, Refik Halit Karay’ın “Kadınlar Tekkesi” romanlarındaki dini motiflerin neler olduğu ve bu dinî ifadelerin Türk Edebiyatı açısından ne şekilde sembolize edildiğidir.

(7)

ABSTRACT

RELIGIOUS MOTIFS IN THE NOVELS "THE GREEN NIGHT" (YEŞİL GECE) BY REŞAT NURİ GÜNTEKİN, "DIVINE LIGHT FATHER (NUR

BABA) BY YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU, " THE DERWISH CONVENT OF WOMEN" (KADINLAR TEKKESİ) BY REFİK HALİT KARAY

ŞAVK, Yüksel

Master Thesis, The Department of Turkish Language and Literature Thesis Supervisor: Ass. Prof. Halil ADIYAMAN

January, 2018, 222 pages

Religion is a holy order sent by Allah via Prophets to show the right way to humans living together in the complex social order and to provide a life in the way that suitable for human dignity. Religion is social reflection of will to faith that exists in psychic structure of human. Beginning of religion is as old as human history and since then, it has been the most important factor that affects the humans and societies in each period. During the historical process there has been no irreligious society.

In the human history religion is highly important and there are many effects on the communal living. The religion shaping the societies is described in different ways by people. Because of the fact that there is an interaction between the religion and society, the symbols have been occurred. Through religious symbols, individuals can reflect easily their faiths, religious thoughts and way of their religious. They become coherent generally through symbols that reflect different religious terms of social way of lives.

Here, in this study, the topic is in the novels of important authors of Turkish Literature “Yeşil Gece” by Reşat Nurti Güntekin, “Nur Baba” by Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “Kadınlar Tekkesi” by Refik Halit Karay what the religious patterns are and how these religious expressions are symbolized with regards to Turkish literature.

Keywords: Religion, Religious Patterns, Religious Customs, Society, Novel and Religion.

(8)

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET ... v ABSTRACT ... vi İÇİNDEKİLER ... vii TABLOLAR LİSTESİ ... xi

ŞEKİLLLER LİSTESİ ... xii

KISALTMALAR ... xiii

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM DİNİN TANIMI, TOPLUMLA ETKİLEŞİMİ, SEMBOLLERİ VE NESİR TÜRÜNDEKİ EDEBİ ESERLERDE KULLANIMI 1.1. DİN NEDİR? ... 5

1.2. DİNİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ ... 13

1.2.1. Dinin Birey Üzerindeki Etkileri ... 14

1.2.1.1. Ruhsal Doyuma Ulaşma ... 14

1.2.1.2. Haram – Helal – Günah ... 14

1.2.1.3. Gündelik Yaşamda ... 15

1.2.1.4. Giyim Kuşam ... 15

1.2.2. Dinin Toplum Üzerindeki Etkileri ... 16

1.3. DİNİN SEMBOLLERİ VEYA GÖSTERGELERİ ... 25

1.4. TANZİMAT’TAN BUGÜNE NESİR TÜRLERİNDE DİN UNSURU ... 37

1.4.1. Tiyatro ... 40

1.4.2. Roman ... 43

1.4.3. Öykü ... 50

1.4.4. Gezi Yazısı-Anı-Deneme ... 53

1.5. YAZARLARIN TANITIMI, ROMANLARIN TANITIMI, ROMANLARA VE YAZARLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, ROMANLARIN YANKILARI ... 59

1.5.1. Reşat Nuri Güntekin Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri ... 59

1.5.1.1. Hayatı ... 59

1.5.1.2. Edebi Kişiliği ... 60

1.5.1.3. Eserleri ... 66

1.5.2. Yeşil Gece ... 67

1.5.2.1. Romanın Tanıtımı ... 67

1.5.2.2. Romana ve Yazara Yönelik Eleştiriler, Romanın Yankıları ... 69

(9)

1.5.3.1. Hayatı ... 71

1.5.3.2. Edebi Kişiliği ... 72

1.5.3.3. Eserleri ... 73

1.5.4. Nur Baba ... 80

1.5.4.1. Romanın Tanıtımı ... 80

1.5.4.2. Romana ve Yazara Yönelik Eleştiriler, Romanın Yankıları ... 82

1.5.5. Refik Halit Karay Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri ... 89

1.5.5.1. Hayatı ... 89

1.5.5.2. Edebi Kişiliği ... 94

1.5.5.3. Eserleri ... 95

1.5.6. Kadınlar Tekkesi ... 110

1.5.6.1. Romanın Tanıtımı ... 110

1.5.6.2. Romana ve Yazara Yönelik Eleştiriler, Romanın Uyandırdığı Yankılar ... 112

İKİNCİ BÖLÜM 114 REŞAT NURİ GÜNTEKİN “YEŞİL GECE”, YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU “NUR BABA”, REFİK HALİT KARAY “KADINLAR TEKKESİ” ROMANLARINDA DİNİ MOTİFLER 114 2.1. REŞAT NURİ GÜNTEKİN’İN “YEŞİL GECE” ROMANININ ÖZETİ VE DİNÎ MOTİFLERİ ... 115

2.1.1. Yeşil Gece Romanının Özeti ... 115

2.1.2. Yeşil Gece Romanındaki Dinî Motifler: ... 116

2.2. YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NUN “NUR BABA” ROMANININ ÖZETİ VE DİNÎ MOTİFLERİ ... 126

2.2.1. Nur Baba Romanının Özeti ... 126

2.2.2. Nur Baba Romanındaki Dinî Motifler ... 128

2.3. REFİK HALİT KARAY “KADINLAR TEKKESİ” ROMANININ ÖZETİ VE DİNÎ MOTİFLERİ ... 138

2.3.1. Kadınlar Tekkesi Romanını Özeti ... 138

2.3.2. Kadınlar Tekkesi Romanında Dini Motifler ... 139

2.4. YEŞİL GECE, NUR BABA VE KADINLAR TEKKESİ ROMANLARINDA TESPİT ETTİĞİMİZ DİNÎ MOTİFLER VE BUNLARIN KULLANILIŞ ŞEKİLLERİ ... 147

2.4.1. Abdest ... 147

2.4.2. Adak ... 148

2.4.3. Ahiret ... 148

2.4.4. Allah / Cenâb-ı Hakk / Cenâb-ı Allah / Hakk’el Yakin / Haktaala / Hüdâ / Mevlâ / Rabbâni ... 149

(10)

2.4.6. Bektaşi Şeyhleri ... 149

2.4.7. Caiz / Caiz Olmak ... 150

2.4.8 Cami / Mescit ... 150

2.4.9. Cennet / Huri ... 150

2.4.10. Dua / Hayır Duası / Dua Bereketi / Niyaz ... 150

2.4.11. Eren / Ermiş / Evliyâ / Veliyullah ... 151

2.4.12. Ezan / Ezan Okumak ... 151

2.4.13. Günah / Günah Çekmek / Günahkâr ... 151

2.4.14. Hadis-i Şerif ... 152

2.4.15. Halife / Halife-i Resulullah ... 152

2.4.16. Hazret ... 152

2.4.17. Helallik Dilemek ... 152

2.4.18. Hidâyet ... 153

2.4.19. Hilkât / Hilkât Garibesi ... 153

2.4.20. Himmet ... 153

2.4.21. Hristiyanlık / Hristiyan Mistisizmi / Ortodoks / Papaz ... 153

2.4.22. Hurafe ... 154

2.4.23. İbadet / Taabbüt... 154

2.4.24. İmam ... 154

2.4.25. İman / İman Selameti / İmana Erememek / İman Kuvveti... 155

2.4.26. İnşallah ... 155 2.4.27. İrşât ... 155 2.4.28. Kerbelâ ... 155 2.4.29. Kıble / Kıblegâh ... 156 2.4.30. Kıyamet ve Mahşer ... 156 2.4.31. Kızılbaş ... 156 2.4.32. Kul ... 156

2.4.33. Kur’an-ı Kerim Okuma ... 157

2.4.34. Küfür ... 157

2.4.35. Mahrem / Mahremiyet ... 157

2.4.36. Masivâ ... 157

2.4.37. Merhamet, Mağrifet ve Şefaat... 158

2.4.38. Melek ... 158

2.4.39. Mezarlık / Türbe / İmarethane ... 158

2.4.40. Miraç ... 158 2.4.41. Mûtekifi ... 159 2.4.42. Müftü ... 159 2.4.43. Mülhid ... 159 2.4.44. Münacaat ... 159 2.4.45. Mürşid ... 159

2.4.46. Müslüman / Müslümanlık / Müslim ... 160

2.4.47. Nazar ... 160

2.4.48. Nefes ... 160

2.4.49. Nefis / İzzet-i Nefs / Nefsini Körletmek / Nefsi terk etmek / Nefs-i Emmare ... 160

2.4.50. Nur ... 161

2.4.51. Oruç tutmak / Ramazan-ı Şerif ... 161 2.4.52. Ölüm / Cenaze Merasim ... i 161

(11)

2.4.53. Put / Putperest ... 162

2.4.54. Rahmet ... 162

2.4.55. Peygamber / Peygamber Postu ... 162

2.4.56. Rızk / Rızk-ı Maksumu ... 162

2.4.57. Ruhül Kudüs (Kutsal Ruh) ... 162

2.4.58. Riyâ ... 163 2.4.59. Ruh / Ruhani ... 163 2.4.60. Rükû ... 163 2.4.61. Sabır ... 163 2.4.62. Sarık / Sarıklı ... 164 2.4.63. Seccade ... 164 2.4.64. Secde Etmek ... 164 2.4.65. Siyer-i Nebevi ... 164 2.4.66. Softa ... 165 2.4.67. Sünnî ... 165 2.4.68. Şahadet / Şehadet ... 165 2.4.69. Şeriat ... 165

2.4.70. Şeyh / Şeyhlik/ Reşadet ... 166

2.4.71. Takva ... 166

2.4.72. Takdiri İlahi ... 166

2.4.73. Tarikat / Tarikat Ehli / Tekke / Dergâh ... 166

2.4.74. Tekbir Almak ... 167 2.4.75. Tespih Çekmek... 167 2.4.76. Tövbe İstiğfar ... 167 2.4.77. Uluhiyet ... 167 2.4.78. Üç Aylar ... 168 2.4.79. Vaiz ... 168 2.4.80. Yarabbi ... 168 SONUÇ ... 169 KAYNAKÇA ... 192 DİZİN ... 221

(12)

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa Tablo 1.1: Büyük Ölçekli Dinler ... 36 Tablo 1.2: Orta Ölçekli Dinler ... 37 Tablo 2.1: Anlamlarına Göre Dinî Sembollerin Kullanımı ... 175

(13)

ŞEKİLLLER LİSTESİ

Sayfa Şekil 1.1: Davud Yıldızının Bir Örneği ... 30 Şekil 1.2: Hilal ve Yıldız ... 33 Şekil 1.3: Rub el Hizb ... 34

(14)

KISALTMALAR age. Adı geçen eser

agy. Adı geçen yayın AÖF Açıköğretim Fakültesi

AÜİFD Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

bk. Bakınız

Çev. Çeviren dil b. Dil bilimi Doç. Doçent

Dr. Doktor

EĞİTEK Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü Fak. Fakülte

KM Kitab-ı Mukaddes

MEB Milli Eğitim Bakanlığı MKB Milli Kütüphane Başkanlığı PAÜ Pamukkale Üniversitesi TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TDK Türk Dil Kurumu

tiy. Tiyatro

Yay. Yayını, Yayınları

(15)
(16)

GİRİŞ

Din, gerek bireyin gerekse toplumun yüzyıllardır vazgeçemediği temel olgulardan biri olup pek çok tanımı yapılabilen bir kavramdır. Kimilerine göre aşkın bir varlığa bağlanma, kimilerine göre insan ile Tanrı arasında bağ kuran bir köprüdür. Burada asıl önemli olan dinin nasıl tanımlandığı değil, dinin toplum yaşamına etkileridir. Öyle ki din; hem bireyin ve toplumun yaşamını birçok yönden etkileyen hem de toplumdan etkilenen güçlü bir sistemdir.

Dinler semavî dinler ve semavî olmayan dinler olmak üzere ikiye ayrılmış, kutsal kitabı ve Resûl’ü olan dinlere semavî dinler, kutsal kitabı olmayan dinlere ise semavî olmayan dinler adı verilmiştir. Semavî dinlerin kendine has değerleri, sembolleri, ibadetleri ve yaptırımları bulunur. İlk insan olan Hz Âdem, Müslüman inancına göre ilk peygamberdir (Timur, 2009: 2092). Semavî dinler toplumların gelenek, töre, giyim, yeme – içme gibi yaşamlarını etkilemiş, semavî olmayan dinler ise genelde toplumların yapısına göre şekillenmiştir. Dinlerin birbirlerinden ayrılan çeşitli sembolleri ve sistemleri bulunmaktadır. Her din, inananlarına belli birtakım değerler, ibadetler ve semboller sistemi verir (Günay, 1998: 21). Örneğin: Hilâl Müslümanlık dinini sembolize ederken haç Hristiyanlık’ı temsil etmektedir.

Din olgusu, anlatmaya bağlı edebiyat metinlerinin vazgeçilmez konularından biridir. Romanlarda; din ve inanç sistemlerinin toplum ve bireylerin üzerindeki etkilerinin yanında dinin yanlış yorumlanması sonucu doğan hurafeler ve gelenekler, inanç sistemlerini gerçek amacından saptırarak kişisel çıkarları doğrultusunda kullanan softalar çeşitli dinî unsurlar aracılığıyla okurlara sunulmaktadır.

İnsanoğlu var olduğundan beri inanma ihtiyacı içerisindedir (Günay, 1998: 21). Öldükten sonra dirilme, ikinci hayat, cennet yaşamı, cehennem azabı gibi aklı yardımıyla içinden çıkamadığı durum ve sorunları hem vahye dayalı dinlere hem de vahye dayalı olmayan dinlere yönelerek anlama ve çözme gayretine yönelmiştir.

Uzun süren savaşlardan sonra bağımsızlığını kazanan Türk milleti, başta Cumhuriyet olmak üzere toplumsal ve siyasal yaşamında birçok yenilik yapmıştır: Eğitim sisteminin değiştirilmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, Miladî Takvim ve ölçü birimlerinin kabul edilmesi bu yeniliklerden bazılarıdır.

(17)

Aynı tarikat ve anlayıştan olanların barındıkları, ibâdet ve tören yaptıkları yerler olan tekke ve dergâhlar, Cumhuriyet’in ilanından önce toplum yaşamını doğrudan etkileyen kurumlardandır. Tekke şeyhlerinin her sözü kutsal kabul edilmekte ve şeyhlerin, halkın üzerinde inanılmaz bir etkisi ve nüfuzu bulunmaktadır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da bu etkinin devam ettiğini gören bazı milletvekilleri, 30 Kasım 1925’te Türkiye Büyük Millet Meclisine, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması ile ilgili bir öneri sunarlar, öneri Mecliste kabul edilir. Yasanın 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de Yayınlanmasıyla Tekke ve Zaviyeler kapatılmış olur.

İnsanların dinî duygularını kendi kişisel çıkarları doğrultusunda kullanan şeyhler ve sahte din adamları, Cumhuriyet’in ilk yıllarında birçok sanatçı tarafından çeşitli yazılarla eleştirilmiştir. Tekke şeyhlerinin dinî unsurları kullanarak insanların duygularını sömürmelerini konu alan romancıların başında Reşat Nuri Güntekin görülür. Yazar, Yeşil Gece, romanında toplumsal anlamda bozulan tekkeler ile eski eğitim sisteminin yetersizliğini, çeşitli yönlerden ele almış ve tenkit etmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Bektaşî tekkelerinin özünden ve amacından uzaklaşmasını, iyice yozlaşmasını realist bir biçimde ele alan ve eleştiren yazarlarımızdandır. Eleştiri ve mizahın ustalarından olan Refik Halit Karay da bozulan, yozlaşan tekkelerin durumunu ve tekke şeyhlerinin sapkınlıklarını, dinî inançları kişisel menfaatleri için kullanmalarını açıkça eleştiren yazarlarımızdandır.

Bu çalışmada Cumhuriyet’in ilk yıllarında yazılan üç romandaki –Yeşil Gece, Nur Baba, Kadınlar Tekkesi – dinî motifleri, din adamlarının, tekke ve dergâhların topluma etkisini araştırdık. Çalışmanın giriş bölümünü takip eden iki bölümden oluşturduk. Birinci bölümde: Din olgusunun kapsamlı tanımını, insan ve toplum hayatındaki yerini, sembol ve göstergelerini, Tanzimat’ın ilanından bugüne kadar yazılmış nesir türündeki eserlerde din unsurunun nasıl ifade edildiğini, din konusunun ele alındığı nesir türündeki eserlerin genel özellikleri ayrıntılı bir biçimde ele alındı. İkinci bölümde ise: Reşat Nuri Güntekin’in hayatı, sanatı, yapıtları, Yeşi Gece romanındaki dinî motifleri; Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun hayatı, sanatı, yapıtları, Nur Baba romanındaki dinî motifleri; Refik Halit Karay’ın hayatı, sanatı, yapıtları, Kadınlar Tekkesi romanındaki dinî motifleri; bu üç romanda tespit edilen dinî motiflerin kullanılış biçimleri gösterilmeye çalışıldı.

(18)

Araştırmanın temel kaynaklarını Reşat Nuri Güntekin’in İnkılap Yayınevi tarafından çıkarılan Yeşil Gece romanı (tarihsiz); Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun İletişim Yayınlarından çıkarılan Nur Baba (2008, 15. Baskı) romanı; Refik Halit Karay’ın İnkılap Yayınları tarafından çıkarılan Kadınlar Tekkesi (2009) romanı oluşturmaktadır.

Araştırmanın hazırlanması sırasında, tezi titizlikle okuyan ve değerli katkılarıyla yardımcı olan danışman hocam Yrd. Doç. Halil Adıyaman’a, kaynak tarama çalışmalarımda bana yardımcı olan Mehmet Saylan’a, manevi yönden beni her zaman destekleyen sevgili eşim Ayşe ŞAVK’a ve kızlarım Mihrimah ve Zeynep Su’ya, dizin ve tashih noktasında yardımlarını esirgemeyen kardeşim Eren ARAS’a teşekkürlerimi sunarım.

(19)

BİRİNCİ BÖLÜM

DİNİN TANIMI, TOPLUMLA ETKİLEŞİMİ, SEMBOLLERİ VE NESİR TÜRÜNDEKİ EDEBİ ESERLERDE KULLANIMI

(20)

1.1. DİN NEDİR?

İnsanoğlu, gayet doğal olarak, dinin birden fazla tanımını yapabilir. Bu tanımların farklılığında; bireyin geleneği, yaşamı, inancı ve bulunduğu toplum etkili olabilmektedir. Bundan dolayıdır ki insanlık tarihi kadar eski olan din kavramının veya olgusunun ortak bir tanımı şimdiye kadar yapılamamıştır. Bu bölümde farklı kaynaklardan elde edilen din tanımlarından bazıları verilecektir.

Din; yüce bir varlığa bağlı olma ve bu bağlılığın icap ettiği tatbik ve fikirlerin bir yekûnü olan tapınma ve etik düzenidir (Bilgiseven, 1985: 19 ). Kendine göre inanç sistemi, kutsal değerleri ve ibadetleri olan din, geniş ölçüde insan ile Tanrı arasında bağlılıktır (Çubukçu, t.y.: 132). Kati bir biçimde insan topluluklarının kendi yaşamıyla ilgili bir farkındalık oluşturmasından oluşan simge ve semboller dizisidir. Düşünme yoluyla kendisi olmanın iş birliğidir (Jones, 2001: 209). Din; içgüdü, eğilim, tabiatüstü varlığa bağlanmaktır (Pazarlı, 1972: 96). Şeklindeki tanımlamaların yanı sıra Avupalı teologlar umumiyetle din kavramını işlevsel ve özsel olarak iki grupta tasnif etmeyi tercih ederler. Bu sınıflandırma ve tanımlamalar, Durkhemim’in dinin fonksiyonel anlayışına karşı Weber’in dinin içeriği ve ifade ettiği anlamlar üzerine şekillenmiş içsel tanımları etrafında yoğunlaşır (Davie, 2006: 74).

Dinin muhtevası ilgili özellikleri, içsel (özsel) tarifler kapsar. Tanımlanan bu öz genellikle beş duyu ile algılanamayan sadece düşüncede kavrayabileceğimiz üstünlüklere ait inanma isteğidir. Fonksiyonel tariflerse din kavramının birey veya gruplara faydalarını betimlemeye çalışır (Kurt, 2008: 16).

Dinin fonksiyonel tanımları, ideolojik görüşlerine, toplum üzerindeki psiko-sosyal tesirlerine göre din kavramını ele alırken içsel tanımları mukaddes, olağanüstü, Tanrısal gibi hakiki özü ve konusu bakımından ele alır. Bu her iki din tanımlaması birbirinlerini tamamen reddedici niteliklerdedir. Günümüzde Politetizm adındaki daha genel bir sınıflandırma, bu iki genel anlayışı birleştirmek ister. Ancak iki tanımlamayı da içine alan bu anlayış, bazı siyasi ve ekonomik oluşumların din olarak kabul edilmesi risklerini taşır (Kurt, 2008: 73).

(21)

Buraya kadar muhtelif kaynaklardan tespit edilen dinin tanımları sıralandıktan sonra yine çeşitli kitaplara ve şahıslara göre din kavramının yorumlanması üzerinde durulacaktır.

Bir kurtarıcıyı beklemek bütün insanların ve kültürlerin umududur. Tarih boyunca zorda kalmış bireylerin ve toplumların kurtuluşu umması ya da kurtarıcı beklemesi gayet doğaldır.

İnsanoğlu var olduğundan beri inanma ihtiyacı içerisindedir (Timur, 2009: 21). Var oluşun öncesini ve sonrasını hep merak eden ve bunu akıl ve duyu ile çözemeyen insanoğlu, yaratılış ile ilgili meselelerde dine başvurur. Din, evrene ve hayata anlam vererek insanoğlunu derin bir biçimde etkilemiştir. Sonuç olarak insan hem yaratılışı Tanrısal bir kudrete bağlamış hem de ahiret inancını geliştirerek öbür dünya için hazırlanmıştır (Çubukçu, t.y.: 131). İnsanoğlunun, düşünce gücüyle çözemediği sorunlarını semavî (vahye dayalı) ya da batınî (beşerî) dinlerle çözmek istemişlerdir.

Semavi dinler ya da öteki adıyla Vahye Dayalı Dinler tek inanca bağlılıktır. Sadece bir yaratıcıya bağlı kalmak, inanç duygusunun sistematik bir düzen şeklinde algılanması ve ruhsal doyumu sağlamasından dolayı bireyi ilgilendiren psikolojik özelliğe; toplumsal birleşmeyi sağlayarak toplumu ilgilendirdiği için de sosyolojik bir özelliğe haizdir (Bilgiseven, 1985: 19). Semavî dinler, kutsal kitabı ve peygamberi olan dinlerdir, kitleleri etkilediği için sosyolojik karakterdedir.

Semavî dinlerin kendine has değerleri, sembolleri, ibadetleri ve yaptırımları bulunur. İslam inancında ilk peygamber, ilk insandır (Timur, 2006: 2092). Her din, inananlarına belli birtakım değerler, ibadetler ve semboller sistemi verir (www.dinbilimleri.com, 2015). Bu ibadet ya da semboller kitaplar ve peygamberler aracılığıyla topluluklara bildirilir. Semavî dinlerin dört büyük kitabı vardır: Kur’an, İncil, Tevrat, Zebur. İslam’da inancın beş temel şartından biri kitaplara inanmaktır. Allah’ın sözlerinden oluşan kitaplarda Allah’ın kullarından istedikleri bulunur. Bunun içindir ki cemiyetlerin yaşamlarında mukaddes kitapların çok büyük değeri vardır (Timur, 2006: 2098).

Son semavî din olan İslam'ın sosyal bireyle ve toplumla ilişkisi açısından sosyolojik din ya da olgu olduğu söylenebilir. Bütün peygamberin tebliğ ettiği İslam, Tevhid’dir. Tevhid: Allah’ın varlığıyla Hazreti Muhammed’in onun elçisi olduğuna,

(22)

meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kadere ve inanmaktır. İslam dininin temel anayasasını Kur’an-ı Kerim’in ayetleri oluşturur. Ayetler; Allah’ın kullarından yapmasını istediği emirlerin ve yapılmamasını emrettiği yasakların Cebrail (a.s.) aracılığıyla peygambere gönderdiği tebliğlerdir.

Kur’an-ı Kerim’e göre âdemoğlu, açık delil üzere olmalıdır, anane ve örflerden yola çıkılara, “Biz büyüklerden böyle öğrendik, bundan dolayı da böyle icra ediyoruz anlayışıyla yapılanlar, kişi âdeti ile hakikati aramalar Kur’an’-ı Kerim’in öğretisiyle tezattır. Çünkü Kur’an bilhassa kendisi apaçık bir kanıttır. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’i biricik kaynak sayanlar bu apaçık kanıta riayet etmiş olur (Uydurulan Din ve Kur’an’daki Din, 2011: 39).

Semavî dinlerden biri de Hristiyanlık’tır. Kutsal kitabı İncil; peygamberi de Hz. İsa’dır. Mesih’e bağlanmış insan anlamına gelen Hristiyan, Eski Yunanca bir kelimedir. İncil’de Hristiyan kavramına yer verilmez (Tümer ve Küçük, 2002: 261). Bu sebepledir ki Hristiyanlık’tan çok Mesihçilik terimleri üzerinde yoğunlaşma görülür.

Hristiyan inancına göre; Kutsal Kitap, Tanrı’nın nefesidir. Tanrı’nın Nefesi olan Ahit ile oğlu olan İsa insanlığın tek kurtuluşudur, o henüz inmemiştir. Hristiyanlık; Yahudi gelenek ve inanışlarının bir devamı olmayan ve yıllardır beklenen kurtarıcı Mesih’in tebliğ ettiği dindir. Hristiyanlık, Mesih inancı üzerine kurulmuş bir dindir (MEB, 2010: 216).

Musevilerin yolunu gözlediği Peygamberin Hz. İsa olduğuna inanan Hristiyanlar, onun devri gelince Süleyman Mabedi tekrar canlandırılacak, yeryüzü ireme dönüşecek, binbir çeşit meyve ve sebze yetişecektir. Hristiyan inancına göre, Mesih tüm insanlığın ve kâinatın kurtulması için çarmıha gitmiş ve sonra gökyüzüne süzülmüştür. Son dönemde yeniden dünyaya gelecek ve kutsal bir devlet inşa edecektir. Ona inananlar refaha kavuşacaklardır (www.dogm.meb.gov.tr, 2017).

İsevîlik – yaygın kullanımıyla Hristiyanlık – Afrika, Avrupa ve Asya anakaralarının ve uygarlıklarının birleşim merkezindeki Eski Filistin’de dünyaya geldiği, orada hayat sürdüğü ve öldüğü düşünülen Hz. İsa’nın kişiliğinden beslenir (Koluman, 2001: 4-5).

Mesih’in dini çok geçmeden Musevilerden başka ulusların içine de yayıldı. Bu uluslardan Musevi inanç ve ananelerine riayet etmeleri talep edildi. Hz. İsa’ya inanarak

(23)

kendileri için güçlük olan bazı Yahudi kaidelerine riayet etmeyi reddediyorlardı. Hal böyle olunca Musevi ananelerini devam ettirmek isteyen Hristiyanlarla Musevi ananelerini kabul etmeyen Hristiyanları birbirine düşman etti. Aradaki ayrılığın ateşlendiğini gören Pavlus, Hristiyanlığı benimseyenlerin eski Musevi geleneklerine uymaları gibi bir zorunluluk bulunmadığını açıkladı (Adam ve Katar, 2008: 69 ).

Hristiyan inancının kutsal kitabı olan İncil, temelde Eski Ahit ve Yeni Ahit olmak üzere iki çeşittir. Özellikle Eski ve Yeni Ahit’in ortak bölümleri vardır ki bu da İsa’nın Mesih olduğudur. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna da Meryem’in Oğlu İsa Mesih’tir noktasında hemfikirdir. Pavlus’un kaleme aldığı ayetlerde: “Kutsal Yazilar’in tümü Tanri esinidir ve ögretmek, azarlamak, yola getirmek ve dogruluk konusunda egitmek için yararlidir” (2. Tim.3: 16) biçiminde Hristiyanlığın ilkelerinden amaçlarından söz eder. Buradan anlaşılıyor ki Kutsal Kitap Tanrı tarafından esinlenmiştir. Yani Tanrı’nın Nefesidir. Esinlenme, Tanri’nin insan yazarlari, onlarin kisisel özelliklerini ve stillerini de kullanarak, ilâhi yetkiye sahip, kusursuz metinleri olusturdugu gizemli bir süreçtir (Gündüz, 1998: 304) olarak tanımlanır.

Bireyin ölür ölmez bu dünyadaki yaptıklarının ödülünü ya da cezasını göreceğine inanılan Hristiyan inancında; kötülerin mezarda eziyet ve çile çekeceklerine iyilerinse huzur içinde olacaklarına inanılır (Luka, 16: 19-31). Sûr’un üflenmesinden sonra ise iyiler, ilelebet İrem bahçelerinde yaşama hakkını kazanır (Matta 25/46). En büyük ve değerli ödül de Allah’ı perdesiz görecek olmalarıdır (KM, Matta: 5/8). Zulmeden, inanmayan ve kötülük yapanlar da İblis’le birlikte ebediyen Cehennem azabında olacaklardır (KM, Markos 3: 29).

Hıristiyan inancında Hz. İsa’nın doğumu ve var oluşu sıradan değildir ve o bir tecellidir. O çok öncesi bulunan Allah’ın biricik oğludur. Çok öncesi olan bir babadır. Bunun içindir ki İsa ile Allah arasında bir ayrım mevcut değildir (Kuzgun, 1988: 61). Hristiyan inancında dinden ziyade İsa’nın kendisi daha önemlidir. Dolayısıyla Hristiyanlık değil de Mesihçilik ön plandadır.

Dünyada iki milyardan fazla mensubu bulunan Hristiyanlık’ı, Hristiyan din adamlarının ve inananlarının; Hz. Mesih’i, kutsal kitabı, kilisesi, hac merkezleri (Efes, Kudüs, Santiago de Compostela), ahret inancı ile Hristiyanlık veya öteki adıyla

(24)

İsevîlik’i, insanlık zorda kaldığı zaman insanlığı doğru yola ve kurtuluşa ulaştıracak Tanrı nefesi olarak gördükleri sonucuna ulaşabilir.

Bir diğer semavî din Yahudilik ya da öteki adıyla Musevîlik’tir. Kutsal kitabı Tevrât; Nebîsi de Hz. Musa’dır. Yahudilik’te Hristiyanlık ve İslam’daki gibi mensuplarını bağlayan iman esaslarına sahip değildir. Kimi Yahudi düşünürler iman esasları oluşturma çabasına girmişlerse de herkesin hemfikir olduğu bir iman esası oluşturamamışlardır. Nitekim Davud Peygamber, Yahudi dininin esası olup kişiyi kurtuluşa götürecek 11 ilke belirlemiştir. Mezmurlar 15’te 1. Kusursuz yaşam süren, 2. Adil davranan, 3. Yürekten gerçeği söyleyen, 4. İftira etmeyen, 5. Komşusuna kötülük yapmayan, 6. Dostuna zarar vermeyen, 7. Aşağılık insanları hor gören, ama 8.Rab’den korkanlara saygı duyan, 9. Kendi zararına olsa bile andından geri dönmeyen, 10. Parasını faize vermeyen ve 11. Suçsuza karşı rüşvet almayan kişinin Rabbin çadırına konuk olacağını ve böyle bir kimsenin asla sarsılmayacağını dile getirmektedir (Aydın, 2012: 189).

Hz. Musa Yahudilik’in esasları ve Allah’ın emirlerini İsrailoğulları’na iletebilmek için birçok mücadeleye girmiştir. Bu mücadelelerin en zorlusu firavunla olanıdır. Kızıl Deniz’i yarması, büyücüleri büyülerini geçersi kılması, Tûr Dağı’nda Allah (cc) ile görüşmesi ve “on emri” alması onun elçiliğinin en büyük kanıtıdır. Tanrı, peygamberleri ve evlatlarını onun buyruklarını kavimler arasında yaymak için seçmiştir.

M.Ö. 1750’lerden beri toplum üzerinde etkili olduğunu, Yahudilerin, ilk dönemlerinde İslam ve Hristiyanlık’ta olduğu gibi bir iman esası sistemi oluşturma gereksinimi duymadığını, monoteist bir inanca sahip olduklarını göstermesi açısından ise Şem'a duasının yeterli olduğu görülmektedir.

İlk çağlardan bu yana insanoğlunun gizemli şeylere ve doğaüstü varlıklara olan ilgisi, onun zamanla bu varlıklarla yaşanan olaylar arasında bir ilişki kurmasına ve tesadüfen gerçekleşen olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurmasına sebep olmuştur. Bu durum birtakım batıl inançların oluşmasını da beraberinde getirmiştir (Watch, 1987: 137). Batıl inançlar sosyal ihtiyaçlar ve çevreyle beraber gelişir. Örneğin, timsahın olmadığı bir yörede timsahla alakalı bir inanç doğmaz. Batıl inanç bir bölgenin sosyal varlıklarıyla alakalıdır (Turhan, 1992: 34).

(25)

İnsanlar tarafından ortaya atılan fikir, düşünce, inanç sistemlerine, yani kurallarını insanların belirlediği ve kendi anlayışları ile hükmettiği dinlerlere beşeri dinler denir. Batıl inanç ise ne bilimsel ne kurumsal ne de dini prensiplerle uyuşan inanışlardır. Okültizm, folk inanç, hurafe, büyücülük, ruhçuluk, kült, falcılık gibi terimlerin de batıl inançla aynı işlevde kullanıldığı görülmektedir. Belli başlı semavî dinler hakkında, taranan kaynaklardan edinilen bilgiler verilecektir.

İslâm öncesi Türk toplumları, doğada kimi esrarlı ve gizli güçlerin mevcut olduğunu kabul etmişlerdir. Doğa güçlerine iman etme, aşağı yukarı halkların vücuda getirdiği bütün dinlerinde bulunur. Çeşitli doğa şekilleri ve olayları karşısında şaşkınlık ve ürküntüyle birlikte bir hürmet ilk andan itibaren her zaman vardır (İnan, 1976: 16-17).

Tarımla uğraşan toplumlarda bereket tanrılarına; savaşçı kavimlerde zafer tanrılarına özel törenler yapılırdı. Yöresel inançlar ya da halk dinleri belli bir coğrafyaya özgü iken Semavî dinlerde evrensel özellikler görülür. Ancak bazı Semavî olmayan dinlerin de – özellikle Budizm, Şamanizm, Hinduizm – birden çok toplumu ve geniş coğrafyayı etkilediği söylenebilir.

Özellikle Şaman kelimesine Türklerin yabancı olduğunu belirtmekte fayda var. Türkçeye uzak olan şaman sözcüğü 18. asırda kabul edilir (Radloff, 1975: 301). Ne Göktürk Kitabeleri’nde ne de Altun Yaruk’ta şaman sözcüğüne rastlanabilmiştir. Türklerin hiçbir kaynağında şaman kelimesine rastlanmaması Radloff’u destekler niteliktedir.

Şamanlık ve Şamanizm hakkında en kapsamlı araştırmayı yapan Eliade’dir. Orta Asya toplumlarında inanç ve din anlayışının Kam çevresinde biçimlendiğini ifade eder. Fakat Kam, dinî etkinlerin hepsinde yer almaz. Ne bütün büyücüler ne de şifa dağıtanlar kamdır (Gömeç, 1998: 42). Kam özellikle kendine has uygulamalarıyla kendinden geçmiş bir biçimde özünü arşa çıkarabilen ya da toprağın altına sokabilen bir büyüktür. Aynı zamanda başka ruhları da kontrol altına alarak hem tabiat güçleriyle hem de iblislerle iletişim kurmayı başarabilir.

Kam, her şeyden önce kendi özel yöntemleri sayesinde ulaştığı ermişlik hali ile içinden ruhunu göklere yükselten veya yeraltına indiren bir kişidir. Bu esnada başka ruhları hükmü altına alarak, tabiat güçleri ve şeytanlarla bağlantı kurmaya muvaffak

(26)

olur. Bunun içindir ki eski Türklerdeki kamlar, halk arasında bir saygı ve itibar kazanır (Radloff, 1975: 42). Bunlar bir dinden ziyade sihirli güçlere inanmaktır ve bu güçlerle bir şey yapılabileceğini ummaktan başka bir şey değildir. Zira şaman ya da kamın bir din adamı olmadığı, üstün niteliklerle donatılmış bilge bir kişi olduğu söylenebilir.

Şamanizm, yalnızca Türklere ait bir inanış değildir. Japon, Eskimo, Moğol ve Kuzey Amerika’daki bazı topluluklarda, şaman anlayışıya benzerlikler bulunan inançlar vardır (Gömeç, 1998: 47).

Öyleyse Şamanizm sadece Türklere ait bir dini inanç değildir. Hatta Şamanlık bir din bile değildir. Günümüzde Şamanizm olarak adlandırılan bu gelenek bazı cemiyetlerin sosyal yapısına inanılmaz derecede girmiştir ve bu geleneği oradan soyutlamak imkânsızdır.

Her dinde fal, sihir, güzel söz, güçlü bakış gibi eylemler vasıtasıyla yağmur yağdırmak, dolu yağdırmak, düşmanı korkutmak, av bulmak, yarayı iyileştirmek, kısmet bulmak gibi Şamanik unsurlar bulunabilir. Bundan dolayı Şamanizm bir dini itikatten çok bir zanaat ya da meslek haline gelmiştir.

Uygur Türkleri, yerleşik hayata geçtikten sonra Çinlilerle daha fazla siyasi ve ticari ilişkilerde bulunmaya başlar. Böyle olunca sosyal ve kültürel etkileşim de hız kazanır. Kök Türkler’de Kök Tengri inancı hâkimdir. Ancak bu durum, Bögü Kağan (759-779) dönemine kadar devam etti. Yazıya geçirilmiş kitapları ve önemli prensipleri bulunan dinler, Türk milletinin ulusal dinine etki edemediler. Fakat Bögü Kağan döneminde vaziyet değişti. Çin isyanını bütün dengeleri bozunca Uygurlar, Çinlilere her konuda yardım etmişlerdi. Çin’e gönderilen Uygur askerleri burada oldukça uzun zaman boyunca kaldılar. Çünkü isyanların ardı arkası kesilmiyordu. Bunun içindir ki Bögü’nün Loyang’a düzenlediği sefer, Türk medeniyeti tarihi bakımında oldukça mühimdir. Bu seferin ardından Bögü, Mani dini açıkça benimsedi. (Ögel, 1984: 349).

MS. 216’da doğan Manihaizmin peygamberi ve kurucusu olan Mani, Manihaist inanışa göre 5-6 yaşlarındayken ağaçlar onun önünde eğilmiş, 12 yaşındayken ikizim dediği ilahi ruh kendisini ziyaret etmiş, 24 yaşındayken de bu ilahi ruh onu ikinci kez ziyaret etmiştir. Böylece Mani, bundan sonra ilahi mesajı yaymaya başlamıştır (Tokyürek, 2012: 2890). Mani’nin Hindistan’ı ilk ziyaret ettiği sırada Kuşan

(27)

Krallığı’ndakiler kültürel ve dinî yönden Budizm’in etkisindedirler (Tokyürek, 2012: 2890).

Hunlardan sonra başa geçen Tabgaç Türk sülalesi belli bir süre sonra Çin’i hâkimiyet altına alır, Tabgaçlar kendilerini Çinlilerden ayrı tutmak için farklı bir dine bağlanmak isterler. Bundan dolayı Budist’leri bünyelerinde barındırırlar. Budizm’in ulusal kimliklerini ve devlet yapılarını bozmasından dolayı asimile olmuş olabilirler, ancak Budizm sanatının yeni bir devri sayılan Wei’nin gelişmesini sağladılar. Tabgaçların ardından Tapar Kağan, Kök Türklerin Budizm’i benimsemesinde etkili oldu (Gömeç,1992: 25).

Buda ve Mani temelde ortak özelliklere sahiptir. Her iki öğretide de ağır basan taraf Buda’dır. Doğu Mani metinlerindeki Mani’nin tasvirinde Budizm etkisi yoğun bir şekilde hissedilir (Tokyürek, 2012: 2891).

Hem Buda hem de Mani’nin anlamları “kurtarıcı”dır. Aşağıdaki örneklerde görüleceği gibi Buda ile Mani’nin özellikleri neredeyse birbirinin kopyası niteliğindedir.

Bir başka beşerî din sihizm’dir. Siyasi bir oluşum olarak teşekkül eden Sihizm zamanla dinî bir kimlik kazanmıştır. Nanak, Müslüman tasavvufçuların etkisinde kalarak Sihizm’i oluşturur. İslâm’daki tek tanrı anlayışının tesiri altında kalmıştır. Nanak’a göre Tanrı birdir, sonsuzdur, soyuttur, her zaman her yerdedir (Tümer ve Küçük, 2002: 113).

Sanemlere tapmanın kötülüğü, sevginin değeri, yaratıcının tekliği, kastlardan dolayı insanların farklı olmadığı ve bir elçiye gereksinim olduğu biçiminde ifade edilen bu inanç sistemini Nanak, açık ve anlaşılır bir üslupla anlatmış ve yaşam düzeni olarak sistemli bir hale getirmiştir (Tümer ve Küçük, 2002: 114).

Din farklı toplumlara ve inanç türlerine göre muhtelif türlerde tanımları yapılan bir kavramdır. Müslümanlara göre vahiy yoluyla insanoğluna gönderilen son din İslam’dır. Peygamberi övülmüş, sevgili, medhedilmiş anlamlarındaki Hz. Muhammed, kitabı Allah tarafından korunan ve diğer kitaplar gibi bozulmayacak olan, dini akideleri ve ayetlerinin Cebrail aracılığıyla gönderildiği Kur’an-ı Kerim’dir. Bütün dinlerin temelinde olduğu gibi İslam’ın temelinde de ahret inancı, yani öldükten sonra dirilme,

(28)

ikinci bir hayat yaşamadır. İslam’a göre vahiy yoluyla gelen bütün dinler aslında birer İslam’dır. Bu dinlerin peygamberleri de İslam peygamberidir.

Taranan kaynaklardan elde edilen bilgilere bağlı kalınarak muhtelif inançlar özetlenecek olursa;

Hristiyanlar’a göre vahiy yoluyla gönderilen tek din İsevîlik ve peygamberi Allah’ın oğlu İsa’dır. İsa, Allah’ın esinini ileten, aslında Tanrı’dan bütünüyle ayrılamayan bir parçadır. Yeryüzüne tekrar gelecek ve bin yıl hüküm sürecektir. Ve Mesih mensuplarına ve din adamlarına göre Hristiyan inancına göre; Kutsal Kitap, Tanrı’nın nefesidir. Tanrı’nın Nefesi olan Ahit ile oğlu olan İsa insanlığın tek kurtuluşudur, o henüz inmemiştir. Hristiyanlık; Yahudi gelenek ve inanışlarının bir devamı olmayan ve yıllardır beklenen kurtarıcı Mesih’in tebliğ ettiği dindir. Hristiyanlık, Mesih inancı üzerine kurulmuş bir dindir (www.dogm.meb.gov.tr, 2010).

Bir diğer semavî din Yahudilik ya da öteki adıyla Musevîlik’tir. Kutsal kitabı Tevrât; Nebîsi de Hz. Musa’dır. Yahudilik’te Hristiyanlık ve İslam’daki gibi mensuplarını bağlayan iman esaslarına sahip değildir. İnançlarını on emir üzerine temellendirirler. Kader ve ahret inancı dışındaki çoğu İslam’ı akideyi reddeden Yahudiler, son peygamber Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmezken Müslümanlar ve Kur’an-ı Kerim İsrailoğulları’na gönderilen Tevrat’ı ve peygamberi inkâr etmez, hatta inanırlar.

Budizm, Şamanizm, Hinduizm, sihilizm, okültizm, maniheizm, gibi beşeri dinler farklı coğrafyalarda mensuplar bulmuş ve kendilerine göre öğretilerle varlıklarını devam ettirmişlerdir.

1.2. DİNİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ

Herhangi bir toplumda ortaya çıkan ve gelişen din, ister istemez siyasi, coğrafi, toplumsal ve ekonomik alanlarda insan yaşamını etkilemektedir. Başka bir deyişle din, toplumun yaşamı, kültürü üzerinde etki ve yaptırıma sahipken; kültür ve toplumun da din üzerinde inkâr edilemez etkileri bulunmaktadır. Bu bölümde, incelediğimiz kaynakları temel alarak dinin, insan hayatı üzerindeki bireysel ve sosyal rolü üzerinde ana hatlarıyla durulacaktır.

(29)

1.2.1. Dinin Birey Üzerindeki Etkileri

Dinin kendisine inanan bireyleri ruhsal doyuma ulaşma, haram-helal-günah, gündelik yaşam, giyim – kuşam, yeme – içme, sosyal ve siyasî hayat, sanat ve dil anlayışı bakımından etkilediği söylenebilir.

Dinin birey üzerindeki etkileri şu şekilde sınıflandırılabilir:

1.2.1.1. Ruhsal Doyuma Ulaşma

Din özellikle inananların ruhsal doyuma ulaşmasına yardım eder. Manevi varlığın en temel numunesi olan ruh ile maddî varlığın beş duyu ile algılanabilir numunesi beden arasındaki ilişki nasıldır? (Arslan, 2002: 86). Kişinin etrafını ve kendi şahsını, var eden ile var edilen arasındaki münasebeti kavrayabilmesinde başkahraman inançtır. Bundan dolayı kişinin gereksinim duyduğu için idrak etmeye uğraştığı, kendi ve onu vücuda getiren kudretle alakalı ilmi öğrenme dinin belki de en mühim görevlerinden biridir (Çüçen vd, 2009: 6-7). İlkel ya da sosyalleşmesini tamamlamış bütün inanç sistemlerinde ve dinlerde, mensuplarını ruhsal doyuma ulaştırma amacı bulunduğu söylenebilir.

1.2.1.2. Haram – Helal – Günah

Haram-helal-günah kavramı insanların gündelik yaşamını önemli derecede etkiler. Haram kavramı özellikle hayvani yiyecek ve içeceklerde bireyi çok etkiler. Örneğin; Yahudilik geviş getirmeyen ve çift tırnaklı olmayan hayvanlar ve onlardan imal edilen gıdaları; bu kurala tam olarak uymayan deve, tavşan, kaya porsuğu, geviş getirdiği, fakat çift tırnaklı olmadığı, domuz ise çift tırnaklı olduğu, fakat geviş getirmediği için haram saydığı için bu hayvanların etlerini ve bu hayvanlardan imal edilen ürünleri yemez (Erdem, 1997: 168). Aynı şekilde İslam’da, Hristiyanlık’ta, Budizm’de, Hinduizm’de vb. birçok dinde haram kabul edilen yiyeceklerin bulunduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla sözünü ettiğimiz haram – helal – günah kavramlarının kişinin ve toplumun gündelik yaşamına doğrudan ya da dolaylı bir biçimde etkisi görülmektedir.

(30)

1.2.1.3. Gündelik Yaşamda

Gündelik yaşamla din iç içedir, bundan dolayı gerek dinin koyduğu kurallar gerekse dinin oluşturduğu sosyal gruplar bireyin kişisel ve sosyal yaşamında önemli rolü vardır. Özellikle cinsiyet ayrımında bu etki kendini iyice hissettirmektedir. Örneğin; Yahudilikte kadın diğer ataerkil kültürlerde olduğu gibi görünmeyen bir sınıf olarak yorumlanır ve sınıf temsilinden yoksundur. Toplum içinde alt topluluk olarak desteklendiğinden dolayı kadın ve erkek arasında gerçek eşitlikten bahsetmek imkânsızdır (Topcan, 2010: 15). Hristiyanlık’ta da durum farklı değildir. Kadınlar fiziksel yetersizliklerinden dolayı erkekten entellektuel ve ahlaki acıdan aşağıdır ve Havva’dan dolayı ilk günahın sahibi olarak karakterize edilmiştir. Platonun etkisi altında kalan kilise babaları manevi bütünlüğü ve mükemmelliği erillik ile ilişkilendirmişleridir. Kadının varlığı erkeğe üremede yardımcı olarak işlevsel kapasiteleriyle gerekçelendirilmiştir (Miller, 1995: 28).

1.2.1.4. Giyim Kuşam

Giyim-kuşam da dinin birey yaşamı üzerindeki etkilerden biridir. Dinî giyim kuşam, hususî bir iş veya meslek giyimi gibi, hatta daha özel bir şekli gibi düşünülebilir. Kimi zaman bir dinî merasim sırasında kimi zaman da dinî bir makamı temsil etmek maksadıyla giyilir. Jain inancında, dinî âyinler esnasında sadece düz ve dikişi olmayan kumaşlar giyilir. Kumaşlar, Jain inancına mensup olanların vazifelerine olan bağlılıklarını sembolize eder. İslâm inancında ise erkekler gerek umre gerekse hac için Kâbe’yi ziyaret ettiklerinde, iki parçadan ibaret beyaz elbiseleri giyerler. Sih inancını benimseyenler, inançları gereği sarık takar. Satanistler inançlarının gereği olarak kapkara elbiseleri yeğlerler.

Hangi din olursa olsun, dinî kıyafetlerin lekesiz olması ve güzel kokması hayati önem taşır. Özellikle Doğu inançlarında elbisenin temizliği olması saflığın, duruluğun ve şeffaflığın simgesi kabul edilir.

Giyim kuşam, Hristiyanların mukaddes kitabı olan İncil’de birçok kere görülür. Âdem Peygamber ile Havva Ana’nın öyküsü ve bedenlerinin mahrem yerlerini gizleyen ağaç yapraklarının bir giysi gibi kullanıldığı tasvir edilir.

(31)

İslam dininde ise giyinmenin kaynağı ayet-i kerîmeler, sünnet ve hadislerdir. (tr.wikipedia.org, 2015). Allah’ın emirlerini ileten kutsal kitapların hepsinde giyim-kuşam ve insan yaşamına doğrudan etki eden onlarca kanun ve yasak vardır. Bununla beraber beşeri dinlerde de bireyin giyim-kuşam ve yaşamını birinci dereceden etkileyen kurallar, gelenekler olduğu görülmektedir.

Özetle söylemek gerekirse din, bireyin doğumundan başlayarak adını almasında, evlenmesinde, dilinde, yeme-içmesinde, sosyal aktivitesinde, sanatında, kültüründe sosyal mevkiîsinde, aile yaşamında, giyiminde- hatta ölümüyle birlikte gömülmesi, yakılması, yıkanması, kefenlenmesinde- ölümüne kadar geçirdiği sürede birey üzerinde oldukça güçlü bir tesire sahiptir.

1.2.2. Dinin Toplum Üzerindeki Etkileri

İnsanlık tarihi boyunca dinin, hem bireyi hem de sosyal yaşamı yakından ilgilendirdiği ve çok derinden etkilediği inkâr edilemez bir gerçektir. Bütün toplumlarda görülen evrensel bir hadise olarak din, insanların tutum ve davranışlarını, insanlar arası ilişkileri ve toplumsal hayatı belirleyen bir kurumdur. Bu anlamda din, insani deneyimin merkezinde yer alan bir fenomendir (Çoştu, 2009: 120). Bu sistemin, insanların zihniyet yapısını oluşturmakla kalmadığını, aynı zamanda toplumların kültürleri ve sosyal yapıları üzerinde de varlığını hissettirdiği söylenebilir.

İnsanlıkla aynı yaşta olan din, tarihin bütün devirlerinde halkları etkileyen en mühim etkenlerden biri durumundadır. “Basit” toplulukların “ilkel” olarak vasıflandırılan dinleri bir yana bırakılırsa toplumsal farklılaşma, iş bölümü ve uzmanlaşmanın belli bir karmâşıklık düzeyine eriştiği toplumların dini yaşayışları ve kültürlerinin değişik yapılar ve biçimlerde ayrımlaşıp farklılaştığı, karmâşıklaşıp kurumlaştığı görülmektedir (Günay, 2003/2: 6).

“Hem ulusal hem de yerel birimler, doğrudan ya da dolaylı olarak, dinin büyük tesirindedir. Bununla beraber din, sosyal denetimi, insanlara belirli bir düşünce edindirmeyi, sosyal grupları tekrardan düzenlemeyi ve simgesel birleşmeyi temin etme gibi bazı ana görevleri de yapar” (Keskin, 2004: 19).

İnanç sistemlerinin farklılaşma ve kurumlaşması sadece Türklerin sosyal yapısı veya İslam inancında değil, evrensel boyutlardadır. Kendine özgü semboller veya imgeler vasıtasıyla sosyalleşmemiş bir dinin, hem toplum hem de bireylerin üzerinde sosyal

(32)

etkisinden bahsedilemez. (Çoştu, 2009: 1). Kolektif bilinçle ilgili bir sosyal psikolojik gerçeklik olarak karşımıza çıkmakta; nitekim, bu bilinç, çeşitli dinî ve toplumsal etkenlere belli bir ölçüde bağımlı olarak toplumda tezahür eden, yerine göre güçlenen ve zayıflayan bir dinamizmle diyalektik olarak hayatiyet kazanmaktadır (Günay, 2003/2: 28).

Dinin toplum üzerindeki etkileriyle ilgili çeşitli kaynaklardan seçilen örnekler aşağıda verilmiştir:

Din, toplum yapısına yön veren bir üst sistem olarak (Sezen, 1998: 106) özellikle ilkel toplumlarda kültürü etkileyerek şekillendirir (Bilgiseven, 1987: 114). Din, çok çeşitli biçimlerde sadece insanı değil aynı zamanda insanlardan meydana gelen devleti de kanun, eylem, biçim ve içerik yönünden biçimlendirir” (Wach, 1987: 17-30). Toplumsal denetim, iş birliği, sosyallik kazanma, düşünce ve hüviyet edindirme, insanlara ruhsal tatmin sağlama (Eser, 2012: 104) gibi toplumun sosyal ve siyasal yapısı üzerinde tesiri görülür. Bu açıdan dinin toplum üzerinde önemli işlevleri bulunduğu söylenebilir.

Sosyalleşme ve cemiyet kurma dinin temelini oluşturur. Toplumsal pek çok işlevi yerine getirmesi, pek çok teşkilatı oluşturması, örgütlerin kendi makam ve mevkilerini barındırması, hususi yaptırımlara sahip olmasından dolayı din oldukça önemli bir kurumdur. Bir kurum kimliğiyle din, kişilerin kaderle ve ruhla ilgili düşüncelerini söylemelerine olanak sağlar. Din, toplumun etik yaşamına ve akılla ilgili rasyonel yaşamına şekil vermesinden dolayı bir kültür kurumu kabul edilir. Din, toplumların norm gibi belli başlı değerlerinin geçerlilik kazanmasını sağlar (Kornblum, 2008: 410; Okumuş, 2003: 73)

ifadeleri dinin sosyalleşme işlevinin en bariz örneklerindendir.

İslam’daki Cuma namazları, Hac ziyaretleri, ölüm ve düğün törenleri, Kurban ve Ramazan Bayramları; Hristiyanlık’taki kilise âyinleri, Hac ziyaretleri; Yahudilik’teki Cumartesi âyinleri, Hacc ziyaretleri vb. dinin sosyalleşme üzerindeki etkisi ve işlevini göstermesi açısından örnek teşkil ettiği söylenebilir.

Sosyal kontrol mekânizmasının en güçlüsü din ve inanç sistemleridir. “Toplumsal kontrol, dışarıdan zorlama ile tam olarak sağlanamayacak, din olgusunun kişinin zihninde ve kişi tarafından özümsenmesi ile sağduyu adı verilen dişlisi aktif hale getirilerek tesirini gösterecektir” (Berger, 2009: 131-133). “Dinin toplumsal denetim görevi, kişilerin toplumdaki kural ve ahlakı anlamalarına ve onlara uymalarına yardımcı olur” (Okumuş, 2003: 74) cümlelerinden yola çıkılarak İslam, Hristiyanlık,

(33)

Yahudilik, Şamanizm, Hinduizm, Budizm vb. dinlerin sosyal kontrolü sağlayan kontrol mekânizmaları olduğu ileri sürülebilir.

Din sosyal dayanışmanın başaktörüdür. Din toplumun fertleri arasında birlik sağlamayı, ortak hareket etmeyi ve toplumsal dayanışmayı temin eder “Din bireyin önce kendisini ve etrafını anlamasına, sonra evrendeki yerini kavramasına olanak sağlayacak verileri bireye sunar. Tabiatta meydana gelen her şeyi algılamasına imkân sağlar” (Aydın, 2000: 112 ). Bu sosyal dayanışmalar İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi vahye dayalı dinler ve Budizm, Hinduizm, Şamanizm vb. beşeri dinlerde de şekillendiğini görmek mümkündür. Din değerler hiyerarşisinin oluşmasını sağlar.

“Birbirinden farklı anlayış ve değerlerin çarpışmasının engellenmesi maksadıyla bir sistemin inşa edilmesi lazımdır. Bundan dolayıdır ki toplumdaki değerler noktasında bir fikir birliği noktasına ihtiyaç vardır (Okumuş, 2003: 79). Toplumsallaşmada ailenin inkâr edilemez etkisi bulunur. Değerler içinde din tarafından oluşturulan hiyerarşinin kişiye birinci nakli ailede gerçekleşir” (Güçlü, 2005: 260-261).

Bundan dolayıdır ki var olan dinler ve inanç sistemlerinde toplum hiyerarşisinin temel taşı olarak aile kabul edildiği görülür.

Meşrulaştırma başka kurumların yapmakta zorlanacağı, hatta başaramayacağı bir olgudur. Din doğal anayasasıyla bunu gerçekleştirir. “Politik düzenin din vasıtasıyla geçerli hale getirilmesi, politikanın sahasına giren bütün dizaynlar için dinî sebebler sunularak yapılır. Geçerli hale getirme görevinde politik ve sosyal sistemi işlevsel olarak korumadır” (Okumuş, 2005: 63-65). Bu koruma işlevinin de dinlere göre çeşitlilik gösterdiği savunulabilir. İslam’da, dinin anayasası olan Kur’an-ı Kerim ön plandayken; başka dinlerde kiliseyi, havrayı, papayı, Buda’yı ya da onların ortaya attığı sosyal düzeni koruma biçiminde olduğu söylenebilir.

Mensuplarına belli bir zihniyet ve kimlik kazandırma her dinin uğraşıdır. Bazı gecelerde veya gündüzlerde edilen dualar, vefat durumu veyahut vefattan sonrası icra edilen faaliyetler gibi pek çok sosyal vakada dinin çok büyük önemi bulunur. Toplumsal hayatta pek çok hal ve hareketin, merasimin içinde dinî ögeler bulunur (Sezen, 1998: 115).

Zihniyet ve kimlik kazandırmada etkili olan bu törenler; Hristiyanlık’ta, Yahudilik’te ve İslam’da farklı şekillerde tezahür etmektedir. İslam inancında ölünün yıkanması, Hristiyanlık’ta yakılması bu farklılığı gözler önüne sermektedir.

(34)

Din, kültürü ve dili etkileyen unsurların başında gelir. Türklerin dili ve kültürü İslam’a girmeleriyle birlikte önemli değişiklikler gösterir:

“Şamanizm dinine bağlı Türkler, İslâm dinine geçtikten sonra bazı örf ve geleneklerini İslâm’a uyarlamışlardır. Şamanlarda insanların önderi kabul edilen Kam, yerine göre raks ederek şiir söyleyen yerine göre de gizemli tinlerle iletişim sağlayan büyük insandı. Türkler, İslâm dinini kabul ettikten sonra kamların yerine “Atalar veya Babalar” adı verilen kişiler geçti. Bu kişiler eski Türk geleneklerinde var olan musîkiyle birlikte dans etmeyi, şiir okumayı, hikâye anlatmayı İslâm’da yaşatmaya çalıştılar” (Çubukçu, t.y.: 133).

Türkler İslam’la tanıştıktan sonra dillerinden sanat anlayışlarına varıncaya kadar birçok kültürel faaliyetinde İslam’ın etkisinde kalmaları; dinin kültür ve dil üzerindeki etkisine örnek sayılabilir.

Bu örneklerden anlaşılacağı üzere özellikle semavî dinler; kültürü, devletin temel yapısını oluşturan kanunları, toplumun gelenek ve göreneklerini çeşitli biçimlerde etkilemektedir.

Dinin birey ve toplum yapısı üzerinde birtakım etkileri olduğu gibi ilkel kabile dinlerinde de toplumun, din üzerinde birtakım etkileri olduğu görülür.

Din Sosyolojisi ilgili araştırmalar, din ile kişiler arasındaki münasebetlerin temelinde karşılıklı iletişimin olduğunu açığa çıkarmıştır (Freyer, 1964: 31). Toplumsal farklılıkların sübjektif din üzerinde değil, objektif din üzerinde birtakım etkiler icra edebileceğidir (Wach, 1987: 292).

Dinin ve dini olayların belli ölçülerde ve karşılıklı olarak öteki sosyal kurumsal ve kavramsal yapılara, coğrafi faktörler ve çesitli değişkenlere bağlı bulunduğunu göstermektedir (Günay, 1986: 333).

Toplumun din üzerindeki tesirini Din ve Toplum İlişkileri Üzerine Bir Genelleme adını taşıyan makale somut bir biçimde gösterir:

“Cemiyetin dine olan tesiri, dinin var oluşuyla ilgili olmayıp daha ziyade dinin kural ve geleneksel törenlerinde görülür. Geçmişten bugüne bilhassa çok tanrılı toplulukların dine etkisini belirten birçok numuneyle karşılaşırız. Gerek ekonomik faktörler gerekse toplumsal faktörler bu etkilerin başını çeker. Öyle ki geçimleri toprağa bağlı olan toplulukların, tanrılarını Toprak Ana olarak adlandırması, nehir kenarlarında hayatlarını idame ettirenlerin Bereket Tanrısı, denizci toplumların Koruyucu Mabut olarak adlarılması toplumun dine tesir etmesini gösterir” (Keskin, 2004: 17). Toplumun din üzerindeki etkisi kuvvetli olursa yani bir din çeşitli kültürere göre değiştirilirse birbirlerini olumlu yönde etkilemeyen birçok dal ve mezheplere bölünür (Korlaelçi,1993: 35).

(35)

Dünyada sosyal yaşamı ve birey yaşamını etkileyen onlarca inanç sistemi bulunmaktadır. Sonuç olarak; din ve inanç sistemlerinin toplum ve birey yaşamı üzerindeki etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Şamanizm: Türklerin ilk inançlarından olan Şamanizm’de Tek Tanrı inancının, göçebe yaşayan Türk kabilelerini güçlü kağan (hakan) etrafında birleştirmesi, millet anlayışının benimsenmesi, hukuk ve veraset kurallarının oluşmasında önemli rol oynadığı görülür. Kış aylarını kışlak adını verdikleri obalarında geçiren konargöçer Türkler, harp zamanı faydalanacakları savaş araçlarını yapmaya çalışırlardı. Umumiyetle kabile önderinin yol göstericiliğinde değişik bölgelere giden topluluklar, hasımlarıyla mücadele edebilmek, ihtiyaçları olan erzaklarını karşılayabilmek ve sürek avlarında başarılı olabilmek için mevcut kabilelerin en güçlüsünün çevresinde bir araya gelirlerdi. Bunun sonucunda en güçlü topluluğun önderi, birbirine benzer toplulukları birleştirerek devletini kurar ve kağanlık mevkisine otururdu. Kağanın toplulukları bir arada tutmak, hayvan otlatma meralarını bölüştürmek, farklı bölgelere vali tâyin etmek, hukuk kurallarını belirlemek gibi birbirinden önemli görevleri bulunurdu (Üçok, vd, 1996: 17 ).

Şamanizm’de Kam, dinî merasimleri düzenleyen, gelip geçici insanla ruhlar arasındaki ileştişimi sağlayan bir güçtür (Üçok, vd, 1996: 20 ). Kendilerinin Tanrı’nın mümessili olarak gören Kamlar, kimi zaman diğer ruhları kendisinde toplayarak kimi zaman da kendi ruhunu onlara göndererek iletişime geçerdi. Bundan ötürü toplumların ve kişilerin hayatını önemli ölçüde etkilerdi (Üçok, vd, 1996: 40).

Şamanların bu özellikleri onlara önemli ayrıcalıklar kazandırır, bunların başında da kağanların gözbebeği olmaları gelir. Mengü Han, hususi kamının oturması ve kamın yakınında bulunması maksadıyla kendi sarâyinın tam cephesine bir bina inşa ettirmiştir (Turan, 1978: 55).

İslamiyet: Çinlilerle Araplar arasında yapılan Talas Savaşı’yla yeni bir inanç sistemiyle karşılaşan Türk toplumu, bu inanç sistemini benimser. Türk toplumunun büyük bölümünün mensup olduğu İslam’ın, Türk insanı ve toplumu üzerindeki etkisi ve yeri hep birinci derecede olmuştur.

1. Tevcih edici, terbiye edici, şahsiyet verici ve kabiliyetleri işleticidir.

(36)

3. Huzur ve saadete yönelik olduğu için maddeten ve manen doyurucudur. (İnan, 1995: 39-40 ). Bu belirlemelerden yola çıkılarak İslâm’ın maddî ve manevî yönden Türklerin sosyal ve kişisel yaşamına tesir ettiği söylenebilir.

Bir hakikat, referans ve aidiyet ölçüsü olarak İslam, aynı zamanda her bir bireyi ve bütün bir toplumu süreklilik içinde yeniden inşa eden kalıcı bir çağrıya, tesire sahiptir. İslam, insanlara özellikle sosyal ve kültürel yönüyle mevcut gerçekliğini kavramak için tartışmasız bir anlam haritası sunmakta, sosyal ve manevi gerçekliği doğru olarak anlayabilmek için yegâne anahtar özelliği taşımaktadır. İslam dininin kültürümüz üzerindeki etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

a. Gelenek ve göreneklerimizde giyim kuşamdan konuşma şekline, küçüklerin büyüklerine ya da büyüklerin küçüklerine davranışlarına, akrabalar ve komşularla olan münasebetlere kadar İslâm’ın etkisi mevcuttur. Sevgiyi ifade edebilmek için çocuklara İslâm büyüklerinin adları verilir. Düğün, bayram gibi mutlu günlerde akrabalar ve dostlarla görüşülür. Memleketinden ve akrabalarından uzakta yaşayanların topraklarını ve hısımlarını ziyaret etmelerinin temelinde İslâm’ın türlü öneri ve emirleri bulunur. Birçok davranış bu öneri ve teşekkülden oluşur (www.eskidergi.cumhuriyet.edu.tr, 2017).

b. Deyimler ve atasözleri kültürün ve toplum yaşamının en diri örnekleridir. Toplumdaki düşünce, duygu, hal ve davranışları en etkili ve özlü biçimde özetleyen deyimler ve atasözleri; deneyime dayanan sosyal ilişkileri ve anlayışları dünden bugüne aktarırlar. Bilhassa Türk atasözleri incelendiğinde İslâm terimleriyle yüklü olduğu fark edilir. Ev alma, komşu al. Komşu komşunun külüne muhtaçtır, Allah diyen aldanmaz, Doğrunun yardımcısı Allah’tır, Allah’ın dediği olur; Allah bilir, Kur’an hakkı için, Kur’an-ı Kerim’e yemin olsun, Allah korusun, Allah aşkına, Allah yardımcın olsun, Allah’a ısmarladık, Allah yolunu açık etsin gibi pek çok deyimde İslâm’ın birincil derece etkili olduğu gözlenir (www.eskidergi.cumhuriyet.edu.tr, 2017).

(37)

c. Toplumsal etkinliklerde de İslâm’ın tesiri oldukça fazladır. Türk toplumunda mutlu ya da sıkıntılı zamanlar, dinî sembol içeren ananelerle yüklüdür. Çevremizdeki en yakından en uzağa kadar ihtiyacı bulunanlara el uzatmak ve katkıda bulunmak İslâm’ın, Müslümanlara yüklediği bir ödevdir (www.eski dergi.cumhuriyet.edu.tr, 2017).

Türk toplumunda giyim kuşam, sakal, sofraya oturma, ana-babaya saygı, düşküne yardım, akrabayı ziyaret gibi kişisel yaşam ögelerinden; töre, gelenek, vakıf kurma, miras, hukuk, ölüm, düğün, askere uğurlama gibi sosyal faaliyetlere kadar her sahada İslâm dininin etkilerinin görüldüğü söylenebilir.

Musevilik: Hz. Musa’yla birlikte sosyal gruplarda tipik değişiklikler oluşturan ve Tek Tanrılı dinlerin ilki olan Yahudilik’in insan ve toplum üzerinde önemli etki ve yaptırımları bulunmaktadır. Yahudilik’in cemiyetlerin tekâmülü hususunda teşvik edici (Eröz, 1982: 152) olduğu göze çarpar.

Hristiyanlık: Kendine özgü sembol ve kurallarını oluşturmuş, özellikle Avrupa ve Amerika kıtalarından mensup bulan Hristiyanlık’ın da toplum yapısı ve insan hayatına tesirleri göz ardı edilemez. Papalık ve kilisenin insan ve toplum yaşamındaki en önemli etkileri Tanrı Barış’ında görülmektedir. Tanrı Barışı’yla, Ortaçağ Avrupa toplumunda “kilisenin korunması” görevini üstlenerek gelişen bir dini-askeri yapı da ortaya çıkmaktaydı. Bundan dolayı dini-askeri anlamlar taşıyan tabirler “Militia Dei” ve “Militia Christi” ile ilişkisi buna bağlanabilir (Kırpık, 2007: 83). Öyle ki kilisenin koruyuculuğuna sığınıp, Haçlı kafilelerine katılanlar da Tanrı Barışı’nın yaygınlaştırılması fikriyle hareket edenlerden oluşmaktaydı. Böylece “Tanrı Barışı Hareketi” sadece Avrupa içinde kalmış bir hareket olmuyor, bir Haçlı Hareketi’ne dönüşüyordu (Abdülfettah, 1963: 28). Tanrı Barışı (Peace of God) adlı kitapta Haçlı Savaşları derinlemesine incelenmiştir. “Tanrı’nın Savaşçıları (Warriors of God)” (Runciman, 1998: 33; Landes, 1999: 117) şeklinde tanımlanmaya çalışıldığı kavramdır. Kilisenin dogma ve dayatmalarına birçok bölgede karşı çıkılmıştır. Buna bağlı olarak gruplaşma ve mezhepleşmeler görülür. Bunlardan en önemlisi Reform Hareketleri’dir. XVI. Yüzyıl’da ortaya çıkan Reform Hareketleri’nin sinyalleri çok önceden gelmeye başlamıştır. Pek çok insan veya cemiyet Luther’in düşüncelerine

(38)

benzeyen düşünceleri savunmuş, lakin maksatlarını gerçekleştirememişlerdir (Barker, 1985: 98).

Papalığa karşı inanç noktasında direneneler sadece Luther’le sınırlı değildir. Pierre Valdo, sahip olduğu her şeyi hayır yapan kurumlara vermiş ve kendini Hristiyanlık dinine adamıştır. Fakirliği temel alan bir zihniyet oluşturmuş ve onun bu anlayışını binlerce kişi benimsemiştir. Valdo, Papa’nın ve çevresindekilerin hakları olmayan yetkileri kullandıklarını iddia etmiş ve Araf kavramının da kendisine göre düzmece olduğunu açıkça beyan etmiştir. Bunlardan başka Hristiyanlık âleminin en mühim ritüellerinden birisi durumundaki Ekmek – Şarap Âyini’nde kullanılan şarap ve ekmeğin hiçbir zaman Hz. İsa’nın tenine ve kanına dönüşmediğini ve bunun sadece bir sembol olduğunu iddia etmiştir. Bu fikirlere şiddetli tepki gösteren Papalık, Waldo’nun anlayışını sürdürenlere karşı seferler tertiplemiştir. Lakin onların yaşadıkları yerler oldukça dağlık olduğundan Valdo taraftarları bütünüyle ortadan kaldırılamamıştır. Protestanlık’ın XVI. Yüzyıl’da dinî ve toplumsal bir eylem olarak ortaya çıkmasıyla Valdo’nun düşüncesinden olanların çoğu Protestanların yanında yer almıştır (Barker, 1985: 100).

Hristiyanlık’ın sadece olumsuz etkileri yoktur, aynı zamanda insan ve toplum yapısı üzerinde pozitif etkileri de bulunur. Katolik-Ortodoks çatışmaları, Yüzyıl Şavaşları, Haçlı Seferleri, Ruhban Okulları negatif bir tesir iken, İstanbul’un fethiyle birlikte Avrupa, İslam’ın bilim ve bilim adamına verdiği önemi görmüş hayranlıkla izlenmiştir. İslam’ın bilime verdiği önem Hristiyanları yeni arayışlara yönlendirmiştir. Aynı yüzyılın sonlannda yapılan coğrafi keşifler ve tercüme faaliyetleri, Grek-Romen sanatının yeniden canlanmasına yol açmış ve Rönesans (yeniden doğuş) ortaya çıkmıştır (Boisset, 1970: 54). Reform Hareketleri’nin etkisiyle dinde de yenilik arayışlarının bir sonucu olan Protestanlık’ın, iktisadi faaliyetler üzerindeki tesiri olumludur (Eröz, 1982: 152).

Hinduizm: Sınırsız kutsal varlık sayısına sahip olan Hinduizmde, kurtulus yolları ve tanrıya ulasma yolları da sınırsızdır. “Hinduizm; sosyal sistemi, sosyal tabakalaşmayı tâyin eden kuvvetli bir değişkendir “(Eröz, 1982: 152). Bahsedilen bu tabakalaşma “kast sistemi”dir:

Şekil

Şekil 1.2: Hilal ve Yıldız
Şekil 1.3: Rub el Hizb
Tablo 1.2: Orta Ölçekli Dinler
Tablo 2.1: Anlamlarına Göre Dinî Sembollerin Kullanımı
+2

Referanslar

Benzer Belgeler

Kiminin kıyısından geçtiğimiz, kimini kuşbakışı gördüğümüz koylar öylesine tahrik ediciydi ki, bu adayı daha önce neden tanımadığıma, bu şıkır şıkır

Birinci Cihan Harbinden son­ ra Fahri Kopuz, Reşat Erer, Ke­ mimi Haşim, Âmâ Nâzım, Ney­ zen İhsan Aziz, Tanburi Ahmet Neşet, Hanende Sıtkı, Hanende Arap

Timur hakkında son söz olarak şunu söylemek lâzımdır ki bunun kadar sevilmiş ve gene o kadar zemmedilmiş adam çok azdır. Türkistan ahalisi ve bilhassa kendi

If we accept the spiritual interpretation of the book that Christ is the Bridegroom speaking of the Church, of the Christian, as the bride, then we get

Tiroid cerrahisinde karşılaşılabilecek başlıca komplikasyonlar geçici veya kalıcı rekürren larengeal sinir paralizisi, geçici veya kalıcı süperior larengeal

B ugün dünya üzerinde sü­ tün fa z la c a istih lâ k edildiği b ir şek li de ih tim a r ettirilm iş süt m am ûlleri halinde olan çeşni­ leri iledir. M

Bundan sonra Ofluoğlu’nu oyunculuğunun yanında tiyatro adamı ve tiyatro kurucusu olarak da görüyoruz: 1958‘de İstanbul Oda Tiyatrosunu 1966’da da Mücap

Evvelâ arkadaşlık tesis etmek lâzım;para ve ya parasızlık sonra gelir.. Öyle kızlar görüyo­ rum ki kendilerini eğlendirecek adam