• Sonuç bulunamadı

Kur'an ve sünnette dirilme

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an ve sünnette dirilme"

Copied!
98
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

KELAM BİLİM DALI

KUR’AN VE SÜNNET’TE

DİRİLME

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK

HAZIRLAYAN

Medine Betül BULUT

054244051004

(2)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... i

ÖNSÖZ ... iv

GİRİŞ ...1

I- AHİRETE İMAN VE AHİRETE İMANIN İNSAN HAYATINDAKİ ÖNEMİ ...1

II- ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLME (BA’S)...5

A- SÖZLÜK VE TERİM OLARAK DİRİLME ...5

B- DİRİLME İLE İLGİLİ KAVRAMLAR ...5

C- DİRİLMEYE İMAN...6

III- DİRİLMENİN AKLÎ DELİLLERİ ...7

BİRİNCİ BÖLÜM ...10

KUR’ANI KERİM’DE DİRİLME ...10

A- KUR’ANI KERİM’DE DİRİLMENİN DELİLLERİ...10

1) Kur’an-ı Kerim’de Dirilişi İnkâr Edenler ... 10

2) Kur’an-ı Kerim’de İnsanın Yaratılışı ... 14

3) Kur’an-ı Kerim’de İlk Yaratılış... 19

4) Kur’an-ı Kerim’de Yağmurla Arzın Dirilişi... 22

5) Kur’an-ı Kerim’de Göklerin ve Yerin Yaratılması ... 25

6) Kur’an-ı Kerim’de Hayat Mucizesi ... 28

7) Kur’an-ı Kerim’de İmkânsızın Yaratılması... 29

8) Kur’an-ı Kerim’de Uyku Mucizesi ... 30

9) Kur’an-ı Kerim’de Dirilişe Tarihi Örnekler ... 31

B. KUR’ANI KERİM’DE DİRİLMENİN MEYDANA GELİŞİ(VUKUU) ...34

1- Kur’an-ı Kerim’de Sûra Üflenmesi ... 35

2- Kur’an-ı Kerim’de Kıyametin Kopuşu... 38

3- Kur’an-ı Kerim’de Kabirden Kalkış ve Haşir ... 49

İKİNCİ BÖLÜM...60

HADİSLERDE DİRİLME...60

(3)

1) Hadislerde Yağmurla Arzın Dirilişi ... 61

2) Hadislerde İnsanın Yaratılışı ... 62

3) Hadislerde İlk Yaratılış... 63

4) Hadislerde Uyku Mucizesi ... 63

5) Hadislerde Dirilişe Tarihi Örnekler ... …64

B. HADİSLERDE DİRİLMENİN VUKUU ...66

1- Hadislerde Sur’a Üflenmesi ... 66

2) Hadislerde Kıyametin Kopuşu ... 71

3) Hadislerde Kabirden Kalkış ve Haşir ... 79

SONUÇ ...88

(4)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser (a.s.) : (Aleyhi’s-Selâm) b. : bin

BN : Bab numarası c. : Cilt no çev. : Çeviren

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi HN : Hadis no

Hz. : Hazret-i

(r.a.) : (Radıyallahu anh) s. : Sayfa no

(S.A.V.) : (Sallallahu aleyhi ve selem) trc. : Terceme

trz. : Tarihsiz yay. : Yayınları

YL : Yüksek Lisans Tezi DT : Doktora Tezi

(5)

ÖNSÖZ

Allah Teâlâ’nın bize lütfettiği nimetler içinde en müstesna yeri işgal eden şüphesiz ki iman nimetidir. Çünkü bu dünya hayatı geçici ve fanidir. Ne kadar uzun, ne kadar güzel olursa olsun, sonsuz hayatın yanında ne kıymeti olabilir ki… Nitekim Efendimiz âhiretin yanında dünya hayatının misalini verirken bir kimsenin parmağını denize batırıp çıkarmasına benzetiyor. Bu kimsenin parmağında ne kadar bir ıslaklık kalır ki.

Yani asıl hayat âhiret hayatı, asıl yurt âhiret âlemidir. Ebedi hayat öldükten sonra diriliş ile başlayacağından, dirilişe iman çok önemlidir. Öldükten sonra dirilmeye iman akidemizin temel prensiplerindendir. Kişi bu iman ile yaratılış gayesini anlar. Nereden geldiğini, niçin yaratıldığını, ne olacağını öğrenir. Bu sayede hayatı anlam kazanır, başıboşluktan kurtulur. Kişinin dünya ve âhiret saadeti de buna bağlıdır. Diriliş hadisesi gaybi bir konu olduğundan biz bu konuyu Allah ve Rasûlünün haber vermesiyle biliyoruz. Çalışmamızdaki temel gaye maddenin çekiciliğine kapılıp ölümü unutan insanı diriliş gerçeği üzerinde düşündürmek ve hayatını daha iyi anlamlandırmasına katkıda bulunmaktır.

Araştırmamız sırasında diriliş hadisesiyle ilgili çeşitli yüksek lisans ve doktora tezlerine tesadüf ettik. Bu çalışmalardan bazıları şunlardır; Mehmet Kavuştu’nun Kur’an’da Ahiret Hayatı, YL (Konya, 2007), Mahmut Şahin’in Kur’an’da Diriliş Gerçeği, YL (Konya, 2007), Cevat Sevimli’nin Kur’an’da Haşr Kavramı, YL (Bursa, 2006), Mehmet Salmazzem’in Târık Sûresi’nin Tefsiri (İnsan Yaratılışının Dirilişe Delaleti Bağlamında), YL (İstanbul, 2007), Mustafa Ünverdi’nin İslam’da Ahiret İnancı ve Reenkarnasyon, YL (Adana, 2003) ve Metin Yasa’nın Ölümden Sonra Hayat İnancının Felsefi ve Deneysel Dayanakları, DT (Samsun, 1998).

Diriliş hadisesi, insanın iki dünya saadetini ilgilendirmesi ve çok kapsamlı bir konu olması hasebiyle hakkında pek çok çalışma yapılmıştır. Bu konuyu seçmemin

(6)

sebebi ise diriliş gerçeğini Kur’an bağlamında ve felsefi açıdan ele alan pek çok çalışma olmasına rağmen Kur’an ve Sünnet bütününde ele alan bir çalışmaya rastlamayışımdır. “Kur’an ve Sünnette Dirilme” isimli çalışmamın bu alandaki boşluğu doldurmada mütevazı bir katkısının olacağını ümit ediyorum.

Çalışmam bir giriş, iki bölüm ve bir sonuçtan müteşekkildir. Giriş bölümü âhirete iman ve âhirete imanın insan hayatındaki önemi, öldükten sonra dirilme ve dirilmenin akli delilleri olmak üzere üç ana başlıktan oluşmaktadır. Konu ile ilgili eserleri tarayarak ahiret inancının insan hayatındaki önemini, kavram olarak dirilmeyi ve dirilmeye imanın önemini açıklamaya çalıştım. Yine asıl konumuz olan Kur’an ve sünnette dirilmeye geçmeden önce dirilmenin akli delillerinden bahsetmekte yarar gördüm. Dirilme hadisesini, dirilmenin delilleri ve dirilmenin meydana gelişi olmak üzere iki açıdan ele aldım. Birinci bölümde Kur’an’da dirilmenin delillerini ve dirilmenin ne şekilde meydana geleceğini anlatmaya çalıştım. Bunu yaparken öncelikle dirilmenin delilleri ve dirilmenin meydana gelişi ile ilgili ayetleri tespit ettim. Daha sonra ayetlerin tefsirlerine yer vererek konuyu açıklamaya çalıştım.

İkinci bölümde ise hadislerde dirilmenin delilleri ve dirilmenin ne şekilde meydana geleceğini anlatmaya çalıştım. Konu ile ilgili hadisleri tespit ederken öncelikle Müslümanların Kur’an’dan sonra en sağlam kaynaklar olarak kabul ettikleri Kütüb-i Sitte diye adlandırılan altı hadis kitabından faydalandım. Farklı kaynaklardan da az da olsa hadis rivayetine yer verdim.

Bu çalışmamda maddi ve manevi desteğini esirgemeyen başta danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK’e ve görüşleriyle katkıda bulunan değerli hocalarım Prof. Dr. Şerafettin GÖLCÜK ile Prof. Dr. Süleyman TOPRAK’a şükranlarımı sunarım.

Medine Betül BULUT

(7)

GİRİŞ

I- AHİRETE İMAN VE AHİRETE İMANIN İNSAN HAYATINDAKİ ÖNEMİ

Beden ve ruhtan meydana gelmiş insan, bedeniyle değil gerçek manada ruhuyla insandır. Topraktan yaratılmış olan cesedin akıbeti toprak olmak olduğu halde, sayesinde insanın insanlığını kazandığı ruhu, Cenab-ı Hak ebedilik fikriyle ve ebedi olma fıtratıyla yaratmıştır.1

Allah’ın kâinatı emrine verdiği ve yeryüzünde halifesi kıldığı insan şüphesiz boş yere yaratılmamıştır. Peki, ölüm gerçeği karşısında insanın durumu nedir? Genç-yaşlı kadın-erkek zengin-fakir her insan ölümü tatmaktadır. Ölüm bir yok oluşsa hayatın gayesi nedir? Eğer insan yaptıklarından sorumlu değilse hangi güç onu erdemli davranmaya teşvik edecektir? Güçlünün zayıfı ezdiği bu dünyada, mazlumun hakkı kimde sorulacaktır? İnsan yok olma korkusundan nasıl kurtulacaktır?

İşte bütün bu sorulara cevap arayan insanın imdadına âhiret inancı yetişmektedir. Âhirete imanın insan hayatındaki önemi büyüktür. İnsanın dünya ve âhiret mutluluğu buna bağlıdır. Zira insanın yaratılış gayesini anlayabilmesi ancak âhiret inancı ile mümkündür. Bu sayede insan nereden geldiğini, niçin yaratıldığını ve ne olacağını öğrenir. Böylece hayatı anlam kazanır ve başıboşluktan kurtulur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Sizi boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”2 buyrularak insanın boş yere yaratılmadığı söyleniyor; “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”3 ayet-i kerayet-imesayet-iyle de ayet-insanın yaratılış gayesayet-i açıklanıyor.

1 Toprak, Süleyman, Ölümden Sonraki Hayat, Kitap Dünyası Yayınları, İstanbul, 2001, s.21 2 Mü’minün, 23/115

3

(8)

Âhirete inanmayan insan ise hayatının gayesini tespit edemediği için huzursuz olur, zulüm ve eziyete kalkışır, nefsinin her istediğini yerine getirmeye çalışır. Dünyayı cennet yapmak istese de bunu başaramaz, neticede zillete düşer, hem kendi dünyasına, hem de âhiretini perişan eder.4

Öldükten sonra ebedî bir hayata kavuşma inancı insanın ahiret âlemindeki saadetini temin ettiği gibi, âhirette kâinatın yaratıcısı önünde hesap verme duygusu da cemiyetteki fenalıkları, fitne ve fesadı, zulüm, cinayet ve haksızlıkları önleyen biricik amildir. Böyle bir iman insanın kalbinde polis gibi yerleşir ve insanı daima hayır işlemeye, şerden kaçınmaya, kötü şeyleri terk ederek faziletlerle zînetlenmeye, hak ve adalete uymaya, Allah’tan korkarak her yerde onun koyduğu hududu aşmamaya sevk eder.5

İnsanın bir diğer özelliği de onun yokluktan hoşlanmayıp ebedilik fikriyle ve ebedi olma arzusuyla yaratılmış olmasıdır. Dünyada ebedi kalamayacağını kavrayan insanı ölüm ve yok olma korkusundan kurtaracak ve ebedi mutluluğu elde etmeye yöneltecek olan yine ahiret inancıdır.6

Sözlükte “son, sonra olan ve sonrakiler” gibi manaları olan ahiret kelimesi, terim olarak dünya hayatından sonraki ebedi hayat karşılığında kullanılır. Ahiret terimini bazı âlimler “İsrafil (A.S.)’ın sûr’a birinci üfürüşüyle başlayan ve cennetliklerin cennete, cehennemliklerin de cehenneme girmesine kadar bütün ahiret hallerini içine alan hayat” olarak tanımlarken bazıları da; “ikinci sûr’un üfürülüşü ve insanların tekrar diriltilmelerinden sonra başlayan ve sonsuz olarak devam eden hayat” diye tarif etmişlerdir.7

Ahiret gününe iman, akidemizin esaslarındandır ve bunu muhakkak tasdik gereklidir. Bu mevzuya şu hususlar girmektedir: Eşrat-ı saate, kıyamet alametlerine, ölümden sonraki kabir azabına ve kabir nimetlerine, sûr’a üflenmesine ve mahlûkatın

4.Gölcük, Şerafettin –Toprak, Süleyman, Kelam, Tekin Dağıtım, Konya, 2001, s.443 5 Toprak, a.g.e., s.30

6 Gölcük – Toprak, a.g.e., s.443 7

(9)

kabirlerinden çıkmasına ve kıyamet gününün haber verilen ürkütücü ve korkutucu hallerine, haşra, mizana, sırata, havza ve Allah Teâlâ’nın izin verdiği kişilerin şefaat edeceğine, cennete ve nimetlerine, cehenneme ve azabına ve Kur’an’da ve sahih hadislerde zikredilen diğer hususlara iman.8

Kur’an-ı Kerimde müminlerin özelliklerinden bahsederken: “O Allah’tan korkanlar, gabya iman ederler, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızktan Allah yolunda harcarlar. Onlar sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. ahirete de kesinlikle onlar inanırlar.”9 Başka bir ayette de: “(Onlar) Namaz kılan, zekât veren ve ahirete de kesinlikle inanan (Müminlerdir)” buyrulmaktadır.10 İnkâr edenlerin durumu ile ilgili ayetlerden birkaçının anlamı da şöyledir:

“Kim Allah’ı meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz ki o derin bir sapıklığa düşmüştür.”11

“Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla rahat edenler ve ayetlerimizden gafil olanlar, işte onların yaptıklarından dolayı varacakları yer ateştir.”12

“Bilakis ahirete inanmayanlar azapta ve derin bir sapıklık içindedirler.”13

Ahireti inkâr, Allah ve peygamberini de inkâr anlamını taşır. Çünkü ahiretin varlığını ve ahirette olacak şeyleri, ahiret hallerini, duyular ve akılla öğrenmenin imkânı yoktur. Bunlar ancak Allah ve Rasulünün haber vermesi ile bilinir. Bu bakımdan ahireti inkâr onları verdikleri haberde yalanlamaktır. Bu ise Allaha ve peygamberine inanmamak onları inkâr etmek demektir. Çünkü Allah ve Rasulüne iman, onların doğru söylediklerini kabulü ve haber verdikleri her şeyi tasdiki

8Zindanî, Abdülmecid, çeviren: Mehmet Ali Seracettin, İman, Risale Yayınları, İstanbul, 1987, s.98 9 Bakara, 2/3–4 10 Neml, 27/3 11 Nisa, 4/136 12 Yunus, 10/7–8 13 Sebe, 34/8

(10)

gerektirir. İman esaslarında bölünme olmayacağına göre Allah ve peygamberin haber verdiklerinden birini inkâr, hepsini inkâr etmek gibidir.14

Ahiret hayatı ölümün akabinde başlayan, kabir azap ve nimetlerini içine alan, mahşerdeki dirilişten sonra ebediyen devam edecek olan bir hayattır. İnkârcılar ölümün bir yok oluş olduğunu, yaşadığımız bu hayattan başka bir hayat olmadığını, öldükten sonra dirilişin mümkün olmadığını iddia etmişlerdir. “Çürümüş kemiklere kim can verecek.”15 diyerek dirilmenin imkansız olduğuna dair delil getirmeye kalkışmışlardır. Ebedi hayat öldükten sonra dirilmeyle başlayacağından dirilmeyi inkâr, ahiret hayatını inkâr anlamını taşır. Kur’an-ı Kerimde ahireti inkâr edenlerin derin bir sapıklık içerisinde oldukları bildirilir. İddialarının çürüklüğü ortaya konarak, onlara cevap verilir.

Mümin kişi bu dünyaya imtihan için geldiğini, yaptıklarından sorumlu olduğunu bilir. Ahiret hayatına da kesinlikle iman eder. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde ahiret hayatından tablolar sunulur, iman edenlerin ve salih amel işleyenlerin içinde ebedi kalacakları cennet ile mükâfatlandırılacakları, kâfirlerin ise ebedi azaba duçar olacakları anlatılır. Öldükten sonra dirilişi imkânsız görenlere kendi yaratılışlarından, tabiat olaylarından misaller verilerek akletmeye çağırılır. Bizde bu çalışmamız da Kur’an-ı Kerim ve hadisler ışığında dirilişi ele alacağız. Öncelikle kavram olarak ba’sı açıklayalım.

14 Gölcük – Toprak, a.g.e., s.441 15

(11)

II- ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLME (BA’S)

A- SÖZLÜK VE TERİM OLARAK DİRİLME

Sözlükte

ﺚﻌﺑ

harflerinden meydana gelen ba’s kelimesi be-a-se fiilinden mastar olup, “göndermek, uykusundan uyandırmak, ölüleri diriltmek”,16 “yapmaya teşvik etmek, diriliş günü, kıyamet günü”17 gibi manalara gelmektedir. Istılahta ise Hz. İsa gibi peygamberlerin ölüleri diriltme mucizesi, Hz. Peygamberin düzenlediği en çok üç kişilik müfreze anlamlarında kullanılmakla beraber İslami literatürde asıl ve en yaygın olarak, “Kıyamet gününde Allah’ın ahiret hayatını başlatmak üzere ölüleri yeniden canlandırması, onları kabirlerinden çıkararak hayata göndermesi anlamında kullanılır.”18 Dirilmenin sözlük ve ıstılahi manalarına kısaca değindikten sonra dirilişle ilgili birtakım kavramları açıklamakta yarar görüyoruz.

B- DİRİLME İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

Sur: Sözlükte “boynuz, boru”19 gibi manalara gelmektedir. Terim manası ise, büyük meleklerden İsrafil (A.S.)’ın üflemekle görevli olduğu mahiyeti Allah tarafından bilinen bir şeydir. İsrafil (A.S.)’ın birinci üflemesinden sonra kıyamet kopacak, ikinci üflemesinden sonra ise ruhlar cesetlere dönerek diriliş vuku bulacaktır.20

Kıyamet: Kâ-me fiilinden mastar olup “ayağa kalkmak, dikilmek”,21 “uyanmak, öldükten sonra dirilme”22 gibi manalar gelmektedir. Istılahi manası ise,

16 Sarı, Mevlüt, El-Mevarid, Bahar Yayınları, İstanbul, trz., s.110; Erkan, Arif, El-Beyan, Yasin Yay.,

İstanbul, 2004, c.I, s.608, Yavuz, Yusuf Şevki, “Ba’s”, DİA, İstanbul, 1992, c.V/98

17 Sarı, a.g.e., s.110; Erkan, a.g.e., c.I, s.608; Şelhüp, Salih, El-Keşaf, Ürdün, 2004, s.80 18

Yavuz, “Ba’s”, DİA, c.V/98

19Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, dağarcık yayınları, İstanbul, 1995, s.494 20 Gölcük-Toprak, a.g.e., s.464

21 Şelhüp, a.g.e., s.397; Sarı, a.g.e., s.1270 22

(12)

bu dünyanın nizamının bozulup mahvedilmesi ve onun yerine yeni bir nizam ve dirilişi takiben yeni bir hayatın kurulmasıdır.23

Ahiret: Sözlükte “son, uç”,24 “ölümden sonraki hayat yurdu”25 gibi manalara gelmektedir. Terim manası ise ölümden sonra başlayan ve mahşerdeki dirilişten sonra ebediyen devam edecek olan bir hayattır.26

Haşr: Ha-şe-ra fiilinden mastar olup “toplamak, bir araya getirmek”,27 “vatanından uzaklaştırmak, toplanma, kıyamet günü”28 gibi manalara gelmektedir. Istılahi manası ise Allah Teâlâ’nın ba’sı müteakip mahlûkatı bir araya toplamasıdır. Toplanılan yere de mahşer denir.29

C- DİRİLMEYE İMAN

Kıyamet hallerinden olan dirilme Kur’an, sünnet ve icma ile sabit olduğundan İslam dinindeki iman esaslarından biridir, bunu inkâr eden dinden çıkmış kabul edilir. Kur’an’da kıyamet gününün mutlaka geleceği, kabirlerin açılacağı, yeryüzünün içindeki ağırlıkları dışarıya atacağı ve Allahın insanları tekrar dirilterek yerden ot bitirir gibi topraktan çıkaracağı bildirilmiş, “Cibril hadisi”nde de öldükten sonra dirilme iman edilmesi gereken esaslar arasında sayılmıştır. Ehlisünnete göre dirilme kesin naslarla sabit olduğu gibi aklen de mümkündür. Mutezile ise mümine mükâfat, kâfire ceza vermenin Allah’a vacip olduğu şeklindeki temel görüşünden hareketle dirilmeyi mümkün olmanın ötesinde aklen zorunlu görmüştür. Kerramiyye de aynı görüşü paylaşmıştır. Şia’nın konu ile ilgili görüşü ehl-i sünnetinkinden farklı değildir. Mansuriyye ve Cenahiyye gibi bazı İslam dışı fırkalar ise dirilişi inkâr etmiştir.30

23 Gölcük-Toprak, a.g.e., s.458

24 Sarı, a.g.e., s.17; Erkan, a.g.e., c.I, s.100

25 Şelhüp, a.g.e., s.26; Sarı, a.g.e., s.17; Erkan, a.g.e., c.I, s.100 26

Gölcük-Toprak, a.g.e., s.439

27 Şelhüp, a.g.e., s.186; Erkan, a.g.e., c.I, s.1010 28 Sarı, a.g.e., s.307; Erkan, a.g.e., c.I, s.1010 29 Gölcük-Toprak, a.g.e., s.472

30

(13)

Ölümden sonra dirilişe, ahiret gününe iman eski Yunanda, eski Mısırda, Yahudilerde, Hıristiyanlarda, eski Türklerde, Mecusilerde vardı. Tabi bunlardaki ahiret inancı kendilerine has bir şekilde, değişik biçim ve türdeydi. Fakat kaba çizgileriyle dirilişe iman görülüyordu. Cahiliye devri Arapları ise genel olarak ahirete inanmıyor, dünyaya, maddeye bağlılığın en belirgin örneğini veriyorlardı. Gerçi Hz. İbrahim’in dinine bağlı hanifler eksik değildi, ama bunlar yok denebilecek kadar azdı. Genel bir tarzda cahiliye devrinde ahirete iman gücünü kaybetmişti. Bunun için maddeci bir çevrede Allah tarafından Rasulü Muhammed’e gönderilmeye başlanan Kur’an’da mekkî olarak isimlenen surelerde ve ayetlerde ahiret konusu genişliğine ve derinliğine işlenir. Aslında Allah’ın Mekkelilere hitabı bütün insanlığa hitabıdır. Mekki surelerdeki iman ve özellikle ahirete iman konusu insanlık yeryüzünde kaldığı müddetçe canlılığını ve önemini koruyacaktır. Her zaman maddenin çekiliciliğine kapılan insanı ve toplumunu uyaracak, gerçeğe davet edecek nitelikte ve yücelikte olan bu ilahi metinler, üslup, îcaz, fesâhat ve belâgat yönünden eşsiz ve benzersiz örneklerdir.31 Kur’an ve sünnette dirilmeye geçmeden önce dirilmenin akli delillerinden kısaca bahsetmekte yarar görüyoruz.

III- DİRİLMENİN AKLÎ DELİLLERİ

Öldükten sonra dirilme hadisesi gaybi bir konu olmakla beraber dirilişin gerçekleşeceğine dair akli deliller pek çoktur. Bu delillerin en güzellerinden bir tanesi de kelam âlimlerinden İmam Pezdevi’ye aittir. İmam Pezdevi dirilişin aklen izahını güzel ve veciz bir biçimde ortaya koymaktadır. O Ehli Sünnet Akaidinde şöyle der: “Allah Teala Hâkimdir, Adildir. Biz dünyada hâkim ve adil Allah’ın razı olmadığı şeyler görüyoruz. Bunlar bir kısım insanların diğerlerine zulüm ve haksızlık etmesi, çok kötü işlerle meşgul olmak gibi şeylerdir. Hikmet ve adalet sahibi Allah bunların mülkünde cereyan etmesine, var olmasına razı değildir. Dünyada bunları def etmek kabil olmuyor, bunlara engel olunamıyor. Öyleyse mazlumun zalimden hakkını alması, adaletini tecelli etmesi için bir zaman gereklidir. Ayrıca kötü işlerle

31

(14)

meşgul olan kişinin terbiye olacağı bir vakit icap eder, işte bu ahiret yurdundan başkası değildir.”32

İmam Gazali de İhya’sında akli düşünceyi ve kalbi inancı, kıyamet günü hakkında bilgiler veren nasslara göre şekillendirmemizi, dünya şartlarına göre düşünerek nasslarda yer alan bazı bilgileri tereddütle karşılamamayı öğütlemektedir.

“Dünya olaylarıyla kıyas yaparak kıyamet gününe ait bir takım harikulade ve garip işleri inkâr etmeye sakın kalkışma! Bizzat dünyanın değişik bölgelerinde görülen gariplikler hakkında bilgili değilsen ve sonra da sana dünyada böyle şeylerin olabildiği söylenirse, bu iddialara şiddetle karşı çıkarsın. Kendisinin pek alışamadığı ve yaşadığı şartlara uygun göremediği şeyleri inkâr etmek insanoğlunun tabiatında vardır. İnsan yılanı ve onun karnının üstünde yürüdüğünü ve şimşek gibi hareket edebildiğini görmemiş olsaydı, bir canlının ayaksız olarak yürüyebildiği iddiasına kesinlikle inanmazdı. Bir canlının ayakları üstüne yürüyebildiğine tasavvur edilmesi de böyle bir şeye bizzat görmemiş olan için zor bir şeydir. İnsan doğum olayının nasıl gerçekleştiğini görmemiş ve bu konuda bilgi edilmemiş olsaydı, sonrada kendisine: “Pis bir nutfeden böyle şekli olan, akıl sahibi, konuşabilen, değişik uygulamalarda bulunabilen vs. özelliklere sahip bir âdemoğlu üretiliyor:”denseydi, böyle bir iddiayı doğrulamak ona bir hayli zor gelirdi. Bizzat insanoğlunun kendi yaratılışında, uzuvlarının şekillendirilişinde bir sürü gariplikler, olağanüstülükler bulunmaktadır. Bu gariplikler ve olağanüstülükler belki onun yeniden dirilişi ile ilgili olarak bildirilen garipliklerden daha fazladır. Artık böyle olunca insan, Allah Teala’nın bu güce ve kudrete sahip olduğunu, O’nun yaratıkları ile ilgili hikmetlerini göre göre, yeniden dirilişle ilgili olarak bildirilenleri nasıl inkâr edebilir? Eğer imanında bir zayıflık varsa, ilk yaratılışla ilgili bu hikmetlere ve akıl alamayacağı derecedeki harikulade durumlara bakarak imanını kuvvetlendirir.”33

Bu konuda zikredebileceğimiz diğer bir delil de insandaki ebedilik arzusudur. Ünlü filozof Sokrat mutluluğu, “insanın kendi kendisiyle uyumlu olmasıdır.”diye

32 Pezdevî, İmam Ebu Yusr Muhammed, Mütercim: Şerafettin Gölcük, Ehli Sünnet Akaidi, Kayıhan

Yayınları, İstanbul, 1980 s.226

33

(15)

tarif etmiştir. İnsanın kendi kendisiyle uyumlu olabilmesi için öldükten sonraki hayata da inanması gerekir. Çünkü insan fıtraten yokluktan hoşlanmaz ve ebedi olarak var olmak ister. Ölümle yok olmak insanın en büyük korkusudur. Bu nedenle insan, öldükten sonra var olacağına ve kendini bir var edenin bulunduğuna inandığı anda kendisi için çok önemli bir problemi çözmenin ve bir güç meseleye cevap bulmanın mutluluğunu duyar. Bu inanç olunca her şeyde bir ümit belirir, gönüller ferahlar, çabalar artar ve insan mutlu olur ki, ahiret inancı olmadan bu sayılanların hiçbiri gerçekleşmez.34

Yine Gazali, Mizan el-Amel’de ihtimal yoluyla ahiretin varlığını ortaya koymaya çalışıyor. O bu metotla ahiretin varlığını hesaplamayı Pascal’dan önce denemiştir. Gazali, Hz. Ali’nin bir dinsize: “Ahiret yoksa ben inancımdan dolayı bir şey kaybetmem; fakat Allah ve ahiret varsa ben kurtulurum, sen ise tehlikede olursun.” dediğini hatırlatmaktadır. Bir tacir kazanç hırsıyla nasıl zarar ihtimalini de göze alarak yatırım yaparsa, bir insanın da sonsuz hayatı kazanmak için inanç yatırımı yapması gereklidir. Böyle bir insanın sonsuz hayatı kazanma ihtimali vardır. Fakat Allah’ı inkâr edenin bu hususta hiçbir ümidi ve kazancı olmayacaktır.35

Zikrettiğimiz bu delillerden sonra şunu söyleyebiliriz ki aklıselim ile düşünen bir insan, ahiretin varlığını ve diriliş hadisesini inkâr edemez. İnsanın kendisiyle ve evrenle uyumlu olması, karşılaştığı zorluklara tahammül gösterebilmesi ve dünya ve ahiret mutluluğu bu inanca bağlıdır. Diriliş hadisesi akıl ve mantığın karşısında bir olay değil, tam aksine çeşitli sebeplerle perdelenmemiş aklın varlığını zaruri olarak kabul ettiği bir hakikattir. Şimdi de dirilişin nakli delillerine geçelim.

34 Toprak, a.g.e., s.27

35Çubukçu, İbrahim Agâh, İslam Felsefesinde Allah’ın Varlığının Delilleri, Ankara Üniversitesi

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM

KUR’ANI KERİM’DE DİRİLME

A- KUR’ANI KERİM’DE DİRİLMENİN DELİLLERİ

Kur’an’da geniş bir şekilde anlatılan dirilme, kıyamet ve ahiret, iman esaslarından ikinci rûknü teşkil eder. Bunun için Kur’an-ı Kerim’de sık sık “Allah’a ve ahiret gününe inananlar” hitabı tekrarlanır. Bu durum ahirete imanın önemine işaret eder. Allah Teâlâ dirilişin vuku bulacağını kullarına değişik tarzda akli deliller vermek suretiyle Kur’an-ı Kerim’de anlatır. İnsanın kendi yaratılışını ve çevresindeki harikuladelikleri tefekkür ederek Allah’a ve ahirete inanması istenir.

Yine Kur’an-ı Kerim’de ahireti inkâr edenlerin sözlerine de yer verilir. Onların bu konuda bir bilgileri olmadığı halde, heva ve heveslerine uyarak inkârda inat ettikleri vurgulanır. Delillerinin boş ve çürük olduğu ortaya konur. Hakikate gözlerini kulaklarını kalplerini kapadıkları için kör, sağır ve dilsiz olarak nitelendirilirler.

1) Kur’an-ı Kerim’de Dirilişi İnkâr Edenler

Kur’an-ı Kerim’de öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin sözlerine şöyle değinilir:

“O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki,

(17)

(Resûlüm!): “Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz” desen, kâfir olanlar derhal “Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir” derler”36

Kâfirler ahireti inkâr ederek bunun bir göz boyama, apaçık bir büyü olduğunu iddia etmişlerdir. Başka bir ayette:

“Onlar: “Allah ölen bir kimseyi diriltmez” diye olanca güçleriyle Allah'a and içtiler. Aksine, bu O'nun bizzat kendisine karşı gerçek bir vâdidir. Fakat insanların çoğu bilmez. Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir olanların da kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri için (Allah onları diriltecek). Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek) sözümüz sadece “Ol” dememizdir. Hemen oluverir.”37 buyrulmaktadır.

Yüce Allah'ın insanlara peygamberlerini gönderip onlara iyiliği emretmeleri, kötülükten sakındırmaları, diriliş ve hesap gününde Allah'a verecekleri hesaptan korkmaları gerektiğini söyledikleri günden beri, diriliş meselesi pek çok toplum tarafından inanç problemi yapılmıştır. İşte bu Kureyş müşrikleri de var güçleriyle Allah'a yemin ederek Allah'ın ölenleri diriltmeyeceğini iddia ediyorlardı! Onlar Allah'ın varlığını kabul ediyorlardı. Fakat Allah'ın ölüleri kabirlerden kaldırıp diriltmesini reddediyorlardı. Öldükten, toprak olup kemikleri ve kemiklerinin yapısında yer alan hücreler dağıldıktan sonra dirilmeyi çok güç bir iş olarak görüyorlardı.38

Kur’an-ı Kerim’de ahireti inkâr edenlerin üç özelliğine işaret edilir.

Ahiretin olup olmaması hususunda onların hiçbir bilgisi yoktur.

36 Hud, 11/7 37 Nahl, 16/38–40

38Kutub, Seyyid, Mütercimler: M.Emin Saraç – İ.Hakkı Şengüler – Bekir Karlığa, Fizılal-il-Kur’an,

(18)

Onların bu bilgi eksikliği mesele hakkında malumat verilmemesi sebebine bağlı değil, aksine kendilerine bu konuda verilen haberlere inanmamaları ve bunların sıhhatinden şüphe etmelerindendir.

Ahiretin geleceği hususunda ileri sürülen delilleri onlar gereken ciddiyette tefekkür edip düşünmek için kendilerini zorlamazlar. Aksine bu konuda onlar körlüğü (cehaleti) tercih ederler.39 İnkârda inat etmelerinin sebebi heva ve heveslerine dayanan düşüncelerini inanç haline getirmeleridir. Onlar hakikate gözlerini kapattıkları için kör, Peygamberlerin davetini dinlemedikleri için sağır, hakikati itiraf etmekten ve delil getirmekten aciz oldukları için dilsiz gibidirler.

Kur’an-ı Kerimde ahireti inkâr edenler hakkında şöyle buyrulur:

“İnkârcılar dediler ki: Sahi, biz ve atalarımız, toprak olduktan sonra, gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız? Andolsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.”40

Allah Teâlâ, bu âyetlerde, öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfirlerin, âhireti nasıl inkâr ettiklerini ve inkârlarına delil olarak ta, kendilerinden önce gelen atalarına da aynı şeylerin söylenip şimdiye kadar gerçekleşmediğini öne sürdüklerini beyan etmektedir.41

Yine inkâr edenler alaycı bir şekilde dirilişin ne zaman gerçekleşeceğini sorarlar. Onların bu halleri Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:

“Onlar: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit ne zaman gerçekleşecektir? derler. Onlar, birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar. İşte o anda onlar ne bir vasiyette

39

Mevdudî, Ebu’l-A’la, Mütercimler: Muhammed Han Kayanî ve dğr., Tefhîmü’l-Kur’an, İnsan Yayınları, İstanbul, 1987, c.IV, s.122

40 Neml, 27/67–68

41 Taberi, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Taberi Tefsiri, Mütercimler: Kerim Aytekin –Hasan

(19)

bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. Nihayet Sûr'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.”42

Ayet-i Kerime’de haber verildiğine göre kıyamet kâfirler çekişip dururken ansızın kopacak ve inkâr edenler sûra üflenmesiyle Rabbül Alemin’in emrine boyun eğerek kabirlerinden kalkacaklardır.

Kur’an-ı Kerim onların ahiret hakkında hiçbir bilgileri bulunmadığını ancak zanna tabi olduklarını haber verir.

Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar. Onlara açıkça âyetlerimiz okunduğu zaman: Doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin, demelerinden başka delilleri yoktur. De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.”43

Müşrikler, kendilerini ancak zamanın helak ettiğini, onları bunun dışında öldüren bir gücün olmadığını iddia ediyorlar. Sonra da çeşitli sebeplerle zamana sövüyor ve onu kötülüyorlardı. Allah Teâlâ bu hususta müşrikleri uyardı ve onları helak edenin kendisi olduğunu beyan etti. Bununla birlikte kendilerini yok eden Allaha dil uzatmış olduklarını beyan etti ve zamana sövmemelerini emretti.

Bu hususta peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurdu: Âdemoğlu zamana söverek bana eziyet eder. Zaman Ben’im. (Zira) emir benim elimdedir. Gece ve gündüzü evirip çeviren Ben’im.”44

Bu hayatın sonunda, başka bir hayatın olmadığına dair, onların elinde hiçbir ilmî dayanakları yoktur. Ruhu Allah'ın kabzetmediği, sadece insanı zamanın yok ettiği ve geriye toz topraktan başka bir şey kalmadığı şeklindeki düşünceler, sadece

42 Yasin, 36/48–51 43 Casiye, 45/24–26 44

(20)

ahireti inkâr edenlerin zanlarıdır. Onlar “Bu hayattan sonra ne olacağını bilmeyiz” demekten başka ileri gitmezler. Fakat bu hayattan sonra başka bir hayatın olmadığını söylemek tamamen mantıksızca bir iddiadır. Onların, “İnsanın ruhunu Allah kabzetmez, insan tıpkı bir saat gibi zamanla durur ve çürür” şeklindeki sözleri akla ve mantığa dayanmaz. Onlar sadece böyle olmasını arzu ediyorlar. Çünkü ölümden sonra başka bir hayatın olması ve yaptıklarının hesabını vermeleri işlerine gelmez. İşte bu yüzden ruhu tamamen inkâr ederek, bu heva ve heveslerine dayanan isteklerini bir akide haline getirmişlerdir.45

İnkâr edenlere bu hayattan başka bir hayat olduğu söylendiğinde delil olarak atalarının kabirlerinden kaldırılıp getirilmesini isterler. Bu yerinde olmayan bir istektir. Allah kâfirlerin inanması için tek tek ölüleri diriltecek değildir. Her şey yüce Allah’ın katında bir ölçüye göredir. Üstelik bu yaratılış hikmetine de terstir. İnsan bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir. Ondan beklenen iman etmesi ve kendini ahirete hazırlamasıdır. Yüce Allahın vaadi ne insanların istemesi ile erken gelir, ne de onların istemesi ile geri kalır. İnkâr edenler kabul etmese de diriliş muhakkak vuku bulacaktır. Bu konuda yüce Allah şöyle buyurur:

“İnkâr edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır! Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır.”46

2) Kur’an-ı Kerim’de İnsanın Yaratılışı

Allah Teâlâ ölümden sonra dirilişten şüphe eden insanı kendi yaratılışı üzerinde düşünmeye davet eder. İnsan topraktan yaratılmıştır. Daha sonra anne karnında birtakım merhalelerden geçtikten sonra dünyaya gelir. Kimi erken vefat eder. Kimi de uzun yaşar ki gelişimi tersine dönsün. Güçlü iken zayıf hale gelsin, bilir iken bilmez olsun.

45 Mevdudîe a.g.e., trc., c.V, s.309 46

(21)

İnsanın geçtiği bu evreler iki yönden dirilişe kanıtlık oluşturmaktadır. Birincisi, bu evreler gösteriyor ki, ilk defa yaratan tekrar yaratabilir. İkincisi, bu evreleri planlayan irade insanın mükemmelleşmesini ahiret yurdunda tamamlamaktadır.47

“Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir; O, ölüleri diriltir; yine O, her şeye hakkıyla kadirdir. Kıyamet vakti de gelecektir; bunda şüphe yoktur. Ve Allah kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır.”48

İnsan hayatında geçirilen devrelerin hepsi, bunların Allah tarafından bir hikmet eseri düzenlendiklerinin apaçık delilleridir. İnsan hayatı, mükemmel bir şekilde yaratılmış olan nutfeden başlar. Bir insanın yediği yiyecekler saç, et ve kemiklere dönüşür, bir kısmı da potansiyel olarak milyonlarca insan üretebilecek meniye dönüşür. Meninin içindeki bu milyonlarca spermden hangisinin yumurta hücresi ile birleşip bir kadını hamile bırakmakta kullanılacağına karar veren o hikmet sahibi ve Hakk olan Allah'tır. Bu önemsiz nesne dokuz ay içinde anne karnında yaşayan bir çocuğa dönüşür. Eğer çocuğun doğumunun devrelerini incelersek tüm bunların Hakk olan ezeli ve ebedi bir düzenleyici tarafından düzenlendiği sonucuna varırız. Çünkü onun kız mı erkek mi, kör mü değil mi vs. olacağına karar veren O'dur. Sonra o çocuğun ne kadar süre yaşayacağına karar veren de O’dur. Tüm bunlar yalnızca Allah'ın Hakk olduğunun apaçık delilidir. Doğru kafa yapısıyla

47 Kutub, a.g.e., trc.,c.X, s.208 48

(22)

azıcık bir düşünce bile akıllı ve sağduyulu bir insanı, ölülerin her an gözümüzün önünde dirilip durduğu sonucuna götürecektir. Her insan “ölü” bir spermden yaratılmıştır. Daha sonra o, insanı yaşayan bir canlı yapan demir, kireç, tuzlar ve gazları ihtiva eden yiyecekler gibi “ölü şeyler”den hayat alır.49Bütün bunları yaratan kudret ölüleri diriltmeye elbette kadirdir.

Kur’an-ı Kerim öldükten sonra dirilmenin imkânına delil olarak insanın yaratılışını gösterir. Bu konu ile ilgili birkaç ayetin meali şöyledir:

“Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir. Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.”50

“Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız. Sizi topraktan yaratması, O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz. Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır. O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.”51

Abdullah b. Abbas, ayet-i kerimede geçen ölüden diri, diriden de ölü çıkarmayı, insanın meniden, meniden de insanın çıkarılması şeklinde izah etmiştir.

49 Mevdudî, a.g.e., trc., c.III, s.314 50 Mü’minun, 23/12–15

51

(23)

Hasan-i Basrî ise bunu, doğum yoluyla kâfirden mümin, müminden de kâfir meydana getirilmesi şeklinde izah etmiştir. Bu izaha göre, diriden maksat, mümin, ölüden maksat ise kâfirdir.52

“Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık. Hayır, sen şaşıyorsun. Hâlbuki onlar alay ediyorlar. Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar. Bir mucize görseler alay ederler. Bu ancak açık bir büyüdür, derler. “Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz?” “İlk atalarımızda mı (diriltilecek)?” De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz).”53

“Şurası muhakkak ki erkek ve dişiden ibaret olan iki çifti O yarattı. (Rahime) atıldığı zaman nutfeden. Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir.”54

“Söyleyin öyleyse, (rahimlere) döktüğünüz meni nedir? Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz? Aranızda ölümü takdir eden biziz. Ve biz, önüne geçilebileceklerden değiliz. Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir âlemde tekrar var edelim diye (ölümü takdir ettik). Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?”55

Âyette geçen “ilk yaratılışınız.” ifadesinden maksat, Mücahid'e göre, insanın daha önce hiç ortada yokken var edilmesidir. Allah teala insanı yokken var etmiş sonra ona görecek gözler, işitecek kulaklar, düşünecek akıl vermiştir. İnsan, önceki halini düşünerek, öldükten sonra tekrar diriltileceğini de kabul etmelidir. Katade’ye göre ilk yaratılıştan maksat, Hz. Âdem'in yaratılışıdır. Allah, Hz. Adem'i topraktan

52 Taberî, a.g.e ., trc., c.VI, s.404 53 Saffat, 37/11–18

54 Necm, 53/45–47 55

(24)

yarattığını insanlara bildirmiştir. Bunu bilen insanların diriltilerek topraktan çıkarılacaklarını idrak etmeleri gerekir.56

“Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? Oysa sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır. Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış! Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır. Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.”57

Âyette geçen “Çeşitli merhaleler” ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas ve Dehhak'a göre, önce meni sonra kan pıhtısı sonra da bir parça et olma merhaleleridir. Mücahid'e göre ise bu merhalelerden maksat, önce topraktan sonra meniden daha sonra da kan pıhtısından meydana gelen merhalelerdir. Katade'ye göre ise bu merhalelerden maksat, önce meni sonra kan pıhtısı sonra kemikleşme daha sonra kemikleri etle kaplama son olarak da insanı bambaşka bir varlık haline getirip onda tüyler bitirme merhaleleridir. İbn-i Zeyd'e göre ise bu merhaleler meni, meninin kana karışması, sonra kanın meniye galip gelerek kan pıhtısı halini alması, daha sonra bir parça et haline gelmesi sonra kemikleşmesi daha sonra da kemiklerin etle bürünmesi merhaleleridir.58 Allahın insanı böyle tedricen yaratması kudretinin göstergesidir. Böyle yüce bir kudretin ölüleri diriltmekten aciz olduğunu söylemek akıl dışı bir iddia olur.

“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır! O, (döl yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi? Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti. Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti. Peki (bunları yapan) Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi?”59

56 Taberî, a.g.e ., trc., c.VIII, s.147 57 Nuh, 71/13–18

58 Taberî, a.g.e ., trc., c.VIII, s.437 59

(25)

Resulullah (s.a.v.) bu âyet-i kerimeyi okuyunca: “Seni teşbih ederiz. Evet, kadirsin.” dedi.60

Allah, insana yaratılış safhalarını anlatarak, onu düşünmeye, yüce yaratıcının kudreti karşısında eğilmeye davet eder. Nitekim Allah onu topraktan yaratmış, maddi manevi birçok özelliklerle donatmış, onu yeryüzünde kendi halifesi kılmıştır.

İnsan dünyaya gelinceye kadar geçirdiği merhaleler, bize Rahman’ın kudretini göstermektedir. Yine Allah’ın insanları bir erkek ve dişiden yaratması, onların arasında sevgi ve merhamet var etmesi O’nun varlığının delillerindendir. Yaratıcının hikmeti mucibince insan, bir tek cins olarak değil de insan olarak birbirine eşit ama farklı fiziksel ve duygusal yapıya sahip iki cinsten yaratılmıştır. “İki cinsten, her birinin diğerinin yanında rahatlık ve iç huzuru bulmaları, dengeyi sağlar. Psikolojik, sinirsel ve organik bileşimlerinde her birinin beklentilerine karşılık verilmesi, diğerinde gözetildiğinden, her ikisinin de, birliktelikte huzur ve yeterlilik bulmaları birlikteliklerinin ürünü olarak yeni bir kuşakta kendini gösterecektir. Yeni bir hayatın var edilmesine yönelik olması açılarından, iki cinsten her birinin diğeri ile uyumlu ve psikolojik, ahlâki ve fiziki yönlerden yapısal ihtiyaçlarına cevap verir biçimde yaratılışı aracılığı ile insanlar yaratıcının hikmetini kavrıyorlar.”61

Yine insanların lisanlarının ve renklerinin farklı oluşu yüce yaratıcının varlığının delillerindendir. Bütün bunlara güç yetiren Allah, ölüleri diriltmeye de elbette kadirdir.

3) Kur’an-ı Kerim’de İlk Yaratılış

Diriliş daha önce var olan bir hayatın tekrar verilmesidir. O halde diriliş -insanların ölçülerine göre - hayatı ilk defa gerçekleştirmekten daha kolaydır. Gerçi

60 Taberî, a.g.e ., trc., c.VIII, s.511 61

(26)

Allah’ın gücüne göre kolay şey, zor şey olmaz. Çünkü ilk defa yapmak da tekrarlamak gibi, onun iradesinin yönelişinin eseridir.62

“Artık bizim bu dünyada canlı olarak var olduğumuz gerçeği ve yer, gök sisteminin gözlerimiz önünde sürüp gitmesi, Allah'ın bizi ve bu kâinatı yaratmaktan aciz olmadığını açıkça ispat etmektedir. Bundan sonra birinin çıkıp da; “Kıyameti koparttıktan sonra o Allah bir başka dünya düzeni kuramaz, öldükten sonra da o bizi diriltemez” demesi sadece akıl dışı bir söz olur. Allah aciz olsa idi -hâşâ- önceden yaratamazdı. Mademki O önceden yaratmıştır ve o yaratma sayesinde siz de varlık âlemine gelip kurulmuşsunuz, o halde kendi yaptığını bozarak kendi kurduğunu yıkarak, yeniden kurmaktan, yapmaktan aciz olabileceğini iddia etmek hangi akıl ve mantık ölçüsüne sığabilir?”63

Bu hususa Allah Teâlâ şu ayetlerinde temas eder.

“İnsan der ki: "Öldüğüm zaman sahi diri olarak (kabrimden) çıkarılacak mıyım?" İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır? Öyle ise, Rabbine andolsun ki, muhakkak surette onları şeytanlarla birlikte mahşerde toplayacağız; sonra onları diz üstü çökmüş vaziyette cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız.”64

Öldükten sonra tekrar dirilmeyi aklına sığdıramayan insan, Allah'ın, ken-disini, hiç yokken yaratma kudretini düşünmez mi? Onu, hiç yokken var eden Allah’ın öldükten sonra diriltmesine neden şaşırmaktadır?65

“Ey kâfirler! Siz ölü iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren) Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi diriltecek ve sonunda O'na döndürüleceksiniz.”66 62 Kutub, a.g.e., trc., c.X., s.203 63 Mevdudî, a.g.e., trc., c.V, s.440 64 Meryem, 19/66–68 65 Taberî, a.g.e ., trc., c.V, s.424 66 Bakara, 2/28

(27)

“Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş bir toprak olmuş iken, yepyeni bir hilkatte diriltileceğiz, öyle mi! De ki: “İster taş olun, ister demir”, İsterse aklınıza (yeniden dirilmesi) imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık! (Bunlar, Allah'ın sizi yeniden diriltmesini güçleştirmez.) Diyecekler ki: “Bizi tekrar (hayata) kim döndürecek?” De ki: Sizi ilk kez yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek! Allah sizi çağıracağı gün, kendisine hamdederek çağrısına uyarsınız ve (dirilmeden önceki halinizde) çok az kaldığınızı sanırsınız.”67

Allah Teâlâ, bu Âyet-i Kerimede, öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfirleri susturuyor ve onlara, isteseler de istemeseler de, çürüyüp toprağa karışsalar da taş olsalar da demir olsalar da, hatta gözlerinde büyüttükleri gökler ve yerler kadar bir varlık olsalar da mutlaka diriltileceklerini bildiriyor. Kâfirlerin: “Peki bizi kim tekrar aynı varlık olarak diriltecektir?” sorularına “Sizi ilk defa yaratan diriltecektir.” cevabını veriyor. Aceleci müşriklerin “Peki bu ne zaman olacak, kıyamet ne zaman kopacak?” sorularına ise bunun zamanının gizli olduğunu, ancak yakında gerçekleşeceğini beyan ediyor.68

“Allah'ın, yaratılanı ilk baştan nasıl yarattığını, (ölümden) sonra bunu (nasıl) tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.”69

“Allah, ilkin mahlûkunu yaratır, (ölümden) sonra da bunu (yaratmayı), tekrarlar. Sonunda hep O'na döndürüleceksiniz.”70

“İlkin mahlûkunu yaratıp (ölümden) sonra bunu (yaratmayı) tekrarlayan O’dur ki bu, O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sıfat O'nundur. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.”71

67 İsra, 17/49–52

68 Taberî, a.g.e ., trc., c.V, s.291 69 Ankebut, 29/19–20

70

(28)

“İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.”72

“İlk yaratmada acizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şüphe içindedirler.”73

Kâinatı, insanı yoktan var eden kudret, ölüleri diriltmeye de elbette kadirdir. Nitekim bir şeyi ilk defa gerçekleştirmek, daha sonra tekrarlamaktan daha zordur. Bu herkesçe bilinen ve kabul edilen bir gerçektir. “Birincisinde ilklik, başlangıç söz konusudur. İkincisinde ise bir geçmiş vardır, daha önce yapılan bir örnek vardır, bir eser vardır. Bu ikinci yaratma elbette daha kolay olacaktır.”74 Aslında Allah Teâlâ için bir şeyin yaratılmasının diğerinden daha zor olması diye bir şey yoktur. Ancak insanlar nezdinde olan bir şeyi Allah delil olarak getiriyor ve insanları düşünmeye davet ediyor.

4) Kur’an-ı Kerim’de Yağmurla Arzın Dirilişi

Sönüp kurumaya yüz tutmak hayatla ölüm arasında bir aşamadır. Sudan önce yerde böyle olur. Çünkü su hayat ve canlılar için vazgeçilmez bir unsurdur. Toprağın üzerine su indiği zaman “harekete geçer ve kabarır.” Son derece ilginç bir hareket. Bilimsel çalışmalardan yüzlerce yıl önce Kur'an-ı Kerim bunu ortaya koyuyor. Çünkü kurumuş toprak üzerine su iner inmez sarsılarak harekete geçer. Suyu içer ve kabarır. Gelişerek bitkiler için hayat elverişli hale gelir.75

Ölü toprağın diriltilmesi olayı çevremizde sürekli olarak tekrarlanmaktadır. İnsanlar buna alışkındırlar. Fakat buna dikkat etmezler. Ve bu mucizevî diriliş karşısında kayıtsızdırlar. Hâlbuki öldükten sonra canlı olarak kabirlerden çıkış da ölü

71 Rum, 30/27 72 Yasin, 36/77–79 73 Kaf, 50/15 74 Gölcük, a.g.e., s.220 75 Kutub, a.g.e., trc., c.X., s.207

(29)

toprağın diriltilişi gibi olacaktır. Allah insanı sürekli müşahede ettiği bu gerçek üzerinde düşünmeye davet ediyor. Nasıl ki kuru ve cansız toprağa yağmur taneleri düştüğünde oradan hayat fışkırıyor, ölü bitkiler canlanıyor, çeşitli böcekler toprağın altından çıkarak koşmaya başlıyor, insan da ölümünün ardından böyle diriltilecektir. Aynı şekilde mevsimlerde bize ölüm ve ardından dirilişi anlatır. Her kış bir ölüm, her bahar bir diriliştir. Kışın ölen toprak baharla yeniden canlanır. Kışın odun haline gelen ağaç için bu bir ölüm; baharla çiçek açıp meyve vermesi bir diriliştir. Tohumun toprağa atılışı bir ölüm, günler sonra topraktan çıkışı bir diriliştir. Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle anlatılır.

“Rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderen O'dur. Sonunda onlar (o rüzgârlar), ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete sevkederiz. Orada suyu indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Her halde bundan ibret alırsınız.”76

Âyette zikredilen “Rahmet”ten maksat yağmurdur. Âyet-i kerimenin so-nunda, “Yeryüzünün kuruyup ölü hale gelmesinden sonra, Allah Teâlâ'nın, yağ-murları yağdırıp orada bitkiler bitirerek âdeta diri hale getirmesi gibi, insanlar ölüp kabirlerinde çürüdükten sonra onlara da hayat verip dirilteceği zikrediliyor. Böylece, Öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden müşrik ve kâfirlere, dünyada gördükleri yeryüzündeki değişmeyi misal veriyor ve ibret almalarını emrediyor. Ebu Hureyre (r.a.): İnsanların, öldükten sonra nasıl dirileceklerini beyan ederek demiştir ki: “Birinci sur’a üflenince bütün insanlar öldükten sonra, onların üzerine, Arş’ın altında bulunan ve “Hayat suyu” diye adlandırılan sudan kırk yıl yağmur yağdırılacak, insanlar, suyun ekini bitirmesi gibi bitecekler vücutları tamamlanınca da kendilerine ruhlar üflenecek, onlara uyku verilecek ve kabirlerinde uyuyacaklardır. Sur’a ikinci defa üflendiğinde ise onlar uyanacaklar, uyuyan kişinin uyanmasından sonra, başında ve gözlerinde hissettiği uykulu hali bunlar da hissedeceklerdir. İşte o zaman: Vay

76

(30)

halimize, uyuduğumuz yerden bizi kim kaldırdı? derler. Onlara, bir seslenen şöyle seslenecektir. “Bu rahman olan Allah'ın vaadettiği kıyamet gündür.”77

“Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır.”78

Allah Teâlâ bu Âyet-i Kerimede, birliğini ve kudretini kullarına göstermek için onların dikkatini gökten yağan yağmurlara ve o yağmurlarla yeryüzünün, çeşitli mevsimlerde, âdeta öldükten sonra diriltildiğine çekmektedir. Bütün bu olaylarda, Allanın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınarak onun nizamını kabul edenler için büyük delil ve ibret vardır. Onlar, kâinatta cereyan eden bu hadiselerin, gelişigüzel bir şekilde meydana gelmediğini, yaratıcının takdiriyle meydana geldiğini bilirler.79

“Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.”80

“Yine O'nun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak) dersler vardır.”81

“Allah O'dur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır. Derken, Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince, onlar seviniverirler. 0ysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi. Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadirdir.”82

77 Taberî, a.g.e ., trc., c.IV, s.63 78 Nahl, 16/65 79 Taberî, a.g.e ., trc., c.V, s.214 80 Rum, 30/19 81 Rum, 30/24 82 Rum, 30/48–50

(31)

“Elbette onların hepsi (kıyamet gününde) karşımızda hazır bulunacaklar. (Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. İşte onlar bundan yerler.”83

“Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik. Kullara rızk olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir. Kullara rızk olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.”84

Allah Teâlâ adeta kullarına şöyle seslenmektedir. “Yerküresini canlı yaratıkların kalması için uygun bir yer yapan, yeryüzünün cansız toprağını, gökyüzünün cansız suyu ile birleştirerek bağ ve bahçelerinizde göz alıcı manzaralar içinde gördüğünüz bin bir çeşit bitkileri yaratan ve bu bitkileri insan, hayvan herkes için rızk ve hayat kaynağı kılan Allah hakkında sizin; öldükten sonra tekrar diriltmeye gücünün yetmediğini zannetmeniz baştanbaşa akılsızca bir zandır. Siz kendi gözlerinizle her geçen gün, bir bölgenin tamamen kuru ve cansız kaldığını görüyorsunuz. Yağmur taneleri düşer düşmez o kuru yerlerden birden hayat fışkırdığını, bir müddetten beri ölmüş olan köklerin aniden dirildiğini, bin bir çeşit böceklerin toprağın altından çıkarak koşuşmaya başladıklarını görürsünüz. Bunların hepsi öldükten sonra tekrar dirilmenin imkânsız olmadığını apaçık ispat eden gerçeklerdir. Gözlerinizle apaçık gördüğünüz bu gerçekleri inkâr edip yalanlayamıyorsunuz da, Allah dilediği an, o ot filizlerinin çıktığı gibi sizinde yerden öyle canlanıp çıkacağınızı nasıl inkâr eder, nasıl yalanlarsınız?”85

5) Kur’an-ı Kerim’de Göklerin ve Yerin Yaratılması

Allah Teâlâ ilk yaratılışı kabul ettikleri halde ahireti inkâr edenlere ahiretin varlığından daha zor şeyleri yaratan Allah’ın ahireti yaratmaya da kadir olacağını

83 Yasin, 36/32–33 84 Kaf, 50/9–11 85

(32)

anlatmak ister. Nitekim gökleri ve yeri yaratmanın öldükten sonra insanı yeniden hayata döndürmekten daha zor ve daha büyük bir iş olduğunda şüphe yoktur. En zor ve en mükemmele kadir olan, daha kolay ve daha azına elbette kadirdir. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:

“Allah kime hidayet verirse, işte doğru yolu bulan odur; kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık onlara, Allah'tan başka dostlar bulamazsın. Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça onun alevini artırırız. Cezaları işte budur! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve: “Sahi bizler, bir kemik yığını ve kokuşmuş toprak olduktan sonra yeni bir yaratılışla diriltilmiş mi olacağız?” demişlerdir. Düşünmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya da kadirdir! Allah, onlar için bir vâde takdir etti. Bunda şüphe yoktur. Ama zalimler, inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.”86

“Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile durması da O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra sizi topraktan bir çağırdı mı hemen (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz.”87

“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.”88

Allah Teâlâ bu Âyet-i Kerimede: “Kemikler çürüdükten sonra onları kim diriltecektir?” diyen kâfire cevaben buyuruyor ki: “Yedi göğü ve yeri yaratmaya kadir olan, onların benzerlerini yaratmaya kadir olamaz mı?” Elbette ki yedi gök ve yeri yaratmak, onların çürümüş kemiklerini yaratmaktan daha büyük bir iştir. Evet Allah onların benzerlerini yaratmaya kadirdir. O, dilediğini çok iyi yaratan ve çok iyi bilendir.89

86 İsra, 17/97–99 87 Rum, 30/25 88 Yasin, 36/81 89

(33)

“Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeye de gücünün yeteceğini düşünmezler mi? Evet O, her şeye kadirdir.”90

Yine Allah Teâlâ bu Âyet-i Kerime’de de aynı hususa dikkat çekiyor.

Allah’ın, öldükten sonra canlıları tekrar dirilteceğini inkâr eden kâfirler görmezler mi ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratırken herhangi bir zorluk çekmeyen Allah, ölüleri diriltmeye de elbette ki kadirdir. Onları, yok olduktan sonra diriltip kabirlerinden tekrar çıkaracaktır. Evet, gökleri ve yeri yaratıp yorgunluk hissetmeyen Allah, her şeye kadirdir. Hiçbir şey onu âciz bırakamaz.91

“Kaf. Şerefli Kur'an'a andolsun. Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da, kâfirler şöyle dediler: “Bu şaşılacak bir şeydir.” “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)? Bu, akla uzak bir dönüştür.” Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır. Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler. Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok. Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik. Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık).”92

Göklerle yerin oluşturduğu bu görkemli yaratıktan başlamak üzere varlık kitabı bütünüyle yaratıcı kudrete tanıklık eder ve insan hissine ölümden sonra diriltilmenin kolaylığını ilham eder.93

Göğün, yerin düzeni, kusursuz, planlı hareket eder biçimde varlıklarını sürdürmeleri, Allah'ın gücü ve düzenlemesinin dışında bir şeyle olmamaktadır. Kendisinin veya bir başkasının bunu sağladığını iddia edecek hiçbir yaratık yoktur. Yine “bunların tümü düzenleme olmaksızın oluşmaktadır” diyecek akıllı biri de

90 Ahkaf, 46/33

91 Taberî, a.g.e ., trc., c.VII, s.422 92 Kaf, 50/1–8

93

(34)

yoktur. Durum bu olunca, göğün ve yerin emre uyarak, hedeften şaşmadan, bozulma, sarsılma göstermeden O'na boyun eğerek ayakta durması, Allah'ın ayetlerinden bir işarettir. Evrendeki bu ince düzeni ve bu eşsiz egemenliği seyreden biri; yüce ve ulu yaratıcıdan gelen bir emirle kabirlerden çıkılması buyrulduğu zaman güçsüz insanların bu direktifle koşmamasını asla düşünemez.94

6) Kur’an-ı Kerim’de Hayat Mucizesi

“Şüphesiz Allah, tohumu ve çekirdeği çatlatandır, ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. O halde (haktan) nasıl dönersiniz!”95

Bu hayat, meydana gelme ve hareket etme mucizesidir. Her an uyuyan bir bitkiden sessiz bir tane parçalanmaktadır, Donuk bir çekirdekten yükselen bir ağaç fışkırmaktadır. Tane ve çekirdekte gizlenen, bitki ve ağaçta gelişen hayat, gerçek mahiyetini ve kaynağını yüce Allah’tan başka hiç kimsenin bilemediği gizli bir sırdır.96

Çekirdeğe gelince, onun kabuğu öylesine serttir ki bu sertliği sebebiyle çoğu insan onu ikiye ayıramaz. O, nemli toprağa düştüğünde Allah’ın izniyle yarılır. Bir parçadan toprağın üstüne bir filiz yükselir, diğer parçadan toprağın derinliklerine bir filiz dalar. Yükselen filiz yükseldikçe yükselir, dalan filiz ise gittikçe derinlere gider. Velhasıl küçük bir çekirdekten iki ağaç çıkar. Aynı elemanlardan meydana gelmiş çekirdeğin, suyun, havanın ve toprağın özelliklerinin de aynı olmasına rağmen bunlardan birisi hafif ve yükselen, diğeri ise ağır ve yere dalan olmuştur. Bu tam bir kudrete şümullu hikmete delalet etmez mi? Böyle bir kadir, cüzleri bir araya getirmekten ve uzuvları tekrar birleştirmekten nasıl aciz olur?97

94 Kutub, a.g.e., trc., c.XI., s.418–419 95

En’am, 6/95

96 Kutub, a.g.e., trc., c.V., s.338-339

97Razî, Fahruddin Muhammed b. Ömer el-Huseyn b. Ali el-Kureşî et-Teymî el-Bekrî et-Taberistânî,

mütercimler: Suat Yıldırım – Lütfullah Cebeci – Sadık Kılıç – Sadık Doğacı, Tefsir-i Kebir Mefatihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, Ankara,1989, c.II, s.157

(35)

Hayatın ilk oluşumundan beri yüce Allah diriden ölüyü çıkarmıştır. Ölüden hayatı çıkarmaya Allah’tan başka kimsenin gücü yetmez.98 Cenab-ı Hakkın ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarması hususunda İbn Abbas şöyle der: Cenab-ı Hak nutfeden canlı bir beşer, canlı bir beşerden de ölü bir nutfe çıkarır. Zeccac ise şöyle der: Cenab-ı Hak yeni, taze, yeşil bitkiyi kuru daneden, kuruyu da canlı ve büyüyen bitkiden çıkarır.99

7) Kur’an-ı Kerim’de İmkânsızın Yaratılması

“Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi, onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?”100

“Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.”101

Bu ayetlerdeki istidlal şekli şudur: Ateş yükselir, ağaç ise aşağı düşer; keza ateş latifdir, ağaç ise kesif; ateş nuranidir, ağaç ise zulümanidir; ateş yakıcı ve kurudur, ağaç ise soğuk ve nemlidir. Cenab-ı Hak ağacın içinde bu nurani ateş parçalarını tuttuğuna göre, canlıları terkib edip bir araya getirmekten nasıl aciz olur?102

Bir kısım müfessirler burada adı geçen yeşil ağaçtan maksadın “Merh” ve “Afar” diye adlandırılan, Hicaz topraklarında yetişen iki ağaç olduğunu söylemişlerdir. Bu ağaçlar birbirlerine sürtülmek suretiyle ateş meydana getirirler. denilmiştir.103 Arapların bu gün de muhtemelen kullandıkları bu ağaçlar çakmak vazifesi görüyordu. Yeşil ağaçtan ateş çıkarmak gibi imkânsız gibi görünen bir şeye güç yetiren Allah ölüleri diriltmeye de kadirdir.

98 Kutub, a.g.e., trc., c.V., s.339 99

Razî, a.g.e., trc.,c.X,s.41-42

100 Vakıa, 56/71–72 101 Yasin, 36/80

102 Razî, a.g.e., trc., c.II, s.159 103

(36)

8) Kur’an-ı Kerim’de Uyku Mucizesi

“Geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan), gündüzün de ne işlediğinizi bilen; sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten (uyandıran) O’dur. Sonra dönüşünüz yine O’nadır. Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir.”104

“Dinlensinler diye geceyi (karanlık) ve (çalışsınlar diye) gündüzü aydınlık kıldığımızı görmediler mi? İman eden bir kavim için elbette bunda birçok ibretler vardır. Sûr’a üfürüldüğü gün, -Allah'ın diledikleri müstesna-, göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O’na gelirler.”105

“Gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) aramanız da O'nun (varlığının) delillerindendir. Gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır.”106

“Gece de onlar için bir ibret alâmetidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler.”107

“Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.”108

Allah Teâlâ bu Âyet-i Kerimede, İlahiliğin sadece kendisine ait olduğunu, bunun delilinin ise öldürme ve öldürtmenin onun tarafından gerçekleştirilmesi olduğunu beyan ederek buyuruyor ki: “Canlıların eceli gelince Allah onları öldürür. Sağ olanlar da uyku uyurken ölmüş gibi olurlar. Uyku uyuyanların bir kısmının eceli gelmişse uyku anında alınan ruhlarını tekrar vücutlarına iade etmez. Böylece uykularından uyanamayıp ölürler. Uyku uyuyanların henüz eceli gelmemişse Allah

104 En’am, 6/60 105 Neml, 27/86–87 106 Rum, 30/23 107 Yasin, 36/37 108 Zümer, 39/42

(37)

onların ruhlarını tekrar vücutlarına iade eder. Onlar da uyanıp hayatlarına, ecelleri gelinceye kadar devam ederler. Süddî diyor ki: “Allah, diriler uyuduğu zaman, onlarla ölülerin ruhlarını bir araya getirir. Onlar Allahın dilediği kadar birbirleriyle tanışırlar, görüşürler ve birbirlerine sorular sorarlar Dirilerin ruhları serbest bırakılır onlar tekrar bedenlerine dönerler. Diğerlerinin ruhları da geri dönmek isterler. Allah, ölmelerini takdir ettiği kimselerin ruhlarını geri göndermez. Ölmelerini takdir etmediği kimselerin ruhlarını ecelleri gelinceye kadar vücutlarına iade eder.”109

Kur’an’da uyku ölümle eş anlamlı gibi kullanılır. Demek ki ölümle uyku bir bakıma aynıdır. Çünkü uykuda nefs bedenden kısmen ayrılır. Ölümde ise bu kopuş bir bütündür. Uyku ölmenin provasıdır. Mezara benzeyen yatağa girdikten sonra uyanırız. Yani ölümden sonra dirilişe geçeriz.

Uyku hadisesini Allah yaratıyor. His âlemimizi bu âlemden çekip bizi başka diyarlara gezdiriyor. Uyanma hadisesi ile bizi o gaybî âlemlerden çekip, yeniden bu dünyaya döndürüyor. Böylece insan her gün ölüp ertesi gün dirilmekle ölümün ve dirilişin sayısız numunesini yaşıyor. Böyleyken insanın öldükten sonra dirilişi inkâr etmesi hayret edilecek bir durumdur.

Yine gecenin ve gündüzün yaratılması O’nun delillerindendir. Gece ve gündüzün birbiri ardına gelmesi, gecenin insanlar için dinlenme zamanı, gündüzün çalışma zamanı olması yüce Allah’ın ayetlerindendir.

9) Kur’an-ı Kerim’de Dirilişe Tarihi Örnekler

Kur’an-ı Kerim’de dirilişin hak olduğunu gösteren tarihi örnekler de vardır. Allah Teâlâ, parçalara ayrılmamış ve çürümemiş olan ölüleri diriltir. Bunun Kur’an’da misali şöyledir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Tashîh-i hurûf, Kur’an-ı Kerim’i yüzünden ve ezberden güzel okuyabilmeyi öğreten en güzel metottur. Bu bölümde bunu gerçekleştirmek amacıyla uygulamalı

(Kur’qn’da yada Arapça’da sesli harf vardır. Arapça’nın bozukluğunu bir türlü anlayamadılar. Görünenle söyleneni bir türlü ayıramadılar. Arapça ‘da sesli harf yok

Çağdaş metin teorisinde hermenötik olarak kavramsallaşan teʾvīl, metnin bağlamı (text) ile yorumcunun bağlamını (context) dikkate alan bir yorum yöntemini

(O), onun karar kıldığı yeri de, geçici yerini de bilir. 5 Tüm bunlar apaçık bir Kitap’tadır. 7) O, hanginizin iyi iş(ler) yapacağını sınamak için gökleri ve

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

"Âhiret Âlemi" denir. Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son ve en mükemmel din olan İslâm'a 9 göre, meydana geleceği âyet 10 ve bütün ümmetin fikir birliği

Zira en yalın haliyle, “za- manı etkin kullanmaya yönelik bilinçli bir çaba” 64 olarak da ifade edilen zaman yönetimi konusundaki bilinçsizlik, bireyin stres, depresyon gibi

Argu Türklerinin lehçesi, İslam öncesi devirde Bah Türklerinin edebi dili, maniheist Türklerin Alhn Argu dedikleri dil derecesine yükselmişti.. Bu tercümenin tamamlanmamış