• Sonuç bulunamadı

1.2. DİNİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ

1.2.2. Dinin Toplum Üzerindeki Etkileri

İnsanlık tarihi boyunca dinin, hem bireyi hem de sosyal yaşamı yakından ilgilendirdiği ve çok derinden etkilediği inkâr edilemez bir gerçektir. Bütün toplumlarda görülen evrensel bir hadise olarak din, insanların tutum ve davranışlarını, insanlar arası ilişkileri ve toplumsal hayatı belirleyen bir kurumdur. Bu anlamda din, insani deneyimin merkezinde yer alan bir fenomendir (Çoştu, 2009: 120). Bu sistemin, insanların zihniyet yapısını oluşturmakla kalmadığını, aynı zamanda toplumların kültürleri ve sosyal yapıları üzerinde de varlığını hissettirdiği söylenebilir.

İnsanlıkla aynı yaşta olan din, tarihin bütün devirlerinde halkları etkileyen en mühim etkenlerden biri durumundadır. “Basit” toplulukların “ilkel” olarak vasıflandırılan dinleri bir yana bırakılırsa toplumsal farklılaşma, iş bölümü ve uzmanlaşmanın belli bir karmâşıklık düzeyine eriştiği toplumların dini yaşayışları ve kültürlerinin değişik yapılar ve biçimlerde ayrımlaşıp farklılaştığı, karmâşıklaşıp kurumlaştığı görülmektedir (Günay, 2003/2: 6).

“Hem ulusal hem de yerel birimler, doğrudan ya da dolaylı olarak, dinin büyük tesirindedir. Bununla beraber din, sosyal denetimi, insanlara belirli bir düşünce edindirmeyi, sosyal grupları tekrardan düzenlemeyi ve simgesel birleşmeyi temin etme gibi bazı ana görevleri de yapar” (Keskin, 2004: 19).

İnanç sistemlerinin farklılaşma ve kurumlaşması sadece Türklerin sosyal yapısı veya İslam inancında değil, evrensel boyutlardadır. Kendine özgü semboller veya imgeler vasıtasıyla sosyalleşmemiş bir dinin, hem toplum hem de bireylerin üzerinde sosyal

etkisinden bahsedilemez. (Çoştu, 2009: 1). Kolektif bilinçle ilgili bir sosyal psikolojik gerçeklik olarak karşımıza çıkmakta; nitekim, bu bilinç, çeşitli dinî ve toplumsal etkenlere belli bir ölçüde bağımlı olarak toplumda tezahür eden, yerine göre güçlenen ve zayıflayan bir dinamizmle diyalektik olarak hayatiyet kazanmaktadır (Günay, 2003/2: 28).

Dinin toplum üzerindeki etkileriyle ilgili çeşitli kaynaklardan seçilen örnekler aşağıda verilmiştir:

Din, toplum yapısına yön veren bir üst sistem olarak (Sezen, 1998: 106) özellikle ilkel toplumlarda kültürü etkileyerek şekillendirir (Bilgiseven, 1987: 114). Din, çok çeşitli biçimlerde sadece insanı değil aynı zamanda insanlardan meydana gelen devleti de kanun, eylem, biçim ve içerik yönünden biçimlendirir” (Wach, 1987: 17-30). Toplumsal denetim, iş birliği, sosyallik kazanma, düşünce ve hüviyet edindirme, insanlara ruhsal tatmin sağlama (Eser, 2012: 104) gibi toplumun sosyal ve siyasal yapısı üzerinde tesiri görülür. Bu açıdan dinin toplum üzerinde önemli işlevleri bulunduğu söylenebilir.

Sosyalleşme ve cemiyet kurma dinin temelini oluşturur. Toplumsal pek çok işlevi yerine getirmesi, pek çok teşkilatı oluşturması, örgütlerin kendi makam ve mevkilerini barındırması, hususi yaptırımlara sahip olmasından dolayı din oldukça önemli bir kurumdur. Bir kurum kimliğiyle din, kişilerin kaderle ve ruhla ilgili düşüncelerini söylemelerine olanak sağlar. Din, toplumun etik yaşamına ve akılla ilgili rasyonel yaşamına şekil vermesinden dolayı bir kültür kurumu kabul edilir. Din, toplumların norm gibi belli başlı değerlerinin geçerlilik kazanmasını sağlar (Kornblum, 2008: 410; Okumuş, 2003: 73)

ifadeleri dinin sosyalleşme işlevinin en bariz örneklerindendir.

İslam’daki Cuma namazları, Hac ziyaretleri, ölüm ve düğün törenleri, Kurban ve Ramazan Bayramları; Hristiyanlık’taki kilise âyinleri, Hac ziyaretleri; Yahudilik’teki Cumartesi âyinleri, Hacc ziyaretleri vb. dinin sosyalleşme üzerindeki etkisi ve işlevini göstermesi açısından örnek teşkil ettiği söylenebilir.

Sosyal kontrol mekânizmasının en güçlüsü din ve inanç sistemleridir. “Toplumsal kontrol, dışarıdan zorlama ile tam olarak sağlanamayacak, din olgusunun kişinin zihninde ve kişi tarafından özümsenmesi ile sağduyu adı verilen dişlisi aktif hale getirilerek tesirini gösterecektir” (Berger, 2009: 131-133). “Dinin toplumsal denetim görevi, kişilerin toplumdaki kural ve ahlakı anlamalarına ve onlara uymalarına yardımcı olur” (Okumuş, 2003: 74) cümlelerinden yola çıkılarak İslam, Hristiyanlık,

Yahudilik, Şamanizm, Hinduizm, Budizm vb. dinlerin sosyal kontrolü sağlayan kontrol mekânizmaları olduğu ileri sürülebilir.

Din sosyal dayanışmanın başaktörüdür. Din toplumun fertleri arasında birlik sağlamayı, ortak hareket etmeyi ve toplumsal dayanışmayı temin eder “Din bireyin önce kendisini ve etrafını anlamasına, sonra evrendeki yerini kavramasına olanak sağlayacak verileri bireye sunar. Tabiatta meydana gelen her şeyi algılamasına imkân sağlar” (Aydın, 2000: 112 ). Bu sosyal dayanışmalar İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi vahye dayalı dinler ve Budizm, Hinduizm, Şamanizm vb. beşeri dinlerde de şekillendiğini görmek mümkündür. Din değerler hiyerarşisinin oluşmasını sağlar.

“Birbirinden farklı anlayış ve değerlerin çarpışmasının engellenmesi maksadıyla bir sistemin inşa edilmesi lazımdır. Bundan dolayıdır ki toplumdaki değerler noktasında bir fikir birliği noktasına ihtiyaç vardır (Okumuş, 2003: 79). Toplumsallaşmada ailenin inkâr edilemez etkisi bulunur. Değerler içinde din tarafından oluşturulan hiyerarşinin kişiye birinci nakli ailede gerçekleşir” (Güçlü, 2005: 260-261).

Bundan dolayıdır ki var olan dinler ve inanç sistemlerinde toplum hiyerarşisinin temel taşı olarak aile kabul edildiği görülür.

Meşrulaştırma başka kurumların yapmakta zorlanacağı, hatta başaramayacağı bir olgudur. Din doğal anayasasıyla bunu gerçekleştirir. “Politik düzenin din vasıtasıyla geçerli hale getirilmesi, politikanın sahasına giren bütün dizaynlar için dinî sebebler sunularak yapılır. Geçerli hale getirme görevinde politik ve sosyal sistemi işlevsel olarak korumadır” (Okumuş, 2005: 63-65). Bu koruma işlevinin de dinlere göre çeşitlilik gösterdiği savunulabilir. İslam’da, dinin anayasası olan Kur’an-ı Kerim ön plandayken; başka dinlerde kiliseyi, havrayı, papayı, Buda’yı ya da onların ortaya attığı sosyal düzeni koruma biçiminde olduğu söylenebilir.

Mensuplarına belli bir zihniyet ve kimlik kazandırma her dinin uğraşıdır. Bazı gecelerde veya gündüzlerde edilen dualar, vefat durumu veyahut vefattan sonrası icra edilen faaliyetler gibi pek çok sosyal vakada dinin çok büyük önemi bulunur. Toplumsal hayatta pek çok hal ve hareketin, merasimin içinde dinî ögeler bulunur (Sezen, 1998: 115).

Zihniyet ve kimlik kazandırmada etkili olan bu törenler; Hristiyanlık’ta, Yahudilik’te ve İslam’da farklı şekillerde tezahür etmektedir. İslam inancında ölünün yıkanması, Hristiyanlık’ta yakılması bu farklılığı gözler önüne sermektedir.

Din, kültürü ve dili etkileyen unsurların başında gelir. Türklerin dili ve kültürü İslam’a girmeleriyle birlikte önemli değişiklikler gösterir:

“Şamanizm dinine bağlı Türkler, İslâm dinine geçtikten sonra bazı örf ve geleneklerini İslâm’a uyarlamışlardır. Şamanlarda insanların önderi kabul edilen Kam, yerine göre raks ederek şiir söyleyen yerine göre de gizemli tinlerle iletişim sağlayan büyük insandı. Türkler, İslâm dinini kabul ettikten sonra kamların yerine “Atalar veya Babalar” adı verilen kişiler geçti. Bu kişiler eski Türk geleneklerinde var olan musîkiyle birlikte dans etmeyi, şiir okumayı, hikâye anlatmayı İslâm’da yaşatmaya çalıştılar” (Çubukçu, t.y.: 133).

Türkler İslam’la tanıştıktan sonra dillerinden sanat anlayışlarına varıncaya kadar birçok kültürel faaliyetinde İslam’ın etkisinde kalmaları; dinin kültür ve dil üzerindeki etkisine örnek sayılabilir.

Bu örneklerden anlaşılacağı üzere özellikle semavî dinler; kültürü, devletin temel yapısını oluşturan kanunları, toplumun gelenek ve göreneklerini çeşitli biçimlerde etkilemektedir.

Dinin birey ve toplum yapısı üzerinde birtakım etkileri olduğu gibi ilkel kabile dinlerinde de toplumun, din üzerinde birtakım etkileri olduğu görülür.

Din Sosyolojisi ilgili araştırmalar, din ile kişiler arasındaki münasebetlerin temelinde karşılıklı iletişimin olduğunu açığa çıkarmıştır (Freyer, 1964: 31). Toplumsal farklılıkların sübjektif din üzerinde değil, objektif din üzerinde birtakım etkiler icra edebileceğidir (Wach, 1987: 292).

Dinin ve dini olayların belli ölçülerde ve karşılıklı olarak öteki sosyal kurumsal ve kavramsal yapılara, coğrafi faktörler ve çesitli değişkenlere bağlı bulunduğunu göstermektedir (Günay, 1986: 333).

Toplumun din üzerindeki tesirini Din ve Toplum İlişkileri Üzerine Bir Genelleme adını taşıyan makale somut bir biçimde gösterir:

“Cemiyetin dine olan tesiri, dinin var oluşuyla ilgili olmayıp daha ziyade dinin kural ve geleneksel törenlerinde görülür. Geçmişten bugüne bilhassa çok tanrılı toplulukların dine etkisini belirten birçok numuneyle karşılaşırız. Gerek ekonomik faktörler gerekse toplumsal faktörler bu etkilerin başını çeker. Öyle ki geçimleri toprağa bağlı olan toplulukların, tanrılarını Toprak Ana olarak adlandırması, nehir kenarlarında hayatlarını idame ettirenlerin Bereket Tanrısı, denizci toplumların Koruyucu Mabut olarak adlarılması toplumun dine tesir etmesini gösterir” (Keskin, 2004: 17). Toplumun din üzerindeki etkisi kuvvetli olursa yani bir din çeşitli kültürere göre değiştirilirse birbirlerini olumlu yönde etkilemeyen birçok dal ve mezheplere bölünür (Korlaelçi,1993: 35).

Dünyada sosyal yaşamı ve birey yaşamını etkileyen onlarca inanç sistemi bulunmaktadır. Sonuç olarak; din ve inanç sistemlerinin toplum ve birey yaşamı üzerindeki etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Şamanizm: Türklerin ilk inançlarından olan Şamanizm’de Tek Tanrı inancının, göçebe yaşayan Türk kabilelerini güçlü kağan (hakan) etrafında birleştirmesi, millet anlayışının benimsenmesi, hukuk ve veraset kurallarının oluşmasında önemli rol oynadığı görülür. Kış aylarını kışlak adını verdikleri obalarında geçiren konargöçer Türkler, harp zamanı faydalanacakları savaş araçlarını yapmaya çalışırlardı. Umumiyetle kabile önderinin yol göstericiliğinde değişik bölgelere giden topluluklar, hasımlarıyla mücadele edebilmek, ihtiyaçları olan erzaklarını karşılayabilmek ve sürek avlarında başarılı olabilmek için mevcut kabilelerin en güçlüsünün çevresinde bir araya gelirlerdi. Bunun sonucunda en güçlü topluluğun önderi, birbirine benzer toplulukları birleştirerek devletini kurar ve kağanlık mevkisine otururdu. Kağanın toplulukları bir arada tutmak, hayvan otlatma meralarını bölüştürmek, farklı bölgelere vali tâyin etmek, hukuk kurallarını belirlemek gibi birbirinden önemli görevleri bulunurdu (Üçok, vd, 1996: 17 ).

Şamanizm’de Kam, dinî merasimleri düzenleyen, gelip geçici insanla ruhlar arasındaki ileştişimi sağlayan bir güçtür (Üçok, vd, 1996: 20 ). Kendilerinin Tanrı’nın mümessili olarak gören Kamlar, kimi zaman diğer ruhları kendisinde toplayarak kimi zaman da kendi ruhunu onlara göndererek iletişime geçerdi. Bundan ötürü toplumların ve kişilerin hayatını önemli ölçüde etkilerdi (Üçok, vd, 1996: 40).

Şamanların bu özellikleri onlara önemli ayrıcalıklar kazandırır, bunların başında da kağanların gözbebeği olmaları gelir. Mengü Han, hususi kamının oturması ve kamın yakınında bulunması maksadıyla kendi sarâyinın tam cephesine bir bina inşa ettirmiştir (Turan, 1978: 55).

İslamiyet: Çinlilerle Araplar arasında yapılan Talas Savaşı’yla yeni bir inanç sistemiyle karşılaşan Türk toplumu, bu inanç sistemini benimser. Türk toplumunun büyük bölümünün mensup olduğu İslam’ın, Türk insanı ve toplumu üzerindeki etkisi ve yeri hep birinci derecede olmuştur.

1. Tevcih edici, terbiye edici, şahsiyet verici ve kabiliyetleri işleticidir.

3. Huzur ve saadete yönelik olduğu için maddeten ve manen doyurucudur. (İnan, 1995: 39-40 ). Bu belirlemelerden yola çıkılarak İslâm’ın maddî ve manevî yönden Türklerin sosyal ve kişisel yaşamına tesir ettiği söylenebilir.

Bir hakikat, referans ve aidiyet ölçüsü olarak İslam, aynı zamanda her bir bireyi ve bütün bir toplumu süreklilik içinde yeniden inşa eden kalıcı bir çağrıya, tesire sahiptir. İslam, insanlara özellikle sosyal ve kültürel yönüyle mevcut gerçekliğini kavramak için tartışmasız bir anlam haritası sunmakta, sosyal ve manevi gerçekliği doğru olarak anlayabilmek için yegâne anahtar özelliği taşımaktadır. İslam dininin kültürümüz üzerindeki etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

a. Gelenek ve göreneklerimizde giyim kuşamdan konuşma şekline, küçüklerin büyüklerine ya da büyüklerin küçüklerine davranışlarına, akrabalar ve komşularla olan münasebetlere kadar İslâm’ın etkisi mevcuttur. Sevgiyi ifade edebilmek için çocuklara İslâm büyüklerinin adları verilir. Düğün, bayram gibi mutlu günlerde akrabalar ve dostlarla görüşülür. Memleketinden ve akrabalarından uzakta yaşayanların topraklarını ve hısımlarını ziyaret etmelerinin temelinde İslâm’ın türlü öneri ve emirleri bulunur. Birçok davranış bu öneri ve teşekkülden oluşur (www.eskidergi.cumhuriyet.edu.tr, 2017).

b. Deyimler ve atasözleri kültürün ve toplum yaşamının en diri örnekleridir. Toplumdaki düşünce, duygu, hal ve davranışları en etkili ve özlü biçimde özetleyen deyimler ve atasözleri; deneyime dayanan sosyal ilişkileri ve anlayışları dünden bugüne aktarırlar. Bilhassa Türk atasözleri incelendiğinde İslâm terimleriyle yüklü olduğu fark edilir. Ev alma, komşu al. Komşu komşunun külüne muhtaçtır, Allah diyen aldanmaz, Doğrunun yardımcısı Allah’tır, Allah’ın dediği olur; Allah bilir, Kur’an hakkı için, Kur’an-ı Kerim’e yemin olsun, Allah korusun, Allah aşkına, Allah yardımcın olsun, Allah’a ısmarladık, Allah yolunu açık etsin gibi pek çok deyimde İslâm’ın birincil derece etkili olduğu gözlenir (www.eskidergi.cumhuriyet.edu.tr, 2017).

c. Toplumsal etkinliklerde de İslâm’ın tesiri oldukça fazladır. Türk toplumunda mutlu ya da sıkıntılı zamanlar, dinî sembol içeren ananelerle yüklüdür. Çevremizdeki en yakından en uzağa kadar ihtiyacı bulunanlara el uzatmak ve katkıda bulunmak İslâm’ın, Müslümanlara yüklediği bir ödevdir (www.eski dergi.cumhuriyet.edu.tr, 2017).

Türk toplumunda giyim kuşam, sakal, sofraya oturma, ana-babaya saygı, düşküne yardım, akrabayı ziyaret gibi kişisel yaşam ögelerinden; töre, gelenek, vakıf kurma, miras, hukuk, ölüm, düğün, askere uğurlama gibi sosyal faaliyetlere kadar her sahada İslâm dininin etkilerinin görüldüğü söylenebilir.

Musevilik: Hz. Musa’yla birlikte sosyal gruplarda tipik değişiklikler oluşturan ve Tek Tanrılı dinlerin ilki olan Yahudilik’in insan ve toplum üzerinde önemli etki ve yaptırımları bulunmaktadır. Yahudilik’in cemiyetlerin tekâmülü hususunda teşvik edici (Eröz, 1982: 152) olduğu göze çarpar.

Hristiyanlık: Kendine özgü sembol ve kurallarını oluşturmuş, özellikle Avrupa ve Amerika kıtalarından mensup bulan Hristiyanlık’ın da toplum yapısı ve insan hayatına tesirleri göz ardı edilemez. Papalık ve kilisenin insan ve toplum yaşamındaki en önemli etkileri Tanrı Barış’ında görülmektedir. Tanrı Barışı’yla, Ortaçağ Avrupa toplumunda “kilisenin korunması” görevini üstlenerek gelişen bir dini-askeri yapı da ortaya çıkmaktaydı. Bundan dolayı dini-askeri anlamlar taşıyan tabirler “Militia Dei” ve “Militia Christi” ile ilişkisi buna bağlanabilir (Kırpık, 2007: 83). Öyle ki kilisenin koruyuculuğuna sığınıp, Haçlı kafilelerine katılanlar da Tanrı Barışı’nın yaygınlaştırılması fikriyle hareket edenlerden oluşmaktaydı. Böylece “Tanrı Barışı Hareketi” sadece Avrupa içinde kalmış bir hareket olmuyor, bir Haçlı Hareketi’ne dönüşüyordu (Abdülfettah, 1963: 28). Tanrı Barışı (Peace of God) adlı kitapta Haçlı Savaşları derinlemesine incelenmiştir. “Tanrı’nın Savaşçıları (Warriors of God)” (Runciman, 1998: 33; Landes, 1999: 117) şeklinde tanımlanmaya çalışıldığı kavramdır. Kilisenin dogma ve dayatmalarına birçok bölgede karşı çıkılmıştır. Buna bağlı olarak gruplaşma ve mezhepleşmeler görülür. Bunlardan en önemlisi Reform Hareketleri’dir. XVI. Yüzyıl’da ortaya çıkan Reform Hareketleri’nin sinyalleri çok önceden gelmeye başlamıştır. Pek çok insan veya cemiyet Luther’in düşüncelerine

benzeyen düşünceleri savunmuş, lakin maksatlarını gerçekleştirememişlerdir (Barker, 1985: 98).

Papalığa karşı inanç noktasında direneneler sadece Luther’le sınırlı değildir. Pierre Valdo, sahip olduğu her şeyi hayır yapan kurumlara vermiş ve kendini Hristiyanlık dinine adamıştır. Fakirliği temel alan bir zihniyet oluşturmuş ve onun bu anlayışını binlerce kişi benimsemiştir. Valdo, Papa’nın ve çevresindekilerin hakları olmayan yetkileri kullandıklarını iddia etmiş ve Araf kavramının da kendisine göre düzmece olduğunu açıkça beyan etmiştir. Bunlardan başka Hristiyanlık âleminin en mühim ritüellerinden birisi durumundaki Ekmek – Şarap Âyini’nde kullanılan şarap ve ekmeğin hiçbir zaman Hz. İsa’nın tenine ve kanına dönüşmediğini ve bunun sadece bir sembol olduğunu iddia etmiştir. Bu fikirlere şiddetli tepki gösteren Papalık, Waldo’nun anlayışını sürdürenlere karşı seferler tertiplemiştir. Lakin onların yaşadıkları yerler oldukça dağlık olduğundan Valdo taraftarları bütünüyle ortadan kaldırılamamıştır. Protestanlık’ın XVI. Yüzyıl’da dinî ve toplumsal bir eylem olarak ortaya çıkmasıyla Valdo’nun düşüncesinden olanların çoğu Protestanların yanında yer almıştır (Barker, 1985: 100).

Hristiyanlık’ın sadece olumsuz etkileri yoktur, aynı zamanda insan ve toplum yapısı üzerinde pozitif etkileri de bulunur. Katolik-Ortodoks çatışmaları, Yüzyıl Şavaşları, Haçlı Seferleri, Ruhban Okulları negatif bir tesir iken, İstanbul’un fethiyle birlikte Avrupa, İslam’ın bilim ve bilim adamına verdiği önemi görmüş hayranlıkla izlenmiştir. İslam’ın bilime verdiği önem Hristiyanları yeni arayışlara yönlendirmiştir. Aynı yüzyılın sonlannda yapılan coğrafi keşifler ve tercüme faaliyetleri, Grek-Romen sanatının yeniden canlanmasına yol açmış ve Rönesans (yeniden doğuş) ortaya çıkmıştır (Boisset, 1970: 54). Reform Hareketleri’nin etkisiyle dinde de yenilik arayışlarının bir sonucu olan Protestanlık’ın, iktisadi faaliyetler üzerindeki tesiri olumludur (Eröz, 1982: 152).

Hinduizm: Sınırsız kutsal varlık sayısına sahip olan Hinduizmde, kurtulus yolları ve tanrıya ulasma yolları da sınırsızdır. “Hinduizm; sosyal sistemi, sosyal tabakalaşmayı tâyin eden kuvvetli bir değişkendir “(Eröz, 1982: 152). Bahsedilen bu tabakalaşma “kast sistemi”dir:

Kast düzeni Hindistan’da uzun süredir hüküm sürmektedir. Hindu dinine inananların toplumsal olarak örgütlenmesi amacıyla yaratılmış bir sosyal merdiven sistemidir. Her Hindu bir 'kast' içine doğar. Kast, toplumda özel bir konumu olan ve bu konumu nedeniyle öteki gruplardan ayrılan bir insan topluluğudur. Çocuklar anne ve babalarının kastına bağlıdır ve inanmış bir Hindu, yaşamını kastının kurallarına kesin bir bağlılıkla sürdürür. Varolan çeşitli dinî toplulukların yanında, bir de birçok kasta ve alt kasta bölünmesi, Hindistan'ın tarihi boyunca siyasi birlik sağlamasını güçleştirmiştir

Hinduizm, tanrı kavramındaki değişik ifadeleri ve yaklaşımları yadırgamaz ve yasaklamaz. Her insan ve toplum, kendi şahsiyetine ve geleneğine uygun bir şekilde Tanrıya yönelebilir. Tanrıya ulaşmanın yolları ayrı da olsa, tüm yollar aynı sonuca ulaşır görüşü egemendir. Çağımızın yeni düşünce ve inanç akımları, Hinduizm sempatizanlarının bazı misyon ve propaganda faaliyetlerine girişmelerine yol açmıştır. (Berktay ve Atasoy, 2007: 28).

Budizm: Kadim bir din olan Budizm, başta çevre olmak üzere, sade bir hayat yaşama ve mütevazı olma gibi değerleriyle günümüz insanlarını etkilemeye devam etmektedir. Yayılması ve etkisi bakımından Budizm’in de dünya dinlerinden sayılmaya hakkı vardır. "Budizm", söylenceye göre, kurucusu olan Buda'nın adından gelmektedir. Brahmanizm’in bazı tezlerinden başlayarak eski Hindistan'da gelişmiş olan Budizm, başlangıçta, köle sahipleri sınıfının resmî dini oldu. Ortaçağ’da, Hindu dini, zamanla Budizm’i Hindistan'dan kovdu, ama Budizm, bu kez komşu ülkelerde yeni müminler buldu. Çin'de, MS 1. yüzyılda yayılmaya başladı ve 4. ve 7. Yüzyıllar arasında doruğuna vardı. Daha sonra, Çin'de, Konfüçyüs dini, egemen din oluyor; ama Konfüçyüs dini, hiçbir zaman, Budizm’i tümüyle ortadan kaldıramadı. Budizm, Çin'den Kore'ye, Japonya'ya, Siyam'a, Birmanya'ya, eski Kamboçya'ya, Hindi-Çin yarımadasının öteki ülkelerine, Seyland'a, Nepal'e, Moğolistan'a yayıldı (Zubritski vd, 1979: 213).

“Zen Budizm, hem dünyayı hem de hayatı farklı bir bakış açısı ile görmemizi amaçlar” (Suzuki, 1978: 70). “Sonsuzluğun duyarlığının uyandırdığı yalnızlık duygusu Zen ruhunu ya da Buzdim’i olduğu gibi ifade eder” (Suzuki, 1978: 123). “Bu duygu, bahçe mimarisi, çay ve içki merasimi, çiçek düzenlemesi, giyim, ev düzeni ve yaşam biçimi, no-dansı, şiir ve bunun gibi çok sayıda sanat kolunda Sabi adıyla ifade edilir ” (Suzuki, 1978: 133). Din sosyologlarının bu söyledikleri, Budizm’in etkisinin bireyin ve toplum yaşamının her sahasında görüldüğünü kanıtlar niteliktedir.

Konfüçyenizm: Çin’de ortaya çıkmış yıllarca Çinlileri etkilemiştir. Konfüçyüs (M.Ö. 551-479), Çin'in Shantung eyaletinde yaşadı. Altı antik sanatı öğrendi ve bu alanlarda ustalaştı: âyin yürütme, müzik, okçuluk, savaş arabası kullanma, okuma ve aritmetik. Meslek yaşamına, ambar bekçisi olarak başladı; fakat kısa zaman sonra altı sanattaki bilgisi ve onları öğretmedeki yeteneği nedeniyle aranır oldu (www.academia.edu, 2016). Kısa sürede Çin’i etkilediği ve bu etkinin sadece Çin’le sınırlı kalmadığı ve özellikle Japonya’ya sıçradığı görülür. Öyle ki, Japon Anayasası’nda 17 Maddeli Konfüçyanizm ilkelerinin yansıması görülür. Onlar için Konfüçyen uyum ilkesi, oklukça pratikti ve toplumsal istikrarı tekrar inşa etmede faydalıydı (Kato, 1979: 32). "Uyum üzerindeki vurgu, yabancı düşünceden ithal edilmiş yavan bir söz değil, aksine, Japonya'nın içinde bulunduğu son derece gerçek bir